Etiket arşivi: TÜİK

T.C. YURTTAŞLARININ NÜFUS ARTIŞ HIZI DÜŞÜYOR !

Değerli arkadaşlar,

T.C. yurttaş nüfusunda doğurganlık 1,7’ye düştü; ama doğum-ölüm farkı hâlâ pozitif, yani çok yavaş da olsa, doğal nüfus artışı sürüyor..

Türkiye’deki T.C. yurttaşlarının 31.12.202’de nüfusu 81,9 milyondur..
Bu arada ülkede, gümrüklerden “legal” (yasal) giriş yapmış “7 milyondan çok yasal

göçmen + sığınıcı” var; yasa dışı (düzensiz göçmen) sayısı bilinmiyor. …

Yurtdışındaki T.C. yurttaşlarının sayısı da net olarak bilinemiyor; kestirimle 4,5-5,0 milyon
arasında yurttaşımız yaban illerde…
Toplam olarak ~87 milyon T.C. yurttaşı var diyebiliriz.
Aşağıdaki grafikte Türkiye’nin son 10 yıllık nüfus artış hızı gösteriliyor.. En son 2022’de binde 5,4
oldu; bu gidişle 2025’te artış hızı negatif olacak!

Bir başka deyişle, T.C. yurttaş nüfus artışı duracak, azalmaya başlayacak demektir..

2025’ten sonraki nüfus artışı salt göçmenler, sığınıcılar nedeniyle olacaktır…

Sevgilerimle.æ

===========================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ı sitemiz okurları yakından tanır.
Savunma Sanayisi eski müsteşarlarından Dr. Ercan, Çekirdek Fiziği (Nükleer Fizik) uzmanıdır.
Harbiye kökenlidir. Gerçek bir yurtsever Kemalist ve nitelikli bir aydındır.
Çok iyi Matematik bilir ve “Matematiksel düşüme” yi yöntem edinmiştir.
Pek çok sorunun çözümünde, sıklıkla da yalın (basit) matematik yaklaşımlarla nesnel bilimsel çözümler üretir.

Facebook sitesinde izlenmesini öneririz : (20+) Facebook
***
2022’de nüfus artış hızının binde 5,5 ya da %0,55 olarak beklenmedik düzeyde düşük ilanının altında, 220 bin kovit ölümünün hesaba katılmış olmasıdır. Fakat Ülkemizin nüfusu 31 Aralık 2022’de, bir önceki yıla göre 599,280 kişi artarak 85,279,553 kişiye ulaştı. Bu hız binde 5,5 değil binde 7,1 (TÜİK 2022 Nüfus Bülteni).

Ölüm sayısı 2021’de 566,485 iken 2022’de %10,9 azalarak 504,839 oldu. (Ölüm ve Ölüm Nedeni İstatistikleri, 2022). TÜİK 2021 ve 2022’de ölüm istatistikleri yayınlamadı. Gerekçe olarak ilgili kurumlardan gerekli verilerin ulaşmaması gösterildi. Bu doğru değildi çünkü ilişkisel veritabanları ile ölüm verilerine TÜİK erişebiliyordu.

Çıplak neden Kovit-19 ölümlerini saklamak idi.
23 Şubat 2023’te bu veriler erteleme ile açıklandı ve bu 2 yılda 220 bin “fazladan ölüm”
bildirildi. Dolayısıyla 2022’de nüfus artış hızının “düşük” görünmesinde ilanı ertelenen ölümlerin 2022’de hesaba katılmasının payı olmak gerekir.

Nüfus artış hızı şöyle ya da böyle, Türkiye ve dünyada hala çok yüksek ve gereksizdir. Dünya
nüfusu her yıl yaklaşık 80 milyon artmaktadır. Türkiye’de ise kabaca 1 milyon / yıl artış.. Dünya
kaynakları bunca nüfusa yetmiyor. Üstelik yapay zekalı android (insansı) robotlar (MER)
yüzlerce milyon insanı işinden etmekte, daha da edecek..
Dolayısıyla nüfusu artırmak yerine azaltmak gerek. Bunun da yolu
  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK…

Hemen ve ertelemeden.. Nüfusumuz azalacak diye bir kaygıya gerek yok. Azalmalı!
Örneğin Ordumuzda asker sayısı birkaç onyıl öncesine göre yarısından da az..
İyi eğitilmiş, yüksek teknik donanımlı yarım milyondan daha az nüfuslu bir ordu..

Sevgi ve saygı ile. 10 Temmuz 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

AŞIRI (HİPER) ENFLASYONUN TÜKETİCİ ve ÜRETİCİ DAVRANIŞLARI : PSİKOLOJİK EKONOMİ KURAMININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

AŞIRI (HİPER) ENFLASYONUN TÜKETİCİ ve ÜRETİCİ DAVRANIŞLARI :
PSİKOLOJİK EKONOMİ KURAMININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Türkiye’de 2022 Haziran ayına göre açıklanan resmi ve resmi olmayan enflasyon verileri :
1- TÜİK, (Türkiye İstatistik Kurumu) resmi verileri
– Tüketici Fiyatları % 78.62
– Üretici Fiyatları % 138.8
– Gıda fiyatları % 93.92
– Aylık ortalama % 4.95 puan.
2- İstanbul Ticaret Odası (İTO) Verileri
Yıllık. %94.19
3- ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) verileri : Yıllık % 175.55.
Aylık ortalama % 8.6 puan.

İster resmi, ister resmi olmayan verilere bakılsın.. Bu sayılar gösteriyor ki, Türkiye Ekonomisi hızlı bir enfl

ortalamalarının epeyce üzerindedir. Ayrıca resmi Üretici Fiyat İndeksi Tüketici Fiyat İndeksinden 59.16 puan daha yüksektir. Başta, enerji-petrol, teknoloji, aramallar, gübre ve son yıllarda gıda maddeleri de dahil olmak üzere Türkiye Ekonomisinin dışa bağımlılık oranı giderek artmıştır. Söz konusu malların fiyatları arttıkça bu ürünleri Türkiye’ de girdi olarak kullanan üreticilerin ürün fiyatları da katlanarak artmaktadır…

Yukarıda anlatılan girdi faktörlerinin etkileri nedeniyle Türkiye’deki enflasyon, maliyet itişlidir. Bir üretim dönemi kadar gecikmeli de olsa, Üretici tedarik fiyatlarındaki artışlar önünde sonunda tüketici fiyatlarına yansıyacaktır. Yani enflasyon ekonominin bagajiındadır. Ambalajından çıkmayı beklemektedir. Ancak zorunlu tüketim mallarındaki aşırı fiyat artışları talep çekişli bir fiyat sarmalını da beraber getirmektedir. Kaldı ki, Türkiye de toplumun omurgası olan orta sınıf yok denecek kadar azdır. Ülke, varsıllar ve yoksullar olarak ikiye bölünmüş gibidir. Toplumun büyük çoğunluğu düşük gelir kesimindedir. Asgari ücretler, memur aylıkları ve emekli ödeneklerindeki artışlar, doğrudan zorunlu gıda talebini artırır niteliktedir.

Yüksek gelir dilimindeki kazanç sahipleri ise, görünür resmi faiz yolu tıkalı olduğu için, tasarruflarını emlak ve döviz piyasasında değerlendirmektedir. Bu durum döviz kurlarını, emlak fiyatlarını ve hatta kiraları yukarı çekmektedir.

