Etiket arşivi: Nietzsche

Her yer karanlık

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
 
31 Ekim 2022, Cumhuriyet

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kuruluşunun 99. yılı, yine hayal kırıklıklarıyla geçti.

Önce, TBMM’de AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı temsil eden en üst düzey yetkili olan AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal“Cumhuriyetin kültür devriminin, düşünce setlerimizi yok ettiği” yalanını ve safsatasını ortaya attı.

Mahir Ünal, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Türkçe’nin, Arapçanın ve Farsçanın kuşatması altına girdiğini; okuma – yazma oranının %10’un üzerinde olmadığını; Platon, Aristoteles, Augustinus, Aquinas, Farabi, İbn Sina, İbn Rüşd, Descartes, Leibniz, Spinoza, Hobbes, Locke, Bacon, Hume, Rousseau, Kant, Hegel, Marx, Nietzsche çapında önemli tek bir filozofun yetişmediğiniKopernik, Galilei, Kepler, Newton çapında önemli tek bir bilim insanının çıkmadığını; felsefe ve bilim alanında özgün ve devrimci hiçbir düşüncenin geliştirilmediğini halktan gizleyerek halkı kandırmaya çalıştı.
***
Arkasından, AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde düzenlenen “Türkiye Yüzyılı” toplantısında, Mahir Ünal’ın iddialarına paralel bir biçimde, Atatürk döneminin Cumhuriyeti, sanayi alanında yapılan yatırımlara indirgendi; bu yatırımlarla AKP iktidarındaki yatırımlar arasında bir süreklilik olduğu vurgusu yapıldı; Cumhuriyetin özü, esası, Aydınlanma devrimleri, kültür devrimi ve siyasi devrimler yok sayıldı.

Cumhuriyetin 99. yılında, “Türkiye Yüzyılı” adı altında, AKP’nin ve Erdoğan’ın 20 yılının anlatıldığı toplantıda, TBMM’nin kurulması; saltanatın ve hilafetin kaldırılması; Öğretim Birliği Yasası ve Medeni Kanun; kadınların çalışma ve eğitim yaşamına katılması ve hukuk önünde erkeklerle eşit haklara sahip olması; kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanması; üniversite reformu; bilime, felsefeye ve sanatın tüm dallarına yönelik gerçekleşen açılımlar; dil ve alfabe alanında gerçekleşen reformlar; dinin devlet, siyaset, hükümet, hukuk, eğitim işlerine müdahale etmesinin önlenmesi, laikliğin anayasa maddesi haline gelmesi gibi Cumhuriyet devrimleri görmezden gelindi.

Bütün bunlarla birlikte, söz konusu toplantının tanıtım afişlerinde, Atatürk’ün resmi yer almadı, Atatürk yok sayıldı, O’nun yerine Erdoğan’ın resimleri kullanıldı; ana başlıkta “Türkiye Yüzyılı” denilerek, cumhuriyet kavramı ve terimi de kullanılmadı!
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mahir Ünal’ın açıklamalarını, “SADAT’çıların” ve “Asrikacılar”ın zihniyetine benzetmekle yetindi.

Oysa, SADAT’ın kurucusu ve bir dönem Erdoğan’ın danışmanı olan Adnan Tanrıverdi, Erdoğan tarafından cumhurbaşkanlığı protokolünde ağırlanan Kadir Mısıroğlu ve AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal gibi Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları, daha eskilere dayanan bir Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığının, son yıllarda karşımıza çıkan sonuçlarıdır.

  • Mahir Ünal’ın, Adnan Tanrıverdi’nin ve Kadir Mısıroğlu’nun zihniyeti İskilipli Atıf, Mustafa Sabri, Şeyh Said, Necip Fazıl Kısakürek, Saidi Nursi ve Fethullah Gülen gibi Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının zihniyetinin bir uzantısıdır.
  • Cumhuriyetin kuruluşundan beri, Cumhuriyeti yıkmaya çalışan ve emperyalizme hizmet eden bir örgütlenme her zaman var olmuştur. Bunu anlamadan ve buna karşı açık ve seçik bir tavır ortaya koymadan, Cumhuriyeti korumak olanaklı değildir.

***
Cumhuriyet bayramında, Atatürk’ün izinde olduğunu savunan ve AKP’ye muhalif olarak bilinen birçok yorumcu da televizyonlarda yaptıkları açıklamalarda, Cumhuriyetin anlamını ve Cumhuriyetin Aydınlanma devrimlerini anlatmayı beceremediler; saatlerce Kurtuluş Savaşı sürecini anlattılar; 19 Mayıs’ta ve 30 Ağustos’ta anlatmaları gereken şeyleri, 29 Ekim’de anlatarak AKP’nin değirmenine su taşıdılar!

