Etiket arşivi: yenilenebilir enerji kaynakları

Hiroşima ve Nagazaki faciasının 73. yıldönümünde Nükleer Çağın kısa dökümü

Vatan’ı savunmak dışında Savaş cinayettir…
Yurtta barış, Dünyada barış. 
Mustafa Kemal ATATÜRK

portresi, Gülümseyen
Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizik Uzmanı

 

Hiroşima ve Nagazaki faciasının
73. Yıldönümünde 
Nükleer çağın
kısa dökümü

unnamed

 

İlk Atom testi. 16.7.1945

 

 

73 yıl önce ABD, Japonya’nın iki kentine,  6 Ağustos 1945’te  Hiroşima‘ya ve 3 gün sonra da  Nagazaki‘ye 2 atom bombası attı. İlki 15 bin, ikincisi 20 bin ton TNT eşdeğeri olan ve 3 km çaplı bir alanda her şeyi yakıp yıkan bu iki bombalı saldırıda 200 bine yakın insan öldü.
* Bu insanların yaklaşık yarısı hemen 1. günde yanarak öldüler; geri kalanı
yanık yaraları ve çoğu da radyasyon etkisiyle oluşan kanserden 1-2 yıl içinde öldüler.

Displaying

Atom bombalarının, Hiroshima (solda) ve Nagasaki (sağda) üzerinde yükselen bulutları (pilotlar tarafından çekilmiş orijinal fotoğraflar) 

Japonya 2 Eylül 1945’te Müttefik Kuvvetlere (USA, Kanada, UK) koşulsuz teslim oldu (Almanya 3 ay önce teslim olmuştu). Böylece, Adolf Hitler’in başında bulunduğu Almanya tarafından 1 Eylül 1939’da Polonya’nın istila edilişi ile başlayan ve 6 yılda, yarıdan çoğu siviller olmak üzere, yaklaşık 80 milyon insan yitimine neden olan korkunç savaş da resmen bitmiş oluyor ve Dünya yeni bir çağa, ‘nükleer çağ’a giriyordu. Bu dramatik yeni başlangıçla birlikte, ABD emperyalizmi dizginlenemez militarist yükselişini sürdürmeye başladı…

Kore, Vietnam, Afganistan ve Irak Savaşlarında ve Dünyanın dört bir yanındaki
anti-kapitalist devrimci hareketleri bastırmakta kullanılan ABD silahlı kuvvetleri,
Dünyadaki bütün ülkelerin askeri güçlerinin toplamına eşdeğer güçte büyük bir
Savaş makinesidir.
  

Japon Dışişleri Bakanı Mamoru Şigemitsu, ABD Savaş Gemisi USS Missouri üzerinde, ‘Kayıtsız-Koşulsuz Teslimiyet’ Belgesini imzalıyor.. (2 Eylül 1945) 

Artık bundan sonraki savaşlarda, özellikle Nükleer silahların kullanılacağı savaşlarda askerlerden çok sivil halk kitlelerinin ölümle karşı karşıya kalacağı anlaşılmış oldu.
Bu nedenle Fizikçi Albert Einstein, olası bir Nükleer Savaş sonrası insanlığın düşeceği perişan duruma vurgu yaparak, “3. Dünya savaşından sonraki savaşlar herhalde taş ve sopalarla yapılır.” demişti…

6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan ~15 kTon TNT eşdeğeri Uranyum Bombasında
(Little Boy) 64 kg U-235 kullanılmıştı. Bombanın toplam ağırlığı 4400 kg.

9 Ağustosta Nagazaki’ye atılan ~20 kTon TNT eşdeğeri Plutonyum Bombasında
(Fat Man) 6,2 kg Pu-239 kullanılmıştı. Bombanın toplam ağırlığı 4700 kg.

ABD’nin 1942-46 arası gizli olarak sürdürdüğü “Manhattan Projesi”nde  (Atom Bombası yapım Projesi)  görev alan Robert Oppenheimer, Enrico Fermi, Ernest Lawrence, James Chadwick… gibi dönemin ünlü fizikçileri 16 Temmuz 1945’te başarıyla gerçekleştirdikleri
nükleer denemede (Trinity Deneyi) Nükleer Bomba dehşetinin de yakından tanığı oldular.

Parçacık hızlandırıcısı “Siklotron”u icadından ötürü Nobel ödülü almış olan Ernest Lawrence, Japon elçisinin de yapılacak Nükleer deneye davet edilmesini, Elçinin Nükleer bombanın gücünü bizzat görmesini, dehşetini doğrudan yaşamasını istemiş ve böylece bombanın Japonya kentlerine atılmasına gerek kalmadan, Japonya’nın teslimiyete ikna edilebileceğini, Savaşın daha az insan yitimi ile sonlandırılabileceğini söylemişti. Ne yazık ki Lawrence’in bu insancıl önerisi Amerikan yönetimince kabul görmedi ve Roosevelt’in ani ölümü sonrası Başkan olan H. Truman Japonya’ya Nükleer bomba atılmasına onay verdi.

