Etiket arşivi: “Altılı Masa”

14-28 MAYIS 2023 SEÇİMLERİNDEN SONRA BU SEÇİMLERİN YARATTIĞI SOSYO-PSİKOLOJİK SONUÇLAR ve CHP’DEKİ ETKİLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

14 ve 28 Mayıs 2023 tarihli seçimlerden sonra, Meclisteki milletvekilliği çoğunluğunun yine Cumhur ittifakında kalması ve ikinci turda da olsa Cumhurbaşkanlığı makamının değişmemesi üzerine seçimi kazanan ittifak aşırı bir zafer sevinci, Millet ittifakı ise derin bir hayal kırıklığı yaşadı. Kanımca ne bu kadar aşırı sevince ve ne de bu kadar geniş, yaygın ve derin hayal kırıklığına gerek vardı. Her neyse…

Siyasal iktidarla muhalefet arasındaki tüm fırsat eşitsizlikleri, hukukun zorlanması, adaletsizlik ve siyasal ahlakı ihlal eden kuraldışı propaganda yollarına başvurmalara karşın, belki de bu seçimler için söylenecek en önemli saptama, tüm önyargı ve spekülatif yorumlara karşılık, seçimlerin yapılabilir ve sonuçlarının muhalefetçe de kabullenilir olmasıdır. Bu seçim sonuçları yine de demokrasimiz için bir kazançtır ve başarıdır.

Bu durum, her şeye karşın, açık toplumlarda, ihtilal yapmaya ve kan dökmeye gerek olmadan iktidarların halktan seçimle yetki aldıkları ve iktidarların yine seçimle değişebileceğine bir kanıt ve umuttur. Kapalı, totaliter, despot toplumlarda iktidarlar çok zor ve ancak kanlı askeri ihtilallerle değişebilir.

CHP’nin durumuna gelince               :

CHP Altılı Masanın amiral gemisiydi. Bu açıdan seçimlerdeki başarısızlığın ve topyekun (bütüncül) sorumluluğun CHP ve liderine yüklenmesi işin doğası gereğiydi ve olağandı. Belki de işin en yanlış olanı, parti kendi içinde bir değerlendirmeye gitmeden ve seçim sonuçlarını da bilimsel bir analize tabi tutmadan kurum içinde bir güvensizlik ve bir liderlik arayışlarının çok acele olarak hemen başlatılmış olmasıydı. Keşke içerikleri de pek net, inanılır ve anlaşılır olmayan bu değişim, dönüşüm, yenilenme ya da lider dahil yeniden yapılanma istekleri gerçek bir bilimsel analiz ve parti içi içten bir özeleştiriden sonra olsaydı.

Artık olan oldu, şimdi CHP’de herkes kararan umutları yeniden yeşertme ve büyütme derdinde. Bu olumlu ve sağduyulu bir gidiş…

CHP yalnızca Altılı Masa ve Millet İttifakının değil, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin, ülkenin birlik ve bütünlüğünün, laik ve karma eğitimin, devlet nimet ve külfetlerine adil katılımın, tüm yurttaşların insan onuruna yaraşır bir maddi refah (gönenç) üretimi ve adil paylaşımının, liyakata (yaraşırlığa) göre istihdamın, çağdaşlaşmanın, adaletin, birlikte yaşamanın, insan haklarının, kardeşliğin, çoğulculuk ve laikliğe bağlı olarak din ve vicdan özgürlüğünün, yurtta ve dünyada barışında koşulsuz amiral gemisi olmak gibi tarihsel, sosyolojik ve asla vazgeçilemez bir görevi vardır. Bu bakımdan CHP, başka hiçbir partide olmayan hukuksal, ekonomik, sosyal, kültürel, demokratik ve yaşatıcı bir misyon (özgörev) ve sorumluluk taşımak zorundadır.

Bu açıdan bakılınca, CHP, yeniden erozyona (aşınmaya) uğrayan halkın güvenini acilen (ivedilikle) yeniden kazanmak ve geleceğe yönelik umutlarını ikna edici ve inandırıcı biçimde yeniden yeşertmek, büyütmek ve iktidarın en önemli adayı olmak, amiral gemisini yeniden engin sularda ve esenlik içinde yüzdürmek zorundadır.

Bu bağlamda sorulması gereken temel soru şudur:

Değişim, dönüşüm, yenilenme ve yeniden yapılanma hareketleri CHP’yi hangi politikalar ve politika araçlar ile birinci iktidar adayı olma konumuna yükseltebilecektir? Yoksa bu söylemler bir koltuk kapma yarışından mı ibaret kalacaktır? Umarım öyle değildir.

Şimdi de, belki yararı dokunabilir diye, siyasetin sosyo-psikolojik ve kültürel zihniyetini deşifre etmek için bazı bazı hatırlatmalar yapmaya gerek vardır.(×).

– Birleşmek, siyasi partnerlerle güçbirliği yapmak, geçmişte öğrenilen çaresizlik ve yetersizliklerin sonucudur. Fakat kesin sonuç yoktur. Bir atalar sözü “çatal kazık yere batmaz” biçimindedir.

