Etiket arşivi: Atatürkçü Düşünce Sistemi

CEHALET NASIL KENDİNİ YİNELER ve NASIL YOK EDİLEBİLİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Aydınlanmamış ve geri kalmış toplumlardaki, özellikle de islam ülkelerindeki cehalet bireysel değil, bilinçli(!), sistemli ve kurumsaldır. Tarihsel olarak resmi ve resmi olmayan (sözde tarikat, cemaat, dernek, vakıf… vb.) EĞİTİM(!) KURUMLARI aracılığı ile tıpkı BUĞDAY TOHUMU ekilir gibi henüz aklını kullanabilme çağına gelmemiş çocukların beyinlerine din(!) diye cehalet tohumları ekilir. Daha sonra da hasat edilen bu cehalet ürünleri, yine resmi ve resmi olmayan kurumların, yazılı ve görsel basın araçları eliyle topluma sanki EKMEKMİŞ(!) gibi, kuşaktan kuşağa aktarılarak sürer.. Bu süreç, tarih boyunca, durmadan, donmuş durumda, aynen yeniden yinelenir durur.

Bu geri bıraktırıcı kısır döngüden, ancak ve ancak sürekli olarak cehalet üretilen, resmi ve resmi olmayan bataklıkları hukuksal olarak ve fiilen (eylemle) yok edip akıl, bilim ve özgür düşünce temeline dayalı

  • AYDINLANMACI, ÇAĞDAŞ ve LAİK BİR EĞİTİM SİSTEMİ ile çıkılabilir.

Atatürkçü düşünce sistemi ve Atatürk devrimlerinin temeli, kutsal dinimizi ve dinsel değerleri bu cehalet bataklıkları ya da cehalet öbeklerini yok edip, toplumu topyekün (bütünüyle) nakilci (aktarıcı) hatta tahrif edilmiş (çarpıtılmış) bir din anlayışından akılcı ve özgürlüçü duru bir din anlayışına kavuşturmak; dinin ve dinsel değerlerin dinbazlar ve din tüccarlarının vesayetinden kurtarmak; siyaseti, hukuku, devlet yönetme kurallarını dinden ayırmak, dini devlet işlerinin ve siyasetin dışında tutmaktır.

Zaten bilimsel olarak, bireyler ve toplumların din ve vicdan özgürlükleri de ancak insanların tam bir özgür irade sahibi olabilmeleriyle sağlanabilir. Günümüzdeki dinbazlar, yani

  • Dini kendi çıkarları için araçsallaştırıp dinden geçinmek isteyen din baronları şunlardır.

1- Dinden siyasal güç ve iktidar devşirmek isteyenler.
2- Dinden ekonomik rant ve servet sağlayanlar.
3- Dinden dinsel makam, rütbe ve prestij (saygınlık) türetmek isteyenler.
4- Dinbazlığa dayalı kurulu siyaset, servet ve itibar düzenini korumak ve sürdürmek isteyenler.
5- Dinden geçinmeyi meslek durumuna getirmiş olanlar.

  • Bir tek tümce ile söylemek gerekirse, Atatürk’e, Cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye, sosyal hukuk devletine karşı çıkanlar içten  dindarlar değildir!

Bunlar, dinden geçinen dinbaz din baronları ile yine dinsel cehaletlerinden dolayı bu dinbaz din baronların dolduruşuna gelenlerdir.

Hiç unutulmasın ki; İslam dini öz olarak SEVGİ, BARIŞ, ESENLİK, GÜZEL AHLAK ve AKIL DİNİDİR. Çünkü aklı olmayanın dini de yoktur.

Dinbazlık yaparak dini kullanıp saltanat sürme ve dinden geçinme din değildir; dini ve dinden kaynaklanan kutsalları kötüye kullanmaktır

Ayrıca İslamda ruhban (din adamı) sınıfı da yoktur.
Ayrıca doğru anlaşılmış gerçek inanç sahibi olan gerçek dindarlar insanları ötekileştirmez, toplumu da bölmez, birleştirip bütünleştirir.

LAİKLİĞE AYKIRI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ve DENETİMİ

Bülent SERİM
Anayasa Mahkemesi Eski Genel Sekreteri

Üç soruyla başlayalım:

1) Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğine aykırı anayasa değişikliği yapılabilir mi?
2) TBMM gündeminde olan anayasa değişikliği Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğine aykırı mı?
3) Böyle bir değişikliği Anayasa Mahkemesi denetleyebilir mi?

Birinci sorunun yanıtını vermeye çalışalım:
Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğine aykırı anayasa değişikliği yapılabilir mi?

Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin 60. Kuruluş Yıldönümü töreninde  yaptığı konuşmada, “katı laiklik” yerine “özgürlükçü laiklik” anlayışını benimsediklerini, böylece Mahkeme’nin 50 yıllık içtihadını değiştirdiklerini açıklamıştır. Sayın Başkan’ın konuşmalarından, değiştirdiklerini ilan ettiği “katı laiklik”ten “ideolojik laikliği” kastettiği anlaşılmaktadır.

Bir kez, laiklik “eşitlik ve özgürlük” temeline dayanır; yani laiklik zaten özgürlükçüdür, ayrıca “özgürlükçü laiklik” olmaz. Bu çeşitli çevrelerin son dönemlerde sıkça düştükleri bir yanılgıdır.

İkincisi, anayasayı ve anayasal düzeni korumakla görevli ve yükümlü olan Anayasa Mahkemesi, denetimlerinde, “katı laiklik” ya da “özgürlükçü laiklik” gibi kuramsal kavramları değil, anayasal kuralları, yani “anayasal laikliği” temel almak zorundadır. Çünkü

  • Anayasa, Yasama, Yürütme ve Yargı organlarını, idareyi, tüm gerçek ve tüzel kişileri,
    yani başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere herkesi bağlamaktadır (m.11).

Üçüncüsü, her anayasa bir ideolojiye dayanır.

  • Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temelinde de Atatürkçü düşünce sistemi,
    Atatürkçü ideoloji vardır.

Peki nedir “anayasal laiklik”?
Anayasal laiklik, anayasada yer verilen kurallarla tanımlanan, çerçevesi açık biçimde çizilen laikliktir.

Haklı olarak çok eleştirilen 1982 Anayasası’nın en önemli ve güzel yanı, laiklik ilkesini koymakla yetinmeyip, bu ilkeyi ayrıntılı biçimde tanımlamış olmasıdır.

Anayasal laikliğin daha iyi anlaşılması için, Anayasa’nın temelini oluşturan Atatürkçü düşünce sistemindeki laiklik anlayışına bakmak gerekir. Atatürkçü laiklik anlayışında yalnız din ve devlet işleri değil, din ve dünya işleri de birbirinden ayrılmış ve aynı zamanda din, dünya işlerine karışmasın diye devlete denetim görevi verilmiştir.

İşte 1982 Anayasası da, ana çizgileriyle belirtilen bu laiklik anlayışını temel almış ve kurallaştırmıştır. 2. maddede, laiklik ilkesine Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri arasında yer verilmiş; bu ilke Başlangıç kısmı ile 24 ve 174. maddelerde açık biçimde tanımlanmış; 13, 14, 26, 27, 28. maddelerde, laiklik ilkesine hak ve özgürlükler karşısında üstünlük tanınmıştır.

İşte “anayasal laikliğin” bu bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Biraz daha anlaşılır kılmak için açarsak;

Anayasa’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti “laik” bir devlettir. Başlangıç kısmında,

Hiçbir faaliyetin, Atatürk ilke ve devrimleri ile medeniyetçiliği karşısında korunamayacağı,
– Laiklik ilkesi gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı, belirtilmiştir.

  • Başlangıç kısmı, metin dışı görülerek hafife alınamaz.
  • Çünkü Anayasanın Başlangıç kısmı, 2 ve 176. maddeler uyarınca Anayasa’nın dayandığı “temel görüş ve ilkeleri belirtir ve  Anayasa metnine dahildir”.
    Yani, hukuksal etki ve değer yönünden öbür maddelerden farksızdır.

24. maddede,

  • “Devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin,
    kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı
    ” açıkça ifade edilmiştir.

Bununla da yetinilmemiş, hiç kimsenin, “Siyasal ya da kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini ya da din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı” da kurala bağlanmıştır.

Son olarak, 174. madde, laiklik yönünden son derece önemlidir. Bu maddede,

– Devrim Yasaları anayasal korumaya alınırken,
– Bu yasaların “Türk toplumunu çağdaşlaşma düzeyinin üzerine çıkaran” ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacı güden” yasalar olduğu
açıkça vurgulanmıştır.

Demek ki Devrim Yasaları, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğinin içini doldurmakta,
yukarıdaki tanımlarla birlikte ele alınması zorunlu değerlerdir.

Peki, hak ve özgürlüklerle laiklik çatışırsa ne olacaktır?

Anayasa’nın 14. maddesine göre, hak ve özgürlüklerden hiçbiri, “laik Cumhuriyeti
ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Görüldüğü gibi maddede,

  • Cumhuriyetin laik niteliği, hak ve özgürlükler karşısında da korunmuştur.

Başka bir anlatımla, laikliğe hak ve özgürlükler karşısında üstünlük tanınmıştır.

