Etiket arşivi: AKP
Konuk yazar : Politikada Roller Değişirken / Emre Kongar, 9.6.12/Cumhuriyet
AYDINLANMA
Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr
9 Haziran 2012, Cumhuriyet
Politikada Roller Değişirken…
Bir bölümü zaten başlamış olan ama medya tarafından görülmeyen, görülmek istenmeyen… Bir bölümü ise yeni ortaya çıkan olaylarla dikkat çekmeye başlayan değişim rüzgârları politikaya egemen olmaya başladı.AKP’nin ve CHP’nin, kamuoyu tarafından algılanan imajları, rolleri ciddi değişimlere uğruyor… İktidar yanlısı medya ne kadar görmezden gelmeye çabalarsa çabalasın, artık bazı gerçekler
su yüzüne çıkıyor.
***
Birinci olarak, statükoya karşı iktidara geldiğini öne süren AKP artık iyice, hem devraldığı hem de kendi yarattığı statükonun temsilcisi durumuna geldi.
Zaten tam hâkim olduğu bürokrasiye ek olarak, devletin, yani ordunun, yargının, üniversitelerin
ve özerk, yarı özerk kurumların tam denetimini ele geçirince, bu kurumlardaki geleneklerin ve kendi yarattığı değişmelerin koruyucusu, savunucusu, statükonun temsilcisi oldu.
İkinci olarak, CHP, iktidar ve iktidar çizgisindeki medya tarafından sürekli olarak suçlandığı haksız eleştirilerden bir ölçüde de olsa kurtuldu, özellikle Kürt sorununun çözümü açısından değişimin öncüsü haline geldi.
Aslında CHP uzun bir süredir değişimin öncülüğünü ve sözcülüğünü yapıyordu ama kimse buna kulak asmıyordu…
Hukuk devleti ve sosyal devlet konusundaki önerileri, eğitim, sosyal güvenlik, insan ve kadın hakları projeleri tam bir değişim programıydı…
Fakat iktidar yanlılarının her türlü sesi bastıran gürültülü korosu bu gerçeği bastırıyordu. Aynı durum Meclis çalışmaları bakımından da geçerliydi:
Örneğin Meclis’e verdiği “faili meçhul cinayetler oruşturması” önergeleri sayısız kez iktidarın oylarıyla reddedilmişti ama kimse bunun üzerinde durmuyordu…
Üçüncü olarak, AKP iktidarının iddia ettiği “değişim” ile aslında demokratik rejimi altüst eden otoriter ve dogmatik bir yapı hedeflediği artık iyice anlaşıldı:
Uludere faciası, kürtaj konusu, 4+4+4 eğitim projesi, THY grevinden sonra gelen grev yasağı, başkanlık rejimi tartışmaları zaten 2010 referandumuyla ortaya çıkan otoriterleşme eğilimlerinin somut sonuçları oldu.
Dördüncü olarak, AKP iktidarı, izlediği genel politikalardaki tutarsızlıkları açısından kamuoyunun güvenini yitirmeye başladı.Kürt sorununun çözümü konusunda Habur’dan Uludere’ye uzanan büyük yalpalama, AB konusunda, tam üyelik müzakerelerinin başlamasından, bugün durma noktasına gelen ilişkilerde görülen büyük değişim, bütün temel politikaları bakımından AKP’ye olan inancı sarstı.
Beşinci olarak, AKP iktidarı, devraldığı veya kendi yarattığı sorunları çözemediği gibi, bu sorunların çözüm çabaları sırasında veya çözümsüzlük noktasına geldiğinde bunların üzerini örtmek için yeni sorunlar üreten bir duruma düştü. Örneğin, Uludere konusundaki büyük fiyasko ve bunun üzerini örtmek üzere başlattığı kürtaj tartışması, durup dururken ülkede yeni gerilimler ve kamplaşmalar üretti.
Altıncı olarak, toplumun en önemli kesimleri olan kadınları, gençleri ve öğrenci velilerini, emekçileri açıkça karşısına aldı.
