Etiket arşivi: ahmet saltık

Epidemiyoloji ve Biyoistatistik İlişkisi / Epidemiology & Biostatistics Relationship


Sevgili AÜTF Dönem 2 Öğrencilerimiz
,
Asistanlarımız, ilgilenen arkadaşlarımız..

Epidemiyoloji ve Biyoistatistik İlişkisi

konulu dersimizin güncellenmiş yansılarını, aşağıdaki erişkeyi tıklayarak izleyebilirsiniz.

Ülkemizin kaynakları çok sınırlıdır.
Özellikle genç araştırıcıların yöntemde hataya düşerek bilimsel araştırma çabalarının karşılığını zaman zaman bulamayışı büyük üzüntü kaynağıdır ve böylesine bir lüksümüz yoktur.
O bakımdan ARAŞTIRMA YÖNTEMBİLGİSİ (Epidemiyoloji) vazgeçilmez gözükmketedir.
Öte yandan, Biyoistatistik çözümleme teknikleri, bilgisayar desteği ile korkunç ilerleme göstermiştir. Bu bakımdan, eskiden beri bilinen klasikleşmiş – konvansiyonel
“2’li çözümlemeler” aşılarak, modern test ailesinin yöntemlerini, “Çok değişkenli çözümlemeleri” yeri geldikçe kullanma özeni gösterilmelidir. Büyük emeklerle elde edilen
ham verilerden (data), işe yarar “bilgi” (information) üretmede Biyoistatistiğin matematiksel hünerleri sonuna dek zorlanmalıdır.

Epidemiyoloji ve Biyoistatistik, Toplum Hekimliği (Halk Sağlığı) Tıp Uzmanlık dalının vazgeçilmez stratejik araçlarıdır. Onlarla

– Topluma (yığınlara, riskli kümelere) TANI konacak,
– Sağlık sorunları toplumsal ölçekte yönetilecek,
– Topluma (tek tek kişilere değil) hekimlik yapılarak
– Toplumsal sağlık düzeyi iyileştirilmeye çalışılacaktır.

Oysa klinsyenin muhatapları tekil öznelerdir..
Bu tümce, klinisyenlerin “Epidemiyoloji ve Biyoistatistik” bilgisinden bağışık tutulabileceği anlamına asla gelmemektdir. En azından “makale okuryazarlığı” için, geçelim “temel” düzeyi, hatırı sayılır bir birikim gereklidir. Bilimsel araştırma yapmak için ise kaçınılmazdır, abecedir.

Temel düzeyde Biyoistatistik bilgisi elde etmek üzere,

“Halk Sağlığı Açısından Temel Biyoistatistik İlke ve Kavramlar”

başlıklı, sitemizde daha önce yayımlanan kapsamlı (149 yansı) sunumumuza da
başvurulmasını öneririz..

http://ahmetsaltik.net/2015/01/06/halk-sagligi-acisindan-temel-biyoistatistik-ilke-ve-kavramlar/

Güncellenen aşağıdaki sunumuzun da (92 yansı, 3,75 MB) ve yararlı olmasını dileriz..

Epidemiyoloji_Biyoistatistik_iliskisi

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 05.05.2016

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

Türkiye ve Dünyada İşçi Sağlığı ve Güvenliği / Occupational Health & Safety; In Turkey and in World


Sevgili AÜTF Asistanlarımız ve Öğrencilerimiz
,

AÜTF Dönem VI’da sunduğumuz

Türkiye ve Dünyada İşçi Sağlığı ve Güvenliği /
Occupational Health & Safety; in Turkey and in World

konulu ders / semineri

28 Nisan 2014 Dünya İş Sağlığı Günü

nedeniyle güncelleyerek paylaşmıştık.

Bu yansıları 13 Mayıs 2014 günü yaşanan Soma madden faciası nedeniyle bir kez daha güncelledik. Bu emek, 14 Mayıs 2014 günü saat 04:18’de,
kurban olduğu belirlenen 166 kömür emekçisine ve 80 yaralıya adanmıştı.
Daha sonra iş cinayeti kurbanlarının sayısı resmen 301’i buldu ne yazık ki..

Güncelleme; 01 Mayıs 2016                    :

“Türkiye ve Dünyada İşçi Sağlığı ve Güvenliği” :
Dünyanın Bütün Emekçilerine Armağanımız olsun…

370 yansıdan oluşan çok varsıl, güncellenmiş bu dosyayı bilgi ve ilginize sunuyoruz..
ILO’nun 28 Nisan 2016 günü belirlediği aşağıdaki temayı ayrıca işleyeceğiz..

  • 2 Mayıs 2016 sabahı saat 10:00 – 11:00 arasında Ulusal Kanal’da (EKOPOLİTİK programında Sn. Çetin Ünsalan’ın konuğu olarak) ve web sitemizde yazarak..

World Day for Safety and Health at Work 2016

‘Workplace stress:
It’s time to lift the burden’

DUNYA’da_ve_TURKİYE’de_ISG_1Mayis2016

Bir de tüm içeriğin metin olarak word dosyasını pdf biçiminde ekliyoruz
(33 sayfa pdf metni, güncellenmemiş)..