Faizin çok küçük ve sabit tutulup kur korumalı mevduat hesaplarının devreye sokulması, yani Dolar talebini azaltmak ve Dolar kurunu yükseltmemek için, tasarruf sahiplerine dolaylı gizli faiz verilmesi, finans kurumlarının kârlarını, kamunun ise zararlarını ve halkın vergi yükünü artırır niteliktedir. Geleceği sorunlu bir politikadır…

ENFLASYONUN PSİKOLOJİK ETKİLERİNE GELİNCE.

Albert Afftalion (1874- 956) yapmış olduğu finansal analizlerde enflasyon ve deflasyon ortamlarında, üretici ve tüketicilerin psikolojik davranışların mevcut krizleri daha da derinleştirdiğini fark ederek PSİKOLOJİK PARA KURAMI’ndan söz etmiştir. 1970’li yıllardan sonra da yeni (neo) klasik liberal iktisatçılar RASYONEL BEKLENTİLER KURAMI adıyla yeni bir para politikası KURAMI geliştirmişlerdir. Bu ikinci kuram, Aftalion’un psikolojik para kuramının daha genelleştirilmiş biçimidir.

Bu kurama göre insanlar (tüketiciler ve üreticiler) ekonomik çıkarlarını korumak için akılcı- rasyonel (akılcı) davranırlar. Piyasalar ve piyasaların geleceği konusundaki bilgileri yeterli, tutarlı-rasyoneldir. Tutum ve davranışlarında ekonomik akılcılıktan ve kendi çıkarlarından vaz geçmezler. Tüketiciler yararlarını, üreticiler de kârlarını en çoğa çıkarmak için çaba harcarlar.

A- DEFLASYONİST PSİKOLOJİ

Eğer piyasadaki eğilim deflasyonist yönde, gelecekte fiyatların daha da düşeceği yönünde
ise tüketiciler mal ve hizmet alımlarını ertelerler. Çünkü gelecekte fiyatlar daha da düşecek beklentisi talebi azaltır, satışları düşürür. Üreticiler ise gelecekte fiyatların daha düşeceği beklentisi ile ellerindeki mal ve hizmetleri hemen satmak isterler. Sonuçta üretim ve ithalattan bir ölçüde bağımsız olarak stoklar çözülür, böylece arz artmış, talepse daralmış olur. Fiyatlar daha hızlı düşer. Kriz daha çok derinleşir.

B- ENFLASYONİST PSİKOLOJİ

Enflayonist ve özellikle de hızlı fiyat artışlarının olduğu ekonomilerde tüketici ve üreticilerin piyasa ile ilgili psikolojileri deflasyonist durumun tersine döner. Tüketiciler, gelecekte fiyat artışlarının daha da hızlanacağı beklentisi ile ileride gereksinme duyulacak mal ve hizmetleri hemen satın alma yoluna giderler. Bu durum toplam talebi gereğinden çok artırır. Üreticiler ise, mal ve hizmetlerini gelecekte daha yüksek fiyatlarla satabilme umuduyla stoklarını çözmeye pek yanaşmazlar. Stoklar artar. Böylece yapay olarak arz da azalmış olur. Piyasadaki talep artıp arz azalınca da fiyatlar daha hızlı yükselme eğilimine girer. Enflasyon kemikleşmeye ve kurumsallaşmaya başlar. Fiyatlar hızla yükselmeyi sürdürür.

C- SORUNUN TEMEL KAYNAKLARI

1-Türkiye’ de, makro ekonominin planlanması, eğitim, bilim, teknoloji, üretim, sanayileşme, ulusal ekonomik kaynakların ve yetişmiş insan sermayesinin (beşeri sermaye) akılcı ve etkin kullanımı, hukuk güvencesi, vergi yükü, gelir dağılımı, orta sınıfın güçlendirilmesi toplumsal gönenç (refah) artışı… vb. önemli yapısal politikalar geri plana itilmiştir.

2- Türkiye’deki siyasal iktidarın yapısal sorunları giderek azaltma ve enflasyonun nirengi, direnç noktaları kırabilme ve ekonomiyi yeniden rayına alabilme konusunda halka, üretici ve tüketicilere yönelik üretimi artırmaya, yapısal, parasal, mali politikalar yeterli ve inandırıcı, ikna edici değildir. Güven azalması vardır.

3- Halk, siyasilerden ve özellikle de siyasal iktidardan soyut vaadler değil, neden ve sonuç bağlantıları ile bilimsel, ikna edici ve umut verici somutlaşmış reçeteler beklemektedir…

Son söz                 :

Türkiye toplumunun resmi söylemler ve uygulamalar dışındaki eğitim, bilgi ve kültür kaynakları çoğalmıştır. Sosyal medya genişlemiştir. Görüntülü medya, yazılı basın az da olsa çeşitlenmiştir. Halkın çoğunun dinsel etnik, geleneksel, hamasi söylemlerle ikna edilme dönemi büyük oranda geride kalmıştır. Halk, ayrıştırıcı politikalar, hamasi nutuklar yerine somut ve ikna edici ekonomik ve sosyal, reçeteleri görmek peşindedir. Ekonomik yoksulluk ve refahtan yoksunluk halkın bilinçlenme düzeyini hızlandırmaya başlamıştır.

Bu açıdan, yaşadığımız zaman dilimi içindeki toplumun, her konudaki bilgilenme, gelişme, dönüşme ve bireyselleşme hızı Türkiye’deki yönetici kadrolardan daha ileri bir düzeydedir. Halk, hukukun üstünlüğüne,
anayasal güvenceye
dayalı, demokratik,
idari, yargısal ve parlamentoca hesap sorulabilir ve denetlenebilir bir siyasal iktidar istiyor.

DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlik %27

DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlik %27


DİSK
‘e göre, TÜİK‘in açıkladığının aksine, geniş tanımlı işsizlik %27, geniş tanımlı işsiz sayısı 9 milyon 681 bin oldu.

(AS: Bizim katkımız yazının altında..)

HABER MERKEZİ, 11.01.2021
https://sol.org.tr/haber/disk-ar-genis-tanimli-issizlik-yuzde-27-23588 

İş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısı 2 milyon 175 binden 4 milyon 348 bine yükseldi.

Ümidini yitiren işsizlerin sayısı 668 binden 1 milyon 511 bine yükseldi.

  • Salgına bağlı olarak, zamana bağlı eksik istihdam (normal çalışma süresinden daha az çalışanlar) 351 binden 1 milyon 246 bine yükseldi.

Raporda, “TÜİK’in dar tanımlı işsizlik hesaplaması salgın döneminde iş kaybını yansıtmıyor” denildi.

TÜİK’e göre işgücü 2020 yılı Ekim döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 288 bin kişi azalarak 31 milyon 452 bin kişiye geriledi. İşgücüne katılma oranı ise 3,0 puanlık azalış ile %50’ye düştü.

İşgücüne dahil olmayanlar ise 29 milyon 96 binden 31 milyon 483 bine yükseldi. 2 milyon 467 bin kişi işgücü piyasasının dışına çıktı. İstihdam edilenlerin sayısı 2020 yılı Ekim döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 896 bin kişi azalarak 27 milyon 447 bin kişiye, istihdam oranı ise 2,3 puanlık azalış ile %43,6’ya düştü.

