Etiket arşivi: Gani Aşık

Türkiye nereye gidiyor? 

GANİ AŞIK
Eski CHP Kayseri Milletvekili / Emekli Müftü

25 Ağustos 2023, Cumhuriyet

Mekke baş imamı Şeyh Abdurrahman es Sudeys, 4 Ağustos’ta, tüm İslam coğrafyasında yankılar uyandıran bir hutbe okudu. Genel havası ve ana teması ile hutbe, çağın koşullarının dikkate alınmasının kaçınılmazlığı anlamındaydı. Oldukça uzun hutbeyi özetlemeye yerimiz elvermiyor ama çok çarpıcı bir örnek sunmak isteriz: Selefi ekolü olarak, Hanefi mezhebindeki rey ve kıyas kurumunu onaylıyor ve yaşamı kolaylaştırmak olarak niteliyordu. (Bir fakihin kendi düşüncesi ve benzer hükümlere kıyas yöntemi ile sorunlara çözüm getirmesi).

Suudi Arabistan’da bile kadınlara yaşamı kolaylaştırma açılımları planlanırken bizim İhvancı iktidar, “türbana güvence” bahanesiyle anayasal düzene bir altın vuruşa hazırlanıyor, Mecelle‘nin de temeli olan “Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir” prensibini (ilkesini), Türkiye’nin Atatürk Cumhuriyeti ile birlikte ilerlediği medeniyet (uygarlık) yolunu kapatma kararında ve devlete de hâkim (egemen) durumdaki tarikatlar, bilinen vakıf cemaat ve dernekler

Din elden gidiyor, din hükümleri ebediyen değişmez

çığlıkları ile toplumu tahrik ediyorlar, aydınları sindirmeye çalışıyorlar. Zaten bu yöntem siyasal İslamcı iktidarın devlet politikası. Gerçek öyle mi?

İslamın değiştirilemez hükümleri inanç ve ibadetlerdir.

Kamu düzenine zarar vermemek koşulu ile erken dönem Cumhuriyet hükümetlerinden itibaren (başlayarak) tüm iktidarlar başta İslam, insanlar neye inanıyorsa onu yaşamalarını kolaylaştırmışlardır.

LAİKLİK ve AKILCILIK

Dünya medeniyet (uygarlık) ailesinden kopmamak için kültürde, ilimde, fende, ticaret ve sanayide, kısaca devlet mekanizmasının düzenli işleyişinde bilimi yol gösterici olarak benimsemişlerdir.

İslam dünyasında suyu çekilen ama Türkiye’de etlenip butlanan İhvan hareketinin hedefi başka ve sloganı çarpıcıdır: “Cumhuriyet, İslamı camiye hapsetti.”

Yüz yıllık bir çabanın sonucu olarak şimdi İslam camiden çıktı, devleti yönetiyor, halimiz de ortada. Çünkü

  • Her dini grubun, tümü de Kuran prensiplerine aykırı kendine göre bir İslamı var, bunun sonu iç kargaşa ve parçalanmaktır.
  • Laikliğin olmadığı ya da uygulanmadığı bir ülkenin geleceği karanlıktır.

Çünkü laiklik anayasamıza, Cumhuriyet kurucularının bir fantezisi olarak değil çağların imbiğinden süzülüp gelen insanlığın son buluşu olarak girmiştir.

DİNDEN BAĞIMSIZ KARARLAR

Bir din hükmü olan zekâttan Musevilere de pay verilmesi uygulamasını (müellefei kulup) Halife Ömer, “Artık onların İslama katılmasına ihtiyacımız kalmadı” gerekçesi ile uygulamadan kaldırdı. Yine Ömer, kıtlıkta hırsızlık yapanları ellerinin kesilmesini yasakladı. Sevad’da askerin toprak ganimeti almasını menetti. Halife Ali, Hz. peygamber ve izleyen 3 Halife döneminde bayram namazlarının kent merkezinden uzak Musalla’da kılınması uygulamasına, hasta ve yaşlıların kent merkezindeki camilerde kılabileceği kolaylığını getirdi.

DİYANET’İN GÖREVİ

Birleşmiş Milletler’den (BM) bir yetkili, “Dünya ısınmıyor, kavruluyor” dedi. Türkiye’nin neredeyse tümü ama özellikle kimi bölgeleri 50 dereceye yaklaşan sıcaklıktan adeta nefessiz kaldı. Dünyanın ısınması sürecek ve gelecek oruç aylarında, ülkemiz yanıp tutuşacak.

  • Diyanet’in asıl görevi halkı birbirine düşürmek değil de İslam hükümleri ve uygulamaları konusunda aydınlatmak ise

aşırı sıcakların hüküm süreceği ve tarlada, inşaatta, kömür ve maden ocaklarında oruç aylarında çalışacak Müslümanların, akşamdan “Yarın oruç tutmayacağım” deme hakkına sahip olduğunu, tutamadığı orucunu uygun günlerde -zaten tartışmalı olan- kefaretsiz tutabileceğini halka söylemesi ve İslamın sevgi ve merhametinden haberdar etmesi gerekir.

Devletsiz millet

GANİ AŞIK
Eski CHP Kayseri Milletvekili / Emekli Müftü

Yerbilimcilere göre coğrafyamızda son felaketin benzeri asırlardır yaşanmadı. Ağır maddi kayıplar yanında can kaybının ürpertici boyutu da henüz belirsiz. Nice canlar, yaşamdan koparak ebediyete kanat çırptılar. Cennetin, masum ve günahsızların ayakları altına ipek halı gibi serildiği, cehennemin bu felakette sorumluluğu olanlara kapılarını araladığı kesindir. Şehitlere rahmet, yaralılara şifalar. Evren, yüce kudret tarafından yasaları ile birlikte yaratılmıştır. Bunlar, uyulması zorunlu Tanrı emirleridir. Hiçe sayanların cezası bu dünyada, peşin ve acımasızdır ama bizde bu ihlallerin cezasını günahsız insanlar çekiyorlar.

Yaşadığımız topraklar, büyük acı nedeni ile sıkça duyduğumuz “fay, levha, segment ve zon” denilen atom bombaları üzerinde oturuyor. Deprem ülkeleri Japonya ve Şili, bu sorunu bilimin öncülüğünde çözdüler. “Mevlam nice dert vermiş, beraber derman vermiş” ama 21 yıllık iktidarın ortaçağa odaklı zihinsel kodlarını güncellememiş.