İlk Atom Bombasını Marina adalarındaki ABD üssünden Japonya’ya (~2500 km) uçuran Pilot Paul Tibbets, annesinin adını (Enola Gay) taşıyan B-29 Uçağının önünde. (Boing yapımı bombardıman uçağı)

O günden bu yana 71 yıldır barış amaçlı olsun, savaş amaçlı olsun nükleer teknolojiler sürekli geliştirildi (genelde her savaş amaçlı teknolojiye ‘Ulusal Güvenlik amaçlı’
biçiminde 
bir kılıf geçirilir)… Yaklaşık 1/4’ü atmosferde, öbürleri yer altında olmak üzere 2 binin üzerinde Nükleer deneme gerçekleştirildi. Bu denemelerin en büyüğü Rusya tarafından yapıldı. Rusya’nın 1961’de patlattığı Çar Bombası 50 Mega Ton (210 Pt) gücünde idi. Sivil alanlarda da nefes kesen teknolojik gelişmeler ardı ardına geldi.

Tomografi Aygıtı

Tarımda ve Tıp alanında insan sağlığına yararlı nükleer teknikler (Sterilizasyon, Röntgen, MR, Tomografi, SPECT, PET, Radyoterapi... ) çağımızın vazgeçilmezleri oldu. Bunun yanı sıra Elektrik enerjisi üretmek için, toplam 370 GWe gücünde, 400’den çok Nükleer santral inşa edildi. Dünyadaki tüm Nükleer santrallerin 1/4’ü, güç olarak 1/3’ü) ABD’de bulunuyor. Gerçi bu santraller Dünyanın elektrik enerjisi gereksiniminin yaklaşık %15’ini karşıladı ama elektrik enerjisi üretiminin yanı sıra, “yan ürün” olarak, Nükleer bomba yapımında kullanılabilecek Plütonyum da elde edildi.

~0,2Ton/GW.yıl  ölçeğinde, yani 1000 MW gücündeki bir nükleer reaktörde bir yılda kabaca 200 kg. Plütonyum elde edilebiliyor. Örneğin Yap-İşlet modeline göre mülkiyeti Rusya’nın olan 4800 MW gücündeki Mersin-Akkuyu Nükleer santralı da kuramsal olarak bir yılda her biri 150 bin Ton TNT gücünde 16 nükleer bombaya yetecek miktarda, 960 kg Plütonyum üretebilecektir (Tabii Nükleer patlayıcı üretmek için ille Nükleer santral olması gerekmiyor.).

Şimdiye dek Dünya nükleer reaktörlerinde patlayıcı olarak kullanılabilecek nitelikte olasılıkla ~1000 ton Pu-239 elde edilmiş olmalı. Yüksek enerjili a-ışını (alfa) salarak bozunan (Yarılanma süresi 24 bin yıl) ve radyasyon etkisinden çok kanserojen ‘toksik’ etkisiyle tanınan bu yapay element Plütonyum’un parasal değeri yaklaşık milyon $/kg dır.

Bugün Dünyada Nükleer silahlara sahip olan ve “Nuclear Powers” olarak tanınan 8 ülke var… (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Hindistan, Pakistan, K. Kore) bunlara 100 dolayında nükleer başlık sahibi olduğu bilinen İsrail’i de eklemek gerek. ABD’nin fisyon tipi (Uranyum-235 veya Plutonyum-239 atom çekirdeklerinin parçalanması) Nükleer patlamayı gerçekleştirmesinden 4 yıl sonra, 1949’da Rusya da Atom bombasını patlattı. Rusya’nın Atom programının başında ünlü Rus fizikçileri Andrei Saharov ve İgor Kurçatov bulunuyordu. Arkasından İngiltere, Fransa ve Çin Atom Bombalarını patlattılar…

1952’de ABD ilk Füzyon tipi (döteryum ve trityum atomlarının birleşerek Helyum atomunu oluşturması) Termo-nükleer bombayı patlattı. Halk arasında Hidrojen bombası olarak da bilinen bu daha yüksek enerjili Bomba, Atom bombası olarak bilinen bombadan kat be kat daha güçlü bir bombadır… Bunun üzerine öbür 4 ülke de hemen harekete geçti ve ardı ardına bu zor teknolojiyi başararak Termo-nükleer kulübe üye oldular… (Termonükleer bombanın patlaması için gerekli tetikleme enerjisini küçük bir nükleer bomba sağlıyor.)

