Etiket arşivi: Bilişim Devrimi

BU GÜN 1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI!

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Emek çok değerli ve kutsaldır. Doğadan hazır ve bedava sahip olunanlar dışında; Tarihin her devrinde, her ülkede, her kademede ve her alanda, istisnasız (ayrıksız) herkesçe üretilip tüketilen her mal, her ürün ve her hizmet, yani her şey; emeğin, alın terinin, emekçinin ürünüdür.

Makineleri makine, araç-gereç yapan, teknolojik ürünleri geliştirip üretime aktaran, sağlık, eğitim, yönetim, ekonomi, hukuk… vb. hizmetler, öz olarak yine eğitilmiş fikirsel (düşünsel) ve bedensel emek sentezleridir (bireşimidir).

Emekçilerin ürünü olan ileri makine ve teknolojileri onların emeklerine el koyma aracı olarak kullanmak yanlıştır; iyi niyet, hukuk, ahlak ve adaletten yoksundur. Emek ve sermayenin üretimdeki işbirliği ve üretim sürecinin sürekliliği paylaşımda da adil ve hakça olmalıdır.
Eğer üretirken işbirliği varsa, paylaşırken de adalet, olmazsa olmazdır.

Ülkemizdeki örgütlü emek bileşenleri olan işçi sendikalarının bir kesimi ne yazık ki SARI SENDİKA konumundadır. Sarı sendikacılık sahte sendikacılıktır. Sermaye ve işverenle gizli anlaşmalar yaparak işçilerin yoksullaştırılmasına neden olunmaktadır.

Ayrıca emekçilerin mesleksel örgütlenmesi, özellikle 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra büyük darbe almıştır İşçi sendikaları o donemin ülkedeki istikrarsızlık, siyasal cinayetler ve anarşisinden sorumlu tutulmuştur. Sendikal hak ve yetkiler uluslararası standartların çok gerisine düşürülmüştür. Bu durum halen devam etmektedir (günümüzde sürmektedir).

  • Sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme hukuku mutlaka düzeltilmelidir.

Ülkemizde, mevcut (varolan) dağınık, bölünmüş ve ayrışmış sendikacılık yapısı yeterince güçlü değildir. İşçi sendikalarımızın daha güçlü olabilmeleri için ekonomik, siyasal ve mesleksel açılardan, aynı iş kollarında, birbirleri ile rekabet etmekten vazgeçip, ulusal gelirden daha çok pay ve daha adil bir ücret alabilmek için mutlaka birleşerek güçlenme ve dayanışma içinde olmalarını zorunlu duruma getirmiştir.

Bedensel ve düşünsel üretken emekleri ve alın terleriyle, top yekun (hep birlikte) her türlü ekonomik zenginliği (varsıllığı) üreten; ancak ürettiği ulusal serveti adilce bölüşmekten yoksun bırakılan tüm beden ve fikir (düşün) emekçileri ve emekliler için, daha özgür örgütlenebilmenin ve daha adil bölüşümün gerçekleşeceği demokratik bir siyasal yapı umuduyla tüm emekçilerin

1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI KUTLU OLSUN!
===========================================
Dostlar,

Sayın Prof. H. Çivi hocamıza çok teşekkür ederek yazısını yukarıda paylaştık.

Aşağıdaki marşı ekliyoruz.. Bu marşı her dinlememizde tüm hücrelerimiz ürperiyor ve
Kanlı 1 Mayıs 1977” nin durulmaz acısı içimizi kavuruyor.

Timur Selçuk’un enfes sesinden 1 Mayıs Marşı‘nı dinlemek için tıklayınız…

1 MAYIS MARŞI-TİMUR SELÇUK – Dailymotion Video

Var olsun merhum Münir Nurettin Selçuk ve oğlu merhum Timur Selçuk..
Her ikisi de Müzik dehasıydılar. Dileriz bu Kültür, bu topraklar daha nicelerini yetiştirecektir.

1 Mayıs 1977’de, İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmak üzere iken, biz de Taksim’de idik.
İYÖK-DER (İstanbul Yükseköğrenim Kültür Derneği) çatısı altında yürüyüş kolundaydık.
O kanlı cehennemi yaşadık.. Rastlantıyla yaşamdayız. 1,5 ay sonra da hekim olduk..
***
Emperyalizmin kanlı oyunları bitmez..
Ancak Ulusal Hükümetler bunlara büyük ölçüde engel olabilirler.
Bir koşulla : Onların kuklası olarak iktidara getirilmemiş olmak!
Bu da Halkın sağkalım (beka) sorumluluğu.. Halkı bu bağlamda sürekli eğitmek de
yurtsever anti-emperyalist, anti-kapitalist ulusal aydının tarihsel ve sürgit yükümü..
***
Karl Marks’tan bu yana koşullar çooooooook değişti.. O, bilgisayar bile bilmiyordu..
Ayrıca Neo-liberal yabanıl (vahşi) KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm, dünya sömürü hegemonyasını terk etmemek için var gücüyle abanırken, yeni ve etkili, kanlı yöntemler geliştirmekte ne yazık ki hala çok usta.
Öte yandan “z kuşağı” ve baş döndüren hızla ilerleyen Bilişim Devrimi temel meydan okuyuculardan.

Yarım bin yıldır (500 yıldır!!!) anamalcı (kapitalist) sömürü bukağısında inliyor insanlık.
Ancak insan usunun / anlayşının (idrakinin) sonsuza dek tutsak alınamayacağı da eytişimsel (diyalektik) bir gerçeklik.

Başka bir dünya olanaklıdır!
Kuzeyin sömürgen egemenlerine karşı Ulus Devletler TAM BAĞIMSIZLIKLARINI koruyarak “birlikte” davranmalı, içte ise ulusal planlamaya dayalı kalkınmalarını sağlamalıdırlar.

