Etiket arşivi: Kemalizm

Muammer Aksoy anılıyor: ‘Milli petrol davası’nın öncüsü

Ödünsüz Kemalist, yazarımız Prof. Dr. Muammer Aksoy, 33 yıl önce
bu gün, evinin önünde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi.
Her zaman tam bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti için mücadele eden Aksoy, mezarı başında anılacak..

Çağdaş Bayraktar  31 Ocak 2023, Cumhuriyet

Hain bir saldırıyla katledilişinin 33. yıl dönümünde, ödünsüz Kemalist Muammer Aksoy’un ‘Milli Petrol Davası’ndaki öncü rolünü enerji politikaları uzmanı Necdet Pamir, anti-emperyalist karakterini ise
Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı Cumhuriyet‘e değerlendirdi

Muammer Aksoy’un “Milli petrol davası” ile bütünleştiğini söyleyen Enerji Politikaları Uzmanı Necdet Pamir “Muammer Aksoy hocamız, petrolün stratejik öneminin küresel ölçekte öne çıktığı 1960’lı yıllarda, ülkemizde de bu konudaki farkındalığı artırabilmek için öncü bir rol oynadı.” dedi.

Bu kapsamda Aksoy’un Şubat 1965’te Milliyet gazetesinde bir dizi yazı yayınladığına ve bu yazıların daha sonra “Türkiye’nin Petrol Faciası ve Çıkar Yol” başlığıyla kitaplaştığına değinen Pamir,  “O’nu harekete geçiren temel dürtü, Cumhuriyet’in ilanından başlayarak, 1926-1954 dönemine damgasını vuran, ülkenin yeraltı kaynaklarının aranması ve geliştirilmesi sürecindeki devlet yönetimindeki politikanın, Demokrat Parti iktidarında yabancı şirketlerin ağırlık kazandığı liberal politikaya dönüştürülmesine yönelik ulusalcı tepkisidir.” ifadelerini kullandı.

Aksoy’un bu duyarlılığının temelindeki motivasyonu anlamak için Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki “tam bağımsız” ve gerçek anlamda milli petrol politikasının iyi bilinmesi gerektiğine dikkat çeken Pamir, kapitülasyonlardan dersler çıkaran genç Cumhuriyet’in bir yandan Türk yerbilimcilerini yetiştirmek üzere yurt dışına yollarken, öte yandan kimi yabancı uzmanları (Dr. M. Lucius, vb.) ülkeye davet ederek, petrol ve maden potansiyelimizin saptanabilmesi amacı ile bir dizi çalışmayı organize ettiğini (düzenlediğini) anımsattı.

Bu sürecin hukuksal alanda da desteklendiğini belirten Pamir, “Petrol rezervlerinin işlenmesine ilişkin hükümlerin de yer aldığı Maden Kanunu çalışması başlatılmıştı. 24 Mart 1926’da 792 sayılı yasa çıkarıldı. Bu yasaya göre, ‘Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde petrol dahil tüm madenlerin işletilmesi hakkı devlete’ veriliyordu” dedi.

1933’te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, 20 Haziran 1935 tarihinde (2804 sayılı yasayla) Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) ile bugün için hayal etmenin bile olanaksız olduğu çetin, hatta ilkel koşullarda çalışmalar yapıldığını söyleyen Pamir, “1951 yılına gelindiğinde; devletçi politikaların terk edildiği yıl olan 1954 yılına dek, yaklaşık 1,1 milyon varil petrol üretildiğinin, 1935–54 arasında MTA tarafından toplam 79 kuyu açıldığının ve bu sahalardaki üretimin artmasıyla, bir rafineriye olan gereksinimin ortaya çıkması nedeniyle 1945’te, Batman Rafinerisi‘nin kurulduğunun altını çizdi.

ADIM ADIM DÖNÜŞÜM

Sektörün, Demokrat Parti iktidarı ile özel sektörün egemenliğine geçtiğini söyleyen Pamir, 27 Mayıs 1960 sonrasında bu alanda yeniden millileşme ve devletleşme politikalarına yönelindiğini belirtirken, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yeniden özelleştirmeci politikalara dönüldüğünü ifade etti. Pamir bugün gelinen noktayı ise şu sözlerle özetledi:

  • “12 Eylül rejimi ve ardından 2002’de iktidara gelen AKP dönemi, ülkeyi ve enerji sektörünü tam bir yıkım sürecine dönüştürdü. Sektörünün tüm kamu kuruluşları “liberal” iktidarlar elinde, özelleştirilerek birer birer elden çıkarıldı”

“ÖZELLEŞTİRME DEĞİL ÖZERKLEŞME GEREKLİ”

Stratejik sektör olarak kabul edilen enerjide Türkiye’nin, petrolde %92, doğal gazda %99 dışa bağımlı olduğunu belirten Pamir,  “Ulusal kuruluş, sektörün özerk olarak yapılandırılarak TPAO’nun yönetiminde, dikey bütünleşik yapıda kurulması, ulusal çıkar ve kamu yararının gereğidir.” dedi. Mevcut uygulamaların, bunun tam tersi yönde olduğuna dikkat çeken Pamir, sözlerini “1960’lı yıllarda kurulan TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, PETKİM, Petlas ve BOTAŞ çatısı altında yer alan dağıtım şirketleri ve kamu kurumları, 1980’li yıllardan başlayarak ve AKP döneminde ivme kazanarak özelleştirildi. Elde kalan son iki kuruluş olan TPAO ve BOTAŞ’ın da özelleştirilme hazırlıkları sürmektedir. Buna engel olabilecek tek güç, Atatürk’ün tam bağımsızlık yolundan ayrılmayan gerçek yurtseverlerdir.” diyerek tamamladı.

“ILIMLI İSLAMCILARIN İLK HEDEFLERİNDENDİ”

Prof. Dr. Muammer Aksoy’un “tam bağımsızlıkçı” ve “anti emperyalist” özelliklerinin en öne çıkan yönleri olduğuna değinen Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Tarihçi Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, suikastın yapıldığı dönemin rastlantı olmadığını belirtti. 1986’dan başlayarak ABD tarafının yazdırdığı “Medeniyetler Çatışması(AS: Samuel Huntington) ve “Tarihin Sonu(AS: Francis Fukuyama) gibi kitaplarla ulus devlet karşıtlığının pompalandığının altını çizen Elmacı, Aksoy’a yapılan saldırının da “ulus devletin kurumsal temsilcilerinden olan Ordu’ya saldırıldığı bir dönemde gerçekleşmesinin de bütüncül bir planın içinde değerlendirilmesi gerektiğini..” söyledi. Elmacı bu açıdan bakıldığında, Kemalizm’in parlak temsilcilerinden Aksoy’un, “Türkiye’ye ılımlı İslamcılık’ ithal etmek isteyen güçlerin ilk hedeflerinden olduğunu ifade etti.

Beslenme, barınma, sağlık, eğitim

Dile egemen olan, dünyaya egemen olur. Egemen dili belirleyip, denetlemeye çalışır. Medya çağı önermenin doğruluğunu daha da açık seçikleştirdi. Egemenin dilinin içinde kalarak ona karşı çıkman, onunla mücadele etmen pek mümkün değil. Sadece egemenin dilinin desteklemekle kalmazsın, onun önermelerini de savunmak zorunda kalırsın. Somut bir örnek; AKP dilinin temel cümlelerinden biri olan, laiklik tartışması.

AKP, “Kemalizmin din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak milletin dinini yaşamasına engel olduğu” cümlesini topluma ezberletti. Karşı çıkanlar ise “Ama din ve devlet işleri birbirlerinden ayrılmalı, bu Anayasa maddesi” diye çırpınıp durdular. İlk bakışta haklılar gibi, değil mi? Ama, toplumun zihninde bu önerme laiklik dinsizleşmedir ile eşdeğer hale geldi.

Böylece tartışma dinin etkisini, gücünü azaltmaya çalışanlar ile dini inancı (dini) korumaya çalışanlar arasındaki mücadeleye döndü. “Alnı secdeye değiyorsa, iyidir” yanılsaması son bir kaç yıla kadar ne kadar güçlü bir kabuldü, değil mi? AKP, laiklik tartışmasında kendi “dilini” muhaliflerine de kabul ettirince laiklik tartışması, hiç ilgisi olmamasına karşın, dindar/ dinsiz tartışmasına döndü. Muhaliflerin “Ama benim de annem, anneannem başörtülü” diye sızlanmalarını hatırlayın. Kimin kazandığı belli, değil mi?

Oysa muhalefet, laikliği, “devletin aklın, bilimin ilkelerine göre yönetilmesi” olarak tanımlasaydı? Bu tanımda din ve devlet işlerini ayırıyoruz gibi bir ifade yok, ama anlamı aynı. İktidarın uygulamalarını akla, bilime aykırılık üzerinden eleştirip, insanların inançlarını sömürme diye itiraz etseydi, tartışma dindar/dinsiz ayrılığına döner miydi, en azından bu kadar kolay döner miydi? “İnönü camileri ahır yaptı” yalanına, İnönü’nün beş vakit namaz kıldığı hatıralarıyla karşı çıkarsan, kamu görevlilerinin aleni olarak namaz kılmalarına, mesai saatinde Cuma’ya gitmelerine ses çıkaramazsın. Cumhuriyet’in belki de en çok önem verdiği kadınların eğitim ve çalışma hayatına katılmasını, laiklik elden gidiyor diye, başörtülü öğrencileri okula almayarak sen darbe vurmaya kalkarsan, hakimin, doktorun türban taktığı aşamaya nasıl geldiğini anlayamazsın bile!

Egemen dili belirler ve denetlerken, dile gelmesini istemediğini de dilin alanından çıkarmaya çalışır. Medyada yoksan, dile gelmemişsen, yok sayıldığın bir dünyada yaşıyoruz. Egemen dilinde Şehir Hastaneleri denilen yapıların görkemi var. Ama hiçbir zaman tomografi için 6 ay sonraya gün verildiği gerçeği yok. Şehir Hastaneleri ihale süreçlerinin, işletim sistemlerindeki yolsuzlukların dosyalarını tutmakla yetinirsen, zaten sağlığa ulaşma zorluğu çeken toplumda hastane karşıtı olarak damgalanırsın.

Evet, tabii ki haklısın Şehir Hastaneleri toplum sağlığı düşmanı sistemler. Ama sistemle uğraşacağına bina ile uğraşırsan, hastanın, doktorun, sağlık emekçisinin yanında durmazsan, muhalefet milletvekili olarak kamu hastanesinden randevu alıp sırada bekleyip, orada doktorun ve hastanın çektiği sıkıntının, ezanın ortağı olmazsan, sadece bina düşmanı olarak kalırsın.

Bugün dile taşınması gereken, egemenin dilini işlevsiz bir yabancı dile çevirecek somut, can yakıcı gerçekler var. Beslenme, barınma, eğitim ve sağlık hakkını dile taşıyan bir muhalefetin TOGG’ la MOGG la ilgilenmesine gerek var mı? TOGG çok pahalı olmuş diye muhalefet edersen egemen de seni yürütemediğin Devrim arabasıyla aşağılar.

2023 seçimlerine kadar sadece bu 4 hakkı savunan, başka hiçbir şeyi konuşmayan bir muhalefet dilini benimsemek çok mu zor! Bugün Türkiye’nin açlık sınırındaki yoksullar ve her an bu sınıra gerileyecek alt orta sınıf ile karnı tok, sırtı pekler dışında bir ayrımı yokmuş gibi bir dili benimseyen muhalefet, egemenin düşmanlık üretici, bölücü dilinin tüm cümlelerini boşa çıkarabilir.

Egemenin biz ve düşmanlarımız ayrımı ile yani bölücülüğüyle mücadele etmenin yolu bu kamplardan birinde kalmak değil. Bu iki kampın ortaklıklarını bulmak. Egemenin böldüklerini birleştiren ortak payda ne? Beslenme, barınma, sağlık ve eğitimden yoksun olanlar değil mi? Mesele başörtüsü takanlar ve takmayanlar arasında mı, yoksullar ve zenginler mi? Hastanede sıra bekleyene doktor yüzünden değil egemen yüzünden bekliyoruz diyebilmek değil mi? İş bulamayana, mülteci yüzünden değil iktidar yüzünden işsiziz demek değil mi?

Tarihe ve tarihine bak! “İş, Ekmek, Hürriyet” diyenlerin sesine ortak ol.