‘DAVA’ DEDİKLERİ

  • Kuruluşundan 80 yıl sonra ele geçirdikleri modern devleti,
    Aydınlanma devrimleri ile birlikte ortadan kaldırarak,
    sivil bir darbe ile İhvan modeline geçtiler.
  • “Dava” dedikleri şifreli mesajın, 100. yılında Atatürk Cumhuriyetinin tasfiyesinin resmileştirilmesi olduğunu netleştirdiler.

Her devrim belli aşamalardan geçerek vücut bulur. “Karşıdevrim” de herkesi uyutarak kimi aşamalardan geçti :

Yoksul halkın hazinesini talan ederek –ham hayal olan- şeriat devletinin öncü ideologlarına ve militanlarına devasa kaynak transferi (aktarımı) sağladılar. Çankaya yerine Saray’da oturarak Atatürk’ü ve Cumhuriyeti hatırlattığı için Ulus’tan Çankaya’ya uzanan protokol yolunu iptal ettiler. Devlet tesislerine isimlerini vererek Kurtuluş Savaşı ve Atatürk karşıtlarını kutsadılar. Cumhuriyetin köklü kurumlarını ve bürokrasisini çökerterek koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni parti devletinden öte, aile devletine dönüştürdüler.

  • Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, iktidar destekli FETÖ kumpasları ile omurgasını kırdıktan sonra, okullarını, hastanelerini ve hiyerarşisini elinden alarak, bu şanlı kurumu sıradan bir genel müdürlük haline getirdiler.
  • TSK, hastanesi olmayan dünyanın tek ordusudur.

Tarikatların ve dinci vakıfların kucağına bıraktıkları Türk milli eğitimini,
şeri eğitime dönüştürdüler.

Diyanet’in gereğinden çok imam hatip liseleri açılması ile gerçekte neyin amaçlandığının bilincindeki aydın kesimin itirazları, “Dinini bilenden ne zarar gelir?” yaygarası ile bastırıldı ve bu iktidarla birlikte imam hatip ve ilahiyat furyası dalga dalga yayıldı.

An itibarı ile bürokrasinin bütün köşeleri, başına getirildiği kurumla ilgisiz ilahiyatçı ve imam hatip kökenlilerin elinde.

Bir bölümü Selefi/Vahhabi öğretisi ile yetiştirildikleri için,
Cumhuriyetin yıkılmasında ve devletin soyulmasında önemli roller üstleniyorlar.

Saygın ve özgün meslekleri adına çok üzücüdür. 21 yıldan bu yana, İslamın saliklerini İslamın sülüklerinin din ile aldattıkları dönem, gelecek iktidara tümü ile harabe bir vatan bırakarak kapanmak üzeredir.

Onuruna ve yetkilerine sahip çıkan bir parlamento ve ömrü boyu boğazından haram lokma geçmemiş, bölen değil birleştiren, nefreti değil sevgiyi, kibri değil tevazuyu, şatafatı değil sadeliği önceleyen bir cumhurbaşkanı dileği ile.

Uyan ey ehli vatan

GANİ AŞIK
Eski CHP Kayseri Milletvekili / Em. Müftü

27 Aralık 2022,Cumhuriyet

AKP’li bir siyasetçi “Erdoğan Allah’ın sıfatlarını taşıyor” dediğinde, halk öfkelenmiş, kendisi susmuştu; çok da haksız değilmiş. Kuran’da Tanrı’nın yaratma kudreti tekvini emir olarak sınıflandırılır: “Ol der, o da olur (Kün fe yekûn)”. Partili cumhurbaşkanı,

  • Basın dünyasından falancanın haddi bildirile” buyurur, had bildirilir.
  • İstanbul’u elimden alarak gizemli para kaynaklarımı kurutan, ilerisi için de potansiyel risk taşıyan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, devletten ve siyasal yaşamdan koparıla

fermanı, kritik ve anlamlı bir zamanlama ile yaşama geçirilir.

  • Parasal katakullimizin karanlık dehlizlerine ahlakın projeksiyonunu tutan Bay Kemal’e ağır para cezaları verile

der, gereği yapılır. Bu zincir uzayıp gider.

Devlet ve yargı emre amade.

Adalet bakanının sıkça tekrarladığı “Yargı bağımsızdır, kimse emir veremez ve kimseden emir almaz” özdeyişi (!), Temel fıkralarının Yozgat versiyonudur ama olsun, keder küpüne dönüşen halkın kahkahaya da ihtiyacı var.

‘BİTLİ PİYADE’ OLARAK

Azerbaycanlı düşünür Mirza Ahundov, “Araplar kadar güzel masal uyduran, Farslar kadar güzel anlatan, Türkler kadar bu masala kolay inanan başka millet yoktur” der.

  • İmanı muhkem ama eğitimi yetersiz halkımız 21 yıldır dine büründürülmüş Arap masalları ile uyutulurken ahali dünyaya geldiği an gibi cıscıbıldak soyuldu ve dinimiz dahil, tüm moral değerlerimiz ağır hasara uğratıldı.

Cumalar dışında camiler boş.
Z kuşağı baskın eğilim olarak ya ateist ya da deist.

Dindarlar bile “Bunlar Müslümansa ben değilim” noktasında. Çileli yaşamının 50 yılını aktif siyasete adamış ama partisinde hiçbir zaman “kurmay” olamayıp piyade kalmış, “Bülbüle su vermiş altın tas ile/ çok günler geçirmiş kara yas ile”, Türkiye sevdalısı bir yurttaş olarak, İmamoğlu olayından sonra bizi bekleyen felaketleri -yanılma dileği ile- özetlemek istiyorum:

İmamoğlu kararı yargının her aşamasında onaylanabilir, karar yargıda değil, Saray ve HSK hattında oluşturuldu.

Erdoğan’ın karara sahip çıkmasının açık anlamı da budur.

Yürekleri elverirse ve kabaracak milli öfkeyi göze alabilirlerse, seçimlerden önce İmamoğlu’nu görevden almaya kalkışabilirler. Yargı güvencesinden yoksun ve halk iradesini ifsat etmenin altyapısı yıllardır oluşturulan seçimlerde Erdoğan, yine bir at ve Üsküdar oldubittisine kalkışabilir.

  • Partili cumhurbaşkanının “gitmem de gitmem” dayatmasının anlaşılır nedeni bagajıdır.

Bir Erdoğan fedaisinin emrindeki kolluk kuvvetleri kalkan başları ezmeye yeltenebilir.

