Etiket arşivi: misakı milli

MUDANYA MÜTAREKESİ EMPERYALİZMİN TÜRK ULUSU’NA TESLİM OLUŞ BELGESİDİR

BASINA VE KAMUOYUNA

MUDANYA MÜTAREKESİ EMPERYALİZMİN
TÜRK ULUSU’NA TESLİM OLUŞ BELGESİDİR

Mudanya Mütarekesi’nin (Ateşkes Antlaşması) 100. yılını kutluyoruz. 9 Eylül 1922’de İzmir rıhtımında zafere ulaşan büyük ve kutsal savaş, 11 Ekim 1922 sabahı  Mudanya’da ilk siyasal meyvesini alıyordu. Sonuçları kısa sürede ortadan kalkan 1739 Belgrad Antla0şması dışarıda tutulursa, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan başlayarak Türk Ulusu, 223 yıl boyunca hiçbir görüşme masasından başı dik kalkamamıştı. Oysa şimdi İsmet Paşa emperyalizmi masada da yeniyordu.

Kimi tarih cahilleri; Kars’tan Doğubayazıt’a Ruslar’la, Pontus ve Ermeni çeteleriyle yıllar süren savaşların ardından önce 3 Aralık 1920 Gümrü ve sonra 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile kapanan Doğu Cephesi’ni, “Gazi”, “Kahraman” ve “Şanlı” unvanlarını kazanmış Antep, Maraş ve Urfa’nın Şahin Bey’le, Sütçü İmam’la, Ali Saip (Ursavaş) Bey’le Fransız işgaline karşı destansı direnişlerinin sonunda 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile kapanan Güney Cephesi’ni, Kuvayı Milliye’nin ilk kıvılcımını ateşleyen Adana Kuvvacılarının -Pozantı’da terk edilmiş bir tren vagonunda gizlice basıp dağıttıkları bugün 104 yaşındaki Milli Mücadele’nin ilk ve dünyanın en eski gazetelerinden biri olan- Yeni Adana’sını, Antalya’dan Konya’ya uzanan Kilikya İtalyan işgalini ve Anadolu’nun her yerindeki İngiliz’i görmezden gelip “Yunan Harbi” diye basitleştirmeye, hatta kimi densizler “Tek Kurşun Atmadık” dalaleti ile yok saymaya çalışsa da Ulusal Kurtuluş Savaşımız gerçekte, Türk Ulusu’nun Batı Emperyalizmi ile kanlı ve kesin hesaplaşmasıdır. Mudanya Mütareke masası da bu hesaplaşmanın taraflarını apaçık göstermektedir.

Bursa’nın bu şirin sahil ilçesinde, 1937 yılından beri “Mütareke Müzesi” olarak korunan tarihsel binada görüşmelerin yapıldığı mermer masa aynen durmakta ve görüşmeciler balmumu heykellerle tasvir edilmektedir. Masanın başkanlık makamındaki Ankara Hükümeti temsilcisi İsmet Paşa’nın karşısında oturanlar İngiliz Temsilcisi General Harrington, Fransız Temsilcisi General Charpy ve İtalyan Temsilcisi General Mombelli’dir. Emperyalizm tarafından Anadolu’ya sürülen Yunanistan temsilcisi Mazarakis ise, Türk tarafı katılmasını kabul etmediğinden açığa demirlemiş savaş gemisinde beklemektedir. 

ATEŞKES ANTLAŞMASINDA YUNANİSTAN İMZASI YOKTUR!

15 Mayıs 1919 günü zafer çığlıklarıyla İzmir rıhtımına çıktıklarında gazeteci Hasan Tahsin’in ilk kurşunu ile karşılanan Yunan kuvvetleri, 3 yıl sonra yine İzmir rıhtımında denize dökülmüştür. Savaşların ardından kalıcı barış antlaşmalarına dek geçerli olacak mütarekeler (ateşkes antlaşmaları) savaşan devletlerarasında yapılır. Türk Ordusu piyon Yunan Ordusu ile savaşırken aynı zamanda destekçileri olan öbür işgalciler, İngiltere, Fransa ve İtalya ile de mücadele etmiş ve ateşkes antlaşmasını da doğal olarak bu emperyalistlerle yapmıştır.

Şevket Süreyya Aydemir’in “Mudanya Konferansına Mudanya Savaşı demek hatalı olmasa gerektir” sözleriyle tanımladığı, zaman zaman masaya yumrukların indiği yaklaşık 9 gün süren sert tartışmaların ardından 11 Ekim 1922 sabahı saat 06 00’da anlaşma sağlanmış, imzalar atılmıştır. Antlaşmada  Trakya’daki işgalin sona erdirileceği belirtilmektedir, ama altında işgalci Yunanistan’ın imzası yoktur. İsmet Paşa bunu muhataplarına sorduğunda General Harrington, bir sakıncası olmadığını, esasen antlaşmayı uygulama sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu söylemiştir. Tek başına bu yanıt bile; vatanımızı esas işgal edenlerin kimler olduğunun, Türk Ulusu’nun kimlerle savaştığının ve kimleri yendiğinin açık itirafıdır. Yani,

  • Mustafa Kemal Paşa ve Türk Ulusu, 3 yıl 3 ay 22 gün süren Milli Mücadele’nin sonunda, amaçları Türk’ü vatanından Asya bozkırlarına sürmek ya da yok etmek olan emperyalistleri teslim almıştır.

MÜTAREKENİN ASKERİ ver SİYASAL SONUÇLARI

Mudanya Mütarekesi’nin çok önemli askeri ve siyasal sonuçları oldu. İzmir’in kurtuluşundan, Mudanya Mütarekesi’ne dek geçen 1 ayda ilerleyişini sürdüren Türk Ordusu, Mütarekenin ardından Anadolu’da işgal altında bulunan bölgeleri, Misakı Milli kararlarına uygun olarak -küçük istisnalar dışında- işgalden kurtardı. 15 Ekim 1922’de yürürlüğe giren Mütareke uyarınca Doğu Trakya 15 gün içinde boşaltıldı, 30 gün içinde Türk makamlarına devredildi. İstanbul ve Boğazlar da mülki idaremizce teslim alındı. (Ancak İstanbul ve Boğazlarda bulunan İtilaf kuvvetleri, kesin barış antlaşmasına dek artırılmaksızın kalabileceklerdi.)

Atatürk’ün kurduğu Gazi Meclis’in Başkanlık makamını bir süre işgal eden -ne talihsizlik- bir şahsın, kadın, erkek ve çocuk binlerce şehit ve Ulusun büyük özverisiyle kazanılan bu görkemli zafer için “Tek Kurşun Atmadık” yadsıması içimizi acıtsa da, gerçekte Kemalist Devrimciler Tek Kurşun Atmadan öyle inanılmaz işler başarmışlardır ki, hayran olmamak olanaksızdır. Trakya, Diplomat İsmet Paşa’nın dirayetli tutumu ile Tek Kurşun Atılmadan kurtarılmış, İstanbul’daki 5 yıllık emperyalist işgal Tek Kurşun Atılmadan 6 Ekim 1923’te sonlandırılarak Fatih Sultan Mehmet’in emaneti yeniden Türk yurdu olmuş, geçici statü uygulanan Boğazlar ve Marmara egemenliğimiz 1936’da yine bir Atatürk dehasının ürünü olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle Tek Kurşun Atılmadan kazanılmış, keza 1939’da Hatay da yine Tek Kurşun Atılmadan Anavatan’a katılmıştır.

Mudanya Mütarekesi’nin  siyasal sonuçları da çok önemlidir.

