Etiket arşivi: sansür yasası

Zehirlenen siyasal yarışma

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
BİRGÜN 20.4.23

Siyasal iktidarın el değiştirmesi (siyasal münavebe)eşit  ve özgür yarışma  ortamının sürekliliği ile gerçekleşir. Ne var ki, seçimlere yaklaştığımız her gün, eşit ve serbest siyasal yarışmayı zehirleyici Anayasa aykırılıklarını sürekli kılıcı halkalar genişliyor.

GEÇEN YILLAR

Gerçi AKP her dönemde seçimleri lehe çevirme amaçlı zorlamalara başvurdu. 21 yıl geçmişe gitmeye gerek yok; 2015’i hatırlamak yeterli.

-7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP TBMM’de azınlığa düşünce Cumhurbaşkanı (CB), yetkisini kötüye kullanarak seçimleri yineletti (md.116).

-1 Kasım öncesi toplu katliamları, seçim malzemesi olarak kullanıldı.

-15 Temmuz kanlı darbe girişimini (2016) TSK ve kolluk güçleri bastıracak donanımda oldukları halde yurttaşlar, sokaklara çağrıldı ve yüzlerce kişi can verdi.

-AKP-MHP, OHAL koşullarında demokratik anayasal kurumlar ve kuralları kaldırmakla yetinmedi, CB’yi parti başkanlığına taşıdı.

-Dahası, 2018 seçimlerine yine OHAL’de kendilerinin koyduğu Anayasa kurallarına uymadan gitti.

SON YIL YASALARI

-OHAL’i kaldırma görüntüsü altında, tam tersine pekiştirici düzenlemeler, 27. yasama  dönemine damgasını vurdu. OHAL failleri için sorumsuzluk zırhı başta, eşit siyasal yarışma koşullarını bozucu Anayasa’ya aykırı yasalar sürekli oldu. Seçimler öncesi iki yasa, münavebe yolunu tıkamaya yönelikti:

-Seçim yasası: Türkiye’yi 14 Mayıs 2023 seçimlerine götüren seçim kuralları kaldırıldı.

Sansür yasası: Savaş hukukunda bile ayrık ve tikel uygulama alanı bulan ‘düşünce suçu’ kondu.

SON AY VE HAFTALAR

Seçimlerin yenilenmesi: Yine Anayasa madde 116 istismarıyla seçim tarihi öne alındı. Afet yaralarını sarmak ve seçim güvenliğini sağlamak için kalıcı önlemler yerine, depremlerin 35. günü seçimler 35 gün öne alındı.

3. Kez adaylık: Kural aynı olduğu halde, aynı kişi 3. kez aday oldu.

Seçim takvimi, 7393 sayılı yasanın bir yıllık yürürlük süresi  dolmadan başlatıldığı halde uygulanması sorgulanmadı.

-Görevlerinden çekilmeden bakanlar aday yapıldı.

Oysa atanmış bakanlar ve CB yardımcısı, kamu gücü kullandıklarından 298 sayılı Yasa gereği propaganda yasakları kapsamında; öbür kamu gücü kullananlar gibi Anayasa madde 76’ya uygun olarak görevden çekilmeleri gerekirdi. Görevlerinden çekilmeden adaylığı, seçim kampanyasında adayların eşit yarışma koşullarını ortadan kaldıracağı için Anayasa madde 67’ye de açıkça aykırı.

Bakanların görev, yetki ve sorumluluk kurallarına bağlı bürokrat konumu, 2017 kurgusunun ürünü: Yürütme, CB ile özdeş kılındı, bakanlık ve milletvekili bağdaşmazlığı öngörülerek, bakanlar siyasal karar süreci dışında tutuldu. Buna karşın, CB yardımcısı ve  bakanlar temsili görev için siyasal yarışmaya yönlendirilerek, kamu yönetimi “oy devşirme aygıtı” durumuna getirildi.

YSK/TRT/RTÜK

Siyasal münavebe güvencesi anayasal kurumlar olarak RTÜK/TRT ve YSK, tam tersine bu yolu ‘tıkayıcı rol’ yarışmasında.

