Etiket arşivi: Prof. Dr. Ali ERCAN

KAR YOK, YAĞIŞ YOK…  KURAK MEVSİMLERE YELKEN AÇTIK !

KAR YOK, YAĞIŞ YOK…
KURAK MEVSİMLERE YELKEN AÇTIK !

(AS: Bizi katkımız yazının altındadır..)
***
Endüstri devrimi öncesi Gezegenimizin ortalama sıcaklığı 14 C derece ve atmosferdeki CO2 yoğunluğu ise 300 ppm* kadardı; ancak sera etkisi yaratan fosil yakıtların (Kömür, petrol, doğal gaz (metan)) kullanılmaya başlandığı endüstri devriminden bu yana, 200 yıllık sürede atmosfere aşırı miktarda CO2 salımı yapılmıştır.
Öyle ki Gezegenimizin ortalama sıcaklığı, 1800’ler öncesi ~14 C dereceyken, insan etkisiyle 2020’de sıcaklık ortalama 15,5 C dereceye ve Atmosferdeki CO2 yoğunluğu da 415 ppm’ye yükseldi.
Bilim adamlarının zorlamasıyla, uluslararası çözüm bulmak için hemen her yıl iklim konferansları düzenlendi, güzel sözler, alkışlar duyduk, ancak o kadarla kaldı. Toplantıların “yaptırım gücü” yoktu ne yazık ki… “mutatis mutandis” mantığıyla (AS: değiştirilmesi gerekenler değiştirildi) imzalanan belgelere uymak ülkelerin keyfine, iyi niyetine bırakılmıştı.
En son 5 yıl önce dünyadaki hemen bütün ülkelerin katılımıyla imzalanan ve çevrecilerin son umut gördüğü Paris antlaşması da (AS: COP 2015) fiyaskoyla bitti; hatta Dünyanın en büyük kirleticisi ABD, Trump döneminde bu Anlaşmadan çekildi. (Dünyada kişi başına en çok, 18 ton/yıl CO2 salımı yapan ülke ABD’dir)
***

Değerli arkadaşlar,

Atmosfere yılda adam başı salınan CO2 miktarı, dünya ortalaması ~5 tondur; yani toplamda ~40 milyar ton CO2!! salınıyor. Bunun ancak yarısını, Ormanlar fotosentez yoluyla dengeleyebiliyor; kalanı okyanuslarda ve atmosferde birikiyor (yılda ~2,7 ppm) ve bu birikim sera etkisiyle küresel ısınımı hızlandırıyor.

Türkiye de, adam başı yaklaşık 5 ton CO2 salımıyla (yılda 400+ milyon ton) bu kollektif (AS: ortaklaşa) suçtaki payını alıyor. 200 bin km2 kadar olan Türkiye ormanları, bu CO2 salımının ancak dörtte birini (!) dengeleyebilecek durumdadır; yani Türkiye nüfusunu yarıya indirirse ve Orman varlığını 2 katına çıkarabilirse, ancak o zaman Karbon dengeli (carbon neutral) bir ülke olabilir! Bunun için de adam başına 1 hektar orman gerekli.
***
15 Aralık 2020 günü Ankara’da hava sıcaklığı 8 C derece ! 😲
Oysa 2010 öncesi 40 yılın ortalaması 3 C derece olurdu… Oldukça ılıman geçen bir kış, yakıcı ve kurak bir yaz mevsiminin işareti olabilir..
Bir yandan “insanlığın kıyameti olabilecek küresel ısınımın temel nedeni CO2, Metan (doğal gaz) üreten Fosil yakıtlardır” diyoruz, bir yandan da bu fosil yakıtları yer altından çıkarmak, sahiplenmek ve kullanmak için didişiyor, hatta savaşları göze alıyoruz.
Ne yaman bir çelişki !
Sevgilerimle. æ
________________
* ppm (part per million) milyonda 1 kısaltılmış şekli
Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı '16 14 12 ANKARA'DA 1970-2010 ARASI SICAKLIK DEĞERLERİ ORTALAMASI Yıl Ortalaması 14°C 10 20 Ocak EKİM KASIM ARALIK OCAK ŞUBAT MART NİSAN MAYIS Kaynak: Met. Gn. Md'
===========================
Dostlar,Öncelikle, böylesine yakıcı küresel sorunları gündemde tutarak bilimsel yetkinlikle işleyen çok değerli öğretmenimiz Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN’a şükran borçluyuz.
***
Artık KÜRESEL ISINMA (Global warming) ve onun türevi olarak İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ (Climate change) kavramı yerine İKLİM FACİASI (Climate Disaster) kavarmı kullanılmakta!
Dünyada tüm türler azalırken insanlar hala, tavşanlar gibi çoğalmakta!
Bu sorumsuz – bilinçsiz davranış sürdürülemez.
Hem günümüz koşullarında olanaklı değil hem de gelecek kuşakların yaşam hakkını çalıyoruz.Dünya sonlu, sonsuza dek çoğalmamız biyolojik olarak da olanaksız.
Daha da çok geç kalmadan aklımızı başımız almalıyız.

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Hiç başka yolu yok, hem de hemen uygulayarak..
Çok tasarruflu / YEŞİL bir yaşam ile..

Karbon ayak izi” mizi en düşük tutarak..

Dönüşümsüz evreye girmek üzereyiz!

Unutulmasın; KOVİT-19 salgını da aynı aymazlığımızın ürünü!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 20 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

TÜRKİYE 3 HAFTA SONRA DÜZE ÇIKABİLİR !

TÜRKİYE 3 HAFTA SONRA DÜZE ÇIKABİLİR !

Değerli arkadaşlar,
Korktuğumuz başımıza gelmeyecek, çok büyük olasılıkla İtalya veya İspanya gibi olmayacağız ve ülkemizde Corona olgu sayısı, medyada abartıldığı gibi öyle yüz binler olmayacak; olgu sayısı bu gidişle 70-80 bin arasında, ölüm sayısı da 3-4 bin arasında kalacaktır..