Cumhuriyetin, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim biçimi olduğu; bunun da cumhuriyetçilikle, halkçılıkla, devletçilikle, laiklikle, ulusçulukla ve devrimcilikle olanaklı olduğu; aksi halde halkın değil, yönetici sınıfın, ruhban sınıfının, sermaye sınıfının egemen olacağı; Cumhuriyetin yerine, monarşinin, oligarşinin, teokrasinin geçerli olacağı, bir türlü anlatılamadı.

Türkiye, hem iktidarıyla hem de muhalefetiyle bu kadar karanlık bir dönemi hiç yaşamamıştı!

Türkiye ve Doğan Özlem

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

Demokratik ülkelerde anormal olarak nitelendirilen olaylar, Türkiye’de normal hale gelmiş durumda. Ne kadar anormal durum varsa, Türkiye’nin normali ve rutini konumunda.

Hükümetin Aleviliği bir dinsel mezhep, cemevini bir ibadethane olarak tanımaması ve buna bağlı olarak cemevlerini Diyanet İşleri Başkanlığı yerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlamaya çalışması; muhalefetteki CHP yönetiminin, partinin Kurultay tarafından kabul edilen parti programındaki laiklik ilkesini, program ve tüzük ihlali yaparak, fiilen ortadan kaldırması ve başörtüsü, kara çarşaf gibi ortaçağ zihniyetini yansıtan açılımlar yapması; bir zamanlar CHP’de milletvekili olan birisinin, partisinde mücadele edeceğine veya bağımsız kalacağına, ilkesizlik ve fırıldaklık rekoru kırarak AKP’ye transfer olması; AKP hükümetinin, Nazi döneminde Almanya’daki uygulamalara benzeyen bir sansür yasasını devreye sokarak seçimlere fiili olağanüstü hal ve baskı ortamında girmeye çalışması ve seçimleri onurlu, namuslu, şerefli bir biçimde, özgür bir ortamda hak ederek kazanacağına, kurnazlıkla ve baskıyla kazanmaya çalışması; “cumhurbaşkanı”nın, Amasra’da meydana gelen maden faciasını yine kaderle ve fıtratla açıklaması; son haftaların anormalliklerinden sadece (yalnızca) bir demet.

Böyle bir ortamda, bu anormalliklerden uzaklaşarak daha derin konulara girmek, Türkiye’nin düşünce yaşamına büyük katkı yaptığı halde, görmezden gelinen insanları anmak ve hatırlamak, daha önemli ve anlamlı bir hale gelebiliyor.
***
Geçen ayın sonunda, Türkiye’nin en önemli ve değerli felsefecilerinden birisi olan Doğan Özlem, yaşamını yitirdi.

Doğan Özlem, mütevazı, insancıl ve sevgi dolu karakteriyle, mücadeleci kimliğiyle, analitik ve sistematik zekâsıyla, üretken yapısıyla, eserleriyle, Türkiye’de felsefenin ve kültürün gelişmesine büyük bir katkı sağladı.

“Tarih Felsefesi”, “Bilim Felsefesi”, “Dilthey Üzerine Yazılar”, “Kant Üzerine Yazılar”, “Mantık”, “Metinlerle Hermeneutik Dersleri”, “Hermeneutik ve Şiir”, “Evrensellik Mitosu”, “Max Weber’de Bilim ve Sosyoloji”, “Tarihselci Düşünce Işığında Bilim, Ahlak ve Siyaset”, “Anlamdan Geleneğe, Kimlikten Özgürlüğe”, “Kavramlar ve Tarihleri”, “Türkçede Felsefe”, “Tartışmalar”, “Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci”, “Söyleşiler”, “Kavram ve Düşünce Tarihi Çalışmaları”, “Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi”, “Persona”, “Etik”, “Felsefe ve Doğa Bilimleri”, “Bilim, Tarih ve Yorum”, “Felsefe Yazıları”, “Felsefe ve Tin Bilimleri” adlı kitapları yazan Doğan Özlem, popüler kültürün dayatmalarına karşı her zaman direndi, popüler olmak için kurnazlık peşinde koşan sahte felsefecilerin cirit attığı bir ortamda, bir felsefecinin nasıl olması gerektiğini ortaya koydu.
***
Doğan Özlem aynı zamanda, “Felsefe zenginlerin işidir” efsanesini yıkan felsefecilerden birisi oldu.

