Etiket arşivi: homo-economicus

İSLAM ÜLKELERİNİN TEMEL YAŞAM FELSEFESİNDEKİ İKİRCİKLİ – DUALİST YAPININ NEDENLERİ NEREDEN KAYNAKLANMAKTADIR?

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

İslam ülkelerinde, ilk yıllar dışında, Emevi zihniyeti ile birlikte, tarih boyunca, her zaman ikircikli (düalist) bir siyaset ve yaşam felsefesi egemen olmuştur.

1- Yönetici ya da iktidar sahibi olanların temel siyaseti ve yaklaşımı daima (sürekli), süresiz olarak iktidarda kalmak ve sınırsız ekonomik zenginlik ve çıkarcılıktır. Batılılar buna “homo-economicus” yani kendini her koşulda çıkarına göre proglanlamış insan tipi demektedir.

2- Yöneticiler ve onların işbirlikçilerinin (çoğu vicdan yoksunu ulema, tarikat ve cemaat önderlerinin) dışında kalan halkın temel yaşam felsefesi ise ahiretteki cehennem korkusu ve karşı konulamaz bir tutkuya dönüştürülmüş bir cennet özlemi ile yaşamaktır. Yani halkın temel yaşam felsefesi ise dünyalıktan vazgeçirilmiş bir ahiret severliktir (AS: homo ahreticus!). İsterseniz siz buna “Homo ahreticus” da diyebilirsiniz. Genelde iktidar gücünü elinde bulunduran yöneticiler, dünya malı ve saltanat, halk ise ahiret ve cennet için yaşamaya odaklanmıştır. Dinin güzel ahlak ve adalet öğretisinin aksine, Sistem hep böyle kurgulanmış ve böyle uygulanagelmiştir.

Yönetici sınıf ve halk arasındaki bu ikircikli ya da düalist, çifte standartlı yaşam felsefesi nasıl oluşuyor diye soracak olursanız şunlar söylenebilir :

a- İslam ülkelerindeki muktedirler (yönetici sınıf) ve işbirlikçilerinin yaşam felsefesi tartışmasız Homo-economicus’tur. Homo- economicus Batılı ve çıkarcı bir insan tanımıdır. Kapitalist değerler sistemidir. Materyalisttir. İslamla, islamın dayanışmacı, özverili ve paylaşımcı bir insan tipi ile hiçbir ilişkisi yoktur (AS: Bu görüşe katılamıyoruz. İslam, fitre-zekat ile yoksulluğu meşrulaştırıyor ve sürekli kılıyor. Oysa toplumcu – kamucu sistemlerle yoksulluk neredeyse yok edilebilir..). Dünya nimetlerini son kertesine dek sömürerek yaşama anlayışıdır.

b- Halkın yaşam biçimi ise tümüyle öbür dünyaya, ahirette yer ve makam kazanmaya yöneliktir. İnsanların yaşam anlayışı ve toplumun değerler dizelgesi genelde “Homo- ahreticus“tur. Yönetici sınıfa karşı, Doğu tarzı (biçimi), sarsılmaz ve geri alınamaz bir biat, sadakat, kanaatkârlık, itaatkârlık ve kadercilikle donatılmıştır. Halk için yaşamın temel dürtüsü, siyasal iktidara gönüllü ya da zoraki kulluk etmeye, cehennemden kurtulup ebedi (sonsuz) cennet yaşamını hak edebilmeye programlanmıştır.

Peki bu saltanat sahibi yönetici sınıfa ayrı, ama halka tam bunun zıddı olarak ayrı bir değerler dizelgesi nasıl sağlanmaktadır?

Yanıtı çok basittir (yalındır). Halkın yönetimden nemalanan kimi dinbaz ulema ve yine kimi tarikat ve cemaat dinbazları tarafından islamın temel ahlak ve adalet öğretilerinin ters yüz edilerek, ahlaklı ve adaletli bir yaşam yerine yalnızca inanç ve ibadeti (tapınmayı) kutsayan, fakat ahlakı ve adaleti hiçe sayan ya da görmezden gelen bir din ve inanç anlayışının, cehaletin de yardımıyla sürekli olarak şırınga edilip halkın ikna edilmesidir. Yani sürekli olarak cehaletin korunması ve din(!) satışıdır. Bu durum, tarihsel olarak miras kalan ve cahil bırakan aldatıcı bir kısır döngüdür ve ne yazık günümüzde de sürmektedir.