Eleştiri özgürlüğüne geçit vermeyen RTÜK, Anayasa ihlallerini (çiğnemlerini) 14 Mayıs’a dek sürdürme kararlılığında.

Seçmenlerin vergi ödemelerini hiçe sayan TRT, CHP’nin reklam filmini yayımlamama cüretini kendinde görebiliyor.

Görevdeki CB’nin 3. kez adaylığını, Anayasa’nın açık hükmüne karşın kabul eden YSK,  CB yardımcısı ve bakanların çekilmeleri gerektiğine dair (ilişkin) başvuruyu da reddetti.

Özetle her üç kurum, Anayasa yerine ‘monokrasi bekçiliği yapıyor.

SÖYLEM/İŞLEM/EYLEM

Ne var ki, siyasal iktidarın demokrasi yolunda el değiştirmesini savunan partiler, YSK’yi hukuksal kuşatma altına almak bir yana, ‘monokrasi bekçileri’ne karşı ortak bir söylem bile oluşturamadı.

Oysa, eşit ve serbest oy ilkesini ve seçim güvenliği zedeleyen uygulamalara karşı –anayasa raporlarında önerilen- ortak söylem, işlem ve eylem geliştirme gereği açık.

Seçimlerde ‘ortak liste ve aday dayatma’ yarışmasına giren parti sorumlularının özgür ve eşit yarışma koşullarını zehirleyen söylem, işlem ve eylemlere karşı ortak söylem, işlem ve eylemde birleşmeleri beklenirdi.

Hangi ortamda?

Siyasal münavebenin meşru, haklı, gerekli ve yaşamsal olduğu bir dönemde.

Biri bizi gözetliyor

Av. Dr. MEHMET RUŞEN GÜLTEKİN

14 Kasım 2022, Cumhuriyet

Düşünce, insanı diğer canlılardan ayıran bir ayrıcalıktır. O halde kendini ifade etmek, insan için bir ihtiyaçtır (gereksinimdir). Zaten devletin 21. yüzyılda var olma amacı bizim haklarımızı güvence altına almak değil midir? Anayasamızın 26. maddesinde “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”, 28. maddesinde ise “basın hürriyeti” güvence altına alınmıştır. Anayasa gibi bir üst norm ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan bu haklar tehlikede mi? İşte sansür yasası akıllarda bu sebeple soru işareti bıraktı. Çünkü bu değişiklikle “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” isimli suç hayatımıza girdi.

NİYET OKUMA

Bir düşünün Twitter’da bir haber gördünüz, bu haber size göre güvenilir bir kaynak. Siz bunu retweet ettiniz. Bu haber yanlış ise geçmiş olsun artık bir şüphelisiniz. Peki siz bu bilginin doğru olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz? Böyle bir imkânınız (olanağınız) var mı? Hayır yok. Bir soruşturma geçirmeniz için re-tweet yeterli. Peki bu, sizin ifade hürriyetinize vurulmuş bir balyoz değil mi?

Ceza hukukunda niyet okunmaz. Yapmadığınız, eyleme geçmediğiniz sürece siz suç işlemiş olmazsınız. Ancak bu yasa maddesi sizin niyetinizi okuyabilir. Çünkü belirsizlikler var. Oysa kimse düşüncelerinden dolayı suçlanamaz. Bu yargı kararları ile sabittir. Sizin bu hususta soruşturma geçirmeniz ise lekelenmeme hakkınızın çiğnenmesine sebebiyet verecektir (neden olacaktir).

GAZETECİLERİN DURUMU

  • Gazeteciler haber kaynaklarını paylaşmak zorunda değildir.

Diyelim ki bir devlet kurumu haberi yalanladı. Ama haberin gerçekliği gün gibi ortada. Bu durumda gazeteciler kendi kaynaklarını açıklamak zorunda mı kalacaklar? Bu basın hürriyetinin ihlali (özgürlüğünün çiğnemi) değil midir?