– Savaşlar, krizler, seller, depremler vb. büyük afetler halkı çözümsüzlük ve çaresizliklere iter. Böyle durumlarda insanlar kesin inanacak ve koşulsuz itaat edecek liderler ararlar.

Hitler, Mussolini vb. ırkçı, faşist liderler ile dini siyasete alet eden teokratik otoriter liderler seçmenlerinin aklına ve bilincine değil inançlarına ve duygularına seslenirler. Çünkü duygular her zaman akıldan daha güçlüdür.

-Cahil, yoksul ve inançlı kimseler kendi inancı ve ideolojisi ve liderine o denli derin bir şekilde bağlılık gösterir ve inanır ki; adeta militanlaşır ve kendinden başka herkesi hain ve düşman olarak algılamaya yatkınlık gösterir.

– İnanç ve ideoloji temelli siyaset yapan liderler, devlet ve iktidar aygıtlarını yönettikleri toplumların ihtiyaçlarından çok, devlet yönetimini kendi ideoloji ve egolarına uygun hale getirmek için çaba harcalar.

– İnançlı yoksullar ve işsizlerin siyasi tutumlarını değiştirmek çok zordur. Çünkü bunların belleklerinde, inançlarına göre, yoksul ve işsiz olmaları ilahi bir yazgıdır, yani kaderdir. Onlar için parti değiştirmek, kendi eliyle başını belaya sokmak gibidir.

– İktidar partileri, kendi sadık seçmenlerini ve geniş halk kitlelerini, eğer seçim kaybedilirse bu günü mumla arayacaklarına inandırır. Seçim propagandasını bu olgu üzerine bina ederler.

– İktidara gelmek isteyen muhalefet partileri ise, kendi seçmenlerini ve kendi seçmen havuzuna katmak istedikleri yeni seçmen adaylarını geleceğin bu günden çok daha iyi, adalet ve gönenç getireceğine kesin olarak inandırmaları gerekir. Ancak vaatler yalnızca umuttur, bu nedenle işleri çok daha zordur.

– Genel olarak seçmenlerin siyasi tercihlerini değiştirebilmeleri için söylemlerden çok kendilerine umut aşılamak isteyen liderlerin kesin güvenilir olmalarına bakarlar. Güven veremeyen liderler umut aşılayamazlar.

– Entellektüellerin (Aydınların) çoğunluğunun ve kamuoyu oluşturan basın ve sivil toplum örgütlerinin desteğini alamayan siyasal partiler iktidara gelemezler ve gelseler bile uzun süre iktidarda kalamazlar.

Son söz                         :
İktidara talip olmak çok ciddi bir iştir. Toplumsal olgular tek nedenli değil çok nedenlidir. Birçok disiplini birden ilgilendirir. Toplumunu iyi tanımak gerekir. Bilgili, yurtsever ve idealist insanlarla çalışmak gereklidir. Hiçbir seçim için hazır reçete yoktur. Güven vermeden ve ikna etmeden umut doğmaz. Umut vermeden ve geleceğin kesinlikle bu günden daha iyi olacağına inandırmadan da seçim kazanılamaz. Değişim, dönüşüm ve yenileşme isteyenlere de dostça duyurulur.
***
Not:  Ayrıca CHP açısından yerel yönetim seçimlerinde belediye yitirmek, varolan siyasal iktidara yeni siyasi ve ekonomik egemenlik alanları vermek demektir. Halbuki iktidar olmaya umut tazelemek için bunun tersine gerek vardır. Dost acı söyler.
—————
– (×) Buradaki önerilerin geniş yorumları için bakınız.
– ERIC HOFFER, Kesin İnançlılar, Olvido yayınları,18. baskı, 2023.

Anayasal demokrasi için 10 öneri

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset  03.08.2023 06:00, BİRGÜN,

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Tek adam yönetimi olarak Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY), Altılı Masa ile aşılacaktı. Olmadı. Seçimlerin ardından ‘liyakatli atamalar’! gölgesinde ölçüsüz sürekli zamlar, ülkesel yağma, topluma ve özgürlüklere müdahaleler yaygınlaştı.

Seçimlere ilişkin 9 yazı ardından şimdi öneri zamanı. Tehlikeli gidiş, ancak anayasal demokrasi hedefi ile frenlenebilir. Bu yönde iradenin ortaya çıkması için gerekli koşullar var:

1) Neden sürdürülemez? Demokratik rejimin ortak paydalarını kaldıran 2017 kurgusu, yüzyılların deneyimi ile oluşan anayasa ve siyaset bilimi gereklerini yadsıdı. Demokrasiyi, eşit olmayan bir yarışma yoluyla sandığa indirgeme sonucu giderek derinleşen bunalımlar sarmalını aşma umudunun yokluğu, beş yıllık uygulama ve seçimler sonrası tercihler ile teyit edildi.

