Etiket arşivi: Yüksek Seçim Kurulu

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 5 Nisan 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KAÇAKÇI

Uluslararası Tahkim Mahkemesi, Kuzey Irak’tan petrol ithal ettiği için Türkiye’yi Irak Merkezi Yönetimi’ne 1.4 milyar dolar tazminat ödemeye mahkum etti.

Kişisel çıkarlar için ülkemizi kaçakçı da yaptılar…

BİRLİK

Cumhurbaşkanı Danışmanı Kalın, “AKP, MHP, BBP ve HÜDA PAR arasında öteden beri taban, gönül ve hafıza birliği olduğunu” söyledi.

O birlik sizin; akıl, bilim vatan ve millet bizim olsun…

CİHATÇI

Batman’da bir Hizbullahçı, Erdoğan’a destek verirken Kılıçdaroğlu, Akşener ve İnce’ye meydan okudu. “Cihada hazırız, tarikatlara dokunanın kafasını keseriz” dedi.

Fikir iktidarda…

AHLAKSIZ

Yobaz İmam H. Konakçı, zinanın kanıtlanması için en az dört kişinin kılıcın kınına girdiğini görmesi gerektiğini, İslam’ın günahı örttüğünü söyledi.

Ahlaksızlığına İslam’ı alet ediyor…

DİL

RTE, iki hafta önce, deprem nedeniyle bu seçimlerde kavga dilini kullanmayacaklarını açıklamıştı.

Akşener’e “Beni kendinle uğraştırma” diyerek tehdit etti. İYİ Parti kurşunlandı.

Ya kavgacı olsaydı?..

BALİSTİK

İyi Parti binasına atılan kurşunun 150 m uzaklıktaki inşaat bekçisinin tabancasından çıktığı balistik raporu ile doğrulanmış.

O raporu verenler ya tabanca görmemiş ya balistik eğitimini camide almış…

ÖZÜR

Balistik raporu üzerine İYİ P’nin RTE‘den özür dilemesi istendi.

Bozacının tanığı şıracı…

YÜKSEK

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener, Recep Tayyip Erdoğan’ın 3. kez aday olamayacağı yönündeki itirazları reddettiklerini duyurdu.

Yüksek mi?..

FETÖCÜ

RTE, AKP İzmir İl Başkanlığı’na Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliğine giden, orada kalan ve gözaltına alınan, M. Bilal Saygılı’yı atadı.

Aynı hamurun suyu, aynı kökün soyu…

SATIŞ

Kızılay Başkanı Kerem Kınık, çadır satışı konusunda, “Kızılay bu işi yeni de yapmıyor, Atatürk’ün emri ile İsmet Paşa’nın onayı ile yapılan çadır satışları var” demişti. Konuyla ilgili belge uydurduğu ortaya çıktı.

Yalancı satıcı…

TÜİK

TÜİK’e göre yıllık enflasyon %50.51, Mart ayı enflasyonu %2.9’muş.

Geçen ay 9 lira olan soğan 30 liraya çıkmış.

TÜİK’e inanıyorum!..

ENİŞTE

Samsu0n Üniversitesi Rektörü Mahmut Aydın’ın, akademik yetersizliği nedeniyle 19 Mayıs Üniversitesi ile ilişiği kesilen eniştesi Muhammed Ali Yılmaz’ı öğretim üyesi olarak atadığı ortaya çıktı.

Eniştede yeterlilik aranmaz…

DÜZELTME

28 Mart 2023 “ İKİZ” başlıklı iğnede BALYOZ yerine 28 Şubat yazmıştım, düzeltirim. Uyaran dostlarıma teşekkürler.

Deprem fırsatçısı darbeciler

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
27 Şubat 2023, Cumhuriyet

Deprem fırsatçıları sadece talanda, dolandırıcılıkta, borsa işlemlerinde, inşaat sektöründe ve emlak piyasasında karşımıza çıkmıyor!

Bu fırsatçılara siyasette de rastlanıyor!

AKP’nin kurucularından Bülent Arınç’ın, depremden dolayı seçimlerin ertelenmesinin bir zorunluk olduğunu açıklaması, açık bir darbe çağrısıdır!

  • Anayasaya göre seçimler sadece, bir savaş durumunda TBMM’nin onayıyla ertelenebilir.

Doğal afet seçim erteleme gerekçesi olamaz. Bunun aksini uygulamak, anayasal düzene ve halkın egemenliğine karşı gerçekleştirilmiş bir darbedir.

Bülent Arınç’ın bunu savunurken, şeriatçı ve teokratik bir bakış açısıyla, “Anayasalar kutsal metinler değildir” ifadesini kullanması ise anayasaya ikinci kez meydan okumaktır!

  • Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamı anayasaya uymakla yükümlüdür!

Öte yanda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamı, dindarlar tarafından kutsal olarak algılanan metinlere uymak zorunda değildir!

Demokratik laik bir hukuk devletinde tartışmalı, öznel ve göreceli olan metin anayasa değildir, “kutsal” metinlerdir!

Demokratik laik bir hukuk devletinde vatandaşlar, Kuran, İncil, Tevrat gibi metinlere, anayasayla çelişki içine düşmemek koşuluyla, uyup uymamakta özgürdürler.

Ancak anayasa, bir devletin siyasi düzenini belirleyen temel metin olduğu için, o devletin vatandaşı olan herkes, o anayasaya uymak zorundadır!

Anayasanın değiştirilemez olan temel ilkelerine, örneğin demokratik laik hukuk devleti ilkesine karşı çıkan, onun yerine teokratik bir din devletinde yaşamak isteyen kişi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarak İran veya Suudi Arabistan vatandaşlığına geçebilir. Ancak bu kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kalmak istiyorsa, demokratik, laik, hukuk devleti ilkesine uymakla yükümlüdür.
***
Bülent Arınç’a karşı AKP hükümeti içinden kesin bir itirazın ortaya konmaması daha da vahimdir!

AKP hükümeti sözcüsü Ömer Çelik, “Şu anda seçimle ilgili herhangi bir şey konuşmayı çok yanlış buluruz”, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Bizim seçim ertelemek gibi bir gündemimiz yok”, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Önümüzdeki günlerde aksi yönde bir siyasi mutabakat olmadıkça eğilim, seçimin vaktinde yapılması yönünde” gibi muğlak ve yoruma açık ifadeler kullandılar.

İbrahim Kalın bununla da yetinmedi, deprem bölgesinde seçim yapılmasıyla ilgili olarak oluşabilecek “teknik sorunlara” değindi ve “10 şehirde seçim olup olmayacağına Yüksek Seçim Kurulu karar verecek” dedi!

Oysa, seçim işlerinden anlayan herkes, deprem bölgesindeki vatandaşların güvenli bir biçimde oy kullanmasını sağlayabilecek birçok teknik ve lojistik önlemin, 2 aylık bir çalışmayla alınabileceğini bilir.

Deprem bölgesindeki vatandaşların seçime katılmasına engel olmak da, o bölgedeki halkın egemenliğine ve demokratik düzene karşı gerçekleştirilmiş bir darbedir!

Hükümet, 81 il yerine 10 ilde darbe yaparak, darbecilikten kurtulmuş olmaz!

Şu anda Türkiye’de en büyük mağduriyeti yaşayan halk kesiminin, demokratik katılımdan ve geleceğini belirlemekten mahrum (yoksun) bırakılması, milyonlarca vatandaşın oy kullanma hakkının gasp edilmesi, anayasaya ve hukuka aykırı olduğu gibi, ahlakla, erdemle, adaletle ve vicdanla da bağdaşmaz!