Basın Kanunu’nun 12. maddesinde “Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz” düzenlemesi mevcuttur. Yani basın mensupları kaynaklarını açıklamak zorunda değildir. Bu düzenlemenin yanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Goodwin/Birleşik Krallık kararında, gazetecilik kaynaklarının korunmasını, basın özgürlüğüne ilişkin temel koşullardan biri olarak görmüştür. Bu tür bir koruma olmaksızın, kaynaklar, kamuoyunu ilgilendiren konularda kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla basına yardım etmekten kaçınabilirler. Sonuç olarak basının, hayati (yaşamsal) önem taşıyan “kamu bekçiliği rolü” sarsılabilir ve basının doğru ve güvenilir bilgi sunma özelliği ciddi ölçüde sarsılabilir. Yani gazetecilerin kaynaklarını açıklamaya zorlanmaları bir hak ihlalidir (çiğnemidir).

Suç ve ceza içeren bir düzenlemedeki belirsizlik temel hak ve özgürlüklerin düşmanıdır.

Oysa temel hak ve özgürlüklerin amacı insanların onurlu yaşaması değil midir?

  • Unutulmamalıdır ki düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar,
  • gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir.

Bu unutulduğu takdirde biri bizi hep gözetleyecektir.

ADD web TV : AKP’nin Sağlık Politikaları da Çıkmazda.. Ne Yapmalı?

Dostlar,

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Merkezi web TV’si yayınlarını sürdürüyor.

Yurtsever, güvenilir, ufuk açıcı, Aydınlanmacı ve Bilimsel Akılcılık ekseninde..

İzlenmesini, paylaşılmasını, Ulusumuzun, içinde bulunduğu çok zor koşullarda gerçekleri öğrenebilmesi için çok çok önemli bir kanal. AKP iktidarı 21. yılına girdi 3 Kasım 2022 günü ve seçime yaklaşırken muhalefeti iyice susturma kararında.

Yeni çıkarılan “Sansür Yasası” nın 29. maddesi İktidar karşıtlarının, yazan – çizen – düşünen – konuşan insanların ensesinde tutuluyor ne yazık ki.

Kuşku yok, bu günler de geride kalacak. Türkiye bu gerici – cumhuriyeti yıkmaya kararlı siyasal kadrolara teslim olmayacak.

Hemen her alanda olduğu gibi, sağlık alanında da AKP = RTE iktidarı tam anlamıyla çuvallamış durumda. Örn. sağlık emekçilerine, özellikle hekimlere yönelik çok yönlü şiddet durdurulamıyor, cinayetlere ulaşmış durumda!

On milyonu aşkın insan SGK primini = ek vergiyi ödeyemediği için GSS (Genel Sağlık Sigortası) dışında kaldı ve sağlık hizmetine erişemiyor!

  • GSS örtük iflasta, finansal yoğun bakımda..

AKP = RTE iktidarı, Haziran 2003’ten beri SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM adı altıda Batı Emperyalizmi dayatması politikalarla sağlığı özelleştirmekte, kamuyu geri çekmekte. Tipik olarak ŞEHİR HASTANELERİ TALANI sürdürülmekte! Faturası yüzlerce milyar Dolar!

Değerli ADD emekçisi Mutlu Veziroğlu’nun sorularını yanıtlamaya çalıştık.. 30 dk.

  • AKP’nin Sağlık Politikaları da Çıkmazda.. Ne Yapmalı?

İzlemek için lütfen tıklayınız..

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını dileriz.

Hiç unutulmasın:

  • “Ulusun tüm bireylerinin sağlıklı olmaları için sağlık koşullarını gerçekleştirmek,
    Devlet durumunda bulunan siyasal kuruluşların en BİRİNCİ görevidir.”
    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Sevgi ve saygı ile. 06 Kasım 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik

Türkiye ve Doğan Özlem

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

Demokratik ülkelerde anormal olarak nitelendirilen olaylar, Türkiye’de normal hale gelmiş durumda. Ne kadar anormal durum varsa, Türkiye’nin normali ve rutini konumunda.