Önlemlerde gevşeklik olmaz, insanlar evde kalmaya devam eder, hijyen titizlikle sürüdülürse, yani olgu sayısı şimdiki biçimiyle şekliyle hesapladığım grafikteki mavi çizgiyi takip ederse, en geç 15 Mayısta “kontrollü normal” yaşamımız başlayabilir…
Maske, eldiven kullanımı ve sınırlı, mesafeli sosyal yaşam yıl sonuna dek (aslında etkin ilaç ve aşı üretilene dek) devam edebilir…
Fotoğraf açıklaması yok.
Dünya genelindeki olgu artış hızında da belirgin bir yavaşlama gözleniyor; günlük artış böyle giderse ve Hindistan, Afrika ve Güney Amerika’da görece çok düşük olan olgu sayılarında (şimdilik bu üçünün toplamı yaklaşık 60 bin) bir patlama yaşanmazsa, kabaca Mayısta tüm kuzey yarı kürede biraz rahat nefes almak olanaklı olacak gibi görünüyor…
Umarız bu arada G. Amerika, Afrika ve Hindistan’da enfeksiyon patlaması yaşanmaz.

Şu anda ölüm sayısı en yüksek olan ülkeler İtalya (17 bin) İspanya (14 bin) ABD (12 bin) ve Fransadır (10 bin). Krizi en iyi yöneten ülkeler olarak başta Çin olmak üzere, Almanya, Kore, Japonya ve Rusya öne çıkıyor.

Daha önce de yayınladığım gibi, kaba ölüm olasılığını Dünya geneli için [milyonda 25-50] hesaplamıştım. Tabii Dünya derken 7,8 milyar tüm nüfusu kastediyorum; buna göre ölüm sayısı da büyük olasılıkla200-400 bin arasında olabilir.* Hele bir de Hindistan, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde geçerli ılımlı, hızlı olmayan enfeksiyon durumu sürerse ölüm sayısı çok daha aşağıya düşebilir. Şimdilik Dünya genelinde ölüm sayısı 81 bindir.

Tüm arkadaşlarıma sağlıklı günler diliyorum. 07 Nisan 2020
Sevgilerimle.æ
____________
*ABD’de ölüm sayısının 200 binlere çıkacağının, medyada hatta Beyaz Sarayda dile getirilişini ben politik bir manevra olarak yorumluyorum. ABD sonuçta bu salgını büyük olasılıkla 20 bin ölümle atlatacaktır; sonra aradaki fark politik kazanç olarak yazılacaktır …æ

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE’nin ÇAĞIMIZIN SORUNLARINA ÇÖZÜM YOLU

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE’nin
ÇAĞIMIZIN SORUNLARINA ÇÖZÜM YOLU


Dostlar,

04.05.2018 akşamı Sayın Prof. Dr. ALİ ERCAN ileAtatürkçü Düşünce’nin Çağımızın Sorunlarına Çözüm Yolu” konulu söyleşisini izledik. Çok yararlandık her zamanki gibi. Yansılarını bizimle paylaştı Ali hocamız ve sitemiz izleyicilerinin ilgi ve bilgisine sunuyoruz. Lütfen tıklayınız power point yansılarını izlemek için (4,6 MB):

Ataturkcu_Dusunce’nin_Cagimizin_Sorunlarina_Cozumu_Ali_ERCAN

Sn. Prof. Ercan bir nükleer fizik profesörü. Doktorasını Almanya’da yapmış ve uzun yıllar o ülkede çalışmış. Ülkemize gelince üstlendiği son görev Savunma Sanayisi Müsteşarlığı oldu ve o görevden emekliye ayrıldı. Kendisi ile ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Merkezinde öncül – ardıl (halef- selef) olduk; biz, Genel Başkan Yardımcılığı görevimizi kendilerine devrettik (2006). Ardında ise dostluğumuz giderek pekişti; O hep saygın ağabeyimiz oldu. Birlikte pek çok AYDINLANMA konferansı verdik.

Ali hocamız 80’ine merdiven dayadı. Dün 1,5 saat coşku ile ve hüner ile ayakta sunum yaptı. Üstelik kendi uzmanlık alanının dışında, siyaset bilimi kulvarlarında.. Yine de çok başarılıydı! (Bu değerlendirmeyi bizim yapma hakkımız belki de vardır Mülkiye’de “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” lisans eğitimi almış olmamız nedeniyle??)

Ancak Ali hoca asıl gücünü – etkinliğini, olaylara – sorunlara – süreçlere tümüyle “pozitif bilim” yaklaşımı ile sağlıyor. Nükleer Fizik eğitiminin – doktorasının sağladığı yüksek Matematik bilgisini siyaset bilimi alanında öngörü üretmek için ustaca kullanıyor. Keşke öbür siyaset bilimciler de böyle yapabilse, Matematik kullanabilse, giderek Matematik Modellemeler kurabilse! Ankara Üniversitesi SBF’de (Mülkiye) lisans eğitimimiz sırasında ODTÜ Matematik mezunu bir genç akademisyenin (henüz Doktora düzeyinde) siyaset bilimi felsefesi derslerine girmesi bizde çok coşku yaratmıştı. Evrenin dili kesin olarak Matematik! Okullarımızda Matematik eğitimi bu çerçevede verilmeli ve somut sorun çözümlerinde nasıl kullanılacağı örneklenmeli. Ali hocamız hep bunu yapıyor.. Bu sitede O’nun çok sayıda makalesine, sunumuna yer verdik keyifle. Sürmesini de dileriz.. Face’de izleyenlerinin – paylaşanlarının daha da çoğalmasını dileriz.

Bir biyolojik – kronolojik gerçeklik var ki, Sn. Prof. Ercan 80 yaşına dayandı. Bu gün yaptığımız telefon görüşmesinde Türkiye nüfusunun % 98’inin kendisinden daha genç olduğuna dikkat çekti. Sn. Prof. Ercan hocamız halen ADD Genel Merkezi Bilim – Danışma Kurulu üyesi. (2006-2010 arasında kendileri Kurul Başkanı, biz de Kurul Yazmanı olarak üretken biçimde çalıştık..)

Bir başka veri de biz sunalım : Ülkemizde 80+ yaş 1,5 milyonun üstünde. Oran olarak %2 gibi küçük algılanabilir ama 1,5 milyonu aşkın insanımızın 80 yaş üstünde olduğunu anımsayalım. Dünya Sağlık Örgütü 60-75 yaş arasını “genç yaşlı olarak” niteliyor. Artık Aile Hekimleri 72, Üniversite öğretim üyeleri 75 yaşına dek çalışabiliyorlar (67 sonrası sözleşmeli, emeritus..). Ali hocamız 100 yaşını da bulsun geçsin ve Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün Türkiye’sine aydınlanma hizmeti versin dileriz. Mustafa Kemal Paşa’ya borcumuzu nasıl öderiz yoksa!? Ancak gene de, O’ndan yararlanmak isteyenler acele etse, sıraya girse.. iyi olabilir.. Biz Tıp Fakültemizde konuk öğretim üyesi olarak kendisini dinledik..