Hatta 13. maddede, hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamanın laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olamayacağı (AS: sayılamayacağı) belirtilerek, laik ve çağdaş yaşam korunmuştur.

İkinci sorunun yanıtı ve son söz olarak denilebilir ki;

  • “Din kurallarına dayanan” bir anayasa değişikliği laiklik ilkesine aykırı olur,
    Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini zedeler
  • Ve 2. maddenin değişikliği anlamına gelir ki; TBMM gündeminde olan anayasa değişikliği
    bu içeriktedir.
  • Çünkü bu değişiklikte “dini inancı nedeniyle başın örtülmesi” serbest bırakılmaktadır.
    Yani düzenleme doğrudan din kurallarına dayandırılmaktadır.

Anayasa’nın 4. maddesine göre, Cumhuriyet’in laik niteliği değiştirilemez,
hatta değiştirilmesi teklif bile edilemez.

Asli Kurucu iktidarın “değiştirilemez” dediği bir ilkeyi tali kurucu iktidar,
dolaylı yoldan da olsa değiştiremez.

Gelelim üçüncü soruya:  Böyle bir değişikliği Anayasa Mahkemesi denetleyebilir mi?

Anayasa’nın 148. maddesine göre, Anayasa değişiklikleri yalnızca “şekil” yönünden incelenip denetlenebilecektir. Şekil yönünden denetim de, oylama çoğunluğuna ve daha önce “teklif koşuluna” uyulup uyulmadığı konusunda yapılacaktır.

Kısaca anayasa değişiklikleri “teklif” koşuluna uyulup uyulmadığı yönünden denetlenebilecektir.

Anayasa’nın 4. maddesinde, Cumhuriyetin niteliklerinin, bu bağlamda laiklik niteliğinin “değiştirilemeyeceği” ve hatta “değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği” açıkça kurala bağlanmıştır. Demek ki, laiklik niteliğinde dolaylı yoldan da olsa değişiklik yapmak,
“teklif edilemez”lik yasağı
kapsamına girmektedir.

TBMM gündeminde olan Anayasa değişikliği laiklik niteliğini zedeleyecek içerikte olduğundan ve böyle bir değişiklik “teklif edilemeyeceğinden”, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetki kapsamındadır. Anayasa Mahkemesi, konu önüne gelirse bu anayasaya aykırı öneriyi denetlemesi gerekecektir.

Nitekim, Anayasa Mahkemesi 2008 yılında tarihsel bir karar vererek, yükseköğretim kurumlarında türbanı serbest bırakmak amacıyla yapılan Anayasa değişikliğini (09.02.2008 günlü, 5735 sayılı yasa); yukarıda özetle yer verilen gerekçelerle, Anayasa’nın 2, 4 ve 148. maddelerini birlikte değerlendirerek iptal etmiştir. (05.06.2008 günlü, K.2008/116 sayılı karar)

Şunu da belirtmek gerekir ki; Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararı Yasama organını da bağladığından, TBMM’nin, bu ve dinsel amaçla getirilecek hiçbir teklifi kabul etmemesi ve görüşmemesi hukuksal yönden en uygun yol olacaktır.
===========================
Not : Bu yazının Cumhuriyet‘te yayınlanan kısa biçimi, web sitemizde 12 Ocak 2023’te paylaşılmıştı… (A. Saltık) Laikliğe aykırı anayasa değişikliği | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Laikliğe aykırı anayasa değişikliği

Bülent SERİM
Anayasa Mahkemesi Eski Yazanakçısı (Rapörtörü)

12 Ocak 2023, Cumhuriyet


Anayasanın 4. maddesine göre, Cumhuriyetin laik niteliği değiştirilemez, hatta değiştirilmesi teklif bile edilemez.
Asli kurucu iktidarın “değiştirilemez” dediği bir ilkeyi,
tali kurucu iktidar dolaylı yoldan da olsa değiştiremez.

Anayasa Mahkemesi (AYM) başkanı, AYM’nin 60. Kuruluş yıldönümü töreninde yaptığı konuşmada, “katı laiklik” yerine “özgürlükçü laiklik” anlayışını benimsediklerini,
böylece mahkemenin 50 yıllık içtihadını değiştirdiklerini açıklamıştır.

  • Birincisi, laiklik “eşitlik ve özgürlük” temeline dayanır;
    yani laiklik zaten özgürlükçüdür, ayrıca “özgürlükçü laiklik” olmaz.
  • İkincisi, anayasayı ve anayasal düzeni korumakla görevli ve yükümlü olan AYM, denetimlerinde, “katı laiklik” ya da “özgürlükçü laiklik” gibi kuramsal kavramları değil,
    anayasal kuralları, yani “
    anayasal laikliği” esas almak zorundadır. Çünkü Anayasa, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idareyi, tüm gerçek ve tüzel kişileri, başta AYM olmak üzere herkesi bağlamaktadır.
  • Üçüncüsü, her anayasa bir ideolojiye dayanır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temelinde de Atatürkçü düşünce sistemi, Atatürkçü ideoloji vardır.