1970’ten bu yana Dünyada artık 5 “Super Nuclear Power”  ülke var ve 24.10.1945’te kurulmuş Birleşmiş Milletlerdeki 193 eşit üye ülke arasında bu 5 ülke “öbürlerinden daha eşit” (AS: Primus inter pares) olarak sürekli veto” hakkına sahip oldular (AS: Sürekli 5’ler, Permanent Fives- 5Ps). İşe en geç başlayan Çin en becerikli çıktı; normal Nükleer Bomba yapımından 3 yıl sonra, Fransa’dan 1 yıl önce, Termo-nükleer Bomba (AS: Hidrojen bombası) üretimini başardı.

Ülke Atom Bombası Hidrojen bombası
ABD 1945 1952
Rusya 1949 1953
UK 1952 1957
Fransa 1960 1968
Çin 1964 1967

Aslında Anayasaları izin verse (ve isteseler) 2. Dünya savaşının yenik ülkeleri Japonya ve Almanya da bu listeye çoktan dahil olabilecek düzeyde Bilimsel ve Teknolojik olanaklara
sahip ülkelerdir. Son zamanlarda Uluslararası önemli yaptırım kararlarında, “5+1” şeklinde bir diplomatik formülasyonla, artık Almanya da 5’li Veto Grubuna dahil ediliyor.

Özetleyecek olursak                   :

  1. Dünya Savaşı tüm İnsanlık için çok pahalı bir ders oldu. İnsanlık yalnızca Nükleer dehşeti değil, kimyasal silah dehşetini de yaşadı. Genel geçer kanı o ki; yeni bir küresel (nükleer) savaşı engelleyecek küresel (nükleer) denge artık kurulmuştur; bir nükleer savaş olasılığı çok düşük görünüyor. (AS: Dehşet dengesinin caydırıcılığı; “detant”)

Ama yeni dönemde yeni risklerle karşı karşıya kalındı;

1-Nüfus Patlamasının ve Savurgan Tüketimin Çevre Felaketine yol açan kirlilik ve yıkım etkisi, ağırlıklı olarak fosil yakıt kullanımından kaynaklanan olumsuz iklim değişikliği (küresel ısınım, su baskınları, kuraklık, açlık, susuzluk, hastalıklar…)

2-Gelir dağılımında gittikçe artan adaletsizlik (Zenginin daha zengin, yoksulun
daha yoksul oluşu) ve küresel Yaşam kaynaklarının dengesiz dağılımı, sonuçta kaos, göç, terör, bölgesel savaşlar…

Umarız ki               :

  • Beşiğimiz ve Mezarımız olan Mavi Gezegenimizin, İnsanlık için tek barınak yeri olduğu
    ve bu Gezegenin çok kırılgan yaşam ortamını korumak gerektiği bilinci giderek yayılır.
  • Liberal Ekonominin Dünya yaşam kaynaklarını sömüren umursamaz üretim furyası
    son bulur;
  • “tüketim toplumuna” doğru evrimleşen insanlık, çok geç kalmadan, Gezegeni yaşanamaz duruma getiren savurgan yaşam biçiminden vazgeçer, Nüfus artışını dizginler
    (kadın başına 1 çocuk!) ve
  • Kapitalist ekonominin uydurduğu “Sürdürülebilir kalkınma” peşinde koşmaz, “Doğayla uyumlu sürdürülebilir yaşam modeli” arayışına koyulur.

Aksi takdirde bu yüzyıldaki kıyım 2. Dünya savaşını 50’ye katlayacaktır… æ
________
*1915’te Çanakkale Boğazını, Gelibolu yarımadasını savunan Türk askerlerinin üzerine
İngiliz ve Fransız donanmalarından yağdırılan ve yaklaşık 100 bin askerimizin ölümüne
neden olan konvansiyonel (klasik) bombalar da toplamda 1-2 Hiroşima bombası
eşdeğerindeydi!…

15 kT Nükleer Bomba demek, patladığı zaman 15 bin ton TNT patlamasına eşdeğer yıkım gücü (ısıl enerji) ortaya çıkaran bomba demektir…

Nükleer bombaların ayrıca çok tehlikeli, mutasyon ve kanser yapıcı, ışın (radyasyon)
etkisi vardır.

TNT patlaması ile (yani Dinamiti oluşturan moleküllerdeki Atomların ayrışmasıyla) ortaya çıkan güce aslında “Atom bombası”, Atom Çekirdeklerinin bölünmesi ile ortaya çıkan güce de “Nükleer Bomba” demek gerekirdi. 1 kg U-235 ‘in nükleer parçalanmayla teorik olarak 75 trilyon Joule (75 GJ) enerji açığa çıkar. 1 kg TNT patlamasında 4,2 milyon Joule (4,2 MJ) enerji açığa çıkar; dolayısıyla, “Nükleer Güç, Atom gücünün yaklaşık 17 milyon katıdır” diyebiliriz, (17 kTon/kg) ancak pratikte Atom çekirdeklerinin % 1-20 kadarı zincirleme reaksiyona girer ve öbür teknolojik kısıtlar nedeniyle Nükleer bombaların kuramsal etki/kütle üst sınırı vardır: ~ 6 kTon/kg