  • ”Bizi milletçe yok etmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi uygun gören bir doktirini takip eden insanlarız.”
    Mustafa Kemal ATATÜRK, 1 Aralık 1921 (Meclis Konuşmasından)
  • “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.”
    (Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144)

***
Bu arada, emperyalist-kapitalizmin büyük ölçüde işçileştirdiği-emekçileştirdiği Hekimlerin de konumlarını gözden geçirmeleri gerek. Özellikle batı kapitalizminin maşası AKP=RTE politikalarıyla son 20 yılda hekimler de çok hırpalandı ve yoksullaştırıldı.

Artık sendikalaşma zamanı. İş kolu ya da meslek sendikacılığı.
Hekim Meslek Örgütü TTB (Türk Tabipleri Birliği) bu bağlamda doğası gereği çok yetersiz. İşlevi 6023 sayılı yasa ile tanımlı, teknik, bürokratik ve profesyonel.
***
1 Mayıslar tarihsel bilinç tazeleme ve enerji yüklenmenin aracı olsun..

Sürekli savaşım” ise stratejik yolak..

Yoksa, “senede 1 gün” ile, nostaljisi ile önümüzdeki yüzyıllarda da 1 arpa boyu yol alamaz insanlık.

 

Sevgi, saygı ve UMUT ile. 01 Mayıs 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

1961, 1982 ve 2017 anayasaları arasındaki temel fark!

Emre Kongar

Emre Kongarekongar@cumhuriyet.com.tr

1961, 1982 ve 2017 anayasaları arasındaki temel fark!

Son GARA operasyonunda 16 evladımızın şehit olmasıyla sonuçlanan trajik başarısızlık ve bu başarısızlıktan kaçmak için kullanılan “Sorumlu Devlettir” söylemi, “Sorumlu kim” ve “Devlet nedir” sorularını gündeme getirdi.
***
Devlet nedir?
Sorumlusu kimdir?
Doğada devlet yoktur: Devlet insan icadıdır!
İlkel toplumlarda “sorumlu” kabile/aşiret reisidir; çünkü o ne derse o olur!
Feodal Toplumlarda “sorumlu” kral, imparator, şah, padişahtır; çünkü onlar ne derse o olur!

Kentsel/Endüstriyel Toplumlarla, Bilişim Devrimi toplumlarında “sorumlu” başkan ya da başbakandır; çünkü yönetici makamında o oturmaktadır.
***
1961 Anayasası, Demokratik Rejimin seçilmişler tarafından yozlaştırılmasını engellemek için yapılmıştı:

Hem “Kuvvetler Ayrımı”nı kesin olarak gerçekleştirmiş hem de bu ayrımla birlikte, Temel Hak ve Özgürlükleri, bağımsız ve özerk kurumlar aracılığıyla güvence altına almıştı.

1) Yasama organını Senato ile güçlendirmiş…
2) Yürütme organının bütün eylem ve söylemlerini Anayasa’ya uygunluk açısından Yargı Denetimi’ne bağlamış…
3) Yargıyı, hem Anayasa Mahkemesi’ne hem de bağımsızlık güvencelerine kavuşturmuş…
4) Ayrıca, Üniversiteler, TRT gibi kurumlar özerkleştirilmiş, basın ve işçi sendikaları özel haklarla güçlendirilmiş, iktisadi kalkınma Devlet Planlamaya bağlanmış…
5) Seçim yasası, “Milli Bakiye Sistemi” ile toplumdaki bütün eğilimlerin Meclis’te temsil edilmesini sağlayacak biçimde değiştirilmiş…
6) Böylece hem Anayasa hem de Temel Hak ve Özgürlükler, sandıktan çıkıp Demokratik Rejimi yok etmek isteyen siyasal iktidarlara karşı korunmuştu.

Bu Anayasa’ya göre, yönetici makamında oturan “sorumluların” soyut bir devlet kavramına sığınmaları yine de pek olanaklı değildi, çünkü iktidarın bütün işleri Anayasa Mahkemesi denetimine tabi idi.
***
Çıkarları bozulan Toprak Ağaları ve Tarikatların temsilcisi olan sağ politikacılar 1961 Anayasası’nın Temel Hak ve Özgürlükleri koruyan, seçilmişlerin Demokratik Rejimi yozlaştırmalarını engelleyen kimliğini “Lüks” diye nitelediler.

  • 12 Mart 1971 Askeri Darbesi 1961 Anayasası’nı iğdiş etmekte yetersiz kalınca, emperyalistlerin de desteğiyle yapılan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile 1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldı,

Devleti Temel Hak ve Özgürlüklere karşı koruyan” 1982 Anayasası kabul edildi.

1982 Anayasası sandıktan çıkan iktidarı yani çoğunluğu temsil edenleri, “Devletin Sahibi / Temsilcisi” sayıyor ve “Devleti” de bireyin Temel Hak ve Özgürlüklerine karşı güçlendiriyordu!

O nedenle bu Anayasaya göre, iktidardaki “sorumluların” “soyut bir devlet kavramına” sığınmaları olanaksızdı.
***

16 Nisan 2017 “Sözde Halkoylamasıyla” kabul edildiği iddia edilen “Ucube Anayasa”, Temel Hak ve Özgürlüklere karşı “Güçlü Devleti” oluşturan 1982 Anayasası’nı dahi yetersiz bularak onu bile yozlaştırıyor, bütün devlet mekanizmasını tek bir kişiye bağlayan “Şahsım Devletini” kuruyordu.

***
“Soyut Devlet” kavramı, 1961 Anayasası’na göre bile, iktidardakiler tarafından sorumluluktan kaçmak için başvurulabilecek bir sığınak değildi; çünkü yargı bağımsızlığı ve Anayasa Mahkemesi vardı.