Kamu işçilerine verilen yetersiz zam, 12 Eylül askeri döneminde bile yasaklanmayan hava taşımacılığındaki grev hakkının yasaklanması, anlamsız ve lüzumsuz bir kürtaj tartışması, üniversiteye giriş sınavındaki söylentiler, ilk ve orta öğretimdeki yeni sorunlar,
AKP’nin geniş kitleler arasında algılanan imajını olumsuz etkiledi.
Yedinci olarak, AKP-Gülen Cemaati ittifakı, iktidar paylaşımı konusunda sorunlar yaşamaya başladı, çatlaklar kamuoyuna iyice yansıdı; güç odağının kim olduğu konusunda kuşkular doğdu.
Sekizinci olarak, hukuk devleti ihlalleri ve yargılamalardaki sorunlar, AKP’ye destek veren
AB ve ABD’de bile artık sabırları taşırdı, uluslararası eleştiriler arttı.
Dokuzuncu olarak, terör gibi, işsizlik gibi, bağımsız ve tarafsız yargı gibi sorunlar çözülemedi, müzminleşti; fatura elbette 10 yıldır iktidarda olan AKP’ye kesildi.
Onuncu olarak, Suriye konusunda ortaya çıkan ciddi bir sıcak savaş olasılığı herkesi korkutmaya başladı.
On birinci olarak, eskiden umutla AKP’ye destek vermiş olan her kesimden vicdanlı bazı yazarlar, yukardaki gerçeklerin ışığı altında iktidarı eleştirmeye başladı.
***
Sonuç olarak AKP, değişimi değil statükoyu, çözümü değil sorunları temsil eden bir rol değişimine uğruyor.
CHP’nin ise eline geçirdiği kendini ifade etmek
ve toplumsal umut olma fırsatını nasıl değerlendirebileceğini zamanla göreceğiz!
21. YÜZYIL TÜRKİYE’sinde AYDIN SORUMLULUĞU / Intelligentia’s Responsibility in the 21st Century of Turkey
ÖRTÜLÜ FAŞİZMDEN AÇIK İSLAMİ FAŞİZME : NAM-I DİĞER “ILIMLI İSLAM” REJİMİNE Mİ ??
YA MAZHAR OSMAN SÖYLERSE ??
YA MAZHAR OSMAN SÖYLERSE ?
RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11
Prof. Dr. Mazhar Osman, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli tıp adamlarımızdandır. Askeri Tıbbiye-i Şahane’den mezun olduktan sonra Almanya’da Alzheimer, Spielmayer, Spatz, Jacob, Cerletti gibi ünlü doktorların yanında eğitim almış, ülkeye dönünce Gülhane’de Dr. Raşit Tahsin’in Kürsüsünde asistan olarak çalışmış sonra da
Kürsü Başkanı olmuştur.
1. Dünya Savaşından sonra, asistanları olan Şükrü Hazım Tiner-İhsan Şükrü Aksel- Abdülkadir Cahit-
Fahrettin Kerim Gökay’ı yurtdışına, ünlü doktorların yanına eğitim almaları için, ücretlerini kendisi ödeyerek göndermiştir.
Dr. Refik Saydam’ın büyük yardımlarıyla, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesini kurmuştur.
Türk Milletine hizmet etmiş bu değerli doktorları rahmet ve minnetle anıyorum… Mazhar Osman ve zamanın Başbakanı Adnan Menderes iyi dosttular. Menderes fırsat buldukça doktoru ziyaret eder, hem ülke meselelerini konuşurlar, hem de sohbet ederlerdi. Bir sohbet anında Menderes, Mazhar Osman’a gülerek; “Sen delisin” der.