Av. Turgut Kazan : Anayasa’nın ilgili maddesi yoruma kapalı

Av. Turgut Kazan’dan Erdoğan’ın adaylığına ilişkin değerlendirme:

Anayasa’nın ilgili maddesi yoruma kapalı!

Eski İstanbul Barosu Başkanı Av. Turgut Kazan, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
yeniden cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili,

  • “Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrası çok açık bir biçimde
    Bir kimse en çok iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilir‘ diyor.
  • Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasını yorumlamak söz konusu olamaz.
    Mesele o kadar net.
    değerlendirmesini yaptı.
cumhuriyet.com.tr, 01 Şubat 2023

Turgut Kazan'dan Erdoğan'ın adaylığına ilişkin değerlendirme: Anayasa'nın ilgili maddesi yoruma kapalıAKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adaylığı siyaset gündemindeki yerini koruyor. Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, Erdoğan’ın adaylığı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Sol Haber’den Aslı İnanmışık’a konuşan Kazan, Anayasa’nın ilgili maddesinin çok net olduğunu, konunun tartışmaya kapalı olduğunu ifade etti.

Turgut Kazan, “Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrası çok açık bir biçimde ‘Bir kimse en çok iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilir.‘ diyor. Bu daha önce kabul edilmiş bir fıkra. (AS: 2007’de) ‘Sistem değişikliği’ dedikleri şey her ne demekse o bir Anayasa değişikliğidir. Yeni bir Anayasa yapılmamıştır. Bu Anayasa yerine yeni bir Anayasa yapılsa o zaman bu görüş öne sürülebilir. Veya bu Anayasa değişikliği sırasında ‘Daha önce Cumhurbaşkanlığı yapmış olanlar için 2. fıkra uygulanmaz’ gibi bir madde koyarsanız yine olabilir. Ama Cumhurbaşkanı’nın yetkileri genişletilmiştir. ‘Başkanlık sistemi’ diye bir şey Anayasa’da yok ki!” ifadelerini kullandı.

Av. Turgut Kazan

“BAŞKAN DİYE BİR KAVRAM YOK ANAYASA’DA”

“Sayın Erdoğan’ın baş hukuk danışmanı,
‘Bu Başkanlık sistemidir, başkan seçilmiştir.’
diyor” anımsatmasında bulunan Kazan, 
Başkan diye bir kavram yok Anayasa’da.

‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ diye bir şey de yok.


Anayasa’nın söylediğine göre Cumhurbaşkanı, Yürütmenin başıdır”
 
ifadelerini kullandı.

Turgut Kazan şöyle devam etti:

“Bu gün, Anayasa’ya karşı hile yapılarak seçilen bir üyenin Anayasa Mahkemesi Başkanı
olacağı konuşuluyor. Böyle bir ortamda ‘Yüksek Seçim Kurulu’ndan ne bekliyorsunuz?’
sorusunun yanıtını bir hukukçu olarak gönül rahatlığıyla vermemiz mümkün değil.
Anayasa’yı okuduğum zaman bunun yorumu yok, her şey çok açık. Yorumlanamaz.
Aksi iddia ediliyorsa bir geçici madde konulacaktı.”
“MESELE O KADAR NET”

“Ama bu tabii farklı bir tartışmayı getirir. 116. maddeyi bir tuzak olarak hazırlıyorlardı ve
doğru yazamadılar. Zaten doğru yazacak adamları da yoktu” diyen Kazan, şunları kaydetti:


“Ayrıca bu tartışma yeni başlamadı, anayasa değişikliğinden sonra ilk seçim başlamadan önce başlamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilir de Meclis çoğunluğu muhalif olursa diye,
Anayasa 116. maddeyle ilgili telaşa kapıldılar. O zaman cumhurbaşkanı, Meclis’i fesheder, cumhurbaşkanı da yeni bir seçime girer ve biz 7 Haziran (2015) gibi bir olanağa kavuşuruz, muhalif parlamentoyu bu tuzakla bertaraf etmiş oluruz diye tuzak hazırlamışlardı.
Ancak dediğim gibi beceremediler. Cumhurbaşkanının feshini öne çıkardılar. O sırada
bu tartışma başladı. Tekrar edeyim, söyledikleri gibi Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasını yorumlamak söz konusu olamaz. Mesele o kadar net.”

ERDOĞAN NE SÖYLEMİŞTİ?

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Ocak Cumartesi günü Denizli’de
yeniden adaylığı ile ilgili açıklamalarda bulunmuştu. Erdoğan, şunları söylemişti:

“Milletimizin takdiriyle 2017 yılında kabul edilen anayasa değişikliği en küçük tartışmaya
mahal vermeyecek kadar açıktır. Türkiye 2018 seçimleriyle yeni bir yönetim sistemine geçti,
yani kronometreyi sıfırladı. 2018’de seçilen cumhurbaşkanı, yeni sistemin ilk cumhurbaşkanıdır.
Yeni sistemdeki devlet başkanının sıfatını cumhurbaşkanı olarak muhafaza ettik. 3-5 medya şovmeni dışında yeni sisteme hiçbir itiraz yapamadılar. Altılı Masa‘dakiler bir yıl sonra nasıl olduysa aydınlanma yaşadılar. Şimdi de seçim günüyle ilgili kaos (karmaşa) senaryolarına sarılmaları yitirme korkusunun yüreklerini sardığını görüyorum.

Sosyalist Güç Birliği’nden Erdoğan uyarısı: Hiç kimse halkımıza ‘kaderine razı ol’ diyemez

Sosyalist Güç Birliği’nden Erdoğan uyarısı:
Hiç kimse halkımıza ‘kaderine razı ol’ diyemez!

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 ve 2018’den sonra önümüzdeki seçimlerde de cumhurbaşkanlığına aday olacağının dile getirilmesine karşı Sosyalist Güç Birliği’nden (SGB) sert bir tepki geldi. SGB açıklamasında, AKP ve Erdoğan’ın hukuku ve muhalefeti yok saydığına dikkat çekildi. Açıklamada “Erdoğan’ı sıkıştığı yerden çıkarmaya çalışmayın, iktidarı halkın örgütlü mücadelesinden kurtarmaya çalışmayın” uyarısı yapıldı.

cumhuriyet.com.tr, 25 Ocak 2023

Devrim HareketiSOL PartiTürkiye Komünist Hareketi ve Türkiye Komünist Partisi‘nin kurucu bileşeni olduğu Sosyalist Güç Birliği‘nden (SGB) AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın 3. kez cumhurbaşkanlığına talip olmasına karşı kapsamlı bir açıklama geldi.

Erdoğan’ın seçimleri yenileme yetkisini kullanarak seçim tarihini öne çekmeye çalıştığı belirtilen açıklamada, Anayasa’nın 101. maddesine göre Erdoğan’ın adaylığının önünün kapalı olduğunun altı çizilerek,

“3. kez aday olabilmesine ilişkin Anayasanın 116/3 maddesinde tek bir istisna (ayrık) hükmü var:

O da Cumhurbaşkanının 2. dönemi sürerken Meclis’in 3/5 çoğunlukla (AS: 360 vekil) seçim kararı alması. Oysa Meclis böyle bir karar almış değil ve zaten muhalefetin desteği olmadan iktidar partilerinin 360 oya ulaşması olanaklı değil. Meclis içi muhalefet partileri de Meclis’in böyle bir karar almasına bu saatten sonra razı olmadıklarını açıkladılar. Dolayısıyla Erdoğan’ın çıkışı bir çaresizlik çıkışı olduğu kadar Anayasa’yı yok sayma pişkinliğinin de devamıdır.” denildi.