ÇAĞDAŞ YAŞAMIN KORUNMASI

Anayasal laikliğin daha iyi anlaşılması için, anayasanın temelini oluşturan Atatürkçü düşünce sistemindeki laiklik anlayışına bakmak gerekir. Atatürkçü laiklik anlayışında yalnız din ve devlet işleri değil, din ve dünya işleri birbirinden ayrılmış ve aynı zamanda din, dünya işlerine karışmasın diye devlete denetim görevi verilmiştir.

İşte 1982 Anayasası da ana çizgileriyle belirtilen bu laiklik anlayışını temel almış ve kurallaştırmıştır. 2. maddede, laiklik ilkesine Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri arasında yer verilmiş; bu ilke Başlangıç kısmı ile 24 ve 174. maddelerde açık biçimde tanımlanmış; 13, 14, 26, 27, 28. maddelerde, laiklik ilkesine hak ve özgürlükler karşısında üstünlük tanınmıştır.

Peki, hak ve özgürlüklerle laiklik çatışırsa ne olacaktır?

  • Anayasanın 14. maddesine göre hak ve özgürlüklerden hiçbiri,
    laik Cumhuriyeti” ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
  • Hatta 13. maddede, hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamanın laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olamayacağı (AS: sayılamayacağı) belirtilerek laik ve çağdaş yaşam korunmuştur.

“Din kurallarına dayanan” bir anayasa değişikliği laiklik ilkesine aykırı olur

Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini zedeler ve 2. maddenin değişikliği anlamına gelir ki, TBMM gündeminde olan anayasa değişikliği bu içeriktedir. Çünkü bu değişiklikte “dinsel inancı nedeniyle başın örtülmesi” serbest bırakılmaktadır. Yani düzenleme, doğrudan din kurallarına dayandırılmaktadır.

AYM’NİN DENETİM YETKİSİ

Anayasanın 148. maddesine göre, anayasa değişiklikleri yalnızca “şekil” yönünden incelenip denetlenebilecektir. Şekil yönünden denetim de oylama çoğunluğuna ve daha önce
“teklif koşulu” na uyulup uyulmadığı konusunda yapılacaktır. (AS: en az 1/3=200 üye ile öneri)

Kısaca anayasa değişiklikleri “teklif” koşuluna uyulup uyulmadığı yönünden denetlenebilecektir.

TBMM gündeminde olan anayasa değişikliği laiklik niteliğini zedeleyecek içerikte bulunduğundan ve böyle bir değişiklik “teklif edilemeyeceğinden”, AYM’nin görev ve yetkisi kapsamındadır.
AYM‘nin, konu önüne gelirse,
bu anayasaya aykırı öneriyi denetlemesi gerekecektir.

Şunu da belirtmek gerekir ki; anayasa ve AYM kararı yasama organını da bağladığından, TBMM’nin, bu ve dinsel amaçla getirilecek hiçbir teklifi kabul etmemesi ve görüşmemesi hukuksal yönden en uygun yol olacaktır.
=============================
Not : Yazının tümünü okumak için tıklayınız… (A. Saltık)
LAİKLİĞE AYKIRI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ve DENETİMİ | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

MUSTAFA KEMAL’İ SEVMEK VE ANILAMAK

Ali Ercan
Prof. Dr., Çekirdek Fiziği
ADD Genel Mrk.Bilim Kurulu başkanı
10 Kasım 2021

