Etiket arşivi: General Harrington

1920’nin Yüzüncü Yılı ve İki Denklem

1920’nin Yüzüncü Yılı ve İki Denklem

1920’nin Yüzüncü Yılı ve İki Denklem

Serdar Şahinkaya yazdı:

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

“Türkiye’nin kendi yaratıcı güçlerinin sahnede olduğu 1923 – 1938 döneminde Cumhuriyet, sanayi temelli ulusal bir ekonomiyi emperyalist çıkarların kesiştiği bir coğrafyada ve iki dünya savaşı yıllarının olağanüstü çalkantılı ortamında yaratmıştır. Bu yaratma, toplum yaşamından ekonomiye, hukuktan eğitime, siyasetten uluslararası ilişkilere, yarı sömürgeden bağımsız bir ulus devlete, bilinçli bir tercih, tutarlı bir stratejiyle köklü bir biçimde gerçekleştirilmiştir.”

1. Gazi Mustafa Kemal Paşa 10 Ekim 1922’de TBMM Gizli Oturumunda diyor ki: “Mantığın emrettiği şudur efendiler; Ordu, vazifesini yapmış ve tamamlamıştır. Bundan  sonra temini lâzım gelen bütün neticeler, siyaseten – diplomatik yolla hallonulacaktır”.

1 Kasım 1922’de Saltanat Kaldırılır. Artık, İstanbul Hükümeti yoktur, Ankara Meclisi vardır. 5 Kasım 1922’de İsmet Paşa başkanlığındaki heyet Lozan’a uğurlanır.

2. Bu arada şu da not edilmelidir: 16 Kasım 1922’de Halife-i Müslimin M. Vahdeddin imzası ile, işgal orduları başkumandanı General Harrington’a şu mesaj gönderilir:

  • “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere Devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli ahâra naklimi talep ederim efendim.”

3. Ve, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Ankara’da yeni bir özdeşlik / denklem kurmuşlardır; (Misak-ı Millî + Teşkilat-ı Esasiye) =  Bağımsızlık ve Ulusun Egemenliği = (Kapitülasyonlara Son + Halk İdaresi),

4. Yoksulların zaferi olarak adlandırabileceğimiz Kurtuluş Savaşımız sonrası 1923’te Cumhuriyetin kuruluşu, 20. yüzyıla girme adımıdır. Bir anlamda 20. yüzyılın dünyasına, bilimine ve geç kalınmış Aydınlanmasına giriştir. 1923 Cumhuriyeti, yoksun ve bitkin bir köylüler ülkesinde geri kalmışlığı aşabilme davası, iddiasıdır. Osmanlıyı yıkan iktisadi ve mali hastalıkların tümünü geride bırakarak, 17 Şubat 1923’de İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde Gazi Mustafa Kemal’in dediği gibi bu vatanı yeniden yurt yapma özleminin çelikleşmiş ifadesi olan “çalışkanlar diyarı” yapma kararlığıdır 1923 Cumhuriyeti.

5. Köhne imparatorlukların cenaze töreni de sayılabilecek I. Dünya Savaşı. 1912 – 1922 yıllarında en derin izlerini Türkiye’de bırakmıştır. 18 milyon nüfusu barındıran Anadolu, on yıl içinde 5 milyon yurttaşını yitirmiştir.

6. Kurtuluş Savaşı, yurdun dinden de ırktan da daha önemli olduğunu öğretmiş ve Kurtuluş, Kuruluşla tamamlanmıştır. Bu süreç yeniden değerlendirilmeli ve dersler çıkarılmalıdır: “Büyük devletlerin kurtlar sofrasında yutulmak üzere olan, yenik, batık ve yıkık bir halkın başkaldırıp direnerek yenen, kurtulan ve yeniden devlet kuran bir ulusa dönüşmesi. Kısacası, Mustafa Kemal Mucizesi.”

  • Ve bu devlet, Lozan’da, dünyanın bütün efendilerini eşitlik dansına kaldırmanın onurunu yaşamış, yaşatmıştır.