İstanbul’da yılın ilk 9 ayında 333 bin kişi işsizlik ödeneğine başvurdu

https://sol.org.tr/haber/ibb-acikladi-istanbullularin-yuzde-565i-gecinecek-kadar-kazanamiyor-23590
****

Dostlar,

Alttaki tweet iletisi de bizden.. 3 günde 600 bine yakın okundu..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Pekiiiii, ülkenin serveti nerede??
Nereye gitti son 18+ yılın ulusal geliri?
Neden bunca acımasız – ölçüsüz biçimde yoksullaştırıldık??
2020 sonu ulusal geliri 649 milyar Dolarda kaldı ve G20’den bile düştük!
2023’e 3 yıl var; son 9 yıldır toplam ulusal gelir sürekli azalırken, 3 yılda nasıl kanatlanıp uçacağız da ilk 10 ekonomi içine gireceğiz?

TÜİK’in zırvalamalarına ne demeli?
***

Bu görülmemiş TALAN neyin nesi?
Ekonomik iç savaş mı yaşıyoruz?
Cumhuriyet’ten intikam mı alınıyor vahşice – acımasızca soyularak?
***
Deriiiiiiiiiiiiiiiiiiiin mi deriiiiiiiiiiiiiiiiiin gaflet uykularından ne zaman uyanacağız?

Sevgi ve saygı ile. 10 Ocak 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Prof. Ali Ercan : Türkiye’nin borçları uzaya ulaştı!

Türkiye’nin borçları uzaya ulaştı!

portresi, Gülümseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN 

 

 

Değerli arkadaşlar,

(AS: Bizim irdelemememiz yazının altında..)

Dış borcumuz 400 milyar Dolar, üst üste 100 dolarlık banknotlar halinde 400 km
yükseklik oluşturuyor… Tam da Uluslararası Uzay İstasyonu’nun bulunduğu yükseklik !
Uzay teknolojilerinde  Türkiye’nin  adı sanı yok, ama bu da bir tür teselli sayılır, değil mi ? æ

Satır içi resim 1

***
Değerli arkadaşlar,

T.C. Merkez Bankası verilerine göre;

2008’de ulusal gelirin %39’u borç  iken, 2014’te Milli Gelirin %50’si borç olmuş.
2008’de gelir 281, borç +461 milyar dolar, GSYİH 742 milyar $
2014’te gelir 402, borç +396 GSYİH 798 milyar $

Doların değer yitimi yaklaşık %1,6/yıl’dan 6 yılda (1,016)6=1,10’dur.
Nüfus artışımız ise 6 yılda 77,696/71,517= 1,0864 katı oldu.

Buna göre 2014 yılı net gelirimiz (2008 rakamlarıyla) :

396/(1,10 x 1,0864) = 338 milyar $ dır.

Bir başka anlatım ile, GSYİH 6 yılda 461’den 338 milyar Dolara düşmüş demektir.
338 /461=0,733 eder, yani Yurt içi üretimimiz 6 yılda net % 27 azalmıştır. Bu yıllık net %5 gerilemek demektir…  İşte bu nedenle Dünyada Ekonomisi en perişan Ülkeler sıralamasında
8. sıradayız..

Borçlar dahil kişi başına gelirimiz ise 2008’de 10375 Dolar iken 2014 te net 10271/1,10= 9337 Dolara gerilemiştir; yani ortalama Refah yılda %2 geriliyor. Her yıl artan borç yükümüze karşın refah düzeyimiz düşüyor. Açıkçası, her yıl daha çok ithal ediyor, daha az üretiyor ve daha az ihraç ediyoruz. Ya da ticaret mantığı ile, dışarıdan mal ve hizmetleri olduğundan pahalıya satın alıp, yurt içi mal ve hizmeti olduğundan ucuza satıyoruz. Rakamlarla ifade edecek olursak, her yıl adam başı ~3 bin dolarlık ithalat ama buna karşın ~2 bin dolarlık ihracat yapıyor ve böylece adam başına yılda bin dolar kadar ek borçlanıyoruz. Borcu ödemek için faiziyle yeniden borçlanıyoruz ve bu sarmal böylesine büyüyor.

1.1.2016’da kişi başına ortalama 5 bin dolar borcumuz var!
Bu yetmiyor, üstüne üstlük 3 milyon göçmen alıyoruz Suriye’den…. 2016 sonunda kişi başına
6 bin Dolar borçlu olursak şaşırmayalım.. Bu işler, Avrupa’dan dilenilen 3-5 milyar Euro ile düzelecek işler değil. Aklı başında hesap bilen, yurtsever yöneticiler gerekli…

Bütün bu rakamlar ortada dururken, konuşulmazken RTE, “Başkanlık, Anayasa” falan filanla gündemi ayarlıyor ve 80 milyon insan 7 gün 24 saat O’nun ayarladığı bu gündemle, hava civa işlerle meşgul ediliyor. Vay ki vay…æ

***

Ülkelerin ekonomik durumları

Değerli arkadaşlar,

Bloomberg  Dünyanın en perişan ekonomiler  sıralamasını yayınladı. Tanınmış ekonomistler tarafından Enflasyon, İşsizlik, Üretim, Borç, Rekabet vb. kıstaslar göz önüne alınarak belirlenen bir ‘Perişanlık indeksi’ne göre Türkiye, 2015’te olduğu gibi, 2016’da yine 8. sırada .

En perişan Ekonomiler sıralamasında 1. Venezüela, 2. Arjantin, 3. Güney Afrika, 4. Yunanistan, 5. Ukrayna, 6. İspanya, 7. Sırbistan’ın arkasından gelen Türkiye’yi Brezilya, Kazakistan, Hırvatistan, Uruguay, Rusya… izliyor.

Dünyanın en sağlam ekonomileri olarak Tayland, Singapur, İsviçre, Japonya, G. Kore ve Çin gösteriliyor. Bir yıl öncesine göre İsviçre 3, Japonya 4, Kore 4 ve Çin 8 basamak ilerlemişler. Tsunami  felaketinden yaklaşık 1 trilyon Dolar zararla çıkan Japonya’nın
kendini kısa sürede toparlaması ve ekonomik gelişimini sürdürebilmesi hayranlık verici…
(http://www.bloomberg.com/news/articles/2016-02-04/the-world-s-most-miserable-economies)image

Her halde bu acı gerçekler gözlerden uzak tutulsun diye, Türkiye’nin gündemi aylardan beri Terör, Anayasa, Başkanlık ve tabii öte Dünya hamaseti üzerinde  kurgulanıyor. æ

=========================================

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamıza bu irdelemesi için teşekür ederiz.

Dün (15.4.16) TÜİK tarafından açıklanan resmi istatistiklere göre işsizlik son 11 ayın en yüksek değerine tırmanarak %11’i aştı.. Sayısal karşılığı ise yaklaşık 3,3 milyon işsiz insan..

