Etiket arşivi: CHP

Kalem Utandı

Kalem Utandı

KAYSERİ 38 ALMANAK : A.GANİ AŞIK (ABDULGANİ AŞIK)

Gani AŞIK
16. Dönem CHP Kayseri Milletvekili / Müftü
06 Mart 2021, Cumhuriyet

CHP, hem kutsal toprağımızın hem de milli vicdanın ana rahmine Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önemli bir dönemeci olan 4 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi’nde düştü. Bu “hamilelik”, mucizevi benzerlikler olsa da Teslis’te ifadesini bulan Meryem Kadın’ın İsa’ya gebeliğinden uzun sürdü. Çünkü İsa Mesih, doğal üreme yasalarının, CHP ise vatanın düşmandan arındırılmasının ürünü olarak doğdu.

CHP’nin mayası ve harcı; çıplak ayakları ile fotinli düşmanı kovalayan, aç karınla, semirmiş Palikarya’yı İzmir Körfezi’ne döken Mehmetçiğin, Türk bağımsızlık destanının tüm şüheda ve gazilerinin mübarek kanı ve gül kokulu alın teri ile karılmıştır. CHP ve CHP’liler “cibiliyetsiz /soysuz” değildir.

YAPICI VE YOL GÖSTERİCİ

Onlar, dünden bugüne, bugünden yarına, yüreğinin derinliklerinde vatan kaygısından başka sevdası olmayan soylu bir nesildir. CHP, imparatorluk batırmışların değil, batan imparatorluğun bakiyesinden modern bir devlet ve cumhuriyet inşa edenlerin partisidir.

CHP ahlakı, tüm yurttaşların kardeşliği esasına dayalı ve sevgi temellidir. Sevgi şelalesinin kaynağı, yaşadığı çağın ruhuna uygun insani gelişmişliktir. CHP fıtratında ilkellik, kin ve gönül kırmak, yaratanı incitmekle eşdeğerdir. Hz. Ali’nin “Kılıcın bedende açtığı yara merhem kabul eder ama dilin gönülde açtığı yara tedavi kabul etmez” sözü, CHP’nin kurumsal hafızasında tescillidir.

CHP’nin rol modeli Muaviye değil, Ali olduğu için üslubu zarif, yapıcı ve yol göstericidir. CHP kültüründe, kaba saldırıda melek yas tutar, şeytan halay çeker. Saldıranın ve saldırıya uğrayanın konumları özel bir önem ve statüyü ifade ediyorsa, yurttaşların kederde ve kıvançta duygu birliği hasara uğrayacağı için iblis horon teper.

ÜSLUP KİMLİKTİR

İktidarın, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na (aslında tüm CHP’lilere) ağırdan da ağır sözlerini, kalemim “utanıyorum” dediği için buraya alamadım. Üslupla ilgili Buffon’dan Ziya Paşa’ya ve Mevlana’ya kadar uzanan hikmet yüklü sözleri ben, “Üslup kimliktir” şeklinde formüle ediyorum. Melodik söylemi zengin, özel ve estetik bir dil olan Türkçemizle ifade edilemeyecek meram yoktur.

Seçilen sözcükler sadece nezaket kurallarına ne ölçüde uyulduğunu değil, kişinin kalbi ile inancı arasındaki örgüyü de ele verir. Çünkü Hz. Peygamber, “edep ve ar duygusunu imanın ürünü” olarak niteler. (Tirmizi, Birr ve sıla 65). Sayın Erdoğan’ın adanmışlık ruhu ile bağlı olduğu devleti dönüştürme “davası”nı aşama aşama hayata geçirirken CHP’ye, Cumhuriyetin kurucu partisi olması nedeni ile özel bir kin beslediği açıktır ama konumu biraz sıkıntılıdır. Partisinin genel başkanlığı yanında Cumhurbaşkanı da olması nedeni ile ağzı ile kulağı arasında kesintisiz bir iletişim olması gerektiğinin bilincinde olduğunu düşünürüm.

HALKIN KILICI

Ortam ve koşullara göre bazen tsunami gibi kabaran, bazen durgun sular gibi sakinleşen, takıyyenin, demagojinin ve U dönüşlerinin üstad-ı azamı Erdoğan’ın 40 yıllık siyasi serüvenine bütüncül bir bakış, şu an durduğu noktayı ve hedefini ele verir. Demokratik hukuk devletinde siyasi partiler iktidara gelir, halkın iradesi ile gider. Sayın Erdoğan, iktidara “gitmemek üzere” gelmiştir.

ANAP ve DYP’yi bu nedenle tarihe gömmüş olması da artık yeterli olmadığı için, sıra Millet İttifakı’nı dağıtmaya gelmiştir. “Sivil anayasa”, HDP’nin kapatılması ve CHP ile İYİ Parti arasına kara kedi sokacağı beklentisi ile gündeme getirilen dokunulmazlık hamlesi, Erdoğan’ın “gitmeme” projesiyle bağlantılı olup İYİ Parti kilit konumdadır.

Kent milliyetçiliği temelinde istikrarlı bir yükseliş gösteren Millet İttifakı’nın saygın kanatlarından birisinin genel başkanı olan Sayın Meral Akşener, Cumhuriyete kurulan tuzaklar konusunda, ormanın derinliklerindeki ceylanın avcı hassasiyetinin de ötesinde bir duyarlılığa sahiptir. AKP’nin karanlık planları, hanımefendinin çelik direncinde deşifre olabilir.