Dünya_ve_Turkiye’de_İS_SAGLIGI_GUVENLIGI_SEMINERİ_yansı_icerikleri

Sevgi ve saygı ile.
01.05.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Tıp-Sağlık Sosyolojisi / Medical-Health Sociology

 

Sevgili AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistanlarımız ve Tıp Öğrencilerimiz..

Fakültemizde değişik zamanlarda veregeldiğimiz
SAĞLIK SOSYOLOJİSİ – TIBBİ SOSYOLOJİ
derslerimizin yansılarını güncelleyerek sizlere sunmak istiyoruz.

1. Sosyoloji bilim alanını tanıma
2. Toplumsal Etmenlerin Sağlığa Etkileri
3. Sağlık ve Ekin (Kültür) Etkileşimi
4. Kişi ve toplumun sağlığını geliştirmede Sosyoloji’den yararlanma.

Gibi amaçlarla bu konu Tıp ve Sağlık Çalışanları için önem taşımaktadır.

Saglik_Sosyolojisi

Hekimler ve öbür sağlık çalışanları bu dersle;

1.Toplum içinde yaşayan, bir başka deyimle “toplumsallaşmış” bir varlık olarak insanın sağlığının, içinde yaşadığı toplumca nasıl ve ne yollarla etkilendiğini işlemek.

2.Toplumsal (sosyal) çevrenin insan ve toplum sağlığına etkilerine ilişkin
örnekler üzerinde tartışmak.

3.İnsanın, kurduğu toplumsal yapı, “sosyal sistem” bütünlüğü içinde sağlığının yerini irdelemek.

4. Sağlığın evrensel tanımında yer alan “.. bedensel, ruhsal ve t o p l u m s a l  bakımlardan tam bir iyilik durumu..” olgusunun anlamını işlemek.

5. Sağlığın; toplumsal, ekonomik ve ekinsel (kültürel) belirteçlerini (determinantlarını) vurgulamak.

6. Öğren(i)cide, insan ve toplum sağlığının, içinde yaşanılan toplumsal yapıdan ayrı düşünülemeyeceği bilincini yerleştirmek.

7. Dersin sonunda öğrenci; tıp ve sağlık bilimlerinin (biyomedikal bilimler) özünde sosyal içerikli uğraş alanları, disiplinler olduğunu kavramış ve meslek değerlerini
bu doğrultuda oluşturmaya yönelmiş olacaklardır.

Bu sunu; SAĞLIK ANTROPOLOJİSİ sunumumuzla birlikte okunmalıdır. (http://ahmetsaltik.net/2014/03/04/saglik-antropolojisi-tibbi-medikal-antropoloji/)

138 yansıdan oluşan vasıl içeriğin yararlı olmasını dileriz..
Okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız..

Saglik_Sosyolojisi

Ek olarak 12 sayfalık metin dosyasına da erişilebilir :

Saglik_Sosyolojisi’ne_Giris 

Sevgi ve saygı ile.
11 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ?

ARŞİVİMİZDEN….

Dostlar,

23 Aralık 2010’da 5+ yıl önce kaleme aldığımız

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ? 

başlıklı makalemizi 12.5 2012, 09.12.13 ve 21.09.014’te 3 kez öne çekerek sunmuşuz.
bir kez daha yineleme gereği duyuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
10.02.2016, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltk@gmail.com

=====================================================

Dostlar,

Güncel tartışmalar bağlamında, bu sitede 12 Mayıs 2012’de yayımladığımız,
23 Aralık 2010’da kaleme aldığımız makalemizi yeniden paylaşmak istiyoruz..

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ?

Bir de, Şeyh Sait‘in İstanbul’da yayımlanan İKDAM Gazetesi’ne 07 Mart 1920’de yazdığı çok önemli bir mektup söz konusu..

Bu mektubunda Şeyh Sait, geçmişin kanlı bedellerini – tuzaklarını unutmadıklarını,

  • Kürtlerin Ermenilerin ve emperyalistlerin oyununa gelerek
    Osmanlı yönetimine isyan etmeyeceğini
    … vurgulamakta.

Mektubun önemli bir bölümü aşağıda..

Günümüz Kürt önderlerinin dikkatle okumalarında sayısız yarar var..

Kürt kardeşlerimizin kanı – canı ve gözyaşı üzerinden Kürtçülük yaparak siyaset eyleyen ve Kürt ve Türk’ü birbirine kırdıran sefil siyaset esnafına bir yararı yok elbette.

Fakat, ırkçılık yapmayan ve bölücü emperyalist Batı’ya taşeron politikalara alet olmak istemeyen Kürt kökenli yurttaşlarımızın aydınlanması içindir ibretle doludur..
Kürt kökenli aydınlarımızın ise bu bağlamda öncü aydınlatıcı rol üstlenmeleri,
namus borçlarıdır.

Thomas_Jefferson_Bir_Ulus_Yarattik

Sevgi ve saygı ile.
9.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ?

portremiz_SALTIK_ Ahmet

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
Dil Derneği Üyesi
23.12.10, Ankara

Son günlerde Güneydoğu bölgemizde kimi genç politikacılar, haklı gerilim doğuran sözler etmeye, tuhaf demeçler vermeye, yandaşlarına “ilginç” kararlar aldırmaya başladılar. Neyin savunulabilir olduğunu ve neler söylenerek neler yapılabileceğini sınamak için taktik amaçlı zemin arıyorlar sanırız. Ancak altını çizelim ki; Kuzey Irak’ta bu yapay “nation building” süreci, dıştan dayatmayla sağlanan elverişli ortamda gerçekleştirilmek ve bağımsız bir kukla Kürt devletine dönüşmek üzeredir.

