Etiket arşivi: Şahsım Devleti

Ne yapmalı ?

Emre Kongar
Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr


DEMOKRATİK REJİM YENİDEN NASIL KURULUR?

Demokratik rejimin yeniden kurulması için siyasal tablonun iyi analiz edilmesi gerekir. Önce siyasal bilimlerin birinci ilkesini anımsayalım:

Siyaset boşluk kaldırmaz!
***

1) Türkiye’deki siyasal tablonun birinci eksiği Demokratik Rejimdir:

Erdoğan/AKP iktidarı yargıyı da ele geçirerek Demokratik Rejimi katletti…

Yine yargı aracılığıyla, “Şahsım Devleti”ni, yani Padişahlık tacı giymiş Faşizmi uygulamaya soktu!

Demek ki siyasette doldurulması gereken birinci boşluk rejimdir:

Rejim konusundaki boşluğun doldurulması için ise Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti için mücadele etmek gerekiyor.

a) Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti için mücadele etmenin birinci adımı yargının bağımsızlığı için savaşmaktır. Bağımsız bir yargı için mücadele etmenin araçları hiç de az değildir:

İnsanlık tarihi, hukuk tarihi, bilim, vicdan, ahlak, Anayasa, yasalar, Evrensel Hukuk, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna dayalı olan AİHM kararları ve kamuoyunun sürekli olarak bunlara vurgu yapması yargı bağımsızlığının oluşturulmasında etkin araçlardır.

b) Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti için mücadele etmenin ikinci adımı ise Sendikaların, Demokratik Toplum Örgütlerinin, Meslek Odalarının, İnsan Hakları Derneklerinin, Siyasal Partilerin, Gençlik Örgütlerinin, Kadın Hakları Derneklerinin, Çevrecilerin, Anayasada ve yasalarda kendilerine tanınmış olan ifade özgürlüğü haklarını sonuna kadar kullanmalarıdır.

c) Demokratik Rejim için, yani Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti için mücadele etmenin üçüncü adımı, medyanın bu hedefe dönük olarak örgütlenmesi ve yayın yapması ve bunların genel okur ve izleyici kitlesi tarafından izlenerek desteklenmesidir.

Demokratik Rejim taraftarları, bu rejimi savunan medya organlarını, gazeteleri, radyoları, dergileri, televizyonları, “YouTube”u, “Podcast” yayınlarını, izlemeli ve desteklemelidirler.

d) Demokratik Rejim, halkın sadece (yalnızca) seçimden seçime sandığa gitmesi demek değildir. Bu satırları okuyanlar başta olmak kaydıyla bütün halk, duygu ve düşüncelerini, milletvekilleri, belediye başkanları gibi politikacılara yansıtarak siyasete ağırlıklarını koymalıdır.
***
Biliyorum, sevgili okurlarım, bütün bunlar size biraz ütopik ve belki de zor geliyor ama dünyada ter ve gözyaşı dökülmeden kurulan hiçbir Demokratik Rejim yoktur

Lütfen Atatürk ve İsmet İnönü’nün topluma bedel ödetmeden bize armağan ettiği Demokratik Cumhuriyet için biraz çalışalım!
***
2) Türkiye’deki siyasal tabloda eksik olan ikinci faktör (etmen) hem “Ortanın Sağı”nın hem de “Ortanın Solu”nun siyasal yelpazede yarattığı boşluktur:

a) Erdoğan/AKP iktidarının toplumu ayrıştırıcı ve insanları birbirine düşmanlaştırıcı kimlik politikaları “Demokratik Rejim” üzerinde uzlaşmış olan “Orta Sağ” ve “Orta Solu” yok etti.

Bu açıdan Demokratik Rejim’in yeniden inşasında “sevgi”, “uzlaşma” temalarının, “Temel Hak ve Özgürlüklerin” vurgulanması doğru bir yaklaşımdır; ama yalanlara ve saldırılara yanıt veremediği için yeterli değildir.

b) Erdoğan/AKP iktidarının yaptığı seçim yasası ittifakları zorunlu kıldı, böylece toplumdaki ayrıştırma ve düşmanlaştırma politikasına uygun olarak Demokratik Rejim üzerinde uzlaşmış olan “Orta”yı, aşırı uçlara taşıdı.

Dolayısıyla, siyasal yelpazedeki “Orta Sağ” ile “Orta Sol” boşluğunu yeniden doldurmak gerekmektedir.

c) Erdoğan/AKP iktidarı “Orta Sağ”ı kendi içine alarak Demokratik Rejimden uzaklaştırdı, dinci-ırkçı-çıkarcı sağ içinde eritti.

Tarikatları, partinin, hükümetin ve devletin içine sokarak rejimi, siyasette din istismarına dayanan bir yapıya taşıdı.

Millet İttifakı tarafından da doldurulamayan Orta Sağ’daki boşluk ülke siyasetinde önemli bir eksikliktir.

d) CHP, sadece (yalnızca) bütün öteki sağ partilerle ittifak ederek değil, aynı zamanda CHP’nin geleneksel Atatürkçü ve Orta Sol çizgisini de “Orta Sağ”a taşıyarak yani partinin tarihsel kimliğini değiştirerek “Orta Sol”u yok etti, fakat “Orta Sağ”daki boşluğu da dolduramadı.

Partinin Orta Sol ve Atatürkçü çizgisi korunarak yapılabilecek ve verimli olabilecek olan bu ittifak, partinin öz varlığı da sağa kaydırıldığı için, yelpazede “Orta Sol” konusunda ciddi bir boşluk yarattı.

Hele “helalleşmek” gibi dinsel terimlerin kullanılması hem kimseyi ikna edemedi hem de partinin çekirdek kadrosunu kendisinden uzaklaştırdı.

  • CHP’nin yeniden özgün çizgisine dönmesi ve “Orta Sol”daki bu boşluğu doldurması gerekiyor.

CHP bunu beceremezse, “Siyaset boşluk kaldırmaz” ve başkaları (haksız ya da haklı olarak) burayı doldurur.
***
Sevgili okurlarım, ben ne politikacıyım ne de siyasal parti lideri:

Dolayısıyla yukarıda yazdıklarım sadece (yalnızca) birtakım gözlemlerdir.

Çözümleri üretecek olanlar elbette politikacılar ve parti liderleridir.

Ama bizim de yurttaşlar olarak üstümüze düşen görevleri yapmamız gerekiyor!

28 Mayıs ve sonrasında Türkiye

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
26 Mayıs 2023, Cumhuriyet

 

İki hafta önce cuma günü, 14 Mayıs’taki seçimde geleceğe ilişkin umudu yeşertmek için Erdoğan’a karşı oy vermemiz gerektiğini yazmıştım. Aynı cümleyi bugün, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimi için kuruyorum.

28 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu kazanırsa her şeyin çok güzel olacağını hiç söylemedim; her iki aday konusunda da eleştirilerimi net olarak yazdım, okuyucularımı nesnel bir tavırla bilgilendirdim, gerçeği söylemeyi ertelemedim.

Yine öyle yapacağım.

ERDOĞAN KAZANIRSA…

28 Mayıs’ta Erdoğan kazanırsa…

Devletin televizyonu TRT’ye çıkıp “Ama montaj, ama şu, ama bu” diyerek rakibine iftira atmak için montajlanan bir videoyu kampanyasında kullandığını rahatlıkla söyleyebilen, gerçeği kolaylıkla saptırabilen biri cumhurbaşkanı olacak.

Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters diyen biri tekrar cumhurbaşkanı olacak.

Kadın cinayetleri ve cemaat yurtlarındaki tacizler için “münferit” diyen bir cumhurbaşkanı olacak.

Yıllardır sürekli olarak kullandığı nefret söylemleriyle toplumu kutuplaştıran bir cumhurbaşkanı olacak.

Beşli çeteler ceplerini doldururken batan ekonominin bedeli işçi sınıfının, emekçinin sırtına yüklenmeye devam edecek.

“Adalet Sarayı” denilen binalarda adaletin esamesi okunmayacak; yargının, aydınların ve ilerici kesimlerin, hak mücadelesi veren herkesin üzerindeki baskı artacak.

Siyasal İslamcı AKP ile Hizbullah uzantıları, aşırı milliyetçiler ve dinciler arasında kurulan ittifak, Türkiye’deki karanlığı daha önce görülmedik şekilde koyulaştıracak.

  • Emperyalizmin Türkiye’de kurduğu oyunun bir sonucu olan sığınmacı sorunu, şiddetlenerek sürecek ve Türkiye’nin varlığını tehdit eder hale gelecek.

Erdoğan kazanırsa, Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen laik Cumhuriyet Devrimi’nin 100. yılında, Erdoğan’ın lideri olduğu Karşıdevrim Tarikatına teslim edilecek.

KILIÇDAROĞLU KAZANIRSA…

Kılıçdaroğlu seçilirse, 21 yıldır ülkenin üzerine çöken, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ürünü AKP’ye güçlü bir yanıt verilecek; yozlaşmış düzeni değiştirmek isteyen muhalefetin sesini duyurması için daha fazla olanak olacak.

Söz verdiği gibi ilk 24 saat içinde İstanbul Sözleşmesi’ne dönmek söz konusu olacak.

Türkiye, Şahsım Devletinden çıkıp parlamenter sisteme ve hukuk devletine dönüş rotasına girecek.

Elbette tek bir seçimle tüm sorunları çözmemiz, ideal bir sistem yaratmamız olanaklı değildir. Millet İttifakı’na ve seçim sürecinde ortaya koydukları politikalara yönelik eleştirilerim aynı şekilde devam ediyor (biçimde sürüyor).

Kim kazanırsa kazansın, laiklik, tam bağımsızlık ve güçlü bir sol için verdiğimiz mücadele hızlanarak sürecek. Üstelik de karşımızda artık tarihin en sağcı Meclis’i varken!

Ancak son tahlilde (çözümlemede) 28 Mayıs için durum nettir:

  • Erdoğan’ın gitmesi için bir kez daha oy vermek ve sandıklara sahip çıkmak,
    her vatansever yurttaşın temel görevidir. 

Gün kararsızlık günü değildir!

2023 Seçimleri : Cumhuriyetimizin 100. Yıl Sınavı

Dostlar,

17 Ocak 2023 günü akşam 19:00’da (TSİ), Avusturya’dan yayın yapan DÜZGÜN TV‘de Sn. Serdar Altun‘un konuğu olduk.

Sn. Altun bize bir dizi sorular yöneltti..

Öncelikle, Cumhuriyetimizin 100. yılına girmesi nedeniyle Cumhuriyet kavramının tanım ve anlamını, ülkemizde Cumhuriyet’in ilanı ve Kurtuluş sürecini izleyen Kuruluş sürecini özetlememizi istedi. 22 dakika sürdü bu “özet”lememiz !…

Ardından, 3 Kasım 2002 seçimiyle iktidar olan, %34 oyla TBMM’de vekillerin %67’sine sahip olan AKP’nin… 21. yıla giren tek başına iktidarının giderek TEK ADAM REJİMİNE / ŞAHSIM DEVLETİNE yozlaşmasının öyküsünü ve bu iktidarın vaad ettikleri ile yaptıklarının irdelenmesini rica etti.

