Etiket arşivi: MONTRÖ SÖZLEŞMESİ

Zorlu bir yılın ardından

Alev Coşkun
Alev Coşkun
08 Ocak 2023, Cumhuriyet

 

2022 yılı Türk siyasal yaşamında olumsuzluklar bırakarak sona erdi. Bu yıl, genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak; bu nedenle 2023 bir umut yılıdır. Bu yazımızda siyasal yönden 2022 yılının kısa bir bilançosunu vereceğiz.

Bugün Türkiye’de uygulanan “partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dünyanın hiçbir yerinde olmayan, evrensel hukuk ve anayasa ilkelerini tersyüz eden “ucube” bir sistemdir.

  • Demokrasinin vazgeçilmez temeli kuvvetler ayrılığı ilkesidir.

Uygulanan bu sistemle, kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilmiş, Yasama Meclisi’nin yetkileri budanmış ve tüm yetkiler cumhurbaşkanına verilmiştir.

  • Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiştir.

Bu nedenle siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu bu rejime “neo patrimonyal sultanizm”, Prof. Dr. Emre Kongar da bu sisteme “şahsım devleti” adını veriyor.

Demokratik siyasal yaşamın, en önemli unsurlarının başında siyasal partiler arasında diyalog ve uzlaşma gelir. İleri Batı demokrasilerinde bu durum her zaman temel ilkedir ve her zaman uygulanır. Geçen yıl muhalefet partileri arasında uzlaşmayı sağlayan 6’lı Masa girişimi bu nedenle son derece önemli, demokratik bir adımdır.

6’lı Masayı oluşturan siyasal partilerin genel başkanları yıl boyunca toplantılarını yaptılar ve türlü yıkıcı girişimlere karşın birlikteliklerini sürdürdüler. 6’lı Masanın güçlendirilmiş parlamenter sistem için hazırladığı “anayasa değişikliği önerisi” de son derece önemlidir. 6’lı Masa 10. toplantısını 5 Ocak 2023 Perşembe günü yaptı. 9 saat süren toplantıda önemli kararlar alındı.

Seçimlerin yapılacağı 2023 yılında, 6’lı Masanın aynı düzende yoluna devam etmesi son derece önemlidir.

KORGENERAL VURAL AVAR’IN ÖLÜMÜ HUKUK CİNAYETİ

28 Şubat davası uydurma ve tuzak bir davadır.

Bu davadan yargılanan 84 yaşındaki demans hastası emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde yaşamını yitirmesi 2022 yılının son ayının en dramatik olayı olarak tarihe geçecektir.

Adli Tıp, ardından vicdanlarını yitirmiş kimi yandaş doktorlar, 84 yaşındaki hasta bir emekli asker için “cezaevinde yaşamını sürdürebilir” raporu verdiler. Açıkçası bir cinayet için ortam hazırlanmasına vesile oldular. Bu olay kamuoyunda etki yarattı. İş işten geçtikten sonra Adalet Bakanlığı bugünlerde konuyla ilgili önlem almaya yöneliyor.

Vural Avar

Yaş ortalaması 80’in üzerinde ve ciddi rahatsızlıkları olan TSK’nin değerli komutanları cezaevinde bir bakıma ölüme mahkûm ediliyorlar.

Adeta gaddarca her birinin cezaevinde ölmeleri bekleniyor.

Bu ne büyük kin…

Bu ne büyük insanlık dışı davranış…
Kuşkusuz siyasi tarihe geçecektir.

ANAYASAYA AYKIRI KARAR

2022’nin son ayında Danıştay evrensel hukuka aykırı bir karar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kararname yayımlayarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmişti (20 Mart 2021). Oysa Meclis tarafından (AS:  yasayla) kabul edilen uluslararası sözleşmeler ancak Meclis tarafından (AS: yasayla) feshedilebilir.

Çok sayıda kurum bu Cumhurbaşkanlığı kararnamesini yargıya taşıdı ve Danıştay’da dava açıldı. İlgili daire, 2’ye karşı 3 oyla kararın hukuka aykırı olmadığına karar verdi. Konu, Danıştay (AS: İdari) Dava Daireleri Kurulu’na geldi ve kurul “İstanbul Sözleşmesi”nden cumhurbaşkanı kararı ile çıkılmasını hukuka uygun buldu…

Danıştay tam 154 yıllık saygın bir hukuk kurumudur. İdarenin karar (AS: eylem) ve işlemlerinin yargı denetimini sağlar. Ancak Danıştay bu son kararıyla hukuk alanında ne yazık ki kara bir leke almıştır. Yasama organının yetkisini “gasp” etmiştir. Bu durum, “Cumhurbaşkanı, tüm uluslararası sözleşmeleri tek başına feshedebilir” gibi korkunç bir sonuca götürür, yani cumhurbaşkanı isterse Montrö Sözleşmesi’ni de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve Lozan Antlaşması’nı da feshedebilir!? Böyle bir tek adamlık olur mu? Danıştay kendi hukuk dünyasını ve kendi temiz tarihini “tahrip” etmiştir.

KADINA ŞİDDET VE CİNAYET

Türkiye, kadına yönelik cinayet ve şiddet konusunda ne yazık ki ön sıralarda. 2022 yılında 381 kadın yaşamını yitirdi. 2008-2022 yılları arasında 14 yılda 4 bin 86 kadın cinayeti işlendi.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, “yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’nden bu yana kadına karşı cinayetlerin arttığını” açıkladı. Ayrıca kadına karşı şiddet uygulayan kişi, gerekli cezayı almadığı sürece kadın cinayetleri artıyor.

BOĞAZİÇİ: ETKİN DİRENİŞ

2 Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP milletvekili adayı Melih Bulu’yu Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atadı. Boğaziçi Üniversitesi direnişi o tarihten bugüne etkin bir biçimde sürüyor. Üniversite öğretim üyeleri her gün öğle arasında yağmur, fırtına demeden üniversite bahçesine çıkıyorlar, ellerinde “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite”, “Kabul Etmiyoruz” ve “Vazgeçmiyoruz” yazan dövizlerle sırtlarını rektörlüğe dönüyorlar.

Bu eylem tam iki yıldır sürüyor. Üniversitenin kapısına kelepçe takıldı. Direniş sırasınca yüzlerce öğrenci göz altına alındı. Önümüzdeki mart ayında direniş üçüncü yılına girmiş bulunacak. Akademisyenler demokratik ve “liyakate” dayalı yönetim istiyorlar.

BAŞÖRTÜSÜ KANUNU

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusunda yasa çıkaralım önerisi üzerine Erdoğan, bu olaydan siyasal rant sağlamak amacıyla konunun anayasa değişikliğine dönüşmesini istiyor. Konunun Erdoğan tarafından halkoylamasına götürüleceği ve seçimlerde halkın önüne böyle bir seçenek konulacağı belirtiliyor. Muhalefet partileri bu konuda kuşku taşıyorlar. AKP’nin hazırladığı tasarının temel insan hakları ilkelerine, laikliğe ve hukuka aykırı olduğu belirtiliyor.

NORMALE DÖNEN İLİŞKİLER

Türkiye’nin komşularıyla ilişkileri birer birer normale dönüyor. İlk önce İsrail’le ilişki normale döndü. Karşılıklı büyükelçi tayinleri yapıldı. Mısır’la ilişki normale döndü. Şimdi Suriye ile normale dönüş başladı. Aralık ayında (28.12.2022) Moskova’da, Türkiye Rusya ve Suriye savunma bakanlarının üçlü görüşme yapması önemli bir gelişmedir. Bunlar olumlu gelişmelerdir. Ancak mezhepsel ve dine dayalı dış politikanın yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Erdoğan kişisel dış politika tutkusu yüzünden Türkiye’yi ekonomik yönden zarara uğratmıştır.

İMAMOĞLU

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “ahmak” sözünü, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine söylediği kabul edilerek kendisine 2 yıl 7,5 ay hapis cezası verildi. Asıl amaç İmamoğlu’na yasak vererek onu siyaset alanının dışına çıkarmak istiyorlar.

Ekrem İmamoğlu

Bu karar kamuoyunda etkisini gösterdi. İki gün üst üste İBB önünde halkın katılımıyla protesto gösterileri yapıldı. Bu gösterilere 6’lı Masanın liderleri de katıldılar. İmamoğlu’na ısrarla zulmetmek, O’nu mağdur duruma düşürmek aslında muhalefete ve İmamoğlu’na yarıyor.

YAŞAM PAHALILIĞI

2022’nin vatandaş yönünden en duyarlı noktası ekonomi alanıdır. Yaşam pahalılığı ve yüksek enflasyon herkes tarafından kabul edilen önemli bir konudur. Ne ki, TÜİK yıllık enflasyonu %64 olarak ilan ederken İstanbul Ticaret Odası enflasyonun %94 olduğunu açıkladı. ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) verilerine göre yıllık enflasyonun %137.5 olduğu belirtiliyor.

Yıllık enflasyon son dört yıldır sürekli artış gösteriyor. ENAG’ın rakamlarının yaşam gerçeklerine uygun olduğu açıktır.