Kapanan işyerleri, SGK‘ya prim = ek vergi ödeyen insan sayısında 380 bine varan azalma..
Tüm bu olumsuz veriler nereye dek halkın dikkatinden kaçırılabilir ya da yoksullaştırılarak – işsizleştirilerek perişan edilen kitleler kaçınılmaz biçimde bu travmalaraı yaşamıyor mu, yaşamayacak mı?? Hangi biri iktidarın örtük – açık kaynaklarıyla, ülke kaynakları peş keş çekilerek.. desteklenebilecek??

Dış politikadan iç barışa, ekonomiden sanat – kültür yaşamına (İstanbul Taksim’deki Atatürk Kültür merkezi 8 yıldır kasten onarılmıyor ve yıkıma terkedilmiş durumda.. Ankara Atatürk Kültür merkezi panayır yeri gibi kullanılmakta!?), eğitimden bilim ortamına, seküler – laik düzenden tekke – türbe – tarikat düzenine… yasa dışı dinci vakıflarda masum – yoksul çocukların dinci öğretmenlerce ırzına geçilmesine….  yaşamın hemen her alanında yıkıcı bir yozlaş(tırl)ma ve gerileme içindeyiz. RTE – AKP iktidarı sürdükçe Türkiye’nin ödediği bedel katlanılmaz ölçüde büyümekte.. Salt Türkiye için değil, RTE – AKP bölge barışı açısından da
bir güvenlik sorunu hatta açık tehdit durumuna gelmiştir..

İstanbul’daki İslam ülkeleri toplantısında dün 2 (iki!) milyon Dolarcık (!) bağışı bile toplayamayan, refüze edilen Bay RTE‘nin bir de Halifelik ham hayallerine ne demeli acaba??
Ya AB’nin Türkiye İlerleme Raporu 2015‘te yapılan zehir zemberek suçlamalar ve RTE’ye açık kınamaya ne demeli?? AB Parlamentosu RTE’yi açıkça kınadı!

AB’den sorumlu Bakan Volkan bey “Yok hükmünde, iade edeceğiz vu raporu..” buyurdu..
Kimi kandırıyor? Neyi iade ediyorsun?? Yine eğitimsiz tabana oynama..

Bir başka bakan Prof. Veysel bey, “NASA haltetmiş, biz ondan iyiyiz.. “anlamında tuhaf ve hatta saçma sapan konuşuyor..

Bir kadın bakan, tıp doktoru, Aileden sorumlu üstelik, Karaman’da 45 çocuğun birkaç yıldır süregelen dinci öğretmen arafından ırzına geçilmesine kıyamet koparmak yerine o iğrenç vakfa sahip çıkabiliyor.. Tayyip bey de… CHP genel başkanını linç ederek örtbas çabası!??

…….
Uzatmayalım… Bunca “alamet” belirince insanın aklına “kıyamet yakın herhalde..” diye
bir düşünce doğuyor.. Kıyamet?? Türkiye’de, yakın?? Ne demek acaba?? Nasıl acaba??

AKP-RTE ne olacak acaba?

Sevgi ve saygı ile.
16 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

 

 

HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH


Sevgili AÜTF Dönem 2 öğrencilerimiz
,
Site okuru dostlarımız. 

  • DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS SORUNLARI ve POLİTİKALARI

konulu AÜTF Dönem 2 dersi sunumu yansılarını paylaşmak isteriz.

Güncellenmiş dosyayı ilgi ve bilginize sunuyoruz.
Çok emekli ve kapsamlı bir dosyadır (119 yansı).

  • Gereksiz, dengesiz ve hızlı, akıl dışı ve sürdürülemez
    hızlı nüfus artışı ülkemiz ve dünya için en önemli sorunların başında gelmektedir.

Türkiye, 35-40 yıl sürecek bir DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ DÖNEMİNDEDİR.
Bu dönemde yapılması gereken, genç nüfusun niteliğinin iyileştirilmesidir.
Bu da sağlık ve eğitim yatırımları ile olur.

Nüfusun “hızlı” yaşlanması sorunu yoktur, akut gündem bu değildir.

İvedi olan 2 adım vardır :

1. Hızlı nüfus artışını teşvikten, “en az 3-5 çocuk doğurun” demekten
hemen vazgeçmek. Her ailenin 1 çocukla yetinmesini önermek..

2. Eldeki çooooook genç nüfusun niceliğini (sayısını) değil niteliğini (kalitesini) geliştirmek.. Yaşamsal sorun budur.. Genç nüfusu 21. yy’da acımasız küresel rekabete hazırlamak..
Yabancı diller ve İLETİŞİM öğretmek, geçerli meslekler edindirmek, özgüven kazandırmak,
istihdamı geliştirmek, yurttaşların sosyalleşmesini sağlamak (karma eğitim başta!)..

Ülkemizin öncelikleri bunlar, Demografi politikaları bakımından..
Bir ULUSAL DEMOGRAFİ KURULTAYI toplamak ve nüfus politikalarını güncellemek..

Ayrıca, kürtaj istemiyorsanız etkin ve yaygın aile planlaması hizmetlerini topluma
mutlaka vereceksiniz.. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu’da!

Vurgulayalım ki; Anayasa’nın 41. maddesi açık ve net olarak devlete bu görevi yüklüyor.
Siyasal tercihiniz ne olursa olsun :

Anayasa_madde_41

 

 

 

 

 

 

 

 

Oldukça kapsamlı ve doyurucu bir dosya sunuyoruz.
Okunup okutulması, paylaşılması, politikacılara da ulaştırılması dileğiyle..
Umarız, hala Türkiye’de nüfus artışını bilim ve akıl dışı biçimde savunan tepe yöneticiler de, danışmanları da okusun ve yararlansınlar. Ülkemizi yıkımlara sürüklemesinler..

Lütfen tıklar mısınız erişkeyi (linki) ?

Nufus_sorunlari_ ve_ politikalari

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Bu yansılarda sayın Prof. Ercan’dan çok yararlandık, teşekkür borçluyuz.

Nihayet doğru Seçmen Sayısına ulaştık!


“YSK Başkanı Sadi Güven, Türkiye  toplam seçmen sayısını  54 703 164 olarak açıkladı. Yurt içinde 52,0 milyon, Yurt dışında 2,7 milyon  seçmen var….”
(Milliyet, 19.7.2014)

NİHAYET !

Nihayet doğru Seçmen Sayısına ulaştık..

portresi

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Evet, değerli arkadaşlar, YSK sonunda doğru bir rakam verdi.
  • YSK 2007 seçiminde 48,8 milyon olan seçmen sayısını 6 milyon eksikle 42,8 milyon olarak vermiş 

ve o günden bu güne yalpalayarak eksik / fazla seçmen sayısı veren YSK
sonunda doğruyu buldu.. Neden mi bu kez “Doğru” diyorum; açıklayayım :

Normal dağılımlı bir popülasyonda (AS: nüfusta) 18 yaş üzeri seçmenlerin toplam nüfusa oranı, en çok 1 hata ile (1-18 / y) dir. Burada y toplumun ortalama yaşam süresidir. 2014 yılında Türkiye’de ortalama yaşam süresi (1 yıl içinde ölen insanların ölüm yaşlarının ortalaması) y=61 dir..
TÜİK verilerine göre ortalama (~median) yaş (yaşamda olanların yaşlarının ortalaması) 30,6 yıldır, ki doğrudur. Ortalama ömür ortalama yaşın
2 katından daha büyük olamaz. Dolayısıyla, Türkiye’de ortalama ömür TÜİK’
‘in yayınladığı gibi 72 yıl değil, 61 yıldır. 2014’te doğanların beklediği ortalama yaşam (AS : Eo) ise 80 yıldır. 
 