7. 1920’li ve 1930’lu yıllar. Bir yanda kendi zeminini inşa etmiş ve köklerini sağlamlaştırmış kapitalizm, öbür yanda yeni şekillenmeye başlamış sosyalizm… Bir yanda patronluğu devretmekte direnen İngiltere, patronun yerini gözüne kestirmiş temiz aile çocuğu ABD, mızmız çocuk Fransa ve mahallenin kabadayısı Almanya. Ve iki köylü ülkesinde iki isyancı çocuk; Lenin’in Sovyetler Birliği ve Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti. Böyle bir uluslararası konjonktürde, ilk hedef Akdeniz’di, ikinci hedef iktisat şiarıyla yola koyulan Cumhuriyet kadroları, zaman zaman karşılaştıkları sorunlarla ilgili pratiğe ilişkin noktalarda deneme – sınama yöntemiyle de olsa korumacılıktan planlamaya bir kestirim olarak değil de halkçılık – devletçilik bağlamında bir stratejik tercihte bulunmuşlardır. Bu stratejik tercihin ikinci denklemi;

  • Sanayileşme + Demiryolları = Devletçilik biçiminde not edilebilir.

8. Stratejik tercihin oturduğu zeminin bir ideolojik paketi vardır. Akıl ve bilimi miras olarak bırakmak başlı başına ideolojik bir pakettir. Paket, akıl ve bilimle uygarlığın en ileri aşamalarına varan bir ülke idealini sarıp sarmalar. Bunun yanı sıra, özünde mali bağımsızlığın yattığı tam bağımsızlığın bir ülke için varlık ve yokluk demek olduğu düşüncesi ve buna uygun bir inşa politikası da vardır. Ve bu inşa politikası, halkın bütününün çıkarını gözetir. Dünya tarihinde başka bir örneği yoktur.

9. Türkiye’nin kendi yaratıcı güçlerinin sahnede olduğu 1923 – 1938 döneminde Cumhuriyet, sanayi temelli ulusal bir ekonomiyi emperyalist çıkarların kesiştiği bir coğrafyada ve iki dünya savaşı yıllarının olağanüstü çalkantılı ortamında yaratmıştır. Bu yaratma, toplum yaşamından ekonomiye, hukuktan eğitime, siyasetten uluslararası ilişkilere, yarı sömürgeden bağımsız bir ulus devlete, bilinçli bir tercih, tutarlı bir stratejiyle köklü bir biçimde gerçekleştirilmiştir.

Bir sürü iç ve dış dirence karşı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu stratejik tercihin yol gösterici önderidir.

Bu tercih sayesindedir ki, Cumhuriyet Türkiye’si; Sanayi temelli üretim alanına,

– Dış ticaret, borçlanma ve finansal akımlardan oluşan dolaşım alanına,

-Bölüşüm alanına,

-Fikir alanına,

sahip, yeni ‘özgür ve bağımsız’ bir ülke olarak yaratılmıştır.

10. Yaratılmıştır yaratılmasına ama Cumhuriyetin kadroları, hem yeni bir sanayi hareketini, hem de yeni bir toprak rejimi tasarımını kurgularken iki ciddi yoklukla yüz yüze gelmişlerdir: Biri, ileri atılacak ve tarihi rol üstlenecek bir burjuvazinin yokluğuDiğeri, topraksız, az topraklı, maraba, yarıcı, ortakçı, mevsimlik işçi olan ve yine tarihin akışı içinde toprağı ve toprak – tarım rejimini talep etmesi, bunu eylemlerle gösterecek bir köylülüğün kitlesel suskunluğu ve yokluğu. 1930’dan başlayarak Cumhuriyetçi kadrolar iki ciddi yokluğu görerek, fakat herhangi bir sınıfsal destek almadan bu iki taşıyıcı kolonu inşa etme ve böylece geri kalmışlığın kalın kabuğunu kırma davasını omuzladılar ve başardılar.

11. Unutulmamalıdır ki; tarihin hükmünü değiştirme fikri, düşünce ve belki de efendi değiştirmek kadar kolay değildir.

  • Ve unutulmamalıdır ki;
  • tarihle oynayan, hükmüne katlanacaktır!

==================================
Dostlar,

Çok değerli dostumuz Dr. Serdar Şahinkaya’yı bu nefis irdelemesi için gönülden alkışlıyoruz..

Sözünün üstüne söz söylemek haddimiz değil..

Ancak, Cumhuriyet kadrolarının bulaşıcı hastalıklardan kırılan – dökülen – kitlesel olarak salgınlara kurban giden bahtsız halkını bu “yok oluş” sürecinden çekip alan görkemli destanlarını da anmak ve haklı bir gururla övünmek boynumuzun borcu ve hakkımızdır..