Hükümetin Aleviliği bir dinsel mezhep, cemevini bir ibadethane olarak tanımaması ve buna bağlı olarak cemevlerini Diyanet İşleri Başkanlığı yerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlamaya çalışması; muhalefetteki CHP yönetiminin, partinin Kurultay tarafından kabul edilen parti programındaki laiklik ilkesini, program ve tüzük ihlali yaparak, fiilen ortadan kaldırması ve başörtüsü, kara çarşaf gibi ortaçağ zihniyetini yansıtan açılımlar yapması; bir zamanlar CHP’de milletvekili olan birisinin, partisinde mücadele edeceğine veya bağımsız kalacağına, ilkesizlik ve fırıldaklık rekoru kırarak AKP’ye transfer olması; AKP hükümetinin, Nazi döneminde Almanya’daki uygulamalara benzeyen bir sansür yasasını devreye sokarak seçimlere fiili olağanüstü hal ve baskı ortamında girmeye çalışması ve seçimleri onurlu, namuslu, şerefli bir biçimde, özgür bir ortamda hak ederek kazanacağına, kurnazlıkla ve baskıyla kazanmaya çalışması; “cumhurbaşkanı”nın, Amasra’da meydana gelen maden faciasını yine kaderle ve fıtratla açıklaması; son haftaların anormalliklerinden sadece (yalnızca) bir demet.

Böyle bir ortamda, bu anormalliklerden uzaklaşarak daha derin konulara girmek, Türkiye’nin düşünce yaşamına büyük katkı yaptığı halde, görmezden gelinen insanları anmak ve hatırlamak, daha önemli ve anlamlı bir hale gelebiliyor.
***
Geçen ayın sonunda, Türkiye’nin en önemli ve değerli felsefecilerinden birisi olan Doğan Özlem, yaşamını yitirdi.

Doğan Özlem, mütevazı, insancıl ve sevgi dolu karakteriyle, mücadeleci kimliğiyle, analitik ve sistematik zekâsıyla, üretken yapısıyla, eserleriyle, Türkiye’de felsefenin ve kültürün gelişmesine büyük bir katkı sağladı.

“Tarih Felsefesi”, “Bilim Felsefesi”, “Dilthey Üzerine Yazılar”, “Kant Üzerine Yazılar”, “Mantık”, “Metinlerle Hermeneutik Dersleri”, “Hermeneutik ve Şiir”, “Evrensellik Mitosu”, “Max Weber’de Bilim ve Sosyoloji”, “Tarihselci Düşünce Işığında Bilim, Ahlak ve Siyaset”, “Anlamdan Geleneğe, Kimlikten Özgürlüğe”, “Kavramlar ve Tarihleri”, “Türkçede Felsefe”, “Tartışmalar”, “Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci”, “Söyleşiler”, “Kavram ve Düşünce Tarihi Çalışmaları”, “Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi”, “Persona”, “Etik”, “Felsefe ve Doğa Bilimleri”, “Bilim, Tarih ve Yorum”, “Felsefe Yazıları”, “Felsefe ve Tin Bilimleri” adlı kitapları yazan Doğan Özlem, popüler kültürün dayatmalarına karşı her zaman direndi, popüler olmak için kurnazlık peşinde koşan sahte felsefecilerin cirit attığı bir ortamda, bir felsefecinin nasıl olması gerektiğini ortaya koydu.
***
Doğan Özlem aynı zamanda, “Felsefe zenginlerin işidir” efsanesini yıkan felsefecilerden birisi oldu.

Aslında tarihte bunun örneği çoktur. Sokrates, Spinoza, Hume, Rousseau, Kant, MarxNietzsche buna dair (ilişkin) örnekler arasında sayılabilirler. Söz konusu filozoflar yaşamları boyunca veya yaşamlarının belli dönemlerinde çok büyük ekonomik sıkıntılar çekmişlerdir ve birçoğu geçimini sağlayabilmek için felsefeyle ilgisiz işlerde çalışmak zorunda kalmışlardır.

Doğan Özlem de uzun yıllar, kunduracı kalfalığı, tezgâhtarlık, işçilik, memurluk, muhasebecilik, yöneticilik, sendikacılık gibi işlerde çalışarak hayata tutunmaya çalışmıştır; zor koşullarda mücadele ederek üniversitede öğretim üyeliğine ve profesörlüğe kadar yükselmiştir; binlerce öğrenci yetiştirmiştir; 2005 yılında, TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü’nü almıştır.