Bugün Dünyada, % 90 kadarı ABD ve Rusya envanterinde olmak üzere, her biri ortalama
150 kTon gücünde yaklaşık 16 bin Nükleer Başlık bulunduğu
sanılıyor.
Hiroşima bombasından 10 kat daha güçlü ama yüz kat daha kompakt olan bu başlıkların
dörtte biri her an için kullanıma hazır bekliyor. Kısacası, kullanım riski tümden sıfırlanmıştır” diyemeyeceğimiz Nükleer silahlar tüm insanlığı birkaç kez öldürecek güçtedir; bunun yanında bir o denli de konvansiyonel (AS: klasik) silah gücünü hesaba katmak gerekir.

http://www.youtube.com/watch?v=PB-atl3YBSQ

2. Dünya Savaşındaki başat Ülkelerin Liderleri
ABD-İngiltere-Rusya/Japonya-Almanya
F. D. Roosevelt 1882-1945  H. S. Truman 1884-1972
W. Churchill 1874-1965   J. Stalin 1878-1953
Hirohito 1901-1989   A. Hitler 1889-1945

Preview YouTube video Little Boy – Atom Bomb – Hiroshima

Little Boy – Atom Bomb – Hiroshima
============================================
Dostlar,

Seçkin Nükleer Fizik uzmanı Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız, ricamızı kırmayarak kapsamlı bir 73. Yıl yazısı yazmış Hiroşima kıyımı gününde.. Kendisine engin bilgisi ve nükleer dayatılan enerjiye seçenek son derece yerinde önerileri için teşekkür borçluyuz..

ABD emperyalizmini ve Japon Faşizmini bir kez daha lanetlerken, masum kurbanların anısını saygı ile selamlıyoruz.

Sayın Ercan, bir nükleer savaş olasılığının karşılıklı dehşet dengesine dayalı olarak “epey” caydırıcı (Nuclear deterrence) olduğunu yazıyor.. Dileriz “haklıdır” ve 2,5 serseri,
sonu olmayan bir nükleer intihar serüveni insanlığa nükleer cehennem yaşatmaz..

Anımsayalım; Çernobil faciası, 2 kafadar teknisyenin santralın soğutma sistemiyle sorumsuzca oynamaları sonucu başımıza geldi (26 Nisan 1986).

Fukuşima yıkımı (felaketi) 1 Mart 2011’de idi ve deprem sonrası tsunami için 6 m olarak öngörülen duvarlar, 10 m’yi bulan dalga yüksekliği nedeniyle etkili olamadığı için yaşandı.

Riskleri sıfırlamak olanaklı değil.. Her zaman “beklenmedik – hesaba katılmadık” bir güvenlik zayıflığı olabiliyor ve bedeli son derece ağır oluyor..

Ayrıca halktan gizlenenler de var… İngiltere’deki Windscale Nükleer Güç Santralının 1957’deki patlaması halktan tam çeyrek yüzyıl gizlenmiş, taa 1982’de açığa çıkarılmıştı!

Bu bakımlardan; Türkiye’nin Akkuyu ve Sinop nükleer güç santrallarından vazgeçerek temiz – güvenli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi ve ulusal enerji seferberliği ilan etmesi gerekir. Son yıllarda güneş enerjisinden, rüzgar enerjisinden yararlanma alanında epey teknolojik ilerleme sağlanmıştır ayrıca..

Almanya’nın 2030’a dek nükleer enerjiden çıkacak olması son derece öğreticidir.

Sevgi ve saygı ile. 6 ve 9 Ağustos 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com                      

Notlar : Sitemizde daha önce yayımladığımız ve güncellediğimiz aşağıdaki 2 dosyanın da incelenmesini öneririz : Radyasyon_ve_Toplum_Sagligi_2011
http://ahmetsaltik.net/2015/08/07/hirosima-ve-nagasaki-vahsetinin-67-yili/

 

BİSİKLETLİ DEMOKRASİ

BİSİKLETLİ DEMOKRASİ

Kader SEVİNÇ

“Akıllı” olma yarışında dünya kentleri rekabeti hızlanıyor. “Akıllı kent”e dönüşüm hedefi
akıllı yurttaşların ve siyasetçilerin gündeminde bir öncelik artık. Öbürleri ise akılsızlıklarına çok yanacaklar.

Akıllı kent olmak, doğası, enerji kullanımı, eğitim yapısı, ulaştırma altyapısı, ekonomik girişimcilik, sanatsal yaratıcılık ve bilimsel ilerleme ortamları gibi farklı alanlarda teknolojiyi etkin kullanmak demek. Mobil uygulamalar, yenilenebilir enerji kaynakları, nesnelerin interneti gibi atılımları kent insanları için seferber etmek önemli. Bu bir demokratik kültür anlayışı konusu.