Ülkemizin, Anayasadaki “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” niteliklerini
henüz tümüyle yaşama geçiremediği, hatta kimi bakımlardan AKP iktidarı döneminde geriletildiği acı bir olgudur.

Fakat ekonomide ve toplumsal yapıda, Büyük Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda

  • “Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir.”

yönlü girişimlerle bu temel sorunu aşarak, yine Atatürk’ün özlemiyle “Ayrıcalıksız sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olacağız.” hedefine dönük bir ulus-devlet yaratmayı sürdürmek varken; sonu belirsiz etnik köken, mezhep vb. ayrılıkları körükleme sorumsuzluğu, kendi dilini ve bağımsız yaşama direncini koruyarak tarihin derinliklerinden 21. yy’a dek ulaşan 80 milyon nüfuslu koca ülkeye yakışmıyor.

E. Büyükelçi Deniz Bölükbaşı; AKP damgalı “açılım ve çok dilliliğin arkasında ABD’nin olduğunu” öne sürmekte ve “5 Kasım 2007’deki Beyaz Saray görüşmesi tutanakları açıklanırsa Demokratik açılımın arkasında ABD’nin olduğu net olarak görülecektir.” demektedir. Buna göre Başbakan R.T. Erdoğan, ABD Başkanıyla etnik açılımın
3 temele dayanmasında uzlaşmıştır :

1. Etnik kimlik
2. Yönetim hakkı
3. Dil dayatması !

Washington’a giden Kürt heyetlerinin kulağına Ankara-Washington uzlaşmasının içeriği fısıldanmış olmalı ki; AKP açılım projesinin uygulandığı süreçte Kürtler bu 3 dayatmayı gündeme getirmişlerdir.

Son olarak Kürdistan parlamentosu niteliğindeki Demokratik Toplum Kongresi’nde alınan kararla; demokratik açılım gerekçesiyle ayrı bayrak, öz savunma direnişi, demokratik özerk Kürdistan’da resmi dil Kürtçe ve Türkçe tasarımlarını
ileri sürmüşlerdir..

Bölükbaşı’nın söylemini doğrulayan demeç Beyaz Saray’dan gelmiştir. Başkan Obama, -Hürriyet’in sorularını yanıtlarken- PKK ile savaşımdaki birlikteliğe değinirken AKP’nin inatla sürdürdüğü, bugüne dek içeriği anlaşılmayan Milli Birlik Projesi adındaki “açılımı” övmüş, “Açılım sürerse PKK’nin çekiciliği kalmaz” demiştir. Gerçekte Başkan Obama; Kürtlerin sorunun çözümünde doyurucu bulmadıkları öneriler / ödünler “sürdürülür ve genişletilirse, PKK’nin gücünün zayıflayacağını” söyleyebilmiştir!

  • Bizler, tüm Anadolu halkı olarak Homeros’un, Hipokrat’ın, Tales’in, Diyojen’in, Yunus’un, Hacıbektaşı Veli’nin, Mevlana’nın, Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ların, İbni Haldun’un… Kurtuluş Savaşımızda ve sonrasında
    bir potada kaynaşan görkemli harmanıyız.

Büyük Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denir.” diyerek hepimizi emperyalizme karşı birleşmeye çağırmıştır.

Çağdaş toplumdan ne anlamak gerekir ?

Her şeyden önce çağdaş bir ulus ve ona dayalı bir “ulus devlet” yaratmaktır.
Ancak ulus yaratma, kan ya da soy bağına dayalı ilkel bir ırkçı anlayışı şiddetle dışlar. Kaldı ki, günümüzde tüm farklı etnik kökenler, -başta evlilik olmak üzere- birlikte yaşamın ürünü olarak öylesine kaynaşmışlardır ki, genetik olarak saf bir ırk ya da etnisiteden
söz etme olanağı bilimsel olarak kalmamıştır.

Denebilir ki; etnisiteler tarihsel, sosyal bir hatıraya indirgenmiştir..

Türkiye’mizde Türk ve Kürt -ve öbür- yurttaşlar arasında bu kaynaşma çok daha ileri aşamadadır.

Bu sayededir ki, 40 bine varan yurttaşını yitiren, çok ağır bir bedel ödeyen halkımız,
hâlâ “Kürt kardeşlerine” karşı intikam ya da şiddet dürtüsüne yenilmemektedir, yenilmemelidir de..

Ancak bu sosyal psikolojik eşiğin daha çok zorlanmaması gerektiği de
açık bir tarihsel gerçekliktir.

Çünkü çağdaş ulus hümanisttir. Eşitlik ve özgürlük üzerine kurulur.
Kalkınmacıdır; kalkınmayı planlı bir ekonomiyle yurdun her yanına dengeli biçimde dağıtmayı, sosyal adaleti amaçlar. Tekil / Üniter yapı içinde ve çağdaş değerler ışığında; bireylerin kendilerini, dinsel inançlarını dile getirme olanağı sağlar. Amaç,
tüm yurttaşların özgürce mutlu olarak yaşayacakları bir ortamın yaratılmasıdır;

Nazım Hikmet’in özlemi gibi :

  • Bir ağaç gibi tek başına ve özgür, bir orman gibi bir arada ve kardeşçe..