Area Araştırma’nın aralık ayında yaptığı “Türkiye’nin en önemli sorunu ne” sorusuna verilen yanıtlar şöyledir: Yüzde 67 hayat pahalılığı, onu yüzde 6.5’le göçmen sorunu ve yüzde 4.2 ile işsizlik izliyor.

DÜNYA EKONOMİSİ ve DIŞ TİCARET

2022 yılı dış ticaret, ithalat ve ihracat rakamları belli oldu. Türkiye’nin ihracatı 254 milyar dolara yükseldi. Kuşkusuz bu rakam önemlidir. Bir yıl önceye göre ihracat %12.9 artış göstermiştir. Ancak ithalat rakamlarına da bakmak gerekir. İthalat %34.3 artışla 364 milyar dolara çıkmıştır. Bu durumda 2022 yılında dış ticaret açığı 110.2 milyar dolara yükselmiş oluyor ve ihracatın ithalatı karşılama oranı %83’ten % 69.8’e geriliyor. Bu büyük dış ticaret açığının altyapısında AKP’nin yanlış ekonomi politikaları vardır.

  • AKP iktidarının “Türkiye’yi dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına sokacağız” iddiası çökmüştür. Türkiye ekonomisi önce 17. sıraya 2022’de ise 20. sıraya gerilemiş bulunuyor.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI ve ETKİLERİ

24 Şubat 2022’de Rus birlikleri Ukrayna’ya askeri harekât başlattılar. Moskova, bu askeri harekatın siyasal hedefini Ukrayna’nın güney ve doğusundaki dört bölgeyi kendi topraklarına katmak olarak ilan etti. Bugüne dek BM’ye göre sivil can yitiği 6700’ün üstünde. Kiev, Rusya’nın en az 99 bin askerini yitirdiğini, Moskova ise en az 61 bin Ukraynalı askerin öldüğünü öne sürüyor. Savaşın yayılma olasılığı zaman zaman “Üçüncü Dünya Savaşı” endişelerini artırıyor.

Önceleri kısa sürede uzlaşma olacağı düşünülen savaş, 10 aydır sürüyor. Aralık ayında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ABD’ye gitti ve Başkan Biden’la görüştü. Ayrıca ABD Yasama Meclisi’nde konuştu ve çok alkışlandı. Barış konusunda kesin bir görüş ortaya konulamıyor.

Türkiye, Ukrayna’nın işgaline karşı çıktı, ancak Batı’nın Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarına katılmadı. Moskova ile iletişimini sürdürdü. Türkiye ayrıca, esir (tutsak) takası, sivillerin çatışma bölgelerinden tahliyesi (boşaltılması) ve tahıl koridorunun gerçekleşmesi yönünde ciddi katkılar sağladı.

Bu savaş nedeniyle ABD, AB ülkelerini, Rusya’ya karşı bir cephede birleştirdi.
ABD savaşın sürmesini istiyor.

BM İnsani Yardım Koordinasyon Dairesi’nin aralık ayı verilerine göre, Ukrayna’dan 7 milyon 832 bin 493 kişi Avrupa ülkelerine geçti. BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütüne göre, ülke içinde yerinden edilen kişilerin sayısı ise 11 milyona ulaştı.

Rusya’ya yönelik yaptırım kararları, tüm dünyada doğrudan veya dolaylı olarak etkisini gösterdi. Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, ABD ve öbür Batılı ülkeler, Rusya’ya karşı finans, enerji, ulaşım, ihracatın kontrolü (dışsatımım denetimi) ve finansmanı ile vize politikası gibi çeşitli alanlarda yaptırımlar belirledi.

Dünyada önde gelen 1000’in üzerindeki uluslararası şirket, boykot amacıyla Rusya’yı terk etti ya da çalışmalarını kısıtladı.

ÇİN ve ABD

Rusya-Ukrayna savaşı, Batı’nın izlediği politika, Rusya’yı ekonomik ablukaya almak istemesi, Çin-Rusya yakınlaşmasını sağladı.

Ukrayna savaşı sürerken ABD-Çin arasında “Tayvan gerginliği” ortaya çıktı.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, yılın son ayında ABD’ye giderken Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, Pekin’e gitti. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de açıklamalarında ülkesinin gelecek yıl Rusya ile bağlarını derinleştireceğinin işaretini verdi.

Bu aşamada Çin ve Rusya’nın “Ortaklıkta sınır yok” formülü ile ticaretin geliştiği görülüyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2022’nin ilk 11 ayında geçen yılın 12 aylık değerine kıyasla yaklaşık %32 artarak neredeyse 172 milyar dolara ulaştı.

  • Çin-Rusya, ABD’nin Asya politikasına karşı çıkıyorlar.

Ancak NATO’nun Madrid Zirvesi’nde Çin ilk kez “tehdit unsuru” olarak kabul edildi.

İÇKİ ve ARAP DÜNYASI

AKP iktidarı alkollü içeceklere orantılı düzeyin üzerinde ağır vergiler uyguluyor.

Buna karşın din devleti kurallarının uygulandığı Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) oluşturan, 7 yönetimden biri olan Dubai, turizmi canlandırmak hedefiyle alkol satışına uygulanan %30’luk vergiyi kaldırdı. Ayrıca alkol içmek isteyenlerin bulundurmak zorunda olduğu kişisel lisanstan da ücret almaktan vazgeçti. Diğer Körfez kentlerine göre daha liberal bir yaşam sürülen Dubai’nin turistler ve gurbetçiler için çekiciliğinin artırılması hedefleniyor.

İRAN ve KADIN HAKLARI

İran’da uygunsuz giyindiği gerekçesiyle 13 Eylül 2022’de gözaltına alındıktan birkaç gün sonra yaşamını yitiren Mahsa Amini’nin (22) ardından eylemler başladı. Amini’nin gözaltında ölmesi İran’daki kadınları ve ilerici güçleri etkiledi. Olay yalnızca İran’da değil, tüm dünyada kadın hakları yönünden etkili oldu.

EGE’DE GERGİNLİK

2022’de Türk-Yunan gerilimi üst düzeyde sürüyor. Atina, askeri statü dışında olması gereken Ege adalarını silahlandırmayı sürdürüyor. Yunanistan Başbakanı Miçotakis, mayıs ayında ABD Kongresi’ne hitap etti. Türkiye’ye F-16 satılmamasını istedi, bu istem gerginliği artırdı. Gerginlik tırmanmayı sürdürüyor. Gerginlik sürerken ABD, Yunanistan ve Ege adalarında üsler kurmayı0 sürdürüyor. ABD, Türkiye’yi dengeleme ve Ege Denizi’ni Rusya’ya karşı denetim altına alma politikasını izliyor.

2023 SEÇİMLERİ

Türkiye seçim eğik düzlemine girmiş bulunuyor.

Değişik anketler, “Erdoğan’a asla oy vermem” diyenleri %60-65 arasında göstermektedir.

2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanının 100. yıldönümüdür.

 

Bu tarihsel eşikte Türk halkı son derece önemli bir seçime gidiyor.

Türkiye, “sultanlık rejimi”nden kurtulacaktır.

Tüm göstergeler buna işaret etmektedir.

Korgeneral Vural Avar ve amiraller

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen

Son Yazısı / Tüm Yazıları 
26 Aralık 2022, Cumhuriyet

28 Şubat kumpas davasıyla, yaklaşık 1 yıl 4 ay önce 84 yaşında tutuklanan ve çeşitli sağlık sorunları yaşayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) emekli komutanlarından Korgeneral Vural Avar, geçtiğimiz hafta hapishanede yaşamını yitirdi!

Korgeneral Vural Avar, herhangi bir darbe girişiminde bulunmadığı halde, tutuklanıp hapishanede ölüme terk edilirken 12 Eylül 1980’de gerçekten askeri darbe yapan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, yine AKP iktidarı döneminde, gecikmeli ve göstermelik bir biçimde tutuksuz yargılandılar; Kenan Evren 97 yaşında, Tahsin Şahinkaya 90 yaşında, tutuksuz bir ortamda doğal bir biçimde öldükten sonra, dava üst mahkemede kesinleşmeden düştü.

  • Korgeneral Vural Avar’ın ölümü, gayri resmi bir idam cezasının infaz edilmesidir!

Ciddi sağlık sorunları ve ileri bir yaşta olan insanların hapishane koşullarına dayanamayacakları ve orada daha hızlı bir biçimde ölecekleri açıktır!

TSK’nin emekli komutanları, Vural Avar, Çevik Bir, Çetin Doğan, Hakkı Kılınç, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Fevzi Türkeri, Yıldırım Türker, İlhan Kılıç, Aydan Erol, Kenan Deniz, Ahmet Çörekçi, Çetin Saner, İdris Koralp,

  • laiklik ve anayasa konusundaki duyarlılıkları nedeniyle, 70 yaşını aşmış oldukları halde, tutuklanarak hapishaneye, ölüme yollanmışlardır.

Tahliye edilen birkaç komutan dışında, tutuklu olan öbürr komutanlar da halen hapishanede ölüm riski altındadırlar!
***
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında toplanan bir Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan tavsiye kararlarını, bunun üzerine koalisyon hükümetindeki iki siyasal partinin aralarında yaşadıkları anlaşmazlıkları ve onun sonucunda gerçekleşen bir yasal hükümet değişikliğini, bir askeri darbe girişimi olarak nitelendirmek, laiklik karşıtı, Cumhuriyet düşmanı örgütlenmenin bir kurgusundan ibarettir.