1982 Anayasası, “Devleti” iyice iktidarın emrine verdiği için onu kullananların “sorumluluktan” kaçmalarına hiç izin vermiyordu.

2017’de kabul edildiği iddia edilen “Ucube Anayasa”ya göre kurulan “Şahsım Devleti”nde ise “sorumlu”, “tanım gereği”, hem siyaseten hem hukuken hem de mantıken, zaten o devletle özdeşleşmiş olan “Şahıstır”!

Atatürk’ü anlayabilmek ve anlatabilmek için…

Atatürk’ü anlayabilmek ve anlatabilmek için…

Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet
, 10 Kasım 2019

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Sevgili okurlarım, siz bu satırları okurken ben Almanya’da, Türk Üniversiteliler Derneği’nin davetlisi olarak Köln Üniversitesi’ndeki bir toplantıda Atatürk’ü anlatıyor olacağım.

Atatürk’ü anlayabilmek ve anlatabilmek için hem insanlık tarihini hem de insanlık tarihi içinde özellikle dinler tarihi ile Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet tarihini, savaşlar, siyasal rejimler ve devrimler açısından iyi bilmek, özümlemiş olmak gerekmektedir. Ancak bu bilgilerle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aksakallı acımasız tarihi nasıl mağlup ettiğini, onun karşı konulmaz gücüne nasıl boyun eğdirdiğini anlayabilir ve anlatabilirsiniz.
***
İnsanlık tarihini iyi bilecek ve iyice özümlemiş olacaksınız:

Toplayıcılık-Avcılık Dönemi’ndeki göçebe toplumları, Tarım Devrimi’yle ortaya çıkan din-tarım imparatorluklarını, Endüstri Devrimi’yle oluşan ulusal devletleri, Bilişim Devrimi’nin etkilerini öğrenmiş, onlar hakkındaki bilgileri sindirmiş olacaksınız.

Siyasal tarihi, devrimler tarihini ve dinler tarihini iyi bileceksiniz.

Siyasal tarih içinde dinlerin rolünü iyi anlayacaksınız. Din ve siyaset ilişkilerini devrimler tarihi açısından özümlemiş olacaksınız.

İslam tarihini bütün öteki dinlerin tarihleriyle birlikte, siyasetteki rolünü anlayarak en ince ayrıntılarına kadar bileceksiniz.

Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet tarihini çok iyi bileceksiniz.
Bu tarihin, insanlığın gelişmesi içindeki yerini, katkılarını, eksiklerini, öteki toplumlarla ve devletlerle olan ilişkilerini, rolünü iyi değerlendirmiş olacaksınız.
***
Bu genel bilgileri iyice sindirdikten sonra, özellikle Amerikan, Fransız, Rus ve Türk Devrimlerini çalışacaksınız.
Siyasal akımları, sömürgeciliği, liberalizmi, kapitalizmi, emperyalizmi, faşizmi, Marksizmi, Leninizmi, demokrasiyi öğreneceksiniz.
İşte ancak ondan sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun, aksakallı merhametsiz tarihin ellerinde son nefesini nasıl verdiğini, Sevr Antlaşması’na nasıl mahkûm edildiğini anlayabilir…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yalnızca Kurtuluş Savaşı’yla değil, Atatürk Devrimleriyle de bu tarihe Trakya ve Anadolu’da nasıl diz çöktürdüğünü ve Lozan ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin farkını görebilirsiniz!
***
Ben aile ve toplumsal değişme üzerinde ihtisaslaşmaya çalışan bir toplumbilim öğrencisi olarak akademik yaşamımın çok önemli bir bölümünü Türk Devrimi’ni ve elbette onun lideri olan Atatürk’ü öğrenmeye ve anlamaya vakfettim.

Hâlâ da bilgilerimin çok eksik olduğunu fark ediyorum; bu nedenle de bıkmadan, usanmadan, okumaya öğrenmeye devam ediyorum.

Siz bu satırları okurken, “Atatürkçü Devrim Modeli” çerçevesindeki bilgilerimi Almanya’daki dinleyicilerime aktarıyor olacağım.

  • YAŞASIN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:
  • YAŞASIN O’NUN KURDUĞU DEMOKRATİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
    ===========================================
    Dostlar,

Çok değerli Aydınlanmacı yazar, düşünür, bilim ve eylem insanı, Atatürkçü – Devrimci savaşım (mücadele) insanı Sn. Prof. Dr. Emre Kongar’a çok şey borçluyuz..
80 yalına dayanan bu bilge insan, alçakgönülülüğü ile de örnek oluyor..
Ankara Üniversitesi SBF – Mülkiye’yi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) bitirdikten sonra 60 yıla yakın zamandır Sosyoloji çalışan Prof. Kongar, kendisini “hala bir Sosyoloji öğrencisi” olarak tanıtmakta.
Son 1-2 yıldır da TELE1’de hafta içi her akşam saat 20:00’de 18 dakika (sıklıkla aşılıyor doğallıkla) programını, yine çok değerli ve yürekli – çalışkan – üretken gazetecei -yazar Sayın Merdan YANARDAĞ ile gündemi yorumlayarak çözüm yolları öneriyorlar..
Bu programın kaçırılmamasını öneriyoruz..

Bu verile ile Sn. Kongar ve Sn. Yanardağ’a teşekkür eder, şükranlarımızı sunarız.

(Not : Bu arada, bizim da 1996’dan bu yana AYDINLANMA konferanslarımız yurt içi, dışı.. 1520’yi buldu! Ülkemize, insanımıza, Yüce Atatürk’ün ışıklı yoluna bizden de bir tutam katkı..)