YARININ ADAMI : ATATÜRK

  • “Kemalizm geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür.”
    (Ahmet Taner Kışlalı)

Yarının adamı Atatürk bir tümceyle ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi.

Yıl 1905, Selanik.

Atatürk, Bulgar Türkolog Manolov’la gelecekte kullanılacak Türk abecesini konuşacak denli yarının adamıdır. Kimselerin akıl edemediğini akıl etmekle yetinmez, yaşama geçirmeyi tasarladığını çekinmeksizin dışavurur.

Yıl 1905, Şam.

Şam’da konuşlu Osmanlı ordusundaki görevi sırasında ordunun korumakla yükümlü olduğu halkın değerli eşyalarını elinden alarak tepeden tırnağa herkese pay düşecek şekilde paylaştığına tanık olur. Ordunun tüm unsurları bu konuda uzlaşmış gibidir. Halk dışında hemen herkes durumdan hoşnuttur. Mustafa Kemal, arkadaşı Müfit (Özdeş)’le bu ürpertici gerçeğin dışında kalır. Bununla da yetinmez. Yanlışın sürdürülmesinin önüne geçmeye çalışır. Kendi deyişiyle “yarının adamı” olarak yapması gerekeni yapmıştır.

Yıl 1919, Erzurum.

Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Müfit (Kansu) Beye bir dizi not aldırır. Cumhuriyet, devrimler ve başkaca köklü değişiklikler o sırada bile şekillenmiş durumdadır O’nun kafasında. Yarının adamı, kendisini hayalcilikle suçlayan Mazhar Müfit beye devrimleri bir bir yaşama geçirirken o geceyi anımsatmayı unutmaz.

Geleceğin öncülüğünü yapmak geçmişteki olumlulukları günümüze taşımaya engel değildir.

Dil devrimi kapsamında yapılan onlardan biridir.

Halkla iletişim kurma gereksinimi duymayan saray çevresinin anlaşma aracı olmaktan öteye geçemeyen Farsça-Arapça kırması Osmanlıca yarının adamı Atatürk’ün önde gelen sorunudur. Karanlıkta kalan toplumun ışıkla buluşmasının önündeki biricik engel olan Osmanlıca’nın yerine konacak dil hazırdır. Seçkinlerin kullanmadığı, horladığı Türkçe, Anadolu halkının dilinde varlığını sürdürmüştür. Yarının adamının yaptığı onu derin dondurucudan çıkartıp kullanıma sunması olmuştur.

Geçmişten günümüze taşınan bir başka yenilik kadın devrimiydi.

Orhun yazıtlarından XIV ve XV. yüzyıla dek Türk kadını özgür bir varlıktı. Fas’tan Orta Asya’ya uzanan coğrafyada yolculuk yapan ünlü Arap gezgin İbn Battuta’nın Türk kadınının baskın konumuna tanıklığı önemlidir. Geçmişte kalmış bu olumluluk Osmanlı dönemi boyunca tersine dönmüştür. Tıpkı dilde yaptığı gibi, yarının adamı Atatürk, Cumhuriyet kurulduğunda okuryazar oranının % 1’i bile yakalayamadığı, toplumun yarısı kadını yeniden yükseklere, hak ettiği yere taşımıştır.

Öylesine hızla yapmıştır ki kadın devrimini Avrupa’da Fransa ve İsviçre başta olmak üzere kimi devletler bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin gerisinde kalmışlardır.

Yarının adamı Atatürk’ten birkaç örnekle yetiniyoruz. Gerçek sayı kitapları dolduracak çokluktadır.

Tam da bu nedenle öldüğünde yeniden doğandır, hiç ölmeyendir yarının adamı Atatürk!

Büyüklüğüne ve üstünlüğüne yaklaşabilene, çapına erişebilene rastlamak neredeyse olanaksızdır.

Bizlerin O’na sevgisi ve saygısı olağan bir durumdur.

Çanakkale’de savaştığı İngiliz mareşal Birdwood, Ankara’daki törende engelli ayağına inat onu hazırolda uğurlamıştır.

Yunan önder Elefterios Venizelos’un yarının adamını Nobel barış ödülüne aday göstermesi de karşıtlarının saygısını kazanmış olmasına önemli örnektir.

Bu dünyaya gelmiş az sayıdaki yarının adamından birine sahip olmanın haklı gururu ve kıvancıyla…

Yüce anısı önünde saygıyla eğilerek…

Azim ve Karar, 09.11.2022

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 30 Mart 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

TERANE

Bakan Nebati, ”Zaten Türk lirası şu an en zayıf durumda..  Canınızı sıkmayın… Bayrak inmeyecek, ezan susmayacak”

Başarısızlığı kabullenirken bile umursamazlık sergileniyor.

Bayrak-ezan teranesinin modası geçti. Bakan yeni diye yenilmiyor…

YEMEK

RTE, Cumhurbaşkanlığı sarayında 600 AKP’liye yemek verdi. Parası nereden ödendi?

  1. RTE’nin cebinden,
  2. AKP’den,
  3. Cumhurbaşkanlığı ödeneğinden,
  4. Örtülü ödenekten.

Bence kesin “a” seçeneği!..

SÖZ

Et ve Süt Kurumu (ESK) Genel Müdürü Osman Uzun,

  • Çok uzun kuyruklar oluşuyordu. Bu yüzden et fiyatını artırdık

Bu söz müdürün ağzından değil kuyruktan çıkmış olmalı…
(AS: Onların yerine biz utanıyoruz…)

KUYRUK

% 48 zamma rağmen ESK’da kuyruklar devam ediyor.

Osman Bey görevden alınmasa zam hazırdı…

BAYAT

AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, pide fiyatlarına gelen eleştirilere, “Pide hemen bayatlayan bir üründür biliyorsunuz, somun ekmek hemen bayatlamaz”

..kunu çıkardılar…

MAAŞ

  • Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan’ın yaklaşık 314 bin TL maaş aldığı açıklandı.

Tok açın halinden anlamaz. Pide ucuzlamaz. Kuyruklar kısalmaz…

UYGULAMA

Numan Kurtulmuş, ”Gerçekten büyük bir hayat pahalılığı baskısının vatandaşlarımızın üstünde olduğunu ve bunun da hafifletilmesi için elimizdeki bütün imkanları kullanmanın şart olduğunu görüyor ve bunu uyguluyoruz.” dedi.

Görmüşler de, uygulama nerede?..

YARARLI

Gıda terörünün önlenmesi ile zeytinliklerin katledilmesinin önlenmesi konularında CHP’nin verdiği önergeler AKP-MHP oyları ile reddedildi.

Ülke yararına olacağından kuşkulanmışlardır…

YOBAZ

Okuldaki öğretmenlere gönderdiği yazıda, kız öğrencilerle erkek öğlencilerin birlikte oturmaması talimatı veren Osmangazi Mithatpaşa Ortaokulu Müdürü Haydar Akın görevden alındı.

Mehteran yürüyüşte…

IRKÇI

FETÖ artığı CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın’ın bir makalesinde Kemalizm için; ‘en başından beri dışlayıcı’, ‘ırkçılığa yatkın’, ‘azınlıklarla ve farklı etnik kimliklerle bir arada yaşama meselesini çözememiş’ gibi nitelemeler kullandığı açıklandı.

YCHP budur…

GENÇLİK

Bakan Nebati bu ülkede genç olmanın çok tatlı ve güzel olduğunu söyledi.

Elbette. İş yok, güç yok. Yan gel yat, baba parasına takla at…

FİTİL

Kılıçdaroğlu, Ergenekon şehidi Ali Tatar’ın eşini ziyaret etti ve Ergenekon-Balyoz haksızlıklarını yapanların burunlarından fitil fitil getireceklerini söyledi.

Yapsın helalleşirim…

ŞİFADIR

RTE, uyumadan önce tükettiği özel karışımı tarif etti. ”Tavsiye ederim. Şifadır” dedi.

Ayda 500-1000 TL. cik ayırabilenlere…

ÇIĞLIK

Bahçeli CHP’ye, ”Sandıkta imdat çığlıklarını cümle alem duyacaktır” dedi.

Yaşlandı, partileri karıştırıyor…

İMZA

Öğretim Birliği Yasası’na aykırı olarak çıkarılan Diyanet Akademisi kurulması ile ilgili yasaya 22 CHP milletvekili onay verdi.

Güven?…

GÖKÇEK

İ. Melih’in AOÇ ‘ne 801 milyon dolara yaptırdığı ANKAPARK iflas etti.

Milletin parasının hesabı sorula!..

ŞAŞKIN

AKP’nin eski Tokat millet vekili Resul Tosun Suriyeli sığınmacılarla ilgili, “Ücretsiz tedavi olmuyorlar, bedelini bakanlık ödüyor” dedi.

Bunların hepsi mi şaşkın?..

DESTEK

Torba yasa ile gazetecilerin şirketler hakkındaki haberlerine ceza getirilirken, kaçakçılara sağlanan pişmanlık hükümleri genişletiliyor.

AK demokrasi…

DÜNYA

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Dünya duysun Irak’ta da huzuru biz getireceğiz, Suriye’de huzuru biz getireceğiz, Afganistan’da da huzuru biz getireceğiz. Batıdan, Amerika’dan Avrupa’dan dünyayı kurtaracağız.”

Geriye hangi dünya kaldı?..
AS: Pardon, bunca muazzam megalomani görmedim!)

ÖZLÜ SÖZLER

Dünyayı kötüler değil, hiçbir şey yapmadan onları seyredenler felakete sürükleyecek.. /
Albert Einstein

Yüksek bir mevkiye yerleşen alçak bir kişiden daha kötü bir şey olamaz.. / Claudianus

Bir insanın şöhretine ve görüntüsüne aldırma, namaz ve niyazına bakma, aklına ve doğruluğuna bak.. / Hz. Ömer

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 08 Aralık 2021

Naci Beştepe 
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı

TEORİ

RTE’nin, 10 Kasım’la ilgili mesajı Vatan Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Teori dergisinde baş yazı oldu.

AK Vatan, AK CKD, AK Aydınlık, AK Ulusal’dan sonra AK Teori…

 BAKAN

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, doktor maaşlarına zam kararıyla ilgili basın mensuplarına açıklamalarda bulunduğu sırada gelen RTE, “Para pul söylemedi mi?” diye sordu. Koca’nın, “Siz izin vermeden söyler miyim?” demesine karşın Erdoğan ısrarla sorusunu yineledi.

Ağıza bakan…

HELALLEŞME

PKK’dan sonra Furkan cemaati lideri Kuytul’dan da Kılıçdaroğlu’na helalleşme mesajı geldi. ”CHP’nin geçmişte yaptığı tüm hataları örnekleriyle açıklayıp bunlara bir daha dönmemesi gerektiğini ifade etmeli ve bir daha CHP’nin bu türlü Müslümanları üzen şeylere asla dönmeyeceğini açıklamalı.

Haydi!..

İNDİ-BİNDİ

Benzinde 58 kuruş indirim yapıldı bir gün sonra 44 kuruş yeniden bindirildi.

Milletin sırtına binmek zevk (hobi) olmuş…

KONUŞMA

Dolar, RTE ağzını açınca yükseliyor.

TV’de yüzünü gören, radyoda sesini duyan vatandaşın sinir katsayısı gibi…

TÜİK

TÜİK Kılıçdaroğlu’na randevu vermediği gibi binasına da almadı.

Görevliler saygısızlığın ayırdındadırlar ama rakamları kitabına uydurmakla boğuşmaktan başlarını kaldıramamıştır…

ÇİN

RTE, Çin’in üretimle büyümesini örnek alacaklarını açıkladı.

İhvancılar komünistlerin yolunu izleyecek!

20 yıl satıştan sonra şimdi masallar… (AS: Kemalizmin ekonomi mucizesine bakın!!)

BİTKİSEL

Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Nebati getirildi.

Üretime bitkisel alandan başlandı…

YABANCI

Uluslaşmayı ‘tek tipleştirici’ diye niteleyen yeni bakan Nureddin Nebati’nin doktora tezinde “Kemalizm, Aydınlanma düşüncesinin yarattığı değerlerin, bu değerlere yabancı bir coğrafyada tesis edilmesine dayanır” yazmış.

Bize yabancı…

GERİLİK

Nebati tezinde, Cumhuriyetin kurulmasının ardından İslam’ın gerilikle özdeşleştirildiğini öne sürmüş.