Aslında tarihte bunun örneği çoktur. Sokrates, Spinoza, Hume, Rousseau, Kant, MarxNietzsche buna dair (ilişkin) örnekler arasında sayılabilirler. Söz konusu filozoflar yaşamları boyunca veya yaşamlarının belli dönemlerinde çok büyük ekonomik sıkıntılar çekmişlerdir ve birçoğu geçimini sağlayabilmek için felsefeyle ilgisiz işlerde çalışmak zorunda kalmışlardır.

Doğan Özlem de uzun yıllar, kunduracı kalfalığı, tezgâhtarlık, işçilik, memurluk, muhasebecilik, yöneticilik, sendikacılık gibi işlerde çalışarak hayata tutunmaya çalışmıştır; zor koşullarda mücadele ederek üniversitede öğretim üyeliğine ve profesörlüğe kadar yükselmiştir; binlerce öğrenci yetiştirmiştir; 2005 yılında, TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü’nü almıştır.

Felsefe Sanat Bilim Derneği’nin de üyesi olan, derneğin Assos’ta Felsefe, Zigana Zirvesi, Halikarnas Akademisi, Adalarda Felsefe ve Edebiyat gibi sempozyum etkinliklerinde sık sık konuşmacı olan Doğan Özlem, tezleriyle, antitezleriyle ve sentezleriyle, Türkiye’nin diyalektik düşünce yapısına çok önemli bir hareket kazandırmıştır.
***
Türkiye, tüm olumsuzluklarına rağmen (karşın), böyle güzel, özel ve değerli insanları da yetiştirmiştir. Belki de bu insanlar, Türkiye’nin olumsuzlukları sayesinde yetişmiştir. Kim bilir?

Onlar hiçbir zaman ölmeyeceklerdir; eserleriyle, yarattıklarıyla yaşamaya devam edeceklerdir.

ORGENERAL NUSRET TAŞDELER, BÖYLE İFADE EDER!

E. Tümg. Naci BEŞTEPE



ORGENERAL NUSRET TAŞDELER,  BÖYLE İFADE EDER!