Sevgi ve saygı ile. 11 Kasım 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Metal işçileri tarih yazıyor!

ULUSAL KANAL portalı, 20 Mayıs 2015

Metal işçileri tarih yazıyor! 15 binden fazla işçi direniyor

Otomotiv devlerinde bu kez, “ayaklar baş oldu”. RENAULT, TOFAŞ, MAKO, ÇOŞKUNÖZ derken bugünde OTOTRİM’de işçi şartel indirdi, üretim durdu.

Sabah saatlerinde 4 firmaya yedek parça üreten OTOTRİM Fabrikası’ndaki işçiler de
üretime ara verdi. Talapler aynıydı.

780 işçi eyleme İstiklal Marşı okuyarak başladı.
TOFAŞ işçileri eyleme duyar duymaz araç konvoyuyla desteğe gitti.
1 dakika 20 saniyede 1 otomobil üreten TOFAŞ’ta hareketli saatler yaşandı.
Gece yarısı işçilere firmadan “işinize dönün maddi iyileştirme yapalım” mesajları gönderildi.
Öğle saatlerinde ise TOFAŞ yetkileri fabrikaya gitti.
İşçiler de fabrika önünde oturma eylemi başlattı.
Fabrikada Siparişler birikti. Cuma günden bu yana 3 binden fazla otomobil üretilmedi.
İşçiler, Türk Metal Sendikası’na tepkili.
Sözleşme şartları bir yana, sendikanın işçi ailelerini arayıp baskı yaptığı öğrenildi.

İşçilerin Hükümet’i de hem uyardı hem de yanıtı verdi.

İlk ateşin yakıldığı RENAULT’ta da işçi-işveren dün gece görüşme yaptı.
İşçiler ilk ay 500 lira verelim, üretime başladıktan sonra da iyileştirmeyi sürdürelim
teklifini reddetti.

Direnişi kırmak için öğle saatlerinde Emniyet, işçilere “fabrikayı boşaltın” dedi,
ancak işçiler savcılıktan tahliye kararı alınmadığı sürece fabrikadan ayrılmamaya kararlı.

ÇOŞKUNÖZ ve MAKO’da direniş devam ediyor.
DELPHİ, BEYÇELİK ve VALEO’da her an eylem başlayabilir, her an üretim durabilir.

===============================

Selam olsun emekçinin direnişine!

Bakar mısınız sermayenin kurnaz – ucuz tuzağına;
İşinize dönün, ücret iyileştirmesi yapalım...”

Sizi gidi uyanıklar sizi..

Yapsanıza haklı ücret iyileştirmesini hiçbir koşul dayatmadan..
İyi niyetinizi gösterin, sarı sendika ahlaksızlığınıza son verin..

Vahşi sömürüyü bırakın..

Peygamberiniz (pardon, Liberalizmin babası!) Adam Smith “maksimum kâr” tunç yasasını 1776’da atmıştı.. (The Wealth of Nations adlı klasik kitabı ile).
Köprülerin altından çoooook sular aktı.. Araya Sanayi Devrimi girdi,
2 tane dev paylaşım savaşı girdi..
Bilişim devrimi girdi..
Daha neler neler girdi…
Artık geçmişe takılı olmayı bırakın; yeni birşeyler söyleyin..

Biz önerelim :

“MAKSİMUM KÂR DEĞİL; MAKUL KÂR!”

ILO’nun ünlü 1944 Filadelfiya Bildirgesi‘ni anımsayınız :

“Kalıcı ve evrensel bir barış, ancak sosyal adalet temelinde kurulabilir.”

Ulusal ve uluslararası hukukun temel kurallarına uyun..

AKP iktidarı Maliye Bakanı Mr. Mehmet SIMSEK ve Başbakan Yard. Ali Babacan üzerinden örtülü tehdit yağdıracağına, Anayasal yükümlülüklerini yerine getirsin..

Anayasa md. 49                : 

Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/19 md.)
Devlet, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli önlemleri alır.

****
1989 AT Sosyal Şartı 
İşçilerin Temel Hakları (12. md.)

Çalışma ve adil ücret isteme hakkı,
Çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi,
Sendika özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkı,
Sosyal koruma,
(Avrupa Konseyince 1996’da kabul edilen, Türkiye’nin 6.10.2004’te imzaladığı ve 3.10.2006 günlü, 26308 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5547 sayılı yasa ile onaylanarak,

Anayasa md. 90 son fıkra uyarınca iç hukukta yasa gücünde..)
*****AB Temel Haklar Şartı
(Nice, 7 Kasım 2000) http://ek12 utup.dpt.gov.tr/ab/hukuk/temelhak.pdf 

Md 31   : Adil ve hakça çalışma koşulları
Her işçinin, sağlığını, güvenliğini ve saygınlığını gözeten çalışma koşullarına sahip olma
hakkı vardır. Her işçi, azami çalışma süresinin sınırlandırılması hakkına ve günlük ve haftalık dinlenme izni ile yıllık ücretli izin hakkı sahibidir.
***

Türkiye’nin taraf olduğu ILO Sözleşmelerine de yer verelim mi??

Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına
İlişkin
87 sayılı ILO Sözleşmesi ayaklar altında.. Niçin ??

ILO-C098 – Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi, 1949 (23.01.1952)

İşveren ve AKP iktidarını, tarih önünde ulusal ve uluslararası hukuka uygun,
EMEĞE SAYGILI davranmaya çağırıyoruz.

Video erişkesi (linki) : https://youtu.be/ykB8i4eSUMU

Anımsatıyoruz :

  • Emek en yüce değerdir.. ve
    Emeğe saygı, insan olmanın baş koşuludur..

Sevgi ve saygı ile.
21 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Günümüzde Atatürkçülük Nerede?