2) Nasıl ve hangi amaçla? Anayasa değişikliği ile yıkılan rejimin inşası da  Anayasa yoluyla gerçekleşecek. ‘Kurum, kurul ve kurallar’ ekseninde hukuka dönülmediği sürece toplumsal barış ve düzen sağlanamaz. Bunun için somut bir anayasal demokrasi hedefi belirlenmeli.

3) İtici güç ne? 27. Dönem anayasa çalışmaları ve seçim yenilgisi, demokrasi yol haritası için çifte itici güç. CB kaybedilmiş olsa da, seçimlerden CHP sayesinde kazançlı çıkan partiler (Demokrat, Deva, Gelecek, Saadet) tutarlılık sınavında.

4) Tutarlılık neden gerekli? Altılı Masa, kurul halinde yönetim olarak hükümete dönüşü öngörüyordu. Ne var ki, Anayasa ve geçiş dönemi raporlarının savsaklandığı seçim kampanyası, bireysel beklentileri öne çıkardı. Bu nedenle, 27. Dönem deneyiminden de yararlanılarak 28. Yasama döneminde ortak söylem, işlem, eylem, amaca yönelik araçlar olarak tutarlı ve sürekli iradeye dönüştürülmeli. Ama bunun için gerçekçi bir özeleştiri gerekli.

5) Yurtseverlik gereği ne? CB’yi halkın seçmesinin ülkeye maliyeti ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirici etkisi, yasama ve CB seçiminin aynı günde yapılmasının TBMM’yi ikinci plana geçirici vb. olumsuz etkileri tartışılamadı. İkinci turun, CB statüsü ile bağdaşmayan pazarlıklara yol açması, toplumsal barışı da zedeledi. Şu halde,

  • otoriter ve totaliter rejim sarkacından çıkmak için
    bilinçli ve uyanık yurtseverlik gereği açık.

6) Paydaşlar kim? Ortak anayasal ve siyasal çalışmalar, birikim olarak kayda değer olsa da siyasal irade yeterli değil; ‘anayasa hedefi’ toplumca sahiplenilmeli: sivil toplum örgütleri, uzmanlar ve medya, meslek örgütleri ve demokratik kitle kuruluşları. Yelpazeyi genişletme, temsilcilerin Anayasa andına sadakatini kaldırmaz; kaldı ki, kamu yararına yönelik yasama çalışması, Akbelen’de Anayasa suçuna karşı canı pahasına yurttaş direnmesinden daha kolay.

7) Zaman boyutu neden önemli? Gençleri, gelecek kuşakların normu olan Anayasa sürecine katmada, 23 Nisan ve 19 Mayıs, ulusal itici güçlerdir. Kadınlar, gençler, çocuklar, köylüler, emekçiler kısacası bütün yurttaşlar, özgür bir gelecek ve barış halinde yaşamak için, ‘anayasa yoluyla demokratik hukuk devleti’ne odaklanmalı.

8) Birikim farkındalığı ne demek? Parlamenter rejim (1909-2018), kesintiler ayrık tutulursa en az yüz yıllık. En çok on yıllık (5+5) PBDBY ayracı, yüzyıllık birikimi silemez; yeter ki anayasal ve siyasal kazanımların ayırdında olalım.

9) Anayasa ne denli önemli?

  • Anayasa’nın ‘ekmek, su ve hava’ kadar önemli olduğunu
    Akbelen günceli, bir kez daha gözler önüne serdi.
  • Ekokırım suçu işleyen ve ekosistemi yokeden Limak ve türevi holdinglerin sırtları Saray’a dayalı seri Anayasa cinayetleri, sınıf-ötesi bir tür ülkesel yağmaya dönüştü.

10) Fikri tartışma ne yönde olmalı? Demokrasi yolu, yoğun bir fikri çaba öncülüğünde açılabilir ancak. Anayasa ve insan hakları ideolojisi tartışmasıyla tutarlı bir yol haritası, genelleşen baskının yoğunlaşmasını da dengeleyici işlev görebilir.

Sonuç olarak; demokrasi ereği olmadan ‘değişim, dönüşüm ve devrim’ sözleri,
kolektif suç aygıtına dönüşen PBDY yörüngesine girmeye rıza anlamına gelir;
bu ise, Türkiye’yi geri dönüşü olanaksız çıkmaz yola sürükler.

Dostlar,

Sn. Prof. Kaboğlu, 27. Yasama döneminde CHP İstanbul Milletvekili olarak son derece değerli katkılar verdi. Özellikle hukuksal konularda ve AYM’ye yapılan iptal başvurularında. Komisyonlarda da bir hukuk insanı olarak hep Anayasanın, hukukun üstünlüğünü savundu ve “torba yasa ucubesi“ne karşı çıktı.

Başlıca erekleri demokratik hukuk devletinin korunması ve kamu yararına yasama olarak özetlenebilir. 28. Yasama döneminde de aday gösterilmesi CHP açısından çok yerinde olurdu… “Teknisyen” yanı beğenildi ama “siyasetçi” boyutu onay al(a)madı..