Açıklamanın süreği (devamı) şöyle :

ERDOĞAN NE HUKUKU NE MUHALEFETİ CİDDİYE ALIYOR! 

AKP, durumu kurtarmak için yorum cambazlıklarıyla Anayasanın çevresinden dolanabileceğini sanıyor: Erdoğan’ın 2017 Anayasasına göre (AS: Böyle bir Anayasa yok! 1982 Anayasası, değişikleriyle yürürlükte) bir kez seçildiğini, dolayısıyla 2. dönemi için hukuksal bir engel olmadığını savunuyor. Yani 2007 değişikliğini yok sayıyor; oysa Cumhurbaşkanı seçilme yöntemi 2007 Anayasa halkoylaması ile değişmişti ve 2017’de buna dokunulmadı. Yani Erdoğan ilk kez 2014’te seçilmişti, 2019’da ise 2. kez. AKP, bunlardan ilkini yok sayarak hukuka takla attırmaya çalışıyor. Verili koşullarda

  • 3. kez Cumhurbaşkanı adayı olamayacağı çok açık olan Erdoğan ne hukuku
    ne muhalefeti ciddiye alıyor.

ALTILI MASA HUKUKSUZLUĞA ORTAK OLMAKTA

Muhalefeti ciddiye almıyor çünkü Altılı Masa partileri, Erdoğan’ın 3. kez aday olmasının hukuksuz olduğunu vurgulamakla yetiniyor. Ama bu hukuksuzluğu Yüksek Seçim Kurulu’na götürmeyeceklerini çünkü oradan Erdoğan lehine karar çıkacağını da peşinen kabul ediyor.
İyi de anayasayı bugün savunmazsanız, yarın YSK seçim sonuçlarını iktidar lehine değiştirirse
ne yapacaksınız? Dolayısıyla Altılı Masa muhalefeti, hukuksal mücadeleye girişmeyerek, bu hukuksuzluğa ortak olmaktadır. Bunu halka kabul ettirmenin eylemli bir payandası durumuna düşmektedir.

  • İktidarın hukuksuzluğunu ve muhalefetin peşinen yenilmişlik tavrını
    halkın kabul etmesi beklenmemelidir.

SİYASAL OLARAK DA MEŞRU DEĞİL 

Erdoğan, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını tasfiye etmiş,
laikliği ayaklar altına almış, tüm kurumları dinci temellerde yeniden düzenlemiş,
ülkeyi patronlara teslim etmiş, halka düşmanlığı kural haline getirmiş,
emperyalist ülke ve tekellerin dostu olmuş bir otokrattır.

  • Adaylığı hukuka aykırı olduğu gibi, siyasal olarak da meşru değildir.
  • Çünkü ülkenin küçük bir azınlığını oluşturan patronların çıkarları için her türlü suçu işlemiş, milyonlarca emekçiyi açlık ve yoksulluğa, iş cinayetlerine mahkûm etmiştir.

DESTEK VERENLERİ UNUTMADIK

Bugün muhalefet Erdoğan’ın hukuksuz adaylığını sindirebiliyorsa bilinsin ki, Sosyalist Güç Birliği olarak bunun halka dayatılmasına sonuna dek karşı çıkacağız.

Halkın, kurtuluşu Davutoğlu’ndan, Akşener’den, Babacan’dan, Karamollaoğlu’ndan beklemesinin yanlışlığını halka anlatmaktan geri durmayacağız.

Bugüne dek AKP’nin kurduğu rejime doğrudan veya dolaylı destek verenleri de unutmadık.

“HER CEPHEDE MÜCADELEYİ YÜKSELTECEĞİZ”

Sosyalist Güç Birliği açıklaması şu vurguyla son buldu :

“Şimdi bir kez daha Erdoğan’ın hukuksuz adaylığının kabul edilmesini, emekçilerin sahte umutlarla hareketsiz bırakılmasını isteyenleri Sosyalist Güç Birliği olarak uyarıyoruz :

  • Erdoğan’ı sıkıştığı yerden çıkarmaya çalışmayın,
  • İktidarı halkın örgütlü mücadelesinden kurtarmaya çalışmayın.
  • Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olamaz.
  • Hiç kimse halkımıza ‘kaderine razı ol’ diyemez.
  • Sosyalist Güç Birliği Erdoğan’ın adaylığına karşı her cephede mücadeleyi yükseltecektir.

Bundan böyle Sosyalist Güç Birliği, emekçi halkın sözcüsü olarak siyaset sahnesinde yerini almıştır.

  • Yaşasın Emekçilerin Cumhuriyeti!

GİDİCİ OLMANIN ŞAŞKINLIĞI: “AHMAK” CEZASI

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com

AKP’nin iktidarda kalmak için yapamayacağı şey yoktur” diye yazanlara, kimi okurlar itiraz ediyor. “Böyle derseniz halkın morali bozulur, mücadeleden vazgeçer.” diyorlardı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üç buçuk yıl önce kendisine “Ahmak!” diyen İçişleri Bakanı’na “Asıl ahmak seçimi iptal edenlerdir” sözüne Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle iki yıl yedi buçuk ay hapis cezası vermekle kalmayıp İmamoğlu’na siyaset yasağı da getirilmesi, “AKP’nin iktidarda kalmak için yapmayacağı yoktur” kanımızı doğruluyor. Ancak bu son yaptığı muhalefette yılgınlık yaratmak bir yana, onu canlandırmış ve mücadeleyi ateşlemiştir.

Akşener-İmamoğlu.jpg

Önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanı adayları arasında anılan İmamoğlu üzerinden muhalefete yapılan bu haksızlığın hukuksal değil siyasal olduğu gün gibi açık. İmamoğlu’nu çalıştırmamak için seçildiği günden beri birçok engellemeler yapıldı. Bunlar kesin sonuç vermeyince “Daha ne yapabiliriz?” diye sorulmuş, üç buçuk yıl önce söylenmiş bir sözden medet umulmuştur.

İktidar çevrelerinden muhalefete en ağır hakaretlerin yapıldığı, toz ve dumandan ortalığın görülmediği bir ortamda “Ahmak” gibi çok masum kaçan bir ifade nedeniyle başvurulan ceza da kâr etmezse bundan sonra hangi hamlenin geleceği merak konusu.

Bu arada belirtmek gerekir ki; hükümetin isteğiyle İmamoğlu’nun kazandığı seçimi iptal eden Yüksek Seçim Kurulu üyeleri de, dokunulmazlık zırhına bürünüp hesap vermekten kaçınamazlar. Bu ülkede, her yurttaş gibi, siyasetçisi, bürokratı, savcısı ve hâkimi de büyük adalet terazisinde tartılmak zorundadır. Adalet, yalnız mahkemelerin elinde tuttuğu bir teraziden ibaret değildir. Onu asıl elinde bulunduran halkın vicdanıdır.

İmamoğlu’na siyasal yasak getiren mahkeme kararının hükümet tarafından tezgâhlandığı o denli açıktır ki, bu kararı vermeye yanaşmayan yargıç sürülmüş ve yerine bu kararı alması için yeni bir yargıç atanmıştır!

Bu karar verildiğinden beri, kamuoyu şunu tartışıyor? “Bu karar kime yarar?” Hemen herkes, kararın İmamoğlu ve seçimlere hazırlanan muhalefetin işine yaradığında görüş birliği içinde. Peki, öyleyse siyasal iktidar, nasıl olmuştur da kendi aleyhine olacak bir kararı aldırmıştır?