Son tahlilde seçmene gidilecektir. “Bu dünya önemli değil, siz ahireti kazanın” uykusuna yatırılan halk, açlığın serin şafak meltemi etkisi ile mahmurluktan sıyrılıyor. Bünyan’da otobüs üzerinde konuşurken sözü Sayın İlker Başbuğ’un tutuklanmasına getirerek “Eşeğe, Genelkurmay Başkanı terörist olabilir mi” diye sormuşlar. Eşek, “Olabilir demeyi eşekliğime yakıştıramam” cevabı vermiş dediğimde meydandaki halk, coşku ile alkışladı.

Gönül kilidini açacak doğru anahtarla gidilirse halkın kılıcı (iradesi), İskender’in kılıcından daha keskindir. Ünlü komutan, Gordion’un kızılcık saplarından örülen düğümünü çözememiş, kılıcı ile kesmişti.

  • AKP’nin çelik tellerle örülmüş kördüğümünü halk iradesi tuz buz edebilir; öncülük edilebilirse…

CHP NASIL İKTİDAR OLABİLİR?

CHP NASIL İKTİDAR OLABİLİR?

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com, 04.08.2020

Muharrem İnce hırsına yenilip yeni bir parti kurar ve CHP’den bir dilimi koparırsa bu partinin iktidar olma hayalleri şimdilik suya düşer. Oysa Parti,  son kongresinin adını “İktidar Kurultayı” koymuştu. İktidara geleceği vaadi ve bunun çabası yeni değilse de bu kurultayın iktidar hedefine bağlanması, Parti yöneticilerinin bu konuda iyice umutlandığını gösteriyor.

CHP’yi umutlandıran gelişmeler de yok değil. AKP’nin 18 yılda uğradığı kendi ifadesiyle “metal yorgunluğu”, CHP’nin Büyük kentlerdeki yerel seçimlerde, hele İstanbul’da gösterdiği başarı bu umutları artıran olgulardır. Üstüne son ekonomik erimeyi, partizanlığın açtığı sosyal yarayı ve Tek Adam kibrinin yarattığı tepkiyi de koyun. Bunlar en büyük muhalefet partisinin iktidar iştahını açmaz da ne yapar?

Bütün bu gelişmelere karşın, CHP tek başına iktidara gelemeyeceğini biliyor. Bu nedenle son seçimlerde kurduğu Millet İttifakı’na güveniyor. Kamuoyu araştırmalarında partilerin oy oranları inip çıkıyor. Dolayısıyla iktidarın bu yolla ele geçirileceğinin de garantisi yok. AKP, seçimlerde çoğunluğu kaybetmemek için sürekli yeni çareler üretme peşinde. Seçimleri yitirse bile iktidarı bırakmayacağı kuşkuları da zihinlerde gitgide daha çok yer buluyor. AKP (Erdoğan), şimdiye kadar Türkiye’nin gördüğü partilerden çok farklı. Bu partinin yöneticileri, kendilerini İslam’ın hamisi olarak görüyorlar. Böyle yüz yılda bir doğan fırsatı seçim, millî irade, demokrasi gibi kavramlara rıza gösterip kaçırmak istemiyorlar. Bunun için sürekli politikalar üretiyorlar.

CHP’NİN TARİHSEL ŞANSSIZLIĞI

CHP günümüz ihtiyaçlarına yanıt veren Politikalar üretmeye çalışıyor.  Bazılarının sandığının aksine Partide liderlik sorunu da bulunmuyor. Genel Başkan Kılıçdaroğlu görevini bir başkasına bıraksa, CHP’nin bu kadar bile oy alabileceğinin garantisi yok.

CHP’nin şanssızlığı bagajıdır. Geniş halk kitlelerinde, yani yoksullarda Tek Parti Döneminden kalan olumsuz izlenimlerdir. Devletin partisi olarak CHP o dönemde Türk ve Kürt eşraf ve ağalarının çıkarlarını korumuş, onların zenginliklerinin artmasına ve topraklarının genişlemesine yardım etmiştir. Demokrasi ve kuvvetler ayrılığı konusunda o döneme ilişkin sicili de parlak değildir. Gerçi ülkemiz aydınlarının bir kısmında o döneme hayranlık duyanlar az değildir. Bunları Tek Parti Dönemi’nde devlet görevlerinde bulunanlar (memurlar), devletle özdeşleşmiş kentli zenginler teşkil eder. Yoksulluk çekmiş hatta kendi dergâhları kapatılmış olmakla birlikte, Sünnî gericiliğe karşı tutum aldığı için CHP ile bütünleşen Aleviler de onun doğal seçmeni durumundalar. Fakat bu kesimlerin sayısı, CHP’yi iktidara taşımaya yetmiyor. Oran, %30’a %70, haydi haydi % 35’e %65 olarak kendini gösteriyor.

SAĞA MI AÇILSIN SOLA MI?

Bu dengeler nasıl değiştirilecektir? Bir merkez veya merkez sol partisi olan CHP, Sağa açılarak mı oylarını artırabilir, yoksa biraz daha sola yaklaşarak mı?

Sağa açılmak bir süreden beri deneniyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanı seçimlerinde İttifakın da oyunu alabilmesi için muhafazakâr bir aday gösterilmesi, Meclis grubunu eski sağcı veya liberal şahsiyetlerle takviye etmesi, laiklik tanımında ve uygulamasındaki yumuşama “sağa açılma” politikası olarak kabul ediliyor.