28 Şubat sahte yargı sürecini başlatan sözde savcıların ve sözde hâkimlerin birçoğu, FETÖ üyesi olmalarından dolayı ya tutuklandılar ya da meslekten ihraç edildiler. AKP hükümetinin buna karşın dava sürecini sürdürmesi ve anayasanın 138. maddesini ihlal ederek, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırarak, söz konusu komutanları tutuklatması, kumpas davalarının salt FETÖ’ye özgü olmadığının, AKP’nin de aynı yöntemi uygulayan bir örgütlenme olduğunun kanıtlarından birisidir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na karşı kurulan kumpası, 28 Şubat sözde darbe girişimine benzetmesi büyük bir talihsizlik olmuştur. CHP tabanı ve seçmeni böyle bir tarihsel çarpıtmayı asla kabul etmez!

Tam tersine, AKP’nin Ekrem İmamoğlu’na karşı kurduğu kumpas, AKP’nin tutuklu komutanlara kurduğu kumpasa benzer bir kumpastır!

Komutanlara bu kumpası kuran sözde siyasetçiler, bürokratlar, savcılar ve hâkimler, Korgeneral Vural Avar’a “Hapishanede kalabilecek kadar sağlıklıdır” raporu veren sözde doktorlar, hukuk önünde bu hukuksuzluğun ve zalimliğin hesabını mutlaka vermelidirler!

Tutuklanan komutanların “rütbelerinin sökülmesi” ise hem halkın hem de TSK’nin vatansever üyelerinin nezdinde, yok hükmünde bir uygulamadır.

  • Halk, anayasal düzeni yıkarak meşruiyetini büyük ölçüde kaybeden AKP hükümetinin rütbelerini, önümüzdeki seçimlerde, sandıkta sökecektir!

***
Geçtiğimiz haftanın önemli olaylarından birisi de TSK içindeki dinci-tarikatçı-cemaatçi örgütlenmeyi ve Montrö Sözleşmesi’nin yıpratılmasını eleştirdikleri için, darbe girişimi iddiasıyla yargılanan emekli amirallerin beraat etmeleridir.

Halkın emekli amirallere sahip çıkmış olması ve iddianameyi hiçbir biçimde ikna edici bulmamış olması, ayrıca Rusya-Ukrayna arasında çıkan savaşla birlikte Montrö Sözleşmesi’nin yeniden önem kazanması nedeniyle, AKP hükümetinin son aşamada yargıya müdahale etmediği, yargıçların da böylece hukuka uygun bir karar verebildikleri anlaşılıyor.

Emekli amiralleri haftalarca darbecilikle suçlayan siyasetçiler, bürokratlar, medya üyeleri, akademisyenler, acaba bu karardan sonra bir utanma duygusu yaşamışlar mıdır ve bu soytarılıklarından dolayı amirallerden özür dileyecekler midir?!

AMİRAL BATMADI, PEKİ KATİL KİM?

Naci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

Açılmaması gereken bir dava idi. Çünkü suç yoktu ortada.

104 emekli amiral whatsapp yazışması ile ülke gündemindeki iki konuda fikirlerini açıklayan bir metin hazırlıyorlar. Metin medyada yayımlanıyor.

Yapılan yalnızca ve yalnızca anayasal bir hak ve özgürlük olan “düşünce açıklama

Darbe paranoyakları fırlıyor hemen. Vaay siz nasıl açıklama yaparsınız!
Siz vatandaş değilsiniz ki, askersiniz.
Asker darbecidir. Konuşması bile darbedir.
Hele 104 kişi bir araya gelmişse, hükümeti devirmek için yeterli cebir ve şiddet oluşmuş demektir.

Cumhurbaşkanı avukatının dediği gibi;

  • Amiraller emekli de olsa darbe yapacak güçleri vardır. Devletin sırlarını bilirler.
  • Seferberlik ilan edilse göreve çağırılırlar (Hep beraber gülüştük, sağ olsun).
  • Açıklama darbe muhtırasıdır.
  • Hükümete parmak sallamışlardır.

KÖTÜ ÖRNEKLER

Sanık avukatları çok güçlü idiler. Çünkü tam haklıyı temsil ediyorlardı.
Ancak bunun ötesinde çok birikimli ve cesurdular.
Mahkeme heyetine, Balyoz-Ergenekon gibi kumpas davalarının hakim-savcılarının sonlarını anımsatarak kötü örneklere benzememeleri konusunda ciddi uyarıda bulundular.

Sarıklı amiral konusunda da, Montrö konusunda da söylenenlerin son derece yerinde ve doğru olduğunu, suç ögesi olmadığını her türlü yasal yönüyle açıkladılar.

Amirallerin iktidara parmak sallamadığını, aksine iktidarın vatandaşa konuşmaması, kendini eleştirmemesi için parmak salladığını söylediler.

Savcılık mütalaasına karşı savunmaların bitmesiyle kısa bir aradan sonra mahkeme heyeti başkanı kararı açıkladı.

Oybirliği ile; iddianamede belirtilen (darbeye teşebbüs) suçun oluşmadığına ve sanıkların hepsinin beraatine (aklanmasına) karar verildi.

Açılmaması gereken davanın önemli bir aşaması sonuçlandı.

İTİRAZ TAMAM YA SÜRGÜN ?

Bundan sonra ne olur? Savcılığın karara itiraz ederek istinafa gideceği haberleri hemen yayıldı.
Bu, davayı açan ve ceza isteyenlerden beklenen bir tepkidir.
Hukukun gereği midir, görevin gereği midir? Kendileri bilir.
Mahkeme heyetine ve özellikle heyet başkanı yargıca gelince, sanırım sürgünü göze almıştır.

Yargının bağımsız olmadığını, güçlünün hukukunun daha işlevsel olduğunu bilmemesi olanaksızdır. Demek ki “Ankara’da yargıçlar var” diyebilmemizi isteyen yargıçlar hala var. Nereye gönderilseler, vatan toprağında fikri hür, vicdanı hür, başı dik olarak onuruyla yaşarlar.

Ulusun bağrında yaşarlar.

SİLAH ARKADAŞLIĞI

Duruşmaları izlerken öğrendim ki, yazışma grubundaki 30 kadar amiral bildiriyi imzalamamış veya imzalarını geri çekmişler. Kararı duyduktan sonra “keşke” diyeceklerini sanıyorum.
Silah arkadaşlığına uygun davranıp davranmadıklarının değerlendirmesini kendilerine bırakıyorum.
Bir “keşke” de benden.
Keşke bildiri öbür Kuvvetlere de açılsaydı, ben de imzalamış olsaydım.
***

KORGENERAL VURAL AVAR’IN KATİLİ KİM?

28 Şubat FETÖ Kumpası ve İntikam Davası’nda mahkum edilen E. Hv. Plt. Korgeneral Vural Avar bu gün cezaevinde yaşamını yitirdi (20 Aralık 2022).

85 yaşında ve demans hastası idi.
Bir süre önce düşüp kaburga kemiklerini kırmıştı.
Bütün bu olumsuzluklara karşın cezaevinde kalması uygun görülmüştü.

  • Bu doğal bir ölüm değildir.
  • Bu bir katil olayıdır.

Rahmetli komutanımız maktuldür. Dolaysıyla bir katili vardır.
O katil kimdir:

  • Davayı açan FETÖ’cü savcı ve yargıçlar mıdır?
  • Onları davayı açmaya zorlayan veya birlikte hareket eden siyasiler midir?
  • Davayı açanlar tutuklandıktan veya kaçtıktan sonra, yerlerine gelip FETÖ’cülerin kaldığı yerden devam edenler midir?
  • Yerlerine gelenleri özellikle seçip getiren ve kararlarını etkileyenler midir?
  • Yaşları 70-90 arasında olan bu insanların sağlık sorunlarını görmezden gelen, meslek yemini yerine biat ettikleri gücün emrini esas alan, ya da siyasal görüşlerini meslek etiğinin önüne koyan, E. Org. Çetin Doğan için ” Yaşam riski var ama aynı risk evinde olsa da var” diyebilen tabipler midir?

Hepsi midir?

O katil veya katiller mutlak bulunmalı ve yasaların belirlediği cezaları çekmelidir.

Yoksa bu ülkede ne hukuk, ne yargı, ne vicdan ne de insanlık yoktur.

Sado-faşizm

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
Cumhuriyet, 13 Aralık 2021

 

Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini yıkıp onun yerine teokratik bir monarşi kurmak isteyen AKP’nin dikta uygulamaları, aynı zamanda sado-faşizmdir.

Faşizm, yetkilerin tek elde toplandığı diktatörlüktür. Irkçı faşizm ve dinci faşizm gibi faşizmin çeşitli açılımları olabilir.