Günümüzde Atatürkçülük Nerede?

portresijpg


Prof. Dr. Kemal ARI

“-En büyük Türk, Atatürk”

 

 

Şakşakçı, yağdanlık; her türlü ortama kendini uydurmakta pek hünerli kesim konuşuyor:

“Artık Kemalizm bitti!”

Niçin diye sormaya gerek bile yok.
-“Çünkü Kemalizm, çağın gereklerine karşılık veremiyor.

O;

1. Ulusalcı,
2. Devrimci,
3. Laik,
4. Halkçı,
5. Cumhuriyetçi ve
6. Devletçi… (6 Ok ilkesi)

Bu değerlerden bugünümüze dek ne kalmışsa, kalana bile dayanamıyor;
Atatürk gibi “dahi” bir kimlik ve kişiliğin karşısına olmadık kişileri çıkarıyorlar.
Bir tür tarihten rövanş alma… Bir şeyleri içselleştirememe ve kanıksayamama… Dünyayı doğru okuyamama…

Örneğin, çok etkili ve yetkin bir kişilik tutup, ulusçuluk kavramından “ırkçılığı” anlayabiliyor ve çağdaş dünyanın bir önceki evresi olan feodal ilişkiler düzenini ve ümmetçi siyaseti, çoğulcu demokrasinin bir parçası gibi allayıp, şekerleyip önünüze koyabiliyor…

Ulusçuluktan ırkçılığı,
Cumhuriyetçilikten vesayetçiliği;
Halkçılıktan yozlaşmayı anlayan ve konuları böyle algılayan bir kafanın çağdaş bir kafa olduğu söylenebilir mi?

Ya tutup, “demokrasi, demokrasi, ille de demokrasi; Kemalist vesayetçi düzen
sona erdi
, yerlerde debeleniyor; çağın gerisinde kaldı derken”; gidip demokrasiyi
Said-i Nursi’nin nur ayetlerinde, Ortadoğu’nun haremlerin içinde kaybolmuş
Vahabi kültüründe arayan ve Osmanlı Devleti’ne de bakarak, ondan kendine bir kimlik
ve edinim bulmaya çalışan kafaya ne demeli?

İnsanın bu tür tarihe şaşı bakanları görünce, şunu diyesi geliyor:

A “şaşıbakanım”, senin tarihte çok değer verdiğin, sanki bir Altın Çağmış gibi bugüne taşımaya çalıştığın o düzenin temsilcisi olan sultanların kendi bulundukları zaman diliminde oynadıkları rol, senin savunduğun değerler dünyasıyla hiç uyuşmaz. Öyle ya! Neredeyse Roma’yı yeniden ihya etmeyi düşünen; bunun için Otranto Seferi’ne bile çıkmayı göze almış; dönemin katı taassuplarını kırarak, çok dil öğrenmiş, felsefeye merak salmış… dince günah sayılmasına karşın tablosunu yaptırmış bir
Fatih Sultan Mehmet
; o dönemde O’nun düzenine karşı başkaldırmış gerici zümre varken, nasıl senin tarihsel çizgini ve eksenini temsil eder? O, kendi döneminin koşullarına göre, yaşadığı çağın yerleşik kalıplarını kırmaya çalışan bir anlayışa sahipti…

Ve örneğin, bugün yecelttiğiniz ve göklere çıkardığınız Sultan II. Abdülhamit bile, sizin sandığınız ölçüde şeriatçı bir kimlik ve kişilik değildi. Neyi, kime karşı savunuyorsunuz? O’nun, dönemin koşulları içinde İngilizler’e karşı bir siyaset olarak kurguladığı “İslamcı” politikaya bakarak, Sultan’ı taassup içinde bir kimlik ve kişilik mi sandınız? Dince neredeyse dünyanın en büyük tefekkür sahibi kişisi olarak nitelendirdiğiniz,

Said-i Nursi’yi “Delidir” diyerek tımarhaneye attıran
Sultan II. Abdülhamit değil mi?

Bu zıtlıklar bir yana; Atatürk’ün getirdiği değerler dünyasına baktığımız zaman;
geçmişin eleştirisi yerine, günümüze bakıp, o değerler dünyasından bugünün
geri kalmış toplumları olarak ve elbette kendi gerikalmışlık düzeyimizin içinde değerlendirerek, Atatürk’ü ve O’nun aydınlanma ideolojisini nereye koyabiliriz,
bunu düşünmeye değmez mi?

Atatürkçülük’ü tabu biçimine getirmeye çalışanlar olduğu söylenir sık sık… Doğrudur. Belli dönemlerde, O’nu kalıp haline getirerek, tarihin dar bir alanına hapsedip bırakmaya çalışanlar hep bu ülkede olmuştur. Ancak, şunu söyleyelim:

  • Her şeyi bir yana bırakın: Atatürkçülük; akla, bilime, evrensel ve çağdaş değerlere, Türk Kültürü’nü içselleştirmeye, yurtseverlik duygularına yönelmiş ve ezilen uluslara antiemperyalist duruşuyla örnek olmuş
    bir harekettir.

  • Ben size hiçbir katı dogma bırakmıyorum
    İki şey emanet ediyorum; biri akıl, öteki de bilim!” 

diyen büyük Gazi’yle derdi olanın, akılcılıkla, bilimle, çağdaşlıkla, çağdaş ve evrensel değerlerle ve Türk kültürünün en aşağı yedi bin yıllık geçmişiyle bir derdi vardır.

Türkiye dünyanın en güzel ülkelerinden biridir ve her Türk, O’nu yurtseverce duygularla sever… O’nu başının üzerinde yükseltir. Bütün yurttaşlarını, hiçbir etnik, dinsel ve mezhepsel ayrıma bakmaksızın; yasalar, kamu düzeni ve toplumsal yaşam içinde
eşit görür. Bunun güvencesi, bütün dinsel inanışlara ve inançsızlığa eşit uzaklıkta olan çağdaş hukuksal ilkelerdir.