Fakat iktidar olmak için bunların yeterli olmadığı da görüldü. Çünkü sağın sahibi var ve tarihsel geçmiş nedeniyle bu bloklaşmayı bozmayı neredeyse olanaksız duruma getirmiş.

CHP sola daha çok yaklaşsa, örneğin Sol Parti veya TKP’nin programını benimsese iktidar olabilir mi? Bu partilerin programları oy getirseydi, önce kendileri ayağa kalkarlardı. Bir süreden beri zaten bütün dünyada sağcılık ve popülizm revaçtadır. Kitlelerin ayağa kalktığı 1960 ve 1990’larda değiliz.

UMUT Z KUŞAĞINDA MI?

Çaresizlik kokan bu arayışlar arasında, bazı politikacılar ve araştırmacıların “Z Kuşağı” denen gençlere umut bağladığı görülüyor. Aksine, dünya yansa bir kalbur samanı yanmayan apolitik bu kuşağın da kendine hayrı yok.

Askerî ve sivil bürokrasinin, yargının, basının artık iktidarı dengeleyici bir rolü kalmadı. Bunlar aksine, günümüzde Tek Parti Rejimini ayakta tutmanın araçlarıdır.

  • CHP’nin iktidar için elinde tutabileceği en güçlü koz, yoksulların yaşamını ekonomik olarak iyileştirilecek bir programı içtenlikle savunmak ve kitleleri bu konuda ikna etmektir.

Unutulmamalıdır ki, AKP, bu politikalarıyla seçimleri kazandı ve artık yoksullara verecek bir şeyi kalmadıysa da uyguladığı o eski politikanın ekmeğini yemeye devam ediyor. Yoksullar, aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen Tek Parti döneminin yoksulluk ve hürriyetsizliğini nasıl unutmuyorlarsa, AKP’nin uyguladığı sosyal politikaları da unutmuyorlar.

CHP’yi güçlendirecek olan böyle bir programdır ve asıl sola açılma budur. Parlamentarizme geri dönme, özgürlük ve demokrasinin gerçekleşmesi, din ve devletin ayrılması bu politikanın üzerine bina edilebilir. Bunu fark edemeyen bir CHP’nin iktidar şansı yok ve son kurultay nedeniyle parti merkezine yöneltilen eleştiriler, bunu anlayamayanların parti içinde ve dışında varlığını gösteriyor. Eğer bir parti kurup seçime girerse, Muharrem İnce ve ekibinin yaşayacağı da büyük bir hayal kırıklığıdır.

Son olarak    : AKP nasıl Celal Bayar’ın, Adnan Menderes’in partisi değilse; CHP de doğal olarak artık Atatürk ve İnönü’nün partisi değildir. Köprülerin altından çok sular aktı. Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarına saygıda kusur etmeden Tek Parti döneminin uygulamalarını tartışmaya bırakmak, hatta bunların içinde olumsuz olanları bizzat CHP’nin eleştirmesinde yarar var. Bunları gözü kapalı olarak savunmak, CHP’ye oy getirmeyeceği gibi onun şimdiki özgürlükçü karakterini de gölgeler.

 

Milletvekili yakınlarına tedavi yardımları…. Biraz vicdan lazım

Milletvekili yakınlarına tedavi yardımları….
Biraz vicdan lazım

Yalçın Bayer

1- Ülkemizde 2006’da sosyal güvenlik ve sosyal sigortalar alanında reform niteliğinde yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Bu bağlamda, tüm ülke nüfusunu kapsayan zorunlu genel sağlık sigortası (GSS) kurulmuş, sağlık hizmetlerinin SGK aracılığıyla verilmesi kabul edilmiş, bu düzenlemelere aykırı tüm yasalar (milletvekilleri ile ilgili olan 3671/4 madde dışında) yürürlükten kaldırılmıştır.

2- Milletvekilleri/emekliler, ülke nüfusunun tümüne yakınını kapsayan GSS sistemine dahil edilmemiştir. Milletvekilleri ve bakmakla yükümlü oldukları kimselere yapılacak tedavi yardımının usul ve esasları, herhangi bir sınırlama olmaksızın, TBMM Başkanlık Divanı’nca çıkarılan yönetmeliğe (takdirlerine) bırakılmıştır. Yönetmelikle milletvekillerine, SGK aracılığıyla, halkımıza verilenlerle kıyaslanamayacak oranda, onların hayal bile edemeyeceği tedavi yardımları sağlanmıştır.

Son yıllarda yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, üst düzey askeri yetkililer de kapsama dahil edilmiş, onların tedavi giderleri de aynı yöntemle milletvekilleri gibi ödenmeye başlanmıştır.

3- Yukarıda açıklanan ‘kıyakla’ yetinilmemiştir. AKP milletvekillerince; 18.11.2019 tarihinde, 2/2368 Esas sayı ile TBMM’ye verilmiş bir teklifle, milletvekilleri üzerinden tedavi yardımından yararlanacak olan kimselerin TBMM Başkanlık Divanı’nca belirlenmesi istenmiştir. Bu teklif, muhalefet milletvekillerinin de kayda değer itirazları olmadan, jet hızıyla 5.12.2019 günlü birleşimde, saat 03.00 sularında 233 kabul, 29 ret oyu ile kabul edilerek oyçokluğu ile yasalaşmıştır.