Evet, dostlar.. YAŞAMDA EN GERÇEK YOL GÖSTERİCİ BİLİM ve TEKNİK’tir!
Başkaca yol gösterici aramak aymazlık-şaşkınlık (gaflet) ve sapkınlıktır (dalalet)..

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün evrensel ideolojisi KEMALİZM, gerçek gücünü bu olgudan almaktadır.

Bu web sitesi de kendisine, kurulduğundan bu yana, şaşmaz pusula olarak BİLİMSEL AKILCILIĞI seçmiştir.

Sevgi ve saygı ile. 05 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
profsaltik@gmail.com   www.ahmetsaltik.net

 MUSTAFA KEMAL’İ ANLAMAK

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Değerli arkadaşlar,
Aradan 90 yıl geçmesine karşın, Mustafa Kemal Atatürk’ü hala anlamamış olmak, daha da kötüsü, anlamak istememek ve O’nun gösterdiği yolun tam tersine yönelmek Türkiye’nin utanç verici en büyük yanlışıdır.
Bugün Türkiye, Dünya Bilim ve Teknolojisine zerre kadar katkısı olmayan, Kapitalizmin boyunduruğunda, yaşamsal varlıklarını satarak geçinen, Gelecek kuşakların yaşamını ipotek altına sokarak ayakta kalmaya çalışan 3. sınıf bir ülke ise, bunun tek nedeni Mustafa Kemal’i anlamamış olması, O’nun gösterdiği yoldan birlik ve bütünlük halinde gitmemiş olmasıdır.Mustafa Kemal, arkasında Dogmatik bir Ezber sistemi değil, ülkede ve tüm dünyada (doğayla uyumlu) Barış içinde, insanca bir yaşamın altın anahtarını bıraktı :

  • “Hayatta en gerçek yol gösterici Bilimdir” dedi…
Ancak Ülkeyi yöneten, Yönetici geçinen kadrolar bu kısa öğüdü algılayamadılar, bu “zor yolun” gereğini yerine getir(e)mediler, Devrimleri koru(ya)madılar, Tören ve Görüntü Atatürkçülüğünü, Halk goygoyculuğunu, işbirlikçiliği yeğlediler… Eğitimci geçinen kadrolar
  • Aklı hür, Vicdanı hür, İrfanı hür nesiller
yetiştiremediler; kolaycılığı, kopyacılığı yeğlediler. “Başarısızlığın otomatik Mazereti” daima hazırdı; kahrolası Emperyalizm

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, yazıUmarız ki, Mustafa Kemal’i anlamış ve kendini Bilimin aydınlık yolunda Millete adamış genç insanlarımız, mazeret üretmeden, cesaretle sorunların üstesinden gelir, yılmadan çalışarak arayı kapatır, Emperyalizmin tuzaklarına takılmadan ülkemizi yeniden Aydınlığa çıkarırlar.

Tek umudumuz, durumdan Görev çıkaracak bilinçli Gençliktedir. æ

 

================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız bu sitede çok sayıda konuk olmuştur..
Yukarıdaki yazısı ve görseli de son derece özlü, hatta çarpıcıdır.
Face sitesinde önemli katkıları olmaktadır.
ADD’de Genel Başkan Yardımcılığı görevimizi kendisine devir – teslim etmiştik..
Gerçek bir aydın – derinliğine bir entellektüeldir ve elbette Cumhuriyet’in ürünüdür.
Sitemizde yer alan çok sayıda değerli katkısının örneğin adıyla çağrılarak okunması, paylaşılması, arşivlenmesi çok yerinde ve yararlı olur..
Öyle ki; bu çaba Mustafa Kemal Paşa’nın

  • Aklı hür, Vicdanı hür, İrfanı hür nesiller
yetiştirme çabası ile büyük ölçüde örtüşür..
Sayın Ercan’a teşekkür ve şükran doluyuz.. O’ndan öğrenmeyi sürdüreceğiz..
Ankara Üniversitesi Tıp Fak. Dönem 5’te verdiğimiz “KüreselleşTİRme ve Halk Sağlığı” dersimizde başlangıç yansısının altında Mustafa Kemal ATATÜRK‘ümüzün çok önemsediğimiz bir sözü yer alıyor :

  • «Gençliği yetiştiriniz, onlara bilim ve irfanın pozitif fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız.» Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Ve derslerimizin ilk yansılarında genellikle yer verdiğimiz bir Latince söz veriş, vaat ediş var:

  • “Mutadis mutandis”.. Değiştirilmesi gerekenler değiştirildi..

Ders notları güncellenmiştir.. Olanaklı olan en güncel içeriktedir..

Ancak Erdoğan salt “dindar…” demedi..

  • “… Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik” dedi (19 Şubat 2012). Salt “dindar” değil, “kindar, kin güden, kin tutan kinini unutmayan” bir gençlik yetiştirmekten söz etti. Sıradan bir insan bu sözlerin çok daha hafifini söyleyip – yazsa, Türk Ceza Yasasında pek çok hükmü çiğnemiş olabilir, Savcılar dava açabilirdi (örn. md. 216).

Öte yandan, hiçbir dinin “kin, kincilik, kin gütme kindarlık” duygu – düşünce – eylemine izin verdiği, bu davranışları bir “değer – erdem” olarak tanımladığını bilmiyoruz.. İslamiyet de dahil.. Bu durumda, değinilen sözleri eden Başbakan Erdoğan’ın davranışı din dışıdır! İslamiyete karşıdır, günahtır, dindarlıkla, Müslümanlıkla bağdaşmaz. Bu nedenle de bu istek yerine getirilemez. Ayrıca etik, ahlak ve hukuk dışıdır. Hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı olamaz!

DİB ağzını açıp “dinimizde kin – kindar – kinci – kin gütme – kin tutma.. gibi kavramlar yoktur demedi, diyemedi.. Bu durum ülkemizde Devletin kimlerce ele geçirildiğini ve kimlerce yönetildiğini bir kez daha kanıtlamaktadır ve kimse darılmasın, siyasal İslamcılığın sefaletidir..

