Etiket arşivi: Basın hürriyeti

Biri bizi gözetliyor

Av. Dr. MEHMET RUŞEN GÜLTEKİN

14 Kasım 2022, Cumhuriyet

Düşünce, insanı diğer canlılardan ayıran bir ayrıcalıktır. O halde kendini ifade etmek, insan için bir ihtiyaçtır (gereksinimdir). Zaten devletin 21. yüzyılda var olma amacı bizim haklarımızı güvence altına almak değil midir? Anayasamızın 26. maddesinde “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”, 28. maddesinde ise “basın hürriyeti” güvence altına alınmıştır. Anayasa gibi bir üst norm ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan bu haklar tehlikede mi? İşte sansür yasası akıllarda bu sebeple soru işareti bıraktı. Çünkü bu değişiklikle “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” isimli suç hayatımıza girdi.

NİYET OKUMA

Bir düşünün Twitter’da bir haber gördünüz, bu haber size göre güvenilir bir kaynak. Siz bunu retweet ettiniz. Bu haber yanlış ise geçmiş olsun artık bir şüphelisiniz. Peki siz bu bilginin doğru olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz? Böyle bir imkânınız (olanağınız) var mı? Hayır yok. Bir soruşturma geçirmeniz için re-tweet yeterli. Peki bu, sizin ifade hürriyetinize vurulmuş bir balyoz değil mi?

Ceza hukukunda niyet okunmaz. Yapmadığınız, eyleme geçmediğiniz sürece siz suç işlemiş olmazsınız. Ancak bu yasa maddesi sizin niyetinizi okuyabilir. Çünkü belirsizlikler var. Oysa kimse düşüncelerinden dolayı suçlanamaz. Bu yargı kararları ile sabittir. Sizin bu hususta soruşturma geçirmeniz ise lekelenmeme hakkınızın çiğnenmesine sebebiyet verecektir (neden olacaktir).

GAZETECİLERİN DURUMU

  • Gazeteciler haber kaynaklarını paylaşmak zorunda değildir.

Diyelim ki bir devlet kurumu haberi yalanladı. Ama haberin gerçekliği gün gibi ortada. Bu durumda gazeteciler kendi kaynaklarını açıklamak zorunda mı kalacaklar? Bu basın hürriyetinin ihlali (özgürlüğünün çiğnemi) değil midir?

Basın Kanunu’nun 12. maddesinde “Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz” düzenlemesi mevcuttur. Yani basın mensupları kaynaklarını açıklamak zorunda değildir. Bu düzenlemenin yanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Goodwin/Birleşik Krallık kararında, gazetecilik kaynaklarının korunmasını, basın özgürlüğüne ilişkin temel koşullardan biri olarak görmüştür. Bu tür bir koruma olmaksızın, kaynaklar, kamuoyunu ilgilendiren konularda kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla basına yardım etmekten kaçınabilirler. Sonuç olarak basının, hayati (yaşamsal) önem taşıyan “kamu bekçiliği rolü” sarsılabilir ve basının doğru ve güvenilir bilgi sunma özelliği ciddi ölçüde sarsılabilir. Yani gazetecilerin kaynaklarını açıklamaya zorlanmaları bir hak ihlalidir (çiğnemidir).

Suç ve ceza içeren bir düzenlemedeki belirsizlik temel hak ve özgürlüklerin düşmanıdır.

Oysa temel hak ve özgürlüklerin amacı insanların onurlu yaşaması değil midir?

  • Unutulmamalıdır ki düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar,
  • gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir.

Bu unutulduğu takdirde biri bizi hep gözetleyecektir.

‘Cumhurbaşkanına hakaret’

Köksal Bayraktar‘Cumhurbaşkanına hakaret’

Prof. Dr. Köksal BAYRAKTAR

Son yıllarda, yargıyı ve kamuoyunu çok ilgilendiren konulardan biri cumhurbaşkanına hakaret suçu ile ilgili davalar ve bunlarla ilgili tartışmalar, görüşler ve eleştiriler olmuştur. Ceza kanunlarının kimi maddeleri zaman zaman çok uygulanır. Bu durum, yaşanan olayların, siyasal eylemlerin etkisi ile olmaktadır. 20. yüzyılın son yıllarında, “hükümeti tahkir, sosyal sınıfın diğer sosyal sınıfa tahakkümünün propagandası ya da övgüsü, laikliğe aykırı propaganda, suçu övme, suç işlemeye tahrik, müstehcenlik” ceza kanununun en çok soruşturma ve yargılama konularını oluşturmakta idi. Bugün bu gibi suçların bir bölümünden söz edilmezken başka maddeler daha çok yargılama konusu olmaktadır. Bunlardan biri TCK 299. maddede yer alan cumhurbaşkanına hakaret suçudur.