“Dünyada barış, yurtta barış” Atatürk’ten bize ve tüm insanlığa temel öğüttür..

Elbette etnik kümeler, böylesine uygarlıklar beşiği bir Türkiye’de kendilerini özgürce dile getirecektir. Türkülerini söyleyecekler, ağıtlarını yakacaklar, kültürlerini yaşatacak ve geliştireceklerdir. Yürürlükteki yasal düzenlemeler ve yaygın olarak benimsenen uygulamalar buna elvermektedir.

Türkçe dışında herhangi bir dilin konuşulması, yazılması, öğretilmesi, bu dilde yayın yapılmasına… yaşam alanlarında kullanımına engel yoktur. Hatta TRT, Kürtçe yayın yapan bir kanal kurmuştur. Çağdaş kültür; kökü bu topraklarda olan, bu topraklarda yaşayan tüm kültür değerlerinin laiklik ilkesi ışığında aklın ve bilimin süzgecinden geçirilerek, ortaklaşa oluşturacağımız bir yaşam biçimdir.

Büyük Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” derken bu harmana işaret etmektedir.

Tüm bunların beşiği ise bağımsız bir devlettir; ülkesiyle ve ulusuyla bölünmez vatandır. Ne var ki,

“Çift dil dayatması” yalnız değildir. Yukarıda da değindiğimiz üzere 3’lü bir salvo ile karşı karşıyayız :

Etnik kimlik – yönetim hakkı – dil dayatması !
Herkesin, 21. yy’ın şu çıplak gerçeklerini çok iyi kavraması gerekmektedir :

1.Emperyalizm “divida et impera” atasözüyle kültüründe, genetik kodlarında yer alan “böl ve yönet” oyununu türlü yöntemlerle acımasızca ve
son derece sinsi olarak sürdürmektedir. Kürt kardeşlerimiz bu olguyu görüyorlar mı? Soralım : Bilerek ya da bilmeyerek emperyalizme hizmet edebilirler mi?

20. yy. başında 20+ devletten o yüzyıl sonunda 100+ devlete, 21. yy. sonunda ise 1000 devletçiğe ulaşma planı neyin nesidir? Halkları özgürleştirme midir, karakol / istasyon / kukla devletçikler yaratarak sömürgeciliği sürdürmek midir ? Ve bu atomizasyon politikasının temel aracı nedir? Emperyalizm, dağın başındaki 3,5 etnisiteye özgürlük / devlet kurma aşkı ile yanarken (!);

AB neyin nesidir? 27 farklı millet (etnisite değil!) neden ekonomik işbirliği ile yetinmeyip var gücüyle siyasal bir birlik kurmak için çırpınmaktadır? Kendi içlerindeki çatışmaları dondurup (konsolide edip) “Birlik” gücüyle dışa dönük emperyal sömürgen politikaları sürdürmek için değil midir?

Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı vermenin tarihte tek bir örneği var mıdır? AB neden İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya gibi üyelerinde çok milletli, çok resmi dilli federal devlet modeli dayat(a)mamaktadır? Gücü bizlere mi yetmektedir? Haritalarını yayınladıkları “Büyük Kürdistan” ın sınırları gerçekten doğal, tarihsel, demografik verilere mi dayalıdır; yoksa uzaydan hiperspektral imza tekniğiyle çizilen iştah kabartan petro-coğrafya mıdır?

2. “Ulus devlet” kavramı, 20. yy’ın en parlak sosyal bilim buluşudur. Etnisitelerin birbirine karıştığı ve her birine ayrı coğrafyaların ayrılmasının olanaksız olduğu bir aşamada, “birlikte yaşama” vazgeçilmez bir zorunluk olmuştur. Bu amaçla, tanımlı bir coğrafyada, örneğin Türkiye’de -ki Türklerin diyarı, Türklerin yurdu anlamında TURCHIA adını Batılılar 800 yıl önce koymuşlardır- çoğunlukta olanın dilinin “resmi dil” kabul edildiği bir uzlaşma oluşmuştur. Kürt kardeşlerimiz bin yıldır bu coğrafyada Türkçe’yi resmi dil olarak konuşmaktadırlar ve Lozan’a göre azınlık da değillerdir.

3.En büyük ulus devlet ABD olmak üzere, güçlü büyük emperyalist devletler Ulus Devlettir.

Örn. ABD’de neredeyse 50 faklı millet (etnisite değil!) önce bağımsız devletçikler biçiminde örgütlenmişler, 18. yy’da uzun süren kanlı savaşlardan sonra “Birleşik Devlet” e dönüşmüşlerdir. Yaygın konuşulan dil İngilizce’yi de tek resmi dil olarak kabul etmişlerdir. Amerikan mucizesinin altında yatan budur. İngiltere de öyledir.
Küçücük adada ve İrlanda’da 4 etnisite, çoğunluğun dilini-bayrağını resmi dil ve bayrak edinmiş, birlikte yaşamaktadırlar. Örnekler rahatlıkla çoğaltılabilir..