  • “Yenilmez” denilen emperyalistler Kemalistler’e yenilmişler,

yüz yıldır bir türlü hazmedemedikleri bir hezimete uğramışlar, “Eşkıya” dedikleri Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türk Ulusunun zaferini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Bir başka önemli siyasal sonuç da, barış konferansı davetçileri 1. Dünya Savaşı galip devletlerinin Lozan’a muzaffer TBMM temsilcileri ile birlikte işgal döneminde tam bir teslimiyet içinde davranan, dayattıkları Sevr Antlaşmasını kabullenen, Milli Mücadele’ye karşı çıkan, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını idama mahkûm eden İstanbul Hükümetini de davet etmeleri üzerine gerçekleşmiştir. Galip Ankara’nın gücünü kırma amaçlı bu emperyal küstahlık üzerine kaçınılmaz büyük devrim hızlanmış ve 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmıştır. Konunun Meclis görüşmelerinde ortak komisyon toplantısının uzaması üzerine, önündeki sıranın üzerine fırlayan Büyük Atatürk’ün yaptığı konuşma tarihsel önemdedir ve tüm kulaklara küpe olmalıdır.

  • “Efendiler; hâkimiyet ve saltanat hiç kimsece hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hâkimiyet ve saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hâkimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı. Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, hakikat yine usulü dairesinde ifade olunacaktır, fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”

Saltanatın kaldırılmasının ardından BMM kararı ile zaten tarihe hain olarak kaydedilmiş son Osmanlı Padişahı Vahdettin, 17 Kasım 1922 sabahı İngiltere’ye sığınarak Malaya zırhlısı ile vatanından kaçacak, ihanetini perçinleyecekti. Bugün Vahdettin’in hain olmadığını söylemek, Mustafa Kemal Atatürk’e, Büyük Millet Meclisi’ne ve Kurtuluş Savaşı önderlerine saldırmanın bir başka yoludur, tarihsel gerçekleri reddederek düzmece tarih yazma çabasıdır ve elbette boşunadır. Daha açık söylemek gerekirse; Atatürk’ün henüz savaş sürerken Meclis konuşmalarında kezlerce hain olduğunu tutanaklara geçirdiği, Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta…” dediği, TBMM’nin yasa ile hain olduğunu saptadığı Vahdettin için 100 yıl sonra “Vahdettin asla hain değildir” demek, “Atatürk ve TBMM yalan söylemiştir” demektir ki, bu kimsenin haddi de, hakkı da değildir.

  • Herkes milyonların kanı ve canı ile yazılmış tarihe saygılı olmalı ve hiç unutmamalıdır;
  • Tarih bilimdir, asla nankör değildir, saplantılarla, hezeyanlarla, siyasal çıkar hesaplarıyla değişmez, değiştirilemez.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Mudanya Mütarekesinin 100. yıldönümünde Mustafa Kemal Atatürk ve Kuvayı Milliye Kahramanlarımız ile, görüşmelerin kararlı diplomatı İsmet Paşa’yı saygı ve minnetle anıyor, şehit ve gazilerimizin aziz hatıralarını şükranla yad ediyor, Yeniden Atatürk Cumhuriyeti hedefine ulaşma kararlılığımızı bir kez daha kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
             GENEL MERKEZİ
==============================================
Dostlar,

Aşağıdaki 2 görseli biz ekledik… (Dr. Ahmet Saltık)


Mudanya Mütarekesi'nin imzalanmasının 92. Yıldönümü | Umut Oran

Sivas Kongresi

Sivas Kongresi

PROF. DR. HAKKI UYAR

Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması, yüzyıllardır Batı karşısında gerileyen Osmanlı Devleti’nin sonunu da beraberinde getirdi. İmzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Sevr Barış Antlaşması’nın habercisi gibiydi.

İttihatçı liderlerin yenilginin ardından ülkeyi terk etmeleri, yerlerine gelen rakiplerinin (Hürriyet ve İtilaf Fırkası) galip ve işgalcilerle işbirliğine yönelmesi beraberinde bir iktidar boşluğu da yarattı. Eli kolu bağlanan bir millet, etkisiz kılınmak istenen bir ordu ve işbirlikçi hükümet, kara günlerin habercisi gibiydi.

Başkanlık sorunu Devlet otoritesinin ve gücünün ortadan kalkması, Moğol istilası sonrası Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla oluşan küçük beylikleri ve Timur-Yıldırım Beyazıt savaşı sonrasındaki Fetret dönemine benzemektedir. İşte Sivas Kongresi de oluşan otorite boşluğunu ortadan kaldırmayı ve milli birliği sağlamayı amaçlıyordu.

Kongrede yaşanan ilk sorun başkanlık sorunuydu. Mustafa Kemal Paşa’nın kongreye başkan seçilmesi engellenemedi. Bu sorunun ardından bir diğer sıkıntı, kongrede edilecek yemin metni konusunda yaşandı… Kongre, milli” bir dava peşinde olduğu için İkinci Meşrutiyet döneminin parti kavgalarının buraya yansıması istenmiyordu.

Bu nedenle particilik yapılmayacağı üzerine yemin edilmesi önerilmekteydi. İlk iki gün yemin metninin nasıl olacağı, İttihat ve Terakki’nin adının yer alıp almayacağı, İttihat ve Terakki’nin yemin metninde eleştirilip eleştirilmeyeceği ciddi bir şekilde tartışıldı.

İlginç bir şekilde İttihat ve Terakki kadroları genel olarak Milli Mücadele yanlısı bir tavır içine girerken (aralarında mandacılar, yerel direnişten yana olanlar vs. olsa da) Hürriyet ve İtilaf Fırkası yönetici ve üyeleri ise Milli Mücadele karşıtı, İngiliz yanlısı bir tavır içindeydiler. HİF üyesi olup Milli Mücadele’yi destekleyen istisnai birkaç kişi vardır. Rıza Nur ve Sivas HİF yöneticisi Emiri Paşa (Emir Paşa Marşan), Mustafa Kemal’den yana tavır aldı. Hatta Birinci Meclis’te milletvekili olarak bulundu.

Manda fikrinin kongreye damgasını vurdu. Fikri destekleyenler genel olarak bakıldığında İstanbul ağırlıklı bir yapıdır. Wilson Prensipleri’nin etkisindeki grubun etkili bir lobi olduklarını, iyi propaganda yürüttüklerini söylemek gerekir. İsmail Fazıl Paşa, Kara Vasıf, Refet Bele, Bekir Sami ve İsmail Hami (ünlü tarihçi İsmail Hami Danişment) beyler önde gelen temsilcileridir. Bunlara karşı olarak Anadolu delegeleri bağımsızlık yanlısıdır.

Manda fikrinin bağımsızlığı zedelemeyeceği, manda fikri rahatsız ediyorsa yerine zaheret” (yardımcı olma) denilebileceği, ABD’nin Filipinleri medenileştirdiği gibi bizi de medenileştirebileceği (Halide Edip’in Mustafa Kemal Paşa’ya mektubundan), mevcut gelirimizin borçlarımızın faizlerini bile ödemeye yetmeyeceği dile getirilen konulardı. Hami Bey, manda kelimesinin anlamına takılmayalım, diyordu.

MANDA MESELESİ

Manda fikrinden yana olan Kara Vasıf, kongrede görüşlerini şöyle ifade etti:

… müstakil yaşamağa vaziyet-i maliyemiz müsait değildir. (…) Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar tayyare ile havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz! Onlar dretnot (bir savaş gemisi türü) yapıyorlar, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Bu hallerde bugün istiklalimizi kurtarsak bile yine günün birinde bizi taksim ederler.”

Kongre sırasında –özel bir sohbette- Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söylüyor:

  • “İstanbul’dan gelen arkadaşlarımız hâlâ bu manda konusunda nasıl ısrar edebiliyor ve bunun bağımsızlığı engelleyici olmadığına inanıp inandırmaya çalışıyorlar?”

‘HASTALIKLI RUH HALİ’

“İstanbul’dakiler ve buradakiler umutsuz ve hastalıklı bir ruh haline sahip insanlardır. Yabancı işgalinin baskısı altında cesaret ve ümitlerini kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyle ve hastalıklı bir ruh haliyle hareket ediyorlar. Bunun başka türlü açıklaması yoktur.”