1931 ÖNCESİNE DÖNDÜRÜLÜŞ

Ceza kanununun tarihçesi kısaca incelendiğinde cumhurbaşkanına hakaret suçunun, unsur ve yaptırım yönünden değişiklikler geçirdiği görülür. Kanunda, maddenin düzenlendiği 1931 yılına kadar “Reisicumhura karşı muvacehesinde hakaret edenler veya reisicumhur aleyhine tecavüzkârane neşriyatta bulunanlar üç yıldan aşağı olmamak üzere hapse konulur” denilmiş, eylem cumhurbaşkanının yokluğunda işlendiğinde cezanın indirileceği öngörülmüştü. Kanunun 1931 değişikliğinde madde unsur yönünden daha ağırlaştırılmıştı. Bu değişiklik “Reisicumhurun şahsına karşı edep ve hürmete münafi (aykırı) hakaret ve neşriyatta bulunanlar altı aydan üç seneye kadar hapsolunurlar” şeklinde bir cümle eklenmişti. Burada ceza, suçun olağan cezasına göre daha hafif gibi görünmesine rağmen “edep ve saygıya aykırılık” gibi belirsiz ve her türlü yoruma elverişli terimler bu suçun yaptırımını daha da ağırlaştırmıştı. Bu durum pek çok aşırı uygulamayı beraberinde getirmişti. Bir Yargıtay kararında bugün de tartışılan bir durum o tarihlerde de konu olmuş, “Devlet başkanının parti başkanı olarak tutumunun eleştirisi hürmete aykırı fiil olarak sayılmıştı.”

Söz konusu madde 05.01.1961 tarihli kanunla yeniden değiştirilmiş edep ve saygıya aykırılık gibi belirsiz ve geniş kapsamlı terimler kanundan çıkarılarak madde unsur ve yaptırım yönünden, 1931 öncesine döndürülmüştü.

SİYASAL ELEŞTİRİ HAKKI

Ceza kanununun 2005 tarihinde (AS: yılında) bütünü ile yeniden yapılandırılıp yürürlüğe konulmasında cumhurbaşkanına, hakaretin eski Türk Ceza Kanununa göre çok farklı olarak düzenlendiği görülmektedir. Cezanın, alt sınırında eski kanun daha hafif, üst sınırında ise yeni kanun daha lehte görülmektedir. Bunun yanı sıra, eski ceza kanununun 158/2. maddesinde var olan “Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyip ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibarıyla reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derece karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur” şeklindeki cümlenin yeni kanuna alınmayışı cumhurbaşkanına yokluğunda hakaretin yeni kanun yönünden geçersiz sayılmasını gerektirmektedir.

Bugün Türk yargısını binlerce dava ile uğraştıran cumhurbaşkanına hakaret, Türkiye’de ve karşılaştırmalı hukukta çok tartışılmaktadır. Türkiye’de söz konusu suçun ceza kanununda artık yer almaması gerekliliği ileri sürülmektedir. Benzer eğilime yabancı modern kanunlarda da rastlanmakta, Cumhurbaşkanına hakaret tıpkı vatandaşa hakaret suçu ile aynı ceza ile cezalandırılmaktadır. Örneğin İrlanda, Finlandiya, Fransa gibi ülkelerde ayrı bir Cumhurbaşkanına hakaret suçu kanunlarda yer almamaktadır. AİHM de 14/03/2013 tarihli Eon/Fransa ve 15/03/2011 tarihli Otegi-Mondragon/ İspanya kararlarında devlet başkanlarının, siyasal olaylar içinde eleştirilerle, sert yorumlarla karşılaşabileceği ve konumları yönüyle bu durumun olağan karşılanması gerektiğini kabul etmiştir. Basın hürriyeti, haber alma ve “siyasal eleştiri” hakkı bu durumun diğer sebeplerini oluşturmaktadır.

Son yıllarda açılan davalarla sürekli söz edilen bu suç ile ilgili olarak tarihsel hukuki gerçekler ve karşılaştırmalı veriler dikkate alınarak, suçun kapsamı ve içeriği geniş değil dar yorumlanmalıdır. Kamuoyunun Türk yargısından beklediği budur.