4.Çıplak olarak görülmelidir ki; emperyalizm kendi içinde ULUS DEVLET’e ve onun kurumlarına en başta resmi dil olmak üzere son derece katı biçimde sarılmakta iken, bizim gibi ülkelerde tam da tersine zoraki, yapay “millet inşa etme” (nation building) süreciyle yeni postmodern sömürgeler elde etme kanlı oyunu içindedir. Oysa ULUS DEVLET, dağınık, küçük nüfuslu, güçsüz etnisitelerin emperyalizme karşı başlıca kalkanıdır. Rus devrimci V.İ. Lenin’in ünlü ve çok yerinde uyarısı belleklerden silinmiş değildir : Bütün ülkelerin ezilen halkları, birleşiniz..

5. Emperyalizmin ülkemize dönük ertelenmiş Sevr takıntısı, açık açık haritalarla, AB dayatmalarıyla gözümüze gözümüze sokulmaktadır. Tarihte, emperyalist kışkırtmalarla ortak vatan yoldaşlarını arkadan vuran kimi halkların acı öyküleri henüz çok tazedir.

Herkese ama herkese, Said-i Kürdî’nin İkdam gazetesinde (22 Şubat 1336,
7 Mart 1920, sayı: 8273) yer alan Kürtleri uyarıcı makalesine göz atmalarını
ısrarla salık veririz. (Kısa bir alıntı dip not olarak verilmektedir ..)

Anımsamak gerekir ki; resmi dili 1’den çok olan tekil (üniter) ulus devlet örneği yeryüzünde yok gibidir. İsviçre örneği belki de bir ayrıktır (istisnadır) ve Avrupa’nın ortasındaki bu kendine özgü ülke AB üyesi de olmadığı gibi, kendisini bölüp parçalama heveslisi de yoktur. Dilbirliği bozulunca parçalanma olmaktadır.

Öneriler                           :

Günümüzde İnsan Hakları ne yazık ki, tüm dünyada geçerli kılınamamıştır.
Dahası, giderek özü boşaltılmaktadır ve kendisini “Küreselleşme” diye zihinlere -retorik- tuzak kurarak sunan yeni emperyalizm, insan haklarının en büyük engeli hatta düşmanı durumuna gelmiştir.

ABD Dışişleri Bakanı H. Kissinger açıkça itiraf ederek,

  • “Küreselleşme, Amerikan hegemonyasının öteki adıdır.” diyebilmiştir.

Dünya ağır bir sömürü, işsizlik, yoksullaştırma, sağlıksızlaştırma, sosyal güvencesizlik, eğitimsizlik, adaletsizlik soğuk ve sıcak çatışma, korku.. ortamına sürüklenmiştir.

Oysa Atatürkçülük = Kemalizm, “Yurtta barış, dünyada barış!”ı yüce bir erek olarak öğütlemektedir.

Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek olan 6 temel niteliğinin hakkıyla uygulanması hepimizin yararınadır ve yeterlidir :

1. insan haklarına saygılı,
2. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
3. demokratik,
4. laik
5. s o s y a l bir
6. hukuk Devletidir.

Türk vatandaşı olan Kürt yurttaşların anadillerini unutmamalarını sağlayacak her türlü kolaylıkları uygulamak Devletin görevleri arasındadır. Kasaba, köy adları anadille söylenebilir, nüfus daireleri dileyen yurttaşın ad değiştirme isteğini kabul edebilir.
Bu istemler üzerinden Türkiye’nin tekil (üniter) yapısına zarar verecek ve ülkeyi eyalet düzenine sokup parçalayacak, eşdeğer deyimle “özerk-yerinden yönetim” istemlerine yol açacak bir gidişi tartışmanın hiç kimseye somut, uzun erimli bir yararı olamaz.

Sorun; etnik ya da dinsel inanç temelli ayrışma ve çatışma ile çözümlenemez.Yaşayageldiğimiz yıkım süreci göstermiştir ki; devletimiz, milletimiz, vatanımız ve çağdaşlaşma kazanımlarımız, ancak Atatürk Devrimi temelinde yaşatılabilir. Atatürk Devrimi, Türkiye için herhangi bir seçenek değil, tek seçenektir. Atatürk önderliğindeki kurucu irade, Türk Devrimi’nin deneyimlerine göre Cumhuriyet’imizin temel niteliklerini 1937’de Anayasa’nın en başına koymuştur.
İnsan haklarının ülkemizde ve dünyada yaşama geçirilmesinde 6 Ok’u denenmiş, başarmış evrensel bir model olarak görmeli ve ısrarla sahiplenmeliyiz :

“Türkiye Devleti;

1. Cumhuriyetçi,
2. Milliyetçi,
3. Halkçı,
4. Devletçi,
5. Laik ve
6. Devrimcidir.”

Batı’dan devşirme emperyalist ezberleri bırakarak, ulusal devrim sürecimizde ürettiğimiz ve dünyaya model bu temel stratejik formülü, yeniden Anayasamıza koymak koşuldur. Atatürk Devrimi temelinde Cumhuriyeti ve toplumumuzu yeniden örgütlemek amacıyla aşağıdaki ilkelere dayalı yeni bir
Anayasa yapılabilir :

– Bağımsız ve güçlü devlet,
– Etkin hükümet,
– Hızlı adalet,
– Örgütlü halk,
– Özgür ve eşit yurttaş,
– Planlı, halkçı, karma ekonomi,
– Bölgelerarası denge,
– Çalışan ve üreten Türkiye.