Devlet; din üzerinden siyasal bir yapılanmaya yönelmez.

O yurttaşını ya da bu yuttaşını; ırkı, dini, cinsi, bağlı bulunduğu boy, aşiret kimliğine bakmadan eşit görür…

Bu yaklaşımlarla derdi olan var mı?

Varsa bilin ki; o yalnız Atatürkçülük’ün değil, evrensel değerlerin de karşısındadır.
Çünkü Atatürkçülük, geri kalmış ve akıl devrimini kaçırmış olan Türkler’in
bu değerlerle buluşmasını sağlayan büyük bir devrimci dönüşüm hareketidir.

O nedenle, günümüzde Atatürkçülük; Rönesans ve Reform Hareketlerini yaşayamayarak; bırakın bu değerler düzenini, Sanayi ve giderek de Bilişim devrimini bile gerçekleştirmiş güçlü devletlerin karşısında, ezilen geri kalmış ulusların kendilerini onlara karşı savunmasını ilkesel olarak içselleştirmiş bir karşı duruş hareketinin adıdır.

Ancak bu karşı duruşu, yalnız yayılmacı duygulara karşı askeri ve siyasal düzende engellemekle yetinmez… Geri kalan ulusların geri kalmışlığını, onların tarihsel süreçte Aydınlanma değerlerini; bu değerler sistemi üzerine binmiş olan Sanayi Devrimi’ni
ve bunun arkası sıra gelen bütün modernleşme çabalarını kaçırmalarına bağlar.
Onları bulundukları noktadan alıp;

– kuldan birey, sonra da yurttaş yaratmayı;
– tebayı ulusa çevirmeyi;
– tanrısal bir öze dayanan kişi egemenliğini ulus egemenliğine dönüştürmeyi amaçlar…

  • Gerçek demokratik cumhuriyetin ancak ulus devlette,
    ulus haline gelmiş yurttaşlar topluluğu tarafından yaratılacağını bilir…

Pekala, günümüzde Atatürkçülük nerede?
O’nun geldiği düzey ve içinde bulunduğu koşullar nelerdir?

Derhal yanıtlayalım:

  • Günümüzde Atatürk, yalnız ve yalnız, milletin temiz vicdanındadır.
    O, her an her yerde belirebilir:

Türkiye Türktür, Türk kalacak! Yaşasın Türkiye, Yaşasın Atatürk,
Yaşasın Atatürkçülük” diye atılan naralardadır Atatürk…

Toplumun nefes alışında, ayak seslerinde; gece uyurken rüyalarındadır.
Artık O’nu koruyacak hiçbir yasaya, kurala gerek yoktur. Kim ne kadar vuruyorsa Atatürk’e ve Onun değerlerine; her vuruşta dipdiri yerden fışkıran diri bir filizdir Atatürk, vicdanlarda açan…

O’nun yeşerdiği bahçe o denli bakir, temiz ve coşkuludur ki;
bir vurana, bin yerden seslenir:

“En büyük Türk, Atatürk” diye…

Bugün; hem kabile ya da aşiret düzenini savunup, hem de çoğulcu demokrasinin
bir gereği olarak bu yapıyı olumlu görenler var ya!

Nasıl ki; “Köre gözlük” diyoruz, onlara da tarihe şaşı bakmalarını engellemek için
ayrı bir gözlük vermek gerekiyor.

Eğriyi doğru, doğruyu da eğri olarak görmemeyi başarırlarsa,
emin olun her şey daha yerli yerine oturur…

Şimdi birileri ve o birilerinin oluşturduğu topluluklar yeni savruluşlar yaşıyorlar…
Heyecanla, bulundukları yerden haykırıyorlar:

Yeni Osmanlılık….
– Osmanlı Düzeni…
Gerçek demokrasiyi yaratacak olan şeriat!

Kör, doğruya eğri baktıktan sonra; demokrasinin şeriatla olabileceğini savunan
bir kişi, Atatürkçü olsa ne olur, olmasa ne olur…
Hani derler ya; kumaş çok eskimiş, dikiş tutmaz…
En iyisi, “Koyver” gitsin…
Su akar, yolunu bulur nasılsa…

Kemal Arı 
27.11.2013, İzmir

Geçmiş Kalıplarla Geleceği Tartışmak…

 

Cumhuriyet 29.01.2013

AYDINLANMA
Emre Kongar

 

Geçmiş Kalıplarla Geleceği Tartışmak…

Amerika’nın dünya barışına yaptığı en büyük kötülük, mikrodinciliği ve mikromilliyetçiliği yeniden siyaset sahnesinde gündeme getirmesi ve desteklemesidir.
Ünlü “böl ve yönet” ilkesinin günümüzdeki bir yansıması olarak ortaya çıkan bu davranış, bütün dünyadaki halkların tarihten gelen farklılıklarını ve çatışmalarını yeniden gündeme getirmiş, siyaset sahnesine taşımış ve hem ülkelerin içindeki
hem de dünyadaki barışın altını oymuştur.