Akıllı kentin en önemli boyutlarından biri “hareketlilik” alanı. Çağdaş dünya insanları
karbon ayak izlerini (AS: tanımı aşağıda verilmiştir) düşürmek ve doğaya saygılı, sağlıklı bir hayat yaşamak için giderek artan bir farkındalık ve motivasyon sahibiler. Motorlu araçların fazla kullanımı şehir yaşam kalitesine zarar verirken, gürültü, hava kirliliği, trafik sıkışıklığı ve azalan kamusal alanlar gibi sorunları beraberinde getiriyor. Normal değil içinden geçtiğimiz otomobil, benzin, trafik felaketi.

İki tekerlek, sıfır karbondiyoksit!

Mobil Uygulama Bruksel Sehir Bisikleti

Bugün dünyanın sayıları artan birçok kentinde olduğu ve Türkiye’de kimi belediyelerin ilgilendiği gibi, Brüksel’de de çok sayıda noktada kent bisikleti istasyonu var. Salt Brüksel’de değil 600’ün üzerinde AB kentinde. Brüksel’deki çok sayıdaki bisiklet noktalarından biri
AB mahallesinin merkezi Schuman’da, ofisimin hemen önünde; bir başkası evime çok yakın. Telefonumdaki mobil uygulama ile istediğim yerdeki istasyonda kaç bisiklet olduğunu
gerçek zamanlı olarak görebiliyorum. Üyelik kartımı okutarak zaman yitirmeden bisikletimi alıyorum. Gideceğim yere ulaştığımda en yakın istasyona bisikleti bırakıyorum.
İlk 30 dakika ücretsiz, daha uzun kullanımın çok az ücreti kredi kartınızdan düşüyor.

Toplantılara giderken ve günlük ulaşım için kent bisikletlerini kullanıyorum.
AB kurumlarındaki pek çok muhatabım ve arkadaşım da kullanıyor. Hatta AB Komisyonu’nun çalışanlarına özel bir bisiklet istasyonu da var. Ulaşım için büyük bir nimet. AB’nin yaptığı bir araştırma, otomobil kullanımını kentlerde %44’ten %30’a düşürmenin karbon emiliminde
(AS: emisyonunda, serpintisinde olacak) %36 düşüşe neden olduğunu gösteriyor.
Bisiklet kullanımı salt karbon ayak izinizi düşürmüyor, yaşadığınız çevreyle,
kentle sağlıklı bir etkileşim de kurmanızı sağlıyor.

Haraketlilik siyaseti

AB her yıl 16-22 Eylül tarihleri arasındaki haftayı “Avrupa Hareketlilik Haftası” olarak kutluyor. Türkiye’de de kimi kentler dahil olmak üzere Avrupa çapında etkinlikler düzenleniyor. AB ülkelerinin çoğu hem sağlıklı yaşam hedefleri, hem sürdürülebilir kent yaşamı amacını gerçekleştirmek için herhangi bir zorunluk olmamasına karşın yerel ve ulusal düzeyde
bisiklet stratejisi geliştirip uyguluyorlar.

AB projeleri uzmanı Gökhan Turgut Ünal’ın yaptığı bir araştırmaya göre 2013’te Dünyadaki bisiklet sayısı yaklaşık 2,5 milyar, otomobil sayısı 500 milyon ve aynı yıl 3 bisiklete karşılık
1 otomobil üretilmiş, bu da 5,6 milyar (AS: bisiklete binebilecek) dünyalının (AS: dünya nüfusu günümüzde 7,3 milyar..) 1/6’sına bir bisiklet düştüğünü gösteriyor. Bisikletler ise %70 oranında taşıma, %29 oranında eğlence ve %1 oranında yarışma amaçlı kullanılıyormuş. Yetişkinlerin kullandığı bisiklet sayısı, çocukların kullandığının iki katıyken, genellikle de kadınlar,
erkeklerin kullandığı oranda bisiklet kullanıyorlar.

Avrupa Birliği içinde, esas ulaştırma aracı olarak günlük yaşamında en çok bisiklet kullanma oranı şaşırtıcı olmayarak Hollanda’ya ait: %35. Danimarka, Macaristan, İsveç, Finlandiya, Belçika ve Almanya da AB ortalamasının üzerinde bisiklet ülkeleri. Bisiklet kullanmada yükselme eğilimi ise her yerde artışta.

Ulusal bisiklet stratejisi hayal mi?

