Etiket arşivi: tsunami

TÜRKİYE’nin DEPREM SORUNU

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Çekirdek Fiziği Uzmanı
ADD Bilim Kurulu Başkanı
E. Savunma Sanayi Müsteşarı

Değerli arkadaşlar,

Türkiye, yer kabuğunu (litosfer) oluşturan büyük plakaların arasına sıkışmış küçük Anadolu plakası üzerindeki konumu nedeniyle, sürekli deprem olgusuyla karşı karşıya olan bir Ülkedir. Son yüz yılda Türkiye’de deprem nedeniyle ölenlerin sayısı 75 binin üzerindedir. En son 17 Ağustos 1999 Gölcük / Adapazarı depreminde resmi verilerle20 bine yakın insan ölmüştü.

Türkiye nüfusunun %40 kadarı aktif fay hatları üzerindeki yerleşim bölgelerinde yaşıyor. Sıcak su kaynaklarının bulunduğu bölgeler antik zamanlardan beri yerleşim için tercih edilmiştir; ne var ki bu sıcak sular fay kırıklarının bulunduğu yerlerdedir genelde. Dolayısıyla, Depremle yaşamayı öğrenmek gerekiyor.
***
Tüm Dünya’da yılda ortalama 20 bin dolayında deprem oluyor, ancak bunların çoğu hissedilmeyecek derecede (3 ve daha küçük şiddette) küçük depremler. Gerçekten büyük, “doğal afet” görülebilecek şiddetteki depremler enderdir. Son 40 yılda, tüm Dünyada 32 kez 8 ve daha yukarı şiddette büyük deprem oluştu. 7-8 arası şiddetteki deprem sayısı yılda ortalama 14 olmuş; özetle Dünyada meydana gelen depremlerin binde 998’i 6’dan küçük şiddetteki sarsıntılardır. Ancak ne var ki, geri kalmış Ülkelerde, Türkiye’de olduğu gibi, çarpık yapılaşma ve inşaat teknolojisinin geriliğinden, 5-6 şiddetindeki depremler bile büyük felaketlere (yıkımlara) yol açabiliyor.

Depremin şiddeti

Amerikalı deprem bilimci Carl H. Richter adına tanımlanan Richter şiddet ölçeğine göre, M şiddetindeki bir depremde açığa çıkan enerji miktarı [101,5xM] kg TNT patlamasında açığa çıkan enerjiye eşittir (1 kg TNT patlamasında ortaya çıkan enerji 4,2 MJ). Bu tanıma göre 6 şiddetindeki bir depremde 1 milyon ton TNT patlamasına eşdeğer bir enerji çıkıyor. M Şiddetindeki bir deprem, 2 birim küçük şiddeti olan bir depremin bin katına karşılık geliyor demektir; örneğin, 8 şiddetindeki bir deprem 6 şiddetindeki bir depremin 1000 katı güçlüdür.

Aşağıdaki tabloda, son yüzyılda Türkiye’de Kuzey Anadolu Fay hattı KAF üzerinde oluşmuş, şiddeti 7’den büyük depremler ve yaklaşık ölüm sayıları veriliyor :

YIL ŞİDDET YÜZEY MERKEZİ ÖLÜM (bin)

1912 7,3 Tekirdağ 0,2

1939 7,8 Erzincan 33

1942 7,0 Tokat 3

1943 7,4 Ladik-Samsun 4

1944 7,5 Gerede 4

1953 7,2 Yenice-Çanakkale 0,3

1957 7,1 Abant-Bolu 0,1

1999 7,6 İzmit 17

1999 7,2 Düzce 0,9

“Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde M>7 şiddetinde bir deprem olasılığı yıllık 1/40’tır.” diyebiliriz.

image.png

Haritada Anadolu plakasını çevreleyen Fay hatları kırmızı çizgilerle, Plakaların hareket yönleri ok işareti ile gösteriliyor. Afrika ve Arabistan plakaları kuzeye doğru hareket ederken, Avrasya plakası Doğuya doğru hareket ediyor. Bu büyük kuvvetlerin bileşkesi küçük Anadolu plakasını yılda 2-2,5 cm hızla Batıya doğru sürüklüyor.