Yine aynı özel sohbette Tıbbiyeli Hikmet, manda aleyhtarı olarak şunları dile getirmişti:

  • Paşam, temsilcisi bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun reddeder ve ayıplarız. Varsayalım ki manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı’ adlandırır ve lanetleriz.”

Mustafa Kemal Paşa’nın Tıbbiyeli Hikmet’e verdiği yanıt da şöyle idi:

  • “Evlat, için rahat etsin. Gençlikle gurur duyuyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak bile mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!

Amerikan mandaterliğini ehveni şer (kötünün iyisi) olarak görenlerin baskısı o kadar çoktu ki Mustafa Kemal Paşa sık sık kongre genel kuruluna ara vermek zorunda kalıyordu.

4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’nde ülkedeki tüm Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A-RMHC) çatısı altında birleştirildi. Erzurum Kongresi sırasında kurulan Heyet-i Temsiliye tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletildi.

TARİHSEL BENZERLİK

Bu kongrenin bir başka önemi de; bir yandan Mondros Ateşkes Antlaşması ertesinde ortaya çıkan kurtuluş yollarından Tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak ve bölgesel kurtuluş yolları birleşirken, diğer yandan Amerikan mandaterliğini savunan kitlenin de birleşen iki yol içinde çözünmesinin sağlanmasıdır. M. Kemal Paşa’nın önderliğinde birleşmesidir. Bu birleşmeye katılmayan ve ihanet çizgisine kayan İngiliz himayesini savunan İstanbul Hükümeti ve Padişah-Halife idi.

Damat Ferit Paşa hükümetini istifaya zorlamak için İstanbul’la iletişim bağlantısı (telgraf) kesildi. İstanbul’un Anadolu ile bağlantısının kesilmesi, Bizans’ın İstanbul’a sıkışarak Anadolu ile bağının kesilmesine ve Türklerin Anadolu’yu tümüyle fethine benzetilebilir. İstanbul Hükümeti de Bizans gibi İstanbul’a sıkıştı. Damat Ferit Hükümeti istifa etti. Meclisi Mebusan seçimlerinin önü açıldı. Misakı Milli kararını bu Meclis alacaktı. Dolayısıyla İstanbul, asi ilan ettiği Anadolu’daki hareketle masaya ilk kez Sivas Kongresi’nin sağladığı başarı ile oturdu (Amasya Görüşmesi).

SEMBOL ŞEHİR

Sivas, Milli Mücadele’nin birkaç sembol şehrinden biri… Milli birlik yolunda ilk adımın atıldığı, İstanbul Hükümeti ve işgalcilere karşı kararlı bir direnişin sergilendiği, ilk gazetenin çıkarıldığı (İrade-i Milliye), ilk kadın örgütlenmesinin (Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti) yapıldığı şehir… Ankara’dan sonra Milli Mücadele’nin en önemli şehri… Sivas olmasaydı, Ankara da olmazdı. Sivas’ın Madımak olaylarıyla değil de hem Türk tarihindeki ve hem de Milli Mücadele’deki yeriyle anılmasını, değerinin bilinmesini diliyorum.

Bilgi Üniversitesi mezuniyet töreninde bayrak ve Atatürk yok!


Bilgi Üniversitesi mezuniyet töreninde bayrak ve Atatürk yok!

“Efendiler, sırası gelmişken, aziz Milletime şunu tavsiye ederim ki; 
başının üzerine çıkaracağı adamların kanındaki öz cevheri
çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile geri kalmasın.”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Dostlar,

Bize ulaşan bir iletiyi paylaşmak istiyoruz..
Merhum Prof. Toktamış  ATEŞ ölmeden önce yazılmış..
Bizim de dostumuz olan “Tokta hoca” yı 19 Ocak 2013’te yitirmiştik.

İlgi ve bilginize sunarız..

BİLGİ ÜNİVERSİTESİ’ni de kendine gelmeye davet ederiz..

Sevgi ve saygıyla
14.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=====================================================

Değerli Dostlarım,

Bu rezilliği bildiğiniz tüm zincirlere duyurunuz lütfen.

Subject: Fw: BİLGİ ÜNİVERSİTESİ..

Sevgili Dostlarım,

Bu yıl Bilgi Üniversitesinde yapılan mezuniyet töreninde bayrak ve Atatürk olmadığını görüyorsunuz.

DTP mitinglerinde bile bayrak ve Atatürk var. Bunlar PKK’dan daha tehlikeli.

Yüce tanrı  bu ülkeyi satılmış bilim adamlarından korusun.

Biliyorsunuz “Mustafa” filminin arkasında da bunlar vardı.

68 kuşağında marş söylerdik “Morison’un uşakları ………..”.
Bunlar da “Soros’un uşakları………….”

Lütfen bir velinin feryadına kulak verin ve irtibatta olduğunuz her zincire gönderin.

Dostlarım,

Yoksa Bilgi Üniversitesi de kurtarılmış bölge mi olmuştur?

Bu ülkenin aydınları; gelin  3 şeyin tartışılmasına izin vermeyelim:

1- Bayrak,
2- Misak-ı Milli,
3- Mustafa Kemal

Prof. Dr. Bingür Sönmez

————————————————————————-

Değerli Dostlarım,

Dün, hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşıyordum…

Vatanıma hayırlı bir evlat yetiştirmenin gururu yanında, bilinçli Atatürk, Bayrak ve Misak-ı Milli şuurunu hazmetmiş evladımın yine Türkiye’nin en güzide eğitim kurumlarından biri olan İstanbul Bilgi Üniversitesinden mezun oluşunu kutlamaya gitmiştik ailece…

İşte bu mutlu günümü zindana çeviren, benzeri yalnızca böyle özel okullarda yaşanan adına ”kep atma töreni”dedikleri Amerikan özentisi show da yaşadıklarımdı.

Üniversitenin Santral İstanbul’daki görkemli kampüsüne konuklar için özel olarak yaptırılmış tribünler ve saha ortasına Mezunlar için ve Türkye’mizin yetiştirdığı
Değerli Öğretim Görevlilerimiz için hazırlanmış bir bölüm ve bunların tam karşısına da Diplomalarını alacak yeni mezunları için hazırlanmış güzel bir sahne vardı.

Tören, Üniversite Rektörünün öğrenci ve velilere yaptığı konuşma ile başladı.
Tabii olması gerektiği gibi öncesinde İstiklal Marşımız okunmuştu.

İşte o andan başlayarak dikkatimi çeken olay, daha sonra içime sığmaz bir şekilde büyüdü.

Kendimi tutamaz olmuştum. En yakınımda Tribünlerde Sayın Av. Kezban Hatemi Hocamızı gördüm ve yanına giderek bu kurulu koskoca mekanda bir Türk Bayrağı
ve Atatürk fotoğrafının olmadığını işaret ettim.

Kendisi de şaşkınlığını gizleyememişti, bana Dekan Beye iletmemi önerdi.
Onu ben de biliyordum ama, güvenlik bariyerini aşmam gerekiyordu öncelikle.

Kafama koymuştum…yapacaktım, bu buyuk eksiği hatırlatacaktım Üniversitenin
öğretim kadrosuna.

Nitekim bir fırsatını yakalayıp ekte fotoğraflarını gördüğünüz S. Betül Mardin,
Tunca Toskay,Toktamış Ateş ve diğer Hocalarımızın bulunduğu yere giderek, Türkiye’nin bu konudaki en değerli bilim adamlarından Sn. Prof. Toktamış Ateş’e kendimce çok büyük eksiği !!! bir veli olarak gördüğümü ve canımın acıdığını ifade ettim.

Mesajımın alındığını ifade ettiler….