Böylelikle 82.8 milyon vatandaşımızı kapsayan, en az 70 yıldır yürürlükte olan ve sigortalıların bakmakla yükümlü oldukları kişileri belirleyen kadim/yerleşik yasal düzenlemeler milletvekilleri için baypas edilmiş; 14 bin kişi için süper ayrıcalık getirilmiştir. Milletvekillerinin iş kadını eşi, çalışan oğlu, kızı, iş insanı babası-anası için bile TBMM bütçesinden tedavi yardımı verilmesinin önü açılmıştır.

Son söz                               :

  • Adaletin mülkün (devletin) temeli olduğu unutulmamalıdır.
    Mahmut ESEN,
    Emekli Mülkiye Başmüfettişi

===========================
Dostlar,

1982 Anayasası md. 10 aşağıda..

X. Kanun önünde eşitlik
Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
****
AKP iktidarının halktan yana olmadığının somut ve çarpıcı bir örneği daha gözler  önünde..
AKP seçmenlerinin ve yurdum insanlarının akıl ve vicdanlarına bir kez daha sunuyoruz..

Anamuhalefet partisi CHP, bu yasal düzenlemeyi çekincesiz ve derhal Anayasa Mahkemesine götürmelidir (soyut norm denetimi, Anayasa md. 150)

E. Mülkiye Başmüfettişi dostumuz Sn. Mahmut Esen’in irdelemesi oldukça kapsamlı ve 5 sayfa..
Bu önemli incelemeyi ayrı bir dosyada vereceğiz.

Sevgi ve saygı ile. 14 Aralık 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bulanık Suda Balık Avlamak


Bulanık Suda Balık Avlamak

portresi_genc

Prof. Dr. Birgül Ayman GÜLER
CHP İzmir Milletvekili
http://www.baguler.blogspot.com.tr/, 29.10.14
CHP, 2015 siyaset bildirisi hazırlayacak.
Avrupa Konseyi’nin Yerel Yönetimler Özerklik Şartının (AYYÖŞ) vaatler arasında yer alacağı görülüyor.

Kimi zaman, “iktidara gelince bu Şart’ı kabul edeceğiz.”sözü sarf ediliyor.

Ne var ki AYYÖŞ, Türkiye tarafından 1988’de imzalandı; 1991’de TBMM tarafından onaylandı; Nisan 1993’de yürürlüğe girdi. Şart, 21 yıldan bu yana yürürlükte bulunuyor. Demek ki ya bu söz yanlışlıkla söyleniyor ya da “Şart’ı kabul edeceğiz” sözünün hukuksal bir anlamı yok, bu bir “siyasal ima”. Ama seçim vaadi imada bulunarak yapılmaz. O halde bu söz bir yanlıştan ibaret.

Kimi zaman da “iktidara gelince Şart’ın çekincelerinin tümünü kaldıracağız.” deniyor.

Türkiye 1993’te Şart’ı onayladı ama 10 paragrafını (hükmünü) uygulama konusunda söz vermedi. Kamuoyu bunları “çekince” diye biliyor. Şart’ın şu hükümlerini uygularım, şu hükümlerini uygulamam deme hakkı, tüm imzacı devletlere tanınmış bir hak. Türkiye de bu hakkı kullanmış durumda.

Biz ülke olarak şunları uygulamayacağız denen paragrafları uygulamaya karar vermek her zaman mümkün. Nitekim bu işlemi yapma yetkisi, Şart’ı onayladığımız yasa tarafından Bakanlar Kurulu’na verilmiş bulunuyor. TBMM gündemine getirilmesine gerek yok. Bakanlar Kurulu herhangi bir toplantısında bu kararı verebilir. Şimdiye dek böyle bir karar verilmedi.

Verilmedi ama, AKP hükümetleri 2005 yılı dolayında çıkardığı yasalarla, aslında söz konusu 10 hükümden 8’ini uygulamaya koydu. Bunları

5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Yasası,
5393 sayılı Belediye Yasası,
5302 sayılı İl Özel İdaresi Yasası gibi yeni yasalarda getirdiği düzenlemelerle gerçekleştirdi. Şu anda bunları Bakanlar Kurulu’na getirmek bir prosedürden ibaret.

Muhalefet olarak “çekincelerin tümünü kaldıracağız” demek yerine AKP iktidarına “çekinceleri yasalarla kaldırdın. Yasa Bakanlar Kurulu’ndan (AS: BK kararından) daha üstün olduğu halde, neden şu basit Bakanlar Kurulu kararını çıkarmıyorsun?” diye sormak anlamlı olur.

Ama meraklanmamak mümkün değil. Durum bu iken, AKP’nin de benimsediği ve % 98’ini uygulamaya koyduğu bu Şart’ı seçim vaadi olarak kullanmanın
anlamı nedir?

*

AYYÖŞ‘ün henüz uygulama dışında ve taahhüdü verilmemiş yalnızca 2 hükmü var. Bunlardan biri yerel yönetimlere “idari federalizm”, diğeri “mali federalizm” yetkileri tanımaya kadar açılan hükümler.