Meclis’te de çoğunluğu sağlayabilmek için şeytanın bile düşünemeyeceği fırıldaklar planlanıyor olabilir.

Bir kız çocuğunun başına gelenler bağlamında Erdoğan, “milletimizin inancının temsilcisi” olarak nitelediği tarikatları arkaladı.

Tarikatlar, namus düşmanı pedofil ve cehalet üretim merkezleri olarak inancımızı değil, Cumhuriyetle kavgalı şer odaklığını temsil ederler.

Türkiye’nin dramı ve 21 yılın özeti, Erdoğan’ın bu söz ve saplantısında saklıdır.

Ulusal tarihimizin bu zor dönemecinde, uygarlık hasletleri yüksek yiğitler diyarı Anadolu’nun ortaçağa boyun eğmeyeceğini düşünüyorum.

Siyasal İslamın Üsküdar geçişleri

GANİ AŞIK
ESKİ CHP KAYSERİ MV. / EMEKLİ MÜFTÜ

18 Ekim 2022, Cumhuriyet

2017’deki halkoylamasında YSK’nin hukuku boğazlaması ile amacına ulaşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halkın şaşkınlık travması yaşadığı saatlerde “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demişti. Bu deyimin en akla yakın öyküsü şöyle: Çok sevdiği atını kaybeden Köroğlu, yollara düşer ve atı İstanbul’da bir cambazın pazarda satmaya çalıştığını görüp “Atını beğendim ama karar verebilmek için binip bir denemek isterim” der, öneri kabul görür. At, sahibini tanıdığı için dörtnala koşarak bölgeden uzaklaşıp sahile geldiklerinde, Köroğlu kiraladığı sala atı da bindirip Üsküdar’a geçer. Köroğlu’nun dönmemesi üzerine aşırı üzüntü yaşayan cambaza yaklaşan bir kişi, “Ağlayıp sızlamanın yararı yok, atı alan Üsküdar’ı geçti” der. Erdoğan ile Köroğlu’nun “Üsküdar’ı geçmelerindeki” söylem benzerliğine karşın, hukuk temelinde tam bir çapraz pozisyon vardır. Çünkü Köroğlu, Üsküdar’ı kendi atı ile geçtiği halde Erdoğan, bunu, milli iradenin YSK tarafından ifsat edilmesi ile geçti.

ABDÜLHAMİT DİRİLDİ

İslamcıların “Ulu Hakan” düşkünlüğü kara sevda kıvamındadır. Haliç’te donanmayı çürüten Abdülhamit’in adı bir sondaj gemisine ve kapatılan GATA’ya verildi. Döneminde Kuzey Afrika dahil, yaklaşık 1.5 milyon metrekare toprak kaybedildiği halde, “Abdülhamit zamanında bir karış toprak kaybedilmemiştir” sloganı, İslamcıların nesilden nesile devrettiği değişmez mirastır. Kısa süre önce Erdoğan da aynı sözü tekrarladı. Büyük Taarruz’un tarihine Malazgirt’i, Çanakkale destanına Kutül Amare’yi, 23 Nisan’ın yerine Veladet’i alternatif olarak devlet protokolüne soktular. Bunların tümü de bizimdir ama niyetler farklı.

TARİHSEL DÖNEMEÇ

Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerinde yine bir “Atı alan Üsküdar’ı geçti” planlaması yaptığı çok net.

  • Modern Türkiye’nin bekası için vazgeçilmez olan hukuk, demokrasi ve laiklik,
    İslamcılar açısından Cumhuriyetin ümüğünü sıkmak için detay bile değildir.

O nedenle de AKP’nin zincirleme oldubittilerini anayasaya, hukuka, demokrasiye ve laik sisteme aykırılık açısından eleştirenleri anlamakta hep zorlanmışımdır. Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı örgütlenmenin, hukuk ve demokrasi kaygısı yoktur, gözleri de çok karadır. “Dava”nın patent sahibi Erdoğan bunu hiç saklamadı.

Cumhuriyete karşı saltanatı, Atatürk’e karşı Abdülhamit’i ihya etmek siyasi itikatları açısından “farz” olduğuna göre, sansür neden “sünnet” olmasın. Encümen-i Teftiş’in görevini İletişim Başkanlığı zaten yapıyor. Devri istibdatta “Tahtın kurusun” anlamı çıkabilir vehmi ile “tahtakurusu” sözcüğü bile yasaklanmıştı.

Sansür yasasının iptali için AYM’nin kapısına gidecek olan CHP’nin sonuç alması zor görünüyor. Cumhuriyeti yıkmaya giden yolda her şey planlı ve yasanın çıkarılması ile yüce mahkemedeki denge ayarlaması eşzamanlı. Kapıya dayanan tarihsel seçimlerde Türk ulusu olarak, yeni okyanuslarla buluşmak için kesintisiz bir nehir gibi ebediyete akmak mı, Arap kültür emperyalizminin bataklığına dökülerek tarihten silinmek mi seçenekleri ile karşı karşıyayız.

  • Aydınlanmacılar, tüm yurtseverler ve Kurtuluş Savaşı’nda canını ortaya koyan
    kahramanların torunları gerçek müminler, görev başına!

Cumhuriyet sırat köprüsünden geçiyor

GANİ AŞIK
E. CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ/MÜFTÜ
Cumhuriyet, 18 Nisan 2022

Birinci Dünya Savaşı’nda Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın otoriterleşen büyük gücü nedeni ile Batılılar, özellikle de Almanlar, Türkiye’yi, “Enver’in Ülkesi” anlamında “Enverland” olarak tanımlıyorlardı. Enver Paşa kuşkusuz büyük bir siyasi güce sahipti ama üstünde sadrazam ve padişah vardı. Siyasi ve hukuki garabet örneği olarak partisinin genel başkanı, ülkenin de cumhurbaşkanı sıfatlarını taşıyan Erdoğan’ın üzerinde başka bir otorite ve güç yok. Erdoğan’ın siyasal genetiklerinden şekillenen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ideolojik kodları ile laik cumhuriyetin kodları örtüşmüyor.