Konuyu daha fazla uzatmak, yarayı daha fazla kaşımak istemiyorum.

Bugün Bilgi Üniversitesi’nin internet sitesinde en azından bu gençlerden bir özür dilemelerini beklerdim. Fakat bu şu demektir bence: ‘

‘Kerameti kendinden mekul” değerli bilim adamlarımız artık TV’lere çıkp takiyye yapmasınlar… Bu ülkenin gençleri de, yaşlıları da, bu Vatan için şehit düşmüş,
ampute olmuş (AS: kol-bacakları kesilmiş)  insanları da kendilerini affetmeyeceklerdir.

Bugün değerli İlkokul öğretmenimin mezarını ziyaret ettim. Bir demet çiçekle kendisine  Atatürk ve bayrak sevgisinden uzak hocalarımı şikayet ettim. Nur içinde yatsın.!!!

Ben hala bugün tartışmaya açılan ilkokullarda okunan ”Andımız”ı okumaya devam edeceğim.

Sinasi Bingeli
sinasibingeli@yahoo.com

Mudanya Antlaşması…


Dostlar,

Sayın Ahmet Gürel ile ADD Genel Yönetim Kurulu‘nda birlikte görev yaptık.
Halen ADD Bilim – Danışma Kurulu‘nda birlikteyiz. Başarılı bir İnşaat Mühendisi olan sevgili adaşımız, aynı zamanda derinlemesine bir Cumhuriyet tarihi araştırmacısı ve usta bir fotoğraf sanatçısıdır. Yüzlerce görsel Aydınlanma konferansı sunmuş (olasılıkla bizim 1450’yi bulan rakamımızı geçmiştir??), filmler çekmiş, sergiler açmıştır. Yaklaşık 10 yıldır da İzmir’de Uşakizade Latife Hanım Köşkü müdürüdür.

Görüldüğü gibi, Cumhuriyet tarihimiz bakımından son derece ciddi ve parlak bir başarı olan Mudanya Ateşkes Antlaşması‘nın 91. yılında, Cumhuriyet gazetesine başkaca makale yazan çıkmamıştır!?

Sevgili Gürel aşağıda bu tarihsel olayı ustaca özetlemiş. Biz yinelemeyelim.
Ancak şunu anımsatalım ki, Mudanya Ateşkesi bir anlamda Mondros Silah “Bıraktırması” Antlaşması’nın bit tür rövanşıdır. [“Bıraktırması” dedik, gerçek budur, çünkü tek yanlı olarak Osmanlı ordusuna silah bıraktırılmıştır.] Ardından Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri başlatılmış ve izleyen yıl içinde, 1 yıl dolmadan,
6 Ekim 1923’te İstanbul, üzerinde  güneş batmayan imparatorluk olan (o zamanın ABD’si!) İngiltere’nin işgalinden kurtarılmıştır. Sultan Mehmet’in, 100 Yıl Savaşları ile iyice zayıflayarak içinden çürümüş Bizans’ın başkenti Konstantinapolis’i almasında, resmi tarihin alaladığı ölçüde bir fevkaladelik yoktur. Varsa bile, aynı Osmanlı, başkenti İstanbul’u bile işgalden koruyamamıştır.

İstanbul’u 2. kez ve gerçekten fetheden, Gazi Mustafa Kemal Paşa olmuştur.. ;
Bu tarihsel gerçeği yeni-Osmanlıcılar görmezden gelmek yerine saygı ve şükranla karşılamalıdırlar.

Sevgi ve saygı ile.
11.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Mudanya Antlaşması…

portresi

AHMET GÜREL 
Latife Hanım Köşkü Müdürü

 

 

“Büyük Taarruz” sonucunda İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasıyla Türk ordusu Trakya ve İstanbul’a yöneldi. Aynı anda Türk ve İngiliz birlikleri çatışma noktasına geldiler. O sırada Gazi, İzmir’de Uşakizade köşkündedir. Köşk, başkomutanlık karargâhıdır. Yabancı devlet adamlarının biri gidip diğeri gelmektedir. 18 Eylül 1922 günü Fransız Yüksek Komiseri General Pelle, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhtaki konuğudur.

Yapılan görüşmeleri Paris’in “Le Temps” gazetesi başyazarı şöyle yorumlar: 

“General Pelle ve Amiral Dumesnil’in İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’yla buluşmaları, durumun aydınlığa kavuşmasına çok yardım etti. Çeşitli kaynaklardan alınan çelişkili haberlerin aksine, Mustafa Kemal Paşa görüşünü değiştirmemiş. Misakı Milli’de belirtilen isteklere bağlı olduğu kanısına varıldı. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa’nın siyasal bir gerçekçi olduğu ve Doğu sorununa barışçı çözüm bulmaya çalıştığı anlaşıldı.”

23 Eylül 1922 günü, Başbakan Poincore’nin mesajını getiren Fransız devlet adamı Franklin Boullion köşke gelecektir. Boullion’un getirdiği mesajda, “Mudanya’da bir ateşkes toplantısı yapılması”önerilmektedir. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 29 Eylül 1922 günü “Müttefik” devletlere Mudanya ateşkes görüşmelerini kabul ettiğini bildirir.
İnönü Savaşları ve Batı Cephesi’nin muzaffer komutanı İsmet Paşanın,
3 Ekim 1922 tarihinde başlayacak görüşmelerde TBMM hükümetini temsili kararlaştırılır. Fevzi ve Refet Paşalar da görüşme boyunca heyette yer alırlar.

Ateşkes

İngiltere’yi General Harrington, Fransa’yı General Charpy, İtalya’yı da General Mombelli’nin temsil ettiği Mudanya görüşmelerinde, ateşkesle doğrudan ilgili durumda bulunan Yunan delegeler, görüşmelere katılmayıp açık denizde
bir İngiliz gemisinde beklemişlerdir.

Generallere Mudanya görüşmelerinin ilk gününü İsmet Paşa şöyle anlatır:

“Heyeti kabul ettim, masada yer gösterdim. Harrington’u sağıma aldım.
Fransa temsilcisini karşıma, İtalyan generali de soluma oturttum. Fakat ben generallere yer gösterirken onlar biraz şaşırdılar. Meğer başkanlığı ve müzakereyi yönetmeyi, kendileri için düşünmekteymişler.”

İsmet Paşa, ev sahibi durumunda müttefik devletler generallerine masada
yer gösterince, toplantıya kimin başkanlık yapacağı kendiliğinden çözüme kavuşur. Zaman zaman gergin anların yaşandığı, hatta görüşmelerin kesilmesi tehlikesinin doğduğu safhalar yaşanır. İsmet Paşa’nın masaya yumruk attığı ve Türk ordusunun yeniden harekât hazırlıklarına giriştiği görüşmeler, 11 Ekim 1922 tarihinde
uzlaşmayla sonuçlanır.

  • Mudanya’da TBMM siyasal bir zafer kazanmış ve Kurtuluş Savaşı
    fiilen sona ermiştir.

İstanbul, Boğazlar, Doğu Trakya savaşsız kurtarılmıştır. İstanbul’un TBMM hükümetine bırakılmasıyla Osmanlı devleti de başkentsiz kalmıştır. Böylece Türk yurdunun paylaşılması tasarıları sona ermiştir. 30 Ekim 1918 tarihinde “Mondros” Ateşkes Antlaşması’nın başlattığı yenilgi süreci, Mudanya’da geçerliliğini yitirmiştir.
Türk tarafına Lozan’da “bir barış antlaşmasının yapılması” için öneride bulunulmuştur. Atatürk’ün deyişiyle “milletin makûs talihini yenen” kader arkadaşı İsmet Paşa’nın Mudanya’daki bu başarısı, O’nun yalnızca bir asker olmayıp,
iyi bir diplomat olduğunun da kanıtıdır.