Bunları uygulamak, Anayasa’da çok temel değişiklikler yapmakla mümkün. Anayasa’nın 127. maddesindeki “İdare kuruluşu ve görevleri ile bir bütündür.” cümlesi. Söz konusu iki hükmün uygulanabilmesi için “idarenin bütünlüğü” olarak bilinen bu ilkenin Anayasa’dan çıkarılması gerekiyor. Yerine de, AYYÖŞ’e 1995 yılında bir tavsiye kararıyla getirilen “subsidiarite ilkesi”ne uygun bir ifadenin koyulması isteniyor. “Yerellik ilkesi” ya da “yerindenlik ilkesi”ne göre düzenlenecek bir Anayasa isteniyor.

*

Bu durumda, “tüm çekinceleri kaldıracağız” demek şu anlamlara geliyor:

(1) Yeni Anayasa‘ya destek vereceğiz ve
(2) Üniter devletin madde temeli olan “idarenin bütünlüğü” ilkesini
terk edeceğiz.

Bu sözlerin güncel siyasetteki anlamı ise “PKK/HDP cenahının talep ettiği ‘demokratik özerklik’ formülünü destekleyeceğiz.” değildir de nedir?
*

Hadi, siyasette bir kişinin başka bir kişiye örtülü, yanıltmalı, imalı konuşabileceğini kabul edelim. Ama siyasal kurumların seçim sürecinde halka sözlerini bu tarzlarla söylemesinin kabul edilebilir yanı yoktur. Yine de buna yeltenen varsa, o zaman sözlerinin “siyasal kodlar” bakımından illa ki çözüleceğini ve halkla gerçeğin paylaşılacağını bilmeleri gerekir.
*

Sözümün özü şudur:

  • AYYÖŞ, etnikçi siyasetle dinci siyaseti destekleyen sözlerin paravanı olarak kullanılmaktadır.
Cumhuriyetçi ve Halkçıların böyle bir tarza onay vermesi,
dayandıkları ahlaki temel bakımından mümkün değildir.Siyaset ilke işidir, bulanık suda balık avlamak değil.

==================================

Dostlar,

Birgül hoca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi uzmanıdır. Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi idi siyasete girmeden önce Yerel Yönetimler ise özellikle derinleştiği bir alandı. Yazdıkları son derece yalın gerçekler..
AYYÖŞ’ün kritik içerik metni bir yana, CHP gibi Devlet kurmuş bir büyük ve
köklü partinin bu uluslararası metni bu düzeyde kavrayabilmiş (?!) olmasına
ne demeli?

Sayın Güler, “Siyaset ilke işidir, bulanık suda balık avlamak değil.” diyerek yazısını bağlıyor. Biz de ekleyelim; Siyaset aynı zamanda bir uzmanlık işi değil midir?

Sevgi ve saygıyla.
09.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

* Bu dip notumuz, sayın Güler’in web sitesinde ilgili yazının altına yorum olarak eklenmiştir.

Prof. Dr. Ümit Özdağ İ: Güneydoğu PKK’ya direniyor


Güneydoğu PKK’ya direniyor

portresi


Prof. Dr. Ümit Özdağ

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/guneydogu-pkkya-direniyor-30400yy.htm, YENİÇAĞ Gazetesi, 11.4.14

 

 

30 Mart 2014 yerel seçimlerinin en önemli sonuçlarından birisi, Güneydoğu Anadolu’da BDP’nin aldığı oyların % 51.6’da kalması olmuştur.
2011 seçimlerinde % 51.4 olan BDP oyları ancak % 0.2 artmıştır.
Oysa Öcalan, 30 Mart’ın seçim değil de demokratik özerklik için referandum olduğunu ilan etmişti. Öcalan’ın bu seçimlerde BDP için belirlediği oy hedefi % 80’di. BDP/PKK’nın müzakere sürecinin başlamasından sonra Güneydoğu Anadolu’da belediyeler ve KCK eli ile adeta devlet gibi davranmaya başladığı göz önünde tutulur ise Öcalan’ın belirlediği hedefe ulaşılamasa bile % 65 dolayında bir oy ortalaması yakalaması mümkün görünüyordu.

Seçimlerden önce ve sonra Güneydoğu Anadolu’ya egemen olan manzarayı gözlerimizin önüne getirelim. Müzakere sürecinde AKP Hükümetinin PKK’yı muhatap alması ve PKK’nın meşrulaşması, devlet yanlısı insanların devlete olan inancını ve güvenini sarsmıştır.

Devletin kendilerini PKK’nın insafına terk edeceğini düşünen devlet yanlısı aşiretler, büyük korucu aileleri bile PKK’ya yaklaştılar. Polisin karakollarına ve askerin kışlalarına çekildiği bir Güneydoğu Anadolu’da halk tümden PKK/BDP’nin
etki alanına bırakılmıştı. Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak’ta PKK kent merkezlerinde beton sığınaklar oluşturmuş. Özellikle bu üç kentte PKK yanlılarına silah dağıtılmış.

PKK, “Medya savunma alanları” adını verdiği kurtarılmış bölgeler oluşturmuş ve
bu bölgelere yaklaşan askeri birliklere ateş açılıyor.

PKK, şehirlerin yanlarında sözde şehitlikler oluşturmuş ve 24 saat kalaşnikoflu PKK’lılar saygı nöbeti bekliyorlar.

Sosyal alanlarda da PKK’nın egemenliği görülüyor. PKK kadın haklan savunucusu olmuş, karısını döven erkeklere para cezası, eşinden uzaklaştırma cezası vererek kadınların gönlünü alıyor. BDP adalet komisyonları davalara bakıyor.