Türkiye’nin “Recep’in Ülkesi”ne dönüştürüldüğünün binlerce örneği varsa da sadece kuvvetler ayrılığına özet bir değinme ile yetinelim: İşleyişine ya da işlemeyişine bakarak  parlamento eşittir Erdoğan ve ulusal irade tutsak. Yürütme, ana muhalefet liderini bile kapısından çevirecek kadar evlere şenlik. Özellikle siyasi veya siyasetle bağlantılı cinayet davalarında kararı yargıçların vermediğinin açık kanıtı, yüksek perdeden atıp tuttuktan sonra Kaşıkçı dosyasını katiline iade ederek bağımsız Türk devletinin yargı egemenliğinin dolarla takas edilmesidir. Hukuk devletinin üç vazgeçilmezi de işlemez durumda…

DEVLETİ YIKIYORLAR

Batı’nın Atatürk rahatsızlığı; onun antiemperyalist, tam bağımsız ve çağın aydınlığı ile buluşmuş Türkiye idealinden kaynaklanır. Osmanlı’nın batışında payı olan, Cumhuriyeti de uçurumun kenarına taşıyan tarikat, cemaat ve güdümlerindeki örgütlenmelerin Atatürk düşmanlığı cehalet ve emperyalizme köleliktendir. “Dava”ları Türkü Arap, Türkiye’yi Arabistan yapmaktır.

Sayıları on binleri aşan tarikat yurtları ve gökdelen altı şer yuvalarında körpe dimağlar, Cumhuriyetle vuruşacak savaşçı eğitimi alıyor ve Türkiye Batı Ortaçağı’na evriliyor. 

Devlet ve millet olarak böyle bir ortamda sırata benzer bir kader köprüsü üzerinde yalpalayarak ilerliyoruz. Kimi ulema, “Sırat bir köprü değil, cennet ehli için genişleyen, cehennemlikler için daralan yoldur” der. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlere doğru ilerleyen yolumuzun, ortaçağcılara mı, Atatürk’ün has evlatlarına mı daralacağı veya genişleyeceği, gizlerle dolu ciddi bir sorun olarak ülkenin gündeminde.

Son çıkardıkları Seçim Yasası’ndan da anlaşılacağı gibi, Türkiye’nin yaklaşan kader seçiminde sandığa giden yolda kendilerine geçiş üstünlüğü, muhalefete bariyer planlıyorlar. Bu yasa ile sağlanan ek imkânlarla (olanaklarla) bürokratik, yönetsel ve siyasal zorbalıklarla, gerekirse de ellerindeki devlet gücü ile yine bir “Atı alan Üsküdar’ı geçti” hazırlığındalar. Başarıları, Cumhuriyetin ölümüdür.

  • Devlete ve demokrasiye sahip çıkmak gibi bir yurttaşlık görevi ile yüz yüze ve ulusal tarihimizin zor bir dönemecindeyiz.

Şeriat rüyası ve iki ensar 

Gani AŞIK
E. CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ / MÜFTÜ
Cumhuriyet, 06 Aralık 2021

İlk insanları tutsak alan kar, şelaleler gibi yağmur, ürperten gök gürültüsü, vahşi doğa, yırtıcı hayvan dehşeti, onları sığınıp korunabileceği bir üstün kudrete yöneltmiştir. Dinler ulviyet, ruhaniyet ve kutsiyeti açılarından insanlığın vazgeçilmezi olmakla birlikte, evrenin şayanı hayret yasaları, sürekli genişlemesi ve büyüklüğüne oranla toplu iğne başı bile sayılmayan dünyamızda, insanoğlunun nice kanlı kavgalardan sonra ulaştığı uygarlık düzeyini dinlere değil, müspet ilme borçlu olması, Kuran’la çelişmez. Çünkü Kuran’da akıl sözcüğü “aklınızı doğru kullanın” anlamında 49 yerde geçer. O nedenle, halkın neredeyse tümüne yakınının hak edilmiş bir minnet duyduğu Atatürk’e olan kinleri,

  • Siyasal İslamcıların haram zengini ama akıl yoksulu olduğunu gösterir.

Mustafa Kemal, Milli Mücadele boyunca cephe teftişlerinde asker hafızlara okuttuğu Kuran’ın kendine özgü şiirselliği ve ruhunun derinliğinde hissettiği ilahi musiki ile kurtuluşa olan inancını tahkim etmiş, Cumhuriyeti temellendirirken de İslam’ın iman ve ibadet hükümlerine sadık kalmış,

“muamelat”ı ise bilime açarak uygarlaşmanın önündeki skolastik engelleri tasfiye etmiştir.

Bu müthiş hamle, İslam dünyasında benzeri olmayan bir “Türk devrimi”dir.

  • Atatürk’ün, devletin bekasına engel gördüğü, Osmanlı’nın da yıkılış sebeplerinden olan skolastizmin üretim merkezi tarikatlar, içinde bulunduğumuz süreçte devlete el koymuş durumda.
  • Bu topraklarda kökü 150 yıl gerilere uzanan, uygarlıkla kavgalı hareketin günümüzdeki organize gücü Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), öncü aktörleri ve bürokratları ile bizatihi tarikattır.

İSİMLER TUZAKTIR      

Köye vaaz için gönüllü gelen hoca “Sarığın neden görkemli?” sorusuna “bulgura tuzak” karşılığı vermiş.

Adaleti yağlı sicimle boğan ve halkı yoksulluğun ateşine atan iktidarın ismi de uygulamalarına temelden ters olduğu için bir tuzaktır.

Amacı cehaleti yaymak olan kuruluşun adı, İlim Yayma Cemiyeti’dir.

Aynı amaçla pek çok dernek ve vakıf kuruldu. En ünlüleri “evladım devleti”nin kanatları altındaki TÜRGEV, TÜGVA ve ENSAR’dır.

Belediyenin el değiştirmesi ile ortaya çıktı ki İstanbul’u yıllar yılı söğüşlemişler.

Ekrem İmamoğlu’na duyulan husumetin bir sebebi de bu hortumun kesilmesidir.

Siyasal İslamcılar, halkın kutsallarını çağrıştıracak simgelere sarılırlar.

Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretinde onu ve Muhacir arkadaşlarını (Eshab) bağrına basan Medine yerlilerine “yardımsever” anlamında ENSAR denilir. O Ensar kendi malından veriyordu, bu Ensar halkın malından alıyor. O Ensar hurma bahçelerinin mülkiyetini Muhacirler ile paylaşmak bile istedi, Hz. Muhammed, “bu doğru olmaz, bahçelerinizde çalışıp üründen pay alsınlar” diyerek başkasının mülküne çökmeye izin vermedi.

U dönüşlerinin dünya şampiyonu AKP Genel Başkanı Erdoğan, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığında 40 yıl önce hangi noktada ise bugün de orada.