Osmanlı Devletinin 1897 Savaşı’nda Yunanistan’a karşı galip gelmesine karşın,
Batılı devletler masada Yunanistan sınırını hep büyütmüşlerdir. İlk kez, emperyalist ülkelerin öncülüğünde Anadolu’ya çıkan Yunanistan, Anadolu’da 1212 gün kalmış
ve Anadolu’nun her yanı kan gölü olmuştur. Bu kez, Mudanya’da müttefik işgalcilerin karşısında teslimiyetçi Osmanlı yerine küllerinden doğan TBMM ordularının komutanları vardır.

Sonuç

Mudanya Ateşkes Antlaşması, emperyalist ülkeler karşısında verilen Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bize eşit koşullar sağlamıştır. Tam bağımsızlığı, “kayıtsız koşulsuz egemenlik” ilkesiyle elde etmenin büyük başarısıdır. İnönü, Mudanya’daki kazanımı, Lozan’da “yedi düvele” karşı sürdürerek, tarihteki onurlu yerini almıştır.

TÜRKİYE’NİN YAŞADIĞI EN BÜYÜK BAYRAM


TÜRKİYE’NİN YAŞADIĞI EN BÜYÜK BAYRAM

Zeki Sarıhan

Zeki_Sarihan_portresi

26 Ağustos 1922’de Afyon Cephesi’nde başlayıp 9 Eylül’de İzmir’de taçlanan
Büyük Zafer için peş peşe 3 yazı göndereceğim.

Bunlardan ilki zaferin Türklerde nasıl büyük bir sevinç yarattığını, Türkiye halkının günlerce nasıl bayram yaptığını anlatacak.

İkincisinde dünya halkları ve milletlerinin zaferi kutlamalarını okuyacaksınız.

Üçüncü yazıda ise Kurtuluş Savaşı sırasında düşman cephesine hizmet eden,
Kuvayı Milliye’ye düşmanlık yapan kişilerin sonunu anlatacağım.

Anadolu’da geçen Yedi yüz yıllık tarihleri boyunca Türkleri Büyük Zafer kadar sevindiren bir olay yaşanmamış olmalıdır. Bu, masallarda geçen kırk gün kırk geceden daha uzun, yaklaşık 70 gün süren bir bayram dönemidir. Batı Anadolu topraklarının kurtarılması, Yunan ordusunun perişan edilmesi, İzmir, Bursa gibi Türk yurtlarının düşman çizmelerinden temizlenmesi, ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması, buna dayanarak Türk jandarmalarının İstanbul’a girmesi, Doğu Trakya’nın vatana kavuşması, Padişahlığın kaldırılması, Türkiye için kesintisiz bir bayram dönemi olmuştur.
Büyük Zafer’le Türk milleti, sanki yeniden doğmuş, gücünün farkına varmış, iki yüz yıllık yenilgileri ve çektiği acıları unutmuştur. Bu dönem aynı zamanda
Mustafa Kemal Paşa’yı “Tek Adam” yapan bir döneme işaret ediyor.

“YAŞASIN MİLLET, YAŞASIN GAZİMİZ”

26 Ağustos gecesini uykusuz geçiren Ankara halkı, 27 Ağustos günü Afyon’un kurtarıldığını haber alır almaz “Tarifi mümkün olmayan bir sevinç ve tatlı bir heyecan içinde yedisinden yetmişine” sokaklara döküldü. Havaya silahlar atıldı. Her adım başında “Yaşasın millet, yaşasın millî ordu, Yaşasın Gazimiz!” sesleri yükseldi.
İlk zafer haberleri üzerine yurdun her yanından Başkomutanlığa, gazetelere, hükümete tebrik ve sevinç telgrafları yağmaya başladı.

28 Ağustos günü Afyon’da ana baba günü yaşanıyordu. Halide Edip’in ifadesiyle sokaklar siyahlı insan çağlayanları ile doluydu. Halk, kumandanlara sevgi gösterilerinde, şehirden geçen Türk askerlerine ikram yarışında bulundu. Yol kıyılarına dizilerek askerlere su, helva, pilav dağıttı. Zafer Zonguldak’ta sevinç gösterileriyle kutlandı.
Yeni Cami’de zafer için dua edildi. Adana’da da kutlamalar yapıldı.

Dumlupınar Zaferi’nin kazanıldığı 30 Ağustos 1922 günü, İstanbul’a ulaşan “Afyon Alındı”dan ibaret iki kelimelik bir telgraf, şehri sevince boğdu.
O günkü Hâkimiyeti Milliye gazetesi, Afyon’un kurtarıldığını anlatan telgrafın Haymana’da açık artırmaya konularak 20.245 liraya (İki mebus maaşı) satıldığını yazdı.

31 Ağustos günü Yenigün gazetesi, Anadolu’da zafer şenliklerini anlattı.
Komutan M. Şevki not defterine şunları yazdı:
“Dört gündür yorgun ve uykusuz olan neferler, Dumlupınar’dan buraya yürüyerek değil, oynayarak geldiler. Hepimiz çılgın gibiyiz. Köylüler, kadın erkek, genç ihtiyar, minicik yavrular bile sevinçten deli gibi ağlıyor, askerleri kucaklıyor. Üzengilerimize yapışıp öpüyor. Gece geç vakit olduğu halde, askerlerimizin yattığı evlerden yanık memleket şarkıları geliyor.”

İstanbul’da bulunan Maliye Eski Bakanı Cavit Bey de o gün not defterine şunları yazdı: “Dört günden beri gelen taarruz ve zafer haberleri yüzleri güldürüyor.
İzmir de dâhil olduğu halde bütün Anadolu’nun kurtuluşu bekleniyor.”

1 Eylül Cuma günü Ayasofya, Fatih ve öteki İstanbul camilerinde ordunun zaferi için dua edildi. Askerler için yardım toplandı. İstanbul Türkleri, semtleri bayraklarla donattılar. Ankara’da da Cuma namazından sonra halk, Meclis önüne gelerek gösteri yaptı.
Burada mebus Hüseyin Avni ve Necati Beyler birer konuşma yaptılar.
Meclis İkinci Başkanı Adnan Bey, göstericilere teşekkür etti. Afyon’da da şehitler için mevlit okundu ve Belediyenin önünde toplanılarak gösteriler yapıldı. Hâkimiyeti Milliye, Anadolu’nun her yanının neşe içinde çalkandığını yazdı. Her il, her ilçe, her kasabadan yüzlerce telgraf gelmekteydi. Yurttaşlar, orduya her biçimde yardımcı bulunduklarını, her türlü yeni fedakârlıklara hazır bulunduklarını çok hararetli cümlelerle ilan ediyorlardı. Konya’da yayımlanan Babalık gazetesi de Akşehir’deki zafer sevincini yazdı.

HER YER BAYRAKLARLA DONATILIYOR

Eskişehir’in kurtarıldığı 2 Eylül günü İzmit’te bütün gece fener alayları yapıldı.
Mersin’de bütün sokaklar bayraklarla donatıldı, gösteriler ve fener alayları düzenlendi. Tüccarlar aralarında yaralılar için 3.600 lira topladılar. Zonguldak’ta Eskişehir’in kurtarıldığını anlatan resmî tebliğ gece açık artırmaya çıkarıldı ve 115 lira veren
Işık Ocağı gazetesinde kaldı. Tebliğ, sevinç gösterileri içinde okundu. Afyon Mevlevi Dergâhında şehitlerin ruhuna mevlit okundu. Göçmen olarak Ankara’da bulunanlar, kurtarılmış yurtlarına dönmeye başladılar. Giden kafilenin içinde boyacılık yaparak geçimini sağlayan 25-30 kişilik bir çocuk grubu dikkat çekti.  O günkü Hâkimiyeti Milliye,

“Bütün Türkler neşe ve heyecan içinde çırpınıyor. Bugün Ankaralı hemşehrilerimiz ve Ankara’da muhacir bulunanlar, dükkânlarını kapatacaklar, askerlerin ve bütün mekteplerin de katıldığı muazzam tezahüratta bulunacaklar” diye yazdı.