Kaboğlu hoca, parlamenter yoğunluğuna karşın her hafta, TBMM’de tanıklık ettiği süreçleri BİRGÜN‘de makaleleri ile kamuoyu ile buluşturdu. Bu makalelerin çoğu, kanımızca Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi derslerinde kaynak olarak kullanılmalı, çok somut ve öğreticiler.

14/28 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde çok yerinde uyarılarına ek, ardından da 10 hafta boyunca süreci irdeleyen “kritik” makaleler yazdı, yayınladı. Arada POLİTİKYOL’da da yazdı. Eminiz, TELE1 Gn. Yay. Yön. Merdan Yanardağ’a da ciddi hukuksal destek verdi, vermekte.. son kumpas ile hapsedilmesinde. (AYM’ye bireysel başvuru yapıldı dün.)

Seçim sonu 10 ardışık makalenin tümünü, öncekiler gibi biz de web sitemizde ve medya hesaplarımızda paylaştık. Daha çok okunmasına katkı koymak istedik.
Kimi yazışmalarımız da oldu yazıların içeriği hakkında kendisiyle. Önerilerimizi hep ama hep örnek bir olgunlukla değerlendirdi, öğretmeyi sürdürdü.

Geçen hafta “.. Hocam lütfen biraz daha somut…” ricamız oldu. Yanıt ortada. Bu makale ile ülkemizin çağcıl bir hukuk devleti anayasasına sahip olması ve bu kaldıraçla da Anayasa yoluyla hukuk devleti ereğine ulaşma çabasına somut 10 öneriyle ışık tutmakta.

Üstelik böylesi bir sürecin yaygın toplumsal katılımla (AKP’nin tam da tersini yaptığı) başlatılmasının, iktidarın süregelen ve giderek koyulaşan hukuk dışı dinci-faşist baskısını frenleyebileceği öngörüsü de var.

  • En az yüz yıllık demokratikleşme deneyimi – birikimi –  azmimizin son 5-10 yıllık anakronik – çağdışı – temelsiz/köksüz dayatmalarla sönümlendirilemeyeceği son derece açık bir gerçeklik, bir olgu kanımızca.

Öneri 9’da yer alan içerik ne çok değerli :

  • Anayasa’nın ‘ekmek, su ve hava’ kadar önemli olduğunu
    Akbelen günceli, bir kez daha gözler önüne serdi.
  • Ekokırım suçu işleyen ve ekosistemi yok eden Limak ve türevi holdinglerin sırtlarını
    Saray’a dayalı seri Anayasa cinayetleri, sınıf-ötesi bir tür ülkesel yağmaya dönüştü.

“..kolektif suç aygıtına dönüşen PBDY (Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme) yörüngesi saptaması tarihsel değerde ve o ölçüde de yürekli.

Bu saptamayı alkışlıyoruz, önemle kaydediyoruz ve tarihe not düşme olarak görüyoruz.
Yakın geleceğin davalarında sanıklar için hazırlanacak iddianamelerde temel eksen olacaktır.

Kaboğlu dostumuz, son 5 yılın Parlamenter deneyimini mutlaka kitaplaştırmalıdır.
Görev verirse, geniş kapsamlı “düzeltmenlik” (musahhihlik) ödevimizi seve seve yaparız (!!)..

Sevgi ve saygı ile. 03 Ağustos 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Meral Hanım’ın unutulan geçmişi!

Rahmi Turan

Rahmi Turan
rturan@sozcu.com.tr
05 Mart 2023, SÖZCÜ
Yazarlar – Rahmi Turan

“Meral Hanım hâlâ çok öfkeli!” İYİ Parti’liler böyle diyor.

“Öfke baldan tatlıdır” derler ama unutmamalı ki, öfkeyle kalkan pişmanlıkla oturur!

Meral Hanım çeşitli nedenlerle öfkeli olabilir ama, gerçek bir lider öfkeyle hareket etmez, kızgın o ruh haliyle karar verip ülkeyi ateşe atmaz!

Bir lider her şeyden önce akıllı, soğukkanlı ve topluma saygılı olmalı, ağzından çıkan her sözü akıl süzgecinden geçirmelidir.

Meral Hanım‘ın son üç gündür yarattığı siyasi deprem onun liderlik kumaşının sağlam olmadığını gösteriyor.

Böyle bir lider kendisine duyulan güveni, inancı, saygıyı yok eder!
★★★
MHP lideri Devlet Bahçeli, sürekli eleştirdiğim siyasetçiler arasındadır. Günün birinde ona hak vereceğim hiç aklıma gelmezdi ama ilk defa Bahçeli‘ye hak verdim. Neden?

Devlet Bey, eski konuşmalarının birinde:

“Meral Akşener’e güvenilmez… Bir defa vefasızlık yapan ikinciyi de yapar!” demişti…

O zaman inanmamıştık ama haklı çıktı.
★★★
Şöyle bir hafızamı yoklayıp, geçmiş yılları gözlerimde canlandırdım.
İnsan düşününce hatırlıyor… Meğerse neler olmuş, neler…
Meral Akşener bir zamanlar (30 yıl kadar evvel) Tansu Çiller‘in manevi kızı gibiydi.
Çiller ona siyasette sınıf atlattı, İçişleri Bakanı yaptırdı.