Siyasal İslamın dünya ölçeğinde fiyasko ile sonuçlandığını hiç önemsemeden Türkiye’yi orta çağın zifiri karanlığına sürükleme “davası”nda olağanüstü tutarlı. Anıtkabir defterine “Atatürk’ün çağdaş hedef ve ideallerine bağlılık”  vurgusu yapmasının üzerinden henüz bir ay bile geçmeden, okulöncesi eğitime din eğitiminin de eklenmesi önerisi Milli Eğitim Şûrası’nda kabul edildi.

HEDEF BELLİ

Eğitimci, psikolog ve pedagogların bilimsel bulmamalarının, sabi sübyan durumundaki bu yavruların dikkat, bellek ve zihinsel yetileri yönünden de uygunsuzluğunun hiç önemi yoktur. Amaç, Ali Erbaş’ın beklentilerini de karşılayacak, “dindar nesil” kisvesine büründürülmüş, şeriata militan yetiştirme projesini kotarmak.

Dini oy avcılığına, ekranları göz bayıcılığına çevirme becerileri dahil, iktidarın yalan ve desise stokları eridi.

Bir kaşık sıcak çorba özlemi çeken halk, devletle birlikte kendisinin de ne yaman soyulduğunun öfkesini yaşıyor.

Limitsiz din sömürüsü

Gani AŞIK
ESKİ CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ / MÜFTÜ

Cumhuriyet, 15 Eylül 2021

 

Dünyayı çiftliği olarak gören emperyalizm özelinde ABD, gezegenimizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini belirleyip onlara el koymakla yetinmez, özellikle Latin Amerika ve Ortadoğu’da kullanışlı siyasetçi keşfi de yapıp gerekirse darbeyle iktidara taşır. Türkiye için Erdoğan’ın seçilmesini ve partisinin kurdurulmasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Çünkü Erdoğan, söyledikleri ile yaptıkları tutarlı, Batı’nın emperyal hesapları ile de örtüşen “davası”nın gözü pek bir mücahididir.

  • Sözünü açık, özünü gizli tuttuğu davası,
  • Atatürk’ün modern ve laik devletini şeriat devletine dönüştürmektir.
  • Demokrasi bizi istediğimiz durağa götüren tramvaydır, halk isterse laiklik elbette kaldırılır, hem Müslüman hem laik olunmaz” ifadeleri, İhvancı pusulanın yönünü çok net gösterir.

(Hafızı kelam ve ilahiyat eğitimliyim. En deruni duygularım ve tüm benliğimle Müslüman, sapına kadar da laikim).

Laisizmin inançlarla barışık olduğunu anlayabilmek için özgür düşünebilme yetisine sahip olmak gerekir.

İLK HEDEF ATATÜRK

Siyasi İslamın, tarikat ve cemaatlerin Atatürk’e duydukları bitmeyen kin, Ata’nın, yüzyıllardır saf ve eğitimsiz müminlerin beynine attıkları kördüğümü ve akıllarını bloke eden kemendi kudretli kılıcı ile kesip Anadolu halkını Kuran İslamı ile aracısız buluşturmasındandır.

Çarpık akidelerine göre “Laik devletle ve kurucusu ile boğazlaşmak Allah yolunda cihattır”. IŞİD, Taliban, El Kaide ve Boko Haram da bu “itikattan” beslenir.

Başımızdaki belanın özeti, Kurtuluş Savaşı’na karşı savaş açanların torunları ile o kutsal savaşta şehit düşenlerin torunlarının bugün de “Cumhuriyet mi, şeriat mı” kavgası
veriyor olmalarıdır.

Bekamızı doğrudan ilgilendiren bu saflaşmada, ihanet piyasası hain sıkıntısı çekmiyor. Hemşerim Seyrani, sanki bugünler için yazmış:

“Rum’un Ermeni’nin yağlı ketesi, kaypak Müslüman’ı dinden çıkarır.”

ŞERİATÇI HAMLELER

Atatürk’ün “Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olmayacak” özdeyişine meydan okurcasına

  • Devlet İskender Paşa, İsmail Ağa, Menzil ve Süleymancılar arasında paylaştırıldı.
  • İktidarı temsil edenlerin de zaten bu cemaatlerin kravatlıları olduğu dikkate alınırsa,
  • laik Cumhuriyetin “tarikatlar devleti”ne dönüştürüldüğü net olarak görülür.

Bunların medreseleri ülkeyi bir ağ gibi sardı, vali ve kaymakamlar emre amade.

“Milli”liği adında kalan, sözde laik eğitim, dinci tarikatların sarmalında ve skolastik odakların kucağında. Atatürk’ün “irfanı hür, vicdanı hür nesiller” hedefi yerini, irfanı karartılmak, vicdanı köreltilmek istenen yeni bir gençlik profiline bırakmıştır.

  • Eğitimdeki tahribat vahimden de öte bir faciaya dönüşmüştür.

Ceylan derisi koltuklarda oturan, ofisi, şoförü ve çalışma kadrosu bulunan Vekiller, İstiklal Savaşı’nda derme çatma sandalye ve sıralarda oturan, han köşelerinde geceleyen, zeytin-peynire talim eden Vekillere gıpta ediyorlar. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nı milli irade temelinde yürüten Mutafa Kemal, cephedeki en kritik gelişmeleri çok değer verdiği Meclis ve Vekillerle paylaşıyordu.

  • Erdoğan’ın devleti çürütme yöntemlerinden biri olan ucube sistemi, Gazi Meclis’i işlevsiz, vekilleri de işsiz ve yetkisiz bıraktı.

VE YARGI

Partili Cumhurbaşkanı, TSK’deki bir etkinlikten sonra, adli yıl açılışında da laik hukuku imana getirmek için, Ali Erbaş Hoca’nın mübarek nefesi ile yargının kalbini ve ruhunu hafifçe yelpazeletti!

Saray’dan “Atatürk’ün de Meclis’i dua ile açtığı” duyuruldu ama Mustafa Kemal’in gizli niyeti laik Cumhuriyetti, Saray’ın gizli niyeti ise bunu ortadan kaldırmaktır.

“Eylemler niyetlerle ölçülür” (hadis). Afro-Amerikalıların özgürlük simgesi Martin Luther King, yüz binlere hitaben yaptığı konuşmada “Bir hayalim var” demişti.

Benim de bir hayalim var: “Sayın Cumhurbaşkanı, laik yargının açılışında dini tören yapılamaz” diyebilecek Yargıtay başkanı ve ABD’de olduğu gibi “Ben cumhurbaşkanından önce anayasaya bağlıyım” diyebilecek komutan.