Irkçı faşizm, kendi ırkından olmayanlardan nefret eder; dinci faşizm, kendi dininden olmayanlardan veya kendi din yorumuna katılmayanlardan nefret eder; her ikisi de kendileri gibi olmayanları bir nefret nesnesine (AS: öznesine) dönüştürür, onları düşmanlaştırır ve onların üzerinden bir korku iklimini örgütler.

Faşizmi besleyen nefret duygusudur. Faşizm aynı zamanda, nefret ettiği insanlara eziyet etmekten, onlara acı çektirmekten zevk alır. Faşizm, sadizmi de içinde barındırır.
***
HDP’nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, onlarca HDP milletvekili ve belediye başkanı, yüzlerce HDP genel merkez, il, ilçe yöneticisi ve belediye meclis üyesi, beş yıldır tutuklular.

İşadamı Osman Kavala dört yıldır tutuklu.

Emekli komutanlar ve askerler Çevik Bir, Çetin Doğan, Hakkı Kılınç, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Fevzi Türkeri, Yıldırım Türker, İlhan Kılıç, Aydan Erol, Kenan Deniz, Ahmet Çörekçi, Çetin Saner, İdris Koralp ve Vural Avar“28 Şubat” kumpas “davasından” dolayı dört aydır tutuklular.

DEVA Partisi’nin kurucularından Metin Gürcan geçen haftalarda tutuklandı.

Montrö Sözleşmesi ve TSK’deki laiklik karşıtı hareketler hakkındaki görüşlerini açıklayan onlarca emekli komutan ve asker hakkında hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı.

Bu tutuklamaların ve uygulamaların birçoğunun hukuka, anayasaya ve yasalara aykırı olduğunu, hem Türkiye’deki birçok hukuk uzmanı hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ortaya koydu.

Tutuklu olan söz konusu kişilerin siyasi görüşlerine ve eylemlerine katılıp katılmamak ayrı bir konudur, onların hukuka, anayasaya ve yasalara uygun bir biçimde tutuklanıp tutuklanmadıkları ayrı bir konudur. Bu ayrım yapılamadığı sürece, Türkiye demokratik bir hukuk devleti olamaz, sado-faşizmden kurtulamaz.

Bu insanlara hapishanelerde eziyet etmek ve acı çektirmek; onları ailelerinden, çocuklarından, sevdiklerinden koparmak; onların çocuklarını babasız ve annesiz bırakmak; onların hapishanelerin zor koşullarında ölümcül sağlık sorunlarıyla karşılaşmalarına yol açmak, adalet, vicdan ve merhamet sahibi insanların yapacağı şeyler değildir.
***
İnsanların, AKP iktidarının sürmesinin sağlanması amacıyla hapishanelere atılması, AKP iktidarının, baskı yöntemleriyle devam ettirilmeye çalışılması, adaletle, vicdanla ve merhametle bağdaşmayacağı gibi, mertlikle ve cesaretle de bağdaşmaz. Mert ve cesur insan, rakipleriyle eşit koşullarda yarışır. Düellonun ana ilkesi, eşit koşullarda rekabet etmektir.

İnsanları hapishanelere atarak, susturarak, sansürleyerek, korkutarak, baskı altına alarak elde edilmiş sözde zaferler, zafer değildir. Onurlu, namuslu, şerefli, mert ve cesur insanlar, karşıtlarıyla eşit koşullarda yarışmayı ve rekabet etmeyi bilirler, kendilerine güvenirler, kurnaz çakallar, sırtlanlar ve akbabalar gibi değil, arslanlar gibi mücadele ederler, gerekirse yenilgiyi de kabul ederler. Korkak ve kurnaz insanlar ise devletin kendilerine devleti yönetmek için tanıdığı olanakları, kendi çıkarları için kullanarak ve suiistimal ederek rakiplerini bertaraf etmeye çalışırlar, onlarla eşit ve özgür bir ortamda rekabet etmezler.

Davasının, ideolojisinin, düşüncesinin, söyleminin ve eyleminin gücüne güvenmeyen insanlar, kaba kuvvetle iktidarını korumaya çalışırlar. Bu tür insanlar düşünceye düşünceyle, yazıya yazıyla, söyleme söylemle, eyleme eylemle karşılık vermek yerine, her şeye kaba kuvvetle karşılık verirler; yargıyı, savcıyı, hâkimi, polisi, askeri, istihbaratçıyı da bu korkaklığa ve kurnazlığa alet ederler.

Onurlu, namuslu ve şerefli bir mücadele, önce ahlaklı ve erdemli olmayı gerektirir.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 08 Aralık 2021

Naci Beştepe 
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı

TEORİ

RTE’nin, 10 Kasım’la ilgili mesajı Vatan Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Teori dergisinde baş yazı oldu.

AK Vatan, AK CKD, AK Aydınlık, AK Ulusal’dan sonra AK Teori…

 BAKAN

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, doktor maaşlarına zam kararıyla ilgili basın mensuplarına açıklamalarda bulunduğu sırada gelen RTE, “Para pul söylemedi mi?” diye sordu. Koca’nın, “Siz izin vermeden söyler miyim?” demesine karşın Erdoğan ısrarla sorusunu yineledi.

Ağıza bakan…

HELALLEŞME

PKK’dan sonra Furkan cemaati lideri Kuytul’dan da Kılıçdaroğlu’na helalleşme mesajı geldi. ”CHP’nin geçmişte yaptığı tüm hataları örnekleriyle açıklayıp bunlara bir daha dönmemesi gerektiğini ifade etmeli ve bir daha CHP’nin bu türlü Müslümanları üzen şeylere asla dönmeyeceğini açıklamalı.

Haydi!..

İNDİ-BİNDİ

Benzinde 58 kuruş indirim yapıldı bir gün sonra 44 kuruş yeniden bindirildi.

Milletin sırtına binmek zevk (hobi) olmuş…

KONUŞMA

Dolar, RTE ağzını açınca yükseliyor.

TV’de yüzünü gören, radyoda sesini duyan vatandaşın sinir katsayısı gibi…

TÜİK

TÜİK Kılıçdaroğlu’na randevu vermediği gibi binasına da almadı.

Görevliler saygısızlığın ayırdındadırlar ama rakamları kitabına uydurmakla boğuşmaktan başlarını kaldıramamıştır…

ÇİN

RTE, Çin’in üretimle büyümesini örnek alacaklarını açıkladı.

İhvancılar komünistlerin yolunu izleyecek!

20 yıl satıştan sonra şimdi masallar… (AS: Kemalizmin ekonomi mucizesine bakın!!)

BİTKİSEL

Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Nebati getirildi.

Üretime bitkisel alandan başlandı…

YABANCI

Uluslaşmayı ‘tek tipleştirici’ diye niteleyen yeni bakan Nureddin Nebati’nin doktora tezinde “Kemalizm, Aydınlanma düşüncesinin yarattığı değerlerin, bu değerlere yabancı bir coğrafyada tesis edilmesine dayanır” yazmış.

Bize yabancı…

GERİLİK

Nebati tezinde, Cumhuriyetin kurulmasının ardından İslam’ın gerilikle özdeşleştirildiğini öne sürmüş.

Aksini kanıtlasa da anlasak…

SADAT

Taze bakan Nebati, Tanrıverdi’nin başkanı olduğu SADAT’ın ASRİKA Toplantısında (Mehdi’ye hazırlık yaptıklarını ilan etmişlerdi) açış konuşması yapmış.

Adam dört dörtlük!..
===================================

Önceki Makale  ÇARŞAMBA İĞNELERİ…………………..


GECİKİYOR

Milli Eğitim Şura’sında, “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” kararı alındı.

Ana karnında tilavet dinleterek başlatsaydınız bari…

TÜKENİŞ

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi açılışını yaptı. Ünal, törene çok az insanının gelmesinden yakındı.

Tükenişi kabullenmenin zorluğu…

SIRAYLA

Yandaş TBB Feyzioğlu gitti.

Sıra candaşta…

TIRT

Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dışişleri Bakanları Hazırlık Toplantısı’nın basın toplantısında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na, “Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kaosu aşması için Katar’dan mali destek talep etmeye mi geldiniz?” sorusu üzerine TRT Haber yayını kesti.

Soru yanlış anlaşılmış, ”Katar’a ne kadar maddi destekte bulunacaksınız?” idi…

ULUSALCI!

Kanal İstanbul ve Montrö uyarısı yapan 103 emekli amirale ‘başıbozuk’ diyen Doğu Perinçek’in televizyon kanalı ‘Ulusal Kanal’, amiraller hakkında iddianame düzenlenmesini ‘Amirallere ceza yağdı’ şeklinde sundu. (Medya)

Hem ABD’ye karşıyım de hem Montrö’yü savunanlara karşı ol. Ulusalcılığın böylesi de akla ziyan…
***

ÖMER HAYYAM’dan

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler,
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler…

Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47. Yıldönümü

Emekli Amiral Özbey Orduevi'nde yaşadıklarını anlattıMustafa Özbey
Emekli Amiral

(AS: Bizim kapsamlı katkılarımız yazının altındadır.)

 

Değerli Dostlar Merhaba,

Tam 47 yıl önce bugün, Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir dönem başladı.
Mustafa Kemal Atatürk‘ün Vatan’a kattığı Hatay’dan sonra, Türkiye’nin emperyalizme karşı ilk başkaldırısı Kıbrıs Barış Harekâtı’dır.