Bu sitede ve birkaç yerde yazdık.. Cumhuriyet dönemi sağlık hizmetlerinin inanılmaz başarı öykülerini..

Onlardan biri Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü‘dür ki; 2 Kasım 2011’de 663 s. KHK ile kapısına kilit vurulmuş, adı silinmiş, köhnemeye bırakılmıştır ve de “Korona günleri“nde Mustafa Kemal’in mazlum halkı elini duaya açmış; dün kovaladıkları emperyalist uzantılarının aşı ve / veya ilaç geliştirmesine yakarmaktadır…

Oysa temel / kritik miras, BİLİMSEL AKILCILIK idi!

İşte tarihin tekerrürü –ders almasını bilmeyen zavallılar için– böylesine kahredici olabilmektedir.

Hala ders almamakta direnen insansılar için ise sanılmasın ki, tarihin acımasızlığına bir sınır vardır!

Sevgi ve saygı ile. 19 Nisan 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Mudanya Antlaşması…


Dostlar,

Sayın Ahmet Gürel ile ADD Genel Yönetim Kurulu‘nda birlikte görev yaptık.
Halen ADD Bilim – Danışma Kurulu‘nda birlikteyiz. Başarılı bir İnşaat Mühendisi olan sevgili adaşımız, aynı zamanda derinlemesine bir Cumhuriyet tarihi araştırmacısı ve usta bir fotoğraf sanatçısıdır. Yüzlerce görsel Aydınlanma konferansı sunmuş (olasılıkla bizim 1450’yi bulan rakamımızı geçmiştir??), filmler çekmiş, sergiler açmıştır. Yaklaşık 10 yıldır da İzmir’de Uşakizade Latife Hanım Köşkü müdürüdür.

Görüldüğü gibi, Cumhuriyet tarihimiz bakımından son derece ciddi ve parlak bir başarı olan Mudanya Ateşkes Antlaşması‘nın 91. yılında, Cumhuriyet gazetesine başkaca makale yazan çıkmamıştır!?

Sevgili Gürel aşağıda bu tarihsel olayı ustaca özetlemiş. Biz yinelemeyelim.
Ancak şunu anımsatalım ki, Mudanya Ateşkesi bir anlamda Mondros Silah “Bıraktırması” Antlaşması’nın bit tür rövanşıdır. [“Bıraktırması” dedik, gerçek budur, çünkü tek yanlı olarak Osmanlı ordusuna silah bıraktırılmıştır.] Ardından Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri başlatılmış ve izleyen yıl içinde, 1 yıl dolmadan,
6 Ekim 1923’te İstanbul, üzerinde  güneş batmayan imparatorluk olan (o zamanın ABD’si!) İngiltere’nin işgalinden kurtarılmıştır. Sultan Mehmet’in, 100 Yıl Savaşları ile iyice zayıflayarak içinden çürümüş Bizans’ın başkenti Konstantinapolis’i almasında, resmi tarihin alaladığı ölçüde bir fevkaladelik yoktur. Varsa bile, aynı Osmanlı, başkenti İstanbul’u bile işgalden koruyamamıştır.

İstanbul’u 2. kez ve gerçekten fetheden, Gazi Mustafa Kemal Paşa olmuştur.. ;
Bu tarihsel gerçeği yeni-Osmanlıcılar görmezden gelmek yerine saygı ve şükranla karşılamalıdırlar.

Sevgi ve saygı ile.
11.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Mudanya Antlaşması…

portresi

AHMET GÜREL 
Latife Hanım Köşkü Müdürü

 

 

“Büyük Taarruz” sonucunda İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasıyla Türk ordusu Trakya ve İstanbul’a yöneldi. Aynı anda Türk ve İngiliz birlikleri çatışma noktasına geldiler. O sırada Gazi, İzmir’de Uşakizade köşkündedir. Köşk, başkomutanlık karargâhıdır. Yabancı devlet adamlarının biri gidip diğeri gelmektedir. 18 Eylül 1922 günü Fransız Yüksek Komiseri General Pelle, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhtaki konuğudur.

Yapılan görüşmeleri Paris’in “Le Temps” gazetesi başyazarı şöyle yorumlar: 

“General Pelle ve Amiral Dumesnil’in İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’yla buluşmaları, durumun aydınlığa kavuşmasına çok yardım etti. Çeşitli kaynaklardan alınan çelişkili haberlerin aksine, Mustafa Kemal Paşa görüşünü değiştirmemiş. Misakı Milli’de belirtilen isteklere bağlı olduğu kanısına varıldı. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa’nın siyasal bir gerçekçi olduğu ve Doğu sorununa barışçı çözüm bulmaya çalıştığı anlaşıldı.”