  • Eğitimden sonra Atatürk’ün ordusunu ve yargıyı da selefi İslam’a açma niyetleri, Türkiye’yi sonu karanlık büyük belaların girdabına çekebilir.

Son tahlilde;
– partisinin hedefine ulaşabilmesi ve iktidarını koruyabilmesi,
– siyasi, sosyal ve hukuki meşruiyet koşullarında yapılacak seçimle asla mümkün görünmediği için,
– Erdoğan, bilinen siyaset mühendisliğiyle çaresizlikler içinde çare arıyor.

Kristal Dükkânındaki Fil

Gani AŞIK
ESKİ CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ / MÜFTÜ
Cumhuriyet, 11 Temmuz 2021

Emperyalizm Atatürk’ü iki nedenle affetmedi. Birincisi Kurtuluş Savaşı’nda yediği sopa, ikincisi de laik bir devlet kurarak enerji coğrafyası Ortadoğu halklarının karanlık yazgısına ışık tutmasıdır. Emperyal pencereden bakıldığında Ata’nın suçu (!) bunlarla da sınırlı değildir.

Çünkü Atatürk, milletinin unutulan hasletlerini gün yüzüne çıkaran “Türk Rönesansı”nı da gerçekleştirmiş, milli bilincin ölümsüz iksiri ile silkelediği halkına modern bir Cumhuriyet bırakmış ve -iktidarın karartmaya çalıştığı- aydınlık ufuklar açmıştır. İslam, ümmet temelinde kurulduğu için siyasal İslamcılar Türk ve Türklük kavramına mesafe koyarken başka uluslar bir yana Arapların bile neden çok devletli olduğuna kafa yormazlar. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, Babacan’a “ayrılma, parti kurma, ümmeti bölme” demesi de “milletim” deyip Türk adını anmaması da bundandır.

  • Siyasal İslamcıların belalısı laiklik, tarihsel süreçte yaşanılan acı ve trajedilerin ürünü olarak insanlığın ulaştığı büyük buluştur.

Laik devlette sistem dinden bağımsız ve yurttaşlar din tercihlerinde özgürdür.
– Devlet, dini yapılanmaların demokrasi aleyhindeki etkinliklerini gözetler ve önler.

AKP iktidarında irtica altın dönemini yaşıyor.

Çağcıl ve dünyevi Avrupa’da kilise ve dini oluşumlar devletle barışıktır. Bizdeki benzer kümelenmelerin, bayrağının altında yaşadığı devletini yıkmaya çalışmaları, özellikle aldatılmaya elverişli eğitimsiz taban bulmalarındandır.

AKP’NİN ‘DAVASI’

Erdoğan kısa süre önce “AKP bir dava partisidir” dedi. Hep söyleyip de ne olduğunu açıklamadıkları “dava”larının şifrelerini açalım:

Yollarını aydınlatan ışık (!) Emevi ve İhvan Müslümanlığı
(siyasal İslam), özlemleri ortaçağ, hedefleri Cumhuriyetin naaşını yeşil tabut içinde İskilipli Hocalarının ruhuna armağan etmektir.

Kurtuluş Savaşı’mıza karşı çıkanların uzantıları, 20 yıldan beri devlete egemen.

Yedi ton ağırlığındaki fil, daldığı zücaciye dükkânını nasıl haşat ederse bunlar da laik Cumhuriyeti büyük bir hınçla öylesine tarumar ettiler.

Parlamentoyu işlevsizleştirdiler, Yargı ve Yürütmeyi denetimlerine aldılar. Soygun ve yağma kanser gibi devletin kılcal damarlarına kadar yayıldı. Hazine kaynakları holdingleşmiş çetelere, döviz garantili kara deliklere ırmaklar gibi akıtılıyor. Gemi filosu haberinden başka, Hollanda bankalarında 26 milyar dolarının da stoklandığı haberleri, tarihinin hiçbir evresinde böylesine hayasız bir talan yaşamayan, işitmeyen halkı sarstı.

Yirmi yıldır beton rantı ile vals yapan AKP, siyasi ömrü yeterse yaratılışın DNA’sıyla oynama ve doğa felaketlerine sebep olma pahasına da olsa, hortum lobisi güzergâhı kapattığı için Kanal İstanbul’dan vazgeçmeyecektir.

  • İstanbul’u da aşan ve Türkiye sorunu olan bu rant barbarlığına İmamoğlu’nun direnişini ve çırpınışını selamlıyorum. Halk ve tarih bunu not edecektir.

MİLLETTEN ÜMMETE

Ümmet sözcüğü Kuran’da 64 yerde geçer. Siyasal İslamcıların ideal “ümmeti”, emperyalizmin güdümündeki uysallar topluluğu ve şeyhinin karşısında müridin, “gassal”ın önündeki ölü gibi olmasına inandırılan, iradeleri teslim alınmış zavallılardır.

  • Emperyalizmin İslam ülkelerindeki tarikatlara duyduğu aşk ve sağladığı kaynak, bunların beşinci kol olarak kullanılmasındandır.

Son yılların tarikat skandalları ve siyasal İslamcılığın cüretkâr adımları; halkın Anıtkabir’e dua ve rahmet dileğini şelaleye dönüştürdü, Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarına yönelimi artırdı.

  • “İslamcılar”, İslam’ı da mahvettiler.

Tarikat yurt ve dergâhlarında bitip tükenmeyen tecavüzler, bugün değilse yarın camileri, direkler ve meleklerle baş başa bırakabilir.

SON SÖZ

Anadolu halkı Atatürk’ün kapsayıcı tanımı ile üst kimlik olarak Türk’tür ve baskın olarak Kuran Müslümanı’dır.

Mısır, Fas, Tunus, Cezayir ve Libya gibi Araplaşmayı reddeder.

Ulusal kimliğini, devletini ve Cumhuriyetini seccadeli hırsızlardan koruyacağına ant içer.

  • Atatürk’ün ve Cumhuriyetin azılı düşmanları (!);
  • Ortaçağ sevdanız, püsküllü belanız olacaktır.

Cumhuriyet’in Burcundaki Baykuş

Cumhuriyet’in Burcundaki Baykuş

KAYSERİ 38 ALMANAK : A.GANİ AŞIK (ABDULGANİ AŞIK)Gani AŞIK
E. CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ / MÜFTÜ
Cumhuriyet, 30 Mart 2021

Başlıktaki baykuş, Yunan mitolojisinde Minerva diye anılan, baştanrı Zeus ve hikmet tanrıçası Metisin oğlu Athenan sembolü, Sinan süslemesi, imgesel anlamlar içeren baykuş değil, halk kültüründeki uğursuzluğun simgesi baykuştur.