  • Ne yazık ki Ülkemiz bir İslamcı faşizme doğru sürüklenmektedir

Din ve dince kutsal değerlerin siyasete alet edilmesi Türk Ceza Yasasında yasaklandığı gibi (md. 216), siyasal etik ve genel ahlak da böylesi bir söylemi ve eylemi dışlar.

Cumhuriyetin 89. yılında, 2012’de T.C.’nin Başbakanı “dindar – kindar/kinci” kuşaklar yetiştirme hedefi koyarken; Cumhuriyet’in kurtarıcısı – kurucusu ise

  • Aklı hür, Vicdanı hür, İrfanı hür nesiller
yetiştirmeyi temel hedef koymaktadır. Arada 90 yıllık bir zaman farkı var.
Karşılaştırmak her bakımdan çok abes olacaktır, geçelim!
Ancak tek başına bu sözü bile Mustafa Kemal ATATÜRK‘ü insanlık tarihinin en büyük özgürlükçü önderi yapmaya yeter de artar da…
Bir de Atatürkçülüğü, Cumhuriyeti “tek tipçi” ilan eden ve eleştirip suçlayanlara anımsatmak isteriz bu yaman çelişkiyi..
Sevgi ve saygı ile. 04 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

22 Mart Dünya Su Günü…


22 Mart Dünya Su Günü…

Dunya_Su_Gunu_22_Mart_2015

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Amman…. 1 damla suyu bile telef etmeyelim..

Veriler hiç ama hiç iç açıcı değil…

1 milyarı dolayında insan sağlıklı  içme – kullanma uyuma erişemiyor ve birkaç milyon insan, çoğu çocuk olmak üzere her yıl salt bu nedenle ölüyor

Düyanın tüm sularını 5 Lt’lik bir kaba koysak, içilebilir olan 1 çorba kaşığı ölçüsünde..
Yaklaşık 15 cc (ml).. Toplam Dünya suyunun 300’de 1’i bile değil..
Kirlenmiş su kaynaklarını arıtmak çok pahalı..
İşte Ankara.. 5 milyonluk Başkent bu olanaktan yoksun…
***
Türkiye de su zengini değil!..
Dünya nüfusunun % 1,1’i bu toptraklarda ama su payımız % 0,2!
Enerji kaynakları payımız % 0,6! (Prof. Dr. Ali Ercan..)
Dünyada 1 km2 toprağa 50 kişi düşerken bu sayı Türkiye’de 100!

Nüfus artışına kesin fren gerek…

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Tüm  musluklar fotoselli olmalı ve su basınçları standart, makul (optimal) ayarlanmalı.

Su tasarrufu içi halkı bilinçlendirmek üzere
TV’lerde kamu aydınlatma iletileri yayımlanmalı..
Ulusal planlar yapılmalı yakın – orta – uzun erimli..
İlgili Bakanlık ne yapmakta?? Seçime mi kilitli tüm iktidar, Devlet??

Yazık…

Küresel ısınma ve iklim değişikliği çooooom ciddi bir tehdit oluşturuyor..

Sevgi ve saygıyla.
22.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yılın en soğuk günü buysa… Küresel İklim Değişikliği ve Nüfus Artışı


Yılın en soğuk günü buysa…
Küresel İklim Değişikliği ve Nüfus Artışı

 
Değerli arkadaşlar,Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr.D. Ali ERCAN


Yılın en soğuk günü
, Yılın en uzun gecesinin yaşandığı
21 Aralık’tan tam bir ay sonra 20 Ocak günüdür.
(en sıcak günü de en uzun gün olan 21.Hazirandan bir ay sonra 20 Temmuz günüdür)
Uzun yıllar boyunca elde edilen istatistiklerden, Ankara için 20 Ocak’ta ortalama sıcaklık -1 derecedir.  Gelin görün ki, son yıllarda alışılmış düzeyin çok üstünde seyrediyor sıcaklıklar. Örneğin, bu hafta ortalama sıcaklık  +5 derece !  Neredeyse geçmiş yılların Mart veya Kasım aylarındaki ortalama sıcaklık düzeyinde. Aslında 5 derecelik fark çok büyük bir sapmadır. Üstelik kar veya yağmur şeklinde yağış da yok.
 

Satır içi resim 1

 
Ülkemiz önümüzdeki yaz ve (büyük olasılıkla takip eden yıllarda da) kuraklık ve susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor; hele şükür Devlet yönetimi ve Resmi Kurumlar yeni fark ettiler gerçekte
“su yoksulu bir Ülke” olduğumuzu!
 Son birkaç yıla kadar 
hep abartılı rakamlar veriliyor, adam başına bin metreküp civarındaki su potansiyelimiz 2 bin metreküp olarak gösteriyordu; (bu arada su kaynaklarımızın büyük bir bölümü özelleştirildi ve yabancılara satıldı;
biz yalnızca kullanıcı/müşteri konumundayız)!

Doğal yaşam kaynaklarımızın giderek kıtlaştığı bu durumda bir yandan nüfus artışı sürüyor, (günde 2500!) bir yandan da hâlâ 3 çocuk doğurmayı öğütleyen (3 de yetmez, 4 olsun diyen) politikacılar var. ne acı !

alt

 3 çocuk doğurmaktan daha önemlisi …
Bilim adamları 1960’lardan bu yana tüm Dünyayı uyarıyorlar;
Nüfus patlamasının beraberinde getireceği sosyo-ekonomik problemler ve bunların neden olacağı çevre felaketlerine karşı,
en önemlisi insan kaynaklı Küresel ısınıma ve hızlı iklim değişikliğine karşı etkin ve ivedi önlemlerin alınması için yırtınıyorlar; ama anlayan, dinleyen yok. Güle oynaya ve dolu dizgin felakete koşturuyor insanlık.

Sevgilerimle. æ
21 Ocak 2015
___________

Not. Meteorolojinin Sesi Radyosunda ‘Çevre’ konulu söyleşimin ses kayıtları ektedir. æ
Preview YouTube video Yeşil Radyo 12 Ocak 2014: Prof Dr Ali ERCAN ile Çevre (Meteorolojinin Sesi Radyosu)

Yeşil Radyo 12 Ocak 2014: Prof Dr Ali ERCAN ile Çevre
(Meteorolojinin Sesi Radyosu)

Preview YouTube video Yeşil Radyo 19 Ocak 2015: Prof Dr Ali ERCAN ile
Çevre ve Enerji (Meteorolojinin Sesi Radyosu)

Yeşil Radyo 19 Ocak 2015: Prof Dr Ali ERCAN ile Çevre ve Enerji
(Meteorolojinin Sesi Radyosu)

AKP’Yİ İKTİDARA GETİREN BİZLERİZ


AKP’Yİ İKTİDARA GETİREN BİZLERİZ

Portresi_Ali_Nejat_Olcen

 

 

 

Dr. Ali Nejat Ölçen
Aydın olan kişinin önce zihninin aydın olması gerekir. Aydın olan zihin kişiyi eleştirirken onun kişiliğine saldırmaz. Aydın olanın görevlerinden en önemlisi gerçekçi olabilmesidir ve sorguladığı konuyu ya da bireyi zedelememe özen göstermesidir.