Aksini kanıtlasa da anlasak…

SADAT

Taze bakan Nebati, Tanrıverdi’nin başkanı olduğu SADAT’ın ASRİKA Toplantısında (Mehdi’ye hazırlık yaptıklarını ilan etmişlerdi) açış konuşması yapmış.

Adam dört dörtlük!..
===================================

Önceki Makale  ÇARŞAMBA İĞNELERİ…………………..


GECİKİYOR

Milli Eğitim Şura’sında, “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” kararı alındı.

Ana karnında tilavet dinleterek başlatsaydınız bari…

TÜKENİŞ

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi açılışını yaptı. Ünal, törene çok az insanının gelmesinden yakındı.

Tükenişi kabullenmenin zorluğu…

SIRAYLA

Yandaş TBB Feyzioğlu gitti.

Sıra candaşta…

TIRT

Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dışişleri Bakanları Hazırlık Toplantısı’nın basın toplantısında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na, “Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kaosu aşması için Katar’dan mali destek talep etmeye mi geldiniz?” sorusu üzerine TRT Haber yayını kesti.

Soru yanlış anlaşılmış, ”Katar’a ne kadar maddi destekte bulunacaksınız?” idi…

ULUSALCI!

Kanal İstanbul ve Montrö uyarısı yapan 103 emekli amirale ‘başıbozuk’ diyen Doğu Perinçek’in televizyon kanalı ‘Ulusal Kanal’, amiraller hakkında iddianame düzenlenmesini ‘Amirallere ceza yağdı’ şeklinde sundu. (Medya)

Hem ABD’ye karşıyım de hem Montrö’yü savunanlara karşı ol. Ulusalcılığın böylesi de akla ziyan…
***

ÖMER HAYYAM’dan

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler,
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler…

MUSTAFA KEMAL’İ SEVMEK VE ANILAMAK

Ali Ercan
Prof. Dr., Çekirdek Fiziği
ADD Genel Mrk.Bilim Kurulu başkanı
10 Kasım 2021

_______________________
MUSTAFA KEMAL’İ SEVMEK VE ANILAMAK

Değerli arkadaşlar,
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ü, tarihsel kayıtların güvenilir tutulamadığı öyle bin, iki bin yıllık uzun geçmiş devirlerin tozlu belirsizliklerinden, -mış- lı geçmiş masallardan değil; 100 yıl önceki matba, kitap, fotoğraf, sinema dönemi belgelerinden ve aynı dönemi yaşamış güvenilir tanıkların net aktarımlarından tanıyoruz, biliyoruz.
Tarih, kahraman askerler, büyük komutanlar, insanlığa ışık tutan bilge filozoflar, yurt sevgisiyle dolu devlet adamları, geleceği öngören ve düzenleyen devrimciler gördü; ama bütün bu nitelikleri bünyesinde toplayan bir insanı ilk kez kaydediyordu:
  • Mustafa Kemal Atatürk!
Mustafa Kemal‘in söyledikleri, yazdıkları, yaptıkları, yapmak istedikleri, Türkiye ve Dünya üzerine düşünceleri ortadadır… (Kişisel zevkleri, özel yaşamı, inancı, inanıyorsa neye nasıl inandığı vs. bunlar kimseyi ilgilendirmez)
Mustafa Kemal‘i bir vatan kurtarıcı, kahraman bir asker, iyi giyimli çağdaş bir insan olarak gören, beğenen, “seven”, “sarı saçlım, mavi gözlüm” diye türküler düzen, övücü şiirler yazan, göğsünde rozetini taşıyan, O’nun adı arkasında politika yaparak koltuk yarışında olan çok insan var… Tamam da; iş O’nu “anlamak” ve “izlemek” konusuna gelince, aynı yüksek oranı göremiyoruz ne yazık ki…
O büyük Adam, 20 yıl gibi kısa bir sürede, adeta yoktan var edilmiş Laik, Demokratik, tam bağımsız bir Cumhuriyet yarattı; Ortaçağın karanlık batağındaki Anadolu halkından Yurtta ve tüm Dünyada Barışı önceleyen, Barış içinde yaşamı amaçlayan, imtiyazsız-sınıfsız, kaynaşmış bir çağdaş bir toplum, bir Millet yaratmak için savaştı..
Ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe, Savaş bir cinayettir” diyen, “Hayatta en doğru yol göstericinin (müspet) Bilim” olduğunu söyleyen, Kapitalizmin ve Emperyalizmin karşısında Ulusal hak ve çıkarlarını savunan Mustafa Kemal’i anlamak, bence “insan olmak-olmamak” olgunluk sınavının birinci basamağıdır.
***
Değerli arkadaşlar,
Atatürkçü Düşünce sistemi (yani Kemalist ideoloji, Kemalizm) en kısa tanımıyla,
  • Bilimin rehberliğindeki Ulus-Devlet anlayışıdır
ve bu yalnızca Anadolu’ya özgü, yerel değil, evrenseldir.
Kapitalizmin İnsanlığı ve Gezegenimizi getirdiği bu noktada, 21. yy’ın devasa sosyo-ekonomik, ekolojik problemlerinin (AS: sorunlarının) batağından çıkarak, 22. Yüzyıla salimen (AS: güvenle) girecek ülkeler, –adını doğrudan, açıkça dile getirmeseler de– sonuçta Atatürkçü Düşünce Sistemini başarıyla uygulayan, yani pozitif bilimin yol göstericiliğinde ilerleyen Ülkeler olacaktır.
Sevgilerimle. æ

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 14 Nisan 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

DARBECİ

RTE, “Bildiriyi küçümseyenler darbecidir”

Küçümsemiyorum. Önemsiyorum.

Öküzün altında buzağı arayanları küçümsüyorum…

POLAT

Değerli silah arkadaşım ve sevgili kardeşim rahmetli Soner Polat’ın eşi Sevim Polat Hanımefendi,  “Kardeşlerimizin yaşadığı mağduriyette Polat amiralin adının polemik konusu yapılmasını istemediğini” açıkladı.

Polat’ın adını reklam unsuru yapan, O’nu kardeşlerinin / silah arkadaşlarının karşısına koyan siyasi partililer utanır mı?…

BİRİNCİ

Salgındaki vaka sayısında Avrupa’da ve dünyada birinciyiz.

Nüfusa oranla en fazla tutuklu ve mahkûmiyet ile Avrupa’da birinci sıradayız.

Yalnızca Almanya değil tüm dünya bizi (tabii başarının gerçek sahibi AKP iktidarını) kıskanıyor…

ENFLASYON

Vatandaş enflasyonu %16 gösteren TÜİK’i çarşıya davet ediyor.

Boş çaba. Başvuru adresi Beştepe…

FİŞLEME

İçişleri Bakanı gece boyu çalıştı. Amirallerden ve yakınlarından CHP ile ilgisi olanlar tespit edildi. Hürriyet Gazetesi de üstüne atlayıp yayımladı.

Yargıtay’dan kişisel verileri alan kendini ajan,  haber yapan amiral gemisi sanmıştır…

KALIN

Görevden affını isteyerek üniversiteye dönen Ayasofya İmamı Boynukalın, ayrılış nedenlerinden birini amirallerin açıklamasına bağlayarak “Milli iradeye karşı pervasızca yayınlanan malum bildiriyle ilgili yorumlarda yalan yanlış kıyaslamalara gidilerek ‘Ayasofya imamı konuşuyor da biz niye konuşmayalım’ gibi hezeyanlara meydan vermemektir” dedi.

İncelme…

DİKTATÖR

İtalya Başbakanı Dragh“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Avrupa Komisyon Başkanı Ursula’ya davranışına katılmıyorum. Bu diktatörlere açık sözlü olmalıyız ama aynı zamanda ülkelerimizin çıkarları için işbirliği yapmalıyız.” dedi

Seviyesiz adam. Mussolini’yi ne çabuk unuttun. Bu saygısızlığı Türk vatandaşı olarak kabul etmiyor, sahibine iade ediyorum.

Bizim Cumhurbaşkanımızın diğer devlet başkanlarına hitaplarını bir incele, nezaket öğren…

BAŞIBOZUK

Doğu Perinçek, “104 emekli amiral denen başıbozukların bildirisi Türk ordusunu hedef alıyor. Türk ordusu savaşıyor, savaşan orduya çamur atılıyor. ” dedi.

Başıbozuk dediklerinin peşinde az koşmamıştı (Anımsayamazsa S. Bolluk’a sorabilir).

Çamur savaşı uzmanları iş başında…

KİM?

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Montrö Boğazlar Sözleşmesi‘nin alternatifi (AS: seçeneği) bulunmadığını ve Türkiye’nin bu Sözleşmeye uyum konusunda sorumlu bir yaklaşım sergileyeceğini umduklarını söyledi.

Rusya’yı amiraller mi konuşturdu?

Amirallere kan kin-kan kusan demokrasi kahramanları haydi gösterin tepkinizi…

DESTEK

Amirallerin açıklamasına bir destek de Putin’den geldi.

RTE ile görüşmesinde Putin, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması için 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin hükümleri uyarınca belirlenen Boğazlar rejiminin korunmasının önemini vurguladı.

Putin darbeyi destekliyor!…

İTFAİYE

Cumhurbaşkanlığı’ndan Rize’nin Çayeli Belediyesi’ne itfaiye hizmetleri için 750 bin lira hibe edildi. MHP’li Belediye Başkanı İsmail Hakkı Çiftçi bu parayla kendisine lüks makam aracı aldı ve üzerine “İtfaiye öncü aracı” yazdırdı.

Alavere, dalavere;  itfaiyeden perde…

REFORM

Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD), MSB’nın “Amirallerin bildirisini kınadılar” açıklamasının yalan olduğunu açıkladı. Dernek incelenmeye alındı.

CHP’li belediyeler “128 milyar dolar nerede?” afişleri astı.

Belediyelere “cumhurbaşkanına hakaretten” soruşturma başlatıldı.

  1. Savcılar kayıp milyarlarla cumhurbaşkanını neden ilişkilendirdi? Sevdiklerinden ve korumak istediklerinden mi, tersi mi?
  2. AKP/RTE “yargı reformu” hazırlıyordu. Reform açıklanmadan uygulamaya mı geçildi?…

BOZUK

Kemalizm karşıtlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan “Düşünsenize, laiklik, ‘değiştirilmesi bile teklif edilemez‘ bir madde olarak yer alıyor bu ülkenin anayasasında. Laiklik bizi bozar.”

Yeteri kadar bozulmadığını sanıyor…

SÖKÜN!.

Yeni Şafak amirallerin rütbelerinin idari kararla sökülmesi konusunda inceleme yapıldığını yazdı. Mevcut uygulamada emekli askerlerin rütbeleri kesinleşmiş yargı kararı uyarınca sökülebiliyor.

Şahsım hükümetinin her türlü yetkisi olmalıdır. Vardır da.  Yargı gereksizdir…

AKİL

Hakan Ural, bir TV kanalında Kanal İstanbul’u destekleyen konuşmalar yaptı.

“Açılım” sürecinde de bazı sanatçılar “akil” olarak kullanılmıştı.

Modadır…

İHBAR

Çin’de, iktidardaki Çin Komünist Partisi’ni ve yöneticilerini eleştirenlerin bildirilmesi için özel ihbar hattı kurulmuş.

Bizimkiler neden yapmadı?

  1. Gerek yok, ihbarcılara her yol açık.
  2. O kadar çok eleştiri var ki hat yetişmez.
  3. Eleştirinin ne demek olduğu bilinmiyor…

YARGIÇLARIMIZ

Açıklama nedeniyle gözaltına alınan amirallerimizin hepsi serbest bırakıldı.

RTE/İktidar baskısına, Yargıtay’ın taraf olduğunu açıklamasına karşın, ANKARA’DA YARGIÇLAR VAR (Suç belirlenmeden gözaltına alan ve süreyi uzatanlar hariçtir)

Ulus Devlet ve Ulusal Güvenliğimiz

Ulus Devlet ve Ulusal Güvenliğimiz

Tuncer Kılınç serbest bırakıldıTuncer KILINÇ
EMEKLİ ORGENERAL
ESKİ MGK GENEL SEKRETERİ

Cumhuriyet
, 05 Nisan 2021

Ulus devlet yapısında farklı etnisite ve inançlara sahip topluluklar vardır. Bu yapıyı, yurttaşların eşitliği ilkesi ayakta tutar. Ulus devletin laik yapıda olması, birlikte yaşayan etnik gruplardan hiçbirinin kendi etnisitesi adına milliyetçi bir tutumda olmaması gerekir. Bunlar ulus devletin hassasiyetleridir. Türkiye Cumhuriyeti de ulus devlettir. Yaşadığımız vatan topraklarının adı Türkiye’dir.