AKP’NİN ÇARESİZLİĞİ

AKP, gidici olduğunun farkındadır.
Bunun telaşı içindedir.
Seçimlerle iktidardan uzaklaştırılırsa, hem adım adım örmeye çalıştığı şeriatçı bir rejim kurma projesi yarım kalacak, hem de Hazineyi yağmalama olanağını yitirecektir. Kendisinden bu ana dek yaptığı yasasız işlerin hesabının sorulma olasılığı da vardır.

İktidarın aklı, iki cami arasında kalmış bi-namazın aklına benziyor.
Yerleşik parlamenter, liberal usullere uyarak mı, yoksa iktidar gücünü kullanarak bir yasaklar ülkesinde rakipsiz mi seçime gitsin? İktidar kadrolarının aklı bu ikisi arasında gidip gelmektedir. Normal koşullarda seçimi kazanamayacağını anladığından yasaklardan medet ummaktadır.

Ancak bu uygulamasının da onu iktidarda tutmaya yetmeyeceği, çığ gibi büyüyen tepkilerden anlamak olanaklıdır. AKP’nin hâlâ elinde tuttuğu bir seçmen kitlesi varsa da, bu kitlenin içinde böyle açık bir haksızlığı vicdanına yediremeyen önemli bir kesim olmalıdır. İstanbul Belediye Başkanlığı için yinelenen seçimlerde bunu örneği görülmüştür.

Durum bu iken Hükümet neden böyle kör kör parmağıma diyerek İmamoğlu’nu mahkûm ettiriyor?

Çaresizliğinden!

Kimi kez insanın fırlattığı ok, döner kendisini vurur. Kaldırdığı taş, kimi kez kendi ayağına düşer. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olanlar çok görülmüştür. Onmayacak hasta, yatağı bırakıp yastığa yaparmış.

Bu olayda komplo kuramları aramak gerekmez. Olay, iktidarı yitirmekte olan bir kadronun şaşkınlığından ve çaresizliğinden ibarettir.

 

Kürtler, sosyalistler ve Altılı Masa… SEÇİMLERDE TUTUMUMUZ NE OLMALI?

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com

Haziran 2023’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri, bir süredir ülkede bir heyecan dalgasına neden oldu. Her seçim bir mücadele ve çekişmeye vesile olur fakat bu seferki bundan öncekilerden çok farklı.

Önümüzdeki seçimlerde Türkiye’nin geleceği oylanacak..

Bu mücadeleyi umursamayanlar ve çekimser kalanlar, büyük bir sorumsuzluğun vebalini de yüklenmiş olacaklar.

MUHALEFET KAZANAMAZSA

Seçimi bugün iktidarda bulunan ve Recep Tayyip Erdoğan‘ın temsil ettiği Cumhur İttifakı‘nın kazanması durumunda seçmenler, bir çeşit monarşi sayılan tek adam rejimine onay vermiş sayılacak. Türkiye’nin üzerindeki karanlık daha da koyulaşacak. Büyük yaralar almış bulunan hukuk sistemi berhava olacak. Hak ve özgürlükler tümüyle ortadan kaldırılacak. Din ve inanç özgürlüğünden eser kalmayacak. Devleti tümden tarikatlar ele geçirecek. Erdoğan’ın 20 yıldır önce sureti haktan görünerek son dönemlerde açıktan açığa savunmakta olduğu siyasal İslam, devletin ve toplumun bütün hücrelerine zerk edilmeye devam edilecek.

Bu sistemin dünya ve Türkiye halkının beklentilerine aykırı olduğu baştan belliydi. Erdoğan 20 yıllık iktidarını, çeşitli ekonomik ve sosyal önlemlerle yoksulları kendine bağlayarak sağladı. Ama su, ekonomi değirmeninin oluğunu eskisi kadar doldurmuyor. İktidarın şimdiki bütün çırpınışları, ne yapıp edip, oy yitiğini durdurmak ve yitirdiği oyları geri kazanmaya yöneliktir.

ERDOĞAN, İKTİDARI BIRAKIR MI?

Bir süredir, birçoğumuzda seçimleri yitirse de Erdoğan’ın allem edip, kallem edip iktidarı bırakmayacağı inancı var. Bu kötü beklenti nedensiz değildir. Çünkü Erdoğan, her ne denli seçimler sonucunda iktidara gelmişse de, demokrasiye saygılı biri olmadığını birçok vesile ile gösterdi. Kürtlerin kazandığı belediyelerin nerdeyse tümünün yöneticilerini görevden alıp yerlerine partisinden kayyum ataması bunun en önemli kanıtıdır. İstanbul Büyükşehir Belediye seçimleri muhalefet tarafından kazanılınca seçimleri Yüksek Seçim Kurulu kararıyla yeniletmesi de bu tutumun örneklerindendir.

  • O’nun, muhalefet belediyelerini kıskaç altına aldığı,
    onları çalıştırmamak için her yolu denediğini de görüyoruz.

Edoğan’ın seçim sonuçlarına saygı göstermesinin tek koşulu, İstanbul’da yapılan ikinci seçim gibi büyük bir yenilgi almasıdır.

Erdoğan’ın seçim zamanına kadar da yapabileceği birçok şey vardır: Çeşitli tertiplerle muhalefet bloğunu bölüp birbirine düşürmesi, çeşitli çıkarlar sağlayarak bunların en zayıf olanları yanına çekmesi, savaş çıkarıp seçimlere bir fatih olarak girmesi bunlardandır.

AÇIK VE NET BİR PROGRAM GEREKİR

Bütün bu olasılıkları akılda tutarak vakit geçirmeden muhalefetin açık, anlaşılır ve kitleleri çekecek bir programa göre seçime hazırlanması gerekir. Bu programın can alıcı maddeleri, halkın nasıl ekonomik refaha ulaştırılacağı, 1923’ten beri deneye yanıla oluşturulan kurumların yerli yerine nasıl oturtulacağıdır.

Muhalefet, partizanlıktan çok çekmiş olan halkın önünde;
– TRT, Anayasa Mahkemesinin, Yüksek Seçim Kurulunun bağımsızlığını,
–  üniversitelerin özerkliğini iade edebilecek mi?
– Kürt sorununu nasıl çözecek?
– Avrupa Birliği ve NATO ile ilişkileri nasıl düzenleyecek?
– Komşularımızla bozulan ilişkileri nasıl düzeltecek?
– Sağlık ve Eğitim sistemini çağdaş temellere ve halk kitlelerinin çıkarlarına uygun olarak nasıl yeniden düzenleyecek?

Artık anlamış olmalıyız ki; yalnız AKP’nin kurduğu sistem değil, onun iktidara gelmesinden önce var olan sistem de iflas etmiştir. Zaten AKP’ye iktidar kapılarını açan da Kenan Evren, Özal, Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz’la temsil edilen o sistemdi.

  • Halkın huzur içinde kardeşçe yaşayabilmesi için radikal (köktenci) önlemlere gereksinim var.

Muhalefetin gövdesini oluşturan Altılı Masa bunları gerçekleştirecek bir anlayışa ve cesarete sahip mi?

Günümüzün en önemli siyasi sorusu budur.

2023 seçimlerini yitirse de AKP ve MHP’nin boş oturmayacağı kesindir.
AKP’nin yarım önlemlerle iktidarı ağzına burnuna bulaştıran yönetimin elinden hükümeti yeniden ele geçirmesi zor olmaz.
Bu nedenle, alınacak önlemlerin geniş yığınlara ve demokrat aydınlara bir “Oh!” dedirtmesi koşuldur.
Sermaye grupları arasında gidip gelen bir iktidar halkta bu rahatlığı yaratmaz.