23 Eylül 1922 günü, Başbakan Poincore’nin mesajını getiren Fransız devlet adamı Franklin Boullion köşke gelecektir. Boullion’un getirdiği mesajda, “Mudanya’da bir ateşkes toplantısı yapılması”önerilmektedir. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 29 Eylül 1922 günü “Müttefik” devletlere Mudanya ateşkes görüşmelerini kabul ettiğini bildirir.
İnönü Savaşları ve Batı Cephesi’nin muzaffer komutanı İsmet Paşanın,
3 Ekim 1922 tarihinde başlayacak görüşmelerde TBMM hükümetini temsili kararlaştırılır. Fevzi ve Refet Paşalar da görüşme boyunca heyette yer alırlar.

Ateşkes

İngiltere’yi General Harrington, Fransa’yı General Charpy, İtalya’yı da General Mombelli’nin temsil ettiği Mudanya görüşmelerinde, ateşkesle doğrudan ilgili durumda bulunan Yunan delegeler, görüşmelere katılmayıp açık denizde
bir İngiliz gemisinde beklemişlerdir.

Generallere Mudanya görüşmelerinin ilk gününü İsmet Paşa şöyle anlatır:

“Heyeti kabul ettim, masada yer gösterdim. Harrington’u sağıma aldım.
Fransa temsilcisini karşıma, İtalyan generali de soluma oturttum. Fakat ben generallere yer gösterirken onlar biraz şaşırdılar. Meğer başkanlığı ve müzakereyi yönetmeyi, kendileri için düşünmekteymişler.”

İsmet Paşa, ev sahibi durumunda müttefik devletler generallerine masada
yer gösterince, toplantıya kimin başkanlık yapacağı kendiliğinden çözüme kavuşur. Zaman zaman gergin anların yaşandığı, hatta görüşmelerin kesilmesi tehlikesinin doğduğu safhalar yaşanır. İsmet Paşa’nın masaya yumruk attığı ve Türk ordusunun yeniden harekât hazırlıklarına giriştiği görüşmeler, 11 Ekim 1922 tarihinde
uzlaşmayla sonuçlanır.

  • Mudanya’da TBMM siyasal bir zafer kazanmış ve Kurtuluş Savaşı
    fiilen sona ermiştir.

İstanbul, Boğazlar, Doğu Trakya savaşsız kurtarılmıştır. İstanbul’un TBMM hükümetine bırakılmasıyla Osmanlı devleti de başkentsiz kalmıştır. Böylece Türk yurdunun paylaşılması tasarıları sona ermiştir. 30 Ekim 1918 tarihinde “Mondros” Ateşkes Antlaşması’nın başlattığı yenilgi süreci, Mudanya’da geçerliliğini yitirmiştir.
Türk tarafına Lozan’da “bir barış antlaşmasının yapılması” için öneride bulunulmuştur. Atatürk’ün deyişiyle “milletin makûs talihini yenen” kader arkadaşı İsmet Paşa’nın Mudanya’daki bu başarısı, O’nun yalnızca bir asker olmayıp,
iyi bir diplomat olduğunun da kanıtıdır.

Osmanlı Devletinin 1897 Savaşı’nda Yunanistan’a karşı galip gelmesine karşın,
Batılı devletler masada Yunanistan sınırını hep büyütmüşlerdir. İlk kez, emperyalist ülkelerin öncülüğünde Anadolu’ya çıkan Yunanistan, Anadolu’da 1212 gün kalmış
ve Anadolu’nun her yanı kan gölü olmuştur. Bu kez, Mudanya’da müttefik işgalcilerin karşısında teslimiyetçi Osmanlı yerine küllerinden doğan TBMM ordularının komutanları vardır.

Sonuç

Mudanya Ateşkes Antlaşması, emperyalist ülkeler karşısında verilen Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bize eşit koşullar sağlamıştır. Tam bağımsızlığı, “kayıtsız koşulsuz egemenlik” ilkesiyle elde etmenin büyük başarısıdır. İnönü, Mudanya’daki kazanımı, Lozan’da “yedi düvele” karşı sürdürerek, tarihteki onurlu yerini almıştır.