Bunun için ise “aklın ve bilimin egemen kılınması” gereklidir. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi : “Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir.” Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü bu ilkedir ve yalnız Türkiye’yi değil, tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir. Dolayısıyla başta ülkemizde, “her-ke-si” -özellikle siyasal iktidarı- akla ve bilime, ülkenin temeli olan sosyal adalete ivedilikle davet ederiz. Dış dayatmalı “açılım” tuzağını, özellikle Kürt kardeşlerimiz ayrımsamalıdır.

* Demokrasiyi cumhuriyet düşmanlığı için,
* İnsan haklarını bölücülük için ve
* Küreselleşmeyi ulus devleti tasfiye etmek için.. kullanan çevrelere alet olmamak gerekir..

Çare; bir bütün olarak insan haklarının ülkemizde yaşayan herkese hiçbir etnik-dinsel vb. ayrım yapmadan uygulanmasında, demokratik standartların yükseltilmesindedir. Temel hedefimiz bu olmalıdır. Birleşerek emperyalizme karşı güç birliği yapmak yerine, onun sinsi tuzaklarına bilerek ya da bilmeyerek düşmek çağdaşlık ve ilericilik olarak kabul edilemez; tarih de bağışlamaz.

TEKEL işçilerinin yaman kış ortasında 78 gün çadırlarda sergilediği şanlı direnişi anımsayalım :

Orada Türk, Kürt, PKK’lı, Bingöl’lü, İzmir’li, dahası kadın-erkek ayrımı var mıydı? Hayır! Ortak özellik emekçi olmaktı. Tüm öbür aidiyetler ikincil kalmıştı. Bu sayede güçlüydüler ve başardılar. Çok öğretici değil midir? Ortak özelliğimiz TÜRKİYE CUMHURİYETİ YURTTAŞLIĞI değil midir? Uluslararası arenada onurlu ve başı dik, bağımsız bir ülkenin eşit, özgür, 1. sınıf yurttaşı olmak; ABD’de 50 ayrı millet için büyük şereftir de ülkemizde başka bir şey midir? Hızla kendimize gelmeliyiz!

“Türk-Kürt kardeş tir, ayıran kalleştir.”
söylemi, tarihsel ortak sağduyumuzdan imbiklenen görkemli bir reçetedir.

================================
Çok önemli dipnot                     :

Şeyh Saitin 7 Mart 1920 tarihli kritik makalesi :

İkdam Ceride-i Muteberesine!

Evvelki günkü gazeteler, Paris’de Şerif Paşa ile Ermeni heyet-i murahhasası reisi Boğos Nubar Paşa arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir anlaşma yapıldığını yazarak, Kürt kamuoyuna açıklamada bulunuyorlardı. 4.5 yy’dan beri
İslam birliğinin özverili ve cesur koruyucu ve yandaşları olarak yaşamış ve dinsel töreye sadakati yaşam amacı bilmiş olan Kürtler; henüz beş yüz bine varan şehitlerinin kanı kurumadan, şişlere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarının anılarını acılarla anarken; İslamiyetin zararına olarak, tarihsel ve yaşamsal düşmanlarıyla anlaşma imzalamak yoluyla; salabet-i diniyeleri hilafında iftirak-cûyane âmâl takib edemezler. Binaenaleyh, Kürd vicdan-ı millisinin bu tarz tahassüsüne muğayir hareket eden zevatı da tanımazlar.. Ve yegane emelleri de; vahdet-i dinî ve millîlerini muhafaza olduğundan, keyfiyyatın izahına delalet buyurulmasını muhterem gazetenizden istirham ediyoruz.”

  • Ayrıca 1925 isyanının nedeni özerklik istemi değil, şeriattır :

Şeyh Sait İsyanı ile ilgili davanın savcısı Ahmet Süreya Örgeevren’in “Şeyh Sait İsyanı ve Şark İstiklál Mahkemesi” (Temel Yayınları, 2002) adlı kitabında söz konusu dava sanıklarının ifadeleri ve itirafları yer alıyor. Şeyh Sait verdiği ifadelerde Kürtlerin özerkliğine kesinlikle değinMEmekte, isyanın nedeni olarak şeriatı göstermektedir
(s. 187-191). Şeyh Sait’in ifadesine göre isyanın nedeni şeriat uygulanmasına
son verilmesi ve medreselerin kapatılmasıdır.

HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH


Sevgili AÜTF Dönem 2 öğrencilerimiz
,
Site okuru dostlarımız. 

  • DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS SORUNLARI ve POLİTİKALARI

konulu AÜTF Dönem 2 dersi sunumu yansılarını paylaşmak isteriz.

Güncellenmiş dosyayı ilgi ve bilginize sunuyoruz.
Çok emekli ve kapsamlı bir dosyadır (119 yansı).

  • Gereksiz, dengesiz ve hızlı, akıl dışı ve sürdürülemez
    hızlı nüfus artışı ülkemiz ve dünya için en önemli sorunların başında gelmektedir.

Türkiye, 35-40 yıl sürecek bir DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ DÖNEMİNDEDİR.
Bu dönemde yapılması gereken, genç nüfusun niteliğinin iyileştirilmesidir.
Bu da sağlık ve eğitim yatırımları ile olur.