Bu isimlendirme uluslararası bir uygulamadır. İtalya coğrafyasında İtalyanlar, Fransa topraklarında Fransızlar, Almanya topraklarında Almanlar, İngiltere topraklarında İngilizler devlet kurmuşlardır. O ülkeler de bizim gibi ulus devletlerdir. İsimleri, tek bir etnisiteye yönelik değildir. İsimler, üzerinde yaşanan vatan topraklarından gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti de adını bu uygulamadan almıştır.

BAĞIMSIZLIK VE EGEMENLİK

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda esas alınan umdelerin başında bağımsızlık ve egemenlik gelir. Ayrıca laiklik, cumhuriyetçilik, devrimcilik, halkçılık ve milliyetçilik de vardır. Bu milliyetçilik tamamen ulusal çıkarın ve kültürün korunmasına yöneliktir. Ulus devlet yapımızın korunması; zedelenmemesi, bölücü etnik milliyetçiliğe fırsat verilmemesi son derece önemli ve zorunludur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir diğer önemli hassasiyeti de jeostratejik değeri yüksek coğrafyasıdır.

Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkent olmuş İstanbul gibi bir şehre, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını birbirine bağlayan Boğazlar ve geçit yollarına sahip vatanımız tarih boyunca kilit rol oynamıştır. Emperyalistlerin hedefi olmuştur.

Bu nedenle Birinci Dünya Savaşında, emperyal devletlerce ele geçirilmek, paylaşılmak istenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, istilacılara fırsat vermemiş, vatan topraklarından atmıştır. Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusta olduğu laik Cumhuriyet rejimini esas almıştır. Tüm etnisiteleri, farklı inanç gruplarını, ulus devlet çatısı altında toplamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ifadesindeki Türk sözcüğü, birlik ve beraberliğimizin, dolayısıyla ulusal güvenliğimizin simgesi ve güvencesi, laiklik ilkesi ise “birliğimiz”in çimentosudur. Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından bu yana “Kemalizm” emperyalistlerin hedefi olmuştur.

Bugün de ülkemizi başka araçlarla bölmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle, özellikle ulus devletimizin hassasiyetleri üzerinde yoğunlaşmışlardır. Başta laiklik olmak üzere Atatürk devrimlerini içlerine sindiremeyen çağdaşlık düşmanları da onların girişimlerine yardımcı olmaktadır.

KAYGI VERİCİ EYLEMLER

ABD’li stratejistlerin önerdikleri “Ilımlı İslam” uygulamalarıyla laik yapımız, dolayısıyla ulus devlet yapımız hedef alınmaktadır. İçimizdeki din tacirleri de sırf elde ettikleri koltukları korumak adına, onlara yardım etmektedir. Ayrılıkçı silahlı terör örgütü PKK, başta ABD olmak üzere diğer emperyal güçlerce desteklenmektedir.

Durum böyleyken bu hassasiyetlerimizi göz ardı eden bazı gelişmelere şahit oluyoruz son zamanlarda. Üzülüyoruz. Özellikle laiklik karşıtı eylem ve söylemler kaygı veriyor. Bu konularda bazı örnekleri sıralamakta yarar görüyorum:

Anayasamızın 136. maddesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevini “Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak, milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir” şeklinde tanımlar. Kendisine verilen görev bu iken, Diyanet İşleri Başkanı’nın kılıç kuşanarak Ayasofya minberine çıkışı, affedilemez bir ayrımcılık hareketidir. Son günlerde yine Ayasofya’nın başimamlığını yapan bilinçsiz bir din adamı, hilafetin getirilmesi yönünde çağrılarda bulunmaktadır.

  • Diyanet mensupları laikliğin kaldırılması için adeta manivela olarak kullanılmaktadır.

ULUSAL BİRLİĞİMİZE DARBE

Tarikatların ülkemize verdikleri zararın en kötüsünü 15 Temmuz 2016’da yaşamış olmamıza rağmen sırf tarikatlar istediği için uluslararası bir sözleşme olan “İstanbul Sözleşmesi” Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle (AS: Cumhurbaşkanlığı Kararı ile) yürürlükten kaldırıldı. İnsan haklarını savunan, özellikle kadına karşı şiddetin önlenmesini amaçlayan bu Sözleşme, ülkemizde neredeyse her gün kadınlarımızın katledilmesi nedeniyle çok önemliydi. Yürürlükten kaldırılması ulusal birliğimize darbedir.

Ayrılıkçı teröre karşı komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurmamız gerekirken, farklı mezhepsel kimliği nedeniyle, Suriye’yle işbirliği yerine, PKK terör örgütünün açık destekçisi ABD gibi istilacı bir devletle birlikte hareket edilmektedir. PKK ve onu destekleyenler düşmanımızdır. Düşmanla mücadele, güvenlik kuvvetlerinin, devlet yöneticilerinin görevidir. Vatanseverlik ne mafya babalarının sırtını sıvazlamak ne de Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilmiş kişilere prim vermektir.

AKLIMIZI BAŞIMIZA TOPLAMALIYIZ

Gençlerimizin yurdumuza bağlılığını, kültürümüze saygısını pekiştirmek, özgüvenini, yurtseverlik duygularını güçlendirmek amacıyla yazılan “Andımız”ın okullarda okutulmasını yasaklamak, akıl almaz bir girişimdir. Özellikle “yerli ve milli” deyimini ağızlarından eksik etmeyen siyasilere güvenilmeyeceğinin kanıtıdır.

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında, ülkemizdeki herkesin, etnik ve mezhepsel kimliği ne olursa olsun, emeği vardır. Andımız, Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyan her gencin, her öğrencinin gururla tekrarlayacağı, birliğimizi, beraberliğimizi pekiştiren bir metindir. Türk kimliği ülkemizin yurttaşları için bir hak, onu yüceltmek bir ödevdir.

Devlet nişanları üzerindeki kabartma Atatürk portresi, bazı Arap devletleri rahatsız olduğu için kaldırılmıştır. Bayrağımızın rengini de beğenmezlerse değiştirecek miyiz? İlle de verilecekse bu ülkelere nişan yerine, başka armağanlar verilmelidir.

TBMM gibi kutsal bir kurumun başındaki kişi, değil İstanbul Sözleşmesi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi gibi bağımsızlığımızın simgesi olan bir antlaşmadan cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle (AS: Kararıyla) çekilebileceğimiz yönünde ifadeler kullanabiliyor.

“Davasını” bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyeti parantezini kapatmak olarak tanımlayanların, hedefe kısa yoldan ulaşmasından endişe duymaktayım. Bütün bunlar, seçimlerde oy devşirmek uğruna, halkımızı kutsal inançlarıyla aldatmak, ayrılıkçı terör eylemlerine hoşgörüyle bakabilenleri umutlandırmak adına yapılıyor. Ancak ulusal güvenliğimizi tehlikeye düşürüyor. Bu düşünceler çerçevesinde,

  • Herkesin aklını başına toplamasına ihtiyacımız var.

TÜRKİYE’DE LAİKLİK

TÜRKİYE’DE LAİKLİK (*)

Suay Karaman 

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin laikleşmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 Mart 1924 tarihinde üç önemli yasa çıkarılmıştır. 429 sayılı yasayla Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı kaldırılarak, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Böylece Türkiye’de din hizmetleri, devlet kontrolü dışında değil, devletin denetimiyle yürütülmeye başlanmıştır. 430 sayılı yasayla Öğretimin Birleştirilmesi sağlanarak, dinsel temellere göre eğitim yapan okullar kapatılmıştır. 431 sayılı yasayla Halifeliğin Kaldırılması ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Dışına Çıkartılması sağlanmıştır. Bu yasalara “Üç Devrim Yasası” adı verilmektedir.

30 Kasım 1925 tarihinde tekke, zaviye ve türbeler kapatılmıştır. 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun ile hukuk alanında da laiklik ilkesi geçerli kılınmıştır. 10 Nisan 1928 tarihinde anayasanın ikinci maddesinde yer alan “Türk Devleti’nin dini, İslam dinidir” cümlesi çıkarılmıştır. 1 Kasım 1928 tarihinde yapılan Harf Devrimi sonrasında ortaokul ve lise ders programlarından Arapça ve Farsça dersleri kaldırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin laikleşme yolunda attığı bu adımlar, çağdaşlaşmanın gereğidir.

15-23 Ekim 1927 tarihleri arasında yapılan CHP 2. kurultayında, partinin temel ilkeleri olarak Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Laiklik benimsenmiştir. 10-18 Mayıs 1931 tarihleri arasında yapılan 3. kurultayda da Devletçilik ve Devrimcilik ilkeleri de eklenerek, CHP’nin temel ilkeleri altıya çıkarılmıştır. CHP’nin amblemi olan “6 Ok” işte bu ilkeleri simgelemektedir. 9-16 Mayıs 1935 tarihleri arasında yapılan 4. kurultayda kabul edilen CHP Programı ile bu ilkeler resmiyet kazanmış ve “Kemalizm” olarak tanımlanmıştır.

Laiklik ilkesinin anayasaya girişiyle ilgili de şunları söyleyebiliriz: 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasasıdır. 1921 Anayasası’nda devletin diniyle ilgili bir madde yoktur. Ancak 29 Ekim 1923 tarihli “Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” ile din, anayasaya girmiştir. Anayasanın 2. maddesi şöyledir: “Türkiye Devletinin dini, Dini İslam’dır, Resmi lisanı Türkçedir.” şeklinde değiştirilmiştir.

20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen 1924 Anayasası’nda devletin dininin, İslam dini olduğu belirtilmiştir. Üç Devrim Yasası’nın, Anayasadan yaklaşık 1,5 ay önce kabul edilmesine ve Anayasanın kendisinin de laik olmasına karşın, zamanın koşulları böyle bir kuralın Anayasa’da yer almasını gerektirmiştir. Bu kuralın Anayasa’nın 2. maddesinden çıkartılması, 10 Nisan 1928 tarihinde yapılan anayasa değişikliği ile olabilmiştir. 5 Şubat 1937 tarihinde yapılan değişiklikle, 2. maddeye, Devletin temel nitelikleri olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin programında yer alan

  • Altı Ok; “Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyetçi, Ulusçu, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir” biçiminde girmiştir.

Ülkemizin en çağdaş ve ilerici olan ancak değerini bir türlü anlayamadığımız 1961 Anayasası’nın 2. maddesi şöyledir: “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve ‘Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” 1982 Anayasası’nın 2. maddesi şöyledir: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

10-18 Mayıs 1931 tarihinde yapılan CHP 3. Kurultay’ında parti programına “Din anlayışı vicdan işi olduğundan parti din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin çağdaşlık yolundaki başlıca başarısı olarak görür” şeklinde bir madde eklenmiştir. 1933 yılında din dersleri okul programlarından çıkarılmıştır. Ancak 1949 yılında ilköğretim, 1956 yılında ortaöğretim programlarına “seçmeli ders” olarak yeniden konulmuştur. 1961 Anayasası’nın 19. maddesinin 4. fıkrasında “Din eğitim ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.” biçimindedir; din eğitimi için zorlama ve zorunluluk yoktur. 1982 Anayasası’nın 24. maddesinin 4. fıkrasında “Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” biçimindedir: din eğitimi zorunludur. Ve aslında sorunludur.

Laik Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık on yıl sürekli savaşlardan sonra, 1923 Aydınlanma Devrimi ile kurulmuştur. Türkiye’deki devrimin 1789 Fransız Devrimi’nden farkı, emperyalizme karşı savaşla kurulmuş olması, 1917 Bolşevik Devrimi’nden farkı ise, Marksizm ideolojisi üzerine kurulmamış olmasıdır. Aydınlanma Devrimi’nin itici ve sürekli gücü Kemalizm, ilkelerinin üçünü (cumhuriyetçilik, ulusçuluk, laiklik) Fransız Devrimi’nden, üçünü ise (devletçilik, halkçılık, devrimcilik) Bolşevik Devrimi’nden esinlenerek bir bütün oluşturmuştur.