Secmen_orani
 
ADNK (AS: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi) Sistemine göre Türkiye’nin  Ağustos 2014 nüfusu 77,3 milyondur.*Seçmen sayısı (1-18/61) x 77,3 ≈ 54,5 milyon hesaplanıyor.. Aradaki binde 4’lük fark son 10 yıldan beri doğum hızının azalmasından kaynaklanan etkidendir (bkz. yukarıdaki grafik). Sonuçta Türkiye’nin 2014 yılı seçmen sayısının 54,7 milyon olduğunu
gönül rahatlığı ile öğrenmiş bulunuyoruz ! Hele şükür…

***
 
Değerli arkadaşlar
Şimdi gelelim 10 Ağustos’taki CB Seçimi sorununa :
Son seçimlerdeki katılım oranlarına bakacak olursak bu seçimde de yaklaşık %85 oranında bir katılım olacağını öngörebiliriz. Geçersiz oy oranı %2 – 4 arasında değişiyor. Ortalama %3 desek, 2014 Cumhurbaşkanı seçiminde 54,7 x 0,85 x 0,97  45 milyon geçerli oy bulunacaktır sandıkta… 1. Turda seçilebilmesi için bir Adayın en az 22,5 milyon geçerli oy alması (%50+)gerekiyor. Muhalefetin ortak adayı Ekmel Bey 1. turda
%50+ alabilir mi?
 
Son Mart 2014 yerel seçiminde Partilerin oy oranları şöyleydi :
 
AKP………%43,3
H/BDP……% 6,6
TOPLAM…%49,9  !
 
CHP………%25,6
MHP……..%17,6
 
SP………….%2,8
DİĞER……..%4,1
TOPLAM….%50,1 !
 
CHP ve MHP fire vermeden aynı oy oranlarını korurlarsa geriye % 6,8 kalıyor.
Bu da HDP dışındaki tüm partilerin, başta SP olmak üzere, 12 küçük partinin Ekmel Beyi desteklemesiyle olanaklıdır… 
 
CHP seçmenlerinin, küçük bir oranda da olsa, seçimi boykot etmeleri (veya geçersiz oy kullanmaları) halinde RTE 1. Turda CB seçilir. Adaylar %50 sınırını aşamaz ve seçim 2. Tura kalırsa, siyasal pazarlıklara açık olan AKP, HDP’nin oylarıyla çoğunluğu sağlayabilir, sonuçta yine yine RTE seçilir.
  • Muhalefet cephesinden gelecek bir boykot örtülü olarak AKP adayını
    desteklemek demektir.
Gün, “söz konusu Vatansa gerisi teferruattır” diyen Partilerin,
“Şeriata hayır”, “bölünmeye hayır” diyen yurtsever seçmenlerin
birlik beraberlik günüdür.
Sevgilerimle. æ
20.7.14

Beklenen Ömür – Ortalama Ömür..

Dostlar,

Sayın Prof.Dr. Ali Ercan, TÜİK’i eleştiren bir kısa bir irdeleme yollamış..

Bir de çizimle açıklamış..

Dileriz ilgililerine ulaşır..

Sevgi ve saygı ile.
10 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Değerli arkadaşlar,

TÜİK’in Demografik yayınlarıyla ilintili olarak bir konuyu açıklamak isterim:

Bizim TÜİK, Doğumda Beklenen Ömür (Life expectancy at birth) kavramını
Ortalama ömür veya Ortalama Yaşam Süresi (mean lifetime, average life span) kavramı ile karıştırıyor.

Örneğin 2014 yılı içinde ölen insanların ölüm yaşlarının ortalaması 2014 yılı için geçerli “ortalama ömür” dür.

Öte yandan 2014 yılı içinde doğanlar için beklenen (kestirilen) ömür süresi ise
“Beklenen Ömür”dür.

Beklenen_omur_ortalama_omur

SEÇMEN KÜTÜKLERİNİN GÜVENİLİRLİĞİ, YAŞLANAN TÜRKİYE ve…??


SEÇMEN KÜTÜKLERİNİN GÜVENİLİRLİĞİ, YAŞLANAN TÜRKİYE ve…??

Dostlar,

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu, eski DİE), 31 Aralık 2013 sonu Türkiye nüfus verilerini özet bir demografik raporla web sitesinde yayımladı file:///G:/Demografi/Nufus_2013.htm).

Bilindiği gibi artık ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ kullanmaktayız
2000 yılından bu yana ve tüm nüfus hareketleri, başta doğum – ölüm ve göçler
(içe – dışa göçten çok yurt içi adres değişiklikleri) olmak üzere çevrim içi (on line) verileri işlenmekte. Bu sistem ne ölçüde güvenilir, uygun yöntemlerle test edilmesinde büyük yarar var. Bu amaçla sondaj yöntemine dayalı kimi örneklem çalışmaları yapılabilir, yapılmalıdır. Bu tür sayıma “de jure” sayım denilmekte. Sözcük anlamıyla “hukuka dayalı” demek..
Yani yukarıda değinilen demografik hareketliliklerin başta Nüfus Hizmetleri Yasası olmak üzere mevzuat gereği yasal birimlere bildirilmesi ve sanal ortamda kayda alınması varsayımına dayalı. Önceki sistem ise “de facto” sayım idi.. Sözcük anlamıyla “gerçeğe dayalı” .. Yani sokağa çıkma yasağı konarak herkesi evlerinde birer birer saymak ve kayda geçirmek.. Her 5 yılda bir yapılıyordu 1927’den başlayarak (birkaç aksama dışında).

Yıl Nüfus
1927 13.648.270
1980 44.736.957
1985 50.664.458
1990 56.473.035
1997 62.865.574
2000 67.803.927
2007 70.586.256
2008 71.517.100
2009 72.561.312
2010 73.722.988
2011 74.724.269
2012 75.627.384

Bu yasaya (NÜFUS HİZMETLERİ KANUNU, yasa no 5490, RG: 29/04/2006,
sayı 26153) göre “ulusal adres veri tabanı ile MERNİS veri tabanının ilişkilendirilmesi” gerekiyor (md. 48).

Madde 15,

“Sağ olarak dünyaya gelen her çocuğun, doğumdan başlayarak Türkiye’de otuz gün içinde nüfus müdürlüğüne, yurt dışında ise altmış gün içinde dış temsilciliğe bildirilmesi zorunludur.” diyor.

Madde 31/e ise ölümlerin “10” (on) gün içinde resmi makamlara bildirimini yükümlüyor.

Ancak işlerin hiç de varsayıldığı gibi gittiğini söylemek olanağ yok…

Yukarıdaki tablodan 3 sayım verisini çekersek, aşağıdaki rakamlar çok güven sarsıcı.

1997 62.865.574
2000 67.803.927
2007 70.586.256

1997 – 2000 arası 3 yılda nüfus 5 milyon artarken (??), 2000 sonrası 7 yılda yalnızca 2,8 milyon artmış!?