Aydınlarımızın çoğu sorgulama özgürlüğünü kullanırken suçlama ve karalama türündeki alışkanlıklarını neden sürdürmektedir? Ve bir araya geldiklerinde birbirlerini anlamak yerine neden ayrışmaktadırlar? Zihnimde bu sorulara olumlu yanıt bulamıyorum. Aydınlarımızın düşün ve davranış farlılıklarını ayrışmaya dönüştürmelerindeki neden olasıdır ki, geneli görmeyip ayrıntıyla uğraşır olmaları.
Oysa ulusumuzun temel sorunudur emperyalizme karşı kendimizi ve toprağımızı koruyarak var olmak. Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusalcı devletine o devletin Cumhuriyetine sahip olma sorunu ile karşı karşıyayız ve o temel sorunu bir yana atıp birbirimizi didiklemekle, suçlamakla, karalamakla uğraşıyoruz.

Elbette AKP gibi Cumhuriyet karşıtı gerici bir parti yolsuzluklar ve haksızlıklar batağında iktidarda kalmayı sürdürecektir. Misak-ı Millî sınırlarımızın kuşattığı
vatan bildiğimiz toprağımıza sahip çıkabilmemizdir temel sorun. Bunun dışındaki
tüm sorunları ayrıntı olarak önem dışına itekliyorum Çünkü, vatan bildiğimiz toprağın
bir parçasını ABD emperyalizminin desteğinde onun milis gücü PKK’ya
AKP iktidarının terk ettiği bir dönemde, aydınlarımızın husumete varan anlaşmazlık yaratmaları ihanetler dizgesine ortak olmak anlamına gelir. Başbakan olan kişi, 2023’te parantezin kapanacağını söyleyecek ölçüde dalalete ve ihanete kapılırken, aydın geçinen kişilerin birbirlerini suçlamaya kapılması öylesi ihaneti umursamamaktır.

**********

Prof. Dr. Ali Ercan’ı eleştirebilirsiniz, hepimiz gibi O’nun da yanlışları olmuştur.
Fakat kişiliğini zedelemeye, onurunu kırmaya hiç kimsenin hakkı olamaz.
O’nu eleştirmenin ötesinde, yöneltilen suçlamaları Türkiye’mizin ulusça varoluş sorununu unutmakla eşanlamlı görüyorum. Türkiye’mizin bölünüp parçalanması olasılığı karşısında aydınların bölünüp parçalanması yurtseverlikle bağdaşır
kabul edilemez.

Federal Almanya Devleti’nin Anayasa’sının 1’nci maddesi “Onurun dokunulmazlığı” koşulunu öngörmüştür. İnsan onurunun korunması görevini de devlete vermiştir.
(Die Würde des Menschen ist unantastbar. Sie zu achten und zu schützen ist verplichtung aller staatlichen Gewalt)

Kişiyi eleştirirken O’nun onurunu korumak ve kişiliğini zedelememek aydın olmanın
ön koşuludur. Unutmayınız, Mustafa Kemal, yendiği Yunan Ordusunun Başkomutanının (AS: General Trikopis) onurunu korumaya özen göstermiş ve O’nu konuk olarak ağırlamış, kılıcını teslim almamıştır. Gazi Mustafa Kemal’in düşmanının bile onurunu korumaya özen gösteren erdemini örnek alabilmeliyiz.
O’nun öğrencisi olarak bir anımı bilgilerinize sunmaya gereksinim duymaktayım:

TBMM’nin Plan Bütçe Komisyonu başkanı Nurettin Ok, benimle özel olarak konuşmak istediğini söylemişti (1977). Bir araya geldiğimizde:

Sayın Ölçen, dedi. Erzincan Senatörü üyemiz konuştuğunda eleştirileri bizde tepki uyandırıyor ve kimi zaman oturuma ara vermek zorunda kalıyorum. Sonradan tutanakları okuduğumuzda kendisine niçin kırmışız diye kendimize kızıyoruz. Sizi sessizce dinliyor fakat sonradan tutanakları okuduğumuzda size niçin kızmadık diye kendimize kızıyoruz. Bunun sırrını açıklar mısınız?

Yanıtım şu oldu     : Konuşurken sizleri gücendirmemeye özen gösteriyorum.
Zihninizde yakaladığım çelişkiye saldırıyorum ve sizler acaba doğru mu söylüyor diye kuşkuyla yüzüme bakarken, ben 4. tümcemi söylemiş oluyorum.

Bu yanıtım üzerine o günden sonra Plan Bütçe Komisyonu başkanı Adalet Partisi Milletvekili Nurettin Ok ve Eskişehir Milletvekili İsmet Angı en yakın arkadaşım oldular.

Bu anımı şu nedenle bilgilerinize sunuyorum : Hiç kimse aslında suçlu değildir
eğer kaba güç kullanmamışsa. Suçlu olan kişinin zihnidir, zihnindeki çelişkilerdir ve
o çelişkileri de bizler yaratıyoruz, Devlet yaratıyor, toplum ya da ailesi yaratıyor.
Örneğin R.T. Erdoğan’dan daha suçlu olan O’nun babasıdır. Oğlunu sevgi ve şefkatten yoksun bırakarak dövdüğü ve oğlunun onurunu korumadığı ve zedelediği için. Türkiye’ye zarar veren aslında R.T. Erdoğan’ın babasıdır.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım düşün, davranış eylem farklılıkları aramızda husumete varan çelişkiler hatta çatışmalar yarattığı içindir ki; iktidarı AKP’ye gümüş tepside
teslim ettik.