Tarihsel ve sosyolojik olarak, genelde İslam devletlerinde, siyasal iktidardakileri kayıran, ikircikli, yani çifte standartlı, yönetici sınıfı bir bakıma ahlak, adalet ve hukuktan muaf (bağışık) sayan bir dinsel(!) anlayış vardır. Bu açıdan, “din avam-(cahiller) içindir, havas- (seçkinler) için değildir.” diyen ulema kisveli kimi din bilginleri(!) bile vardır.

Buna karşın, tarihsel, dinsel, kültürel ve siyasal olarak, İslamı daha çok ahlak, adalet ve sevgi olarak benimseyen farklı dinsel yorum sahiplerini de kafir, sapkın ya da zındık olarak ilan edip dışlayan ve çoğu zaman da ölüme mahkum eden bir fetva ve ferman zihniyeti hep olagelmiştir.

M. Kemal Atatürk‘ün kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel öğretisi de asla dine karşı çıkmak değildir. Tersine, toplumdaki cehaleti, dini ve dinsel değerler sistemini kendi saltanatları ve çıkarları için araçsallaştırarak sürekli olarak sömüren dinbazların saltanatına son vermektir. Talkını (telkini) başkalarına verip salkımı yutanların oyun tezgahını bozmaktır. M .Kemal Atatürk, hanedan ve kimi kişilere tanınan tüm hukuksal ve siyasal ayrıcalıkları yok edip, ayrıksız (istisnasız) her bireye anayasa ve yasalar karşısında eşit haklar ve sorumluluklar getirmiştir.

Batılılar, Hıristiyan Kilisesini (Papalığı) ve ruhban sınıfını dünya işlerinin dışında bırakıp laikleşerek, eleştirel akla ve çağdaş deneysel bilime sarılarak ekonomik refaha (gönence), demokrasiye, hukuk devletine, temel evrensel insan haklarına ve adalete ulaşabilmişlerdir. Darısı İslam toplumlarının hepsinin başına olsun.

Dr. Noyan UMRUK : SANDIĞA GİDERKEN…


SANDIĞA GİDERKEN…

portresi 

Dr. Noyan UMRUK
AYDINLIK
, 10.8.2014

 
Yıllardır söyleniyor bu gidişat, gidişat değil diye…

Bir tuhaf adamın iki dudağının ucundaki iç, dış politikalarla ülkeyi getirdiği hale bakın…

Yüzlerce emekçi biçare serçeler gibi can vermekte…

Ülke, haydutlarla sarmaş dolaş olarak, diplomatlarını, vatandaşlarını onlara kaptıranların aymazlığı ile Ortadoğu bataklığına iyice saplanmış…

Acze düşürülmüş Cumhuriyet kurumları, güvenlik güçleri, yerlerde sürünen Albayrak bütün bunların üzerine tüy dikmekte…

Bir türlü doymak bilmeyen hazret ve şürekâsı ise köprü, hava alanı, kanal falan
korkunç rantlar peşinde…

Yolsuzluk ve çürümüşlük almış başını gitmişken, bunca pisliği alelacele oluşturdukları yargıya temizletme operasyonları…

Ve de “Yediğin hurmalar, bizi niye ırgalar…”, “Bizi asıl İsrail ve Kürdistan ırgalar…”  havasındaki küresel patronlar…

Temel sorun:

Aslında sorun pek o kadar da karmaşık değil. Sorun tek. O da hukukun da,
güvenliğin de, dış politikanın da, eğitimin de, gelir dağılımının da, temel hak ve özgürlüklerin de, dinin de, ahlakın da içine edenlere, transa geçilmiş gibi hala koştura koştura oy verilebilmesi… 1930-40’lar Almanyası’nın alaturkası…

Neden bu duruma düştük? 