Belediyeler aracılığı ile güçlü bir iş ve ekonomik çıkar ağı oluşturulmuş durumda. PKK/BDP devlete yakın olan büyük ailelere, korucu aşiretlerine BDP’ye katılmalan için baskı yapıyor ve bu baskıya boyun eğen ailelerin BDP’ye katılımları reklam ile duyuruluyor. 30 Mart seçimleri öncesinde Güneydoğu Anadolu’daki durumu
en hakim şekilde bu kelimeler ile izah etmek mümkündür.

Bu somut koşullar BDP /PKK’ nın bir oy patlaması yapacağı beklentisini PKK yandaşlarında oluşturduğu kadar PKK’ya karşı olan çevrelerde de doğurmuştu.
Bunca baskıya karşın BDP’nin oyunda ciddi bir artış olmadı. Gerçi BDP iki ili daha kazanarak, BDP’nin belediyeye sahip olduğu belediye sayısını artırdı ancak istediği sonuca ulaşamadı.

  • Bir anlamda Güneydoğu Anadolu’dan “demokratik özerkliğe hayır” çıktı.

Devletin kendisini bu derecede yalnız bıraktığı bir ortamda Güneydoğu Anadolu’da seçmenin küçümsenmeyecek bir bölümü devlete ve millete, AKP iktidarına karşın sahip çıktı.

AKP dışında CHP ve MHP’nin bu sonuçları çok ciddi bir şekilde okuması gerekmektedir.

  • Özellikle CHP‘nin Güneydoğu Anadolu’da PKK ağzı ile konuşan politikacılar ile siyaset yapmak yerine Türkiye Cumhuriyeti’ nin kuruluş ilkelerine sahip çıkan, inanan insanlar ile siyaset yapmaya yönelmesi doğru bir başlangıç olacaktır. 

Doğal ki hemen sonuç almak olanaklı değildir. Ancak ısrarlı ve planlı bir çalışma muhakkak sonuç alacaktır.

AKP’nin insanlarımızı PKK’nın insafına terk ettiği bir dönemde bu insanlar
PKK’ya karşı direnirken, MHP’yi ve Atatürk’ü hatırlayan bir CHP’yi yanlarında bulurlar ise büyük güç alacaklardır. Unutmayalım, Büyük Birlik Partisi‘nin
Güneydoğu Anadolu’da aldığı oyların incelenmesi çok öğretici olacaktır.

25 Soruda Atatürk Devrimi

Dostlar,

ADD Genel Yönetim Kurulu ile Bilim-Danışma Kurulu Üyesi, Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fak. emekli öğretim üyesi (Siyasal Tarih) Sn. Prof. Dr. Sina AKŞİN,
çok değerli bir derleme yazdı :

  • 25 Soruda Atatürk Devrimi

Şöyle başlıyor çalışma :

Soru 1 – Osmanlı Devleti neden çöktü? 

Bu soruyu yanıtlamak için Türk tarihinin derinliklerine uzanmak gerekir. Bir görüşe göre Türk Tarihi MÖ 220’de Türklerin ilk yurdu Çin’in kuzeyinde Hun’larla başlar. Fakat başka görüşlere göre Sümerler (Muazzez İlmiye Çığ, Ünal Mutlu), Etrüskler (Adile Ayda), mağara yazıtlarını yazanlar (Kazım Mirşan, Haluk Tarcan), Atlantis insanları (Veysel Batmaz), Mu Kıtası İnsanları (Sinan Meydan) da Türk’tür. Sümerlerin Türk olduğu kabul edilirse Türk tarihi MÖ 3500’e kadar geri gitmiş olur ve Türkler yazıyı icad etmiş (çivi yazısı) uygarlığı başlatan bir halk olur. Bu tür çalışmalar Atatürk zamanında özendiriliyordu. Fakat onun ölümüyle durduruldu. Şimdilerde kendiliğinden canlanmış bulunuyor. Büyük bir ilgi var. Bu görüşlerin tartışılarak sonuçlanmasını heyecanla bekliyoruz. 

Fakat şöyle bir sorun var:..

********************************

Ve Sina hoca 25 soru ile Atatürk Devrimi‘ni bütünsel olarak tanımlıyor.
Şöyle de bağlıyor :

  • “.. Ne hazindir ki, Atatürk’ün kurduğu ve sürekli iktidarda olan Karşıdevrim karşısında sürekli muhalefet konumunda kalmış olan CHP Karşıdevrimi getiren dört adım konusunda devrimci bir tutum alamamıştır. İktidara gelirsek
    4 adımı tersine çevireceğiz, Halkevlerini, Köy Enstitülerini yeniden açacağız, imam hatip okullarını imam gereksinimini karşılayacak bir düzeye indireceğiz, öğretmenliği yeniden birinci sınıf meslek yapacağız diye bir sorunu olmamıştır.”

20 sayfalık bu önemli metni pdf olarak sunuyoruz.

Okumak için aşağıdaki erişkeye (linke) tıklamalısınız.

Sayın Akşin’e teşekkür borçluyuz..

portresi_sina_aksin

 

 

 

 

25_Soruda_Ataturk_Devrimi_Sina_Aksin_18.6.13

Sevgi ve saygı ile.
19.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumuriyet, 21 Ekim 2012 : Ahmet Taner Kışlalı’yı özlemle anıyoruz..