ANAHTAR HDP’NİN ELİNDE

Kılıçdaroğlu’nun iktidar bloğuna karşı oluşturulmasına önderlik ettiği Millet İttifakı, Türkiye’de iktidar mücadelesinin getirdiği bir zorunluluk olmakla birlikte Kürt aydınları ve emekçilerini temsil eden HDP’nin ve Türk sosyalist solunun bunun dışında kalması bir olumsuzluktur. HDP’nin yüzde on gibi büyük sayılacak bir seçmen kitlesine sahip olmasına karşın bu İttifaka alınmamış olması, gelecek seçimlerin en büyük handikapıdır. HDP’nin dışarıda bırakılmasının nedeni, Türk milliyetçiliğini temsil etme iddiasındaki İYİ Parti’nin zaaflarıdır. HDP ile özellikle İYİ Parti’yi aynı masada görmek mümkün görünmüyor.

HDP’nin ve seçmeninin her koşulda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin adayını destekleyeceği varsayılıyor. Ben de, daha kötüsünün iktidarını engellemek için, Kürt laik ve demokrat seçmeninin içine sinmeyerek de olsa, öyle davranmasını önermiştim. Ne var ki HDP, kendi oylarının çantada keklik sayılmaması gerektiğini, ortak aday ve ilkelerde anlaşmazlarsa kimseyi desteklemek zorunda olmadıklarını ilan ediyor. HDP oyları olmadan muhalefet için iktidar çantada keklik değildir.

Kürt sorununu yok sayan bir Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin huzura kavuşmasının önünde en büyük engeldir. Ne var ki, iktidar on yıllardır süren savaşı hem içerde, hem dışarda sürdürmekte ısrarlı ve bundan siyasal kazanç elde etme çabası içinde. Bu siyasal yapının iktidardan uzaklaşması, HDP’nin göstereceği basiretle de Kürtler üzerindeki baskı azalma eğilimi gösterecektir.

Ülkeye barış, ezilen Türk ve Kürt emekçilerinin birlikte mücadele ettiği ve kazandığı bir halk iktidarıyla gelecektir.

Önümüzde daha uzun ve dikenli bir yol olduğunu unutmayalım.

Emekçileri aydınlatmaya devam edelim. (Tükenmez, Sonbahar 2022)

ERDOĞAN BİR DAHA CUMHURBAŞKANI ADAYI OLAMAZ

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..
Bkz. Anayasaya karşı hile! | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM)

Bölüm 1               :
Anayasamızın 101’nci maddesi; “Bir kimse en fazla İKİ DEFA Cumhurbaşkanı seçilebilir” der.

Erdoğan, 10 Ağustos 2014’te ilk defa Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
(Yüksek Seçim Kurulunun 12 nci Cumhurbaşkanı Mazbatası) https://i.hizliresim.com/hxapq5c.jpeg

Aynı Erdoğan, 24 Haziran 2018 yılında İKİNCİ DEFA Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
(Yüksek Seçim Kurulu’nun 13 üncü Cumhurbaşkanı Mazbatası) https://i.hizliresim.com/9jvu5tj.jpeg

  • Bu durumda, Erdoğan 3 üncü kez Cumhurbaşkanlığı seçiminde ADAY OLAMAZ!

Anayasamızın 116 ncı maddesi ise “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından SEÇİMLERİN YENİLENMESİNE karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı BİR DAHA ADAY OLABİLİR demektedir. Burada dikkat edilmesi gereken konu Meclisin “Seçimlerin Yenilenmesine” karar vermesi şartıdır.

Seçimlerin yenilenmesi için YSK’nın verdiği en son karar, 31 Mart 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin “YENİLENMESİ KARARIDIR” Bu kararda, seçimi kazanan İmamoğlu’na verilen MAZBATA, YSK tarafından iptal edilmiş ve SEÇİMLERİN YENİLENMESİNE karar verilmiştir.

Eğer TBMM Seçimlerin Yenilenmesine karar verirse, YSK’nın önce 13’üncü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mazbatasını iptal etmesi gerekir. Bu durumda 24 Haziran 2018’den bu yana yapılan tüm işlemler, atılan imzalar, örtülü ödenek harcamaları tartışmalı hale gelecektir. (AS : Hayır, TBMM buna yetkili değil. Bu yetki tekil -münhasır- olarak YSK’nin. TBMM’nin “seçimlerin yenilenmesi” kararı “erken seçim” ile eşdeğer.)

TBMM “Erken Seçim” kararı alırsa, Erdoğan aday olamayacaktır. Çünkü Anayasamızda, “Erken Seçim” değil, “Seçimlerin Yenilenmesi” yazmaktadır.
TBMM “Seçimlerin yenilenmesine” karar verse bile Erdoğan yine CB Adayı olamayacaktır.
(AS: TBMM’nin “Seçimlerin Yenilenmesi” kararı “Erken Seçim” ile eşanlamlıdır..)
Size sunulan iki adet Mazbata bunun kanıtıdır.
Eğer YSK, tüm bu şartlara rağmen (koşullara karşın) Erdoğan’ın adaylığına izin verirse, “Anayasayı İhlal Suçu” işlemiş olur ki, YSK’nın tüm üyeleri yargılanmaktan kurtulamaz…

  • Sonuç : Erdoğan CB Adayı Olamaz. Kararımız Yasal ve Net!

Bölüm 2              :
6’lı İttifakın iki önderi Kılıçdaroğlu ve Akşener, “Erdoğan’ın mağdur olmaması” gibi saçma bir gerekçe için, seçimlerin 14 Mayıs 2023’e alınabileceğini, böylelikle Erdoğan’ın aday olmasının önünü açacaklarını ısrarla söylemektedirler. (CHP Sözcüleri; en son CHP İstanbul Mv. Gökhan Zeybek, İYİ Parti Mv. ve Genel Başkan Başdanışmanı Aytun Çıray’ın Uğur Dündar’a verdiği röportaj)

Bu durum anlaşılabilir değildir. Anayasamız, Erdoğan dahil hepimizi bağlar. Anayasa emirlerine uymak ne zamandır mağduriyet sebebidir ki? Yoksa “Bu Anayasa Erdoğan’ı bağlamaz” diye bir hüküm mü var?
21 sene Türkiye’yi babasının takası gibi yöneten biri, niçin mağdur olsun ki?
Ayrıca Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti, neden ısrarla 14 Mayıs 2023 tarihini söylerler?

Bildiğiniz gibi AKP-MHP’nin birlikte hazırladıkları ve Cumhur İttifakına en az 50 MV daha kazandıracak “Yeni Seçim Kanununun” yürürlük tarihi 6 Nisan 2023’tür. Bu tarihten sonra yapılacak bir seçim AKP’ye 50 MV ikram etmektir.

  • 6’lı Masa, AKP’nin taşeronu mudur?

TBMM – YSK ve 6’lı İttifak veya 35-40 tane SATILIK Milletvekili, Anayasayı yok sayan bu kararı verir ve Erdoğan CB adayı olursa, neden CHP ve İYİP daha fazla MV çıkarabilecekleri mevcut yasa ile kendi yararlarına, Cumhur İttifakının zararına olacak “şu anki Seçim Kanunu” ile seçim istemezler?”

Erken Seçim denen yasa tanımazlığı yapacaksanız, niçin Şubat veya Mart ayında yapmazsınız? Deniz Baykal’ın, “Erdoğan’ın seçilme yasağını kaldırmasının yeni formatını mı Türk Milletine dayatacaksınız?