Devam etmekte olan Deniz Kurdu tatbikatında 15 Temmuz 1974 günü aldığımız bir mesajda, Nikos Sampson isimli birinin Makarios’a darbe yaptığı bilgisi geldi.
Bir süre sonra bu durumun bireysel bir olay olmayıp, Yunanistan’daki askerî cuntanın planlı operasyonu olduğu bildirildi.
Ardından, Deniz Kurdu Tatbikatı iptal edilip, birliklere harekât planındaki sefer görev yerlerine intikal ve harp yükü yükleme emri verildi.
O tarihte ben, genç bir üsteğmen ve Komodor Dz. Kurmay Albay Necmettin Keski’nin harekât subayı olarak TCG İstanbul Muhribinde görev yapıyordum.
Biz hazırlıklarımızı yaparken, Başbakan Ecevit, diğer garantör ülke Birleşik Krallık Başbakanına, ortak operasyon önerisi ile Londra’ya gitti.
Beklendiği üzere bu öneri geri çevrildi.
Ecevit döndükten hemen sonra harekât günü olarak 20 Temmuz belirlendi.

1963 yılında Rumların başladığı katliam uçaklarımızın uçuşu ile durdurulabilmiş, ancak meşhur (AS: ünlü) Johnson mektubu ile tanışmıştık.
TSK bu mektuptan sonra, NATO planlamasına paralel olarak bunun dışındaki olasılıklar için de askerî harekât planları ve buna uygun kuvvet yapılanmasına başlandı.
Bu bağlamda, Amfibi Alay ve Çıkarma Filosu kuruluşu (Mersin) sayılabilir.

15 Temmuz 1974 Sampson darbesi ile 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı arasındaki beş gün; askerî harekât türleri içinde en zor ve karmaşık olan Amfibi harekât, Havadan atma/indirme müşterek harekatı planlamak ve uygulamak için inanılmaz derecede kısa bir süredir.
O tarihin hem yaz tatili, hem de TSK büyük atanma dönemi olduğu hatırlandığında zorluk katsayısının daha da büyük olduğu takdir edilecektir.
Tüm bu zorluklara rağmen (AS: karşın) harekât büyük bir başarı ile iki aşamalı olarak gerçekleşmiş ve KKTC’nin bilinen sınırları oluşmuştur.

Aradan geçen zaman içinde askerî harekâttaki başarı, neden siyasi başarı ile taçlanmamıştır sorusunu sormadan sağlıklı bir sonuca ulaşamayacağımızı düşünüyorum.
Burada ilk öne çıkan unsur, Kıbrıs’a olası bir harekatın siyasi hedefinin, askerî hedefler kadar somut konulmamış olmasıdır diye değerlendiriyorum.
Ecevit, harekât sonrası yaptığı İlk açıklamada siyasi hedefi, “Adadaki soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak” olarak açıklamıştır.
Bunun yeterli bir siyasi hedef olduğunu söylemek pek mümkün olmayacak.
Aradan geçen zaman içinde siyasilerin hedef konusundaki kararsızlıklarının yüksek maliyetini hep beraber gözlemledik.
KKTC’nin kuruluşunun harekattan tam sekiz yıl sonra (1983) olması, siyasi kararsızlığın çarpıcı bir örneğidir.
Benzer şekilde Annan Planı’na “Yes be annem” denmesi için AKP iktidarının Liboş gazeteciler ve Karen Fogg isimli AB Büyükelçisi ile kampanya yapması siyasi hedef ile ilgili tutarsızlığa diğer bir örnektir.
Annan ihanet planına Türk tarafı ‘evet’ deyip, Rum tarafın ‘hayır’ demesine rağmen, Rumların AB’ne hem de tüm adayı temsilen tam üye yapılmış olmasına karşın, toplumlar arası görüşmelere devam etme hatasını sürdürmek, siyasi hedef ile ilgili çok önemli bir hata değil midir?
Crans Montana’da (2017), Türkiye’nin Adada sembolik asker bulundurması ve Garantörlüğün sulandırılmasına bile evet diyebilen bir Türkiye olmasına nasıl bir yorum getireceğiz?
Saldırgana karşı savaşı kazanmış bir ülke olarak çok ciddi miktarda tazminat talep etmemiz gerekirken, yerlerinden uzaklaşmış Rumlara tazminat ödemeyi kabul etmeyi nasıl açıklayacağız? Daha da önemlisi, bir zamanlar Adanın tamamı Türk vatanı iken, “barış için toprak tavizi” ilkesini benimsemiş olmamızı nasıl yorumlayacağız?
Taviz vere vere, toplumlar arası görüşmelerle öyle bir noktaya gelindi ki; âdeta deniz tükendi.

2018 Haziran ayında Türkiye ilk defa Adada en uygun çözümün 2 eşit egemen devletin varlığı ilkesi olması gerektiğini resmen söyler hâle geldi.
Çok geç kalmış doğru ilke bu iken, gecikmenin maliyeti çok büyük olmuştur.

Bu gün, Kıbrıs Barış harekâtının 47nci yıldönümünü anarken bu paylaşımı yapıp sizlerle dertleşmek istedim.
Mavi Vatan kavramının gündeme gelmesi ile Akdeniz ve Kıbrıs’ın Türkiye için yaşamsal önemi artık daha iyi anlaşılmıştır.
Bir şey daha anlaşılmıştır ki o da; Emperyalizminin değişmez siyasi hedefinin, “Türkiye’siz Akdeniz ve Türk’süz Kıbrıs” olduğu gerçeğidir.

Türkiye, bu siyaset üstü jeopolitik gerçeğin farkına vardığında, artık oyuna gelmeyeceğimize inanmak istiyorum…

Şehit ve gazilerimize minnet duygularımı iletiyorum…
=====================================
Dostlar,

Sayın E. Amiral Mustafa Özbey, bu değerli yazıyı bizim de üyesi olduğumuz BOĞAZİÇİ AYDINLAR TOPLULUĞU what’s up ileti kümesinde (gurubunda) paylaştılar. Kendilerinin incelikli (nazik) izinleriyle sitemizde yayınlamaktayız. Teşekkür ederiz hem yazdıkları hem de paylaştıkları için.
***
E. Amiral Özbey, Montrö Sözleşmesi‘ne sorumsuzca dokunulmaması için uyarıda bulunan 104 yurtsever amiral içindedir. 75 yaşında gözaltına alınıp, salgın ortamında günlerce uzatılan ifade sonrası salıverildiğinde, gece saat 02:15’te  Ankara’daki Merkez Orduevine gittiğinde, içeri alınmamıştır! Henüz yargılamaya ya da disiplin soruşturmasına dayandırılan kesinleşmiş bir hüküm / yaptırım yok iken, yaşamlarını verdikleri TSK’nın Orduevine alınmama buyruğu hangi hukuka – adalete – vicdana – etiğe ve TSK geleneğine – değerbilirliğine bağlanabilecektir?
Tarih, bu karar ve uygulamacıları yazacaktır kuşku yok. Çocuklarının yüzüne bakabilecekler mi?
Bu bağlamda Sn. E. Amiral Mustafa Özbey’in paylaştığı tarihsel tweet iletisi aşağıdadır :
***
Mustafa Özbey
@MMOZBEY
Duruşma bittikten sonra 0215 gibi Merkez OE’ne geldim. Giriş yasağı konduğunu öğrendim. Eşim ve eşyalarımın OE odasında olduğunu söyledim. , “Eşim ve eşyalarımı aldıktan sonra OE’ni derhal terk etmemizi” söylediler. Eşimi ve eşyalarımızı alıp yola çıktık Durum bundan ibarettir.
ÖS 1:23 · 13 Nis 2021Twitter for Android
1.331           Retweet 279                Alıntı Tweetler   7.259
****
Biz de, bir kez daha tarihe not düşmek üzere bu tweet iletisini burada paylaşıyoruz.

Sb. Özbey Amiralimize ve 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatında verdiğimiz şehitlere, merhum ve yaşayan gazilerimize 47. yılda ölçüsüz minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Dönemin Hükümet Başkanı Başbakan merhum B. Ecevit‘i ve Başbakan Yrd. merhum N. Erbakan‘ı da saygı ve şükran ile anıyoruz.
***

  • Türkiye, Ada’daki yaşamsal stratejik – tarihsel çıkarlarında en küçük yanılgıya düşmemelidir.
    Bu konu siyaset üstü ULUSAL GÜVENLİK sorunudur.
  • Gelip geçici siyasal kadroların (iktidarların) giderimi (telafisi) olanaksız hata yapmalarına Devletimizim kurumları izin vermemelidir, vermeyecektir.

Küresel emperyalizmi ise, başta AB olmak üzere, Kıbrıs adasında yaşanan insanlık dışı Rum vahşeti – soykırım amaçlı silahlı darbe girişimi karşısında sergilediği geleneksel kaypak ve ikiyüzlü tutumu – politikası (örn. Güney Kıbrıs Rum Yönetimini, kendi AB hukukunu çiğneyerek, üstelik tüm Ada’nın temsilcisi olarak AB’ye tam üye kabulü!) yüzünden bir kez daha teşhir ederek tarih sahnesine bırakıyoruz.