Depremler, hareket halindeki plak sınırının temas alanındaki engellerde biriken gerilimin bir anlık kırılmasıyla meydana gelen enerji boşalımlarıdır. 100-200 km kalınlığındaki yer kabuğunun fay hatlarındaki kırılımlarla ortaya çıkan “toplam enerji miktarına göre depremlerin şiddeti” tanımlanıyor.

Aslında deprem enerjisinin büyük kesimi, yaklaşık %90’ı plakalar arası sürtünmede “ısı” olarak yiterken, yalnızca %10’u mekanik enerji olarak çıkıyor ve yer kabuğunda sarsıntılara (depremlere) neden oluyor; ayrıca bu kinetik enerji aradaki uzaklığa göre de sönümleniyor (azalıyor); ortamın jeolojik yapısına göre, kabaca her 10-15 km’de Kinetik enerji yarı değerine düşüyor diyebiliriz. Örneğin İstanbul’da meydana gelen M=7,2 büyüklüğündeki bir deprem 350 km ötedeki Ankara’da yaklaşık 3 şiddetinde hissedilir.

Bu Faylar üzerindeki kırılımlar genelde 5-35 km derinliklerde meydana gelir. Kırılımın bulunduğu noktanın (hypocentre) yer yüzeyindeki izdüşümüne yüzey merkezi (epicentre) denir. Denizlerin tabanında meydana gelen depremlerde ise, kinetik enerji devasa su kütlelerinin hareketine yol açıyor… TSUNAMİ denen bu dev dalgaların yüksekliği 2-20 metre, hızları 300-900 km/saat olabiliyor.
***
Marmara Deprem senaryosu :

Adapazarı Depreminden sonra, Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde M>7 şiddetinde bir deprem gün sayıyor diyebiliriz… Marmara Denizinden geçen Fay hattı üzerinde meydana gelmesi olası M>7 şiddetinde bir Depremin, km2’de, ~10 bin kişinin yaşadığı Mega kent İstanbul’a etkisi ne olur?

  1. En kötümser felaket senaryosuna göre

[merkez üssü 30 km yakınlıkta, kış aylarında, gece] meydana gelecek bir depremde, 2-3 milyon insanın yaşadığı İstanbul Marmara kıyı şeridinde yıkılabilecek binalar* altında 100 bin dolayında can yitimi olabilir.

  1. En iyimser senaryoya göre

Deprem, merkez üssü İstanbul’dan epey uzakta ve gündüz meydana gelir; bu durumda belki Çorlu ve Tekirdağ görece daha çok etkilenecek ve Depremin İstanbul’a etkisi, İzmit-Gölcük depreminde olduğu gibi, önemsenmeyecek derecede küçük olacaktır.

Herhalde İstanbul’u bekleyen sahne, büyük olasılıkla bu iki uç tablonun arasında bir yerdedir. Umarız yetkililer gerekli önlemleri almışlardır. æ
_____________
* M>7 büyüklüğündeki bir depremde ortaya çıkan enerji yaklaşık 32 milyon ton TNT enerjisidir kadardır (32 Megaton atom bombası) Bu enerjinin 80’de birini yıkıcı güç olarak alsak, bina başına 4 ton TNT hesabıyla, yaklaşık 100 bin binayı yıkacak bir güçtür.

Kanal İstanbul göz göre göre..

Kanal İstanbul göz göre göre..

Çiğdem Toker
Cumhuriyet, 29 Temmuz 2018
(AS: Bizim çok kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

[Haber görseli]

DOĞA İŞARET VERİYOR: Son yağışın ardından Sancaktape’de bir okulun istinat duvarı çöktü. Okulların tatil olması bir faciayı önledi. Bu, İstanbul’da bir hafta içinde üçüncü çökme haberi. Toprak kayıyor. Doğa işaret veriyor

Son yağışın ardından Sancaktape’de bir okulun istinat duvarı çöktü. Bu, İstanbul’da bir hafta içinde üçüncü çökme haberi. Toprak kayıyor. Doğa işaret veriyor. Kanal İstanbul için yasa çıkarma işlemi de tam bu işaretlerin zamanına rastlıyor.

Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle yapımı planlanan Kanal İstanbul, Cumhurbaşkanı Erdoğan için “stratejik” bir proje. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde hayalini kurduğu projeye kendisi gibi bakmayanlara kızıyor. Kızgınlığını TV’lerde ifade ediyor.