_______________________
MUSTAFA KEMAL’İ SEVMEK VE ANILAMAK

Değerli arkadaşlar,
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ü, tarihsel kayıtların güvenilir tutulamadığı öyle bin, iki bin yıllık uzun geçmiş devirlerin tozlu belirsizliklerinden, -mış- lı geçmiş masallardan değil; 100 yıl önceki matba, kitap, fotoğraf, sinema dönemi belgelerinden ve aynı dönemi yaşamış güvenilir tanıkların net aktarımlarından tanıyoruz, biliyoruz.
Tarih, kahraman askerler, büyük komutanlar, insanlığa ışık tutan bilge filozoflar, yurt sevgisiyle dolu devlet adamları, geleceği öngören ve düzenleyen devrimciler gördü; ama bütün bu nitelikleri bünyesinde toplayan bir insanı ilk kez kaydediyordu:
  • Mustafa Kemal Atatürk!
Mustafa Kemal‘in söyledikleri, yazdıkları, yaptıkları, yapmak istedikleri, Türkiye ve Dünya üzerine düşünceleri ortadadır… (Kişisel zevkleri, özel yaşamı, inancı, inanıyorsa neye nasıl inandığı vs. bunlar kimseyi ilgilendirmez)
Mustafa Kemal‘i bir vatan kurtarıcı, kahraman bir asker, iyi giyimli çağdaş bir insan olarak gören, beğenen, “seven”, “sarı saçlım, mavi gözlüm” diye türküler düzen, övücü şiirler yazan, göğsünde rozetini taşıyan, O’nun adı arkasında politika yaparak koltuk yarışında olan çok insan var… Tamam da; iş O’nu “anlamak” ve “izlemek” konusuna gelince, aynı yüksek oranı göremiyoruz ne yazık ki…
O büyük Adam, 20 yıl gibi kısa bir sürede, adeta yoktan var edilmiş Laik, Demokratik, tam bağımsız bir Cumhuriyet yarattı; Ortaçağın karanlık batağındaki Anadolu halkından Yurtta ve tüm Dünyada Barışı önceleyen, Barış içinde yaşamı amaçlayan, imtiyazsız-sınıfsız, kaynaşmış bir çağdaş bir toplum, bir Millet yaratmak için savaştı..
Ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe, Savaş bir cinayettir” diyen, “Hayatta en doğru yol göstericinin (müspet) Bilim” olduğunu söyleyen, Kapitalizmin ve Emperyalizmin karşısında Ulusal hak ve çıkarlarını savunan Mustafa Kemal’i anlamak, bence “insan olmak-olmamak” olgunluk sınavının birinci basamağıdır.
***
Değerli arkadaşlar,
Atatürkçü Düşünce sistemi (yani Kemalist ideoloji, Kemalizm) en kısa tanımıyla,
  • Bilimin rehberliğindeki Ulus-Devlet anlayışıdır
ve bu yalnızca Anadolu’ya özgü, yerel değil, evrenseldir.
Kapitalizmin İnsanlığı ve Gezegenimizi getirdiği bu noktada, 21. yy’ın devasa sosyo-ekonomik, ekolojik problemlerinin (AS: sorunlarının) batağından çıkarak, 22. Yüzyıla salimen (AS: güvenle) girecek ülkeler, –adını doğrudan, açıkça dile getirmeseler de– sonuçta Atatürkçü Düşünce Sistemini başarıyla uygulayan, yani pozitif bilimin yol göstericiliğinde ilerleyen Ülkeler olacaktır.
Sevgilerimle. æ

“Deniz Aslanları” ndan  BİR BİLDİRİ DAHA

“Deniz Aslanları” ndan
BİR BİLDİRİ DAHA

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1976-1984 yılları arasında Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu’nda eğitim almış “Deniz Aslanları” da bir bildiriyle tartışmaya katıldı.

Bildiri de, “Cumhuriyet ve Liyakat Nişanları’ndaki Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) ifadesi ve Atatürk kabartmasının çıkartılması ve çeşitli tarikat ve cemaat faaliyetlerine alenen ve resmi üniforma ile katılma cüreti gösteren Silahlı Kuvvetler personelinin görüntüleri de kaygı verici gelişmelerdir” denildi.

Yapılan açıklama şöyle                    :

Atatürk’ten miras aldığımız ilke ve devrimlerin, Atatürkçü Düşünce Sisteminin özümsenmesi ve yaşam tarzı haline getirilmesine engel olabilecek, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini askerin yüreğinden atmaya, TSK’ya irticai ve bölücü görüşleri benimsemiş kişilerin alınmasına yol açabilecek son askeri yönetmelik/yönerge düzenlemelerinin; TSK’nın birlik ve beraberliğine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez temel niteliklerine (demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliği) bağlılığına zarar verebilecek özellikte olduğunu görmekten büyük kaygı duymaktayız.

Ayrıca Devlet, Cumhuriyet ve Liyakat Nişanları’ndaki Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) ifadesi ve Atatürk kabartmasının çıkartılması ve çeşitli tarikat ve cemaat faaliyetlerine alenen ve resmi üniforma ile katılma cüreti gösteren Silahlı Kuvvetler personelinin görüntüleri de kaygı verici gelişmelerdir.

Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksek Okullarına giriş koşullarıyla ilgili yönetmelikte “irticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak” şartının kaldırılmasının, Atatürk ilke ve devrimlerinin, Atatürkçü Düşünce Sisteminin, Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlılığın ve savunuculuğunun yapılmasının Harp Okullarına alınacak üniversite mezunlarıyla ve astsubaylarla ilgili eğitim yönergelerinden çıkarılmasının, T.C. ve Atatürk’ün nişanlardan çıkartılmasının Türk Ulusunun bağrındaki Atatürk ve Türk Ordusu sevgisini, Cumhuriyet ve devrimleri yıpratacak nitelikte olduğunu düşünüyoruz.

  • Ey Millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır

diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkılmasını hedef alan, bu hedefe ulaşmak için akıl ve bilimin yol göstericiliğini benimseyen dinamik ve demokratik bir dünya görüşüdür.

  • Geri döndürülemeyecek bir güçle kendi yatağında akan Atatürkçü Düşünce Sisteminin durdurulması mümkün değildir.

Atatürk’ün gösterdiği yolda çağdaş eğitim almış bizlerin Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığı tamdır.

Anayasamızın ilk 3 maddesinde yer alan Devletin yönetim biçimi, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkentine dair hükümlere sadakatle bağlıyız. TSK’ya ilişkin yönetmelik ve yönergelerde, Devlet, Cumhuriyet ve Liyakat nişanlarında yapılan bu düzenleme faaliyetlerinin uygun olmadığını düşünüyor ve itiraz ediyoruz.

  • Anayasamızın Başlangıç kısmında hiçbir faaliyetin Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği açıkça yazmaktadır.

Bu nedenle, bu düzenleme faaliyetlerinin yanlış olduğunun görülmesini ve korunma görmeden düzeltilmesini talep ediyoruz. Bu düzenlemelerin sorumluluğunu sadece siyasilere yüklemek de doğru değildir. Bu yanlışları bugünden görmek ve uyarmak her Türk vatandaşının görevidir.

Demokrasiye aşık olan Türk evlatları olarak son sözümüz;

“ATATÜRK’ten, Türkiye Cumhuriyeti’nden ve Cumhuriyet’in niteliklerinden vazgeçilmez”dir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

1976-1984 yılları arasında
Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu’nda
eğitim almış Deniz Aslanları

Alaettin SEVİM                     Ali YÜCEYİĞİT
Atilla İhsan GÜLER             Aydın OKTAYKAN
Aykut Uğur TUNCA              Bayram Serdar ARDUÇ
Bülent TARIM                       Cem KAÇAR
Cengiz KESOĞLU                Cengiz TOKER
Cüneyt KOŞU                       Doğan ÇIRAKOĞLU
Eren Güneş KAYAN              Ergun YOLSEVER
Ertuğrul PEKER                  Fatih KAYAKUZGUN
Gürkan PEKESİN                Hadi BAŞMAN
Hakan KARA                        Hür AKTAŞ
Hüseyin HANÇER                İbrahim ÜNÜBOL
İsmet EREN                          Kemal EGEMEN
Kenan ÇELİK                       Levent ÇAM
Levent KURTOĞLU             Levent KUTLAY
Maruf BABAOĞLU              Mert YANIK
Mesut ÖZEL                         Muhittin ÜNER
Nizam KAHRAMAN             Orhun KURAN
Ömer Lütfi ÖZCAN              Ömer Lütfi YILMAZ
Selçuk GÖKER                     Semih BAŞMAN
Süleyman BAYRAMOĞLU   Turgut İPEK
Ümit ARTAR                         Ümit METİN
Vecihi KAYIBOĞLU             Yalçın TAŞPINAR
Yavuz Vural ATİLLA             Zafer ÇALIŞKAN”

SOSYAL MEDYANIN GÜNDEMİ

Sosyal medyanın gündemini de Emekli Amirallerin açıklaması oluşturdu.
Bir kısım sosyal medya kullanıcısı,
#AmirallerimizOnurumuzdur derken bir kısmı ise
#HodriMeydan
 hastag’i açtı…
=============================================
Dostlar,

Bu açıklamayı biz de bütünüyle paylaşıyoruz..
102 emekli amiralin kamuoyuna açıklaması gibi..
(102 emekli Amiral’den Yüce Türk Milletine – Prof. Dr. Ahmet SALTIK)
126 emekli büyükelçinin basın açıklaması gibi..
(126 emekli Büyükelçimizin KAMUOYUNA DUYURUSU – Prof. Dr. Ahmet SALTIK)

Bu metinleri web sitemizde yayınladık.

Hukuk dışı hiçbir yön göremediğimiz gibi; tersine, Anayasa’dan kaynaklanan Cumhuriyete sahip çıkma hak, yetki ve sorumluluğumuzun gereğini yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.

Anayasanın, metne dahil olan BAŞLANGIÇ bölümünün son tümcesi aynen aşağıdadır :

“TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

Dolayısıyla bu açıklama Anayasanın yüklediği bir yurttaşlık görevinin kaçınılmaz gereğidir.