Olacak şey değil.. Kabaca yıllık 1 milyon artış oluyor.. 7 milyon yerine 2,8 milyon..
4,2 milyon nüfus yitik! Tam bir rezalet..

Dahası, bu verilerle, İçişleri Bakanlığı’nın sağladığı bu veri tabanıyla YSK seçmen kütükleri hazırlıyor ve seçim yapılıyor.. AKP de güzel güzel iktidar oluyor!

Demokratik sitemin A’dan Z’ye, -açık söyleyelim- ırzına geçilmiştir, geçilmektedir.

Ve Türkiye’de kıyamet kopmamaktadır..
YSK da bu oyunun bilerek – bilmeyerek içindedir.
Bir anlamda bilerek – bilmeyerek suç ortağıdır..
İşte somut örnek.. 429 bin nüfuslu Antalya’nın Muratpaşa merkez ilçesinde 50 bin seçmen kütüklerde yoktur!..
Bu ileri bilgisayar çağında böylesi bir major teknik hata olanaklı mıdır??
Asla.. Bu seçmenlerin hemen hemen tümünün CHP seçmeni olduğu savlanıyor.
Böyle seçim olur mu?
Oyunu mertçe oynamak gerekmez mi?
Demokrasinin en temel varsayımlarından biri

* Dürüst, açık, saydam, gizli – eşit oy açık sayım – döküm değil midir?

YSK mutlaka namuslu bir veri tabanına dayalı olarak seçim yapmak zorundadır.
Seçmen kütükleri 23.01.2014 günü askıdan indirilmiştir.
Bundan sonrası YSK’nın namusuna kalmıştır. Aksi durumlar ülkede istikrarı alt üst etmeye ve ciddi kargaşalar çıkarmaya adaydır.

  • Buradan YSK’yı bir kez daha uyarıyor ve gereken her türlü titizliğin
    sonuna dek, asla aksamadan eksiksiz gösterilmesini istiyoruz..

******

Türkiye, Demografi (Nüfusbilim) yazınında bir DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ içinde görülmektedir. Daha önce bu sitede konuya ilişkin Sn. Prof. Ali Ercan‘ın ve
bizim epey yazılarımız yer aldı.

Türkiye, yaklaşık %1,5 (binde on beş) düzeyindeki hızlı ama anormal ya da -çok hızlı- olmayan bir nüfus artış hızı sahibidir. Nüfus çok gençtir, örn. ortanca yaş haşa 30’dur.
Bu 2 veri birlikte, bir ülke nüfusunun DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ  içinde olması biçiminde yorumlanmaktadır. Türkiye’nin bu verileriyle 35-40 yıldan önce “yaşlı” nüfus olmayacağı kestirimi, projeksiyon hesapları ile çıkarılan trendlerden izlenmektedir.

Dolayısla vurgu, haksız – yersiz – doğru olmayan biçimde “yaşlanan nüfus” olgusuna değil; nüfus artış hızının %1’in de hemen altına çekilerek niteliğinin iyileştirilmesine yapılmalıdır.

Küresel yarışta tutunmak kalabalık ve niteliksiz bir nüfusla değil;
özellikle sağlıklı ve eğitilmiş optimal büyüklükte nüfusla olur. Türkiye’nin gerçek nüfusunu CIA %10 daha fazla vermektedir. 2014 başında Türkiye’nin gerçek nüfusu, %10 kayıt dışı ile 84 milyon dolayındadır ve Erbakan – Demirel – Erdoğan üçlüsünün yanıltılarak dillendirdiği gibi 100 milyonu besleyebilecek bir ülke değildir.

  • Dünya topraklarının %0,6 sına, enerji – su kaynaklarının %0,2’sine sahip
    bir ülke olarak Türkiye, toplam dünya nüfusunun % 1,1’ine sahiptir ve
    zaten orantısız biçimde gereğinden çok nüfus baskısı altındadır.

Sorun,

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK! 

Ulusal politikasıyla yoluna konabilir.. Hem de daha çok gecikmeden..

Daha fazla bilgi için lütfen şu dosyaya bakar mısınız??

HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH

http://ahmetsaltik.net/2013/12/02/hizli-nufus-artisi-sorunu-the-chaos-of-huge-population-growth/, 02.12.2013

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Temiz ve Adil Seçim


Dostlar
,

Bizim de üyesi olduğumuz ADD Bilim – Danışma Kurulu,
seçimlerle ilgili bir rapor hazırladı..

* Temiz ve Adil Bir Seçim

Şöyle başlıyor :

Giriş                  :

Demokrasinin önemi ve gerekliliği

Ülkemiz yalnızca içerideki sosyo-ekonomik sorunlarla değil, aynı zamanda
Bölgesel ve Küresel ölçekte yaşanan çok boyutlu, büyük yaşamsal sorunlarla da karşı karşıyadır. Dünyamızda ve buna paralel olarak Ülkemizde nüfus dizginsiz bir şekilde çoğalmaktadır… Dünya nüfusu her gün 200 bin kişi, Türkiye nüfusu her gün
3 bin kişi artmaktadır. Öte yandan önlenmesi artık neredeyse olanaksız duruma gelen olumsuz iklim koşullarının  yol açacağı susuzluk, açlık, salgın hastalıklar tehdidi ve bunların sonucunda meydana gelecek kaos ortamı ile karşı karşıya kalacak olan insanlık, 21. Yüzyılı büyük bir kıyıma uğramadan salimen atlatabilmek için sosyal ve ekonomik alanda bilim ve teknoloji destekli aranışlar içindedir…”

Bu kapsamlı raporu paylaşmak istiyoruz.. 10 sayfa olduğundan pdf olarak vereceğiz..

Önümüzdeki 3 seçimin -elbette daha sonrakilerin de- dürüst / adil / saydam yapılması ülkemizin esenliği bakımından yaşamsal önem taşıyor..

Öte yandan TEMİZ SEÇİM PLATFORMU da çalışmalarını sürdürüyor..

Sayın Yaşar Okuyan (Eski Bakan), Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan (Eski Müsteşar ve ADD Bilim – Danışma Kurulu Başkanı) ve Sayın Tacidar Seyhan (Eski milletvekili ve Bilişim Uzmanı) öncülüğünde çaba gösteriyorlar. Bu etkinlikleri

https://www.facebook.com/TemizSecimPlatformu

adresinde izlemek olanaklı..

temizseçim@gmail.com 

ve

twitter.com/TemizSecim

adreslerinden de iletişim kurmak olanaklı..

“Temiz ve Adil Bir Seçim”

Başlıklı raporu okumak ve paylaşmak için lütfen tıklar mısınız??
Güncellennmiş biçimini bu gün bir kez daha sunuyoruz.. (13.11.13)
(Daha önce 21.9.13’te sitemizde yayımlamıştık..)

Hem word dosyası pdf olarak hem de power point yansılarıyla ppsx olarak..

Bu 2 önemli dosyayı özenle irdelemek ve yaymak gerek.
Uygulanması için çoook çaba göstermek gerek çook..

Temiz_ve_Adil_Seçim_guncellenmis_13.11.13

Seytan_ucgeninde_demokrasi_oyunu.æ.13.11.13

Rapor şöyle bağlanıyor :

Öneriler                           :                

1. Oransal (Nispi) temsil sisteminin temsilde adalet boyutunu zedeleyen ülke barajı % 10 oranından, gerçek bir demokraside makul sayılabilecek % 5 oranına düşürülmelidir.