Neden, Gazi’nin böbrek rahatsızlığı nedeni ile bulunduğu Karlsbad’da kendisini ziyarete gelen bir Türk hanıma daha 1918’lerde söylediklerinde ifadesini buluyor:

  • “…Yarın elime bir yetki geçerse sosyal devrimi hızla  uygularım.
    Çünkü ben, halkın ve ulemanın benim düzeyime gelmesini bekleyemem. Böyle bir davranışa ruhum isyan ediyor…
    Halkı bir an önce kendi düzeyime çıkarmaya çalışırım …”
    (1)

İşte bizce neden bu… Gazi’nin erken ve yorgun ölümü ile sosyal devrimin, aydınlanmanın yarım kalmış olması… Darbe darbe deniliyorsa, asıl darbe
Aydınlanma Devrimine vurulan hayâsız darbeler 

Cumhuriyet tarihimize şöyle bir bakalım:

II. Paylaşım Savaşı… Ortalığı kasıp kavuran Faşizm-Nazizm rüzgârları… Sınırlarımıza dayanmış Alman panzerleri… İstiklal Savaşını henüz kazanmış yoksul bir ülkeyi savunma endişeleriyle tüm kaynakların bu amaca yönlendirilmesi… Kafasında dolaşan dokuz tilkinin kuyruklarının birbirine değmediği söylenen diplomatik zekasıyla
“Ülkeyi savaşa sokmayan”, kendisine “Bizi aç bıraktın” diye bağıran halkına,
“Ama babasız bırakmadım” yanıtını veren Milli Şef İNÖNÜ dönemi…

Ülkeyi savaşa sokmama hünerini gösteren Milli Şefin, bu kez, zor yılların halk üzerindeki etkileri giderilmeden, savaş sonrası estirilen demokrasi rüzgârlarına kapılarak
“erken demokrasi yolculuğunu” başlatması… (AS: 1946 seçimleri ve DP)

1950 Seçimleri… Buram, buram popülizm kokan, demokrasi deneyiminden yoksun
bir iktidar ve Aydınlanmaya ilk büyük amansız darbe:

  • Aydınlanmanın meşalesi Köy Enstitülerinin kapatılması… (1954)

Ve döneminin en ileri Anayasalarından olan 1961 Anayasası ile siyasal, sosyal hak ve özgürlüklerinin ayırdına varmaya başlayan halkın, “Toprak işleyenin, su kullananın!” diyen rahmetli Ecevit’i, 12 Mart (AS: 1971) sürecinin “Sosyal gelişme, ekonomik gelişmeyi geçti.”, “Bu elbise (anayasa) bize bol geliyor.” teranelerine karşın
iktidara getirmesiyle ülkede milli eğitimde Üstündağ’lı, TRT’de  Cem’li yeni bir Aydınlanma rüzgarının esmeye başlaması…

Ve de iç ve dış mihrakların bu kısa süreli rüzgârı, bu kez de ülkeyi iç savaşa sürüklemekte olan sağ- sol kavgasının dramatik sonucu olan 12 Eylül 1980 darbesi ile kesmesi…

1980’lerden bu yana ise sistematik ve giderek artan biçimde Aydınlanmanın Homo Sapiens’ini (Düşünen, sorgulayan insan), Homo Economicus’a dönüştürme operasyonları… Toplumun yarım kalan Aydınlanma Devrimini yaşam biçimi olarak özümsememiş kesimlerine sosyal hiyerarşideki konumlarına göre ihale, haksız zenginleşme, servet transferi, iş, makam, siyasal ikbal sağlayarak; yoksul kesimlere ise iane dağıtarak ya da uydurma dinsel motiflerle aidiyet duygusu yaratıp toplumun
karpuz gibi önce ortadan ikiye, daha sonra da dilimlere bölünmesi…

Sonuç;

Bugün bizlere sandıkta sorulan soru şu:

a- Aydınlanma Devrimini yeniden canlandırıp, çağdaş uygarlık düzeyini aşma idealindeki onurlu bir ülkenin yurttaşları mı olmak istiyoruz?

b- Yoksa lümpen bir diktatörün yönetiminde her an iç savaşa gebe bir Ortadoğu ülkesi mi?   