Felsefe Sanat Bilim Derneği’nin de üyesi olan, derneğin Assos’ta Felsefe, Zigana Zirvesi, Halikarnas Akademisi, Adalarda Felsefe ve Edebiyat gibi sempozyum etkinliklerinde sık sık konuşmacı olan Doğan Özlem, tezleriyle, antitezleriyle ve sentezleriyle, Türkiye’nin diyalektik düşünce yapısına çok önemli bir hareket kazandırmıştır.
***
Türkiye, tüm olumsuzluklarına rağmen (karşın), böyle güzel, özel ve değerli insanları da yetiştirmiştir. Belki de bu insanlar, Türkiye’nin olumsuzlukları sayesinde yetişmiştir. Kim bilir?

Onlar hiçbir zaman ölmeyeceklerdir; eserleriyle, yarattıklarıyla yaşamaya devam edeceklerdir.

Emekçi canına doymayan yağmacı düzensizlik!

SİYASET20.10.2022, BİRGÜN

İktisadi liberalizm, piyasa ekonomisi olarak, günümüz kapitalist sistem veya anamalcı iktisadi düzene belli ölçülerde uyarlanmış bulunuyor. Globalleşme sürecinin yarattığı uluslararası iktisadi dizginsiz yarışmaya karşın, kapitalist devletler, ulusal iktisadi yapılarını, düzenleme-denetleme-yaptırım yoluyla kurallara bağlamakta. AB’de en karmaşık düzenlemeler, iktisadi ve mali yapılara ilişkin: İnsan-para, insan-çevre ve eşya ilişkileri, girişim özgürlüğü çerçevesinde oldukça karmaşık düzenlemelere bağlı.

Refah devleti veya sosyal devlet gerekleri doğrultusunda ekonomik kamu düzeni ve çevresel kamu düzeni ereğindeki kurallara ilişkin çalışmalar, ulusal ve uluslararası ölçekte oldukça yaygın.

İktisadi ve mali alanlarda oldukça katı kurallara karşın siyasal liberalizm, daha az ve esnek düzenlemelerle sağlanıyor. Avrupa’da siyasal partiler yasası olmayan devletler bile var; ama aynı devletler, seçim harcamalarını çok sıkı kurallar yoluyla denetliyor.

Dahası, demokratik toplum dokusu üzerine yasal düzenlemeler, bu özgürlükleri sınırlamaktan çok güvencelemeye yönelik. Düşünce, toplantı ve dernek özgürlükleri, çoğulcu toplumun temel taşları.

Türkiye’de ise, altyapı hizmetleri, göstermelik ve istiktrarsız düzenlemelerle yürütülüyor. Kamu İhale Kanunu değişiklikleri ve maden ruhsatları, hukukun yağma düzeni için kılıf olarak kullanıldığının başlıca göstergeleri.

Büyük alt yapı yatırımları, inşaatlar, tesisler vb. alanlar, düzenleme-denetleme-yaptırım zinciri bakımından çok esnek ve gevşek olduğu gibi yürürlüktekiler bile uygulanamıyor.

Siyasal liberalizm alanı ise, çok katı düzenleme-denetleme ve yaptırım alanı çok yoğun: caydırıcı ve bastırıcı önlemler, yasaklayıcı ve kişiyi özgürlüğünden alıkoyan yaptırımlarla bezeli.

Avrupa Devletleri ve Türkiye arasındaki karşıtlık, son hafta zirve yaptı. Nasıl?

Amasra cinayeti, pazar ekonomisi adı altında yağmacılığı, 41 can ve onlarca yaralı ile acı bir biçimde ortaya koydu.

Sansür yasası ise, AKP-MHP ittifakının demokrasiye ne denli yabancı olduğunu bir kez daha doğruladı.

Karşıtlık o denli açık ki, göz göre göre gelen Amasra maden cinayeti sorumluları ve suçluları, muhtemelen özgürlükleri alıkonulmayacak; tam tersine, ihmaller ve düzenleme-denetleme-yaptırım zincirindeki sorumluları teşhir edenler cezalandırılacak.

Bir de kara mizah: sansür yasası TBMM’de oylandıktan iki gün sonra, Amasra cinayetlerini “kader planı” olarak niteleyerek “bilgi kirliliği” yaratan kişi, iki gün sonra, 7418 sayılı dezenformasyon kanununu yürürlüğe koydu. Dünkü grup konuşmasında ise, Avrupa devletlerindeki durum üzerine tam bir “resmi dezenformasyon” yaptı.