Önümüzdeki haftalarda, kimlerin “Emperyalist patronlarının emrine uyup, Light AKP rolüne soyunacaklarını” beraberce göreceğiz!

Sonuç              :

  • AKP ve Erdoğan devri bitmiştir.
  • Sıra, Atatürk Düşmanı Light AKP’ye gelecektir!
  • Kararımız Yasal ve nettir.

Rahat uyu Atam! Öz evlatların nöbettedir…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 11 Kasım 2022.
=========================================

Dostlar,

İlkesel olarak Sn. Serdaroğlu ile aynı düşüncedeyiz.
Aşağıdaki düşüncelerimizi 17 Ekim 2022’de web sitemizde paylaşmıştık, yineleyelim :
(Anayasaya karşı hile! | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM)

“Mağduru oynamasın” ve / veya bu iklimle RTE aday olursa oylarımız artabilir… varsayımı ile Hukuk kurban edilemez. Anayasanın ilgili 2 maddesini fıkralarıyla aşağıda veriyoruz :

Anayasa md. 101/2 : “Bir kimse en fazla İKİ DEFA Cumhurbaşkanı seçilebilir.”

Anayasa, bir kişinin üçüncü kez aday olabilmesi için tek bir ayrık (istisnai) durum tanımlıyor:

Anayasa md. 116/3) “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi.”

Sn. Serdaroğlu’nun yazısında ayraç içinde verdiğimiz üzere; ayrıldığımız yer şu :

TBMM’nin “Seçimlerin Yenilenmesi” kararı “Erken Seçim” ile eşanlamlıdır. YSK’nin usulsüzlük temelli “seçimlerin yenilenmesi” kararı ile aynı sonucu doğurmaz; salt erken seçime gidilir.

Sözcük oyunları ile Erdoğan’a 3. kez CB adayı olma yolu açılamaz. Bu durum çok net ve kesindir.
Durum çok nettir, kafa karıştırılmasına izin verilemez.
**
6 Nisan 2022’de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve seçim sisteminde önemli değişiklikler getiren, ülke barajını %10’dan %7’ye düşüren ve büyük partilerin yararına (lehine) kurallar içeren 7393 sayılı yasal düzenleme, ancak 6 Nisan 2023 sonrası yapılacak bir genel seçimde uygulanabilecektir (Anayasa m. 67/son).

Cumhur ittifakı, kurguladığı bu avantajdan yoksun kalmak istemez elbette. Bu düzenleme, Anayasa Mahkemesince CHP’nin başvurusu üzerine, Anayasaya aykırı bulunmayarak hukuk düzenimizde yerini almıştır. AKP-MHP’nin seçimi öne alma girişiminde bulunmamaları biraz da bu yüzdendir. 18 Nisan 2023, erken seçim takviminin “biçimsel olarak” başlatılmasının son günüdür. Ancak böylesi bir yönelim asla gerçek anlamda erken seçim olmayacaktır.

Hukuk – Anayasa tanımazlığı 20+ yıldır belgeli bir parti ve yöneticisine hak etmedikleri kimi ödünleri vermeye hele hukuku çiğneyerek ve ülkenin geleceğini tehlikeye sokarak.. hiç kimsenin kesinlikle hakkı yoktur.

Üstelik 3. kez ve TEK ADAM ucube rejiminin olağanüstü  sultanlık yetkileriyle Cumhurbaşkanlığı ?!??!! Neden, niçin, bulunmaz Hint kumaşı mıdır Bay RTE?
Diploması bile ortalıkta yokken.. Türkiye bunları asla hak etmiyor.

ABD’de neden Başkanlık en çok 2 dönem, 4+4=8 yılla sınırlı örneğin??
***
2017 şaibeli / hileli Anayasa değişikliği bir geçiş hükmü koymamış ve Erdoğan’ın yararına (lehine) yorumlanabilecek ayrık bir düzenleme de getirmemiştir.

Buna ek olarak, değiştirilen, 1982 Anayasası’nın tümü değil, kimi hükümleridir.

Dolayısıyla yeni bir anayasa” söz konusu olmayıp, 1982 anayasası yürürlüktedir.

10 Ağustos 2014’te gerçekleşen ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi “bir başka Anayasa” kapsamında değildir. Erdoğan, 24 Haziran 2018’de 2. kez Cumhurbaşkanı seçilmiş ve bu seçim de halen yürürlükteki 1982 Anayasasının 6771 sayılı yasa ile yapılan değişklikleri bağlamında olmuştur.

  • Erdoğan’ın 3. kez aday olması anayasal olarak
    KESİNLİKLE O – LA – NAK – SIZ – DIR!

Ancak, TBMM Başkanı ve Adalet Bakanı siyaset psikolojisi bakımından ön almak için kurgulu iletilerle hiçbir sorun olmadığını, 3. kez adaylığın meşru (yasal ve hukuksal olmadan da öte!) olduğunu ileri sürmektedirler ve muhalefet Anayasaya açıkça aykırı bu çıkışlara ne yazık ki sessiz kalmaktadır!?

  • Sorun çıkarmayalım, aday olsun, nasılsa sandığa gömeriz yaklaşımı hukuk dışı ve ilkesizdir, çok büyük bir politik kumardır.
    Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.
    Hukuk (yasalar) önünde herkes eşittir (Anayasa md. 10).

Bu bağlamda şimdiden hazırlık yapılmalı ve seçenek planlar geliştirilmelidir. Son sözü YSK (Yüksek Seçim Kurulu) söyleyecektir. Cumhurbaşkanı adayları koşulları yerine getirerek YSK’ye başvuracak ve bu Anayasal Kurul, seçime katılabilecekleri belirleyerek kamuoyuna duyuracaktır. YSK’nin bu bağlamdaki yargısal kararı kesindir ve başka hiçbir makama, Anayasa Mahkemesi dahil, başvurulamaz (Anayasa md. 79/2). (Geçmişte bir başvuruyu AYM, yetkisizlik gerekçesiyle reddetmiştir).

  • YSK’nin, Erdoğan’ın 3. kez aday olabileceğine karar vermesi
    bir hukuk kırımı (katliamı) hatta apaçık SİVİL DARBE olacaktır!

Ardından da seçimde engellenemeyecek hileler, Devlet gücü ve atı alanın Üsküdar’a / Üsküdar’ı bir kez daha geçmesi.. Türkiye bunu kaldıramaz.

Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dinci – teokratik bir şeriat devletine dönüşmesinin ve islami federasyon altında parçalanmasının kapılarını ardına dek açacaktır.

Türkiye’nin geleceği ile kumar oynama hakkı hiç kimsenin olamaz!

  • Muhalefet, 6’lı Masa’dan daha geniş bir toplumsal tabanla,
    hazırlanan ve rap rap yaklaşan bu lanetli oyunu bozmak zorundadır.

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 15 Kasım 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci
Anayasa Hukuku Doktora Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

ADALETİNLE BİN YAŞA

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’den dinlediğim ve çokça anlatılan bir fıkrayı bir kez daha paylaşmak istedim :

“Osmanlı döneminde, yolsuzlukları ve avantacılığı ile ünlü “Karakuşi” adında bir kadı varmış. Bir gün bu kadı, fırının önünden geçerken burnuna nefis bir koku gelmiş. Vitrinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen enfes bir ördek var. Kadı, fırıncıya; ‘Ben bunu aldım’ demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Ördeğin esas sahibi gelmiş; ‘Hani bizim ördek?’ Fırıncı boynunu büküp; ‘uçtu’ demiş. Fırıncı pişmiş ördek için uçtu deyince, önce münakaşa, derken yumruk yumruğa kavga başlamış. Kavga sırasında fırıncı, fırın küreğiyle araya giren bir gayrimüslim vatandaşın gözünü çıkarınca, korkup kaçmaya başlamış. Fırıncı önde, ördek sahibi ve gözü çıkan vatandaş arkada koşarken, can havliyle kaçmakta olan fırıncı, önüne çıkan duvardan atlamış ama hamile bir kadının üstüne düşüp, kadıncağızın çocuğunu düşürmesine ve ölümüne sebep olmuş. Kadının kocası ve Yahudi komşusu da kovalamaya katılınca, zaptiyeler hepsini derdest edip, Karakuşi Kadı’nın huzuruna çıkarmışlar.