Hiç kuşkusuz, Amerika’nın bu tutum ve davranışı kendi açısından, Irak olayında görüldüğü gibi, kısa vadede işe yaramış görünmektedir:

ABD işgalindeki Irak’ta en büyük katliamlar, din ve mezhep temelinde, Hıristiyan ve işgalci Amerika’ya karşı değil, Sünni ve Şii grupların birbirlerine karşı ortaya çıkmıştır.
Sadece azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere özgü bir tehlike değildir mikromilliyetçilik ve mikrodincilik…

Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde de ortaya çıkan ırkçı akımlar ve ırkçı partilerin yükselişi bu virüslerin o toplumlarda da yeniden yeşerdiğini göstermektidir.
Yeniden yeşerdiği” diyorum çünkü İkinci Dünya Savaşı’nın dünyayı kasıp kavuran faşist ırkçılığı henüz sadece 70-80 yıl geride kalmıştır…

Daha bu korkunç anılar tazeliğini korurken mikromilliyetçi ve mikrodinci akımların Huntington’un öncülüğünü yaptığı bir ideolojik yaklaşımla ABD tarafından yeniden sahneye çıkarılması, insanlığın içine girdiği yeni “Bilişim Devrimi” aşamasında
büyük bir tehlikedir.

Ayrıca bu akımlar, mikrodincilik Tarım Devriminin egemen olduğu ortaçağdan kalma, mikromilliyetçilik de artık aşılmış olan Endüstri Devriminin egemen olduğu yakınçağdan gelme olduğu için, anakronik, yani “tarih içinde yerini şaşırmış” bir nitelik taşır.

***
Türkiye’de de siyasetin iki alanında bu tehlikelerin varlığı şiddetli hissedilmektedir:

Birinci alan, AKP lideri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Zerdüştlük” veya “Alevilik” göndermesi yaptığı mikrodinci yaklaşımlar alanıdır.

İkinci alan, ülkedeki terörün “Kürt milliyetçiliği” temeline dayandırılmasından ve bunun tepkisi olarak “Türk milliyetçiği” akımının güçlenmesinden kaynaklanan mikromilliyetçi yaklaşımlar alanıdır.

***
Son günlerde gerek Aygün’ün gerekse Güler’in sözleri ve davranışlarıyla,
“CHP içinde çalkantı” biçiminde kamuoyuna yansıyan sorunlar da bu bağlamdadır… Ama bu sorunlar, yine CHP’nin programındaki milliyetçilik tanımının egemen kılınması ile aşılabilir:

  • CHP Atatürk milliyetçiliğini benimsemektedir:

Türkiye Cumhuriyeti din, dil, ırk ve etnik köken temelleri üzerinde değil,
siyasal bilinç ve ideal beraberliği zemininde kurulmuştur. 
Milliyetçilik, ırk, köken, din, mezhep, bölgecilik, kavimcilik anlayışlarının ulusal düzeyde aşılmasıdır.

  • Türkiye hiçbir zaman ırk, kan ve kafatası esasına göre yönetilen bir devlet olmamıştır, olmayacaktır.

Ülkenin sorunlarının çözümüne ırk temelinde değil, yurttaş temelinde yaklaşmaktayız. Türkiye’nin bölünmesine ve parçalanmasına yönelik tüm düşünceleri CHP kesinlikle reddeder. CHP sosyal demokrat anlayışın gereği olarak iktisaden ve siyasi açıdan güçlü sınıfın bu güce sahip olmayan sınıflar üzerinde egemenlik kurmasını reddeder.”

Sorun, bu anlayışın sadece CHP içinde değil, bütün siyasal partiler ve onların mensupları tarafından da içselleştirilmesi, benimsenmesi sorunudur…

Liderlerin, parti programlarının ve parti disiplininin fonksiyonları nedir ki? 
Elbette bizzat liderinin mikrodincilik ve mikromilliyetçilik yaptığı partilerin sorunları daha farklıdır!

Türkiye’nin internet kullanım haritası ve çağrışımları..


Dostlar,

İnternet erişimi ülkemizde de hızla yayılmakta.
Fakat, bir örneklem çalışmasında erişilen rakamlar, daha çok yol almamız gerektiğini ortaya koyuyor :

  • Türkiye’de 19,1 milyon hanenin % 52’sinde bilgisayar, 
  • % 41’inde ise internet bağlantısı var
Tersinden söylemek gerekirse evlerin yarısında hala bilgisayar yok ve
5 evden 3’ünde internet erişimi yok..
Bu tablonun ülke coğrafyasında dağılımı da elbette dengeli değil.
Geniş band hızlı ve kesintisiz bilişim için altyapı yatırımlarının kamu ve özel sektörce birlikte götürülmesi gerek.
Özel sektörün bu yatırım yükünü tümüyle devlete yıkmaması gerek.Bilindiği gibi bilgisayar ve internete ilişkin altyapı yatırımları neredeyse yarım yy. kadar önce ABD’de Ordu tarafından “ENIAC Project” ile başlatıldı (Savunma Sanayisinin önemi ve motor işlevi..).
Tüm AR-GE ve altyapı haracamaları devletçe yapıldı.
Deyim yerinde ise özel sektör “krema” sıyırmakla meşgul..
Önemli bir not        :
Toplumsal örgütlenmede, iletişimde kritik düzeyde önem kazanan bu sektörün,
TİB’in (Türkiye İletişim Başkanlığı) mutlak denetiminde olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bu Kurumun başkanını Başbakan doğrudan atıyor ve özellikle 2013 için çok ciddi bir bütçe artışı söz konusu. Tüm Türkiye’de iletişimi felç etmek,
birkaç “şalterin indirilmesi” ölçüsünde kolay.. Bu bakımdan, toplumsal karmaşa vb. durumlarında halkın elinde etkili bir araç olmaktan çok uzak..
  • Bir anda elimizdeki akıllı – akılsız telefonlar, teknoloji harikası bilgisayarlar sağır – dilsiz ve kör duruma düş(ürül)ebilirler..

Nitekim halen TİB, kimi porno siteler başta olmak üzere pek çok siteye erişimi engellemiş durumda. Türkiye’de erişime kapatılan site sayısı ise giderek artıyor!?

AKP’nin ileri demokrasisi işte..