Niyeti/düşünceyi/kanaati ve bilgi paylaşımını bastıran ve yaptırıma tabii tutan yasa, totaliter rejim eğiliminin teşhiri.

İktisadi alanda ise, kapitalizm veya neo-liberalizm değil, tam bir yağma ve kaptı-kaçtı düzensizliği geçerli. Soma acıları ve süreğenleşen iş cinayetleri belleklerde canlı iken, onca rapor ve önlem önerisine karşın geliyorum diyen cinayet, bunun açık kanıtı.

Para aklama yasaları zincirine eklenen Anayasa’ya aykırı kur korumalı mevduat düzenlemelerini Nass’a dayandıran anlayış, cinayeti bile din istismarı vesilesi yapabiliyor.

Bir ay kadar önce Amasra’ya “nezaket” ziyaretinde bulunup madencilerle “hatıra” fotoğrafı çektiren Enerji Bakanı’nın, bilgi vermek için geldiği TBMM’de dalga geçer gibi yaşamını yitiren madenci yakınlarına yardım vaat lütfu, pek öfkelendirici.

Gensoru önergesini de kaldıran 2017 Anayasa kurgusunun keyfi uygulaması karşısında vekillerin istifa çağrısı, Genel Kurul salonunu inletmekle sınırlı kaldı.

Şu halde temel sorun, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme ’nin, Türkiye toplumuna örtmeye çalıştığı totaliter şalı yırtıp atmak.

Bunun için, iktisadi liberalizm ve siyasal liberalizm kavramları başta gelmek üzere, doğru ve gerçek bilgiyi topluma yayma kararlılığı hiç eksik edilmemeli.

Yağmacı (iktisat) ve yasakçı (toplumsal) Cumhur İttifakı çifte kelepçesini sandıkta kırıp atmanın yolu, dayanışma ve daha geniş örgütlenme halkalarını örmekten geçiyor.

Siyasal İslamın Üsküdar geçişleri

GANİ AŞIK
ESKİ CHP KAYSERİ MV. / EMEKLİ MÜFTÜ

18 Ekim 2022, Cumhuriyet

2017’deki halkoylamasında YSK’nin hukuku boğazlaması ile amacına ulaşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halkın şaşkınlık travması yaşadığı saatlerde “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demişti. Bu deyimin en akla yakın öyküsü şöyle: Çok sevdiği atını kaybeden Köroğlu, yollara düşer ve atı İstanbul’da bir cambazın pazarda satmaya çalıştığını görüp “Atını beğendim ama karar verebilmek için binip bir denemek isterim” der, öneri kabul görür. At, sahibini tanıdığı için dörtnala koşarak bölgeden uzaklaşıp sahile geldiklerinde, Köroğlu kiraladığı sala atı da bindirip Üsküdar’a geçer. Köroğlu’nun dönmemesi üzerine aşırı üzüntü yaşayan cambaza yaklaşan bir kişi, “Ağlayıp sızlamanın yararı yok, atı alan Üsküdar’ı geçti” der. Erdoğan ile Köroğlu’nun “Üsküdar’ı geçmelerindeki” söylem benzerliğine karşın, hukuk temelinde tam bir çapraz pozisyon vardır. Çünkü Köroğlu, Üsküdar’ı kendi atı ile geçtiği halde Erdoğan, bunu, milli iradenin YSK tarafından ifsat edilmesi ile geçti.

ABDÜLHAMİT DİRİLDİ

İslamcıların “Ulu Hakan” düşkünlüğü kara sevda kıvamındadır. Haliç’te donanmayı çürüten Abdülhamit’in adı bir sondaj gemisine ve kapatılan GATA’ya verildi. Döneminde Kuzey Afrika dahil, yaklaşık 1.5 milyon metrekare toprak kaybedildiği halde, “Abdülhamit zamanında bir karış toprak kaybedilmemiştir” sloganı, İslamcıların nesilden nesile devrettiği değişmez mirastır. Kısa süre önce Erdoğan da aynı sözü tekrarladı. Büyük Taarruz’un tarihine Malazgirt’i, Çanakkale destanına Kutül Amare’yi, 23 Nisan’ın yerine Veladet’i alternatif olarak devlet protokolüne soktular. Bunların tümü de bizimdir ama niyetler farklı.