     ERGENEKON uydurma isimli torba davanın İNTERNET ANDICI sanıklarından Org. Nusret Taşdeler, tedavi görmekte olduğu Ankara GATA’da, 26-27 Kasım 2012 tarihlerinde ifadesini verdi.
    Gündemde uluslararası konular öne çıktığından gecikerek yazmak durumunda kaldım.
    İfade 112 sayfa ve 28 ekten oluşuyor.
    Kendisi kısaltarak okudu.
    İfade metnini okudum.
    İlginç buldum.
    Savunmadan çok hukuk dersi gibi.
    Felsefe dersi gibi.
    Tarih gibi.
    Edebiyat gibi.
    Öyle alıntılar var ki, çok iyi bir birikimin ve çok titiz bir çalışmanın ürünü olduğunu bağırıyor.
    Kimler yok ki adı geçen?
    Devlet adamları, şairler, yazarlar, tarihçiler, filozoflar, hukukçular.
    Evrensel hukuktan, Roma Hukukundan, Magna Carta‘dan, AİHS‘den,
kendi yasalarımızdan örnekler.
    Ata sözleriyle, deyimlerle zenginleştirilmiş anlatımlar.
    Çok renkli, çok yönlü.
    Alıntı yapılan isimlerden tespit edebildiklerim şunlar;
    Namık Kemal, Nietzsche, Hammurabi, Romalı Ovidius, Konfüçyüs, Prof.İzzet Özgenç, Heredot, Platus, Koca Ragıp Paşa, Ziya Paşa, M.Akif Ersoy, H.Cahit Yalçın,  Mevlana, Sami Selçuk, Metin Feyzioğlu,Yekta Güngör Özden, İbrahim Okur, Shopenhauer, Durrieu, Hatemi İbrahim Bey, Plutarkhos, Tevfik Fikret, Ataol Behramoğlu, Abraham Lincoln,Tolstoy, İlber Ortaylı, Klemens von Metternich,
Ahmet Cevdet Paşa, ATATÜRK
    Çok da sert yeri geldiğinde.
    Taşı gediğine koymaktan hiç çekinilmemiş.
    İddia makamının hataları, eksikleri, yanlı tutumları, sanık lehine delilleri görmeyişi şamar gibi vurulmuş yüzüne.
    Tekniği de yumruğu da çok iyi bir boksör gibi.
    Okurken o kadar çok not almışım ki yarısını yazsam bile çok uzun olur.
    Kısa başlıklar halinde özetlersem;
    – Genelkurmay’ın gerektiğinde hiyerarşik yapı, gerektiğinde gizli örgüt olarak
ele alındığı,
    – İddianamenin hukuki bir metin değeri taşımadığı,
    – İddianamenin veriliş zamanının hemen YAŞ öncesine dayandırılmasının KUVVETLER AYRILIĞI  ilkesini zedelediği,
    – Sekiz yıl önce başlatılmış ve kendisi tarafından hiçbir ekleme yapılmayan
internet sitelerinin kendisinin göreve başladığı günden itibaren suç sayıldığı,
    – İhbarcının (iftiracının) tutarsızlıklarının, yanlışlarının göz önüne alınmadığı,
    – İddia makamının sanık aleyhine delil üretmeye çalıştığı,
    – Gnkur. Bşk.lığınca, internet sitelerinin İRTİCA İLE MÜCADELE dahil olmak üzere amaçları ve yasal dayanaklarının yazılı olarak bildirildiği,
    – Gnkur. Biligi Destek Daire Başkanlığınca, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’na 2783 adet laiklik karşıtı eylem hakkında bilgi verildiği ve bunların 784 adedine işlem yapıldığı bilgisinin alındığını, yani gizli kapaklı değil resmi etkinlikler olduğu,
    – İnternet sitelerinin MSB’lığının oluru ve tahsis ettiği ödenek ile kurulmuş olduğu,
    – İrtica ile mücadele görevinin Başbakan RTE tarafından imzalanan 2006- TÜMAS (Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi) ve 2005- MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi)‘nin irtica ile mücadele görevini verdiği, bu belgelerde görev olarak verilen irticanın savcılığa göre HEZEYAN olduğu,
 çok açık ve net ifadelerle, yasal  ve tarihi örneklerle zenginleştirilerek anlatılmış.
    Son bölüm ise olduğu gibi aktarılmazsa anlatılamaz ve eksik kalır.
    İşte ifadenin altın bölümü;
    – TSK; bazı gafillerin zannettiği ve bazı hainlerin göstermeye çalıştığı gibi bir TERÖR ÖRGÜTÜ değil;
       Asil Türk milletinin özüdür,
       Namus saydığı hudutlarındaki, aziz vatanın topraklarındaki, engin mavi denizlerindeki, sonsuz semalarındaki istikbale bakan yüzüdür,
       Yeri ve zamanı geldiğinde, devletin bekası için söylenecek sözüdür.
    İnternet Andıcı Davası‘nın 21. dava olarak ERGENEKON’la birleştirilmesinden doğacak sıkıntıları vurgulayarak diyor ki;
    – ERGENEKON davasının görüldüğü bu mahkemenin savcısı ve yargıcı olmaktansa sanığı olmayı tercih ederim.
    
    Ve bitiriş;
Org. Taşdeler Ergenekonda savunma yaptı
    – Dünyadaki hiçbir karanlık güç odağının, tarihteki en eski hukuk metinlerinin yazıldığı bu kutsal topraklarda yaşayan yüce Türk milletini, adalet güneşinin aydınlığından uzun süre mahrum bırakmayacağına, sarsılmaz bir inanç beslediğimi belirtmek istiyorum.
    Hasılı kelam; Güçlüyüm çünkü haklıyım. Zira hak gücün fevkindedir.
    Vatanım  sağolsun.
    Milletim varolsun.
    Cumhuriyet ebediyen payidar olsun!
    Türk Silahlı Kuvvetleri’nin orgeneraline, tanıdığım Nusret Paşa’ya yakışır bir ifade olmuş.
    Yüreğine sağlık komutanım.
    ” BEN YAPMADIM” dan çok ” BİZ SUÇ İŞLEMEDİK, GÖREVİMİZİ YAPTIK” ağırlıklı; eğilmeyen, bükülmeyen, dimdik bir ifade.
    Tarihte yerini alacaktır.
    Gönüllerde aldı bile.
    Naci BEŞTEPE, 9.12.12
========================================
Dostlar,
ORGENERAL NUSRET TAŞDELER’in Ergenekon davası savunmasını,
yakın mesai arkadaşı Sayın E. Tümg. Naci Beştepe^’nin özeti ve yorumlaması ile paylaşmak istedik.
Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 9.12.12
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net