Kanal İstanbul birileri için muazzam rant kaynağı. Tabii ranta biz rant diyoruz. Rantçılar kendisine böyle demez. Onların şirketleri, “ülkenin kalkınmasına, millet memleket yararına” işlere katkıda bulunmak için vardır.

  • Bizler içinse Kanal İstanbul, kent hakkımızı elimizden alan, yaşamımızı tehdit etme olasılığı olan tehlikeli bir proje.

Zira bilime kulak veriyoruz. Mühendisliği ne kadar mükemmel olursa olsun, çarpık kentleşmiş, betona boğulmuş ve yakın gelecekte büyük deprem beklenen bir metropolde Kanal İstanbul’un doğayla oynamak anlamına geldiği görülüyor.

[Haber görseli]

Denizli milletvekili Gülizar Biçer Karaca, TBMM kürsüsünden tam da bu tehlikeye dikkat çeken bir konuşma yaptı:

“Bu projeyle 20 milyon nüfuslu bir beton şehir olan İstanbul’da tonlarca metreküp toprak yer değiştirecek ve beklenen o büyük deprem ciddi anlamda tetiklenecek. Yitiredeceğimiz canların hesabını nasıl vereceksiniz? Güzergâh üzerinde bulunan bir baraj yok edilecek (Sazlıdere). Çatalca’da 107 bin hektarlık orman alanı talan edilecek. Marmara’nın suyu kirlenecek, oksijen azalacak, ekolojik sistem tümüyle bozulacak.”

Biçer, sözlerini “Gelin, yandaş şirketlerin cebini doldurmak dışında bir işe yaramayacak bu projeden vazgeçelim. Ülkemize, kaynaklarımıza, doğamıza sahip çıkalım.” diye bitirdi.

KENT NEFES ALAMAYACAK

Yapılacak hafriyat saatte 600 kg toz emisyonu oluşturabilecek. İstanbul’un nefesi kirlenecek, hava kirliliğine bağlı hastalıklar artacak. 100 milyon hafriyat kamyonu seferi yapılacak. Hafriyatın 5 yıl süreceği düşünülürse, saatte 2 283 kamyon seferi yapılacak.

[Haber görseli]

‘Hafriyat çoklu tehdit’

Uzunluğu 45 km, genişliği 150, derinliği ise 25 m. olarak tasarlanan Kanal İstanbul’dan ciddi miktarda hafriyat çıkacak.
(AS: Aşağıda hesapladık..)

İlk ÇED başvuru raporunda geçen rakam 1.5 milyar metreküptü. Anlaşılan ihaleyle hazırlatılan etüt çalışması bitti ki, ilk verilerden farklı rakamlar konuşuluyor. Dahası henüz başlanmamış bir projede 65 milyar liralık maliyetin 35 milyar liraya düşeceği, böylece 30 milyar lira tasarruf edileceği gibi ilginç haberler de çıkıyor iktidar medyasında.

Bu fiktif (AS: var sayılan) tasarruf, kanal genişliği 400 m’den 275 m’ye çekilerek azaltılacakmış (AS: yapılacakmış!). Böylece çıkacak hafriyat miktarı da 800 milyon metreküp azalacakmış. Bu rakam da adacıkları yapmaya yetecekmiş. (Bizim hesabımızla 400 m genişlik, 45 km uzunluk ve 25 m derinlikte kanal 450 000 000 m3 oylumludur. Hafriyat da bu denli olacaktır..)

3. Havalimanı’na pist olacaktı

İlk açıklandığında çıkacak hafriyatın 3. Havalimanı’nda pistler için kullanılacağı söyleniyordu. İki proje eşzamanlı gerçekleşemedi. Olmadı. Şimdi bir de Millet Bahçesi’nde kullanılacağını okuyoruz. Saray medyasının millete “adacıklar”, “bahçecikler” diye anlattığı hafriyatın İstanbul’un başına neler getireceğini uzmanlardan okuyunca dehşete düşmemek olanaksız.