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Dr. Mustafa Hüsnü BOZKURT’tan çağrı

Ç A Ğ R I M I Z D I R

 

Batı emperyalizminin 21. yüzyılın Sevr’i olarak yürütmekte olduğu BOP ile dört yandan kuşatılmış olan ülkemiz, içeriden de yoğun saldırı altındadır.

Ulusal Birliğimizi tarumar eden bu ağır saldırılara karşı, halkımızı birleştirebilecek tek güç; kuşkusuz Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti ve düşünceleridir.

Atatürk sevgisi ve ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ, toplumumuzun çimentosu olarak günümüz koşullarında yaşamsal önemdedir.

Bunu bilenler, açık ve gizli saldırılarını, büyük Atatürk’ün şahsına ve tabii Kemalizm’ e yöneltmektedirler.

​    Ne acıdır ki, Cumhuriyetimize ve Atatürk’e yapılan saldırılar giderek sıradanlaştırılmakta, umursamazlık ve kanıksanmışlık iklimi yaratılmak için her türlü algı operasyonu yapılmaktadır.

Bu saldırıları göğüslemesi gereken kurum ve kuruluşlar ise, yeterli ve etkin tepki verememekte; hatta zaman zaman sessiz kalmanın ötesinde, bu kurumların içinden de sinsi ve açık saldırılar gelebilmektedir.

Cumhuriyetimize ve büyük Atatürk’e yapılan saldırıların, gelecekte daha da yoğunlaşacağını gören Prof. Dr. Muammer Aksoy önderliğindeki 50 Cumhuriyet aydınının 1989 yılında kurduğu Atatürkçü Düşünce Derneği ( ADD ), bu İHANETE tek başına kalsa da dimdik karşı durabilecek en önemli Demokratik Kitle Örgütüdür.

ADD, kurucularınca büyük hedeflerin örgütü olarak kurulmuştur. Varlık nedeni; “ Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek”, emperyal tuzakları bozmak, ülkemizi ve ulusumuzu bölmek isteyen emperyalistler ve işbirlikçilerinin hain emellerine engel olmaktır. Bu dün olduğu gibi bugün de zordur; emek, bilgi, inanç, kararlılık ve cesaret ister ve elbette bedel ödemeyi gerektirir.

Nitekim; kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy, bu bedeli canıyla ödemiş, sonraki yıllarda Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı ve bazı şube başkanlarımız da tıpkı O’nun gibi emperyalizm uşağı DİNCİ-FAŞİST ÇETELERCE katledilmiş, bazı Genel Başkan ve yöneticilerimiz ise, aşağılık kumpaslarla zindanlara atılmıştır.

İçinde bulunduğumuz karmaşa ortamı, üzücüdür ki ADD’ye de uzanmıştır. Etkisizleşmiş, güçsüz düşürülmüş, kendi içinde bölünmüş örgütümüz; bu saldırılar karşısında sesini yeterince duyuramamış, geniş halk yığınları bu sessizlik nedeniyle umutsuzluğa kapılmıştır.

KEMALİZM’in gerçek anlam ve değerini, GEÇMİŞİN ÖVÜNCÜ OLMASININ ÖTESİNDE, GELECEĞİN PUSULASI OLDUĞUNU bilen, günümüze ilişkin çözümler üreten, halka umut aşılayan bir ADD, yalnızca üyelerimizin değil; bütün yurtsever halkımızın özlemidir.

GÜÇLÜ VE BÜTÜNLEŞMİŞ BİR ADD YÖNETİMİ, ülke geneline yayılmış özverili örgütümüzü ayağa kaldıracak, böyle bir gücün varlığı saldırganlara meydanın boş olmadığını gösterecek, caydırıcı olacak, dostta güven, düşmanda korku ve kaygı yaratacaktır.

Bugün Atatürkçü devrimcilerin en önemli görevi, Muammer Aksoy’un örgütünü ayağa kaldırarak CUMHURİYETİN KURUCU AYARLARINA DÖNME HEDEFİNİ HALKIMIZIN ÖNÜNE KOYMAKTIR.

Bu görevi gerçekleştirebilmek için, korona salgını nedeniyle ertelenen Olağan Genel Kurulumuzda,
Saygıdeğer örgüt yöneticilerimizin de görüşlerini alarak, deneyimli bir kadro ile,
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZ YÖNETİMİNE ADAY OLDUĞUMUZU
örgütümüz ve kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Yaraları sarılmış, küskünlük ve kırgınlıkları aşılmış, herkesin birbirine sevgi ve saygı ile sarıldığı bir ADD; ancak güçlü bir önderliğin yaratacağı eşgüdüm ve ortak istek ile olanaklıdır.