Kastamonu’da yayımlanan Açıksöz “Dün geceki şenlikleri” anlattı.
Vakit’e göre dün İstanbul “bir kalp gibi” çarpmıştı. Tevhidiefkâr İstanbul’daki gösterileri “İstanbul ufuklarında Nusret (yardım) duaları” başlığı ile verdi.

3 Eylül: Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası Genel Merkezi, başkomutanlığa çektiği telde “THİF, ezilen Şark’ın istilacı tufeylilerden yegâne kurtarıcısı olan Türkiye ordularının manevi şahsiyetini şahsı âlinizde selamlar ve Şark’ın tam kurtuluşunun
yakın bir geleceğin en yakın bir emrivakisi telakki eder”
denildi.
Zafer dolayısıyla İstanbul baştanbaşa donatıldı.
Kayseri’de toplantı halinde bulunan ve kendilerini baştan beri Hıristiyan Türkler sayan Türk Ortodoks Kongresi, ordunun zaferini kutlama kararı aldı. Kiliselerde ayin sırasında ruhani reisler tarafından zafer için dualar okumaları da kararlaştırıldı.
Kars’ta Eskişehir’in alınışı üzerine halk İnönü Meydanı’nda toplanarak
gece yarısına kadar kutlamalarda bulundu.

4 Eylül: Kula’da halk, kasabaya giren askeri birliği coşkun sevinçlerle karşıladı.
Askere yiyecek verdi.
Kadınlar ve kızlar pencerelerden sarkarak askerlere armağanlar attılar.

5 Eylül: Yunan kuvvetlerini kovalayan Türk askerleri, Akdeniz kokusunu almaya başladılar. Sabahleyin Akdeniz havaları ve zafer türküleri söyleyerek yola çıktılar. Sabahın rüzgârında bu sesler nal seslerine karışıyordu.
İkdam gazetesi o gün “Senelerden beri gülmeyi, sevinmeyi unutmuştuk.
Bunu bize Anadolu mücahitleri hatırlattı”
diye yazdı.

6 Eylül: Akıncı müfrezeleri, halkın büyük sevinç gösterdikleri arasında Balıkesir’e girdi. Zaferden dolayı yurdun her yanından Meclis’e kutlama telgrafları yağmaya devam ediyordu. Akşam gazetesinin haberine göre İstanbul halkı zafer haberlerini alabilmek için gazete kapılarında bekliyordu. Yeni Adana gazetesi Silifke’de kutlama gösterilerini haber verdi. Karagöz İstanbul’da bayrak fiyatlarının olağanüstü arttığını yazdı.

7 Eylül: Kadıköy’de kadın, erkek, çocuk yüzlerce kişi gruplar halinde fener alayları yaptı. Kalabalık, Kadıköy, Haydarpaşa, Kızıltoprak semtlerini şarkılar söyleyerek gezdi. Kuşdili Çayırı’nda toplanan göstericiler çeşitli konuşmalar yaptılar.
Beşiktaş’ta da şenlikler yapıldı.

8 Eylül: Cepheden zafer haberleri gelmeye devam ettikçe halkın coşkusu, gösterilere katılanların sayısı artıyordu. Eyüp’te on bin kişinin katıldığı bir fener alayı yapıldı. Beykoz’da da şenlikler yapıldı. İstanbul Matbuat Cemiyeti’nin, şehitler için Ayasofya’da okuttuğu mevlide yirmi beş bin kişi katıldı. Akşam gazetesi: “İstanbul’da halk her tarafta fevc fevc şenlik yapıyor” diye yazdı. Mevlide Şehzade Abdülmecit de katıldı.
Ankara halkı da Cuma namazında bugünkü Türkocağı binasının bulunduğu yer olan Namazgâh’ta toplanarak zafer dolayısıyla şükranda bulundu. Konuşmalar yapıldı. Türkiye’nin Roma Elçiliğinde zaferi kutlamak için toplanan Müslümanlar, İstiklal Marşı’nı ayakta sevinç gözyaşları içinde dinlediler. Bütün Müslümanlar adına Türk ordusunun zaferi için dua edildi. Paris’teki Türk öğrenciler, Anadolu Zaferi’ni kutlayarak
Ferit Bey’den tebriklerinin Anadolu’ya bildirilmesini istediler.

DİYARBAKIR’DA PARLAK KUTLAMALAR

İzmir’in kurtarıldığı 9 Eylül 1922 günü şehirdeki Türk halkının sevincine diyecek yoktu. İzmir’in alınışı, Sultanahmet Meydanı’nda binlerce kişi tarafından kutlandı.
İzmir’in Yunanlar tarafından işgalinde meydana konulan siyah bayrağın yerine kırmızı bayrak konularak onun dalgalanışı seyredildi. Fatih’ten Beyoğlu’na yürüyüş yapıldı.
Üç gecedir İstanbul semt semt fener alayları ve şenlik yapıyordu. İstanbul Şoförler Cemiyeti, şoförlerin bir günlük hâsılatını Hilali Ahmer’e bağışladı. İzmir’in alındığını bildiren telgraf öğleden sonra Gaziantep’e ulaştı ve açık artırmaya konularak 730 liraya satıldı. Şehir’de büyük gösteriler yapıldı ve toplar atıldı. İzmir’in alındığı Diyarbakır’da da top atışlarıyla ilan edildi. Minareden salalar verildi. Sokaklar ve evler bayraklarla donatıldı. Esnaf ve öğrenciler, bayraklarla Belediyeye yürüdüler. Askerî bando kahramanlık parçaları çaldı. Cephe Kumandanı Cevat Paşa ile Belediye Başkanı
birer konuşma yaptılar. Müftü dua okudu. Ardından heyetler, kumandanlık dairesine giderek burada kutlama töreni yaptılar. Daha sonra geçit töreni yapıldı.
Öğleden sonra da gençlik ve okullar Belediye meydanında bayramı tekrar kutladılar. Kutlamalar şehirde yarın da devam edecektir.