Mimar Ekin Halide Sarıca’nın Politeknik’teki gözaçıcı yazısı önemli. 1.5 milyar m3’e göre hesaplanmış bulguları, 800 milyon m3’e göre yarıya indirebilirsiniz:

– Bu miktarda hafriyat saatte 600 kg toz emisyonu oluşturabilecek. (…) Bu, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği’ndeki limit değerin 600 katı. Yani proje havayı kirletecek, halkın sağlığını tehdit edecek. İstanbul’un nefesi kirlenecek, hava kirliliğine bağlı hastalıklar artacak.

– Toprak ve hafriyat miktarına göre malzemeyi taşımak ve alandan uzaklaştırmak için 15 m3’lük kamyonlar kullanıldığında 100 milyon hafriyat kamyonu seferi yapılacak. Hafriyatın 5 yıl süreceği düşünülürse, saatte 2 283 kamyon seferi anlamına geliyor.

– 22.5 km’lik 2 283 kamyon seferi, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği’nde bir araç için belirtilen 0.35 kg/km toz emisyonu düşünüldüğünde saatte toplam 19.979 kg toz emisyonu havaya karışacak.

– Binlerce kamyonun İstanbul’un trafiğine, yollarına getireceği yük, halkın ulaşım güvenliğini tehdit edecek.

[Haber görseli]

Rapor açıklanmalı

Kanal İstanbul’un etkilerini anlatan yazı dizisindeki (Politeknik, Ocak 2018) ciddi belirlemeler bunlarla sınırlı değil:

– Proje güzergâhında mühendislik yapılarının yaşama geçmesiyle, alanda heyelan, sıvılaşma, korozyon, kireç taşlarının ergimesine bağlı büyük zemin göçükleri gibi yeni zemin sorunlarıyla karşı karşıya kalınması olasıdır.

– Projenin en yüksek kotu 140 m. Güzergâh tesis edilirken hafriyat alımı sırasında ve sonrasında çalışma ortamındaki yükseklik farklarının yaratacağı eğim artışları nedeniyle, doğal zemin mukavemet (dayanım) özelliklerini kaybedebilecek. Doğal hali zarar gören zeminlerde depremlerle veya yoğun yağış ile birlikte şev-heyelan riskleri ortaya çıkacak.

– Proje alanı birçok gömülü fay ile kesiliyor ve Kuzey Anadolu fay hattına en yakın uzaklığı 15 km ve en kuzeydeki bölümüne uzaklığı 60 km. Olası deprem ile birlikte oluşabilecek tsunami dalgalarının kanal güzergâhına girişiyle birlikte halk deprem dışında ikinci bir tehlike ile karşı karşıya kalacak. Proje kapsamındaki dolgu adalar, Marmara Denizi depremi esnasında risk altında olacak.

Sözün özü: Kanal İstanbul etüdü için Yüksel Proje ile 34 990 000 TL bedelle sözleşme imzalandığını, eski Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan açıklamıştı. Eğer bu çalışma tamamlandıysa, bu raporun halka açıklanması gerekir.

[Haber görseli]

Putin hangi restorana davetli ?

Geçen hafta Johennesburg Four Seasons Hotel’de şöyle bir diyalog gerçekleşti:

Putin: Beni restorana yemeğe davet etmeye söz vermiştiniz.

Erdoğan: Davet ediyorum.

Putin: Anlaşmıştık, et ürünlerimize pazarınızı açtığınızda restoranlarınızda bizim et ürünlerimizden yemekler olacak. O zaman yeriz.

İki lider arasındaki bu kısa konuşmanın merak uyandırmaması olanaksızdı. Bir kısmına, Rusya’nın “et tedariki” ile hemen yanıt geldi. Fakat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Putin’i hangi restorana davet ettiği, bir isim anıp anmadığına ilişkin gazetecilik merakı hâlâ geçerli.

Neden mi? Bundan üç yıl önce Bilal Erdoğan’ın, İtalyan Corriera Della Sera gazetesine verdiği sööyleşide, varlıklı halinin kaynakları sorulunca, beş restoranda ortaklığı bulunduğuna ilişkin sözleri henüz belleklerde olduğu için. Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevkidaşını bu restoranlardan birine davet etmiş olabilir mi? Değilse, Erdoğan bir dünya liderini hangi restorana davet etmiş olabilir?
======================================
Dostlar,

KANAL İSTANBUL SATRANCI

“Ne söylesek boş…” aşamasına – çıkmazına sürüklendik..
Post-modern Cumhurbaşkanı tek adam, gerçekte Osmanlı sultanlarında çooooook daha yetkili.
Ağzından çıkan da çıkmayan da neredeyse yasa gücünde..