Her ne kadar laiklik ilkesinin Fransız Devrimi’nden alındığı bilinse de, kaynaklara baktığımızda bu doğru değildir. Laikliğin ilk adımı olan din ve devlet işlerinin ayrılması Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve hükümdarı Tuğrul Bey (990-1063) tarafından gerçekleştirilmiştir. Tuğrul Bey 3 Şubat 1057 tarihinde, hilafet ile saltanatı ayırarak, saltanatı kendisi üstlenmiş, halifeyi ise maaşını devletten alan bir cami imamı düzeyine indirmiştir. Fransız sinolog ve Türkolog Joseph de Guignes (1721-1800), 1748 yılında basılmış olan “Hunların, Türklerin tarihsel kökenleri…” adlı eserinde Tuğrul Beyin yaptığından söz etmiştir. Fransız yazar ve filozof Voltaire (1694-1778) bu eseri okumuş ve Tuğrul Bey’in yaptığı devrimi çok iyi kavramıştır. Din ve ifade özgürlükleri ile insan hakları konusundaki düşünceleriyle Fransız Devrimi’ne büyük katkısı olmuştur. Böylece laiklik ilkesi, Fransız Devrimi’ne Tuğrul Bey’den esinlenerek girmiştir. Yani Fransız Devrimi’nde Türk etkisi vardır, Tuğrul Bey’in damgası vardır diyebiliriz.

Kemalizm, benim yerimde benden ileri olmaktır” diyerek kendi ideolojisini açıklayan Mustafa Kemal Atatürk, akıl ve bilimi manevi mirası olarak göstermiştir. Kemalizm ileriye açık, aydınlanmacı bir ideolojidir. Mazlum ulusların, ulusal demokratik devriminin ideolojisidir.  Değişen koşullar içinde, sürekli ve akılcı bir yenilenmeyi ve o yenilenmenin ilkelerini içerir. Konunun bütünlüğü açısından Kemalizm’in bu 6 ilkesine kısaca bakmamız gerekir.

Cumhuriyetçilik ilkesi devlet yönetiminde, Türk ulusunun istencinin egemen olmasıdır. Cumhuriyetçilik, saltanat ve hilafetin yıkılmasının ötesinde, onların temsil ettiği şeyhlik, ağalık gibi ortaçağ ilişkilerinin de son bulmasıdır. Ulusun tüm bireylerini demokratik ve özgürlükçü bir düzende açık ve yönetime etkin olarak katılımcı kılmaktadır.

Ulusçuluk ilkesi, etnik kökene dayanmayan bir yurtseverliktir. Bu ulusçuluk barışçıdır, emperyalizm karşıtıdır; kalkınmayı ve çağdaşlaşmayı kendi insanına dayatır. Atatürk, “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Türkiye halkıdır” diyerek, ulusu belirli bir coğrafya üzerinde oturan halkın bütünü olarak kucaklamaktadır.

Devletçilik ilkesi, ulusal ekonomiyi kurarak, bu ekonomiyi toplum yararına yönlendiren ve karma ekonomiyi benimseyen bir sosyal devlet anlayışıdır. Devlet, özel girişimcilerin ilgilenmediği, başarısız olduğu, ya da kamu yararı gördüğü alanlarda yatırım ve işletmecilik yaparak, ekonomiye yön verecek ve kıt kaynakların akılcı kullanımının planlamasını sağlamaya çalışacaktır.

Halkçılık ilkesi, yönetimde, gelirlerin dağılımında, kalkınmada, devlet olanaklarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesini amaçlar ve sosyal devlet ilkesini benimser. Ekonomik ve siyasal kararlara halkın ve halkı temsil eden demokratik kitle örgütlerinin katılımını sağlayacak kurumların oluşturulmasını esas alır. Hiçbir kişiye ya da gruba ayrıcalık tanımadığı gibi, sınıf egemenliğini de kabul etmez.

Laiklik ilkesi, dini fikirlerle dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır; toplum ve devlet yaşamının akla ve bilime dayandırılmasıdır. Toplumun binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Din adına yapılan baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır. Laiklik aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın gerekli ilkesidir.

Devrimcilik ilkesi, eskimiş kurumları yıkıp, çağın gereklerine uygun yeni kurumlar oluşturmak ve değişime, yeniliklere sürekli olarak açık kalmaktır. Devrimcilik, bilinçli olarak yeniliğe doğru gitmektir. Diğer ilkelerin hepsi, devrimci anlayışla yorumlanmalı ve uygulanmalıdır.

Şimdi bugün ülkemizde laiklik ne durumda ya da laiklik tehlikede mi diye bir soru soralım ve devam edelim: Atatürk’ün öncülüğünde 1923 – 1938 yıllarında her alanda büyük kalkınma hamleleri başlatan ülkemiz, Atatürk’ün ölümüyle birlikte hem partide, hem de ülkede yanlış rotalara savrulmuş, yapılan yenilikler hız kesmiş ve Altı Ok yara almaya başlamıştır. Atatürk zamanında bile laikliği benimsemeyenlerin bulunduğu bir gerçektir. 23 Aralık 1930 tarihindeki Menemen Olayı da laikliğe karşı bir şeriat ayaklanmasıdır. Buna benzer ayaklanma ve isyanlar Atatürk zamanında hep bastırılmıştır. Ancak Atatürk’ün ölümünden 1950 yılına kadar olan 12 yıllık CHP iktidarı dönemi Kemalist atılımların durdurulduğu, geri dönüş sürecinin başladığı, çelişkilerle dolu bir geçiş dönemidir. Laiklikten ilk ödün, Atatürk sonrasında CHP tarafından verilmeye başlanmıştır. İmam hatip okulu açılması, din eğitimine başlanması, irticaya ödün verilmesi ve benzer olgularla laiklik yara almaya başlamıştır. Demokrat Parti bu laiklikten sapma mirasını devralarak çok fazla ödüncü bir biçimde sürdürmüştür. Daha sonra iktidar olan siyasi partiler de, laiklik ilkesinden ödün vermeye devam etmişlerdir.

14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti tarafından Türkçe okunan ezan Arapça’ya çevrilmiştir. Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Adnan Menderes: “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” demişti. Ardından hızla Kuran kursları ve imam okulları açıldı. 1980’li yıllarda devletin imamlarına Rabıta-ül Alem örgütü maaş verdi. Din dersleri anayasal zorunluluk oldu. Cami sayısı okulları geçti, tesettür arttı. Bir kısım aydın insan taklitleri bütün bunları inanç özgürlüğü sandı.

Türkiye’nin 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay 1968 yılında şunları söylüyordu: “Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı imam-hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz.” 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olarak 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren şunları söylemişti: “İmam-hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye, laikliği dinsizlik olarak algılamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum.”

1991 yılında DYP – SHP koalisyon hükümetinin, DYP’li devlet bakanı Ekrem Ceyhun: “Biz devletin emrinde din değil, dinin emrinde devlet istiyoruz” diyebilmişti. 10 Nisan 1994 Pazar günü Ankara ve İstanbul‘da şeriat düzeninin gelmesi için Aczmendiler gövde gösterisi yaptı.

Tayyip Erdoğan 1996 yılında yaptığı bir konuşmada laiklikle ilgili şunları söylemişti:

  • “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?.. Bu ne menem şey?.. Çıkıyor İçişleri Bakanı, ‘Devlet dine karışır’ diyor. Eeee.. gerisini niye söylemiyorsun?.. Din devlete karışır demiyorsun!..”
  • “Hem laik ve Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar.  Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz.”
  • “Ben Müslümanım, diyenin tekrar yanıma gelip bir de aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ lafı koskoca bir yalan!.. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.”

11 Ocak 1997 Cumartesi günü başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık konutunda tarikat ve cemaat liderlerine iftar yemeği verdi. ABD vatandaşı olan Merve Kavakçı, İslam dünyasındaki bütün terör örgütlerine kaynaklık eden Müslüman Kardeşler hareketinin ABD’deki ideolojik temsilcilerinden birisiydi. ABD vatandaşı iken 18 Nisan 1999 genel seçimine girerek Fazilet Partisi’nden milletvekili olmuştu. Türbanıyla yemin törenine gelerek, devlete meydan okumak isteyen Kavakçı’nın ABD vatandaşı olduğu ortaya çıkınca, milletvekilliği düşürülmüştü. O günlerde yapılan bu sahtekârlığı görmezden gelen siyasal İslamcılar, “Türkiye’de inananlara zulmediliyor” diye haykırmışlardı. Merve Kavakçı, 3 Temmuz 2017 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden vatandaşlığa alındı ve yirmi gün sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmek üzere Malezya’ya Büyükelçi olarak atandı. İngiliz ajanı olarak bilinen Şeyh Nazım Kıbrısi’nin önünde diz çöken CIA’nın ılımlı İslam projesinin aktörlerinden Merve Kavakçı’nın büyükelçi yapılması devlet geleneğini bozduğu gibi, laiklik ilkesinin de çiğnenmesi anlamındadır.

Özellikle 12 Eylül 1980 darbesiyle zaten dincilerin önü açılmıştı. Gelinen bu süreç, 2002 yılında AKP’nin iktidarıyla sonuçlandı. %34 oy ile parlamentoda %67 sandalye elde ettiler. Laiklik başta olmak üzere, tüm cumhuriyet kurumlarıyla, cumhuriyetin değerleriyle, dağımızla, taşımızla, ovamızla bütün doğal güzelliklerimizle, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizle kavgaya tutuşmaya başladılar.

Laikliğe karşı eylemlerde “durmak yok, yola devam” diyen AKP iktidarı, ülkemizi din devletine dönüştürmek için büyük gayretlerde bulunmaktadır. Güncel konularda Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan fetva alınması, kürtaj konusundaki dinci söylemler, ‘dindar ve kindar gençlik’ yetiştirmek üzere eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesi, karma eğitime son verme girişimleri, birçok okulun imam hatip okuluna çevrilmesi, kamusal alanda türban için yasa çıkartılması, opera, tiyatro ve alışveriş merkezlerine mescit yapılma zorunluluğunun getirilmesi, içkiye yasak getirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesini bırakarak, bir din devletine dönüştürülmek istenmesinin yeterli işaretleridir. AKP iktidarında yapılanların hepsi laikliğe aykırı eylemler olarak tarihte yerini almaktadır.

Bunların sonucunda 30 Temmuz 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından AKP’nin “laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin odağı olduğu” karara bağlanmıştır. Ancak AKP kapatılmamış sadece hazine yardımı kesilmiştir. Laik ve demokratik cumhuriyetimizi, “laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin odağı olduğu” tescillenen bir partinin yönetmesi ise, çelişkilerin ve tutarsızlıkların en büyük örneklerindendir.

22 Ağustos 2010 tarihinde İstanbul Çağlayan mitinginde yeni CHP Genel Başkanı şöyle demişti:

  • Söz veriyorum, türbanı da biz özgür kılacağız. Sözümün arkasında duracağım.”

Bu söz üzerine Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları yok sayılarak, siyasal İslam’ın simgesi türban önce üniversitelerde, sonra kamuda ve ardından ortaöğrenim ile ilköğrenimde yasa dışı olarak serbest bırakıldı. Anayasa’da tanımını bulan laiklik ilkesi, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarında da vurgulandığı gibi, siyasal İslam’ın simgesi olan türbana geçit vermemektedir. Üstelik 29 Haziran 2004 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’de üniversitelerde türban yasağını onaylayan bir karar almıştı. AİHM 4. Dairesi’nin yedi yargıcının oybirliğiyle aldıkları karar ile Türkiye’de türbanın son yıllarda politik sembol olarak kullanıldığı ve dini kurallar üzerine kurulu toplum modellerini ve sembollerini tüm topluma dayatmak isteyen aşırı politik hareketler bulunduğu bildirildi. Böylece türban yasağının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve inanç özgürlüğü ile eğitim alma hakkına ilişkin düzenlemelerine aykırı olmadığına karar verdi. Demokrasi ilkesi yönünden başkalarının hak ve özgürlükleri ile kamu düzeninin korunması amacıyla getirilen bu yasağın meşru olduğunu karara bağladı ve türbanın siyasal İslam’ın simgesi olduğu kesinleşti. Türban ABD, AB destekli siyasal İslam kadınının üniformasıdır, emperyalizmin kimliksizleştirme oyunudur. Başörtüsü, Anadolu kadınının başının rüzgârdan ve tozdan korumak için taktığı geleneksel bir örtüdür; saçların saklanmasıyla ilgisi yoktur.