Bir süre sonra o Çiller’e kazık atıp Mehmet Ağar‘a yanaştı…
Daha sonra Mesut Yılmaz’ın kapısını çaldı ama  yine umduklarını bulamadı.
…Ve en çarpıcı davranışını 2001 yılında sergiledi.
★★★

AKP’nin kuruluş aşamasında Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğindeki “Yenilikçiler Grubu”na katılan Akşener,
yurt gezilerinde Erdoğan‘ın yanında yer aldı.

  • Orada da umduğunu bulamayınca istifa ederek MHP’ye kapak attı.
    Gideceği başka yer kalmamıştı çünkü…

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meral Akşener‘i hem milletvekili,
hem de Meclis Başkanvekili yaptı.

Artık yıldızı parlamıştı. Herkes ona “Dişi kurt Asena” diyordu…
Ancak, günün birinde Devlet Bahçeli’yi devirmeye kalkınca orada da yollar ayrıldı.
★★★
Meral Akşener 2017 yılında MHP‘den kopanlarla birlikte İYİ Parti‘yi kurdu ama 2018‘deki genel seçimlere girme hakkı yoktu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu büyük bir jestle ona yardım elini uzattı, 15 milletvekilini ödünç vererek İYİ Parti‘nin Meclis‘te grup kurup seçime katılmasını sağladı.

Kılıçdaroğlu‘nun bu soylu hareketi olmasa Meral Hanım da, İYİ Parti de gelişmeden yok olacaktı!

Akşener’in şimdi Kılıçdaroğlu‘na kılıç çekmesi gerçekten şaşırtıcıdır.
Minnet ve vefa borcunu, onu arkadan vurarak ödedi (!) 

Bundan sonra ne yapar bilemeyiz ama kendisi de, partisi de, ağır yara aldı!

İYİ Parti‘den istifalar devam ediyor.

Meral Hanım “Ya tarih yazacağız, ya da tarih olacağız!” demişti. Sanırım tarih olacaklar!

Meslek ahlâkına aykırı çağrı!

Meral Akşener‘in Altılı Masa’da deprem yaratan kararının kazananı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP‘dir.

Yapılan anketlerde, seçimde kesinlikle kaybedeceği görülen Erdoğan için yeni bir umut doğdu.

Bu umudu ona Meral Akşener sağladı.

Meral Hanım hep “Seçilecek aday” deyip duruyordu. Millet İttifakı‘nı terk ederek
Seçilecek adayı” buldu mu?

Eğer kafasındaki seçilecek aday Erdoğan ise, “Onun şansını artırdı” diyebiliriz.

Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, Meral Akşener‘in CHP’li iki belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a yaptığı adaylık çağrısını “CHP’de karışıklık yaratmaya yönelik, siyasi etikle (meslek ahlâkı ile) bağdaşmayan bir çıkış” olarak değerlendirdi. Bence çok haklı.

GÜNÜN SÖZÜ

  • “Altılı Masa’yı terk etmek millete ihanet etmektir” demişti. Ne oldu şimdi?

Av. Turgut Kazan : Anayasa’nın ilgili maddesi yoruma kapalı

Av. Turgut Kazan’dan Erdoğan’ın adaylığına ilişkin değerlendirme:

Anayasa’nın ilgili maddesi yoruma kapalı!

Eski İstanbul Barosu Başkanı Av. Turgut Kazan, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
yeniden cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili,

  • “Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrası çok açık bir biçimde
    Bir kimse en çok iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilir‘ diyor.
  • Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasını yorumlamak söz konusu olamaz.
    Mesele o kadar net.
    değerlendirmesini yaptı.
cumhuriyet.com.tr, 01 Şubat 2023

Turgut Kazan'dan Erdoğan'ın adaylığına ilişkin değerlendirme: Anayasa'nın ilgili maddesi yoruma kapalıAKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adaylığı siyaset gündemindeki yerini koruyor. Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, Erdoğan’ın adaylığı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Sol Haber’den Aslı İnanmışık’a konuşan Kazan, Anayasa’nın ilgili maddesinin çok net olduğunu, konunun tartışmaya kapalı olduğunu ifade etti.

Turgut Kazan, “Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrası çok açık bir biçimde ‘Bir kimse en çok iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilir.‘ diyor. Bu daha önce kabul edilmiş bir fıkra. (AS: 2007’de) ‘Sistem değişikliği’ dedikleri şey her ne demekse o bir Anayasa değişikliğidir. Yeni bir Anayasa yapılmamıştır. Bu Anayasa yerine yeni bir Anayasa yapılsa o zaman bu görüş öne sürülebilir. Veya bu Anayasa değişikliği sırasında ‘Daha önce Cumhurbaşkanlığı yapmış olanlar için 2. fıkra uygulanmaz’ gibi bir madde koyarsanız yine olabilir. Ama Cumhurbaşkanı’nın yetkileri genişletilmiştir. ‘Başkanlık sistemi’ diye bir şey Anayasa’da yok ki!” ifadelerini kullandı.