Bu bölümde Erdoğan’ın 2004-2006’lı yıllarda TV’lerde, 30’u aşkın kez dile getirdiği

  • “Biz BOP eşbaşkanıyız, bu görevi yerine getiriyoruz…”

hazin itirafını / meydan okumasını” açıkladık. BOP haritası, ABD’nin resmi Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde E. Alb. Ralph Peters imzasıyla yayınlandı (Haziran 2006) : http://www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899

Web sitemizde (www.ahmetsaltik.net) bu konuda epey yazı var, biz de yazdık ve hatta PP (power point) yansılarıyla verdiğimiz konferansların yansılarını (slaytlarını) paylaştık.. BOP, Cide ADD Şb. 03.07.2004, Ahmet SALTIK

BOP, Türkiye dahil 22 ülkeyi bölerek küçültüyor.. Türkiye Başbakanı R.T. Erdoğan, ülkemizi ve ulusumuzu bölen ABD hain planında Bush ile eşbaşkan! …
Son olarak yaklaşan 2023 genel seçimleri (Milletvekili) ve Cumhurbaşkanlığı seçimini değerlendirmemizi istedi. Seçim güvenliği için önerilerimizi, Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanlığına adaylığının olanak dışı olduğunu, Anayasal olarak yolun kapalı bulunduğunu, tek seçeneğin TBMM’nin erken seçim kararı alması olduğunu açıkladık. Bu da 360 oy ile olabiliyor.

1,5 saat süren kapsamlı değerlendirmelerimizi izlemek için yukarıdaki görselin tıklanması gerekiyor.. İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 18 Ocak 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

 

Zorlu bir yılın ardından

Alev Coşkun
Alev Coşkun
08 Ocak 2023, Cumhuriyet

 

2022 yılı Türk siyasal yaşamında olumsuzluklar bırakarak sona erdi. Bu yıl, genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak; bu nedenle 2023 bir umut yılıdır. Bu yazımızda siyasal yönden 2022 yılının kısa bir bilançosunu vereceğiz.

Bugün Türkiye’de uygulanan “partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dünyanın hiçbir yerinde olmayan, evrensel hukuk ve anayasa ilkelerini tersyüz eden “ucube” bir sistemdir.

  • Demokrasinin vazgeçilmez temeli kuvvetler ayrılığı ilkesidir.

Uygulanan bu sistemle, kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilmiş, Yasama Meclisi’nin yetkileri budanmış ve tüm yetkiler cumhurbaşkanına verilmiştir.

  • Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiştir.

Bu nedenle siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu bu rejime “neo patrimonyal sultanizm”, Prof. Dr. Emre Kongar da bu sisteme “şahsım devleti” adını veriyor.

Demokratik siyasal yaşamın, en önemli unsurlarının başında siyasal partiler arasında diyalog ve uzlaşma gelir. İleri Batı demokrasilerinde bu durum her zaman temel ilkedir ve her zaman uygulanır. Geçen yıl muhalefet partileri arasında uzlaşmayı sağlayan 6’lı Masa girişimi bu nedenle son derece önemli, demokratik bir adımdır.

6’lı Masayı oluşturan siyasal partilerin genel başkanları yıl boyunca toplantılarını yaptılar ve türlü yıkıcı girişimlere karşın birlikteliklerini sürdürdüler. 6’lı Masanın güçlendirilmiş parlamenter sistem için hazırladığı “anayasa değişikliği önerisi” de son derece önemlidir. 6’lı Masa 10. toplantısını 5 Ocak 2023 Perşembe günü yaptı. 9 saat süren toplantıda önemli kararlar alındı.

Seçimlerin yapılacağı 2023 yılında, 6’lı Masanın aynı düzende yoluna devam etmesi son derece önemlidir.

KORGENERAL VURAL AVAR’IN ÖLÜMÜ HUKUK CİNAYETİ

28 Şubat davası uydurma ve tuzak bir davadır.

Bu davadan yargılanan 84 yaşındaki demans hastası emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde yaşamını yitirmesi 2022 yılının son ayının en dramatik olayı olarak tarihe geçecektir.

Adli Tıp, ardından vicdanlarını yitirmiş kimi yandaş doktorlar, 84 yaşındaki hasta bir emekli asker için “cezaevinde yaşamını sürdürebilir” raporu verdiler. Açıkçası bir cinayet için ortam hazırlanmasına vesile oldular. Bu olay kamuoyunda etki yarattı. İş işten geçtikten sonra Adalet Bakanlığı bugünlerde konuyla ilgili önlem almaya yöneliyor.

Vural Avar

Yaş ortalaması 80’in üzerinde ve ciddi rahatsızlıkları olan TSK’nin değerli komutanları cezaevinde bir bakıma ölüme mahkûm ediliyorlar.

Adeta gaddarca her birinin cezaevinde ölmeleri bekleniyor.

Bu ne büyük kin…

Bu ne büyük insanlık dışı davranış…
Kuşkusuz siyasi tarihe geçecektir.

ANAYASAYA AYKIRI KARAR

2022’nin son ayında Danıştay evrensel hukuka aykırı bir karar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kararname yayımlayarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmişti (20 Mart 2021). Oysa Meclis tarafından (AS:  yasayla) kabul edilen uluslararası sözleşmeler ancak Meclis tarafından (AS: yasayla) feshedilebilir.

Çok sayıda kurum bu Cumhurbaşkanlığı kararnamesini yargıya taşıdı ve Danıştay’da dava açıldı. İlgili daire, 2’ye karşı 3 oyla kararın hukuka aykırı olmadığına karar verdi. Konu, Danıştay (AS: İdari) Dava Daireleri Kurulu’na geldi ve kurul “İstanbul Sözleşmesi”nden cumhurbaşkanı kararı ile çıkılmasını hukuka uygun buldu…

Danıştay tam 154 yıllık saygın bir hukuk kurumudur. İdarenin karar (AS: eylem) ve işlemlerinin yargı denetimini sağlar. Ancak Danıştay bu son kararıyla hukuk alanında ne yazık ki kara bir leke almıştır. Yasama organının yetkisini “gasp” etmiştir. Bu durum, “Cumhurbaşkanı, tüm uluslararası sözleşmeleri tek başına feshedebilir” gibi korkunç bir sonuca götürür, yani cumhurbaşkanı isterse Montrö Sözleşmesi’ni de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve Lozan Antlaşması’nı da feshedebilir!? Böyle bir tek adamlık olur mu? Danıştay kendi hukuk dünyasını ve kendi temiz tarihini “tahrip” etmiştir.

KADINA ŞİDDET VE CİNAYET

Türkiye, kadına yönelik cinayet ve şiddet konusunda ne yazık ki ön sıralarda. 2022 yılında 381 kadın yaşamını yitirdi. 2008-2022 yılları arasında 14 yılda 4 bin 86 kadın cinayeti işlendi.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, “yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’nden bu yana kadına karşı cinayetlerin arttığını” açıkladı. Ayrıca kadına karşı şiddet uygulayan kişi, gerekli cezayı almadığı sürece kadın cinayetleri artıyor.

BOĞAZİÇİ: ETKİN DİRENİŞ

2 Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP milletvekili adayı Melih Bulu’yu Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atadı. Boğaziçi Üniversitesi direnişi o tarihten bugüne etkin bir biçimde sürüyor. Üniversite öğretim üyeleri her gün öğle arasında yağmur, fırtına demeden üniversite bahçesine çıkıyorlar, ellerinde “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite”, “Kabul Etmiyoruz” ve “Vazgeçmiyoruz” yazan dövizlerle sırtlarını rektörlüğe dönüyorlar.

Bu eylem tam iki yıldır sürüyor. Üniversitenin kapısına kelepçe takıldı. Direniş sırasınca yüzlerce öğrenci göz altına alındı. Önümüzdeki mart ayında direniş üçüncü yılına girmiş bulunacak. Akademisyenler demokratik ve “liyakate” dayalı yönetim istiyorlar.

BAŞÖRTÜSÜ KANUNU

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusunda yasa çıkaralım önerisi üzerine Erdoğan, bu olaydan siyasal rant sağlamak amacıyla konunun anayasa değişikliğine dönüşmesini istiyor. Konunun Erdoğan tarafından halkoylamasına götürüleceği ve seçimlerde halkın önüne böyle bir seçenek konulacağı belirtiliyor. Muhalefet partileri bu konuda kuşku taşıyorlar. AKP’nin hazırladığı tasarının temel insan hakları ilkelerine, laikliğe ve hukuka aykırı olduğu belirtiliyor.

NORMALE DÖNEN İLİŞKİLER

Türkiye’nin komşularıyla ilişkileri birer birer normale dönüyor. İlk önce İsrail’le ilişki normale döndü. Karşılıklı büyükelçi tayinleri yapıldı. Mısır’la ilişki normale döndü. Şimdi Suriye ile normale dönüş başladı. Aralık ayında (28.12.2022) Moskova’da, Türkiye Rusya ve Suriye savunma bakanlarının üçlü görüşme yapması önemli bir gelişmedir. Bunlar olumlu gelişmelerdir. Ancak mezhepsel ve dine dayalı dış politikanın yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Erdoğan kişisel dış politika tutkusu yüzünden Türkiye’yi ekonomik yönden zarara uğratmıştır.

İMAMOĞLU

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “ahmak” sözünü, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine söylediği kabul edilerek kendisine 2 yıl 7,5 ay hapis cezası verildi. Asıl amaç İmamoğlu’na yasak vererek onu siyaset alanının dışına çıkarmak istiyorlar.

Ekrem İmamoğlu

Bu karar kamuoyunda etkisini gösterdi. İki gün üst üste İBB önünde halkın katılımıyla protesto gösterileri yapıldı. Bu gösterilere 6’lı Masanın liderleri de katıldılar. İmamoğlu’na ısrarla zulmetmek, O’nu mağdur duruma düşürmek aslında muhalefete ve İmamoğlu’na yarıyor.

YAŞAM PAHALILIĞI

2022’nin vatandaş yönünden en duyarlı noktası ekonomi alanıdır. Yaşam pahalılığı ve yüksek enflasyon herkes tarafından kabul edilen önemli bir konudur. Ne ki, TÜİK yıllık enflasyonu %64 olarak ilan ederken İstanbul Ticaret Odası enflasyonun %94 olduğunu açıkladı. ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) verilerine göre yıllık enflasyonun %137.5 olduğu belirtiliyor.

Yıllık enflasyon son dört yıldır sürekli artış gösteriyor. ENAG’ın rakamlarının yaşam gerçeklerine uygun olduğu açıktır.

Area Araştırma’nın aralık ayında yaptığı “Türkiye’nin en önemli sorunu ne” sorusuna verilen yanıtlar şöyledir: Yüzde 67 hayat pahalılığı, onu yüzde 6.5’le göçmen sorunu ve yüzde 4.2 ile işsizlik izliyor.