Bu bir siyaset tercihi: kent bisiklet istasyonları, bisikletten vergilerin kaldırılması, bisiklet yolları ve park yerlerinin tesis edilmesi, artırılması, bisiklet yolları haritalarının mobil cihazlardan indirilir olarak hazırlanması, bisiklete trafikte diğer araçlarla eşit hak tanınması, trafiksiz gün olarak tanımlanan motorlu araçların kullanılmadığı, bisikletlilerin özgürce kentin tadını çıkardığı bisiklet günlerinin kentlerde AB desteği ile düzenlenmesi…

Peki ya Türkiye? Babam şehir içi ulaşımını bisikletle sağladı hep. İzmir, Gaziantep, Samsun, Nevşehir, Kayseri, Antalya… Çocukluğumda Anadolu kentlerinde bisikletle kendimizi yollara vurduğumuz çok olmuştur. Hatta Kayseri’nin dikliği ile meşhur Topuz Dağı’na bisikletle çıkmışlığımız da var. O zamandan beri biliyorum ki, maalesef ülkemizde bisikletliye dost bir yol kültürü yok (yaya kültürü de zayıf zaten).

CHP de 2015 seçim bildirgesinde “Yaşanacak bir Türkiye’yi” tarif ederken, nasıl bir şehir yaşamı? sorusunu da yanıtlamıştı. “..CHP iktidarında sessiz caddeler, oyun caddeleri, yürüyüş caddeleri gibi yenilikçi mekânsal düzenlemeler kent tasarımının parçası olacak. Kent içi trafikte yaya ve bisiklet öncelikli düzenlemeler yapılacak..”

Herkesin daha eşit olduğu, daha saygılı, daha normal, daha uygar ilişkiler gelişiyor bisikletli kentler sayesinde. Akıllı kent hedefinin erdem olduğu ülkelerde siyasetçiler de zaten olağan yurttaşlar gibi sık sık bisiklete biniyorlar. Bu bir akıllı demokrasi meselesi.

Kader Sevinç iyi yönetişim, yerel yönetimler, siyaset ve değişim hakkında diğer yazdıkları:

Yerel Yönetimlerde Veri Devrimini İyi Okuyanlar Başarılı Olacak

http://www.kadersevinc.com/yerel-secimlerde-veri-devrimini-iyi-okuyanlar-basarili-olacak.html

Siyasetin Geleceği, Geleceğin Siyaseti

http://www.kadersevinc.com/siyasetingelecegi.html

Siyaset, Kadın ve Uluslararası Kadın Hakları Kampanyaları

http://www.kadersevinc.com/uluslararas%C4%B1-kad%C4%B1n-haklar%C4%B1-kampanyalar%C4%B1-siyaset-ve-kad%C4%B1n.html

21. Yüzyılda Gençler İçin Demokratik Mücadele Rehberi

http://www.kadersevinc.com/21-yuzyilda-demokrasinin-zor-donemlerinde-gencler-icin-hayatta-kalma-ve-mucadele-rehberi.html

Gençler Siyasete Ne Zaman İlgi Duyar?

http://www.kadersevinc.com/gencler-siyasete-ne-zaman-ilgi-duyar.html

===================================

Dostlar,

Brüksel Avrupa’nın en güzel kentlerinden biridir.

Brüksel, çiçekli-1Bu kenti 1971’de liseyi bitirdiğimiz yıl ve 28-31 Ekim 2004’te 2 kez ziyaret etme olanağımız olmuştu. İlkinde, NATO SHAPE Karargahı‘nda, Sayın Kamran İnan, bizim de içinde olduğumuz öğrenci kümesini ağırlamıştı. (3200+ katılımcı arasında Türkiye Liseler arası
NATO kompozisyon yarışması birincisi seçilmiştik; Türk Atlantik Anlaşması Derneğince). İkincisinde ise ADD Genel Başkan Yardımcısı olarak Brüksel, Anvers ve Mons’ta
Cumhuriyet – Aydınlanma konferansları vermiştik..

Ve günümüzde Brüksel AB’nin başkentidir..

Sayı Sevinç, bu örnek “akıllı” kentte, “akıllı kent” olmanın ögelerinden yalnızca biri olarak bisiklet kullanımına ve o metafor üzerinden de Demokrasiye gönderme yapmakta :

Bisikletli Demokrasi..

İnsanda coşku ve özlem dalgaları oluşturuyor bu sıfat tamlaması..

Dileriz, başta Ankara olmak üzere, dünyada sanırız örneği olmayan Melih Gökçek,
25 yıla koşan muazzam uzun (5 dönem ardışık!) belediye başkanlığı adına kalıcı bir yapıt bırakır örneğin “BİSİKLETLİ ANKARA” diye..

Hayale sınır yok ya, bakarsınız kimi devlet büyüklerimiz de “bisiklet aşkı” ile işlerine
öyle gidip gelirler ve Ankara’da yaşamın – ulaşımın ayrılmaz bir parçası olur bisikletler..