Av. Turgut Kazan

“BAŞKAN DİYE BİR KAVRAM YOK ANAYASA’DA”

“Sayın Erdoğan’ın baş hukuk danışmanı,
‘Bu Başkanlık sistemidir, başkan seçilmiştir.’
diyor” anımsatmasında bulunan Kazan, 
Başkan diye bir kavram yok Anayasa’da.

‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ diye bir şey de yok.


Anayasa’nın söylediğine göre Cumhurbaşkanı, Yürütmenin başıdır”
 
ifadelerini kullandı.

Turgut Kazan şöyle devam etti:

“Bu gün, Anayasa’ya karşı hile yapılarak seçilen bir üyenin Anayasa Mahkemesi Başkanı
olacağı konuşuluyor. Böyle bir ortamda ‘Yüksek Seçim Kurulu’ndan ne bekliyorsunuz?’
sorusunun yanıtını bir hukukçu olarak gönül rahatlığıyla vermemiz mümkün değil.
Anayasa’yı okuduğum zaman bunun yorumu yok, her şey çok açık. Yorumlanamaz.
Aksi iddia ediliyorsa bir geçici madde konulacaktı.”
“MESELE O KADAR NET”

“Ama bu tabii farklı bir tartışmayı getirir. 116. maddeyi bir tuzak olarak hazırlıyorlardı ve
doğru yazamadılar. Zaten doğru yazacak adamları da yoktu” diyen Kazan, şunları kaydetti:


“Ayrıca bu tartışma yeni başlamadı, anayasa değişikliğinden sonra ilk seçim başlamadan önce başlamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilir de Meclis çoğunluğu muhalif olursa diye,
Anayasa 116. maddeyle ilgili telaşa kapıldılar. O zaman cumhurbaşkanı, Meclis’i fesheder, cumhurbaşkanı da yeni bir seçime girer ve biz 7 Haziran (2015) gibi bir olanağa kavuşuruz, muhalif parlamentoyu bu tuzakla bertaraf etmiş oluruz diye tuzak hazırlamışlardı.
Ancak dediğim gibi beceremediler. Cumhurbaşkanının feshini öne çıkardılar. O sırada
bu tartışma başladı. Tekrar edeyim, söyledikleri gibi Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasını yorumlamak söz konusu olamaz. Mesele o kadar net.”

ERDOĞAN NE SÖYLEMİŞTİ?

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Ocak Cumartesi günü Denizli’de
yeniden adaylığı ile ilgili açıklamalarda bulunmuştu. Erdoğan, şunları söylemişti:

“Milletimizin takdiriyle 2017 yılında kabul edilen anayasa değişikliği en küçük tartışmaya
mahal vermeyecek kadar açıktır. Türkiye 2018 seçimleriyle yeni bir yönetim sistemine geçti,
yani kronometreyi sıfırladı. 2018’de seçilen cumhurbaşkanı, yeni sistemin ilk cumhurbaşkanıdır.
Yeni sistemdeki devlet başkanının sıfatını cumhurbaşkanı olarak muhafaza ettik. 3-5 medya şovmeni dışında yeni sisteme hiçbir itiraz yapamadılar. Altılı Masa‘dakiler bir yıl sonra nasıl olduysa aydınlanma yaşadılar. Şimdi de seçim günüyle ilgili kaos (karmaşa) senaryolarına sarılmaları yitirme korkusunun yüreklerini sardığını görüyorum.

YAZILI METİNLERLE, YAYIN ORGANLARIYLA YAYILIR YA DA YARGILANIRSINIZ…

portresiLütfü KIRAYOĞLU
Elektrik Müh. (İTÜ)

İlkokul sıralarında, okuma yazmayı öğrendikten sonra ilk öğrendiğimiz bilgilerden birisi de tarihin yazının icadı ile başladığı idi. Bütün ilkokul döneminde sınıf duvarındaki panoda zaman cetveli, tarihsel dönemleri bu esasa göre gösterirdi. İnsanın evrimsel olarak 200 bin yıl önce ortaya çıkmasına karşın Sümerler’in icadı Çivi Yazısının yaklaşık 5500 yıllık bir geçmişi var ve biz tarihi 200 bin yıl öncesinden değil 5500 yıl öncesinden başlatıyoruz. Ondan öncesini çanak çömlekten, yapılardan, üretim-savaş araçlarından kestirebiliyoruz.

İnsanın dünyaya bakışını, ilişkilerini, toplumsal yaşayışını düzenleyen dinsel inanışları da değerlendirirken tek tanrılı dinlerin daha yaygın olduğunu görüyoruz. Çünkü tek tanrılı dinler ortaya çıkışlarından bir süre sonra olsa da kutsal kitaplarla yazılı metinler ve kurallar koydukları için daha çok yayılabilmişlerdir. Tek tanrılı dinler dışındaki inanışlar ve öğretiler de yazılı metinler haline dönüştükten sonra kalıcılaşmıştır. Zaten matbaanın icadıyla ilk önce din kitapları basılmıştır. (Tuhaftır dinlerin yaygınlaşmasını sağlayan din kitaplarını basanlar da yargılanıp cezalandırılmıştır.)