2. Bir seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların o çevreden çıkacak milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilecek sayıdan daha az oy alan siyasi partilere
veya bağımsız adaylara milletvekilliği tahsis edilmediğinden, boşa giden oylar ülke genelinde değerlendirilmelidir. Bunun için 1965 seçimlerinde uygulanılan
ulusal artık” (milli bakiye) sisteminden yararlanılabilir. Seçim çevrelerinde milletvekili tahsis edilmeyen siyasal parti oyları ülke genelinde toplanıp
550 milletvekilli Parlamentoda sayısı 25-50 olarak ülke baraj oranına göre belirlenebilecek Türkiye milletvekilliğinin kazanılmasında değerlendirilebilir.

Ülkemiz için en demokratik uygulama olacak bu sistem,
ulusal artıklı oransal temsil sistemi olarak adlandırılabilir.

3. Bir başka 12 Eylül mirası olan parti içi organların oluşumunda ve milletvekili adaylarının saptanmasında parti merkezleri ile liderlerin olağanüstü yetkilerine kısıtlayıcı hükümler getirilebilir. Partilerde liderlerin mutlak egemenliği vardır. Milletvekili adaylarını liderler belirlemek, seçmenlerin aslında milletvekili seçmekten çok liderlerin tercihlerini oylamaktadır.. 

4. Adayların belirlenmesinde, bütün partili üyelerin katılımıyla belli oranda
(örneğin % 75-90) zorunlu duruma getirilebilir.”

ADD BDK Bilim Danışma Kurulu) Başkanı Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan ve aynı Kurulun üyelerinden Sn. Uluç Gürkan‘a nitelikli emekleri için şükranlarımızı sunarız.

Bizim de eklemelerimiz var, dikkat ve ilginize sunarız                                   :

30 Mart 2014 seçimleri herhangi bir yerel seçim değil. Bir kez, 750+ bin nüfuslu 14 yeni il Büyükşehir Belediyesine dönüşüyor. Böylece 30 ilde il genel meclisi ve il özel idaresi kalkıyor; yerini Büyükşehir belediye meclisi alıyor. Belediye sınırları il sınırları oluyor. 16 bin köy mahalleye dönüşüyor (17 bin köyümüz kalıyor..). Yerel yönetim güçlendirilerek mülki idare geri çekiliyor. Vali 2. plana alınırken, Büyükşehir Belediye Başkanları kentin seçimle gelen asıl güçlü yöneticileri oluyor. Merkezi idarenin vesayet yetkisinin de iyice sınırlandırıldığı bu yapıda, Anayasanın idarenin bütünlüğüne ilişkin 123. maddesi adeta arkadan dolanılarak boşa çıkarılıyor. Açıkçası, yerel özerklik aldatmacası ile federal yönetime ve giderek bölünmeye zemin hazırlanıyor.. Büyükşehir Belediye Başkanları
Eyalet Valisi / İmparator gibi olacaklar adeta. 2. olarak, bu seçimi izleyen Temmuz 2015 genel seçimlerinde iktidarın eli güçlenecek bu seçimde başarılı olduğu ölçüde. O arada da bölücü “yeni anayasa” tuzağı dahil
pek çok yıkıcı tasarımını ülkeye dayatmayı sürdürebilecek. Oysa bu yerel seçimlerde geriletilen bir iktidar için domino etkisiyle genel seçim ve öncesinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ciddi zemin yitirme söz konusu.

Ayrıca seçmen kütüklerini İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde MERNİS yürütecek. Son derece güven yitirmiş bir kurum olarak TÜİK’in burada payı ne olacak? TÜİK, yakın geçmişte ülkemizin nüfus ve seçmen sayıları ile ilgili olarak milyonlarca oyu bulan ağır fiyaskoların sorumlusu. Örn. 2000 yılı nüfusu 67,8 milyon, 2007 nüfusu ise tam 7 yıl sonda yalnızca 2,8 milyon, yılda 400 bin artışla 70,6 milyon! Oysa ortalama 1 milyon yıllık nüfus artış hızıyla 7 milyon nüfus artışı bekleniyor.. 4,2 milyon dolayında nüfus kayıp! TÜİK buharlaştırmış! Mızrak çuvala sığmayınca da herhalde sonraki yıllara yedirilmiş olmalı (??).
Bu durumda, seçim güvenliğinden asıl sorumlu anayasal kuruluş olan YSK hangi güvenilir (!?) veri tabanına dayanarak seçmen kütüklerini oluşturacak. YSK’nın buna itiraz etmesi gerek. Gerekirse bir kez daha “de facto” nüfus sayımı yapılarak gerçek nüfus belirlenmeli. Halen yürütülen “de jure” sayımda kabul edilemez milyonlarca oynama nasıl görmezden gelinebilir? YSK’ya ziyaretlerle üzerinde sıkı kamuoyu baskısı yaratılmalı ve mutlaka geçerli – güncel – güvenilir nüfus sayımına dayalı seçmen kütüklerini oluşturması istenmelidir.

3. olarak, seçimler sırasında toplanan veriler UYAP ağı üzerinden YSK’ya taşınacaktır! Niçin? UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) Adalet Bakanlığı yönetimindedir. Bu Bakanlık, genel seçimlerde istifası gereken 3 bakandan biridir. Anayasa bu denli tarafsızlık ve seçim güvenliği gözetirken, bu ağın teknik – güvenlik – politik sorunları bir yana bırakılsa bile (!?) neden YSK için, salt bu amaca dönük bir ağ altyapısı kurulmaz? Ülkede sıklıkla genel – yerel seçimler yapılmakta, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve referandumlar söz konusu olabilmektedir. Böylesi bir ağ ekonomik de olacaktır ayrıca. YSK, Anayasal görevini tam olarak yerine getirebilmek için Hükümetten bu vb. somut istemlerde bulunmalıdır. Aksi durumda siyasetin her türlü yönlendirmesine (manüplasyonuna) açık, asla güvenilemez verilerin bir tür eli mahkum noterine indirgenebilecektir YSK! Seçimlerde bu tür uygulamalar olursa ülke barışı ve huzuru çok ağır yara alır, ciddi ve ağır karışıklıklar çıkabilir ve denetimi hiç kolay olmaz.

4. olarak; parmak boyanması yöntemine dönülmeli, yinelenen ve hak sahibi olmayanların oy kullanmaları kesinlikle engellenmeli, hak sahiplerinin de
seçmen listeleri vb. oyunlarla oy hakkını yitirmelerine izin verilmemelidir.
YSK’nın kurulması, Anayasal bir kurum olarak tanımlanması, kararlarının
kesin olması ve
itiraz edilememesi gibi güçlendirici yönetsel araçlar bu amaçlarla YSK’ya tanınmış statü ayrıcalıklarıdır.

Bu bağlamda SURİYE’li SIĞINMACILAR kesinlikle oy kullanmamalıdır, vatandaş yapılmamalıdır. Her tür insancıl yardımı yapmak başka birşeydir,
ucuz – rastgele vatandaşlık vermek çok başka bir şey.. T.C. Vatandaşlığı öylesine ucuz değildir. En az 5 yıl ülkede oturmak ve bir dizi koşulu sağlamak gerekir. Hükümet bu yollara da yönelebilir; konuya ilişkin kamuoyu duyarlığı sağlanmalı ve Hükümet ciddi biçimde uyarılmalıdır. Örneğin “Suriyeliler asla!” gibisinden bir slogan geliştirilerek sıklıkla kullanılabilir, kamuoyu duyarlığı sağlanabilir.