Bu arada yeri gelmişken bu konuda bir örnek vermemiz gerekir: Osmanlı hanedanından son halife Abdülmecit’in kızı Dürrüşehvar Sultan’ın (1914-2006) hiç türban takmamış olması, bugün ülkemizi yönetenler için ne anlama gelmektedir? Halife’nin kızı ve ailesinin dini inançları mı azdı, yoksa bugünkülerin mi çok?

Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 21 Eylül 2010 tarihinde Berlin’de gazetecilere yaptığı açıklamada;

  • ”Ben bugün için laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum. Eğer tehlikede dersek bunun altını doldurmak lazım, askıda kalır, gerekçelendiremem” demişti.

10 Şubat 2012 tarihinde katıldığı bir televizyon programında yeni CHP Genel Başkanı; “Yargı içinde cemaat yapılanması vardır demeyi doğru bulmuyorum.” demişti. Yargının getirildiği durumu görmeyenler, siyasi iktidarın ekmeğine yağ sürmektedir.

Bu arada Ege Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencileri sınıfa almadığı gerekçesiyle açılan davada, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13 Eylül 2012 tarihinde “eğitim hakkını engellemek” gerekçesiyle verdiği karar sonucunda iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Halbuki öğrenciler derse girmiş, Pekünlü sadece türbanlı olarak derse girdikleri için tutanak düzenlemiş ve görüntüleyerek, dekanlığa göndermiştir. Yargıtay’ın onama kararında da anayasa hükümleri, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararları yok sayılmıştır. Laikliğin tehlikede olmadığını düşünen yeni CHP Genel Başkanı’nın bu konuda hiç sesi duyulmamıştır.

31 Ekim 2013 tarihinde AKP’li dört milletvekili TBMM’ye türbanla girince, yeni CHP Genel Başkanı bu olayı “Bu gün çok mutluyum” sözleriyle anlatıyordu. Yeni CHP Genel Başkanı, 1 Kasım 2015 milletvekili genel seçimi öncesinde Almanya’nın Köln kentinde partililerle konuşurken, din görevlilerinin sandıkların başında olmasının seçim güvenliği için oldukça önemli olduğunu belirtmişti.

25 Nisan 2016 tarihinde İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin düzenlediği toplantıda konuşan TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” sözü ile açık açık şeriat çağrısı yapmıştı. İsmail Kahraman’ın üyesi olduğu Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için kapatılmıştı. 2008 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu onaylanmıştı. Yani bu zihniyetin laiklikle, cumhuriyetle, demokrasiyle sorunu olduğu bilinen bir gerçektir.

18 Ekim 2017 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda 497 sıra sayılı Nüfus Hizmetleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Nüfus Hizmetleri Yasası’nın “evlendirme yetkisi” başlıklı 22. maddesine ekleme yapıldı. Bu tasarıyla il ve ilçe müftülüklerinin resmi nikâh kıymasının önü açıldı ve müftülüğün görevlendireceği imamların da resmi nikâh kıyması sağlanmış oldu.

İl ve ilçe müftülüklerine nikah kıyma yetkisi veren bu yasa, Siyasi Partiler Yasası’nın 84-d ile 101-a ve b maddelerine göre, AKP için kapatma nedenidir. Ana muhalefet partisi, bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne ve AKP hakkında kapatma davası açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yetkisini kullanmamıştır. Siyasi iktidara payanda olmaya devam etmiştir. Bugün nikâhı müftülerin kıymasına ses çıkarmayanlar, yarın mahkemelerde kadılar karar verdiğinde de susmaya devam edeceklerdir.

Laik hukukun en önemli göstergesi olan resmi nikâh, toplumu birleştiren bir düzenlemedir. Dini makam olan müftülerin evlendirme memuru olarak görevlendirilmeleri, laik medeni kanundan vazgeçiş olduğu gibi, demokratik ve laik cumhuriyet rejimini ortadan kaldırmaya yönelik planlı girişimlerden biridir. Vatandaşlar arasında eşitliğe aykırı olan bu durum karşısında yani Müslümanlar için tanınan bu ayrıcalık sonucunda diğer dinlerin mensupları da dini makamlara evlenme akdi yapma yetkisinin verilmesini isteyecekler ve hukuk birliği bu şekilde bozulacaktır. Bu olay sonucunda Müslümanların müftüde nikâh kıyması zorunluluğu oluşturulacak ve belediyenin kıydığı resmi nikâh dinsizlerin nikâhı gibi lanse edilecektir. Böylece nikâh üzerinden de toplum bölünecek ve herkesin tabi olduğu laik hukuk kuralından vazgeçilecektir. Resmi nikâh, inkılâp kanunları arasındadır ve anayasanın 174. maddesi 4. bendinde yer almaktadır. Bu inkılâp kanununu bozmak demek, cumhuriyetin temel niteliklerinden vazgeçmek anlamına gelmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı, gerek öğretim programlarında, gerek ders içeriklerinde, gerekse okul kitaplarında laik ve bilimsel eğitime ters düşen birçok değişiklik yaptı. Yapılan değişikliklerin ülkemizi çağdaş dünyadan koparacağı bellidir. Bilimin en temel gerçeklerinden birisi olan Evrim Teorisi’nin ders içeriklerinden çıkarılması başlı başına bir skandaldır. Evrim Teorisi, iktidarın özellikle 4+4+4 sonrasında hayata geçirdiği dindar ve kindar nesil yetiştirme projesine kurban edilmiştir. Yeni ortaöğretim tarih dersleri içeriğinde Atatürk’e, ilke ve devrimlerine daha az yer verildiği görülmektedir. Aslında yapılmak istenen Cumhuriyet devrimiyle hesaplaşmaya çalışmaktır. Okul kitaplarından Atatürk kaldırılarak, ibadet olarak kabul edilen “cihat” kavramının, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin programında okutulması kararlaştırılmıştır. Cihad, insanın maddî-manevî bütün varlığını Tanrı yolunda ortaya koyarak, Hakkın düşmanlarını ortadan kaldırmak için savaşmasıdır. İlkokullara zorunlu olarak konulmak istenen bu kavramın akılla, bilimle, çağdaş bir dünya ve insan haklarıyla ne ilgisi vardır? Bir ilkokul çocuğuna yurttaşlık bilinci, insan ve vatan sevgisi öğretilmeyip, din uğrunda ölmek anlatılmak istenmektedir.

Ülkemizde yıllardır ve sistemli bir şekilde laik ve bilimsel eğitim terk edilmektedir. Ülkemizin şiddetle bilime, teknolojiye ve üretime ihtiyacı varken, teknik meslek liselerini kapatarak, yerine imam hatip okulları açılmaktadır. Ülkemizde gereğinden fazla imam hatip okulu ve ilahiyat fakültesi açılmıştır. Bu okullarda cumhuriyet ve laiklik karşıtı öğrenciler yetiştirilerek, ülkemizde laik-dinci kutuplaşması yaratılmaktadır. Milli eğitimde ilk, orta ve lisede dini içerikle yetişen nesiller, üniversiteye gelince de değişmiyorlar, yıkanan beyinleri laiklik düşmanı olmalarını sağlıyor. Demokratik ve laik cumhuriyetimizi dinsel kurallarla yönetmeyi hedefleyen siyasi iktidar, düşünmeyen, sorgulamayan dindar ve kindar nesil yetiştirmeye çalışmaktadır. Bu nedenler bilimsellik yerine inanç temelinde eğitime yön vermektedir.

Laikliği sakıncalı düşünce olarak gören çağdışı zihniyet, 1000’den çok imam hatip okulu açmıştır. İmam hatip okulu açmak için elli bin nüfus koşulu yerine, yerleşim birimi merkez nüfusunun beş bin olması kararı da, bütün okulları imam hatipleştirmeye yönelik projelerinin devamıdır. Yeni açılacak okulların ortak standartlarını belirleyen Milli Eğitim Bakanlığı, her okula abdest alma yeri ile kadın ve erkek için ayrı ayrı olmak üzere mescit bulundurma zorunluluğu getirdi. Resmi ve kaçak Kuran kursları açılarak, küçük çocuklara anlamını bilmedikleri bilgiler verilmektedir. Bu kurslarda küçük beyinlere laiklik karşıtı söylemler öğretilmektedir. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, İncil Kursu adı altında böylesine yaygın ve yüksek sayıda bir dini kurs uygulaması yoktur. Din kuralları değişmez kabul edilir ve sorgulanamaz. Oysa bilimsel ve akılcı bir sistemde sorgulama en temel etmendir. Değişmez kurallara sahip din, toplumu yönetmeye kalktığında, toplumun gelişimini önler ve çağın dışına iter.

21 Haziran 2017 tarihinde Sakarya Valiliği’ne atanan İlhan Balkanlıoğlu, valilik binasında İsmailağa cemaati müritleri tarafından karşılanarak makamına oturtulmuş ve cihada gidercesine tekbirlerle valilik binası inletilmiştir. Buna benzer örnekler pek çoktur.

Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, her üniversiteye cami yapımı kampanyası başlatarak, bilim yuvalarına, ibadet yerleri açılmıştır. Mehmet Görmez; “sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekün bir savaşın içine soktu” söylemi aklı örümcek ağıyla sarılmış bir ilahiyat profesörü için normal görülebilir. Mehmet Görmez, katıldığı bir Bakanlar Kurulu toplantısında; “medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını” önermiştir.

  • Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise sekülarizmi yani laikliği hiçbir değeri tanımamak olarak tarif etmektedir.

Laiklik düşmanı kişilerin yönetimindeki Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’ ndan insanlıkla, vicdanla, ahlakla bağdaşmayacak açıklamalar gelmektedir. Laik ülkede fetva adı ile topluma yutturulmak istenen bu saçmalıklardan bazıları şunlardır: Nişanlılar el ele tutuşamaz, Müslüman bir kişi Alevi bir kızla evlenemez, Babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir.

Laik eğitimin terk edildiği ülkemizde, Diyanet İşleri Başkanı’nın, Kuran kursuna giden 4-6 yaş arasındaki çocuk sayısının 3 binden, 150 bine çıkmasıyla övünmesi karşısında sessizliğini koruyan muhalefet, açıkça bir projedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 30 Aralık 2016 Cuma günü yılbaşı kutlamalarını “gayri meşru tutum ve davranışlar” olarak tanımlamıştır. Bunun sonucunda “Müslüman, Noel Kutlamaz”, “Yılbaşı ve Noel Kutlamalarına Hayır” diye asılan pankartlar, temsili resimlerle Osmanlı gencinin, Noel Baba’ya tokat atması, Noel Baba’nın sünnet edilmesi gibi akılsızlıklar ve rezillikler görülmektedir. Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz: “İstanbul’da 15 bin cami olmalı, en az 10 bin camiye ihtiyaç var” sözleriyle, bilimden ne anladığını ortaya koymuştur. İstanbul’da 3400 camiye karşılık, ilk, orta ve lise dahil 2700 okul olduğunu bilmeyenler, din adına atışlardadır.

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı: “Devletin birincil görevlerinden biri sorgulayan, haddini bilen, dünyayı okumayı bilen, Kuran’ı bilen, taklitçi olmayan, aklını kullanan ve özgür düşünen din adamı yetiştirmektir.” demiştir.

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Rifat Okudan, insanın cinsel ilişki sırasında ‘şeyhini’ düşünmesi durumunda, şeyhin güzel ahlakının, bereketinin doğacak çocuğa geçeceğini savunan makalesini Tasavvuf dergisinin Haziran 2003 tarihli 10. sayısında yazmıştır.

12 Haziran 2016 günü TRT 1 televizyonunda Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden, Batman Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Mustafa Aşkar; “namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan hayvandır” demişti.

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu, 22 Kasım 2018 tarihinde Güzelbahçe Müftülüğü tarafından düzenlenen ‘Peygamberimiz ve Gençlik” adlı konferansta konuşmuştur. Konuşmasında çocukların evlenebileceğini, kızların tesettüre girmelerini, edepli olmalarını savunmuş ve laikliğin en büyük tehlike olduğunu söylemiştir.

Devletin yönetim kademelerinde olanların laiklik ilkesine sıkı sıkıya bağlı olmaları gerekir. Ancak bugünkü siyasal iktidarın zaten “laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin odağı olduğu” onaylandığı için, anayasal bir suç işlenmektedir. İstanbul Anakent Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 27 Haziran 2019 tarihinde gösteriş kokan bir dua töreniyle görevine başladı. 30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimlerde de Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’na aynı şekilde dua ile başlamıştı. Üstelik Beyikdüzü’nde 9 tane sosyal tesis açtıklarını ve hiçbirinde içki olmadığını, havuzların da kadın-erkek ayrı olduğunu açıklamıştı. CHP’li belediyelerin içkili sosyal tesis açmaması, havuzları ayırması tam anlamıyla bir din istismarıdır; laiklik ilkesinden sapmaktır.