Anadoluda mazlum, zalime Ocağında baykuş ötsün” der. Halkın hayra yormadığı baykuş, yazıda dinin siyasileşmesi / siyasetin dinileşmesi, yolsuzluklar, yargıdaki güven sorunu, eğitimin medreseleşmesi, Gazi Meclisin yetki ve itibar kaybı yanında iktidarın, tarikatlar ve milli bekamızla ilgili planlarının sembolü olarak anlaşılmalıdır.

TOPLUMSAL ZEMİNDEKİ SARSINTI

Dinle siyasetin iç içeliği, kudsiyetinde ve ilahi itibarında yıkıcı tahribatlara yol açar. Türkiye bunu yaşıyor; İslamın hikmet ve sevgi kaynakları kurutuldu, birleştiriciliği zaafa uğratıldı. Yeni nesil, Müslümanlık bu mu?” ikilemi yaşıyor. Türkün büyük talihi Atatürk, Diyaneti, İslamın taassuptan arındırılması ve din yolu ile toplumsal birliğin sağlanması beklentisi ile kurdu.

Kurumun görev tanımını yapan hukuki düzenlemeler de bu doğrultuda. Uygulamada ise Diyanet, devletin ve kendisinin kurucusuna, siyasi İslam modasına uygun olarak Sibirya iklimi gibi soğuk, Emevi / İhvan çizgisindeki iktidarın hizmetinde. Bu, kanayan yaramız.

Eğitimin milliliği” laik temelde anlam kazanır.

Batı, ulaştığı uygarlık düzeyini, cennet borsası kuran papa ve papazlara 300 yıl önce bayrak açmasına borçlu. Bizde, Cumhuriyetin ilanı ile yeraltına inen tarikatlar, 100 yıl sonra, eğitimi de devleti de kontrolüne alabildi. Amiralin, tarikat dergâhındaki hazin görüntüleri, güneşin batıdan doğması gibi dehşetengiz. Aman Allahım!..

Mülkün Temeli Adalet”in, yargı üzerinden baskılanması, Osmanlıcı iktidarın Cumhuriyetle hesaplaşmasını kolaylaştırıyor. Yargıtay’ın AYMye üye seçiminde Sarayla uyumluluğu ve Danıştay’ın, ırkçılık barındırmayan ANDIMIZa ilişkin kararı, Yüksek Yargı ile ilgili kaygıları derinleştirdi. HSKnin, iktidarın ilgilendiği” davalarda, yasa ve vicdani kanaatleri doğrultusunda hüküm veren hâkim ve savcılar üzerindeki vesayeti ciddi bir sorun.

HIRSIZ MÜMİNLER (!)

  • Tuncelinin haram yemez” komünist belediye başkanından da utanmıyorlar.

Başkan “İhale ile belediyemize 1.5 milyon TLye mal olacağı hesaplanan işi, kendi imkânlarımızla 600.000 TL maliyetle yaptık” dedi.

  • 180 kez değiştirilen ihale yasası ve ekleri ile soygun, tufana dönüştü.

Bu yağma yanında, Nuh Tufanı (Hûd Suresi, 40-44) yaz yağmuru. Cumhuriyeti kuran kadroların cenazelerini belediyeler kaldırmıştı. Vefatlarında ceplerinden 5-10 lira çıkıyordu. (AS: Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip!) Bu altın neslin bir kısmı da Hazinenin başındaydı. “İslamcı” iktidar dönemi zenginlerine kıyasla Karuna fitre / zekât verilebilir.

Gazi Meclis” unvanına sahip milli iradenin kâbesi, bütçe yapamayan, güvenoyu veremeyen, hükümeti sorgulayıp gerekirse düşüremeyen, bakanlara (sekreteryaya) yönelttiği sorulara yanıt alamayan, devlet harcamalarına mercek tutamayan dekora dönüştürüldü. Darbeci Evrenin kapattığı 16. dönem parlamentosunda bakanlar, milletvekillerine ceket iliklerdi. O talihsiz Meclisin sadece 39 aylık üyesi olarak, 40 yıldan beri bahtiyarlık ve hüzün, çileli bağrımın barınağında.

DEVLET NEREYE?

  • AKP, Milli Mücadeleye karşı, Atatürk ve silah arkadaşlarına ölüm fetvası verenleri kutsadı.
  • TSKnin subay ve astsubay okullarını i r t i c a y a  a ç t ı .
  • Bu adım, yanlış yorumların tersine “üç beş oy için” değil, Türk ordusunun milli damarını kurutmak içindir, yirmi yıldır yaptıkları ve bilinen hedefleriyle de uyumludur.
  • Atanın ismi kurumlardan, birtakım Arap şeyhleri istediği için silueti madalyalardan silindi. Haçlı madalyadan değil de Atatürkten rahatsızlıkları, laik Cumhuriyetimiz yüzünden.

Soydukları tebaaları da böyle bir rejim isterse halleri nice ola…

Hz. Muhammetin komuta ettiği savaşlarda görünmeyen melekleri, Atatürk’ün dehasını gölgelemek için Çanakkale Savaşı’nda çarpıştırdılar, Milli Mücadeleyi önemsizleştirdiler.

Kendisine, muhterem annesi ve ailesine soysuzların saldırılarını saklı bir mutlulukla izlediler.

İstanbul Sözleşmesinin hukuksuz iptali, Montrö, AİHM ve Lozan’ı akıllarına getirdi.

Halkın uyku mahmurluğu ve sabahın alacakaranlığında minarelerden yükselecek coşkulu salalar eşliğinde Laiklik kaldırıldı, Türkiye İslamla yeniden buluştu” naraları, nefes egzersizlerine başladı, dava”ları budur.

Türk ulusunu, ortaçağ karanlığına sürükleyerek tarih sahnesinden silecek
bu pervasızlığı demokratik yollarla püskürtmek için
İsrafilin suru üflemesi daha ne kadar beklenecek?

AKPnin laik devleti bitirme yeteneğine benzer hünerleri olan Kara İmam” lakaplı Lütfüllah Hoca için çocukluğumda söylenen

Kardeşlerli kara imam
Her marifet onda tamam
Çavdar eker buğday biçer
Essalat
ü vesselam

şiirini anımsayarak Cumhuriyet elden gitti, gidiyor vesselam” demekten üzgünüm.