Bu ortak isteği yaratabilmek için, örgüt kültürümüze ve geleneklerimize uygun olarak herkesi kucaklayacağız. Kimseye karşı önyargı taşımaksızın, başka adaylar olsa da uygarca yarışacak, sonuç ne olursa olsun; omuz omuza, yılmadan, yorulmadan hedefe yürüyeceğiz.

Kim olduğumuzu, varlık nedenimizi, görevimizi biliyoruz. Hiçbir siyasal yapının arka bahçesi asla olmayız, ancak siyasete yön verir, yol gösteririz. MUSTAFA KEMAL Atatürk’ten başka fikir önderi aramayız. O’nun dışında kimsenin ASKERİ olmayız. Buldukları her kıbleye seccade serenlerle de, neo-liberal rüzgârlarla savrulanlarla da, saray kapılarında icazet arayanlarla da yürüyecek yolumuz yoktur.

Salgın nedeniyle şimdilik tarihi belirsiz olan Genel Kurulumuzla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Yakında bilginize sunmaya  hazırlandığımız program ve projelerimize, örgütümüzün siz değerli üyelerinin çok istediğimiz ve önemli saydığımız katkılarını bekliyoruz.

​    Yeniden güçlü bir ADD için, örgütlerimizi yurdumuzun her yerinde KEMALİZM’in kutup yıldızı yapmak için birlikte yürümeye kararlıyız.

Bu kararlı duruşumuz ve sarsılmaz inancımızla bütün yönetici ve üyelerimizi en içten duygularla selamlıyor, saygılarımızı sunuyoruz.

YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE !

YAŞASIN KEMALİST CUMHURİYET !

YAŞASIN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ !


Dr. Mustafa Hüsnü BOZKURT
Ve Arkadaşları
25 Kasım 2020, Ankara

Devrim Dersini Kaldırmak..

Öner Tanık
ADD Genel Sekreter Yrd.

Devrim Dersini Kaldırmak

Taraf gazetesi kendince müjdeli haberi verdi; YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya, üniversitelerde “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersinin ve ilgili Enstitülerin kaldırılmasının gündemde olduğunu belirtmiş.

Görünen o ki, siyasal iktidar; resmi bayramları iptal etme – engelleme,
ilköğretim müfredatını “seçmeli ders” adı altında bilim dışı içeriklerle doldurma, Gençliğe Hitabe’ye saldırmalarının ardından, üniversitelerde de etkin bir yok etme girişimini başlatıyor.

Yandaşlara, paydaşlara soruyoruz: Tarih, yok sayılabilir mi?

Tıpkı sizin Irak ve Suriye politikalarınızdaki emperyalist tutumunuzun hiçbir zaman unutulmayacağı gibi…

Siz de biliyorsunuz; gerçekler, sizin müfredat değişikliklerinize yenilmeyecek denli güçlüdür.

En çok bundan korkuyorsunuz.

“Kaç yıldır tek başımıza iktidarız, her kurum, her alan elimizin altında ama
bir türlü başaramadık..” diyorsunuz.

Adım adım sildiğinizi zannettiğiniz Atatürkçü Düşünce Sistemi ve ulusal değerlerimiz,
sizin her karşıt adımınızda daha çok güçleniyor.

Tarihin, sosyolojinin yasası burada da kendini gösterecek kuşkusuz.

“Aydınlanma”yı benimseyen bir devlet kalmadığı zaman,
bilinçli bir halk o boşluğu dolduracak..

Çünkü bağımsızlığın ve özgürlüğün kazanımlarından ortaçağ karanlığına dönebilecek
bir kabile topluluğu yok karşınızda!

İşte Devrimin dersinden öğrendiğimiz gerçeklik budur.

Aklımıza ve irademize hiçbir zaman hükmedemeyeceksiniz!

O nice diktatörleri yıkan, tahtlarını başına geçiren, sonunda “rahmetle” anılmayan gerçeklik, sizi beslendiğiniz karanlıklara tekrar gömecek…

Üzgünüz, Devrimi sizin derslerinizden öğrenmedik…
Sizinle unutacak da değiliz.

Öner TANIK
ADD Genel Sekreter Yrd.
6.9.12, Ankara

KEMALİZM’in İNSANCIL ULUSALCILIĞI ve BATI EMPERYALİZMİNİN SÖMÜRGEN-BÖLÜCÜ-KANLI ETNİK MİKRO-MİLLİYETÇİLİĞİ

Kemalizm’in_insancil_ulusalciligi_Bati_emperyalizminin-kanli_mikromilliyetciligi_13.6.12