DÜNYA EKONOMİSİ ve DIŞ TİCARET

2022 yılı dış ticaret, ithalat ve ihracat rakamları belli oldu. Türkiye’nin ihracatı 254 milyar dolara yükseldi. Kuşkusuz bu rakam önemlidir. Bir yıl önceye göre ihracat %12.9 artış göstermiştir. Ancak ithalat rakamlarına da bakmak gerekir. İthalat %34.3 artışla 364 milyar dolara çıkmıştır. Bu durumda 2022 yılında dış ticaret açığı 110.2 milyar dolara yükselmiş oluyor ve ihracatın ithalatı karşılama oranı %83’ten % 69.8’e geriliyor. Bu büyük dış ticaret açığının altyapısında AKP’nin yanlış ekonomi politikaları vardır.

  • AKP iktidarının “Türkiye’yi dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına sokacağız” iddiası çökmüştür. Türkiye ekonomisi önce 17. sıraya 2022’de ise 20. sıraya gerilemiş bulunuyor.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI ve ETKİLERİ

24 Şubat 2022’de Rus birlikleri Ukrayna’ya askeri harekât başlattılar. Moskova, bu askeri harekatın siyasal hedefini Ukrayna’nın güney ve doğusundaki dört bölgeyi kendi topraklarına katmak olarak ilan etti. Bugüne dek BM’ye göre sivil can yitiği 6700’ün üstünde. Kiev, Rusya’nın en az 99 bin askerini yitirdiğini, Moskova ise en az 61 bin Ukraynalı askerin öldüğünü öne sürüyor. Savaşın yayılma olasılığı zaman zaman “Üçüncü Dünya Savaşı” endişelerini artırıyor.

Önceleri kısa sürede uzlaşma olacağı düşünülen savaş, 10 aydır sürüyor. Aralık ayında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ABD’ye gitti ve Başkan Biden’la görüştü. Ayrıca ABD Yasama Meclisi’nde konuştu ve çok alkışlandı. Barış konusunda kesin bir görüş ortaya konulamıyor.

Türkiye, Ukrayna’nın işgaline karşı çıktı, ancak Batı’nın Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarına katılmadı. Moskova ile iletişimini sürdürdü. Türkiye ayrıca, esir (tutsak) takası, sivillerin çatışma bölgelerinden tahliyesi (boşaltılması) ve tahıl koridorunun gerçekleşmesi yönünde ciddi katkılar sağladı.

Bu savaş nedeniyle ABD, AB ülkelerini, Rusya’ya karşı bir cephede birleştirdi.
ABD savaşın sürmesini istiyor.

BM İnsani Yardım Koordinasyon Dairesi’nin aralık ayı verilerine göre, Ukrayna’dan 7 milyon 832 bin 493 kişi Avrupa ülkelerine geçti. BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütüne göre, ülke içinde yerinden edilen kişilerin sayısı ise 11 milyona ulaştı.

Rusya’ya yönelik yaptırım kararları, tüm dünyada doğrudan veya dolaylı olarak etkisini gösterdi. Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, ABD ve öbür Batılı ülkeler, Rusya’ya karşı finans, enerji, ulaşım, ihracatın kontrolü (dışsatımım denetimi) ve finansmanı ile vize politikası gibi çeşitli alanlarda yaptırımlar belirledi.

Dünyada önde gelen 1000’in üzerindeki uluslararası şirket, boykot amacıyla Rusya’yı terk etti ya da çalışmalarını kısıtladı.

ÇİN ve ABD

Rusya-Ukrayna savaşı, Batı’nın izlediği politika, Rusya’yı ekonomik ablukaya almak istemesi, Çin-Rusya yakınlaşmasını sağladı.

Ukrayna savaşı sürerken ABD-Çin arasında “Tayvan gerginliği” ortaya çıktı.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, yılın son ayında ABD’ye giderken Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, Pekin’e gitti. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de açıklamalarında ülkesinin gelecek yıl Rusya ile bağlarını derinleştireceğinin işaretini verdi.

Bu aşamada Çin ve Rusya’nın “Ortaklıkta sınır yok” formülü ile ticaretin geliştiği görülüyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2022’nin ilk 11 ayında geçen yılın 12 aylık değerine kıyasla yaklaşık %32 artarak neredeyse 172 milyar dolara ulaştı.

  • Çin-Rusya, ABD’nin Asya politikasına karşı çıkıyorlar.

Ancak NATO’nun Madrid Zirvesi’nde Çin ilk kez “tehdit unsuru” olarak kabul edildi.

İÇKİ ve ARAP DÜNYASI

AKP iktidarı alkollü içeceklere orantılı düzeyin üzerinde ağır vergiler uyguluyor.

Buna karşın din devleti kurallarının uygulandığı Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) oluşturan, 7 yönetimden biri olan Dubai, turizmi canlandırmak hedefiyle alkol satışına uygulanan %30’luk vergiyi kaldırdı. Ayrıca alkol içmek isteyenlerin bulundurmak zorunda olduğu kişisel lisanstan da ücret almaktan vazgeçti. Diğer Körfez kentlerine göre daha liberal bir yaşam sürülen Dubai’nin turistler ve gurbetçiler için çekiciliğinin artırılması hedefleniyor.

İRAN ve KADIN HAKLARI

İran’da uygunsuz giyindiği gerekçesiyle 13 Eylül 2022’de gözaltına alındıktan birkaç gün sonra yaşamını yitiren Mahsa Amini’nin (22) ardından eylemler başladı. Amini’nin gözaltında ölmesi İran’daki kadınları ve ilerici güçleri etkiledi. Olay yalnızca İran’da değil, tüm dünyada kadın hakları yönünden etkili oldu.

EGE’DE GERGİNLİK

2022’de Türk-Yunan gerilimi üst düzeyde sürüyor. Atina, askeri statü dışında olması gereken Ege adalarını silahlandırmayı sürdürüyor. Yunanistan Başbakanı Miçotakis, mayıs ayında ABD Kongresi’ne hitap etti. Türkiye’ye F-16 satılmamasını istedi, bu istem gerginliği artırdı. Gerginlik tırmanmayı sürdürüyor. Gerginlik sürerken ABD, Yunanistan ve Ege adalarında üsler kurmayı0 sürdürüyor. ABD, Türkiye’yi dengeleme ve Ege Denizi’ni Rusya’ya karşı denetim altına alma politikasını izliyor.

2023 SEÇİMLERİ

Türkiye seçim eğik düzlemine girmiş bulunuyor.

Değişik anketler, “Erdoğan’a asla oy vermem” diyenleri %60-65 arasında göstermektedir.

2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanının 100. yıldönümüdür.

 

Bu tarihsel eşikte Türk halkı son derece önemli bir seçime gidiyor.

Türkiye, “sultanlık rejimi”nden kurtulacaktır.

Tüm göstergeler buna işaret etmektedir.

HALK TV Programlarımız : 8 Mayıs 2021

Dostlar,

8 Mayıs 2021 Cumartesi günü saat 16:00’da
HALK TV’de Sn. Mehmet Bal’ın konuğu olacağız /
OLDUK..

ve Hindistan’da kovit-19 salgının eriştiği ürkütücü boyutları irdeleyeceğiz.. Türkiye’nin çıkarması gereken dersleri de..

Mayıs ayının 2 pazar günü kutlanan Anneler Günü, bu yıl 9 Mayıs Pazar gününe denk geliyor. Bu nedenle çiçekçiler bugün ve yarın 10.00-17.00 saatleri arasında açık olacak. Çiçekçiler evlere sipariş götürebilecek..
Bu gün ayrıca semt pazarları da açık.. Haftaya Cumartesi de açık olacak semt pazarları..
29 Nisan – 17 Mayıs arası sözde kapanma delik – deşik eleğe dönüştü..
Erdoğan ise bu gün, 17 Mayıs sonrası “Yeni normalleşme” nin koşullarını önümüzdeki günlerde açıklayacaklarını duyurdu.. Bilim Kurulu toplantısı sonrası Kabinede ele alınacakmış :

  • Normal hayatımıza en kısa sürede döneceğimize inanıyorum” diyen Erdoğan, bir kez daha sosyal mesafe kurallarını hatırlattı.
  • Erdoğan, “17 Mayıs’ta başlayacak yeni normalleşme takvimimizi önümüzdeki günlerde açıklayacağız. Bu takvimde okulların açılış konusu da yer alacak” diye konuştu.

****
Son veriler aşağıdaki gibi.. İlk dalganın ve tepenin yaşandığı Nisan 2020 verilerinden çoook beter.. O dalgada en çok 5138 olgu / vaka yakalanmış ve 127 ölüm olmuştu..


Erkenden, kabak çiçeği gibi açılmıştık 1 Haziran 2020’de, en önce AVM’leri açmıştık okullarımız kapalı iken!! Uyarmıştık, yaz geçince KASIRGA yaşarız… diye.
Eylül – Aralık arası 2. dalgayı yaşadık.. 1 Mart’ta 2. kez açılım – saçılım kumarına giriştik..
Nisan başında biraz sıkıladık 2 hafta dolayında..
26 Nisan’a geldiğimizde Türkiye toplam olgu sayısında dünyada ilk 4’e tırmandı.
Milyon nüfusta günlük yeni olgu sayısı (insidens hızı) bakımından ise dünya şampiyonu idi..
Bu şampiyonluğunu 10 gün dolayında sürdürdü Erdoğan Türkiye’si! Fatura çok ağırlaştı..

ŞAHSIM Devletinde günlük yeni olgu sayısı 63 bini aştı.. Ölümler 400’e dayandı “resmen”!
Çare kalmadı, turizm de elden uçuyordu..

  • Açılım 10 bini aşkın masum insan canı aldı, 1,5 milyon yeni hasta eklendi havuza!

Kim verecek bunun hesabını??
Deneme – yanılma ile salgın yönetilebilir mi??
İnsanların yaşam hakkıyla oynanabilir mi?
***

29 Nisan’da alaturka bir kapanma denemesi yürürlüğe kondu.
Sınırlama / yasaklar kapsamında olanlar, olmayanlardan daha az! AKP’vari bir yasak savma.
***
Sn. Fatih Ertürk ile saat 20:00’de birlikte olacağız..


(26) Prof. Ahmet Saltık: Bu hızda vaka düşüşünü bilim açıklayamıyor! – YouTube

AKP = RTE iktidarının 2 ayağındaki pabuçlar DİNCİLİK ve SERMAYE YANDAŞLIĞI..
Geldiğimiz çok yönlü tıkanma ortada..
Ülke yönetilemiyor. Salgında savruluyor – kavruluyoruz. AŞI YOK!
Ölüyoruz ama salgından değil AKP yönetiminden / yönetimsizliğinden..
***
AKP = RTE iktidarı mutlaka rotasını düzeltmeli ayakkabılarını değiştirmeli :
Yeni pabuçları BİLİMSELLİK ve TOPLUMCULUK olmalı..
Başka uçarı – kaçarı kalmadı “Şahsım devleti CEO“su için; her bakımdan yollar kapalı.
Zaman ölçüsünde sorunu irdeleyecek ve çözüm önerilerimizi sunacağız.