Büyük ATATÜRK‘ün kritik uyarısı ile bağlamak istiyoruz :

  • “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.” (1937 Antalya)

    Sevgi ve saygı ile. 20 Temmuz 2021, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
    facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Yasaklar ne saklıyor?

07.05.2021
https://haber.sol.org.tr/yazar/yasaklar-ne-sakliyor-31680

İktidar, topluma ‘istediğim her konuda yasak getiririm’ mesajını veriyor.

En güncel ve en ilginç yasaktan söz etmeye kalksak, hangisinin birinciliği alacağını belirlemek kolay olmuyor. Yasakların önem ve güncelliği konusunda bir haksızlık yapmamak için-yasakların “bana haksızlık yapıldı” dememesi (!) için- belki de en iyisi yasaklara alfabetik sırayla başlamak gerekiyor. Bu durumda son günlerin yasakları şöyle sıralanabiliyor:

  • Düşünce açıklama yasağı,
  • görüntü ve ses kaydı yasağı,
  • lebalep haber yasağı,
  • sokağa çıkma yasağı,
  • sultan türbelerinde eller arkada dolaşma yasağı.

“Cumhurbaşkanı isterse Montrö’yü iptal edebilir” ve “İstenirse hilafet ilan edilebilir” gibi anayasal düzenle bağdaşmayan söylemler rahatlıkla söylenirken, İstanbul kanalı ve Montrö anlaşması konusundaki düşüncelerini açıklayan emekli amirallerin başına gelenler, iktidarın hoşuna gitmeyen düşünceleri açıklamanın yasak olduğunu gösteriyor.

Bilindiği gibi, polisin yasa dışı olaylarda suçluyu bulmak için başvurduğu kaynakların başında ses ve görüntü kayıtları geliyor. Bu gerçekler ışığında emniyet genel müdürlüğünün / içişleri bakanlığının, kitlesel-demokratik olaylar sırasında ses ve görüntü kaydı alınmasını yasaklaması, polisin demokratik eylemler sırasındaki tutumunun –gerçeklerin– ortaya çıkmasının istenmediğini gösteriyor. Bu yasak polisin, bundan sonra muhaliflerin yapacakları demokratik gösterilere alışılmışın ötesinde saldıracağı anlamına geliyor.

Yazılı ve görsel basının temel işlevinin, toplumu ülkede ve dünyada olup bitenler hakkında bilgilendirmek olduğu biliniyor. Bu arada olup biten gerçekleri toplumdan saklayan ve de hatta iktidar lehine yalan yanlış haber yapan yazılı ve görsel basına da, yandaş basın deniyor. Türkiye bir demokratik sosyal hukuk devleti olduğundan (!) yazılı ve görsel basının %90’dan fazlasını yandaş basın oluşturuyor. Yine demokratiklik ve hukuksallık gereği Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), yandaş kanallara hiç dokunmazken, habire muhalif televizyonlara ceza yağdırıyor. RTÜK de, yasaklama konusunda ben de varım diyor: Pandemi nedeniyle yasak olduğu halde iktidarın katıldığı lebalep cenaze namazları, lebalep AKP kongreleri ve lebalep patates dağıtma gibi lebalep insan görüntülerine yasak getiriyor. RTÜK bu yasakla, açıkça “Toplum gerçekleri öğrenmesin” ve “Gerçekler iktidarın aleyhine olur”  demiş oluyor.

Bilindiği gibi pandemi tehlikesi karşısında yandaş olmayan sağlıkçılar, aylardır 1-2 hafta sokağı çıkma yasağı getirilmesini öneriyor. Sonunda iktidar 30 Nisan 17 Mayıs tarihleri arasında kısmi sokağa çıkma yasağı getiriyor. Ancak bu yasak ve bu yasakla ilgili olarak getirilen ek yasaklar, yasaklar tarihinin en ilginçlerinden biri oluyor. Bu kısmi yasak, nasıl oluyorsa 16 milyon kadar emekçiye çalışma yasağı getirmiyor. Yasak süresinde çalışacak emekçiler, lebalep otobüslerde burun buruna yolculuk yapmaya, işyerlerinde de lebalep çalışıp yemek yemeye devam ediyor.  Emekçiler bu koşullarda çalıştırılırken, deniz kenarında ya da parkta mesafeli oturmak bile yasaklanıyor. Bu yasaklarda turistler denize girebilirken, turiste hizmet veren emekçinin denize girmesi yasaklanıyor. Bu arada simit satarak, çöp toplayarak, günlük çay-kahve satışıyla geçimini sağlayanlara yasak getirilirken, emekçinin sırtından zengin olan fabrikatöre yasak getirilmiyor. Bu yasak süresinde, sıradan bir aile, her gün resmi rakamlara göre 300’den fazla ailenin yaşadığı gibi bir pandemi kaybı yaşasa, cenazesini üç-beş kişiyle kaldırabilecekken, böyle bir üzücü olay yandaşın başına gelirse, lebalep cenaze kaldırma mümkün olabiliyor.

Kısmi kapanma yasağıyla birlikte bir başka trajikomik bir durum yaratılıp alkollü içki yasağı getiriliyor. Bu yasak, iktidarın pandemiden kurtulmaya değil de, kendi piyasacı ve gerici emellerini gerçekleştirmeye öncelik verdiğini gösteriyor. İçki yasağı sonrasında artan tepkiler üzerine, bu yasağı meşrulaştırmak için, komik ötesi bir durum yaratılıp marketlere ampul, kalem, kağıt, pil,… satışı yasağı da getiriliyor!

İktidar, topluma ‘istediğim her konuda yasak getiririm’ mesajını veriyor.

Çok geçmeden bu mesajının ne denli geçerli olduğunu gösterip bir sultanın türbesi civarında elleri arkasında dolaştığı için İBB başkanı hakkında soruşturma açarak, sultan türbelerinde eller arkada dolaşma yasağı üretmeye çalışıyor.

Bu tür yasaklar, iktidarın, ‘buluttan nem kapma’ durumunda olduğunu, her konuyu yasak kapsamına alabileceğini gösteriyor.

Bu yasaklar, önümüzdeki günlerde akla gelmeyen nice nice yeni yasakların gündeme geleceğini gösteriyor.

Yasakların çokluğu ve hukuksuzluğu, yasaklamaların “saldım çayıra mevla kayıra” şekline dönüştüğünü, ülkede başta hukuk olmak üzere, devlet kavramının da devlet düzeninin de kalmadığını gösteriyor.

Bu yasaklar, ayrıca iktidarın neden sultanlara ve de özellikle II. Abdülhamit’e hayranlık duyduğunu da açıklamış oluyor.

Tercihini yap…

Zafer Arapkirli
Zafer Arapkirli
Cumhuriyet, 16 Nisan 2021

 

Yok öyle ikili oynamak.

Hem ele güne karşı bu ülkenin bir “demokrasi” olduğunu söyleyeceksin hem de ağzını açanın ağzının ortasına adeta bir kürekle vurur gibi baskıcı bir politika izleyeceksin.

Hem “siyasi partiler demokrasinin ve siyasetin vazgeçilmez unsurlarıdır” şiarını benimsemiş rolü oynayacaksın hem de iktidara yönelik en ufak bir eleştiriyi, en ufak bir itirazı veya sorgulamayı hazmedemeyecek ve emrindeki kolluk gücü ile sana karşı yükselen her sesi bastırmaya çalışacaksın.

Baksana, ana muhalefet partisinin sorduğu haklı ve masum bir soruya bile tahammül edemiyorsun. 128 milyar dolarlık Merkez Bankası döviz rezervinin nereye gittiğini hâlâ izah edemediğin, her sorulduğunda farklı bir yanıt verdiğin yetmiyormuş gibi bu soruyu topluma mal etmek anlamına gelen bir afiş – pankart kampanyasına bile zor kullanarak müdahale ediyorsun. Memleketin dört bir yanında CHP binalarına neredeyse askeri birlikleri, tankı, topu, F-16’ları sevk etmediğin kaldı.

Bir de komik gerekçe… “Cumhurbaşkanına hakaret.”

Bu topraklar, bu kadar komik bir “afişe el koyma gerekçesi” görmedi, bugüne dek.

Vatandaş sizi niye seçti? Bu ülkeyi doğru yönetin, bu ülkenin parasını, kaynaklarını doğru kullanın, har vurup harman savurmayın diye seçti.

Anahtarları size niye emanet etti? Tüyü bitmemiş yetimin bir “kör kuruşunu” dahi, israf etmeyin diye.

Siz ise tek bir kuruşun bile hesabını inandırıcı biçimde vermeniz gerekirken, tam 128 milyar dolarlık bir döviz rezervini, sanki sıradan bir “muhasebe işlem kalemiymiş” gibi “önemsiz kılmaya, unutturmaya ve hatta soranı suçlu duruma düşürmeye” çalışarak, tarihi bir sorumsuzluğa imza atıyorsunuz.

Yok öyle yağma!