Kanımca, kişinin onurunu koruyarak, O’nu incitmeden, dışlamadan eleştiri hakkını kullanabilmeliyiz. Çünkü, onurlu olmak hakların en yüce olanıdır. Onur kişinin
dik durmasını sağlayan erdemin kendisidir. Ve devletimizi ele geçiren onursuz kadrolara karşı savaşımı ancak onurumuzu ve birbirimizin onurunu koruyarak kazanabiliriz. Çünkü kişilikli olabilmenin de  temelidir onur. Sanıyorum aydın olduğumuzu zanneden bizlerin temel sorunu budur.

Türkiye’yi unutarak değerli hocamız Prof. Dr. Ali Ercan’ı incitmeyi, onurunu zedelemeyi
Atatürkçü olduğunu söyleyen hiçbir kişiye yakıştıramam.

Böyle biline, çare buluna.

Saygılarımla. 19.9.2014

Dr. Ölçen

====================================================

Dostlar,

İsparta ADD’nin kurucusu ve 14 yıla yakın Başkanı olan çok değerli dava arkadaşımız Sn. Mahmut Özyürek‘in e-iletisi bize de ulaştı.

Sn. Ölçen’in yukarıda yazdıkları, bu açık mektup hakkında.

Sn. Mahmut Özyürek dostumuz söz konusu e-iletisinde Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan’ı
ağır bir dille yermekte.

Şimdiye dek adı geçen 3 saygın insanı da yakından tanıyoruz.
Mahmut bey ile İsparta gibi çok zor bir ilde, onca tarikatın arasında Başkanlığı yıllarında çok çalıştık. Ölçüsüz bir özveri ile ADD için yıllarca koşturdu Mahmut öğretmenimiz. Kendisinin bu ödenmez hakkını, her şeye karşın teslim etmek zorundayız.
Kendisinin arabasıyla, cebinden benzin doldurarak İsparta’nın birçok ilçesine
bizi konferanlar için bizzat kendisi taşımıştır. Biz de Edirne’den, 2004’ten sonra da Ankara’dan, tüm çağrılarına koştuk. İSPARTA ULUSAL GÜÇLER BİRLİĞİ
bir ziyaretimizde birlikte kurduk ve bu yapı sanırız halen işlemekte.

Mahmut bey yapısı gereği biraz sert bir insan. Sözünü hiç esirgemiyor, doğrudan ve sansürsüz söyleyip yazıyor. Hiç eyvallahı da yok. Güç koşullar çelikleştirmiş O’nu..
Kendisini tanımayanlar bu söylem biçiminden çok rahatsız oluyorlar. Oysa bizim gibi çook yakından tanıyan, çayını-kahvesini içmiş, yemeğini yemiş insanlar,
O’nun bu sert Anadolu erkeği tavrından hiç rahatsız olmuyor hatta seviyorlar bile..

Mahmut beyden biz gene de çooook kez ricacı olduk söylemlerini biraz yumuşak tutması için ama alışkanlıklar kolay bırakılamıyor galiba.. Bir de haksızlığa uğradığında insan söylemini yumuşatma zorluğu olabiliyor. Anlaşılma ve takdir görme beklentisi de elbette çoook yerinde ve haklı. Bu yönüyle Mahmut Başkanımızın duygusal gereksiniminin doyurulduğunu hiç sanmıyoruz.

2004-2006 döneminde biz ADD Genel Başkan Yardımcılığı yaparken
Sn. Özyürek’in Genel Merkez ile hiç sorunu olmadı. O bizi, biz de O’nu biliyorduk çünkü.
2006 Haziran’ında biz Genel Başkan adayı olmuştuk anacak Sn. Şener Eruygur seçimi kazandılar. Biz de kendisinin istemiyle, seçilmiş GYK üyesi olarak
Genel Başkan Başdanışmanı görevini üstlendik. Mahmut öğretmenimiz
Şener Paşa’yı ve iletisinde adını verdiği 2 hanım çalışma arkadaşını kendince ve
bizce de haklı gerekçelerle çok eleştirdi. Oldukça da sert resmi yazılar yazarak..
Disiplin soruşturması yapıldı ve “Kınama” cezası GYK’da (Genel Yönetim Kurulu)
oy çokluğuyla onandı. Biz ve 4 arkadaşımız sözlü ve yazılı karşı oy yazısı kullanarak cezaya karşı çıktık. Bize göre ortada suç yoktu, anlayış ve hoşgörü ile Mahmut beyi kazanmak, gönlünü almak, açıklamalarla rahatlatmak olanaklı ve gerekliydi. Böyle yapıl(a)madı..

Biz Genel Başkan Yardımcılığı görevimizi, Şener Paşa Genel Başkan olunca,
O’nun sınıf arkadaşı, Ordu’dan daha yüzbaşı iken ayrılarak sivil yaşama geçmiş
Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘a devretmiştik. Sonraki yıllarda Sn. Ercan’ı daha yakından tanıma olanağımız oldu ve engin birikimiyle, Atatürk sevgisi ve bilinciyle, dostluğu – ağabeyliği ile… derin hayranlığımızı kazandı.. Kendisinden hiç incinmedik, çoook şeyler öğrendik. Çok sayıda ADD aydınlanma konferansı ve etkinliğinde birlikte görev aldık.
Web sitemizde çok sayıda değerli yazısını yayımladık. 2010-14 arası 2 dönem ADD Bilim – Danışma Kurulu‘nda kendileri Başkan biz de Yazman olarak emek verdik..

Tansel Çölaşan‘ın genel başkan olduğu söz konusu dönemde Mahmut bey,
bir komplo olduğuna inandığımız biçimde suçlandı ve ADD üyeliği düşürüldü.
Bu süreçte de kendisini hep savunmaya çabaladık ama ADD Yüksek Disiplin Kurulu oybirliği ile karar almıştı, biz GYK üyesi de değildik.. Üstelik Haziran 2014’te
Genel Kurul’da bu ceza onandı. Bu arada ADD İsparta Şb. YK da görevden alındı
ve atama yapıldı. Sn. Özyürek bu süreçlerde açık ve kaygı verici biçimde
Dernekler hukukunun, ADD tüzüğünün çiğnendiğini savundu. Davalar açtı.
Yazdığına göre birkaç davayı da kazandı.

O’nun derinden incinmişliğini, komploya kurban edildiği psikolojisini, kabul edilemez biçimde dışlanarak rencide edildiğini ve adalet duygusunun parçalandığı algısını anlıyor ve hürmetle karşılıyoruz. Can-ı gönülden diliyoruz ki, tüm haklarını
yargıda kazansın ve ADD İsparta Şb. Başkanlığına tüm onuruyla dönsün..