Özellikle, 17 Mayıs sonrası yaşanacak TERSİNE KOVİT GÖÇÜ BÜYÜK TEHDİT!
Bunun mutlaka, 14 gün engellenmesi gerekiyor

Unutulmasın; İngiltere ve Fransa ülkemizi KIRMIZI LİSTEYE aldılar.
Almanya örtük olarak yaptı bunu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu anlamsız tümceler kurdu Almanya’da; “Turisti görecek herkesi aşılayacaklarmış Mayıs ayı içinde”!? Aşı nerede?
Sağlık Bakanı “2 ay aşı yok” diye itiraf etti! Yunanistan, İspanya, İtalya rezervasyonları kaptı. 
Rusya, uçak seferlerini bıçak gibi keserek apaçık; turist göndermeyeceğini bildirmiş oldu, Mısır ile yapıldı rezervasyonlar.. (Montrö konusunda iktidarın saçmalamaları da pay sahibi bunda..)

Aşı nerede Erdoğan? Salgının ortasında ülkemizi neden aşısız bıraktınız Erdoğan?? Yerli aşı nerede Sn. Erdoğan?
14 Ocak’tan bu yana yapılan toplam aşı sayısı 25 milyon.
Nüfusun 1/3’ü bile değil. Mutantlar kol geziyor, aşıya direnç gelişiyor, salgın uzuyor; MASUM İNSANLAR ÖLÜYOR!
Bu yangın nasıl ve ne zaman söner Erdoğan??
Uykularınız kaçmıyor mu Erdoğan??

Velhasıl-ı kelam; bizim köyde asayiş epeydir berkemal değil, yangın var ne yazık ki :

  • Bu ülkenin yüzakı bilim insanlarından sevgili kardeşim, Hacettepe’de stajyerim, 40 yıldır saygın – sevgin meslektaşım…. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ile uğraşacağınıza, O’nu anlamaya ve O’ndan yararlanmaya bakın. Utanın yaptığınız akıl ve vicdan dışı saldırılardan, bu nasıl bir Müslümanlık, nasıl bir İslamiyet? Hz. Muhammet öğrense sizi tükürüğüyle boğardı inanın!

    Bilgi ve ilginize kaygı ile sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 08 Mayıs 2021, Ankara (Güncelleme : 09.05.21, 00:26)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

 

BİRGÜN Gazetesine Demecimiz : Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor

Türkiye ‘kapandı.’ Ama ‘çarklar dönüyor’, milyonlarca emekçi işe gitmeye devam ediyor. Uzmanlar “Tam kapanma böyle olmaz” diyor.

Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor

BİRGÜN,
30 Nisan 2021
Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor (birgun.net)
Manşet ve sayfa 8-9
Türkiye ‘kapandı.’ İktidarın ‘kontrollü normalleşme’ diyerek mart ayında tedbirleri kaldırmasının ardından salgın kontrolden çıkınca bu karar alındı. Şimdi ise 17 gün sürecek ‘tam kapanma’nın ardından vaka sayısının 5 binin altına düşürülmesi planlanıyor. Ancak uzmanlar, dün akşam başlayan kapanma sürecinin ‘tam kapanma’ olmadığını, milyonlarca emekçinin işe gitmeye devam ettiğini vurguluyor. Aşılama sürecindeki sorunlara da dikkat çeken uzmanlar,
  • Kapanma kararı zaten geç kalınmış bir karar. Yasaktan muaf tutulan kesimlerin fazlalığı ve yine bilimsel ölçütlerle hareket edilmemesi nedeniyle salgının hızında keskin bir azalma olmayacak” diyor.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, aşı sağlanmasında yaşanan sıkıntılara işaret ederek,

  • “Her ne olursa olsun bir iktidar salgının ortasında halkını aşısız bırakamaz” diye konuştu.

Türkiye’de 350’ye çıkan günlük ölüm sayısının İngiltere’de 6’ya kadar düştüğüne dikkat çeken Saltık, “İngiltere’de günlük olgu sayıları da 2 binlere düştü. Demek ki bilimsel olarak mücadele edince bunların hepsi başarılıyormuş. Şahsım devleti, bunların hiçbirini yapamıyor” ifadelerini kullandı. Salgınla geçen 14 ayda uygulanan politikaların tam bir fiyasko olduğunu belirten Prof. Dr. Saltık,

  • “Türkiye son 14 gündür günlük yeni tanı konan hastaların insidens hızında dünyada açık ara şampiyon” dedi ve ekledi:“Açıklanan resmi rakamlara göre, Türkiye’de toplam 4,8 milyon kişi hastalandı. 40 bine yakın insan yine bu hastalıktan öldü. Gerçek sayı ise bunun çok üstünde. Gerçekte 80 ile 120 bin kişi arasında insan öldü. Bu insanların tamamı salgından değil, AKP iktidarının kötü yönetiminden dolayı hayatını kaybetti.
  • Salgın öldürmüyor, iktidarın bilim dışı ve beceriksiz politikaları öldürüyor.
  • Tüm dünyada tanı konulan her 100 hastanın 5’i Türkiye’de.”ÜÇ SACAYAĞI OLMALIUygulamaya konulan kapanmanın “tam kapanma” olmadığına da vurgu yapan Prof. Dr. Ahmet Saltık, sözlerini şöyle sürdürdü:“Süre takvime göre ayarlanmaz. Salgın sizin koyduğunuz takvime kendini uyarlamaz, tersine sizin salgının gerektirdiği takvimi sağlamanız gerekir. Bu da dört haftadır. 14 gün bulaşıcılık süresi vardır. Matematiksel gerçekliği 28 gündür. 17 gün sonra Türkiye bu kapatmadan beklediğini bulamayacak. Bunun nedenlerinden biri 43 kalemde yasaktan muaf tutulan insanlar. Her 5 çalışandan 3’ü yasaktan muaf. İnşaat işçileri çalışmaya devam edecek. Bu şekilde nasıl bir kapanmadan söz edebiliriz?”Kapanmanın etkili olabilmesi için üç sacayağı üzerine oturması gerektiğini belirten Saltık, “Birincisi, eve kapattığınız insanlardan kapı kapı dolaşarak örnek alacaksanız. Saklı kalmış taşıyıcıları ve bulaştırıcıları yakalayıp engellemeniz gerekiyor. İkinci köşede aşı var. Fakat aşı elimizde çok az. Üçüncü olarak da halka mutlaka sosyal destek verilmeli; ancak açıklamaların hiçbirinde sosyal devlet katkısı yok” diye konuştu.

    İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu da salgının başından bu yana uygulanan politikaların tutarsızlığına işaret etti: “Alınmış bir kararın değiştirilmesi, sonra da bu kararın tekrar iptal edilmesi salgının en başından beri karşılaştığımız tutarsız politikaların bir örneği. Hasta-vaka ayrımı gibi verilerin paylaşımında da, maske dağıtımında da, sokağa çıkma yasağının ilan edilip bu karardan vazgeçilmesinde de hep bu tutarsızlıkları gördük.” Bu kapanma kararının da tutarsızlıklarla dolu olduğunu söyleyen Küçükosmanoğlu,

  • Ekonomik sosyal destek olmadan alınan bu karar; işçi sınıfının, küçük esnafın ve günlük çalışan kişilerin büyük bir soysal yıkıma uğramasına neden olacak.Diğer yandan şehirlerarası kısıtlamanın yapılacağı duyuruldu; ama insanlar köyüne, kasabasına gidiyor. Salgının en yoğun olduğu, her 3 vakadan 1’nin görüldüğü İstanbul’dan insanlar bütün ülkeye virüsü yayacak. Geçen haziran ayında da aynı yanlış yapılmıştı. Bu tutarsızlık yine tekrarlanıyor” şeklinde konuştu.

    SALGIN BİZDEN ÖNDE

    “Biz resmen salgını takip ediyoruz” diyerek salgının yönetimini eleştiren Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Sarp Üner ise şunları ifade etti: “Normalde öngörüyle karar verip, önlem alınması gerekirken bizde olaylar gerçekleştikten sonra müdahale ediyormuşuz gibi hissediyorum. Ya geç yaptık ya da yapmış gibi yaptık. Bu da bizi bugünkü duruma getirdi.”

    Prof. Dr. Üner, 17 günlük bu kapanma sürecinin ardından vaka sayılarının istenilen düzeye inmeyeceği görüşünde: “Tam kapanma deniyor ama bu sürede hemen herkes çalışıyor. Herkes o listeye girebilir gibi duruyor. Fabrikalar devam ediyor, bu tam kapanma değil. Yine bilimsel değil, turizm sezonuna yetişmek için alınmış bir karar. En az 4 hafta olması gerekirken 17 günlük kapanma kararı alındı.”
    =============================
    Dostlar,

    BİRGÜN Gazetesine yolladığımız  tam metin aşağıdaki gibi idi :

    ****
    BioNTech&Pfizer aşısının sağlanmasında çeşitli sıkıntılar yaşandı ve bu sıkıntıların birkaç nedeni var. En başta yüksek maliyet. Bu aşının maliyeti, Çin’den gelen Sinovac aşısının iki katı neredeyse. Sinovac’ın aşısının gelmemesinin de çeşitli nedenleri var. Aylardır Sinovac’la yapılan anlaşmayı açıklayın demekteyiz, niye bu aşının gelmediğini anlayalım: Çin’in Uygur bölgesinde yaşayan Türk soydaşlarımızla ilgili bir pazarlık olduğunu biliyoruz. Ayrıca iktidarın ödeme güçlükleri olduğunu da. Çin bu aşıyı satmayı ve yer yer bağışlamayı sürdürüyor. Her ne olursa olsun bir iktidar salgının ortasında halkını aşısız bırakamaz. Bu beceriyi göstermek ve yeterli aşıyı zamanında halka ulaştırmak devletin kaçınılmaz zorunluğu. Öte yandan 10 dolayında aşı halen acil kullanım onayı almış durumda. ABD, İngiltere, İsrail, Yeni Zelanda, Avustralya.. aşılamada çok başarılı. Türkiye’de günlük ölümler 350’ye dek tırmanmışken, İngiltere’de 6’ya düştü; günlük hasta sayısı da 2 binlere! Demek ki bilimsel savaşım verince başarılıyormuş. Kader, talih, kısmet, Allah’tan… değilmiş. “Şahsım devleti” hiçbir alanda başarıya erişemiyor ama Halkı aldatmayı ısrarla sürdürüyor!?Salgında 1. yılın sonunda geldiğimiz nokta gerçekten tam bir çuvallama, tam bir fiyasko. Türkiye son 2 haftadır, günlük yeni tanı konan hastaların insidens hızında (milyon nüfusta) dünyada açık ara şampiyon! Açıklanan “resmi” rakamlara göre Türkiye’de toplam 4,8 milyon kişi hastalandı. 40 bine yakın insanımız bu hastalıktan öldü (resmi veri!). Gerçek rakam ise bunun çok üstünde, 80-120 bin arasında insan Kovit-19’dan öldü. Kovit-19 yüzünden dolaylı ölümler ise bunun en az yarısı dolayında. Toplam ölümler 120-180 bin arasında, korkunç bir kırım ve AKP iktidarı bu tabloyu doğalmış gibi bize yutturmaya uğraşıyor ne yazık ki!