Sevgi ve saygı ile.
05.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

==================

Karbon Ayak izi, birim CO2 cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından
insan etkinliklerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür.

Bu makale 04.09.2015 günü YURT Gazetesinde de yayımlanmıştır.

Akkuyu ve Sinop Nükleer güç santralları..

Akkuyu ve Sinop Nükleer güç santralları

Dostlar,

Türkiye gözü kara, Akkuyu ve Sinop Nükleer güç santrallarının yapımına hız verdi.
Geçtiğimiz hafta Rusya Devlet Başkanı V. Putin‘in ziyaretinde konu masadaydı.
ÇED raporu alelacele tamamlanarak uygunluk izni verildi.

Türkiye, ABD’nin 90 dolayında nükleer başlığına ABD – NATO üslerinde ev sahipliği yapıyor.

Bu ciddi risk yetmezmiş gibi, 2 nükleer güç santralı devreye alınacak.

Almanya ise 2022’ye dek 17 nükleer santralını kapatarak “YENİLENEBİLİR” enerji kaynaklarına yöneliyor.. Kömürü bitmiş, güneşi çok az, toprakları ülkemizin yarısından az, nüfusu bizden az fazla ama dünyanın 4. büyük ekonomisi, muazzam enerji gereksinimini yenilenebilir kaynaklardan sağlayacak..

Bilmeyiz ibret olur mu, bizim de üyesi olduğumuz, (geçmişte 2. Başkanlığını da yaptığımız) Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)
basın açıklamasını (5.8.14) bir kez daha paylaşmak istiyoruz..

Sevgi ve saygıyla.
18.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Hiroşima – Nagazaki 6-9 Ağustos 2014 Basın Açıklaması

Hiroşima ve Nagazaki’nin 69. Yılında
Nükleer Silahların Yasaklanması ve Yok Edilmesi Çağrısı 

  • On altı yaşında bir erkek çocuğuydum Nagazaki’de… O gün, yani 9 Ağustos 1945 sabahında, cadde boyunca bisikletimi sürüyordum. Sabahın erken bir saatinde çıkmıştım evden. Aklımdan neler geçiyordu, anımsamıyorum. Çocuk aklından neler geçebilir ki? Saatime baktım; 11.02’yi gösteriyordu. Tam o sırada patladı atom bombası; 1,8 km ötedeymiş. Bombanın etkisi o anda sırtımı yaktı. Sağ kolumun derisi omzumdan parmak uçlarıma kadar sarkıyordu. Çevreden geçen insanlar “su, su” diye yalvararak koşuyorlardı. Kimsenin başkasına bakacak durumu yoktu. Dağın eteklerinde iki gece geçirdim. Beni ancak üçüncü günün sabahında bir kurtarma ekibi bulabildi ve 28 km ötedeki ilk yardım istasyonuna götürüldüm. Aylarca, yıllarca hastanelerde kaldım. Sonunda taburcu olduğumda tarih Mart 1949’du. Bu süre içinde öyle acılar çektim ki, sık sık “Beni öldürün, lütfen” diye bağırdığımı anımsıyorum. Bu süre içinde benzer durumdaki pek çok insan canına kıydı. Bir bölümü yeni bir operasyona dayanamayacağını bildirerek ölümü seçti. Ben zor da olsa, yaşamımı sonuna dek sürdürmek gibi bir sorumluluğum olduğunu düşünüyorum. Bu dünya üzerindeki tüm nükleer silahlar yok edilinceye değin mücadele edeceğim. Bu satırları okuyan herkes;
    lütfen gelecek kuşakları korumak için siz de bir adım atın.”

Bu satırlar, Nagazaki bombası kurbanlarından Sumiteru Taniguçi‘ye ait. Korkunç yanıklarının düzelmesi için 17 operasyon geçirdi. Sumiteru, kurbanların yaşayabilenleri arasındaydı. O sırada 7 bin dereceyi bulan yer sıcaklığı sonucunda, anında yaşamını yitirenler, buharlaşıp küllere karışanlar oldu.

Hiroşima’da kullanılan zenginleştirilmiş uranyum ve Nagazaki’ye atılan plutonyum bombalarına bağlı olarak, 1945 sonunda Hiroşima’da 140 bin, Nagazaki’de 74 bin kişi öldü. Dokuz Ağustos 1945 günlü haberlere göre, ABD yaklaşık bir hafta sonra ülkenin diğer kentlerine yönelik olarak nükleer bombardımanı sürdürecekti. Ancak Japonya’nın koşulsuz teslim olması sonucu nükleer saldırılara son verildi.