Ülkemizde laikliğe karşı söylem ve eylemler hız kazanmışken, din fanatizmi diğer ülkelerde de görülmektedir. 7 Ocak 2015 tarihinde Fransa’da haftalık yayın yapan “Charlie Hebdo” Dergisine, Hz. Muhammed’in karikatürünü yayınladıkları gerekçesiyle saldırı düzenlenmiş ve 12 kişi hayatını yitirmişti. Yine Fransa’da ifade özgürlüğünü anlatırken Hz. Muhammed’in karikatürünü gösteren öğretmen Samuel Paty, 16 Ekim 2020 tarihinde başı kesilerek öldürülmüştür.  Fransa’da laiklik ve “dini tarafsızlık” ilkesinin korunması amacıyla, eğitim ve öğretim kurumları başta olmak üzere, bütün kamu kurumlarında dini simgeler ile sembollerin kullanılması yasaklanmıştır. Bugün, Fransız eğitim ve öğretim sisteminde devlet okulları laiktir ve dinsel içerikli dersler tamamen yasaktır. Fransa’da din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olayı, 1789 Devrimi’nden sonra 1795 yılından itibaren başlamıştır. Bu tarihten sonra, devlet kiliselerden elini çekmiş ve çalışanların ücretlerini karşılamamıştır. Laikliğin 9 Aralık 1905 tarihinde resmi olarak kabul edilmesiyle birlikte, ilgili yasanın 2. maddesinde, “Cumhuriyet dinsel inanç yerlerine sübvansiyon sağlamaz ve buralarda çalışanlara ücret ödemez” denilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, 1946 yılında kabul edilen yeni bir Anayasa’da ise; ”Fransa laik bir Cumhuriyet”tir şeklinde belirtilmiştir.

Laikliği, devlet ve toplum düzeninin akıl ve bilime dayandırılması olarak algılayamayanlar, laikliğin tehlikede olmadığını sanmaktadırlar. Laiklik, devletin ve toplumun dini kurallardan arınmasıdır. Laiklik, aklın sorgulanmasıdır. Laiklik, devletin inançlar karşısında tarafsızlığı, inanç özgürlüğü, farklılıklarla birlikte barış içinde bir arada yaşamanın temel güvencesi ve garantisidir. Aynı zamanda, laiklik bir yaşam biçimi ve demokrasinin olmazsa olmazıdır. Eşsiz liderimiz büyük Atatürk’ün dediği gibi “laiklik adam olmaktır.” Bilgi sahibi olmadan boş konuşarak adam olunmuyor. Adam olunamayınca, yönetici de olunamıyor.

Laik, bilimsel ve kamusal eğitim olmayınca, ülkemizin her türlü yolsuzluğa, vurguna, teröre ve karanlığa doğru yol alacağı çok iyi bilinmelidir. Ülkemizde temel insan haklarının, ifade özgürlüğünün, özgür düşüncenin, bağımsız yargılamanın, cumhuriyetin ve demokrasinin yerleşmesi için, laikliğin önemi kavranmalıdır. Laikliğin önemini kavrayamayan beyinler, diktatörlüğe gidişin bile farkına varamazlar..

İşte bu yüzden yeni CHP genel başkanının da dikkatle incelenmesi gerekir. Adalet, fındık, üzüm gibi sonuçsuz yürüyüşlerle dikkatleri başka yöne çekip, şeriata doğru gidişi gölgelemekle görevlendirilen aydın insan taklitlerine karşı dikkatli olunmalıdır. Atatürk ilke ve devrimleri ile cumhuriyet değerleri birer birer yok edilmektedir. Devrim kanunları yürürlükten kaldırılmak üzeredir, adım adım laik cumhuriyetimiz yıkımın eşiğine sürüklenmektedir ve iktidarın söylemeye cesaret edemediği konularda ana muhalefet partisine söylettirilmektedir. Dersimli Kemalin, Şeyh Sait ve Seyit Rıza övgüleri, yerel yönetimlere özerklik söylemleri, ‘istiyorlarsa Kürtler de bağımsızlığını isteme hakkına sahiptir’ gibi emperyalizmin ağzından söylenenlerle, toplumun kafası karıştırılmaktadır. Laiklik, devlet ve toplum düzeninin akıl ve bilime dayandırılmasıdır. Laiklik, devletin ve toplumun dini kurallardan arınmasıdır. Laiklik, aklın sorgulanmasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ya da laikliğin tehlikede olmadığını sananlar, ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasındadır.

Ülkemizde Cumhuriyet devrimlerine karşı verilen savaşın en önemli cephesi olan eğitimdeki kalitesizleştirme, bugün toplumda yanlış öğretilen din anlayışıyla pek çok yozlaşmanın, ahlaki çürümenin kaynağı durumundadır. Sorgulamayan, buna bağlı olarak düşünce ve akıl yürütme yeteneği gelişmeyen beyinlerin giderek çoğaldığı bir toplumda çürüme ve geriye gidiş kaçınılmazdır. Kuşkusuz din eğitimini ve kutsal kitabı kendi resmi diliyle öğrenen insanlar, dinin bağnazlığından sıyrılarak, aydınlanmaya erişeceklerdir.

Yukarıda laiklik tehlikede mi diye bir soru sormuştuk; şimdi tüm anlatılanlara bakınca ülkemizde laikliğin tehlikede olduğu bellidir. Laikliği korumak, cumhuriyetimizi korumak, ülkemizi korumak, doğal güzelliklerimizi korumak, çocuklarımızı, kadınlarımızı korumak derken çok büyük görev ve sorumluluklarımız olduğunu bilmeliyiz. Bütün bunları ancak örgütlü toplum olarak başarabileceğimize inanmalıyız.

  • Eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e layık olmak için hep birlikte elimizden gelenlerin en iyisini yapmak zorundayız.

https://azimvekarar.net/index.php/2021/01/17/turkiyede-laiklik/
Azim ve Karar, 18 Ocak 2021.

(*):Cumhuriyetçi Birlik Platformu’nun 8 Ocak 2021 tarihinde düzenlediği  “Türkiye’de Laiklik” konulu çevrimiçi konferans konuşması.

2020 Ç a l ı ş m a l a r ı m ı z…

2020 Ç a l ı ş m a l a r ı m ı z…


Dostlar,

Her takvim yılı sonunda ülkemize katabildiklerimizi web sitemizde paylaşıyoruz..

2020 yılı boyunca, 23 Mart’tan başlayarak, 31 Aralık’a dek 217 adet TV konuşması, webinar vb. etkinlikler gerçekleştirdik. Anlı – şanlı renkli, “böyyük” medya bize hiç yere vermedi, sahibinin sesi olmayı sürdürdü. HALK TV, TELE1, KRT bize en çok ekran sunan organlar oldu.

2020 boyunca 53 adet Aydınlanma makalesi yazdık, fiziksel / sanal ortamlarda yayınladık..
Bu yıl çoğu Salgın ile ilgili idi.

  • 1 milyonu geçen tweet iletilerimiz oldu.

Gözlemlerimizi, deneyimlerimizi, önerilerimizi yayınlayalım istedik bir kitap olarak,
ancak önerdiğimiz 2 yayınevi,
salgın koşullarındaki ekonomik çöküntüyü gerekçe göstererek yanaşmadı.

KOVİT-19 salgını ile başetmek için tüm birikimlerimizi halkımıza / ulusumuza sunmaya çabaladık.. Ücretli tirollerden ölüm tehditleri aldık, apaçık “KANINI İÇECEĞİZ” diye sosyal medyada yazdılar ama T.C.’nin hiçbir Cumhuriyet Savcısı kendiliğinden hiçbir işlem yapma gereği duymadı. Adli soruşturma açılmadığı gibi, o kişilerin hesaplarına bir kısıt da görmedik.

Bize sayfalarını açan gazete, dergi, kitaplara teşekkür ederiz. Aşağıda 53 makalemizin dökümü var. Erişkeleri (linkleri) tıklanarak ya da kopyalanarak google vb. arama motorları (internet browser) aracılığıyla çağrılabilir, kopyalanıp arşivlenebilir ve en önemlisi paylaşılabilir.
Bu makalelerimizin birkaçı gazetelerde tam sayfa yayınlandı.. Sn. Yılmaz ÖZDİL ve Sn. Uğur Dündar 2’şer kez tam sayfa olarak yerlerini bize bıraktılar, bu yazılarımızın her biri 2,5 milyonu aşan okuyucu kitlesine ulaştı. Kendilerine, SÖZCÜ‘ye, Cumhuriyet‘e, BİRGÜN‘e şükranlarımızı sunarız..

SÖZCU_Annesine_masum_insanlar_olurken_O’nun_ulusal_cikarlari_savundugunu_sandigini_sakin_soylemeyin

UZAT_KOLUNU_TURKIYE_SOZCU_UGUR_DUNDAR_5.12.20

2020 Yılı  Aydınlanma Makaleleri (53 adet)

Makalenin konusu Yayımlandığı yer(ler) Tarihi
1 2019 Aydınlanma Makalelerimiz – Konferanslarımız, Bilimsel Çalışmalarımız http://ahmetsaltik.net/2019/01/01/2018de-neler-yaptik/ 01.01.2020
2 2020’de AKP = Erdoğan’dan İvedi Beklentiler.. http://ahmetsaltik.net/2020/01/01/iktidar-neron-gibi-romayi -da-yakarim-moduna-gecmis/ 01.01.2020
3 2020 Başında AKP = Erdoğan’ın Türkiye’yi Sürüklediği Bataklık http://ahmetsaltik.net/2020/01/01/2020-basinda-akp-erdoganin -turkiyeyi-surukledigi-bataklik/ 01.01.2020
4 Kanal İstanbul Tartışması http://ahmetsaltik.net/2020/01/09/kanal-isanbul-tartismasi/ 09.01.2020
5 Soner Yalçın’a Çağrı http://ahmetsaltik.net/2020/01/12/soner-yalcina-cagri/ 12.01.2020
6 Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Açık Çağrı http://ahmetsaltik.net/2020/01/12/saglik-bakani-dr-fahrettin-kocaya-acik-cagri/ 12.01.2020
7 İstanbul Kanalı İle AKP Neleri Maskeliyor?? http://ahmetsaltik.net/2020/01/12/stanbul-kanali-ile-akp-neleri-maskeliyor 12.01.2020
8 2019’da Ekonomi, Enflasyon ve AKP = Erdoğan http://ahmetsaltik.net/2020/01/12/2019da-ekonomi-enflasyon-ve-akp-erdogan/ 12.01.2020
9 İktidar Soyguna Ortak mı? http://ahmetsaltik.net/2020/02/01/baskentgaz-tarafindan-yapilmis-bagis/
http://ahmetsaltik.net/2020/02/02/iktidar-soyguna-ortak-mi/
01.02.2020
10 Suriye Bunalımı ve AKP = Erdoğan Rejiminin Ağır Tarihsel Sorumluluğu http://ahmetsaltik.net/2020/02/06/suriye-bunalimi-ve-akp-erdogan-rejiminin-agir-tarihsel-sorumlulugu/ 06.02.2020
11 TNSA 2018’in Kodları ve Halktan Saklananlar http://ahmetsaltik.net/2020/02/23/turkiye-nufus-ve-saglik-arastirmasi-2018-ne-soyluyor 23.02.2020
12 AKP = ERDOĞAN’ın Çıldırtan Sözleri :“Birkaç şehidimiz var, şehitler tepesi boş kalmayacak” http://ahmetsaltik.net/2020/02/25/birkac-sehit/ 25.02.2020
13 “Birkaç Tane Şehit” ve “Kavala Savcısının
Peşin Tutuklama Mütalaası” Üzerine
http://ahmetsaltik.net/2020/02/26/carsamba-igneleri-26-subat-2020/ 26.02.2020
14 Meşruluğunu Apaçık Yitiren AKP = Erdoğan İktidarı Ulusumuz Tarafından Görevden Uzaklaştırılmalıdır http://ahmetsaltik.net/2020/03/02/mesrulugunu-apacik-yitiren-akp-erdogan-iktidari-ulusumuz-tarafindan-gorevden-uzaklastirilmalidir/#more-54167 02.03.2020
15 Korona Virus Nelere Şal, Nelere Mercek? http://ahmetsaltik.net/2020/03/18/korona-virus-nelere-sal-nelere-mercek/     18.03.2020
16 COVID-19 Salgını Öngörüleri (1) ve (2) http://ahmetsaltik.net/2020/03/18/korona-virus-nelere-sal-nelere-mercek/ 18.03.2020
17 Korona Salgını ile İlgili Güvenilir Bilgi Kaynakları ve AKP İktidarına Öneriler http://ahmetsaltik.net/2020/03/19/korona-salgini-ile-ilgili-guvenilir-bilgi-kaynaklari-ve-akp-iktidarina-oneriler/ 19.03.2020
18 Korona Virus Salgını Güncelleme -3 http://ahmetsaltik.net/2020/03/20/koron-virus-salgini-guncelleme-3/ 20.03.2020
19 Korona Virüs Salgını ile Nasıl Başetmeli?? http://ahmetsaltik.net/2020/03/23/korona-virus-salgini-ile-nasil-basetmeli/ 23.03.2020
20 COVID19 Salgınının Seyir Defteri http://ahmetsaltik.net/2020/03/25/covid19-salgininin-seyir-defteri/ 25.03.2020
21 Korona Virüs Salgınının Ekonomi-Politiği http://ahmetsaltik.net/2020/03/27/korona-virus-salgininin-ekonomi-politigi/ 27.03.2020
22 Korona Salgının Türkiye Seyir Defteri.. http://ahmetsaltik.net/2020/04/19/korona-salginin-turkiye-seyir-defteri/ 19.04.2020
23 ODATV Söyleşisi İçin Prof. Dr. Ahmet Saltık’a
Yöneltilen Sorular ve Yanıtları
https://odatv4.com/vahsi-kapitalizmi-mutlaka-dizginlemeliyiz-26042015_m.html
http://ahmetsaltik.net/2020/04/26/odatvde-nurzen-amuran-ile-korona-salgini-soylesimiz/