Kadı sırayla sormuş; Ördeğin sahibi; ‘Kadı Hazretleri, fırıncı benim pişmiş ördeğimi hiç etti’ demiş. Kadı, fırıncıya sormuş; ‘Ne yaptın bu adamın ördeğini?’ Fırıncı, hınzırca Kadıya bakıp; ‘Uçtu’ demiş. Kadı kara kaplı defteri açmış; ‘Ördeğin karşısında TAYYAR yazılı. Tayyar, uçar anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değildir’ diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş. Gözü çıkan Gayrimüslim vatandaşa sormuş ve onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir uygun madde bulup; ‘Her kim gayrimüslim birinin iki gözünü çıkarırsa, o müslimin tek gözü çıkarıla…’ Davacı; ‘Benim tek gözüm çıktı, şimdi ne olacak?’ diye sorunca Kadı; “Şimdi, fırıncı senin diğer gözünü de çıkaracak, biz de ceza olarak onun tek gözünü çıkaracağız’ deyince, adam davasından vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Kadı, çocuğunu düşüren kadının kocasına dönüp; ‘Tamam, sen karını fırıncıya vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak’ deyince, adam arkasına bakmadan kaçmaya başlamış. Kadı, Yahudi vatandaşa dönüp; ‘Senin şikâyetin nedir bre?’ demiş. Bir süre düşünen Yahudi;

‘Ne diyeyim Kadı Efendi, Adaletinle bin yaşa e mi’

İrtica’nın en yalın tarifi şudur :

“Pozitif Hukukun yerine, Şeriat Hukukunu getirmeye İRTİCA denir.”

AKP’nin de hedefi budur. AKP’nin bu hedefine varabilmesi için en büyük desteği bizzat “Yargı Camiasından” alması gerekir. Maalesef öyle de oldu! En büyük desteği de Yüksek Yargı mensuplarından aldı! İki örnek verelim; Yüksek Yargının FETÖ’ya teslim edilmesi operasyonu şöyle gerçekleşmişti :

Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın emriyle Adalet Bakanı Sadullah Ergin bu operasyonu yönetti. Müsteşarı aracılığıyla, Müsteşar Yardımcısının evinde, FETÖ’nun “Yargı İmamlarıyla” bir toplantı yapıldı ve listeler oluşturuldu. Ertesi gün listedeki 160 ismin 160’ı da Yargıtay üyesi seçildi! Bir tane Yüksek Yargıç bile, “Ben FETÖ’nun listesi ile seçilmeyi kabul edemem. Bu şerefsizliği taşıyamam” demedi, diyemedi!

Her biri Yüksek Yargıç olan “Yüksek Seçim Kurulu” üyeleri, 2017 Referandumu sırasında, sandıklar kapatıldıktan sonra, geçerli sayılmaları Yasa gereği yasak olan “Mühürsüz Oy Zarflarını” geçerli saydılar.

  • YSK Kararlarına itiraz edilemeyeceği için, ülkemizi Tek Adam rejimine sokan bu seçim, YSK’nın kanunsuzluğu ve hile ile kabul edilmiş oldu!

İşin özü, Laik Cumhuriyete ve demokratik değerlere en büyük darbe, Anayasamızın, adaleti sağlamak ve anayasayı korumak görevini verdiği Yüksek Yargıçlar tarafından vuruldu!

Dünden beri, ülkemizin her yöresinden arayıp, CB’na hakaret suçu işlediğim gerekçesiyle(!) bana verilen 11 ay 20 gün hapis cezası için üzüntülerini ve desteklerini bildiren dostlarımız lütfen üzülmesinler.

  • Cübbesinin asaletini, züppelerin keyfine bırakanlar bizi asla mahkum edemez.

Onları, gerçek bağımsız Türk Yargısında bizler yargılatacağız…

Polis, 8-9 yaşlarındaki çocuğa seslenmiş : Evlat, Başbakan geçecek bisikletini kaldır direğin dibinden! Çocuk; Merak etme amca, bisikletimi zincirle direğe bağladım. Çalamazlar…

CB Erdoğan, madalya kazanmış Milli Sporcularımızı Sarayda konuk etti!

  • “Dikkat edin, madalyalarınızı çalmasınlar” dedi.

Sporcunun biri fısıltıyla arkadaşına sordu:

Burada da çalarlar mı?

Sağlık ve başarı dileklerimle, 03 Haziran 2021

Yüksek Seçim Kurulu’nun Tarihsel Sorumluluğu

İnsan Hakları Hukuku Rona Aybay İstanbul Bilgi Üniversitesi | 9786053993889

Prof. Dr. Rona AYBAY
Cumhuriyet, 12 Mayıs 2021

En başta, 75 yıl öncesinden bir anı. TBMM 10 Haziran 1946’da seçim kararı almış, 21 Temmuz’da bütün yurtta milletvekili genel seçimi yapılıyor. Bu, Cumhuriyet tarihinin, birden çok partinin katılımıyla yapılan ilk milletvekili genel seçimi olacak.

Muş’un Varto ilçesinin ortasındaki alana, kasabanın tek seçim sandığı kurulmuş. 31 Mayıs sabaha karşı büyük bir depremle sarsılmış olan kasabada, binaların tamamına yakını yıkılmış durumda, 833 kişi enkaz altında can vermiş. Bu ortamda, seçim sandığı için uygun bir bina bulunmadığı için sandık, açık havada, ulu bir ağacın altında bir masanın üzerine konulmuş.

Ben, ilkokul son sınıf öğrencisiyim ama bizim okul da yıkıldığı için son bitirme sınavımız yapılamamış. Sınıf arkadaşlarımızdan sağ kalanlar ve başka çocuklar, seçim sandığının çevresinde dolaşıyor, Temmuz sıcağında terleyerek kendimizce oyunlar oynuyoruz.

Sandığın başında birkaç görevli var. Önlerindeki seçmen listeleri gibi kâğıtlar uçmasın diye üzerlerine taşlar konulmuş. Okuma yazma bilmeyenlerin parmak basması için ıstampalar da düşünülmüş ama oy kullanmaya gelen yok gibi.

PARMAKLARIMIZ STAMPA…

Saatler ilerliyor, durum değişmiyor, gelen giden yok. Sonunda görevliler, çevredeki çocukları çağırıyor, parmaklarımızı ıstampayla ıslatıp, listeye rastgele basıp CHP’nin oy pusulalarını sandığa atıyoruz. Zaten, başka tür bir oy pusulası da yok ortada. Önce bir iki parmak derken bütün parmaklarımız ıstampa mürekkebine bulanıyor. Bu oyun çok hoşumuza gidiyor. Sonraları biz, listelere rastgele parmak basmayı sürdürüyoruz, görevliler de oy pusulalarını sandığa dolduruyor. Sonuç: Bir tek bile fire yok, sandıktan silme CHP oyları çıkıyor!