Ahmet Taner Kışlalı’yı özlemle anıyoruz

Bombalı bir saldırı sonucu yaşamını yitiren Cumhuriyet Gazetesi yazarı
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı ölümünün 13. yıldönümünde anıyoruz.

1991 yılından öldürüldüğü güne dek Cumhuriyet Gazetesi’nde “Haftaya Bakış” köşesinde yazan, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin genel başkan yardımcısı, 1977 yılında CHP İzmir Milletvekili, 1978 Bülent Ecevit hükümetinin Kültür Bakanı, akademisyen ve yazar Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 13 yıl önce bugün, 21 Ekim 1999’da Çayyolu Engürü Sitesi’ndeki evinin önünde arabasına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi.

Kışlalı’yı anma etkinlikleri dün Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde başladı. Kışlalı’nın ağabeyi Mehmet Ali Kışlalı’nın da katıldığı etkinlikte Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden;

“Ölüler biz andıkça yaşar. Aydınların değerini yeterince bilmiyoruz. Bilsek bu kara tablo içinde olmazdık. Yarına ilişkin bana göre umut yok. Atatürk’e kin kusan kuyruklar var maalesef.

Türkiye Cumhuriyeti, çağın bir mucizesidir.” dedi.

Programı izleyen bir yurttaş ise, Kışlalı’nın ortaokulda Freud ve Marx okuduğunu belirterek, kendisine ‘Niye siyasete tekrar dönmüyorsun?’ diye sorulduğunda Kışlalı’nın;

‘Siyasetçiyken belli konularda etkin olabiliyordum. Yazar olarak halkı daha iyi bilinçlendirdiğimi düşünüyorum.’ yanıtını verdiğini anlattı.

İlk tören evinin önünde

Kışlalı, yaşamını yitirmesinin 13. yılında bugün düzenlenen törenlerle anılacak.  Gazetemizle birlikte CHP, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme  Derneği tarafından düzenlenecek ilk tören Çayyolu Kışlalı Sokak’ta Kışlalı’nın evinin  önünde saat 09.30’da başlayacak. Ardından saat 10.00’da Çayyolu Kışlalı Parkı’ndaki heykelinin önüne geçilecek. Saat 12.30’da ise Kışlalı’nın Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütü önünde buluşulacak.

2000 yılında yürütülen UMUT Operasyonu’nda, İran güdümlü Tevhid/Selam örgütü ve  Kudüs Savaşçıları Örgütü ile bağlantılı olduğu ve Kışlalı suikastını birlikte tasarladıkları  belirlenen Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan ve Necdet Yüksel “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs” suçundan ölüm cezasına çarptırıldı. Özmen ve Yüksel’in suikasta birlikte katıldıklarını söyledikleri Oğuz Demir ise hâlâ yakalanamadı.

Cumhuriyet, 21 Ekim 2012

 

Konuk yazar : Politikada Roller Değişirken / Emre Kongar, 9.6.12/Cumhuriyet

AYDINLANMA

Emre Kongar

ekongar@cumhuriyet.com.tr
9 Haziran 2012, Cumhuriyet

Politikada Roller Değişirken…

Bir bölümü zaten başlamış olan ama medya tarafından görülmeyen, görülmek istenmeyen… Bir bölümü ise yeni ortaya çıkan olaylarla dikkat çekmeye başlayan değişim rüzgârları politikaya egemen olmaya başladı.AKP’nin ve CHP’nin, kamuoyu tarafından algılanan imajları, rolleri ciddi değişimlere uğruyor… İktidar yanlısı medya ne kadar görmezden gelmeye çabalarsa çabalasın, artık bazı gerçekler
su yüzüne çıkıyor.

***

Birinci olarak, statükoya karşı iktidara geldiğini öne süren AKP artık iyice, hem devraldığı hem de kendi yarattığı statükonun temsilcisi durumuna geldi.
Zaten tam hâkim olduğu bürokrasiye ek olarak, devletin, yani ordunun, yargının, üniversitelerin
ve özerk, yarı özerk kurumların tam denetimini ele geçirince, bu kurumlardaki geleneklerin ve kendi yarattığı değişmelerin koruyucusu, savunucusu, statükonun temsilcisi oldu.

İkinci olarak, CHP, iktidar ve iktidar çizgisindeki medya tarafından sürekli olarak suçlandığı haksız eleştirilerden bir ölçüde de olsa kurtuldu, özellikle Kürt sorununun çözümü açısından değişimin öncüsü haline geldi.

Aslında CHP uzun bir süredir değişimin öncülüğünü ve sözcülüğünü yapıyordu ama kimse buna kulak asmıyordu…
Hukuk devleti ve sosyal devlet konusundaki önerileri, eğitim, sosyal güvenlik, insan ve kadın hakları projeleri tam bir değişim programıydı…

Fakat iktidar yanlılarının her türlü sesi bastıran gürültülü korosu bu gerçeği bastırıyordu. Aynı durum Meclis çalışmaları bakımından da geçerliydi:
Örneğin Meclis’e verdiği “faili meçhul cinayetler oruşturması” önergeleri sayısız kez iktidarın oylarıyla reddedilmişti ama kimse bunun üzerinde durmuyordu…

Üçüncü olarak, AKP iktidarının iddia ettiği “değişim” ile aslında demokratik rejimi altüst eden otoriter ve dogmatik bir yapı hedeflediği artık iyice anlaşıldı:
Uludere faciası, kürtaj konusu, 4+4+4 eğitim projesi, THY grevinden sonra gelen grev yasağı, başkanlık rejimi tartışmaları zaten 2010 referandumuyla ortaya çıkan otoriterleşme eğilimlerinin somut sonuçları oldu.