Çıkmadık canda umut vardır…“B” şıkkının baskın çıkması durumunda ise günah bizden gider. O zaman zaten siyasal arenanın çok hareketli olacağı, kartların yeniden karılacağı, yitirenler kulüpleri ile dolu bir döneme gireceğiz. İşte asıl o zaman enerji ve sinerjiye (görevdeşlik) ihtiyacımız var…

(1) Hıfzı TOPUZ; Gazi ve Fikriye, Remzi Kitabevi, 2001, syf. 108

=============================

Dostlar,

Evet…
Ne yazık ki Dr. Umruk’un

…lümpen bir diktatörün yönetiminde her an iç savaşa gebe bir Ortadoğu ülkesi mi?

seçeneği baskın çıktı..

12. CB’nı / Yarı Başkanı seçti “soylu halkımız”…

Artık bundan sonrasına yoğunlaşma zamanı…

İşte asıl şimdi enerji ve sinerjiye (görevdeşlik) gereksinimimiz var..

Sevgi ve saygıyla.
11.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Bill Gates, açlığa karşı Almanlarla işbirliği yapacak

Bill Gates, açlığa karşı Almanlarla işbirliği yapacak

Yazılım şirketi Microsoft‘un kurucusu Bill Gates, Alman hükümeti ve
Alman şirketlerle birlikte açlığa karşı mücadele için işbirliği yapacak.

Berlin– Gates, başkent Berlin’de Federa lEkonomik İşbirliği Bakanı Dirk Niebel
ve Alman şirket temsilcileri ile biraraya geldi.

Toplantıda, Alman hükümeti ile Bill ve Melinda Gates Vakfı 20’şer milyon €, Alman ve öbür uluslararası şirketlerin de 40 milyon € olmak üzere dünyada açlıkla mücadele için toplam 80 milyon € vermeyi taahhüt ettiği belirtildi.

Niebel, dünyada iki milyar yetersiz beslenen insanın olmasının bir skandal olduğunu belirterek, özellikle çocuk yaşta yetersiz beslenmenin kalıcı hastalıklara yol açtığını, bundan dolayı Bill Gates ve şirketlerle dünya çapında açlığa karşı güçlerini birleştirdiklerini ifade etti.

Gates de özel şirketlerle yapılan kalkınma yatırımlarıyla bir çok başarılı programın finanse edilerek milyonlarca insanın açlıktan ve yoksulluktan çıkmasının sağlandığını belirtti.

Yapılacak yardımlarla özellikle pirinç ve patates gibi temel gıda ürünlerinin üretiminin desteklenmesi amaçlanıyor.

Gates ayrıca, Berlin’de muhalefet parti temsilcileri ile de biraya gelerek temaslarda bulundu.

AA, 29 Ocak 2013

========================

Dostlar,

11 yıl önce FAO Başkanı‘nın AÇLIK hakkındaki feryadı aşağıda..
Bu arada aç insan sayısı 1 milyarı aştı. KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm açlık üretmeyei sürdürüyor..

Sağolsunlar Bill Gates gibi yardımseverler de arada itfaiyecilik oynuyorlar..

Sorun kapitalizm kökenli. Adı üstünde “kapital”e, “sermayeye” tapan düzen.
Tanrısı “kâr”! İnsan ortada yok.. basit bir araç.. Hatta dünya nüfusu öyle çok ki;  birkaç milyar insan “homo insectus”! “Homo economicus” lar bir avuç..

1. Nüfus artışını sınırlamak,
2. gıda israfını durdurmak,
3. tarımsal üretimi artırmak
4. gıda dağıtımını iyileştirmek ve
5. insanı odaklayan sosyo-ekonomik düzenler kurmak..

Reçete hiç de karmaşık değil sanırız..

 

Sevgi ve saygı ile.
30.1.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

  • “AÇLIK; sosyal ve siyasal gerilim yaratır. 
    Uluslararası istikrar ve barışa tehdittir! Açlıkla mücadele ediniz!”

FAO Genel Müdürü Jacques Diouf
IFAD; Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu
WFP; Dünya Gıda Programı
BM Konferansı , 19.03.2002 / Monterrey, Kanada

Sizin için seçtik: 4+4+4 = Ümmet Projesi. Prof.Dr.Nur Serter / 4+4+4 = Ummet-Tebaa Project by JDP

4+4+4=Ummet_Projesi_Nur_Serter