Sonradan duyduğumuza göre komşu ilçede bayağı (AS: bayâ, epey) sıkıntı olmuş çünkü nasıl olmuşsa birkaç tane Demokrat Parti pusulası çıkmış!

Neyse, ben ve öteki çocuklar o yaşta demokratik görevimizi yapmış oluyoruz böylece. Ama bizi ne kutlayan var ne de bir şeker olsun veren var!

BUGÜNKÜ DURUM

Bugünlerde, toplum olarak siyasal, sosyal ve ekonomik ciddi boyutlarda kaygı veren gerginliklerle dolu bir dönem yaşıyoruz. Virüs salgını, sorunları daha da büyütüyor.

Bu bunalımdan çıkmanın, sağlıklı tek yolu var, o da genel seçime gitmek! Aklı başında kimsenin, bunun dışında bir çözüm düşünebildiğini sanmıyorum. Ama seçimin vazgeçilmez önemde bir önkoşulu var: Seçimlerin, bütün partilere ve adaylara fırsat eşitliği tanınmış, düzgün bir ortamda yapılması ve sonuçların seçmen tercihlerini, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtması. Başka bir deyişle, dürüst ve güven verici, yolsuzluk savlarını en alt düzeye indirecek bir seçim yönetiminin ve denetiminin sağlanması.

Türkiye bağlamında bunun bir hayal olduğunu söylemek çok yanlış olur. Türkiye, bunu 71 yıl önce 1950 genel seçimlerinde, dünyaya örnek olacak biçimde gerçekleştirmiştir.

1946 seçimlerindeki, yazımın başında işe biraz da “gülmece” katarak anlattığım türden yolsuzluklar, sonraki yıllarda, Demokrat Parti başta olmak üzere çeşitli çevrelerce toplantılarla, yayınlarla sürekli ve etkili biçimde dile getirilmiş, halkımızda “oyuna sahip çıkma bilinci” oluşmuş ve sonunda İsmet İnönü başkanlığındaki CHP, en güzel çözümü bulmuş ve uygulamaya koymuştur:

  • Seçimlerin yargı organlarının yönetiminde ve denetiminde yapılması!

YSK NE ZAMAN OLUŞTU?

1950 genel seçimleri 16 Şubat 1950 tarihli, 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu uyarınca yapılmıştır. Bu kanunun kurduğu örgütlenme biçimi, günümüze kadar değişmemiştir. Ankara’da bir YSK, her ilde bir İl Seçim Kurulu ve her ilçede bir İlçe Seçim Kurulu oluşturulacak, bu kurullar bütün işlerinde yargıç gözetimi ve denetimi altında çalışacaklardır.

14 Mayıs 1950’de, bu ortamda Türkiye tarihinin ilk gerçekten düzgün seçimi yapılmış, yılların iktidar partisi CHP, seçimleri kazanan muhalefet partisi DP’ye, iktidarı uygar biçimde devretmiştir. Türkiye’nin tarihinde ilk kez böyle bir olay yaşanmıştır. Bunda, büyük katkıları olan yargıçlarımızı da saygı ile anmak gerekir.

YSK, 1961 Anayasası’yla “anayasal” bir kurum haline getirilmiş böylece önemi vurgulanmıştır. (m. 75)

12 Eylül askeri yönetiminin mirası olan günümüz anayasası da “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır” (m. 79/I) hükmüyle, 1950 yılından beri yürürlükte olan bir ilkeyi yinelemektedir. Bu durum, 12 Eylül askeri yönetiminin bile kurum olarak YSK’ya saygılı olmayı zorunlu gördüğünü kanıtlamaktadır.

Anayasaya göre, seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğe uygun biçimde yapılmasının sorumluluğu YSK’nindir. Yolsuzluk ve benzeri savları inceleyip karara bağlamak da yine YSK’nin görevidir ve bu kararlar aleyhine hiçbir başka mercie başvuru yapılamaz. Bu durum, YSK’nin kararlarında son derece titiz davranmasını gerektiren bir başka ve önemli nedendir.

YSK’nin kararlarıyla oluşan ve dünyada saygınlık uyandıracak düzeydeki gelenekler, ne yazıktır ki, kurulca son yıllarda verilmiş bazı, hukukla da mantıkla da bağdaştırılması zor kararlarıyla zedelenmiştir. Bu durum, YSK’ye karşı güvenin sarsılmasına ve Türkiye’nin demokratik gelişmesi açısından çok ciddi olumsuzluklara yol açmıştır.

SONUÇ

YSK’nin görevleri ve sorumlulukları her zaman önemlidir. Ama öyle dönemler vardır ki tarih, belli kurumlara ve o kurumlarda görevli insanlara, olağan zamanlardakileri kat kat aşan önemde büyük sorumluluklar yükler.

Türkiye’nin bugün içine düşürülmüş olduğu büyük bunalımlar nedeniyle, seçimlerin dürüst biçimde yapılması, gerçekten yaşamsal bir önem kazanmıştır. Bu seçimlerin sonucu, bir seçim dönemini çok aşacak ve önümüzdeki on yılları etkileyecektir. Seçimlerin, tarafsız bir yönetimle, düzgün biçimde yapıldığı ve sonuçların gerçek durumu yansıttığı konusunda halkta olumlu bir inancın oluşması, toplumun huzuru ve geleceği bakımından zorunludur.

YSK üyelerine, kendilerini önerenler ve seçenler de içinde olmak üzere her türlü dış etkiden bağımsız olarak; bu büyük sorumluğu eksiksiz yerine getirip tarihte onurlu bir yer alma yolunda başarılar diliyorum.

Mülkiyeliler Birliği : DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ

DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ

Basına ve kamuoyuna,

31 Mart 2019 yerel seçimleri sonuçlarının iktidar tarafından kabullenilmemesinin ardından, Yüksek Seçim Kurulu İstanbul Büyükşehir Belediyesi için seçimin yenilenmesi kararı almıştır.

Bu kararın zemini, iktidar çevrelerince yapılan açıklamalarla, yürütülen tehdit politikasıyla, KHK’li belediye başkanlarına mazbatalarının verilmemesiyle, KHK ile ihraç edilen seçmenlerin “oy hakkının” tartışmaya açılabilmesiyle bilinçli biçimde oluşturulmuştur.

Yüksek Seçim Kurulu’nun kararının ardında, mantığın ve hukukun çizdiği sınırları tanımamakta ısrarcı olan, kendi çıkarını her şeyin üzerinde gören siyasal bir gücün olduğu aşikardır. Demokrasi, en basit anlamıyla iktidarın seçimler yoluyla değiştirilebildiği bir düzendir, seçimleri iptal eden bu karar bu nedenle açıkça sivil bir darbedir, milli iradeyi dilinden düşürmeyen yeni rejimin, halkın iradesi karşısındaki gerçek yüzüdür!

Bizler biliyoruz ki demokrasi ancak ve ancak örgütlü toplumun geliştirdiği tutum ve reflekslerle varlığını koruyabilir. Bu nedenle, bugünümüzü ve yarınımızı tehdit eden, halkın iradesini ve hukukun üstünlüğünü yok sayan her uygulama karşısında demokrasiden yana olmak kurumsal sorumluluğumuzdur. Yurttaşın en temel hakkı olan oy hakkının gasp edilmesi karşısında demokrasinin safında olmak sadece kurumların değil, tüm yurttaşların sorumluluğudur. Herkesi bu sorumlulukla demokrasiye sahip çıkmaya davet ediyoruz.

Saygılarımızla, 7 Mayıs 2019, Ankara

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu – ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu

Açıklamanın PDF hali için tıklayınız