Öte yandan, iyi niyetle kullanılması durumunda referandumlar, genel-yerel seçimler bile saatler içinde bu teknoloji ile kotarılabilir..
Bu, Eflatun’un Antik Yunan’ın DOĞRUDAN DEMOKRASİSİ olmaz mı?..
Elbette eşit haklarla kadınları da katarak, antik Yunan İsparta-Atina demokrasisinin
kadim hatasını kapayarak..
  • 2500 yıl sonra temsili demokrasiyi rafa kaldırarak..
***************************
Evet.. Paleolitik çağdan Neolitik çağa yerleşik yaşama geçerek Tarım Devrimi yaptık..
18. yy ve sonrasında Sanayi Devrimi’ni yaptık..
Sanırız şimdi 3. büyük devrim dönemindeyiz : Bilişim Devrimi!
Düş ötesi (fantastik), üstelik çok hızlı gelişmelere gebe..
Yaşamı hem cennete hem de cehennme dönüşterebilecek..
Örn. evrende seslerin “bir biçimde” kayıt edildiğini düşünelim (tasavvufta Lev-i mahfuzdedikleri!) ve bu kayıtları çözme (dekode etme) teknolojisine ulaştığımızı..
Fizik bilimci Nichola TESLA, bu keşfe çok yaklaşmıştı 1950’lere giderken.
Birdenbire ortalıktan yok oldu ve hala (!) bulunamadı..
O sıralar ABD Atom bombasını ve ilk bilgisayarını yaptı ??

Bu “yarı tanrısal yeteneğimiz” i gerilere götürdükçe acaba peygamberleri
kendi özgün seslerinden dinleyebilir miyiz??

Bu durumda dinsel kutsal kaynaklar yeni baştan yazılmak zorunda kalınca neler olur neler. Kilise vd. ne yaparlar caba? Güçleri yeter mi bilimin ışığını karartmaya??
G. Galile’yi susturabildiler mi ki??

Ne diyor Gazi Mustafa Kemal Paşa :
  • “İnsanlıkta dine ilişkin duygular, bilimin ve tekniğin ışıklarıyla dupduru olup yücelmelidir. Bu olmadıkça, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.”
Ne çok heyecan verici olurdu;
  • Kuran’ın, İncil’in, Tevrat’ın özgün ve doğru içeriğine erişebilmek?
  • Büyük Atatürk’ün konuşmalarını kendi sesinden dinleyebilmek..
Özel yaşamın gizliliği ile ilgili makul sınırlamalarla doğallıkla..
Ve de tüm insanlık tarihi yeniden yazılırdı değil mi?
Tarihçilerin metodolojileri de alt üst..
Bilimler piramidinin tepesinde, taç konumunda bu tarihsel dönemde
BİLİŞİM BİLİMLERİ parıldamakta.
Görüldüğü gibi yaşamda en gerçek yol gösterici, ATATÜRK‘ün şaşmaz bir öngörü ile gösterdiği üzere gene akıl ve bilim..  Ama ülkemizde AR-GE payı hala ulusal gelirin %1’ine bile erişemedi..
  • Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır… zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur… Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”
    (1933, 10. yıl Cumhuriyet Bayramı açış konuşmasından)
Sevgi ve saygı ile.
06.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
===================================================

Türkiye’nin internet kullanım haritası

Türk Telekom A.Ş Doğu 1 Bölge Müdürü Timur Sevim, internet kafelerden internete bağlanma oranının gözle görülür düzeyde azaldığını bildirdi. (AA, 6.11.12)

TürkTelekom adına IpsosKMG tarafından 2012 yılının ilk çeyreğinde 38 ilde 15 bin üzerinde hane ile yüz yüze gerçekleştirilen bilgisayar ve internet kullanım detayları ile alışkanlıklarını ortaya koyan araştırmanın sonucunun açıklandığını belirtti.

Bu çok değerli istatistiksel çalışmanın genel olarak tüm sektöre, ilgili başlıklar ile ilgili planlamaları yaparken kılavuz olabileceğini ifade eden Timur, ”Türk Telekom A.Ş. olarak bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da ülkenin bu alanda göstereceği gelişim çizgisine yoğun biçimde destek vermeye devam edeceğiz.” dedi..

Timur, Türkiye genelinde 38 ilde yüz yüze gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre;

  • Türkiye’de 19,1 milyon hanenin % 52’sinde bilgisayar, 
  • % 41’inde ise internet bağlantısının bulunduğunu kaydetti.

Araştırmaya göre, bilgisayarı olan hane sayısı çoğalırken, internet kullanımında da
buna bağlı olarak artış olduğunu vurgulayan Timur, şunları ifade belirtti: ‘

‘İnternet kullanımında evden bağlanma oranı 2010’da % 58 iken, 2012’de
bu rakam % 66’ya ulaştı. Geçmiş yıllarda Türkiye’deki internet kullanım alışkanlıklarında önemli yer tutan internet kafelerden internete bağlanma oranı düşüş gösterdi. Türkiye’deki internet kullanıcıları internete daha çok evden bağlanırken, hanelerde en çok tercih edilen internet bağlantısı ADSL olarak gözlenmiştir.”

Timur, araştırmada ayrıca, Türkiye’deki 19,1 milyon hanenin % 34,6’sında masaüstü,
% 20,6’sında dizüstü bilgisayar olduğunun belirlendiğini, hem masa üstü hem de dizüstü bilgisayar bulunan hane sayısının % 4,2, yeni nesil bilgisayar ürünleri
netbookun oranının % 0,7, tabletin de % 0,2 olduğunu vurguladı.

21. YÜZYIL TÜRKİYE’sinde AYDIN SORUMLULUĞU / Intelligentia’s Responsibility in the 21st Century of Turkey

Aydin_sorumlulugu_1.6.12