Ve elbette son 250 yıl içinde dünyaya yön veren, felsefeler, ideolojiler, siyasal düzen önerileri de yazılı metinlerle ve yayın organları ile yaygınlaşmışlar, pek çoğu yargılanıp mahkûm edilmiştir. Buradaki yargılanıp mahkûm edilme, yaygın olarak insan topluluklarının zihinsel gelişimi sonucu kabul görmez olması şeklinde de olabildiği gibi, eski düzeni koruma isteğindeki yöneticilerin yargı sistemlerinde yargılanıp ezilmeleri hatta öldürülmeleri olarak anlaşılmalıdır. Pek çok yazılı metindeki düşünce başlangıçta mahkûm edilse bile, sonradan anlaşılıp ayağa kalkmış ve insanlığın malı durumuna gelmiştir. Ancak son çözümlemede tarihin yargılamasına açık kalmaktadır.

İdealizm dediğimiz metafizik düşünce sistemi ile materyalizm tezleri arasındaki bitmeyen kavga, bunlardan sapmalar biçimindeki ara akımlar arasındaki tartışmalar hep yazılı metinlerle ve çoğunlukla süreli yayın organlarıyla yapılır. Bu nedenle Liberalizm, Sosyalizm, Faşizm benzeri düşünce sistemlerinin esas savunucuları, yayın organlarındaki temel tezleri savunan yazılara, yazarlara son derece dikkat ederler. Çünkü bu yazılar yayınlayanı bağlar. Bu yayın organlarında rastgele yazılar yayınlanmasına ya da kendilerinden olmayanların yazmasına izin vermezler. Düşünce sistemleri arasındaki tartışmalar farklı yayınlar arasındaki tartışmalarla sürer. Özgürlük adına (için) hiç kimse kendi yayın organında karşıt düşüncelerin yayınlanmasına izin vermez. Hatta kimi konularda karşıt düşünceleri çok belirgin olan ve o düşünce sisteminin lideri konumundaki kişiye, belirli bir konudaki düşüncesi çok aykırı olmasa bile genel çizgisi karşı tarafta olduğu için, reklamı yapılmaması adına (için) o yazı yayınlanmaz. Hele yazı siparişi hiç ama hiç verilmez. Bu durumun istisnası (ayrığı) bir konu çevresinde farklı fikirleri olanları canlı olarak tartıştırmak, sonra bu tartışmayı basılı metin durumuna getirme geleneği de çok eskilerde kalmış, sonraları TV programları olsa bile, o da RTE ile son bulmuş, sonuçta herkes kendi TV kanalında kendisi gibi düşünenleri konuşturur olmuştur.

Kural durumuna gelmiş bu yöntem Kemalist ideoloji için de geçerli olmalıdır. Size yaşam hakkı ve özgürlük tanımayanlara yayın organınızda yer vermek safdillik olacaktır. Böyle bir özgürlük anlayışı Kabul edilemez. Bir zamanlar aynı düşünce sistemini savundukları halde düşünce ayrılıkları keskinleşen kişilerin yolları önce yayın organında ayrılır. Basılı metinler üzerinden polemik kültürü de ne yazık ki kalmamıştır. Kendi yayın organlarında Kemalistlere yer ayırmayı hayal bile edemeyenlere sayfalarını açmak, anlaşılır bir durum değildir. Cumhuriyetin en devrimci dönemine “diktatörlük” demek, devrimlerin ve devrimcilerin yıkılan eski düzeni bir daha ayağa kalkmamak üzere ezmesini anlamamak, sonra da Devrimin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e, yıkılan düzenin temsilcileri ile aynı dili kullanarak “diktatör” diyerek saldırmak, olsa olsa, kendine karpuz kabuğundan “devrimci” madalyası yapan devrim kaçkınlarının işi olabilir.

Kendilerinin ya da etkin oldukları kuruluşların toplantılarının açılışında saygı duruşu öncesi Atatürk adını anmadan genel bir “devrim şehitleri için” diyerek yasak savanlarla, dahası bu “devrim şehitleri” içine PKK’lı teröristleri sokanlarla, İstiklal (bağımsızlık) marşımızı “ırkçı” bulup okumayı reddedenlerle ya da ayağa kalkmayanlarla, aynı dergi sayfalarında nasıl buluşabilir, onlara sayfalarımızı nasıl açabiliriz?

PKK terör örgütünün “yasal” görünümdeki uzantısı HDP’nin peşine takılıp, “Altılı Masa” adı verilen ucubenin içine seçim kazanmak için HDP’yi dahil etmenin kuramını yapanlara sayfalarımızda nasıl yer verebiliriz?

Bir başka örnek, ADD yöneticilerine görüşme için randevu bile vermeyenlere nasıl sayfalarımızda yer verebiliriz?