Ancak bu süreçte söylemleri – yazılarıyla suç işleyebilmekte, hakaretler edebilmekte
ve haklıyken haksız duruma düşebilmekte. Çok kez rica ettik ama özlenen düzeyde başarılı olamadık. Hiç olmazsa eleştirilerini – oklarını – suçlamaları insanların
kişiliğine değil eylemlerine yöneltmesi gerektiğini kezlerce açıkladık..
Temel iletişim kurallarına uyması gerektiğini anımsatmaya çabaladık.

Sn. Dr. Ali Nejat Ölçen ise 1922 doğumlu, 92 yaşında bir Cumhuriyet bilgesidir.
Kendileri ile 2004-2006 döneminde ADD GYK üyesi olarak birlikte çalıştık.
O’nu sayfalarca yazsak azdır. Ancak yukarıdaki iletisine bakmak bile yeter..
Gerçek bir bilgedir O!

Mahmut beyin adını geçirmeden yazdıklarına biz de katılıyoruz Sn. Ölçen’in.

Mahmut beyi de, Sn. Ölçen‘i de Ali Ercan hocayı da çook seviyor ve sayıyoruz.
Açık ortamlarda zehir zemberek ve kişiliğe dönük tartışmaları onaylamıyoruz.
Davranış ve eylemlerin onur kırmadan, ağırbaşlılıkla ve kanıta dayalı olarak eleştirilmesinde ise sonuna dek varız. Bu sitede daha önce Sn. Özyürek’in
birkaç yazısına, tüm ağırlığına karşın yer verdik. Gene veririz..
Ancak söylemi, belirttiğimiz kapsamda biçimlendirmek çok uygun olacak.

Bir de, Türkiye’ye giydirilen ATEŞTEN GÖMLEK, şu aralar istesek de
böylesi sorunlara zaman-emek ayırmaya hakkımız olmadığını bize düşündürüyor.,

Adı geçen her 3 insanı da çoooook seviyor ve derin hürmet besliyoruz.
Dileriz yüz yüze konuşma olanağı olur ve zamanla sorunlar çözülür..

ADD Genel Merkezini de Sn. Özyürek hakkında çook özenli – adil – hukuka uygun – hoşgörülü davranmaya ve kendisini yeniden kazanmaya çaba göstermeye çağırırız.

Sevgi ve saygı ile.
19.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Dicle Üniversitesinin Kadın Rektörünün 2 Yüzü


Dicle Üniversitesinin Kadın Rektörünün 2 Yüzü 

Dostlar,

Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nin kadın rektörü, meslektaşımız
Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç‘ın 2 yüzünün öyküsünü aşağıda haziiiiin hazin izliyoruz..

Tarihe not düşüyoruz.. Bereket dün, 10 Nisan Laiklik gününde yapılmadı bu hamle.. Üniversite Genel Sekteri bir başka Profesör de “takdimi” üstlenmişti..
Şimdiye dek erteleme bile kadın rektörün sorumlu bir özverisi idi..

Maaaşallah, maaşalllahh..

Bizce Jale hanım kara çarşaf giymeli, öncü olmalı.. İlk olarak YÖK başkanı,
belki daha sonra Milli Eğitim Bakanı olur, önü iyice açılır gider taa doruğa dek..

CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu dostumuz da herhalde bir muhasebe yapar tam da burada..

Bir yandan bir maşanın fiziksel saldırısına uğradığı için gönülden şifa diler ve
geçmiş olsun derken; saldıranı ve özellikle saldırtanları nefretle kınarken, bu olayda bütünüyle kendisinin yanındayken.. öbür yandan da TÜRKİYE’de TÜRBAN SORUNU YOK – LAİKLİK TEHLİKEDE DEĞİL.. söylemiyle ülkemizin
nerelere sürüklendiğini değerlendirmesini dileriz.

Hala yapılabilecek kaldı ise??

Belki konu son zamanlarda “ümit veren” (?!) Anayasa Mahkemesi’ne bir kez daha taşınabilirse??? İyi polis – kötü polis senaryosunu da aklımızdan atamazken..

Bu “moda” da geçer elbet..
İnsanlığın bebeklik – emekleme çağı hala sürüyor..
Değişim – dönüşüm.. AYDINLANMA çok ama çok yavaş ve oldukça sancılı oluyor..

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün AYDINLANMA DEVRİMİ’ni sürdürme zamanıdır..

Sn. Prof. Dr. Ali Ercan hocamızın kısa irdelemesi ve fotoğraflar aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
11 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Değerli arkadaşlar,

Aşağıdaki kamera şakası bana Türkiye’deki “iki yüzlü” görünümleri hatırlattı.
Ayşegül Jale Saraç AKP’den 2007’de Diyarbakır’dan milletvekili olamayınca,
teselli olarak 2008’de Diyarbakır Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne atanmıştı.
Rektör seçiminde %15 oyla 3. sırada olan Saraç, 2. kez, 2016’ya dek yine Rektör…

Hayırlara vesile olur inşallah. æ

Dicle_Universitesi_Rektoru_Aysegul_Sarac_turbanli_11.4.14

Dicle Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. med. Ayşegül Jale Saraç (1959) 
‘hidayete’ erdikten sonraki….
 
Dicle_Universitesi_Rektoru_Aysegul_Sarac_turbansiz_11.4.14
ve …Milletvekili adayı olmadan ve Rektör seçilmeden önceki yüzü

 

Çevre Sorunları ve Siyaset


Dostlar
,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği‘nin
geleneksel Cumartesi konferansları sürüyor..
Bu hafta sonu, 12 Nisan Cumartesi saat 14:00 – 16:00 arasında..
İlgi ve bilginize sunarız..
Konuşmacı tam da bu konuyu derinlemesine işleyebilecek yetkinlikte..

Sn. Prof. Dr. Ali ERCAN..
Duyuru Posteri aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
9 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Ulusal Eğitim Derneği Cumartesi Konferansı


Çevre Sorunları ve Siyaset

Portresi_gulumseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
C. Konf. Ali Ercan+

 

TÜİK Başkan Yardımcısı’na Mektup

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Ali Ercan‘ın Nüfus (Demografi) konularındaki duyarlık ve katkısını
bu siteden sizler de biliyor ve izliyorsunuz. Özellikle 2000 – 2007 arasında 7 yılda nüfusun toplam 2,8 milyon, yılda ortalama 400 bin artışını pek haklı olarak sorgulamakta. Bu 7 yılda nüfusun yaklaşık 1 milyon / yıl ortalama ile 7 milyon dolayında artışı beklenirken yaklaşık 4,2 milyon eksik verilişi ve sonraki sayımlarda bu
yitik nüfusun “yedirilmesi” (iadesi!) çabası elbette açıklanmak zorundadır.
Bu arada yerel – genel seçimler yapılmış ve Yüksek Seçim Kurulu bu verilere dayalı Seçmen Kütükleri hazırlamıştır.