    • Bu insanların çoğu salgından değil, AKP iktidarının akıl-bilim dışı yönetiminden yaşamını yitirdi.
    • Salgından çok, AKP iktidarının beceriksiz ve insan yaşamına odaklanmayan sermaye yanlısı politikaları öldürüyor. Bu durum sürdürülemez ve kabul edilemez, iktidar suç işliyor, yargılanacaktır gelecekte.
    • Erdoğan Türkiye’yi bir devlet gibi değil Anonim Şirket gibi, CEO olarak kâr amaçlı yönetiyor!?

    Dünya genelindeki son 24 saatte 886.963 yeni vaka tanısı kondu, 40.444’ü Türkiye’de. Tüm dünyada tanı konan her 100 hastanın 5’i Türkiye’de, oysa nüfusumuz dünyanın %1’i! Bunların “resmi” rakamlar olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. İktidar, gerçek ölüm ve hasta (vaka) sayılarını hep gizliyor. Özellikle son 1 haftada günlük 63 binden, inanılmaz bir hızla, 1/3’ten çok azalma sağlandı, nasıl oldu ise?? Oysa dünyada %8 artış var hasta-ölü sayısında son haftada! Salgının şu azgın aşamasında günlük test sayısını azaltıyorlar, akıl almıyor!?

    Biz “Derhal % 95’e varan tam kapanma!” demekteyiz aylardır. Şu an 43 kalem, yasak dışı kesim var ve genişletiliyor! Bu kesinlikle tam kapanma değil! Salgında kapanma süresi takvime göre ayarlanamaz. Salgın, sizin koyduğunuz takvime kendini uyarlamaz; tersine, salgın dinamiğinin gerektirdiği kapanma süresini sağlamak zorunludur, bu da verili koşullarda en az 4 haftadır. Ortalama 14 gün bulaşıcılık süresi söz konusu. Bir evde 2 kardeş olsun, biri pozitif çıksın. Pozitif çıkan, 14. gün öbür kişiye bulaştırdığında, ikinci bir 14 gün gerekliliği bu nedenledir; o evde bulaş zinciri kırılsın diye. Epidemiyolojik gereklilik en az 28 gündür. “17 gün” alaturka, uyduruk – sentetik, politik ve yetersiz bir zaman dilimidir. Sayılan nedenlerle Türkiye, bu “uyduruk kapatma” dan beklediğini bulamayacaktır ne yazık ki. Nedenlerden biri, yasaktan bağışık tutulan 43 kalem kesimler. İnşaat işçileri bile çalışmayı sürdürecek! Bu biçimde nasıl bir “tam kapanma”dan söz edebiliriz ki? 26.8 milyon istihdamın yaklaşık % 61’i çalışmayı sürdürecek, %22’si bir ölçüde bağışık. Tam bağışık (muaf) tutulan kesim yalnızca %17 (4,5 milyon) ! Her 5 çalışandan en az 3’ü kısıtlama dışı. Buna “tam kapanma” asla denemez?
    Ne ki; “üretim – imalat – tedarik – lojistik” AKP = RTE iktidarının 4 kutsalı!?

  • Tam kapanma için para yok!?Bu kapanmanın ayrıca 3 sac ayağı üzerine oturması gerekiyor:1. Eve kapattığınız insanlardan kapı kapı dolaşarak, burundan sürüntü örneği alacaksanız; toplumda saklı – gizli kalmış olası tüm taşıyıcı – bulaştırıcıları yakalamak için. Bulaş zincirini kırmak için bu kaçınılmaz.2. İkinci köşede YAYGIN – HIZLI AŞILAMA var ama elde aşı yok gibi. Ancak 10 milyon insan ikinci dozu alabildi, nüfusun 1/9’u ve çok çok yetersiz salgını sınırlamak için.3. Üçüncü olarak da yoksul – işsiz halka, küçük esnafa mutlaka sosyal destek verilmeli.Erdoğan sosyal devletin S’sinden, D’sinden söz etmedi oysa. Yalnızca “kapattık git otur” deniyor.Salgınlar toplum yaşamında çok ağır afetlerdir ve ancak Millet – Devlet seferberliği ile başedilebilir. Toplum katılımı olmaksızın başarı hayaldir. Hele “halka karşın” dayatmalarla, hep sermayeyi kollayarak salgın yönetimi felaketten başka bir sonuç getirmez, ne yazık ki halen Ülkemizde görülen budur ve ülkemizi de, iktidarı da hızla eritmektedir..
    ================Sayfa 8-9 aşağıda..
    Sevgi ve saygı ile. 02 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

 

 

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ KURULUŞ / GÖREVLERİ, BİRİM BAŞKANLIKLARI ve VALİ ATAMALARINA İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLER

İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ KURULUŞ / GÖREVLERİ, BİRİM BAŞKANLIKLARI ve VALİ ATAMALARINA İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLER

Mahmut ESEN
Mülkiye Başmüfettişi (Em.)

(21.02.2021’de güncellenmiştir.)

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

I-GİRİŞ

1- 6771 sayılı Anayasa’da Değişiklik Yapılması Hk. Yasa, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halkoylaması sonucunda   %51,41 oranı ile kabul edilmiştir. Bu suretle Türk seçmeni 140 yıllık parlamenter sistem uygulamasını/deneyimi bir yana bırakarak, tercihini “başkanlık/ cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi “olarak adlandırılan yeni sistemden yana kullanmıştır.

Bilindiği üzere yeni sistemde Cumhurbaşkanının yetkileri artırılmıştır. Yürütme yetkisi tümüyle Cumhurbaşkanına bırakılmıştır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı; Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları ve üst düzey kamu yöneticilerini atayabilmekte ve görevlerine son verebilmektedir. Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda (açıkça yasayla düzenlenmesi gereken / düzenlenmiş konular dışında) Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilmektedir.

2-10.05.2018 gün ve 7142 sayılı Yasayla; Anayasa’da yapılan değişikliklere uyum sağlanması amacıyla çeşitli kanun / KHK değişiklik yapılması konusunda Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi verilmiştir.

Yasanın verdiği yetkiye dayalı olarak Bakanlar Kurulunca; 14.06.2018 – 02.07.2018 tarihleri arasında 698, 699, 700, 702 ve 703 sayı ile (5) adet KHK kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş olan 698 ve 700 sayılı KHK’lerde: Çok sayıda kanun / KHK yer alan “Başbakanlık”/ “……Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca”/ “Bakanlar Kurulu” vb. ibarelerde, “ Cumhurbaşkanlığı” şeklinde bazı rutin/teknik değişikliklere gidilmiştir.

703 sayılı KHK’de ise kamu idarelerinin teşkilat kanunları başta olmak üzere “203”  yasada ek / değişiklikler yapılmıştır.

698, 700 ve özellikle 703 sayılı KHK ile, “başkanlık/ cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin altyapısı hazırlanmış, bu bağlamda bir tür “ mıntıka temizliği” yapılmış,  yeni sistemin temelleri atılmıştır.

3- 703 sayılı KHK ile yapılmış köklü değişiklikler, Cumhurbaşkanın ant içerek göreve başlamış olması nedeniyle Anayasa’nın halkoylaması sonucu kabul edilmiş olan tüm hükümlerinin yürürlüğe girmiş olması, Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlarını ataması, bakanlıkların sayısının 16’ya düşürülmesi, yürütme alanına ilişkin ek / değişiklik yapanlarla birlikte (70) adet Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılmış olmasından; yürütme organının Anayasa’nın değişik 104. maddesi uyarınca yeniden düzenlendiği görülmektedir.

Bu amaçla kamu idarelerinin büyük bölümünün kuruluş; görev / yetkilerine, kadro ve atama usulleri vb. konularda (Anayasa’nın 123. maddesindeki kanunla düzenlenmesi gerektiğine ilişkin hüküm de göz ardı edilerek) köklü değişikler yapılmıştır. Bu yolla yeni sistemin oluşturulmaya / yerleştirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Cumhuriyet yönetimi döneminde kamu yönetiminde bu kapsamda / çok yönlü/ayrıntılı bir değişim olayı ilk kez yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra yeni yapılanma, çok hızlı bir şekilde ve bilinenlerin dışında (KHK / Cumhurbaşkanlığı kararnameleri gibi) farklı yöntem/yaklaşımlarla seri bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

Bu yüzden yeni yapılanmanın / değişikliklerin niteliğini, yasal dayanaklarını, ortaya konulan modeli kavramak kolay değildir.

Bu nedenle, emekli / deneyimli mülkiye başmüfettişi olarak; kamuoyunun aydınlatılmasına katkı sağlamak, değişikliklerin niteliği hakkında somut bilgi vermek için İçişleri Bakanlığındaki yapılanma temel alınmış, İçişleri Bakanlığı teşkilatının kuruluşu, görev ve yetkileri; Bakanlık personelinin kadro / atama / görevden alma durumlarındaki değişiklikler, araştırmacı / uygulayıcılara da kolaylık olması bakımından, dayanakları da gösterilerek incelenip bir rapora bağlanmıştır.

Ulaşılabilen saptamalar özet olarak aşağıya çıkarılmıştır.

II-İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ KURULUŞ, GÖREV ve YETKİLERİNE İLİŞKİN DÜZENLEMELER

4-1984 yılından bu yana yürürlükte olan Bakanlıkların Kuruluş, Görev ve Çalışma Esaslarına İlişkin 3046 sayılı Kanun’un adı “Bakan Yardımcılarının Mali Hakları ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir.

Kanunun; yeniden düzenlenmiş olan “bağlı / ilgili / ilişkili kamu kurum ve kuruluşlarının  Cumhurbaşkanlığı veya bakanlıklarla ilgilendirilmesi konusunda Cumhurbaşkanının yetkili olduğuna, bakan yardımcılığı konusuna ilişkin düzenlemeler dışında diğer (bakanlıkların kuruluş / görev ve çalışma esaslarına ilişkin) hükümleri tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır.

Bakanlıkların teşkilat görev ve çalışma usul ve esaslarını düzenleyen kuruluş kanunları da istisnasız yürürlükten kaldırılmış veya korunan / kaldırılmayan kimi hükümlere koşut olarak adı değiştirilmiştir.

Bu bağlamda 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nun da adı değiştirilmiş; yüksek disiplin kurulu, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı aracılığıyla yürütülmekte olan il yatırım hizmetleri dışındaki hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.

İçişleri Bakanlığının merkez ve taşra yapılanmasında, görev ve çalışma esaslarında da (703 s. KHK) ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri (CBK) ile köklü değişikler yapılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı (bu bağlamda merkezi yönetim) teşkilatının görev, yetki ve kuruluşu 10.07.2018 gün ve 1 sayılı CBK ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

 Anılan bu düzenleme içeriğinde İçişleri Bakanlığına 254- 276’ncı maddelerinde yer verilmiştir.