Dördüncü olarak, AKP iktidarı, izlediği genel politikalardaki tutarsızlıkları açısından kamuoyunun güvenini yitirmeye başladı.Kürt sorununun çözümü konusunda Habur’dan Uludere’ye uzanan büyük yalpalama, AB konusunda, tam üyelik müzakerelerinin başlamasından, bugün durma noktasına gelen ilişkilerde görülen büyük değişim, bütün temel politikaları bakımından AKP’ye olan inancı sarstı.
Beşinci olarak, AKP iktidarı, devraldığı veya kendi yarattığı sorunları çözemediği gibi, bu sorunların çözüm çabaları sırasında veya çözümsüzlük noktasına geldiğinde bunların üzerini örtmek için yeni sorunlar üreten bir duruma düştü. Örneğin, Uludere konusundaki büyük fiyasko ve bunun üzerini örtmek üzere başlattığı kürtaj tartışması, durup dururken ülkede yeni gerilimler ve kamplaşmalar üretti.
Altıncı olarak, toplumun en önemli kesimleri olan kadınları, gençleri ve öğrenci velilerini, emekçileri açıkça karşısına aldı.

Kamu işçilerine verilen yetersiz zam, 12 Eylül askeri döneminde bile yasaklanmayan hava taşımacılığındaki grev hakkının yasaklanması, anlamsız ve lüzumsuz bir kürtaj tartışması, üniversiteye giriş sınavındaki söylentiler, ilk ve orta öğretimdeki yeni sorunlar,
AKP’nin geniş kitleler arasında algılanan imajını olumsuz etkiledi.

Yedinci olarak, AKP-Gülen Cemaati ittifakı, iktidar paylaşımı konusunda sorunlar yaşamaya başladı, çatlaklar kamuoyuna iyice yansıdı; güç odağının kim olduğu konusunda kuşkular doğdu.

Sekizinci olarak, hukuk devleti ihlalleri ve yargılamalardaki sorunlar, AKP’ye destek veren
AB ve ABD’de bile artık sabırları taşırdı, uluslararası eleştiriler arttı.

Dokuzuncu olarak, terör gibi, işsizlik gibi, bağımsız ve tarafsız yargı gibi sorunlar çözülemedi, müzminleşti; fatura elbette 10 yıldır iktidarda olan AKP’ye kesildi.

Onuncu olarak, Suriye konusunda ortaya çıkan ciddi bir sıcak savaş olasılığı herkesi korkutmaya başladı.
On birinci olarak, eskiden umutla AKP’ye destek vermiş olan her kesimden vicdanlı bazı yazarlar, yukardaki gerçeklerin ışığı altında iktidarı eleştirmeye başladı.

***

Sonuç olarak AKP, değişimi değil statükoyu, çözümü değil sorunları temsil eden bir rol değişimine uğruyor.

CHP’nin ise eline geçirdiği kendini ifade etmek
ve toplumsal umut olma fırsatını nasıl değerlendirebileceğini zamanla göreceğiz!

Fukuşima, Nükleer Santral, Kanser ve Türkiye / Fukushima Disaster, Nuclear Power Plant and Turkiye

DOSTLAR,

Japonya, 11 Mart 2011′de yaşadığı dev felaketin ardından nükleer santrallarını kapıyor. Basından öğrendiğimize göre geçtiğimiz haftalarda, yani tarihsel felaketin 1. yılında bunu yaptı. Yani musibetten gerekli dersi çıkardı..

Türkiye’ye gelince.. Harıl harıl koşturuyor. Almanya’da geçen yıl köktenci bir kararla
10 yıl içinde nükleer santral enerjisini bırakacağını açıkladı. Üstelik Türkiye, halkının yoğun protestolarını, direncini de faşistçe baskı ile karşılıyor. Öte yandan, Rus hükümeti ile yaptığı anlaşmayı TBMM’den geçirerek Anayasa md. 90/son fıkra korumasına aldı. CHP, “Anlaşmayı uygun bulma yasasını” Anayasa Mahkemesine götürdü..
Bu Eylül’de 2 yıl olacak.. Yeni Anayasa Mahkemesi henüz gündemine bile al(a)madı öğrenebildiğimiz kadarıyla.. Anlaşmayı iptal olanağı da kalmadı,
çünkü milyar dolarlık tazminat söz konusu..

Bu sunuyu 2011 Nisan ve Mayıs aylarında birçok yerde paylaştık.
Gözden geçirerek sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bu kez bir de NÜSED 2. Başkanı olarak..

NÜSED: Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği

TÜRKİYE NÜKLEER SANTRAL SEVDASINDAN YOL YAKINKEN VAZGEÇMELİ!

Kapsamlı sunuyu izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Fukushima_Kanser_Nukleer_Santral

Sevgi ve saygı ile. 25.5.12

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

ÖRTÜLÜ FAŞİZMDEN AÇIK İSLAMİ FAŞİZME : NAM-I DİĞER “ILIMLI İSLAM” REJİMİNE Mİ ??

ortulu_fasizmden_acik_islami_fasizme_24.09.08