ADD bu amaçlarla bir Yerel Seçimler ve Güvenliği Kurulu” oluşturabilir
ve DKÖ – STK ile, siyasal partilerle yoğun iletişim ve etkileşime girebilir.
Yerel seçimler için yeni yasal düzenleme olanağı kalmamıştır (Anayasa md. 67/son). Ancak sonraki Temmuz 2015 seçimleri için kalan süre 6 ay dolayındadır (Haziran 2014 sonu).

TBMM içindeki anamuhalefet ve muhalefet, eğer genel seçim yasası temsilde adaleti sağlayacak biçimde düzeltilmezse dahası, iktidar tersi yönde adımlar atarsa, SEÇİMLERİ BOYKOT dahil ciddi ciddi seçenek planlar yapmalıdır.
Bile bile lades demenin anlamı ve mantığı yoktur. Kapsamlı mitinglerle kamuoyu yeterince
duyarlı kılınabilir ve AKP üzerinde toplumsal – politik baskı kurulabilir, kurulmalıdır. 

Halk 29 Ekim’de meydanlarda neler istediğini haykırmıştır. 10 Kasım’da (2013)
bu kararlılık daha da büyümüştür. Anıtkabir ziyaretçilerinin sayısının 29 Ekim’deki
(2013) 438 bini 2,5 ile çarparak 1 milyon 90 bine ulaştığını ve tüm zamanların rekorunu kırdığını büyük sevinçle öğreniyoruz!)
Ulusa doğru ve etkin siyasal önderlik yapmak, anamuhalefet ve muhalefetin tarihsel – kritik görevidir.

Son olarak, seçimler uluslararası yansız kişi ve kurumların gözlemine
açık olmalıdır.

*********************************

Sevgi ve saygı ile.
13.11.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Çevre Bakanlığı’ndan İklim değişikliğine karşı önlemler ?!

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan önemli bir yazı daha..

Çevre Bakanlığı’nın “İklim değişikliğine karşı önlemler ?!” ini irdeliyor, eleştiriyor ve katkı veriyor.

Bize göre de en önemlilerinden biri artık anti-natalist (nüfus artışına karşı!) demografi politikaları benimsemek.. Pro-natalist (nüfus artışı yandaşı!) demografi politikalarını terk etmek! TÜİK anormal hatalar yapmayı sürdürüyor..

Bu sitede TÜİK’in hünerleri (!) konusunda bizim ve Sayın Ercan’ın birkaç makalesi yayımlandı..

Çok yazık, TÜİK, tarihinin en az saygın olduğu dönemleri yaşıyor..
Bu fahiş hatalar bitmiyor.. TÜİK, kendi verdiği yıl sonu nüfus rakamlarından (2011 ve 2012) yıllık nüfus artış hızını bile % 1,68 yerine % 1,35 olarak hesaplamayı becerebiliyor! (TÜİK’in Tehlikeli Hataları.. Başbakan da Yanıltılıyor.., http://ahmetsaltik.net/?s=T%C3%9C%C4%B0K%2C+n%C3%BCfus+art%C4% B1%C5%9F+h%C4%B1z%C4%B1%2C+%25+0%2C33&submit=Ara, 3.1.13)

Uyarılara karşın da kendini düzelt(e)miyor!?

Kurumu imamlar yönettiğinden mi acaba??

Bu durumda kılavuzu karga olanların burnu ??

Sevgi ve saygı ile.
26.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

İklim değişikliğine karşı önlemler ?!

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Portresi_gulumseyen


Değerli arkadaşlar,

Çevre Bakanlığı’nın iklim değişikliğine (nedense küresel Isınım demiyorlar! sanki iklim değişikliğinin Küresel ısınımla ilgisi yokmuş gibi)  karşı önlemler listesi yayınlandı. æ ***

  • Uzun süreli kullanabileceğiniz bir alışveriş çantası edinin. Her alışverişinizde verilen plastik poşetleri geri çevirin ve aldıklarınızı kendi alışveriş çantanızda taşıyın.
  • Küçük ambalaj gerektiren ürünlerde (sıvı sabun, kolonya vb.), doldurulabilir olanları tercih edin. Bu sayede hem ev ekonominize katkı sağlarsınız, hem de atık miktarınızı azaltırsınız.
  • Ampullerinizi enerjiyi verimli kullanan tasarruflu ampullerle değiştirin. Bu sayede yılda 20 kg karbondioksit gazının atmosfere salımını önlemiş olursunuz.
  • Buzdolabınızın ve dondurucunuzun yerini değiştirin
  • Daha az sıcak su kullanın. Sıcak suyun 45-50 derecenin üzerinde ısıtılmasının gereksiz enerji tüketimine yol açacağını unutmayın.
  • Yemek pişirirken, su kaynatırken, tencerenizin kapağını kapalı tutun. Bu sayede ciddi miktarda gaz tasarrufu sağlayabilirsiniz. Düdüklü tencere kullandığınızda ise yapacağınız tasarruf %70′i bulur!
  • Çaydanlık ya da elektrikli ısıtıcı ile yalnızca ihtiyacınız kadar su ısıtın.
  • Uzunca banyo yapmak yerine duş kullanın. Böylece 200 litre yerine yalnızca 70 litre su harcamış olursunuz.
  • Kapı ve pencere aralıklarınızı uygun malzemelerle kapatın. Binanızdaki hava kaçaklarını önleyerek yakıt giderlerinizi %30 oranında azaltabilirsiniz. Klimanızı bakımlı ve filtresini temiz tutun. Temiz tutulan klima filtresi yılda 160 kg kadar karbondioksit üretimine engel olabilir.
  • Güneş enerjisi kullanın. Sıcak su ihtiyacınızın önemli bir bölümünü güneş enerjisinden sağlayabilirsiniz.
  • Mümkün olduğunca yürümeyi, bisiklete binmeyi ya da toplu taşıma araçlarını tercih ederek, otomobil kullandığınız süreyi azaltın.
  • Aracınızın bakımlarını zamanında yaptırın. Motorlu taşıt sahiplerinin yalnızca % l’i araç bakımlarını düzenli yaptırsa, yılda 450 bin tondan fazla karbondioksitin üretilmesi engellenebilir.
  • Taşıtlarınızın lastiklerini haftada bir kontrol edin ve uygun şekilde şişmiş olduklarından emin olun. Uygun lastik basıncı, bir depo yakıtla aldığınız yolu 3 kat kadar artırır. Tasarruf edilen her 4 litre benzin, l0 kg karbondioksitin engellenmesi demektir.

*** Bakanlık en önemli önlemi unutmuş;

  • “Kadın başına bir çocuk” la Nüfusu dizginlemek !
  • Dünya nüfusu her gün  200 bin kişi artıyor.
  • Türkiye’nin nüfusu ise her gün 3 bin kişi artıyor. æ

not. 1 litre benzin ≡ 3,2 kg. CO2 tir.