TARİHSEL DÖNEMEÇ

Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerinde yine bir “Atı alan Üsküdar’ı geçti” planlaması yaptığı çok net.

  • Modern Türkiye’nin bekası için vazgeçilmez olan hukuk, demokrasi ve laiklik,
    İslamcılar açısından Cumhuriyetin ümüğünü sıkmak için detay bile değildir.

O nedenle de AKP’nin zincirleme oldubittilerini anayasaya, hukuka, demokrasiye ve laik sisteme aykırılık açısından eleştirenleri anlamakta hep zorlanmışımdır. Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı örgütlenmenin, hukuk ve demokrasi kaygısı yoktur, gözleri de çok karadır. “Dava”nın patent sahibi Erdoğan bunu hiç saklamadı.

Cumhuriyete karşı saltanatı, Atatürk’e karşı Abdülhamit’i ihya etmek siyasi itikatları açısından “farz” olduğuna göre, sansür neden “sünnet” olmasın. Encümen-i Teftiş’in görevini İletişim Başkanlığı zaten yapıyor. Devri istibdatta “Tahtın kurusun” anlamı çıkabilir vehmi ile “tahtakurusu” sözcüğü bile yasaklanmıştı.

Sansür yasasının iptali için AYM’nin kapısına gidecek olan CHP’nin sonuç alması zor görünüyor. Cumhuriyeti yıkmaya giden yolda her şey planlı ve yasanın çıkarılması ile yüce mahkemedeki denge ayarlaması eşzamanlı. Kapıya dayanan tarihsel seçimlerde Türk ulusu olarak, yeni okyanuslarla buluşmak için kesintisiz bir nehir gibi ebediyete akmak mı, Arap kültür emperyalizminin bataklığına dökülerek tarihten silinmek mi seçenekleri ile karşı karşıyayız.

  • Aydınlanmacılar, tüm yurtseverler ve Kurtuluş Savaşı’nda canını ortaya koyan
    kahramanların torunları gerçek müminler, görev başına!

RTÜK’ten “TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor

RTÜK üyesi İlhan Taşçı, ‘TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattı’ diyerek açıkladı

RTÜK üyesi İlhan Taşçı, sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı paylaşımında, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin‘in “TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattığını” söyledi.

18 Ekim 2022, Cumhuriyet

RTÜK üyesi İlhan Taşçı 'TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattı' diyerek açıkladı

Sansür Yasası olarak bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. RTÜK üyesi İlhan Taşçı sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı paylaşımında, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in TELE 1’in 10 güne kadar kapatılması için bir rapor hazırlattığını açıkladı.

Taşçı şu ifadeleri kullandı:

  • “Sansür yasasının mürekkebi kurumadan RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin harekete geçti;
  • TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattı.
  • Dikkat program durdurma değil ekran karartma!
  • Üst Kurul’un tavrını yarın göreceğiz.
  • Basın özgürlüğü mü yoksa ekran kapatma mı diyecek.”

Bizim paylaştığımız tweet iletisi..

https://twitter.com/profsaltik/status/1582418725734842369?s=20&t=V6Dm7eA8vp-LcipNH93u5Q 

Not : Sözler şair Adnan Yücel‘in, yanlışımız affola…

Tweet iletimiz 75 bine yakın okundu (19.10.22ü 14:51)

Sevgi ve saygı ile. 18 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net              profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 12 Ekim 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SATILMIŞ

Anket şirketlerini “satılmış” diye niteleyen Bahçeli, “Anketler bizim için vızıltıdır, biz milletimize bakarız” dedi.

Anketçiler millete değil uzaylılara bakıyor da!…

ÖDÜL

TBB eski başkanı Feyzioğlu Lefkoşa Büyükelçiliği’ne atandı.

Yanaşma ödülü…

KÜÇÜLTME

RTÜK; Halk TV, KRT ve TELE1’e; Sedat Peker’in iddialarını tartışarak Serhat Albayrak ve Zehra Taşkesenlioğlu‘nu küçük düşürdüğünden dolayı para cezası verdi.