Sanırız bu proje ile Erdoğan, Fatih ile yarışıyor bilinç altında..
Karadan gemileri Haliç’e indiren Fatih Sultan Mehmet ile..
Tam bir çıkmaz 21. yy’ın şafağında Türkiye için..

Yalın bir hafriyat hesabı sunalım. Kanal İstanbul’un en az eni – boyu – derinliği belli..

  • 45 000 m uzunluk X 150 m en az genişlik X 25 m derinlik = 168 750 000 m3!100 m2 alanlı, 2,5 m yüksekliği olan 1 dairenin 675 bin katı!
    675 bin daire, ortalama 4 kişiden 2,7 milyon nüfuslu bir kent demektir.
    2,7 milyon nüfuslu bir kentin, örneğin Bursa’nın tüm konutlarının oylumu (hacmı) ölçüsünde toprak hafriyatı çıkacaktır Kanal İstanbul’dan..
    Bunca toprak, yoğun yerleşimli ve tarım alanı Trakya’da nereye konacaktır?
    Bölgede Hazine arazisi kalmamış gibidir. Daha uzaklarda yer bulunsa bile hem ciddi taşıma bedeli hem de o boşaltma yerinde ekolojik sorunlar çıkacaktır.

Hafriyat denize dökülecekse o bölgede yerel ekosistemi ciddi düzeyde bozacaktır..

Genişliği 275 m yaparsanız bu rakam yaklaşık 2 katına çıkar..

Kanal genişliğini 400 m tutarsanız yaklaşık 3 katına erişir hafriyat oylumu (hacmı).
Kanal’da yeter büyüklükte ve sayıda adacık yapabilmek için bu genişlik ancak yetebilir.

  • İstanbul Boğazı’nda yer tutamayan AKP yaratması İslami elit, nasıl nispet yapabilir başka?

Bunlar muazzam büyüklükte sayılar! Teknik hesaplar elbette çok önemli.
Biz deprembilimci ya da yakın dallardan değiliz. Ancak beklenen ve çok uzak olmadığı belirtilen büyük İstanbul depreminde bu Kanal, İstanbul’un Avrupa yakasında toprağın direncini olumsuz etkileyerek yanal atılımlı kayma, dolayısıyla depremin yıkıcı etkisinin daha da büyümesine yol açabilir mi??

Sitemizde birkaç yazıya yer verdik daha önce.. Örneğin;

  • Prof. Saydam : “Kanal İstanbul yapılırsa Marmara bölgesi için felaket olur!”

Sitemizdeki arama çubuğuna “Kanal İstanbul” yazılarak bu dosyalar çağrılabilir..

Sorunun bir de çok yönlü uluslararası boyutları var..

Çünkü Kanal’ın ekolojik – jeolojik – askeri.. etkileri salt Türkiye ile sınırlı kalmıyor.
Dolayısıyla Karadeniz ve Ege’de komşuluğu olan kıyıdaş ülkelerin uluslararası deniz hukukunun koruduğu kazanılmış hakları olacaktır. Başta Rusya!Bir de “Montrö Boğazlar Sözleşmesi rejimi” sorunu var ki, burası tam da bam teli.

Çünkü bu Kanal Montrö korumasının dışında kalıyor. Karadeniz’e NATO – ABD.. gemileri sınırlamasız geçebilecek.. Oysa Montrö Sözleşmesi, Lozan’da eksik kalan Boğazlara ilişkin
stratejik egemenlik haklarımızı güvence altına almıştı.  

Büyük Atatürk, Lozan’dan sonra 12 yıl uğraşarak, ilmek ilmek usta diplomasi ile,
tek kurşun atılmadan bu önemli Sözleşmeyi sağlamıştı. Şimdi bu kazanımlar boşa çıkabilecek, gereksiz alınan riskler ülkemizin barış ve güvenliğini tehdit edebilecektir.