O para babanızdan size miras kalmış, amcanızın tarlasında yetiştirdiğiniz veya ninenizin gelinlik çeyiz sandığından size devrolmuş bir para değil. Milletin varlığı, milletin değeri, alın teri, emek, vergiler ve benzeri kaynaklardan oluşmuş bir fondur. “Size ne? Harcadıysam harcadım. Sattıysam sattım. Aldıysam aldım. Karışamazsınız. Kafama göre takılırım” diyebileceğiniz bir iş değil.

  • Demokrasi, yönetmek üzere “koltuk-makam-mühür-anahtar” teslim edilenlerin hesap vermek zorunda oldukları bir rejimin adıdır.

Bir karar vereceksiniz o zaman. Ya hesabı vereceksiniz. Ya da “Biz batırdık” deyip çıkıp gideceksiniz. Sandığı ortaya koyup milletin, yeniden hakemliğine başvuracaksınız. Millet de bu işi ehline teslim edecek.

Pandemiyi yönetemeyip 4 milyonun üzerinde insanın göz göre göre hastalanmasına, bir yılda günde ortalama 87 kişinin ölümüne sebebiyet vereceksin. Milletin parasını lüks otomobillere, saraylara, şatafata, şaşaaya, yandaş müteahhit semirtmeye harcayıp yeterli aşı temin edemeyeceksin. Çalışanlara ve ticari yaşama destek olabilecek miktarda paranın suyunu çekmesine neden olacak politikalar izleyeceksin.

Eğitimden sağlığa, hukuk sisteminden dış politikaya, ekonomiye kadar her şeyi berbat ederek kapkara bir tablonun altına imza atacaksın.

Ama kimse seni eleştirmeyecek ve ağzını açamayacak.

Yağma yok.

Eskilerin güzel bir laf vardı:

“Alan da kaçan mı?” diye..

Kimse bunları sormayacak ve istediğin gibi yönetip, istediğin gibi enkazın üzerinde oturup da bir şey olmamış, her şey yolundaymış gibi davranacaksın. Öyle mi? Bu millet izin vermez.

AMİRALLERE ZULÜM

Bu ülkenin bekasını, bu sınırların on yıllardır muhafazasını borçlu olduğumuz vatansever subaylara 10 yıl önce yapılan zulmün aynısı tekrarlandı. Yine adeta terör zanlısı ya da hırsız, soyguncu, yankesici, mafyacı gibi şafak vakitlerinde ev baskınları ile alınıp bir Emniyet nezarethanesinde kuru yataklarda 8 gün 8 gece boyunca cefa çektirilerek son gece sorgulanıp koşullu bırakıldılar.

“Suçları” neydi?

Montrö’nün “sorgulanmasını sorgulamak”.

TSK’de FETÖ benzeri cemaat-tarikat yapılanmalarından duyulan kaygıyı dile getirmek.

Toplasan ve üst üste koysan belki de yüzlerce yıla eşit bir tecrübe, bilgi ve birikim eseri olan bu görüşü, bir “terör eylemi, bir darbe girişimi gibi” damgalayıp yandaş ve besleme medyanın manşetlerinden, köşelerinden ateş ettirerek “kriminal” bir görüntü vererek bu sorudan kurtulamazsın.

Montrö’nün ilgası veya çekilmenin Türkiye’nin başına açacağı dertleri, dağdaki çobana sorsan anlatabilir size. Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK’ün fikri mirasından uzaklaşmanın faturasını çok ödedik ve ödemeye de devam ediyoruz.

Emekli amirallere, bu ülkenin seçkin kahraman askerlerine yapmaya çalıştığınız zulmün, kendinize de bu ülkenin itibarına da bir şey kazandırmayacağını kavrayın artık.

Vatandaşa cop, tazyikli su, sopa, milletvekiline fezleke, emekli askere yakalama kararı, zindan, kelepçe, mahkeme vs.

Tuttuğunuz yolun yol olmadığını bu millet size sandıkta gösterecek.

Bir an önce koyun şu sandığı milletin önüne.

Bizim yükümüzü de kendi vicdani ve hukuki sorumluluk yükünüzü de hafifletmiş olursunuz.

102 emekli Amiral’den Yüce Türk Milletine

102 emekli Amiral, son dönemde gündeme gelen “tekkedeki amiral“,
Montrö’nün tartışmaya açılması” ve Atatürk
ilke ve devrimleri konusunda açıklama yaptı


(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Kamuoyuna yapılan 103 imzalı açıklamada şöyle denildi :

Yüce Türk Milletine,

Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir.

  • Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.

Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.

04 Nisan 2021
Deniz Şehitlerimizi anarak Saygıyla duyururuz.”

KATILAN EMEKLİ AMİRALLER

1. E. Amiral Ergun MENGİ                               2. E. Amiral Alaettin SEVİM
3. E. Amiral Nazif ÖZDAĞDEVİREN             4. E. Amiral Işık BİREN
5. E. Amiral Ahmet ŞENOL                              6. E. Amiral Hasan HOŞGİT
7. E. Amiral Vedat ERSİN                                 8. E. Amiral Metin AÇIMUZ
9. E. Amiral Atilla KEZEK                              10.E. Amiral Nurhan KAHYAOĞLU
11.E.Amiral Önder ÇELEBİ                            12.E.Amiral Metin POYRAZLAR
13.E.Amiral Mücahit ŞİŞLİOĞLU                  14.E.Amiral Engin BAYKAL
15.E.Amiral Hüseyin ÇİFTÇİ                          16.E.Amiral Atilla KIYAT
17.E.Amiral Vehbi ALPMAN                          18.E.Amiral Celal PARLAKOĞLU
19.E.Amiral Mustafa Ekmel ÖZDENGİL        20.E.Amiral Serdar DÜLGER
21.E.Amiral Abdullah METE                           22.E.Amiral Ertan DEMİRTAŞ
23.E Amiral Orhun ÖZDEMİR                        24.E.Amiral Ersin GÜLER
25.E.Amiral Nadir KINAY                               26.E.Amiral Hüseyin HOŞGİT
27.E Amiral İlker GÜVEN                               28.E.Amiral Baha EREN
29.E.Amiral Abdullah GAVREMOĞLU          30.E.Amiral Şükrü BOZOĞLU
31.E.Amiral Hakan ERCAN                            32.E.Amiral Mesut ÖZEL
33.E.Amiral Taner EZGÜ                                 34.E.Amiral İbrahim AKIN
35.E.Amiral Ömer AKDAĞLI                         36.E.Amiral Mehmet OTUZBİROĞLU
37.E.Amiral Taner BALKIŞ                             38.E.Amiral İzzet ARTUNÇ
39.E.Amiral Hakan ERAYDIN                        40.E.Amiral Mehmet Ali ÇINAR
41.E.Amiral Deniz DAĞLILAR                      42.E.Amiral Yalçın ERTUNA
43.E.Amiral Türker ERTÜRK                         44.E.Amiral Aydın CANEL
45.E.Amiral Sami ÖRGÜÇ                             46.E.Amiral Yalçın KAVUKÇUOĞLU
47.E.Amiral Nazım ÇUBUKÇU                     48.E.Amiral Ahmet AKSOY
49.E.Amiral Can ERENOĞLU                       50.E.Amiral Doğan HACİPOĞLU
51.E.Amiral Abdullah AKGÜL                       52.E.Amiral Aziz ÖZTÜRK
53.E.Amiral A. Serdar AKINSEL                   53.E.Amiral İlker GÜVEN
54.E.Amiral Mustafa İPTEŞ                           55.E.Amiral Caner BENER
56.E.Amiral Nejat BERKSUN                       57.E.Amiral Kadir SAĞDIÇ
58.E.Amiral Tayfun TANSAN                       59.E.Amiral İskender YILDIRIM
60.E.Amiral Ali Yüksel ÖNEL                       61.E.Amiral Uğur YİĞİT
62.E.Amiral Mustafa ÖZBEY                        63.E.Amiral Cem GÜRDENİZ
64.E.Amiral Bülent BOSTANOĞLU             65.E.Amiral Murat BİLGEL
66.E.Amiral Cengiz ALPÖZÜ                       67.E.Amiral Serdar Okan KIRÇİÇEK
68.E.Amiral Tufan MİMİR                            69.E.Amiral Turgut TUFAN
70.E.Amiral Turhan ÖZER                            71.E.Amiral Alper TEZEREN
72.E.Amiral Mustafa ÜLTANUR                  73.E.Amiral Ruhsar SÜMER
74.E.Amiral Cemal ÜREN                            75.E.Amiral Gündüz Alp DEMİRUS
76.E.Amiral Deniz CORA                             77.E.Amiral Gürkan İNAN
78.E.Amiral Atilla TONGUÇ                        79.E.Amiral Mustafa KARASABUN
80.E.Amiral Erol YÜKSEL                           81.E.Amiral Özbek GÜRGÜN
82.E.Amiral Bülent OLCAY                         83.E.Amiral Nejat GÜLDİKEN
84.E.Amiral Turgay ERDAĞ                        85.E.Amiral İsmail TAYLAN
86.E.Amiral Aydın GÜRÜL                          87.E.Amiral Raif NALDEMİR
88.E.Amiral Numan ALANSAL                   89.E.Amiral Tanzar DİNÇER
90.E.Amiral Erol ADAYENER                     91.E.Amiral Haluk Sayın
92.E.Amiral Ferhat FERHANOĞLU            93.E.Amiral Mehmet Ali ÖZGÜVEN
94.E.Amiral Ali Sadi ÜNSAL                       95.E.Amiral Doğan DENİZMEN
96.E.Amiral Taner AKKAYA                        97.E.Amiral Necati KURT
98.E.Amiral Tayfun URAZ                           99.E.Amiral Engin HEPER
100.E. Amiral Hayati Bilgiç                        101.E. Amiral Hasan Nihat DOĞAN
102.E. Amiral Ömer Bayram ÇETİN
==========================================
Dostlar,

Bu açıklamayı biz de bütünüyle paylaşıyoruz..
126 emekli büyükelçinin basın açıklaması gibi..
(126 emekli Büyükelçimizin KAMUOYUNA DUYURUSU – Prof. Dr. Ahmet SALTIK)

Bu metni web sitemizde yayınladık. Hukuk dışı hiçbir yön göremediğimiz gibi; tersine, Anayasa’dan kaynaklanan Cumhuriyete sahip çıkma hak, yetki ve sorumluluğumuzun gereğini yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.