Küçük düşüreceklerine övmeleri gerekirdi!..

YANILTMA

TBMM’den çıkmakta olan sansür yasasında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu” getiriliyor.

Merakım; enflasyonu olduğundan düşük çıkaran TÜİK mi, gerçeği gösteren ENAG mı suçlu olur?..

AR-GE

Elektrik dağıtım şirketleri Ar-Ge için yaptıkları harcamaları elektrik faturalarına eklemişler.

İyi Ar-Ge yapmışlar…

ANLAŞILMA

Nebati “Herkesin anlayacağı şekilde açık konuşmalı” dedi.

Kendisi bile anlatımından memnun değil…

PAS

RTE, Kılıçdaroğlu’nun türban yasa teklifi ile ilgili, ”Ortada yasal bir düzenlemeyi gerektirecek durum yok. Kılıçdaroğlu farkında olmadan bize bir pas verdi, bizim de golü atmamız lazım” dedi.

Yani bütün sorun birilerinin üzerinden sıçrayıp gol atmak…

GEREKÇE

Tuna Kiremitçi’nin 7 Ekim’de vereceği konser mevlit kandili olduğu gerekçesiyle iktidar tarafından iptal edildi.

Yakında öne sürülecek gerekçeler: Ezan saati, namaz vakti, Cuma günü, dini bayram, kutlu doğum haftası, ramazan ayı vb…

HE

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, geçen ay turizm toplantısında gelen eleştiri sonrası yanındaki Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç’a “Bir şey deme” dedi. Büyükkılıç da Özhaseki’ye “He de geç gitsin” karşılığını verdi.

Mikrofon açık unutulduğu için konuşma duyuldu.

Vatandaşa gerçek bakışları…

MÜTALAA

Amiraller bildirisi davasında savcı, 12 amiral ile eski TESUD Başkanı E. Tuğg. Namık Çalışkan için ceza talep etmiş.

  1. Ülkenin güvenliği ile ilgili vatandaşların fikir açıklaması suç mudur?
  2. İrticanın TSK’ya girmesinden rahatsız olmak suç mudur?
  3. “Ben böyle bir şey söylemedim” demek mi suçtur, söylenmeyen bir şeyi “böyle söyledi” demek mi suçtur?..

TURİST

Yunanistan, İstanköy (Kos) Adası’na sözde Pontus Helenizmi Soykırımı Anıtı dikti.

Bizim duyarlı vatandaşlarımız için fark etmez, Bodrum’dan Kos’a her gün yüzlercesi turist olarak gitmeye devam eder…

YASA

Bakan Soylu, “Emniyet güçlerimize tekrar talimat veriyorum. Uyuşturucu satıcısını bulduğunuz an ayaklarını kırın, ayaklarını kırın, ayaklarını kırın.”

Yasa yok, soylu bakan var…

SIĞINMA

Bakan Soylu, İstanbul’daki sığınmacı sayısını 1 milyon 271 bin olarak açıkladı.

Bakanın görevi nedir? Hangi mazerete sığınır?..

GERDEK

Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginliğin tavan yaptığı dönemde ABD uçak gemisi ‘George H. W. Bush’ Girit Adası’na yanaştı. ABD’nin Atina Büyükelçiliği ise uçak gemisinin fotoğraflarını sosyal medyadan paylaşarak “Birlikte güzel giden iki şey: Yunan doğası ve Amerikan gücü.” ifadelerini kullandı.

Yunan’a anımsatma, gerdeğe girişteki ilk kuralı unutma!..

TANK-İ

Bir türlü üretilemeyen yerli Altay Tankı için Fatih Altaylı, ”Kim bilir belki tanklar da, aynen 250 bin konut gibi seçimden sonra teslim edilecektir” diye yazdı.

Aynen…

DÖNEKSPOR

Ergenekon kumpasında Teğmen Çelebi olarak tanıyıp, beğenip, değer verdiğimiz M. Ali Çelebi AKP saflarına geçti.

Türkeş, Kurtulmuş, Soylu ve Feyzioğlu’ndan sonra Akçelebi ile DÖNEKSPOR takımı kuruluşunu tamamlıyor…