TARİHTE MİSLİ GÖRÜLMEMİŞ BİR OLAY

10 Eylül günü Ankara halkı, davul ve silah seslerinden İzmir’in alındığını öğrendi ve sokaklara fırladı. Birbirini kutlayan halk, akın akın Meclis önüne geldi. Davullar İzmir havasını vurdu. Oyunlar oynandı. Yaşasın Türkiye”, “Yaşasın Büyük Millet Meclisi sloganları atan halk, İstasyon’a doğru yürüdü. Kafile silah atarak sabaha kadar bütün şehri dolaştı. Gündüz bütün binalar bayraklarla donatıldı. Meclis önünde kurulan kürsüden konuşmalar yapıldı. Genç, ihtiyar, kadın, çocuk, asker, memur, esnaf, işçi
hep birlikte tekbirler getirdi. Ertesi günkü Hâkimiyeti Milliye, bu gösterinin tarihe geçmemiş bir olay olduğunu yazdı. Kastamonu’da da bütün dükkânlar kapatıldı. Binlerce kişi toplandı. Hükümet, Belediye ve Namazgâh’ta nutuklar söylendi.
Ertesi günkü Açıksöz gazetesi Kastamonu’nun şimdiye kadar görmediği bir gece geçirdiğini yazdı. Darülfünun öğrencilerinin teşvikiyle İstanbul’un her yanında şenlikler, zafer alayları sabahlara kadar sürdü. Alayın yürüyüşü Fatih Camii avlusundan başladı. Müderris Şemsettin Bay yaptığı konuşmada zafer sevinci içinde de efendi olunmasını istedi. Şehzadebaşı yoluyla Beyazıt’a inildi. At sırtındaki Beyazıt merkez memurunu yaya polisler, Askeri Tıbbiye öğrencileri, zeybek giysileriyle Darüleytam ve Darüleytam izcileri, Kız öğretmen Okulu mızıkası, Mehter-i Hakani görevlileri, Üniversite, Erkek Öğretmen Okulu ve Sultanilerin öğrencileri, Osmanlı mürettipler ve bütün esnaf cemiyetleri yürüdü. Yeniçeri kıyafetinde biri, askerî müzeden alınan büyük kösü çaldı. Harbiye Nezareti mızıkası da İzmir Marşı’nı çaldı. Sultan Mahmut Türbesinden sonra Maarif Nezareti önünde gösteri yapıldı. Meşaleler yakıldı. Hilali Ahmer önünde
ısrar üzerine Ankara’nın siyasi temsilcisi ve Hilali Ahmer İkinci Başkanı Hamit Bey
bir konuşma yaptı. Üç yıl önce İzmir için yapılan kürsünün yerine konulan bir kürsüde Ömer Lütfi Hoca dua okudu. Buradaki siyah bayrak indirilerek yerine kırmızı
Türk bayrağı asıldı. Bu olay gözyaşları içinde uzun uzun alkışlandı. Daha sonra
Fener Patrikhanesi önünde aleyhte gösteriler yapıldı. İnzibat köprüyü açtı ve kayıklarla karşıya geçmeyi yasakladı. Buna karşılık göstericiler sandal ve mavnalarla karşıya geçip Beyoğlu’na çıktılar. Göstericiler Yaşasın Mustafa Kemal Paşa!”, “Yaşasın Büyük Millet Meclisi!” diye bağırdılar. Halk fener alayının geçtiği yerlerde konfetiler ve havai fişekler attı. Gece de birkaç koldan fener alayları yapıldı.
Harbiye Nezareti ve Darülfünun kapıları ışıklandırıldı. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın camları kırıldı. Kuvayı Milliye aleyhtarı Sabah gazetesinin idarehanesi de taşlandı. Gösteriler yarın da davam edecektir. İzmir’in alındığını öğrenen Konya halkı da sokaklara döküldü. Haberi veren gazete kapışıldı. İzmir Yurdu’nun düzenlediği törende Mebus Hacim Muhittin Bey bir konuşma yaptı. Bütün okullar ve halk mahşeri bir kalabalık halinde meydanda toplandı. Besim Atalay bir konuşma yaptı. Yürüyüş ve akşam
fener alayları düzenlendi.

İstanbul Hükümeti zaferi kutlama kararı aldı.

Sadrazamı Tevfik Paşa, Mustafa Kemal’e çektiği telgrafta
hükümet adına kutlamalarını bildirdi.

Padişah ise Mustafa Kemal Paşa’yı kutlamayı reddetti.

Hükümet gösterilerin taşkınlığa dönüşmesinden korkuyordu.
Bu nedenle izinsiz gösterileri yasakladı ve taşkınlık yapanların divanıharbe verileceğini açıkladı. Başbakan Rauf Bey, Ankara’da bulunan ve çeşitli ticari görüşmeler yapmakta olan Amerikalı Embrie’nin kutlamalarını Mustafa Kemal Paşa’ya iletti.

İSTANBUL’DA İZİNSİZ GÖSTERİLER YASAKLANIYOR

11 Eylül günü İstanbul Muallimler Cemiyeti, Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgrafta
O’nu bir deha güneşine benzeterek saygılarını sundu. İstanbul Limanı Demir ve
Maden Kömürü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti Başkanı İsmail Hakkı, Mebus Numan Usta eliyle Büyük Millet Meclisi’ne telgrafında ordunun zaferini kutlayarak
Misakı Milli’nin gerçekleştirilmesinde başarılar diledi.  İstanbul’da Mekâtibi İptidaiye Muallimleri (İlkokul Öğretmenleri) Cemiyetinin düzenlediği ve bütün ilkokulların katıldığı bir yürüyüş yapıldı. Öğretmen ve öğrenciler, Fatih Camii’nde toplandı. Kortej halinde Cağaloğlu’na, oradan köprüye inildi. Kortejin başında önünde, başında beyaz bir ay olan ve göğsünde “Gülen İzmir” yazılı küçük bir kız faytona binmiş olarak götürüldü.
Okullar vatan şarkıları söylediler. Hâkimiyeti Milliye’ye göre İstanbul’da 200.000 kişilik bir alay düzenlenmişti. Dört gündür şenlik yapılıyordu. Topkapı Sarayında şehitler için mevlit okundu. Mevlide Padişah, şehzade Abdülmecit ve Tevfik Paşa kabinesi üyeleri de katıldı.

İngiliz İşgal kuvvetleri kumandanı Harington,
İstanbul’da gösterilerin sona ermesini istedi. Gece sokağa çıkma yasağı koydu
aksi halde sıkıyönetim kuralları gereğince kuvvete başvuracağını ilan etti.

13 Eylül günü Trabzon’da bütün kuruluşların katıldığı büyük bir şenlik yapıldı.
Dervişler yürüyüş boyunca ilahiler söylediler. Rus konsolosunun da hazır bulunduğu tören boyunca 101 parça top atıldı. Okullar jimnastik gösterileri, Gece de fener alayları yapıldı. Meclis’te son iki gündür gelen tebrik telgraflarının listesi okundu:
İdareciler, yerel yöneticiler, Müdafaai Hukuk Cemiyetleri, gençler, esnaf, hamal, mebus, memur, din adamı… 16 Eylül günü okunan listede Ermeni ve Ortodoks toplulukları da sayıldı. Meclis’e gelen telgraflar bir süre daha genel kurula sunulacaktır.

Kısacası, Türkiye’nin her sınıf halkı iki yüz yıldır hasret kaldıkları, belki tarihlerinde
bir daha yaşayamayacakları bir büyük zaferin hakkını vermeye çalışıyordu.

Belli başlı kaynaklar:
1) Bir kısmı metin içinde adı geçen o günlerin gazeteleri,
2) TBMM Zabıt Cerideleri, Toplu kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü C. 4.
(Ankara, 2 Eylül 2013)

YAKIN TARİHİMİZİN 7 BÜYÜK TOPLUMSAL PATLAMASI


YAKIN TARİHİMİZİN 7 BÜYÜK TOPLUMSAL PATLAMASI

Zeki_Sarihan_portresi

 

Zeki Sarıhan

 

 

Yaklaşık 100 yıllık modern Türkiye tarihinde Türk siyasi hayatında ve kitle psikolojisinde büyük değişiklikler olmuştur. Bu süre içinde yerel olanları saymazsak 7 büyük halk hareketi gerçekleşmiştir. Aşağıda bu hareketlerin adı, aktif destekçileri, temel örgütleri, hedefleri, sloganı, temel hukuk belgesi, kaç yıl sürdüğü, ödediği bedel, başarıya ulaşıp ulaşmadığı, icraatı ve sonu ile ilgili saptamalar yapılmaktadır.

Birinci patlama                                :

Adı: 1908 HÜRRİYET HAREKETİ

Aktif destekçileri: Osmanlı Devletinde yaşayan Türk, Ermeni, Arap, Yahudi, Kürt, Çerkez, Arnavut gibi bütün milliyetler.

Temel örgütü: İttihat ve Terakki Fırkası,

Hedefi: İkinci Abdülhamit’in diktatörlüğü.

Sloganı: Hürriyet, müsavat (eşitlik), adalet.

Temel hukuksal belgesi: 1876 Anayasası.

Mücadelenin Kaç yıl sürdüğü: 1876-1908 (32 yıl)

Ödediği bedel: Sürgünler, hapislikler, sansür.

Başarıya ulaşıp ulaşmadığı: Başarıya ulaşmıştır.

Dönemin kaç yıl sürdüğü:  1908-1912 (4 yıl)

İcraatı: Modern Türkiye’nin temellerini atmış, özgürlük düşüncesini pekiştirmiştir..