Bu konuyu ise sitemizde E. Amiral Türker Ertürk‘ün önemli bir makalesiyle işlemiştik.
İstanbul Barosundan Av. Hüseyin Özbek de yazmıştı..

Ayrıca Ulusal Kanal’da yapılan bir oturumda, Ertürk Amiral ve Dış Politika uzmanı
E. Büyükelçi Onur Öymen.. sorunu derinlemesine irdelediler.
Aşağıdaki erişkeden TV kaydı izlenebilir, izlenmelidir..
(Sitemize 17 Ağustos 2014’te, 4 yıl önce yüklemiştik, erişke çalışıyor, 29 dakika..)

http://www.dailymotion.com/video/x23wjgb_turker-erturk-kanal-istanbul-projesi_news 

****
Atlantik güçleri bu çılgın projeyi destekleyebilir..
İlki iş yapmak ve rant iştahı; ikincisi ise Montrö’yü başta Rusya’nın aleyhine olmak üzere delmek..

Erdoğan “yalnız” sayılmayabilir bu satrançta!?.. Ama bir de Rusya ile kritik dengeler??

Ülkede basın, üniversite, STK’lar, direnebilecek halk.. TBMM mi kaldı / bırakıldı ki;
muhalefet edilebilsin!?

Tam da tüm olası (potansiyel) direnç odakları TEK ADAM SULTANLIĞI ile teslim alınmış iken konunun yeniden gündeme getirilmesi, Çin ile 4. nükleer güç santrali.. rastlantı olabilir mi?
Hiç ama hiiiiiç sanmıyoruz..

Batı emperyalizmi, 24 Haziran’a (2018) yaptığı yatırımın karşılığını alacak korkarız.
Yönlendirme (manüplasyon) çok yönlü rant aktarımı – paylaşımı ile epey başarılı olabilir..

Vah Türkiye’m vah.. en ağır bedelleri ödüyor. ödeyecek ama hala derin uykularda! 

  • Bir kez daha uyaralım                                          :
  • İstanbul’a olağanüstü “yüklenilmiştir”. Erdoğan bunun adını “ihanet” olarak koymuş ve kendisini de sorumlu tutmuştur. Hiç ama hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiç gerek yokken devasa, aşırı lüks ve çoooook pahalı yeni havaalanı ve 20 milyona koşan muazzam nüfusa ek Kanal İstanbul, bölgede öngörülemeyecek çok yönlü çevresel yıkımlara / felaketlere yol açabilir; telafisi yoktur!

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 29 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Fukuşima, Nükleer Santral, Kanser ve Türkiye / Fukushima Disaster, Nuclear Power Plant and Turkiye

DOSTLAR,

Japonya, 11 Mart 2011′de yaşadığı dev felaketin ardından nükleer santrallarını kapıyor. Basından öğrendiğimize göre geçtiğimiz haftalarda, yani tarihsel felaketin 1. yılında bunu yaptı. Yani musibetten gerekli dersi çıkardı..

Türkiye’ye gelince.. Harıl harıl koşturuyor. Almanya’da geçen yıl köktenci bir kararla
10 yıl içinde nükleer santral enerjisini bırakacağını açıkladı. Üstelik Türkiye, halkının yoğun protestolarını, direncini de faşistçe baskı ile karşılıyor. Öte yandan, Rus hükümeti ile yaptığı anlaşmayı TBMM’den geçirerek Anayasa md. 90/son fıkra korumasına aldı. CHP, “Anlaşmayı uygun bulma yasasını” Anayasa Mahkemesine götürdü..
Bu Eylül’de 2 yıl olacak.. Yeni Anayasa Mahkemesi henüz gündemine bile al(a)madı öğrenebildiğimiz kadarıyla.. Anlaşmayı iptal olanağı da kalmadı,
çünkü milyar dolarlık tazminat söz konusu..

Bu sunuyu 2011 Nisan ve Mayıs aylarında birçok yerde paylaştık.
Gözden geçirerek sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bu kez bir de NÜSED 2. Başkanı olarak..

NÜSED: Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği

TÜRKİYE NÜKLEER SANTRAL SEVDASINDAN YOL YAKINKEN VAZGEÇMELİ!

Kapsamlı sunuyu izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Fukushima_Kanser_Nukleer_Santral

Sevgi ve saygı ile. 25.5.12

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net