Sonraki günler sağ kalabilenler için karabasana dönüştü. Kara kara radyoaktif yağmurlar yağdı kentlerin üzerine. Bu yağmurlar günümüze dek, nükleer bomba kurbanlarının hastalık ve ölüm nedeni oldu. Hiroşima’da hekim ve hemşirelerin % 90’ı ölmüş ya da yaralanmıştı. Var olan 45 hastaneden 42’si işlevsiz durumdaydı. Sonuçta Hiroşima ve Nagazaki’de anında ölmeyen kurbanların çoğu da hiçbir tıbbi yardım alamadan yitirildi…
Günümüzdeki bir nükleer patlamada da sonuç, çok daha büyük çapta ama benzer olacaktır.

Örnek vermek gerekirse, bugün herhangi bir büyük kente atılan nükleer bomba sonucu bir milyon kişinin öleceği tahmin edilmektedir. Patlamanın yol açtığı sorunlardan yalnızca biri olan yanıklar için, dünyanın tüm yanık yataklarının yetersiz kalacağı uzmanlarca belirtilmektedir. O nedenle, sağlık çalışanları olarak atom bombasının 69. yıldönümünde, nükleer tehlikeye karşı alınacak tek önlemin, nükleer silahlardan tümüyle kurtulmak olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Nükleer silahlar insanlık dışıdır ve yıkım gücünün en yüksek olmasına karşın, uluslararası bir anlaşmayla yasaklanmayan tek kitle kırım silah grubudur. Bölgesel bir nükleer saldırı sonucunda bile yaklaşık iki milyar insan açlıktan ölme durumuyla yüz yüze kalacak, çevre koşulları ve iklim değişecek, canlılar yok olacaktır.
Halen dünyada, toplam dokuz ülkenin elinde 17 bin nükleer silah bulunmaktadır (İngiltere, Çin, Hindistan, İsrail, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya, ABD).

ABD’nin nükleer silahlarına ev sahipliği yapan ülkeler ise Türkiye başta olmak üzere, Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda’dır. Bu silahların tahrip gücü Japonya’ya atılanların yüzlerce, binlerce katıdır. Dünyanın bugünkü çatışmalı durumu, nükleer tehlikenin gerçek bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Gazze’de Suriye’de, Irak’ta yakın zamanda yaşananlar, Ortadoğu başta olmak üzere, dünyanın pek çok bölgesinde barışı sürdürmenin koşullarının ne denli kırılgan olduğunu gözler önüne sermektedir. İsrail’in resmi kaynaklara göre nükleer silah sahibi dokuz ülke arasında bulunması, Ortadoğu’da nükleer tehlike riskinin ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Hiroşima ve Nagazaki’nin yıldönümünde, ülkenin “Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve
Çevre İçin Sağlıkçılar”ı – NUSED
 olarak, nükleer silahların yasaklanmasının,
bu kitle kırım silahlarının tümüyle yok edilmesinin dünya barışı ve insanlığın geleceği için tek çözüm olduğunu kamuoyuna duyurmayı görev sayıyoruz.

Doç. Dr. Özen Aşut
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)
Yönetim Kurulu adına,
http://nused.blogspot.com.tr/, 05.08.2014

Fukuşima, Nükleer Santral, Kanser ve Türkiye / Fukushima Disaster, Nuclear Power Plant and Turkiye

DOSTLAR,

Japonya, 11 Mart 2011′de yaşadığı dev felaketin ardından nükleer santrallarını kapıyor. Basından öğrendiğimize göre geçtiğimiz haftalarda, yani tarihsel felaketin 1. yılında bunu yaptı. Yani musibetten gerekli dersi çıkardı..

Türkiye’ye gelince.. Harıl harıl koşturuyor. Almanya’da geçen yıl köktenci bir kararla
10 yıl içinde nükleer santral enerjisini bırakacağını açıkladı. Üstelik Türkiye, halkının yoğun protestolarını, direncini de faşistçe baskı ile karşılıyor. Öte yandan, Rus hükümeti ile yaptığı anlaşmayı TBMM’den geçirerek Anayasa md. 90/son fıkra korumasına aldı. CHP, “Anlaşmayı uygun bulma yasasını” Anayasa Mahkemesine götürdü..
Bu Eylül’de 2 yıl olacak.. Yeni Anayasa Mahkemesi henüz gündemine bile al(a)madı öğrenebildiğimiz kadarıyla.. Anlaşmayı iptal olanağı da kalmadı,
çünkü milyar dolarlık tazminat söz konusu..

Bu sunuyu 2011 Nisan ve Mayıs aylarında birçok yerde paylaştık.
Gözden geçirerek sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bu kez bir de NÜSED 2. Başkanı olarak..

NÜSED: Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği

TÜRKİYE NÜKLEER SANTRAL SEVDASINDAN YOL YAKINKEN VAZGEÇMELİ!

Kapsamlı sunuyu izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Fukushima_Kanser_Nukleer_Santral

Sevgi ve saygı ile. 25.5.12

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net