Sorunu  biz de, bu sitede yazdığımız yazılarda sorgulamıştık.

Sayın Prof. Ercan’ın TÜİK Başkan Yrd. Enver Taştı’ya mektubunu ve ekindeki
çok öğretici pp yansılarını paylaşmak istiyoruz.

TUIK_Bsk_Yrd._Enver_Tasti’ya_sunum_8.3.14

Emekleriniz ve paylaşımınız için teşekkürler Sayın Ercan..

*****

Sayın Enver Taştı
TÜİK Başkan Yardımcısı  

Hatırlarsınız,  Aralık 2013’te “Temiz Seçim Platformu” adına 5 kişilik bir heyetle sizleri ziyarete gelmiş, Türkiye’deki seçmen sayısı ve dolayısıyla nüfus konusunda yararlı bir görüşmede bulunmuştuk. Bu görüşmenin gerçekten çok yararlı olduğunu söylemeliyim, özellikle benim açımdan. Seçim, Enerji, Çevre konulu söyleşilerimde ister istemez nüfus konusuna değinmek zorunda kalıyordum; eski DİE verileri temelinde hesapladığım projeksiyonlarda Türkiye’nin nüfusu şimdi sizin ADNKS temelinde verdiğiniz rakamlardan ~5 milyon daha yüksek çıkıyordu.

2007 sonrası TÜİK bilgilerinin doğru ve güvenilir olduğu yönündeki açıklamalarınızı ikna edici buldum ve bu nedenle son zamanlardaki söyleşilerimde TÜİK nüfus verilerini bire bir kullanıyorum. Sizlerle yaptığımız bu toplantıdan sonra ben Demografi Daire Başkanınız Sayın Ş. Canpolat’ı da ayrıca ziyaret ederek görüş alış verişinde bulundum. Şebnem hanımla paylaştığım birtakım teknik ayrıntıyı sizinle de paylaşmak isterim.

Öncelikle “Ortalama ömür” konusundaki algı yanlışlığına dikkatinizi çekmek istiyorum. TÜİK bildiriminde yayınladığınız  “yaş dağılım grafiği”nden görüldüğü kadarıyla
Türkiye’de Ortalama insan ömrü ~61 yıldır. Yani 2014 yılı içinde “ölen insanların
ölüm yaşlarının ortalaması” 61’dir. Tabii ki, bunun 2014 yılında doğanlar için “beklenen ömür”le bir ilgisi yok. 2014 yılında doğan çocuklarımızın bekledikleri ortalama yaşam süresi benim kestirimlerime göre ~ 80 yıldır; bir başka anlatım ile  2094 (2014 + 80) yılında Türkiye’de ortalama ömür 80 yıl olacaktır. Ancak pratikte önemli olan ömür süresi ‘beklenen’ değil, ‘gerçekleşen’ ömür süresidir ki bu da 2014’te 61 yıldır. Zaten yalnızca doğum-ölüm olaylarının gerçekleştiği normal dağılımlı bir popülasyonda, yani (yurt dışına-içine) göçlerin etkisi ihmal edilebilir düzeyde kaldıkça, Ortalama yaşam süresi (ortalama ömür) ortalama yaşın 2 katından büyük olamaz.

“Ortalama yaş” ise bildiğiniz gibi halen “yaşayanların yaşlarının ortalaması”dır ki,
yine bu grafiğin analizinden Ortalama yaşı ~31 yıl buluyorum (61<2×31).
Ortanca Yaş (medyan yaş) genelde ortalama yaştan biraz küçüktür.

Bir başka konu, “kadın başına çocuk sayısı” dır ki, Yıllık nüfus artış hızı c ve
ortalama yaşam süresi y ile basit bir şekilde bağıntılıdır;

d ≈ c x y + 2,05.

Örneğin yıllık nüfus artış hızı 0,011 ve ortalama yaşam süresi 61 yıl olduğuna göre 2014 yılında kadın başına (ömür boyu ortalama) çocuk sayısı 0,011×61+2,05=2,7 bulunuyor. Bu şu demektir: Türkiye’deki bütün kadınlara (yaşları ne olursa olsun!)
“kaç çocuğu olduğu” sorulduğunda verecekleri yanıtların ortalaması 2,7’dir.
Sizin hesaplamalarınızda bu algoritmanın kullanılmadığını; yalnızca doğurganlık dönemi 15-49 yaş arası kadınların dikkate alındığını biliyorum. Dolayısıyla
kadın başına çocuk sayısı, yıl içinde doğan çocukların doğurganlık dönemindeki
kadın sayısına bölünmesi ve doğurganlık süresine normalize edilerek elde edilen “doğurganlık (fertility)” kavramından farklıdır.

Ancak, yaş dağılım grafiğinizde, 15-49 yaş arası kadın nüfusuna baktığımda,
bu verilerin doğurganlık rakamıyla uyumlu olduğunu söylemek maalesef olanaklı değil.

Değerli Enver Bey,

Söyleşilerimde kullandığım nüfus konusuna ilişkin yansıları da ekte gönderiyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Saygılarımla. 8.3.14
Prof. Dr. D. Ali Ercan

*****

Bu arada, TÜİK’in; nüfusun hızlı yaşlanıp yaşlanmadığı, Başbakan R.T. Edoğan‘ın
en az 3 çocuk isteyişinin ve açık – örtük teşvikler verişinin (pro-natalist demografi politikası) ve bu bağlamda Türkiye’nin halen içinde bulunduğu Demografik Fırsat Penceresi … gibi olguların tartışılması için bir,

ULUSAL NÜFUS SORUNLARI KURULTAYI  toplaması önerimizi yineliyoruz..

Anayasa’nın AİLE PLANLAMASI hakkındaki 41. maddesini
aynen anımsatmakta büyük yarar görüyoruz.

  • Anayasa madde 41 – … Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
    ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar…. 

Sevgi ve saygı ile.
9 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net