Sonu: İttihat ve Terakki,  iktidara tam olarak yerleştikten sonra diktatörlük kurmuş,
ülkeyi tarihinin en kanlı savaşına sokmuş, memleketin mahvına, imparatorluğun dağılmasına sebep olmuştur.  Savaş sonunda kendi kendini feshetmek zorunda kalmıştır.

****************

İkinci patlama                                :

Adı: İSTİKLAL HARBİ

Aktif destekçileri: Türkiye’de yaşayan Türk, Kürt, Çerkez ve diğer unsurlar.

Temel Örgütü:  Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti ve
Kuvayı Milliye örgütleri

Hedefi:  Türkiye’yi işgal eden ve parçalamak isteyen istilacılar ve işbirlikçiler.

Sloganı: İstiklal-i tam.

Temel hukuki belgesi: Misakı Millî, 1921 Anayasası.

Dönemin kaç yıl sürdüğü: 1918-1922 (4 yıl)

İcraatı: Milli orduyu kurarak Misakı Milli sınırları içinde siyasi bağımsızlığı sağlamış, Padişahlığı ve halifeliği yıkmıştır.

Ödediği bedel: Binlerce şehit, yaralı, Yunanların işgal ettiği yerlerin yanıp yıkılması.

Başarıya ulaşıp ulaşmadığı: Lozan Antlaşmasıyla başarıya ulaşmıştır.

Sonu:  Siyasal bakımdan tam bağımsız bir cumhuriyetle sonuçlanmıştır.

Üçüncü patlama                                        :

Adı: “DEMOKRASİYE” GEÇİŞ

Aktif destekçileri: Büyük burjuvazi ve köylü yığınları.

Temel örgütü: Demokrat Parti.

Hedefi: Millî Şef yönetimi.

Sloganı: Yeter Söz Milletindir.

Temel Hukuk belgesi: 1924 Anayasası, Dörtlü Takrir.

Dönemin kaç yıl sürdüğü: 1946-1960 (14 yıl)

Ödediği bedel: 1946 seçimlerinin hileli yapılması, 1960’te Askeri bir darbeyle iktidardan düşürülmesi, üç liderinin idam edilmesi.

Başarıya Ulaşıp ulaşmadığı: Başarıya ulaşmıştır.

İcraatı: Türkiye’yi siyasi, askeri ve ekonomik olarak Batı’ya bağlamıştır.
Kore’ye asker göndermiştir. şehirleşme ve kapitalizmi geliştirmiştir.

Sonu: 27 Mayıs 1960 Devrimiyle iktidardan uzaklaştırılmış, DP parti kapatılmıştır.

Dördüncü patlama                                     :

Adı: 1960 SONRASİ DEVRİMCİ AYAKLANMA

Aktif Destekçileri: İşçiler, köylüler, gençler, memurlar ve devrimci aydınlar.

Temel  örgütleri: Türkiye İşçi Partisi, Dev-Genç, DİSK, TÖS ve diğer halk örgütleri.

Hedefi: Emperyalizm ve işbirlikçileri.

Sloganı: Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye.

Temel hukuk belgesi: 1961 Anayasası.

Dönemin kaç yıl sürdüğü: 1960-1971 (11 yıl)

Ödediği bedel: Binlerce devrimcinin tutuklanması, işkenceler, üç devrimci gencin idamı.

Başarıya ulaşıp ulaşmadığı: Emperyalizm ve faşizm tarafından bastırılmıştır,
ancak önemli bir direniş kültürü bırakmıştır.

İcraatı: Halk örgütlenmeleri, geniş çaplı gösteriler, öğrenci hareketleri,
antiemperyalist hareketler, sosyalizm bilincinin yaygınlaşması.

Sonu: Hareket 12 Mart 1971’de faşist bir askeri darbe ile bastırılmış,
1973’te Ecevit hareketiyle  yeniden canlanmış ve 12 Eylül 1980’de gene
faşist bir askeri darbe ile yeniden ve daha büyük bir şiddetle bastırılmıştır.

Beşinci patlama                                  :

Adı: İSLAMCI HAREKET

Aktif destekçileri: İslamcı ve muhafazakâr kesimler.

Temel örgütleri: Refah Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi.

Hedefi: Modern yaşam tarzı, laiklik, devletçilik, bürokrasinin devlete ortaklığı

Sloganı: Milli Görüş, Muhafazakâr demokrasi.

Temel hukuk belgeleri: Kur’an, hadis, Hanefi fıkhı.

Mücadelenin kaç yıl sürdüğü: 1923-2012 (yaklaşık 90 yıl)

Ödediği bedel: Kemalist Devrimlerle Şer’iye Vekâleti’nin, medreselerin, tekke ve zaviyelerin, İmam Hatip okullarının kapatılması, Anayasa’dan ‘devletin dini’ ibaresinin çıkarılması, medeni kanunun getirilmesi, kılık kıyafet devrimi, yazı devrimi,
İslamcı partilerin kapatılması, bazı tarikat şeyhlerinin hapisliği vb.

Başarıya ulaşıp ulaşmadığı: Başarıya ulaşmıştır. Siyaseti ve toplumu dönüştürme projesi devam etmektedir.

İcraatı: Ordu ve bürokrasi vesayetini alt etmiştir.  Yargı’yı iktidarına bağlamıştır.
ABD’nin Ortadoğu’da çıkarlarını temsil etmektedir. Eğitime dinci bir içerik kazandırmıştır. Kapitalizmi geliştirmektedir.

Sonu: Henüz iktidardadır. Sonunun ne olacağı bilinmemektedir.

Altınca patlama                                         :

Adı: KÜRT HAREKETİ

Aktif destekçileri: Kürt kitleleri.

Temel örgütü: Kürdistan İşçi Partisi.

Hedefi: Türk milliyetçiliği esasına göre biçimlenmiş anayasal rejim.

Sloganı:  Demokratik cumhuriyet.

Temel hukuk belgesi: ?

Mücadelenin kaç yıl sürdüğü: (Meşrutiyetten beri süregelen Kürt isyanları mirası üzerinde) 1983-2013 (30 yıl)

Ödediği bedel: 35 binden fazla ölü, binlerce yargılama ve hapislik, yakılan, boşaltılan köyler.

İcraatı: Kürt kimliğinin tanınmasına yönelik kitle gösterileri, silahlı isyan, seçim kazandığı yerel yönetimlerde Kürt kimliğine yönelik çalışmalar.

Başarıya ulaşıp ulaşmadığı: Kürk kimliğinin fiilen tanınması anlamında başarıya ulaşmıştır, süreç devam etmektedir.

Sonu: Henüz bilinmemektedir.

Yedinci Patlama                                    :

Adı: GEZİ PARKI ODAKLI ÖZGÜRLÜK HAREKETİ

Aktif destekçileri: Şehirli orta sınıf, eğitimli kitleler

Temel örgütü: Sosyal medya yoluyla kendiliğinden gelişen bir hareket

Hedefi: AKP iktidarı ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan

Sloganı: Yaşam tarzıma karışma

Temel hukuk belgesi: —

Mücadele’nin kaç yıl sürdüğü: 31 Mayıs 2013’ten başlayarak sürüyor.

Ödediği bedel: 4 ölü, yüzlerce yaralı, gözaltılar, tutuklamalar

İcraatı: Pasif direnişler, yeni eylem biçimleri.

Başarıya ulaşıp ulaşmadığı:  Yarattığı yeni direniş kültürü ve zihinlerde yerleştirdiği özgürlük anlayışı açısından başarıya ulaşmıştır.

Sonu: Çeşitli eylem biçimleriyle sürmektedir. (21.6.2013)

19 Mayıs 1919 Kuvayı Milliye Ruhu ve Günümüz

19_Mayis_1919_kuvayi_milliye_ruhu_ve_gunumuz