(Bu kurallarda, sonuncusu 6.02.2021 tarihinde olmak üzere, sıklıkla ek / değişikliklere gidilmiştir. Bu bağlamda İçişleri Bakanlığı ile ilgili kuralların toplam 12 maddesinde (mükerrer madde / mülga / ek / değişiklik) şeklinde köklü değişiklikler yapılmıştır. Kısa aralıklarla bu kurallarda köklü değişikliklere gidilmiş olmasından kuralların düzenlenmesi sırasında gerekli hazırlık, inceleme ve araştırmaların yapılmamış olduğu, deneme yanılma yöntemiyle hareket edildiği anlaşılmaktadır.)

Bu bağlamda eskisinden farklı olarak İçişleri Bakanlığına ilişkin düzenlemelerde:

4.01İçişleri Bakanının, kuruluşun en üst amiri olduğu, bakanlık hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu olduğu, görev ve yetkileri konusunda yasal düzenleme kaldırılmıştır. Bu konuya ilişkin CBK’de Bakanın görev / yetki ve sorumlulukları vb. düzenlemelere yer verilmemiştir.

 4.02- Yerel yönetimlerin düzenlenmesi / yönlendirilmesine ilişkin çalışmalar Bakanlığın görev alanından çıkarılmıştır. Mahalli İdareler Gn. Md. lüğü, (Yerel Yönetimler Gn. Md. adıyla)  Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devredilmiştir. Görevde olan Mah. İd. Gn. Md. görevi yasa ile sona ermiştir. MİGM görev yapan memurlar (MİAHS personeli dışında) Çevre ve Şehircilik Bakanlığına halen bulundukları kadro derecesi üzerinden atanmış sayılmıştır.[1]

Yerel Yönetimler Gn. Md.lüğünde kontrolör istihdam edilebilecektir.

(İçişleri Bakanlığına mahalli idareler kontrolörü istihdamı sağlayan CBK-4 ile yapılmış değişiklikten sonra Mahalli İdareler Kontrolörlüğü Başkanlığının, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devrinden vazgeçildiği ve Bakanlık bünyesinde bırakıldığı anlaşılmaktadır.)

Bununla birlikte Anayasa’nın 127. md. uyarınca İçişleri Bakanlığının mahalli idareler üzerindeki vesayet yetkisinden kaynaklanan görev ve yetkileri devam edecektir. Bu bağlamda mahalli idarelerin seçilmiş / atanmış organ ve üyeleriyle diğer kamu görevlileri hakkında inceleme / araştırma ve soruşturma işleri mülkiye müfettişleri tarafından yapılacaktır. Ayrıca yerel yönetimlerin hesap ve işlemlerinin teftiş / denetim / soruşturmaları konularında da mülkiye müfettişlerine görev verilmiştir.

4.03– Dernekler Dairesi Başkanlığı, Sivil Toplumla İlişkiler Genel Md. olarak yeniden yapılandırılmıştır. Genel Müdürlüğün görev alanı derneklerin yanı sıra (Vakıfların üst kuruluşları, yabancı vakıfların Türkiye’deki şube / temsilcilikleri, Türk vatandaşları tarafından yurt dışında kurulan dernekler; sendikalar ve siyasi partilerin bazı iş ve işlemlerini yürütülmesini de kapsayacak şekilde) belirlenmiştir.

Ayrıca I. Hukuk Müşavirliği, Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne dönüştürülmüştür.

4.04-I sayılı CBK yapılmış değişikliklerle, daha önce öngörülmemiş iki adet yeni hizmet birimi ihdas edilmiştir. Bu bağlamda;

Güvenlik ve güvenlik kaynaklı acil durumlarda kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon ve işbirliği sağlamak amacıyla Güvenlik ve Acil Durumlar Merkezi;

İç güvenlikle ilgili stratejilerin belirlenmesi ve bu stratejilerin izlenmesini yapmak üzere İç Güvenlik Stratejileri Daire Başkanlığı;

kurulmuştur.

Güvenlik ve Acil Durumlar Koordinasyon Merkezinin görevlerini yerine getirebilmesi amacıyla illerde İl Sosyal Etüt ve Proje Md. oluşturulmuştur. İhtiyaç duyulması halinde bu amaçla ilçelerde de büro kurulabilecektir.

4.05-Öbür bakanlıklar gibi İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hk. Kanundaki Bakanlığa bağlı (EGM / J. Gn.K / Sahil Güv. K./ Kamu Düzeni ve Güv. Müs. / Göç İdaresi Bşk.) kuruluşları gösteren madde yürürlükten kaldırılmıştır.

Bağlı kuruluşlardan:

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hk. Kanun yürürlükten kaldırılmış; kapatılmış Müsteşarlık İçişleri Bakanlığına devir edilmiştir.

6458 sayılı Kanunun Göç İdaresi Gn. Md. kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını içeren hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.

5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hk. Kanunun adı değiştirilmiş; kuruluş/görev ve yetkilerine ilişkin hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. Bu arada Afet Bölge Koordinatörlüğü ile il koordinatörlüklerince yürütülen görevlerin ilgili mevzuat hükümlerine göre, il valilerince sürdürüleceklerine ilişkin 3152 Kanuna ek madde de yürürlükten kaldırılmıştır.

EGM / J. Gn. K / Sahil Güv. K. kuruluş, görev ve çalışma esaslarına ilişkin hükümlere dokunulmamıştır.

Bağlı / ilgili / ilişkili / diğerleri olmak üzere toplam (54) kurum ve kuruluşun, kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin düzenlemeleri içeren CBK-4 çıkarılmıştır.

Bu kararname kapsamında İçişleri Bakanlığına bağlanan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ile  Göç İdaresi Gn. Md. kuruluş, görev ve yetkileri de düzenlenmiştir.

4.06-Bakanlık bünyesinde kurulu sürekli kurullar (Bakanlık Encümeni, Kaçakçılık İstihbarat ve Koordinasyon Kurulu) kapatılmıştır.

Bu tür kurullardan görevlerine sürdürecek olanlar CBK ile gösterilecektir. CBK gösterilmeyen kurul / komisyon vb. ilişkin görev ve yetkiler Cumhurbaşkanlığı politika kurullarına veya CB’nca yetkilendirilecek kurum veya makama devredilmiş sayılacaktır.

4.07- 3046 sayılı Kanunun bakanlıkların taşra teşkilatlarının kurulmasını düzenleyen temel hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. (Merkezi yönetimin taşra yapılanması, Anayasa’nın 126/2 maddesinde yer alan “İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır.” kuralı yönünden de önemlidir.)

Bakanlıklar / bağlı kuruluşların merkez ve taşra teşkilatlarının (bölge / il / ilçe) kuruluşu ve hiyerarşik sıralaması CBK ile düzenlenmiştir.

Bu arada büyükşehir belediyelerin olduğu illerde taşra teşkilatı olarak kurulu Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri (YİKOP) 703 sayılı KHK ile yeniden (tüm illerde kurulabilecek şekilde ve kamu tüzel kişiliği olmaksızın) yapılandırılmıştır.

Ancak (I ) Sayılı CBK ile YİKOP’lar tekrar eski statülerine döndürülmüştür.

Kamu idarelerince her türlü yatırım / onarım / yardım işleri de YİKB aracılığıyla yapılabilecektir. İlde kamu idarelerince yürütülmesi gereken yatırım ve hizmetlerin aksadığının kamu düzeni ve güvenliğinin olumsuz etkilendiğinin tespiti halinde söz konusu yatırım ve hizmetler YİKB aracılığıyla yapılabilecektir.

Hudut mülki idare amirliği kurulmuş, bu bağlamda 11 adet kadro ihdas edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı taşra teşkilatındaki İl Mahalli İdareler Md. kadrosu, İdare ve Denetim Md. olarak değiştirilmiştir.

III- KADRO KURULMASI / İPTALİ İŞLEMLERİ

5-1983 yılından beri yürürlükte olan (yerel yönetimler dışında) 426 bini İçişleri Bakanlığı personeli olmak üzere toplam 2,6 milyon kadrolu çalışan kamu personelini yakından ilgilendiren; tüm çalışanların kadro unvanı / sınıfı / kadro derecesi / kadro adedini gösteren; kurulmasının (ihdasının) ancak kanunla olabileceğini ve değişikliklerin bakanlar kurulu kararıyla yapılacağını düzenleyen 190 sayılı KHK yürürlükten kaldırılmıştır.

657 sayılı DMK/34 md. yer alan kadro ihdasına ilişkin hükümde yürürlükten kaldırılmıştır.

190 sayılı KHK eki cetvellerde yer alan kadrolar yeniden düzenlenerek altı ay içinde CBK ile eklenecektir.

Bu arada müsteşar / müsteşar yrd. ve merkez valiliği kadroları iptal edilmiş; iptal edilmiş bu kadrolar bakanlıkların kadro cetvelinden çıkarılmıştır.

CBK-2’de yapılmış düzenleme ile bundan böyle kamu kurum ve kuruluşlarında kadro / pozisyon ihdası, iptali / değiştirilmesi ve kullanılması (doldurulması) işlemleri CB tarafından yapılacaktır.

IV-ATAMA /TERFİ / GÖREVDEN ALMA İŞLEMLERİ

Yürürlükten Kaldırılan veya Ek / Değişiklik Yapılmış Yasal Düzenlemeler

6-703 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılan, ek / değişiklik yapılmış yasal düzenlemeler aşağıya çıkarılmıştır.

6.01-1981 yılından beri yürürlükte olan bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarda atama esaslarını düzenleyen 2451 ve 2477 sayılı yasalar yürürlükten kaldırılmıştır.

6.02-1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunundaki (Kaymakamlık adayı sınavına giriş için bitirilmesi gereken fakülteler; mensupların sınav / atama usullerine yönelik) özel hükümler içeren düzenlemeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

6.03-1949 yılından bu yana yürürlükte olan 5442 sayılı İller İdaresi Kanununda bulunan valiliğe / vali yrd. /il idare şb. başkanlıklarına / kaymakam atamalarına ilişkin (mülki idare amirlerinden valiliğe atanacakları 1. sınıf mülki idare amiri olması, merkez valiliğe atanma vb.) hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.

Bunun yanı sıra valilerin hukuksal durumları, görev ve yetkilerine ilişkin yasanın 9. maddesinde kimi ek / değişiklikler yapılmıştır.

Bu bağlamda,  (“Vali; ilde Devletin ve hükümetin temsilcisidir” ibaresi yerine) Valilerin; ilde Cumhurbaşkanının temsilcisi ve yürütme vasıtası olduğu; ilin genel idaresinden Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olduğu,” ilçede kaymakamın (“hükümet temsilcisi” ibaresi yerine) “Cumhurbaşkanının idari yürütme vasıtası” olduğu şeklinde düzenlemeye gidilmiştir.

6.04- 657 sayılı DMK’da yapılmış “ucu açık” bazı ek/değişiklikler ile CBK ile yapılacak düzenlemelerin önü açılmıştır.