 

26.04.2020
24 Salgının Resmen 50. Gününde
Ne Söylemek İstiyoruz?
http://ahmetsaltik.net/2020/04/30/salginin-resmen-50-gununde-ne-soylemek-istiyoruz/ 30.04.2020
25 AKP’den Kurtulmak En Acil Mücbir Sebep! http://ahmetsaltik.net/2020/05/01/akpden-kurtulmak-en-acil-mucbir-sebep/ 01.05.2020
26 Korona Salgını Seyir Defteri – 59. Gün :
Ne Yapmalı ??
Kitap bölümü, ADD yayını; Covid 19 Süreci ” Değişen Yaşamlarımız ve Toplumsal Değerlerimiz”, Haziran 2020
http://ahmetsaltik.net/2020/05/08/korona-salgini-seyir-defteri-59-gun-ne-yapmali/ 08.05.2020
27 Yeni Korona Virüs-19 Salgını ve Tıbbi / Ekonomo-Politik Seyir Defteri (Kitap bölümü) Ortadoğu Çıkmazında Türkiye KİTAP BÖLÜMÜ, syf. 11-43
Editör : Şenol Çarık
19.05.2020
28 COVID-19 Aşıları ve Hastalıktan Korunma İçin 10 Temel Öneri http://ahmetsaltik.net/2020/05/25/covid-19-asilari-ve-hastaliktan-korunma-icin-10-temel-oneri/ 24.05.2020
29 Koronavirüs Salgınının Türkiye’deki Seyri :
76. Gün
http://ahmetsaltik.net/2020/05/25/medyascope-programimiz-koronavirus-salgininin-turkiyedeki-seyri/ 25.05.2020
30 PANDEMİ İLE MÜCADELEDE YAPILAN HATALAR ve ÖLÇÜSÜZ AÇILMANIN SONUÇLARI http://ahmetsaltik.net/2020/06/16/15-haziran-2020-krt-tv-programimiz/ 26.06.2020
31 BİLİMİN ve BİLİM İNSANLARININ SESİ KISILAMAZ! Prof. Dr. Kayıhan PALA’ya Destek Açıklamamız http://ahmetsaltik.net/2020/07/01/iktidarin-salgin-politikasini-elestirmisti-prof-dr-kayihan-palaya-sorusturma/ 01.07.2020
32 Varlık Vergisi; şimdi değilse ne zaman? http://ahmetsaltik.net/2020/07/05/koronavirus-zararina-euro-varlik-vergisi-cozumu 05.07.2020
33 Bilim Kurulu Üyesinden Korkutan Uyarı :  Yanılgıya düştük, sonbahara hazırlanın! http://ahmetsaltik.net/2020/07/12/korkutan-uyari-yanilgiya-dustuk-sonbahara-hazirlanin/   12.07.2020
34 Koronavirüs Salgınının 144. Günü :
Ne Yapmalı??
ADD Bültenine…. 31.07.2020
35 Rusya’da Koronavirüs Aşısının ‘Onaylanması’ Üzerine http://ahmetsaltik.net/2020/08/11/putin-duyurdu-koronaviruse-karsi-gelistirilen-ilk-asi-tescil-edildi/     Cumhuriyet Gazetesi 14.08.2020
36 250 Bin KOVİD Hastası ve 6 Bin Ölüm ; Salgının 160. Gün Bilançosu! AKP İktidarı Gerçekte Ne Yapmak İstiyor ?? http://ahmetsaltik.net/2020/08/18/250-bin-kovid-hastasi-ve-6-bin-olum-salginin-160-gun-bilancosu-akp-iktidari-gercekte-ne-yapmak-istiyor/ 18.08.2020
37 Bu Rakamlar Kabul Edilemez! https://odatv4.com/bu-rakam-kabul-edilemez-23082057_m.html
http://ahmetsaltik.net/2020/08/23/odatv-soylesimiz-23-agustos-2020/
23.08.2020
38 Yakıcı Salgın Gerçekleri.. http://ahmetsaltik.net/2020/08/31/halk-tv-programimiz-ve-yakici-salgin-gercekleri-29-agustos-2020/ 31.08.2020
39 Salgınla Flört Edilmez
(SÖZCÜ, Yılmaz Özdil’in köşesi)
(Tam arka sayfa)
file:///C:/Users/user/Documents/Downloads/yilmazbeyyazi.pdf 06.09.2020 06.09.2020
40 “Korona ile Uzayan Tango…” Ne Yapmalı??
(BİRGÜN Gazetesi tam arka sayfa) http://ahmetsaltik.net/2020/09/11/korona-ile-uzayan-tango-ne-yapmali/
https://www.birgun.net/haber/korona-ile-uzayan-tango-ne-yapmali-315077 10.09.2020
41 Virüsle Flört Olmaz
(
Cumhuriyet Gazetesi, S. Bahçetepe’ye demeç)
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/prof-saltik-14-gunluk-tam-kapatma-onerdi-1768614 25.09.2020
42 Masum Yurttaşlar Ölürken, Hangi Ulusal Çıkarlar Korunuyor Acaba?
(SÖZCÜ, Y. Özdil, tam arka sayfa)
http://ahmetsaltik.net/2020/10/06/masum-yurttaslar-olurken-hangi-ulusal-cikarlar-korunuyor-acaba/ 06.10.2020
43 10 Maddelik Salgın Reçetesi :
Her Kim Tam Yetkili ve Sorumlu İse.. (Cumhuriyet, M. Balbay’ın köşesi)
http://ahmetsaltik.net/2020/10/12/10-maddelik-salgin-recetesi/ 14.10.2020
44 Fahrettin Katsayısı Kaç?? http://ahmetsaltik.net/2020/10/21/krt-tv-programimiz-20-ekim-2020/    21.10.2020
45 O’nu, Yüce Atatürk’ü Aramızdan Bedensel Ayrılışının 82. Yılında Niçin Anıyoruz? (10.11.20, ayrıca http://ahmetsaltik.net/2020/11/10/onu-yuce-ataturku-aramizdan-bedensel-ayrilisinin-82-yilinda-nicin-aniyoruz/) https://add-cankayamaviliste. blogspot.com/2020/11/onu-nicin-anyoruz.html#more 08.11.2020
46 İstanbul’da Yoğun Bakımda Alarm Zilleri Çalıyor : İstanbul Tıkanmak Üzere (Cumhuriyet’e demeç) http://ahmetsaltik.net/2020/11/16/cumhuriyet-gazetesine-demecimiz-16-kasim-2020/ 16.11.2020
47 Evrensel’e COVID-19 Aşılarında
Son Gelişmeler (EVRENSEL’e demeç)
https://www.evrensel.net/haber/419222/asi-esit-ve-adaletli-dagitilmazsa-hic-bir-ulke-guvende-olmayacak?a=8ff 19.11.2020
48 Korona Aşılaması Nasıl Olacak?
Öncelik Sırası Nasıl Belirlenecek?
KORONA AŞILAMASINDA ÖNCELİKLER SORUNU – Prof. Dr. Ahmet SALTIK
(Uğur Dündar’ın köşesi)
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/ugur-dundar/korona-asilamasi-nasil-olacak-oncelik-sirasi-nasil-belirlenecek-6139744/ 25.11.2020
49 Aşı Savaşları ve AKP’nin Aşı Sınavı ,
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/asi-savaslari-ve-akpnin-asi-sinavi-prof-dr-ahmet-saltik-1798051
(Cumhuriyet, 12.12.2020)
AŞI SAVAŞLARI ve AKP İKTİDARININ SINAVI – Prof. Dr. Ahmet SALTIK 12.12.2020
50 Milyonluk Tweet İletilerimiz… MİLYONLUK TWEET İLETİLERİMİZ… – Prof. Dr. Ahmet SALTIK 16.12.2020
51 Türkiye’de aşı kıtlığı var
(ANAYURT Gazetesi ile Söyleşimiz : ‘Türkiye’de aşı kıtlığı var’ – Prof. Dr. Ahmet SALTIK)
http://www.anayurtgazetesi.com/haber/Prof-Dr-Ahmet-Saltik-uyardi-Turkiye-de-asi-kitligi-var/719194 21.12.2020
52 Aşı karşıtlığına karşı yasal çözüm var (ANAYURT Gazetesi ile söyleşi) ANAYURT GAZETESİ ile SÖYLEŞİMİZ : Aşı karşıtlığına karşı yasal çözüm var – Prof. Dr. Ahmet SALTIK Saltık: Aşı karşıtlığına karşı yasal çözüm var (anayurtgazetesi.com) 23.12.2020
53 11 Mart – 28 Aralık 2020 Arasında 9,5 Ayda
En Az 300 Sağlık Emekçisini Salgına /
Kötü Yönetime Kurban Verdik!
En Az 300 Sağlık Emekçisini Salgına – Kötü Yönetime Kurban Verdik! – Prof. Dr. Ahmet SALTIK 29.12.2020

***
14 Kasım 2020 günü, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalındaki görevimizden emekli olduk. Web sitemizde yer alan özgeçmişimizden (CV) bir paragraf aktarmamız uygun olacak :

Uzmanlık alanında 271’i ulusal, 50’si uluslararası toplam 321 bilimsel bildirisi, yayını,
kitap bölümleri, kitap çevirisi var (H indeksi 5, atıflar 81; Scopus).
Birkaç bilimsel tıp dergisinin yayın danışmanı.
KemalizmAydınlanmasağlık hakkı ve politikaları… gibi konularda Türkiye’nin her yerinde, Kıbrıs’ta, Almanya’da, Belçika’da, Avusturya’da 1418 konferans verdi, 300+ radyo-TV,  webinar konuşması yaptı, 790’ı aşkın makale yazdı.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden de mezun oldu (Kamu Yönetimi ve
Siyaset Bilimi bölümü). Türkiye’de tek Tıbbiyeli + Mülkiyeli..
Sağlık Hukuku
 alanında tezli master (yüksek lisans) yaptı.

Okumayı, yazmayı, tıp eğitimi vermeyi, Türk Halkının hak ettiği eşit ve nitelikli sağlık hizmetlerine erişmesi ve Yüce Atatürk’ün açtığı ışıklı yolda sonsuza dek ilerlemesi için
bilimsel akılcılıkla çaba göstermeyi, yaşamının başlıca erekleri ve keyifleri olarak algılıyor.
(Anayasa Hukuku PhD – Doktora eğitimi sürüyor.)
***

Ülkemize ve insanlığa 2021 için en başta SAĞLIK diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 01.01.2021 / Ankara.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Yazımızın pdf biçimi : 2020_Calismalarimiz