Nüfusun “hızlı” yaşlanması sorunu yoktur, akut gündem bu değildir.

İvedi olan 2 adım vardır :

1. Hızlı nüfus artışını teşvikten, “en az 3-5 çocuk doğurun” demekten
hemen vazgeçmek. Her ailenin 1 çocukla yetinmesini önermek..

2. Eldeki çooooook genç nüfusun niceliğini (sayısını) değil niteliğini (kalitesini) geliştirmek.. Yaşamsal sorun budur.. Genç nüfusu 21. yy’da acımasız küresel rekabete hazırlamak..
Yabancı diller ve İLETİŞİM öğretmek, geçerli meslekler edindirmek, özgüven kazandırmak,
istihdamı geliştirmek, yurttaşların sosyalleşmesini sağlamak (karma eğitim başta!)..

Ülkemizin öncelikleri bunlar, Demografi politikaları bakımından..
Bir ULUSAL DEMOGRAFİ KURULTAYI toplamak ve nüfus politikalarını güncellemek..

Ayrıca, kürtaj istemiyorsanız etkin ve yaygın aile planlaması hizmetlerini topluma
mutlaka vereceksiniz.. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu’da!

Vurgulayalım ki; Anayasa’nın 41. maddesi açık ve net olarak devlete bu görevi yüklüyor.
Siyasal tercihiniz ne olursa olsun :

Anayasa_madde_41

 

 

 

 

 

 

 

 

Oldukça kapsamlı ve doyurucu bir dosya sunuyoruz.
Okunup okutulması, paylaşılması, politikacılara da ulaştırılması dileğiyle..
Umarız, hala Türkiye’de nüfus artışını bilim ve akıl dışı biçimde savunan tepe yöneticiler de, danışmanları da okusun ve yararlansınlar. Ülkemizi yıkımlara sürüklemesinler..

Lütfen tıklar mısınız erişkeyi (linki) ?

Nufus_sorunlari_ ve_ politikalari

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Bu yansılarda sayın Prof. Ercan’dan çok yararlandık, teşekkür borçluyuz.

Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health


Sevgili öğrencilerimiz,
Sevgili www.ahmetsaltik.net konuklarımız

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Dönem 2’de verdiğimiz 2’şer saat süreli
(223’er kişilik 2 alt kümeye)ÇEVRE ve İNSAN SAĞLIĞI başlıklı dersimizin güncellenmiş yansılarını izlemek için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

Cevre_ve_Insan_Sagligi_Ahmet_Saltik

Cevre_ve_Insan_Sagligi_kapak_yansisi

Bundan önce
“5 Haziran Dünya Çevre Günü-2015′
e de bir armağanımız olsun..”
demiştik..
Yine güncelledik.

21. İklim Doruğu‘ndan (COP-21, Paris) olumlu sonuçlar ve uzlaşma çıkması umuduyla..
Toplantı 11 Aralık 2015’te bitecek..

HER AİLEYE 1 ÇOCUK; Başka çare yok!

Bir de tasarruflu ve çevreye saygılı yaşamı mutlaka uygulamak..

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dağlıca ve Aktütün kırımları bize ne anlatıyor ? / What says Daglica & Aktutun massacres to us?

Dostlar,

20 Haziran 2012 tarihli yazımızı, PKK’nın Dağlıca baskınının ardından yazmıştık.

Bu gün, 3 yıl sonra benzer bir baskın daha ve ilk bilgilere göre 16 şehit daha!

AKP’yi suçluyoruz, haklıyız; ama bu karakol daha önce feci vurgun yemiş..

Onu gereğince tahkim etmek gerekmez miydi?
Bu yapılmadı ise sorumluları kimler??

Yüreğimiz yangın yeri olarak soruyoruz..

Ve bu 3 yıl önceki yazımızı öne bu güne çekerek yeniden yayımlıyoruz..

O zaman “muhasebe zamanı”.. demiştik..
İyice anlaşılsın (!) diye İngilizcesini de yazmıştık..

  • AKP damgalı seçim hükümeti derhal istifa etmeli ve öbür 3 parti ortaklığında olağanüstü geçiş / seçim hükümeti kurulmalıdır.

Makaleyi okumak için lütfen tıklar mısınız??

Daglica_ve_Aktutun_Sinir_Karakolu_Baskinlari_Tarih_Laboratuvari_4.10.08_ve_20.6.12


Sevgi, saygı ve kahreden bir acıyla.
06.09.2015, Datça


Dr. Ahmet SALTIK

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

======================================

Lütfen tıklar mısınız??

Daglica_ve_Aktutun_Sinir_Karakolu_Baskinlari_Tarih_Laboratuvari_4.10.08_ve_20.6.12

Sevgi ve saygı ile.
20.06.2012, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HİROŞİMA ve NAGASAKİ VAHŞETİNİN 70. YILI


HİROŞİMA ve NAGASAKİ VAHŞETİNİN 70. YILI

Dostlar,

Geçtiğimiz yıl paylaştığımız dosyayı yeniden bilgiye sunuyoruz…

HIROSIMA_ve_NAGASAKI_VAHSETININ_67._Yili_06.08.2012

Sevgi ve saygı ile.
7 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Aşağıda erişkesi verilen doyanın da incelenmesi dileğimizdir.

http://ahmetsaltik.net/2015/08/06/hirosima-ve-nagazaki-faciasinin-70-yildonumunde-nukleer-cagin-kisa-dokumu/

========================================

2015, yani 70. yıl için güncelleme…

  • “Fukuşima nükleer güç santralinde görev yapan 1.400 çalışandan 1.350’si tahliye edildi. Sızıntıyı  % 90’ın üzerinde. Ölümü göze alan 50 görevli şimdiden Japonya’da kahraman ilan edildi  50 Japon çalışan, buna gönüllü oldu.”