Anayasanın, metne dahil olan BAŞLANGIÇ bölümünün son tümcesi aynen aşağıdadır :

“TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

Dolayısıyla bu açıklama Anayasanın yüklediği bir yurttaşlık görevinin kaçınılmaz gereğidir.

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

126 emekli Büyükelçimizin KAMUOYUNA DUYURUSU

126 emekli Büyükelçimizin
KAMUOYUNA DUYURUSU

Kanal İstanbul, Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açacaktır. Türkiye’nin, Lozan Antlaşması’ ndan sonra en büyük diplomasi başarısı olan Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ise Türkiye’nin İstanbul-Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin kaybedilmesine yol açar.

Montrö, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ülkenin askerden arındırılmış, uluslararası yönetime ve denetime bırakılmış son parçası üzerinde mutlak egemenliğini tescil eden belgedir.

Montrö, Boğazlar üzerinde yüzyıllar süren ve Osmanlı Devleti’nin ortadan kalkmasına varan tarihi sürecin tekrarlanmasını önleyecek dayanağımız, kozumuzdur.

  • Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir.

Montrö, Rusya’nın da güvenliğinin temel bir belgesidir.

Rusya, 1936’nın koşullarında, zamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa ve Dünya siyasetindeki konumu, ağırlığı ve güvenilirliği nedeniyle güvenliğini Türkiye’nin ihtiyarına ve kararına bırakabilmiştir. Ancak, Sözleşme’nin imzasının ardından, Boğazlarda daha fazla söz sahibi olabilmek için Türkiye’yi ikili bir yardımlaşma anlaşması yapmaya zorlamak istemiştir. Atatürk, İnönü ve T. Rüştü Aras, Montrö varken başka anlaşmaya gerek olmadığı ve Montrö’yü tartışmaya açmanın, Türkiye’ye kazandıklarını kaybettireceği düşüncesi ile bunu kabul etmemişlerdir.

Rusya Boğazlar üzerindeki iddia ve beklentilerinden bugün de vazgeçmemiştir.

Montrö Sözleşmesi’ne taraf olmayan ve Sözleşme’yi Karadeniz’e dilediği gibi çıkmasının önünde engel olarak gören müttefikimiz ABD, yıllardır Montrö’yü ortadan kaldırmaya veya kendisinin de taraf olacağı yeni bir sözleşme yapılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Kanal İstanbul ve ÇED Raporu’nda sözü edilen Çanakkale Kanalı, ABD’nin Montrö’yü tartışmaya açmak amacına hizmet edecektir.

  • Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, Türkiye’ye bütün bu kazanımlarını kaybettirebilecek yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik, kısacası gerçek bir beka sorununa yol açacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti üzerinde çeşitli emelleri olan devletlerin çıkarına hizmet edecek olan Kanal İstanbul’dan vazgeçilmelidir.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz. (30 Ocak 2020)

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI EMEKLİ MİSYON ŞEFLERİ

MONTREUX DUYURUSU’NA KATILAN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI EMEKLİ MİSYON ŞEFLERİ

1. BE Ömer ERSUN
2. BE. Süha UMAR
3. Başkonsolos Engin ANSAY
4. BE Yalım ERALP
5. BE Ergün PELİT
6. BE Önder ÖZAR
7. BE Oya TUZCUOĞLU
8. BE Selçuk İNCESU
9. BE Yusuf BULUÇ
10. BE Umur APAYDIN
11. BE Tuluy TANÇ
12. BE Çınar ALDEMİR
13. BE Halil AKINCI
14. BE Aydan KARAHAN
15. BE Ali YAKITAL
16. BE Varol ÖZKOÇAK
17. BE Duray POLAT
18. BE Sina BAYDUR
19. BE Erhan ÖĞÜT
20. BE Pulat TACAR
21. BE Ümit PAMİR
22. BE Murat BİLHAN
23. BE Barlas ÖZENER
24. BE Mengü BÜYÜKDAVRAS
25. BE Ahmet BANGUOĞLU
26. BE Murat SUNGAR
27. BE Dicle KOPUZ
28. BE Sevinç DALYANOĞLU
29. BE Ömür ORHUN
30. BE Osman KORUTÜRK
31. BE Sencar ÖZSOY
32. BE Oktay AKSOY
33. BE Engin TÜRKER
34. BE Mustafa AKŞİN
35. BE Mehmet GÖRKAY
36. Başkonsolos Betin YİĞİT
37. BE Senbir TÜMAY
38. BE Nuri YILDIRIM
39. BE Feryal ÇOTUR
40. BE Numan HAZAR
41. BE Rıza TÜRMEN
42. BE Ali Hikmet ALP
43. BE Sumru NOYAN
44. BE Süha NOYAN
45. BE Mümin ALANAT
46. BE Turan MORALI
47. BE Ali Nazım BELGER
48. BE Celalettin KART
49. BE Ali ARSIN
50. BE Selahattin ALPAR
51. BE Ateş BALKAN
52. BE Faruk LOĞOĞLU
53. BE Oğuz ÖZGE
54. BE Teoman SÜRENKÖK
55. BE Sönmez KÖKSAL
56. BE A. Ferit ÜLKER
57. BE Nazmi AKIMAN
58. BE Kurtuluş TAŞKENT
59. BE Ertuğrul KUMCUOĞLU
60. BE Namık TAN
61. BE Tahsin BURCUOĞLU
62. BE Uğur ARINER
63. BE İzzet ZİNCİR
64. BE Nurettin KARAKÖYLÜ
65. BE Orhan AKA
66. BE Volkan VURAL
67. Başkonsolos Beyza ÜNTUNA
68. BE Tugay ULUÇEVİK
69. BE Fatih CEYLAN
70. Başkonsolos Erol ETÇİOĞLU
71. BE Akın ALPTUNA
72. BE Altan GÜVEN
73. BE Filiz DİNÇMEN
74. BE Üstün DİNÇMEN
75. BE Selim KARAOSMANOĞLU
76. BE Uluç ÖZÜLKER
77. BE Ömer ALTUĞ
78. BE Mehmet Ali İRTEMÇELİK
79. BE Ahmet ARDA
80. Başkonsolos Alev SELAMOĞLU
81. BE Kaya TÜRKMEN
82. BE Doğan AKDUR
83. BE Kadir Hidayet ERİŞ
84. BE Osman ULUKAN
85. BE Koray TAYGAY
86. BE Taner BAYTOK
87. BE Güner ÖZTEK
88. BE Şule SOYSAL
89. BE Veka İNAL
90. BE Naci SARIBAŞ
91. BE Temel İSKİT
92. BE Bilge CANKOREL
93. BE Adnan BAŞAĞA
94. BE Gün GÜR
95. BE Onur ÖYMEN
96. BE Ferhat ATAMAN
97. BE Şükrü ELEKDAĞ
98. BE Ercüment Ahmet ENÇ
99. BE Naci AKINCI
100. BE Kemal GÜR
101. BE Ünal MARAŞLI
102. Başkonsolos Ayşe Esen ÖĞÜT
103. Başkonsolos Gönül DALYANOĞLU
104. BE Vefahan OCAK
105. BE Ünal ÜNSAL
106. BE Bahattin GÜRSÖZ
107. Direktör (BM) Üner KIRDAR
108. BE Tomur BAYER
109. BE Erdoğan AYTUN
110. BE Erdinç ERDÜN
111. BE Nazım DUMLU
112. BE Uğur ERGUN
113. BE Haluk ILICAK
114. BE A. Hakan OKÇAL
115. BE Erdoğan İŞCAN
116. BE Erhan YİĞİTBAŞIOĞLU
117. BE Önder ALAYBEYİ
118. BE İlhan YİĞİTBAŞIOĞLU
119. BE Kenan TEPEDELEN
120. BE Mithat RENDE
121. BE Burhan ANT
122. BE Erkan GEZER
123. BE Hüseyin PAZARCI
124. BE Şakir FAKILI
125. BE Hüseyin ÇELEM
126. BE Özdem SANBERK