Mazhar Osman; “Sayın Başvekil, sizin bana deli demeniz hiçbir şey ifade etmez, ama ben size ‘deli’ dersem,
ne Başvekilliğiniz kalır, ne de hürriyetiniz…”
Bu gerçek olayı değerli dostum Sayın Evrensel Erdoğan’ın hatırlatmasıyla, Türkiyeli Başbakan Erdoğan ve S&P adlı derecelendirme kuruluşu arasındaki tartışmayı hatırlattığı için yazdım. S&P, Türkiye’nin not görünümünü “durağan”a çevirince, Erdoğan’ın “nevri” dönmüş ve o sinirle ağzına geleni söylemiş ve “bunu herkese yutturabilirsiniz ama, Tayyip Erdoğan’a yutturamazsınız.” demişti. Hatta Erdoğan’ın “baş düzelticisi” Hüseyin Çelik; “Biz kül yutmayız, mangal boynumuzda asılıdır.” diyerek, Erdoğan’ı bir kez daha düzeltmeye çalışmıştı…
S&P Yetkilileri Çarşamba günü Türkiye’de bir basın toplantısı yaparak, “Keyfin bilir kardeş” anlamına gelen sözler söylediler…
S&P Türkiye Müdürü Zeynep Holmes;
“Türkiye ile derecelendirme konusunda kontratımız devam ediyor. Türkiye istediği zaman bunu iptal edebilir, Türkiye’den özür dilemeyi düşünmüyoruz” dedi…
S&P Türkiye Baş Analisti Zhang;
“Türkiye ihraç ettiği her 100 Dolara karşı, 140 Dolarlık ithalat yapıyor. Kısa vadede borçlanma sıkıntıları çok tehdit edici. Cari açığın finanse edilmesi, not açısından çok önemlidir. Türkiye borçlarını kısa vadeli borçlarla çevirmeye çalışıyor, dünyada yaşanan sorunlar bu düzeni bozabilir” dedi…
Biz bunları iki yıldır söylüyoruz. Türkiyeli Başbakan Erdoğan bizim sözlerimizi dinlemedi. Kendi bileceği iştir. Fakat S&P gibi Derecelendirme Kuruluşları bunları söylemeye başlarlar ve devam ettirirlerse, aynen Mazhar Osman’ın rahmetli Menderes’e dediği gibi “ne Başbakanlık, ne Eşbaşkanlık, ne de özgürlük” kalır…
S&P adlı kuruluşun dediklerini Başbakan Erdoğan’ın anlayabileceği şekilde örnekleyerek anlatarak, son uyarı görevimizi yerine getirelim :
Bildiğiniz gibi Türkiyeli Başbakan Erdoğan, “Sucukçu” olduğunu kendisi söylemişti.
Örneğimizi sucuk üstünden verelim ki, civanım delikanlım şıp diye anlasın:
Kasaptan 140 kilo kemiksiz et alıyorsunuz. İçine baharatını, iç yağını, tuzunu, sarımsağını koyup kıyma makinesinde iki-üç kez çekip, dolduruyorsunuz. Elde ettiğiniz sucukları bir tartıyorsunuz, aha o da ne?
Sucuklar tam tamına 100 kilo çekiyor!.. 140 kilo kemiksiz et ve katkı maddelerinden 100 kilo sucuk çıkarma becerisini gösteren “Usta” kara, kara olasılıkları düşünmeye başlıyor;
1) Ya, kasap bizi kazıklıyor,
2) Ya biz bu işi bilmiyoruz,
3) Ya da, dükkanın içinden birileri hırsızlık yapıp, malı götürüyor…
Kasaba borcunu ödemek için, kısa vadeli borç almaya başlıyor. Arabistan’daki dostlardan, Kuzey Irak’taki
kara para tüccarlarından, tefecilerden borçlanmaya başlıyor. Sıkıştıkça, hem aldığı borcun faizi yükseliyor hem de vadesi kısalmaya başlıyor. Delik büyük, yama küçük olunca bizim sucukçu kendini bu acımasız
“borç sarmalına” kaptırıyor. Çırpındıkça batıyor, battıkça çırpınmaya başlıyor… İşte S&P adlı kuruluşun analistlerinin dedikleri bunlar. İster ders alırsınız, ister bildiğiniz gibi devam edersiniz. Nasıl olsa “Milli İrade” sizsiniz. İster asarsınız, ister kesersiniz…
Sağlık ve başarı dileklerimle .
18 Mayıs 2012, İzmir.