HIROSIMA_ve_NAGASAKI_VAHSETININ_67._Yili_06.08.2012

Dostlar,

Bu gün, Hiroşima’ya 15 kilotonluk (15 bin ton dinamite eşdeğer), günümüz ölçülerine göre, ironik bir anlatım ile “bebek” sayılabilecek dünyanın ilk atom bombasının atılmasının 69. yılı..

Japonya güya teslim olmadı diye, 3 gün sonra bir de Nagasaki’ye..

Yüzbinlerce insanın saniyeler içinde eriyerek ölmesi ve yeryüzünün gelmiş geçmiş
belki de en büyük trajedisi.. Yıkıcı etkileri kuşaklar boyu süren, sürecek olan..

Yazımızı paylaşıyoruz..

Bir de,

Radyasyon_ve_Toplum_Sagligi_2011

başlıklı bir power point (pdf formatlı) sunumumuz sitemizde..
179 yansı, çok kapsamlı,, 07 Mayıs 2011 günü Ankara İTÜ Evi’nde çağrı üzerine sunmuştuk.. Onu da birlikte gözden geçirmenizi önermek isteriz..

Yeni bir küresel ahlak ve felsefe gereksinimi vazgeçilmez kerteye erişti.
İnsanlık, bu idealini elbet bir gün gerçekleştirecek. Tarihin pusulası hep ileriye dönük..

Eğer önemli bir aksilik olmaz, nükleer kaza ya da savaşa Gezegenimiz kurban gitmezse.

Ders almamız için en son canlı örnek 11 Mart 2011, Fukuşima faciası.
Felaket sonucu 20 bin kişi öldü veya kayboldu. Afet sonucu bölgede çıkan nükleer bunalım (kriz) ve radyasyon sızıntısı, yaklaşık yüz bin kişiyi evlerini terk etmeye zorladı. İşletici şirket TEPCO, 9 milyar $ ödence (tazminat) için kaynak arıyor. Uzun yarı ömürlü radyoaktif izotopların etkileri kuşaklar boyu sürebilecek. Orta ve uzun erimde
ortaya çıkacak kanser artışlarını acıyla izleyeceğiz.

NET istemimiz                      :

Türkiye nükleer güç santrali yapımından vazgeçmeli. Yalnızca elektrik hatlarındaki kaçak ve yitikleri önlemek, yapılması düşünülen 2 santralin üreteceği enerjiye denk.
10 ampulden 1’ini söndürmek de yakın düzeyde tasarruf sağlıyor.

– Tasarruflu yaşam,
– her aileye 1 çocuk,
– toplu taşıma,
– bisiklete binme,
– bina mimarisini iyileştirme,
– rüzgar ve güneş enerjisi başta, yenilenebilir kaynaklar..
– …..

bunlar.. yeterli.

Japon halkına esenlik diliyor, azılarını paylaşıyoruz.
Bombalama buyruğunu veren ABD Başkanı Henry Truman’ın ölçüsüz
insanlık suçunun kaldırılamaz utancını sorumluların yüzüne çarpıyoruz.

(Bu arada ülkemizdeki şehitlerin yangını da yüreğimizi kavuruyor; 5 Ağustos 2012)

Bu yakıcı sorunu da sitemizde işleyeceğiz.

Hemen söyleyelim ki; şehitlerin sorumlusu iktidardır!

Sevgi ve saygı ile.
6.8.14, Tokat

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 


TÜRKİYE’DE GÖÇLER / Migrations in Turkey


Dostlar,

“Türkiye’de Göçler” başlıklı yazımız bir uluslarrası kitapta (İngilizce)
Bölüm (Chapter) olarak yer almıştı.

Aşağıdaki erişkeden (linkten=çağtrılabilir.

Turkiye’de_gocler_9.11.01

  • Saltık, A. Migrations in Turkey. (chapter, editor in chief : Dr. John Kyriopulos).
    Balkan Public Health Care Series, (“INTERREG II Project for Public Health in the Balkans”),
    vol VI, pp. 92-112, Atina, 2002. [ Trakya Üniversitesi Vakfı Teşvik Ödülü kazanmıştır..]

Sevgi ve saygı ile.
25 Haziran 2012

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health


Sevgili Öğrencilerimiz,

Değerli Site Okurlarımız,

Toplumsal Ruh Sağlığı (Community Mental Health) konulu dersimizin
power point yansılarını izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Bu dosyayı son günlerde yaşanan vahşi kadın cinayetleri nedeniyle arşivden öne çıkardık.
İlk fırsatta güncelleyeceğiz..

Başta Özgecan ASLAN olmak üzere şiddet kurbanı kadınlarımıza, çocuklarımıza ve insanlarımıza armağanımız olsun..

Toplumsal_ruh_sagligi

Sevgi ve saygı ile.
25 Şubat 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net