(Cumhurbaşkanı onayı ile yapılacak atamalarda Cumhurbaşkanı kararnamesinde öngörülen hizmet süresinin  geçerli olacağı, taşra teşkilatında uzman çalıştırılabileceği, iş mevzuatına tabi veya sözleşmeli istihdamı, denetim elemanı istihdamı, kurumlar arası geçici görevlendirmeler, yerli / yabancı sözleşmeli personel istihdamı, iş mevzuatına tabi personel istihdamı, huzur hakkı ödemeleri; kadro / pozisyonları kaldırılan üst düzey yöneticileri atamaları hakkında CBK hükümlerinin uygulanacağı;

Üst düzey kamu yöneticiliğine atanabilmek için CBK ile öngörülmüş koşulların taşınması gerektiği,

Kadroların CBK ile gösterildiği şekilde düzenleneceği vb. düzenlemeler yapılmıştır.)

6.05– 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunundaki (genel md. yrd. sayısı ve bu kadrolardan birine mülki idare amiri atabileceğine, EGM personelin seçim ve atanmalarına ilişkin özgün) bazı hükümler yürürlükten kaldırılmıştır.

6.06- KHK yayımlandığı tarihte Bakanlıkta, bakanlık müşaviri / danışmanlık kadrolarında bulunanların görevleri sona ermiştir. (Bakan müşavirini bakanın görev süresi ile sınırlı olarak görev yapacaklarına ilişkin yasal düzenleme yapılmıştır.)

7.07- Belediyelerin kuruluşu / tüzel kişiliklerini yitirmeleri konusunda Danıştay görüşü alınması kaldırılmıştır.

Atama ve Görevden Alma

7- 703 sayılı KHK ile yapılmış yasal düzenlemelerden sonra yürütme alanında atama usul ve esaslarına ilişkin konuları içeren CBK-3 çıkarılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile getirilmiş düzenlemeler uyarınca:

7.01- İçişleri Bakanlığında bakan yardımcısı; merkez teşkilatındaki birim başkanları (genel müdürler, teftiş kurulu başkanı, kurul başkanları vb.) ve valiler; Cumhurbaşkanı kararıyla atanacak ve görevden alınacaktır.

(Dolaysıyla bakanların bakanlığın en üst amiri olma, bakanlık hizmetlerinin yürütülmesi konularında yetkili ve sorumlusu olmaktan uzaklaştıkları; üst düzey yöneticilerden yalnızca müşavirlerini atama konusunda tam yetkili oldukları, dolaysıyla bakanlıkların “genel sekreteri” konumuna getirildikleri görülmektedir.)

Üst düzey yöneticilerin görev süresi Cumhurbaşkanının görev süresi ile sınırlandırılmıştır. Görev süresi bitenler yeniden atanabilecektir. Bu görevlilerin sözleşmeli çalıştırılması olanağı da bulunmaktadır.

Daire başkanı, 1. hukuk müşaviri, mülkiye müfettişleri, genel md. yrd., yali yrd., kaymakam, bakanlık il md. ve il emniyet md. atamaları ise Cumhurbaşkanı onayı ile yapılacaktır.

Öbür görevlilerin atamaları ise Cumhurbaşkanı yrd., bakan veya diğer atamaya yetkili amirler tarafından yapılacaktır.

Öte yandan üst düzey yöneticilik ile il / bölge md. kadrolarına, kamu personeli dışında beş yıllık özel sektör deneyimi olanlar da atanabilecektir.

7.02- 10.07.2018 günlü 3 sayılı CBK ile yapılmış olan:

“Görevleri sona eren ve görevden alınan üst düzey kamu görevlileri ile daire başkanları / genel md. yrd., il / bölge md.lerinin daha önceki kadrolarına, müfettişlik / uzmanlık veya araştırmacı vb. kadrolarına (uygun boş kadro olmasa bile) atanacaklarını” belirten düzenleme yaklaşık iki yıllık süreden sonra kaldırılmış ve konu bu kez yasa ile düzenlenmiştir. 18.06 2020 gün ve 7247 sayılı yasayla yapılmış yeni düzenleme ile il valiliği görevinden alınanların yeni kurulmuş vali – mülkiye başmüfettişi kadrolarına atanacakları esası getirilmiştir.

(Bu suretle Mülkiye Teftiş Kurulunda mülkiye müfettişleri ile birlikte çalışan, aynı işi yapan vali – mülkiye başmüfettişleri ile mülkiye başmüfettişleri arasında ciddi aylık farkı oluşmuş, eşit işe eşit ücret ilkesi zedelenmiş, çalışma barışının olumsuz etkilenmesinin önü açılmıştır.)

Öte yandan getirilmiş yeni düzenleme uyarınca, görevden alınan ve emeklilik hakkını kazanmış üst düzey kamu görevlileri, yaş haddinden önce emekliliklerini talep etmeleri halinde, emeklilik ikramiyeleri %30- 50 fazlasıyla ödenecektir. Bu oran Cumhurbaşkanınca artırılabilecektir. 

7.3-Kaymakam adaylığına giriş koşulları CBK ile ile yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemede bitirilmesi gereken fakülteler (hukuk dışında) yerine, fakültelerin belli bölümleri sayılmıştır. Bu arada kaymakam adayı alımı yapılacak alan genişletilmiştir.

Bu bağlamda fakültelerin uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, kamu yönetimi, işletme, iktisat bölümlerinin yanı sıra; maliye ve finans, sosyoloji, halkla ilişkiler ve tanıtım, psikoloji bölümü mezunlarına veya üniversitelerin sosyal bilimler, mühendislik fakülteleri ile tarih bölümlerinden lisans eğitimi aldıktan sonra kamu yönetimi vb. alanlarda lisansüstü eğitimi yapmış olanlara da kaymakamlık yolu açılmıştır.

Konuya ilişkin usul ve esaslar yönetmelik ile düzenlenmiştir.

Jandarma Gn.K. / Sahil Güv. K. ve EGM Personeli

8- Jandarma Gn. K. / Sahil Güv. K. atamaları Cumhurbaşkanınca yapılacaktır.

Jandarma Gn. K / Sahil Güv. K. atanabilmek için general veya tuğamiral olma koşulu kaldırılmıştır.

Albaylıktan tuğgeneral / tuğamiraliğe terfiler,  general ve amirallerin bir üst rütbeye terfileri, Jandarma / SGK yardımcıları, bölge komutanları, il jandarma k. atamaları Cumhurbaşkanın onayı ile yapılacaktır.

Astsb. / subay terfileri Bakan tarafından yapılacaktır.

Jandarma ve Sahil Güvenlik personelinden teğmen – albay rütbesinde olanlar yetersizlikleri halinde TSK mensupları gibi hizmet süresine bakılmaksızın T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanacaktır.

Jandarma ve Sahil Güvenlik K. personelinin askeri görevleri sırasında işledikleri suçlar hakkında emrinde görev yaptığı askeri birlikteki personeli muhakeme etmekle görevli / yetkili mahkemede yargılanacaktır.

[1] MİGM daha önce de 1978/1979 yıllarında, yeni oluşturulmuş olan Yerel Yönetimler Bakanlığına bağlanmıştı.
===================================
Dostlar,

Böylesine kapsamlı ve hızlı, köktenci bir kamu yönetimi yapılanması değişimi, daha doğrusu alt – üst edilişi siyasal tarihte görülmemiş bir uygulamadır.

Yüzeysel bir irdeleme bile ciddi emek ve birikim istemektedir.
Sn. Mahmut Esen dostumuz, bu ağır işin üstesinden gelebilecek az sayıda birikimli insanlarımızdan biridir. Emekli, halen etkin (aktif) olarak kamu görevi yürüten, çok kıdemli – deneyimli bir Mülkiye Başmüfettişi olarak bu önemli yükü omuzlamıştır. Sağolsunlar, web sitemizde paylaşma olanağı da sunmuşlardır.
***
Tıp eğitimimize ek olarak Mülkiye eğitimi de almış olmamız nedeniyle gelişmeler bizi de yakından ve profesyonel düzeyde ilgilendirmektedir. Belirtmeliyiz ki, DEVLET ÖRGÜTLENMESİ (Teşkilatı) alt üst edilmiş, genlerine dek oynanarak değiştirilmiştir.

Karşımızda, bir Genetiği Değiştirilmiş Devlet – GDD olgusu vardır.

  • Kanımızca, bunca kapsamlı, bağlantılı ve hızlı köktenci değişimlerin gerçekleştirilebilmesi için hazırlıklara çok önceleri başlanmış ve KESİN OLARAK YABANCI KURUM- UZMAN DESTEĞİ sağlanmış – alınmış – verilmiştir..

Türk Kamu Yönetimini tek elde toplayarak dış yönlendirmelere açık / yatkın kılmak öteden beri Küresel emperyalizmin amacı idi. Özellikle 1 Mart 2003 Irak Tezkeresi’nin TBMM’de reddinin ardından, ABD’nin Türkiye istasyon şefleri açık açık bu yöndeki tasarımlarını / beklentilerini dillendirmiş, yazmış hatta raporlamışlardır (Paul Henze vd.)

Türkiye’de rejim, dünyada örneği olmayan ucube bir TEK ADAM DEVLETİ / ŞAHSIM DEVLETİ ucubesine dönüştürülebilmiştir.

Bu tablo, ülkemizin bekası bakımından son derece ciddi bir tehdit olup, mutlaka GÜÇLER AYRILIĞINA dayalı demokratik parlamenter sisteme dönülmenin yolu – yolları bulunmalı ve hızla yaşama geçirilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 27 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

1961, 1982 ve 2017 anayasaları arasındaki temel fark!

Emre Kongar

Emre Kongarekongar@cumhuriyet.com.tr

1961, 1982 ve 2017 anayasaları arasındaki temel fark!

Son GARA operasyonunda 16 evladımızın şehit olmasıyla sonuçlanan trajik başarısızlık ve bu başarısızlıktan kaçmak için kullanılan “Sorumlu Devlettir” söylemi, “Sorumlu kim” ve “Devlet nedir” sorularını gündeme getirdi.
***
Devlet nedir?
Sorumlusu kimdir?
Doğada devlet yoktur: Devlet insan icadıdır!
İlkel toplumlarda “sorumlu” kabile/aşiret reisidir; çünkü o ne derse o olur!
Feodal Toplumlarda “sorumlu” kral, imparator, şah, padişahtır; çünkü onlar ne derse o olur!

Kentsel/Endüstriyel Toplumlarla, Bilişim Devrimi toplumlarında “sorumlu” başkan ya da başbakandır; çünkü yönetici makamında o oturmaktadır.
***
1961 Anayasası, Demokratik Rejimin seçilmişler tarafından yozlaştırılmasını engellemek için yapılmıştı:

Hem “Kuvvetler Ayrımı”nı kesin olarak gerçekleştirmiş hem de bu ayrımla birlikte, Temel Hak ve Özgürlükleri, bağımsız ve özerk kurumlar aracılığıyla güvence altına almıştı.