Kalem Utandı

Kalem Utandı

KAYSERİ 38 ALMANAK : A.GANİ AŞIK (ABDULGANİ AŞIK)

Gani AŞIK
16. Dönem CHP Kayseri Milletvekili / Müftü
06 Mart 2021, Cumhuriyet

CHP, hem kutsal toprağımızın hem de milli vicdanın ana rahmine Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önemli bir dönemeci olan 4 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi’nde düştü. Bu “hamilelik”, mucizevi benzerlikler olsa da Teslis’te ifadesini bulan Meryem Kadın’ın İsa’ya gebeliğinden uzun sürdü. Çünkü İsa Mesih, doğal üreme yasalarının, CHP ise vatanın düşmandan arındırılmasının ürünü olarak doğdu.

CHP’nin mayası ve harcı; çıplak ayakları ile fotinli düşmanı kovalayan, aç karınla, semirmiş Palikarya’yı İzmir Körfezi’ne döken Mehmetçiğin, Türk bağımsızlık destanının tüm şüheda ve gazilerinin mübarek kanı ve gül kokulu alın teri ile karılmıştır. CHP ve CHP’liler “cibiliyetsiz /soysuz” değildir.

YAPICI VE YOL GÖSTERİCİ

Onlar, dünden bugüne, bugünden yarına, yüreğinin derinliklerinde vatan kaygısından başka sevdası olmayan soylu bir nesildir. CHP, imparatorluk batırmışların değil, batan imparatorluğun bakiyesinden modern bir devlet ve cumhuriyet inşa edenlerin partisidir.

CHP ahlakı, tüm yurttaşların kardeşliği esasına dayalı ve sevgi temellidir. Sevgi şelalesinin kaynağı, yaşadığı çağın ruhuna uygun insani gelişmişliktir. CHP fıtratında ilkellik, kin ve gönül kırmak, yaratanı incitmekle eşdeğerdir. Hz. Ali’nin “Kılıcın bedende açtığı yara merhem kabul eder ama dilin gönülde açtığı yara tedavi kabul etmez” sözü, CHP’nin kurumsal hafızasında tescillidir.

CHP’nin rol modeli Muaviye değil, Ali olduğu için üslubu zarif, yapıcı ve yol göstericidir. CHP kültüründe, kaba saldırıda melek yas tutar, şeytan halay çeker. Saldıranın ve saldırıya uğrayanın konumları özel bir önem ve statüyü ifade ediyorsa, yurttaşların kederde ve kıvançta duygu birliği hasara uğrayacağı için iblis horon teper.

ÜSLUP KİMLİKTİR

İktidarın, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na (aslında tüm CHP’lilere) ağırdan da ağır sözlerini, kalemim “utanıyorum” dediği için buraya alamadım. Üslupla ilgili Buffon’dan Ziya Paşa’ya ve Mevlana’ya kadar uzanan hikmet yüklü sözleri ben, “Üslup kimliktir” şeklinde formüle ediyorum. Melodik söylemi zengin, özel ve estetik bir dil olan Türkçemizle ifade edilemeyecek meram yoktur.

Seçilen sözcükler sadece nezaket kurallarına ne ölçüde uyulduğunu değil, kişinin kalbi ile inancı arasındaki örgüyü de ele verir. Çünkü Hz. Peygamber, “edep ve ar duygusunu imanın ürünü” olarak niteler. (Tirmizi, Birr ve sıla 65). Sayın Erdoğan’ın adanmışlık ruhu ile bağlı olduğu devleti dönüştürme “davası”nı aşama aşama hayata geçirirken CHP’ye, Cumhuriyetin kurucu partisi olması nedeni ile özel bir kin beslediği açıktır ama konumu biraz sıkıntılıdır. Partisinin genel başkanlığı yanında Cumhurbaşkanı da olması nedeni ile ağzı ile kulağı arasında kesintisiz bir iletişim olması gerektiğinin bilincinde olduğunu düşünürüm.

HALKIN KILICI

Ortam ve koşullara göre bazen tsunami gibi kabaran, bazen durgun sular gibi sakinleşen, takıyyenin, demagojinin ve U dönüşlerinin üstad-ı azamı Erdoğan’ın 40 yıllık siyasi serüvenine bütüncül bir bakış, şu an durduğu noktayı ve hedefini ele verir. Demokratik hukuk devletinde siyasi partiler iktidara gelir, halkın iradesi ile gider. Sayın Erdoğan, iktidara “gitmemek üzere” gelmiştir.

ANAP ve DYP’yi bu nedenle tarihe gömmüş olması da artık yeterli olmadığı için, sıra Millet İttifakı’nı dağıtmaya gelmiştir. “Sivil anayasa”, HDP’nin kapatılması ve CHP ile İYİ Parti arasına kara kedi sokacağı beklentisi ile gündeme getirilen dokunulmazlık hamlesi, Erdoğan’ın “gitmeme” projesiyle bağlantılı olup İYİ Parti kilit konumdadır.

Kent milliyetçiliği temelinde istikrarlı bir yükseliş gösteren Millet İttifakı’nın saygın kanatlarından birisinin genel başkanı olan Sayın Meral Akşener, Cumhuriyete kurulan tuzaklar konusunda, ormanın derinliklerindeki ceylanın avcı hassasiyetinin de ötesinde bir duyarlılığa sahiptir. AKP’nin karanlık planları, hanımefendinin çelik direncinde deşifre olabilir.

Son tahlilde seçmene gidilecektir. “Bu dünya önemli değil, siz ahireti kazanın” uykusuna yatırılan halk, açlığın serin şafak meltemi etkisi ile mahmurluktan sıyrılıyor. Bünyan’da otobüs üzerinde konuşurken sözü Sayın İlker Başbuğ’un tutuklanmasına getirerek “Eşeğe, Genelkurmay Başkanı terörist olabilir mi” diye sormuşlar. Eşek, “Olabilir demeyi eşekliğime yakıştıramam” cevabı vermiş dediğimde meydandaki halk, coşku ile alkışladı.

Gönül kilidini açacak doğru anahtarla gidilirse halkın kılıcı (iradesi), İskender’in kılıcından daha keskindir. Ünlü komutan, Gordion’un kızılcık saplarından örülen düğümünü çözememiş, kılıcı ile kesmişti.

  • AKP’nin çelik tellerle örülmüş kördüğümünü halk iradesi tuz buz edebilir; öncülük edilebilirse…