1) Yasama organını Senato ile güçlendirmiş…
2) Yürütme organının bütün eylem ve söylemlerini Anayasa’ya uygunluk açısından Yargı Denetimi’ne bağlamış…
3) Yargıyı, hem Anayasa Mahkemesi’ne hem de bağımsızlık güvencelerine kavuşturmuş…
4) Ayrıca, Üniversiteler, TRT gibi kurumlar özerkleştirilmiş, basın ve işçi sendikaları özel haklarla güçlendirilmiş, iktisadi kalkınma Devlet Planlamaya bağlanmış…
5) Seçim yasası, “Milli Bakiye Sistemi” ile toplumdaki bütün eğilimlerin Meclis’te temsil edilmesini sağlayacak biçimde değiştirilmiş…
6) Böylece hem Anayasa hem de Temel Hak ve Özgürlükler, sandıktan çıkıp Demokratik Rejimi yok etmek isteyen siyasal iktidarlara karşı korunmuştu.

Bu Anayasa’ya göre, yönetici makamında oturan “sorumluların” soyut bir devlet kavramına sığınmaları yine de pek olanaklı değildi, çünkü iktidarın bütün işleri Anayasa Mahkemesi denetimine tabi idi.
***
Çıkarları bozulan Toprak Ağaları ve Tarikatların temsilcisi olan sağ politikacılar 1961 Anayasası’nın Temel Hak ve Özgürlükleri koruyan, seçilmişlerin Demokratik Rejimi yozlaştırmalarını engelleyen kimliğini “Lüks” diye nitelediler.

  • 12 Mart 1971 Askeri Darbesi 1961 Anayasası’nı iğdiş etmekte yetersiz kalınca, emperyalistlerin de desteğiyle yapılan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile 1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldı,

Devleti Temel Hak ve Özgürlüklere karşı koruyan” 1982 Anayasası kabul edildi.

1982 Anayasası sandıktan çıkan iktidarı yani çoğunluğu temsil edenleri, “Devletin Sahibi / Temsilcisi” sayıyor ve “Devleti” de bireyin Temel Hak ve Özgürlüklerine karşı güçlendiriyordu!

O nedenle bu Anayasaya göre, iktidardaki “sorumluların” “soyut bir devlet kavramına” sığınmaları olanaksızdı.
***

16 Nisan 2017 “Sözde Halkoylamasıyla” kabul edildiği iddia edilen “Ucube Anayasa”, Temel Hak ve Özgürlüklere karşı “Güçlü Devleti” oluşturan 1982 Anayasası’nı dahi yetersiz bularak onu bile yozlaştırıyor, bütün devlet mekanizmasını tek bir kişiye bağlayan “Şahsım Devletini” kuruyordu.

***
“Soyut Devlet” kavramı, 1961 Anayasası’na göre bile, iktidardakiler tarafından sorumluluktan kaçmak için başvurulabilecek bir sığınak değildi; çünkü yargı bağımsızlığı ve Anayasa Mahkemesi vardı.

1982 Anayasası, “Devleti” iyice iktidarın emrine verdiği için onu kullananların “sorumluluktan” kaçmalarına hiç izin vermiyordu.

2017’de kabul edildiği iddia edilen “Ucube Anayasa”ya göre kurulan “Şahsım Devleti”nde ise “sorumlu”, “tanım gereği”, hem siyaseten hem hukuken hem de mantıken, zaten o devletle özdeşleşmiş olan “Şahıstır”!

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Şubat 2021

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Şubat 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KALKIŞ

İçişleri Bakanı Soylu, Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin Rektörlük binasını işgal girişiminde bulundukları iddiası ile ilgili, ”Boğaziçi ayağa kalksa yaptırmam, Türkiye ayağa kalksa yaptırmam”

Türkiye bir yana, Soylu’nun ülkesi bir yana…

SORUN

RTE, anayasa değişikliği gerekçesini, ”Sorunların kaynağı 1960’dan beri darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu açıktır”

20 yıl sonra!…

GEZİ

RTE, “Bu ülke bir daha asla Gezi olayı yaşamayacak”

Amma korkmuş haa…

KERVAN

Cumhuriyet karşıtı faaliyetleri nedeniyle Milli Mücadele döneminden sonra idam edilen İskilipli Atıf  Hoca, ölümünün 95’inci yılında Çorum’un İskilip ilçesindeki kabri başında dualarla anıldı. Törene “devlet erkanı” katıldı.

Devlet erkanı mı, gerici kervanı mı?…

REKTÖRLÜK

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Gaziantep Üniversitesi ziyaretinde rektörün koltuğuna oturdu. Rektör Arif Özaydın ayakta el pençe vaziyette (AS: durumda) konuştu.

Melih Bulu Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinde ne yapar?

a.   Ortada takla atar,
b.   Koltuğu bir metre yükseltir,
c.   Bahçede “ Reeecep Taaayyip Erdoğan” diye bağıracak bir grup kiralar,
d.   El pençe yerine el Rabia vaziyeti (AS: konumu) alır,
e.   Hepsi ve fazlası

ÖNEMSEME

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, Perinçek’in “AK Parti bizim dediğimiz noktaya geldi” yönündeki sözlerine ilişkin:

“Bunların hepsi fasa fiso. Biz ülkeyi yıllardır yönetiyoruz. Yüzde 0 küsur oranlarda olan siyasi partilerin yönlendirmesi söz konusu değil. Bugüne kadar bunlara cevap verilmediyse, kaale alınmadığı için. “dedi.

Hamza Bey Amerikan gemisine binmiş bir FETÖ-PKK destekçisi!…

YILAN

Bahçeli, BÜ öğrencilerine, “Evlat değil başı ezilmesi gereken zehirli yılanlardır.”

Yılan zehirini diliyle akıtır…

İDDİA

BÜ ‘ne atanan M. Bulu, üniversiteyi dünyada ilk 100’e sokacağını iddia etti.

İntihalle olur mu?…

SORUŞTUR-MA

İçişleri Bakanlığı, İBŞB‘nin eski başkanlar Kadir Topbaş ve Mevlüt Uysal’la ilgili yürüttüğü 40 kadar soruşturma dosyasına el koydu.

AKP’li ise soruştur-ma…

ŞAHSIM

Resmi Gazetede yayımlanan kararnamenin başlığı:

“Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi.”

Şahsım Devletinin kararnamesi…

KİME?

Arınç, “Bugün bizim en büyük sıkıntımız, maalesef dünün mağdurlarının, bugün mağrur olmasıdır. Dünün fakirlerinin bugün zenginlikten gözlerinin kamaşmasıdır. Dünün mücahitlerinin daha sonra müteahhit daha sonra müşahit olduğu bir noktadayız. Burada kalsalar bile iyi”

Arınç, ”Kim bunlar?” dense susar. Peki üstüne alınan çıkar mı?…

ESNAF

AA Japonya esnafının zorda olduğunu haber yaptı.

Bizim esnafı haber yapıp işsiz kalmamak için…

Din dersi seçme zorunluluğu laikliğe aykırıdır!

Din dersi seçme zorunluluğu laikliğe aykırıdır!

Zülal KalkandelenZülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr  
Cumhuriyet, 12 Ocak 2021

 

Yasalar, kanun hükmünde kararnameler ve uygulamalar anayasaya aykırı olursa…
Ülke tek kişinin iki dudağının arasından çıkan sözlere göre yönetilirse…
Hukuk devleti Şahsım Devleti’ne dönüşürse…
En hafif tabiriyle orada monokrasi vardır.
Bu durumda anayasada ülkenin “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu yazsa da birileri fütursuzca yasaları ve anayasayı çiğneyebilir.
Çünkü söz, eylem ve uygulamaları sadece en tepedeki tek kişinin hedeflerine uygunsa, anayasayı çiğnediği için ceza almayacak, hatta belki de ödüllendirilecektir.
***
Hayrullah Kefoğlu Anadolu Lisesi’nde böyle bir olay meydana gelmiş. Kadıköy’deki bu lisede okuyan 9. ve 10. sınıf öğrencilerine din dersi seçme zorunluluğu getirilmiş.
Eğitim Sen İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Çayan Çalık’ın verdiği bilgilere göre, adı geçen okulda seçmeli dersler öyle bir belirlenmiş ki seçenekler arasında hangisini tercih ederseniz edin, din dersi almanız gerekiyor. 9. sınıfta 5, 10. sınıfta 4 saatlik seçmeli ders süresini doldurmak için mutlaka din derslerinden 1 saat seçmek zorunda kalıyorsunuz…
9. sınıfa sunulan seçeneklere baktım. 2 saat yabancı dil, 2 saat sosyal etkinlik, 1 saat temel dini bilgiler, 2 saat peygamberin hayatı…
10. sınıf için seçenekler ise 1 saat demokrasi ve insan hakları, 2 saat sosyal etkinlik, 1 saat temel dini bilgiler, 2 saat peygamberin hayatı…
Oysa mesela 9. sınıfa 1 saat de demokrasi ve insan hakları dersi, 10. sınıfa da 2 saat yabancı dil dersi konulsa, din dersini seçmek zorunlu olmayacak. Ama bu basit çözümü bilerek uygulamıyorlar ki öğrenciler zorla din dersi okusun
Medyada yer alan haberlere göre okul müdürü bu uygulamadan geri adım atmıyormuş. Yani çocuğunuz o okulda okuyorsa buna mecbursunuz!
***

  • Bu uygulama, açıkça demokratik, laik devlet ilkelerine ve insan haklarına aykırıdır.
  • Bir insan istemiyorsa, inançlı değilse ya da farklı bir inanca mensupsa din dersi alması için zorlayamazsınız.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM), 2014’ün son aylarında açıkladığı kararı bir daha hatırlatmak gerekir. (Mansur Yalçın ve diğerleri)

  • Bu kararda, Türkiye’deki din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 1 No’lu Ek Protokolu¨’nün 2. maddesinde düzenlenen eğitim özgürlüğüne aykırı olduğu sonucuna varılmıştı.

Geçen yıl da Konya Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi, bu konudaki bir dosyayı yeniden ele aldı ve zorunlu din dersinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirtti.

Açıklanan kararda, laik devletin, doğası gereği resmi bir dininin bulunmamasını, belli bir dine üstünlük tanımamasını ve onun gereklerini yasalar ve diğer idari işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirdiği vurgulandı. Bu bağlamda, laik bir devlette belli bir dinin, eğitim ve öğretiminin zorunlu hale getirilemeyeceği açıklandı.

Durum bu kadar netken, birtakım oyunlarla din dersini zorunlu olarak seçtirmeye çalışmak yasalara ve anayasaya aykırıdır. Velinin talebi olmadığı sürece çocuklara dini eğitim verilemez; din dersi seçme zorunluluğu getirilemez.

Artık pek kimse söylemese de, muhalefet partilerinin sözcüleri ağızlarına almasa da, TV kanallarında bu olaylar haber yapılmasa da, anayasada hâlâ Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu yazıyor.

  • Bu ülkede özgür olabilme umudu tamamen (AS: tümüyle) laiklik ilkesine bağlıdır.

Dinci sağdan oy alma umuduyla laikliğin çiğnenmesine hiç sesini çıkarmayan, susmanın ötesinde sürekli ödün veren ve kimi zaman da bu ilkeyi kendisi ayaklar altına alan sahte laiklere yazıklar olsun…

Eğitim Sen iyi ki var ve bu konuda susmuyor.