KEMALİST BAKIŞ

Evet… Gözbebeğimiz Atatürkçü Düşünce Derneği‘nin temel görüşlerini yayan Kemalist düşüncenin günümüz koşullarında nasıl olması gerektiği tezlerini oluşturma çabasındaki ATATÜRKÇÜ DÜŞÜN dergisinden söz ediyoruz. Derginin bir önceki sayısında yer alan kimi yazılar ile Ocak, Şubat, Mart aylarını kapsayan 150. sayısını ilk ele aldığımda yaşadığım düş kırıklığı, bu yazıyı yazmayı zorunlu kıldı.

Dergimizin bir sorumlusu, bir editörü bir Yayın Kurulu ve bir de Yayın Danışma Kurulu var. Yayın Kurulu her sayıdan önce güncel ya da tarihten gelen olaylara uygun bir dosya konusu seçmeli ve yayınlanan yazılar değişik açılardan bu konuyu besleyecek yazarların ürünleri ile desteklenmelidir. Buna ek olarak, kalan sayfalarda özgün yazılar ve ardından örgüt haberleri gelebilir. Gelen yazılar Yayın Danışma Kurulu ile paylaşılarak değerlendirilmeli,varsa sakıncalı bölümler yazarına bildirildikten sonra gerekirse yayınlanmamalıdır. Elbette kimlerden yazı alınacağı en baştan dikkatlice karar verilmesi gereken bir konudur. Yazı sipariş edildikten sonra yayınlamamak hoş bir davranış olamaz. Dergimizin Yayın Danışma Kurulu bilimsel bir derginin hakemleri gibi çalışmalıdır.

  • Derginin künyesinin altında bulunan “yazıların sorumluluğu yazarlara aittir” sözü hukuksal sorumluluğa ilişkin ise de, bir de, tarihe ve örgütümüze karşı SİYASAL ve İDEOLOJİK SORUMLULUĞUMUZ var.
  • Gelinen noktada bu konulara hiç dikkat edilmediği, derginin birkaç kişinin çabasına bırakıldığı, sonuçta gelen yazıların dolduruluverdiği bir yayın durumuna düşürüldüğü kolayca anlaşılmaktadır.
  • Oysa bu dergiyi her an besleyebilecek en az 20-30 değerli arkadaşımız çekildikleri köşede küskün durmakta, derginin durumunu düş kırıklığı ile izlemektedir.

Bir başka üzücü nokta ise, ilişki kurduğum kimi arkadaşlarımın dergiyi ya hiç görmemiş olmaları, ya da okumamış olmalarıdır. Kaynak kişilerin sayısı arttıkça dergi de ilgi çekici duruma gelecek, okurları artacaktır. Aksi durumda pek çok Şubede olduğu gibi ambalajından bile çıkmadan yitip gidecektir.

Bir başka konu da derginin elektronik ortamda yayınlanarak çok daha hızlı, kolay ve ucuz dağıtımı konusudur. Zaten elektronik ortamda hazırlanan yazılar matbaaya gönderilmiş biçimi ile ADD Şubelerine ve dileyen tüm üyelere hızla ulaştırılabilir. Artık yaygın duruma gelen akıllı telefonlarla da fırsat bulunan her an okunabilir. Elbette bizler gibi eski kuşaklar için basılı organları okumanın bir başka zevkini de ihmal etmiyorum.

En kısa sürede düzelmesi dileği ile saygılarımla… 31.01.2023

https://sol.org.tr/yazar/post-post-kemalizm-sinifsizligin-surekliligi-351399
Post-Kemalizm: Sınıfsızlığın sürekliliği
Dergide yazısı yayınlanan Fatih Yaşlı

Sosyalist Güç Birliği’nden Erdoğan uyarısı: Hiç kimse halkımıza ‘kaderine razı ol’ diyemez

Sosyalist Güç Birliği’nden Erdoğan uyarısı:
Hiç kimse halkımıza ‘kaderine razı ol’ diyemez!

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 ve 2018’den sonra önümüzdeki seçimlerde de cumhurbaşkanlığına aday olacağının dile getirilmesine karşı Sosyalist Güç Birliği’nden (SGB) sert bir tepki geldi. SGB açıklamasında, AKP ve Erdoğan’ın hukuku ve muhalefeti yok saydığına dikkat çekildi. Açıklamada “Erdoğan’ı sıkıştığı yerden çıkarmaya çalışmayın, iktidarı halkın örgütlü mücadelesinden kurtarmaya çalışmayın” uyarısı yapıldı.

cumhuriyet.com.tr, 25 Ocak 2023

Devrim HareketiSOL PartiTürkiye Komünist Hareketi ve Türkiye Komünist Partisi‘nin kurucu bileşeni olduğu Sosyalist Güç Birliği‘nden (SGB) AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın 3. kez cumhurbaşkanlığına talip olmasına karşı kapsamlı bir açıklama geldi.

Erdoğan’ın seçimleri yenileme yetkisini kullanarak seçim tarihini öne çekmeye çalıştığı belirtilen açıklamada, Anayasa’nın 101. maddesine göre Erdoğan’ın adaylığının önünün kapalı olduğunun altı çizilerek,

“3. kez aday olabilmesine ilişkin Anayasanın 116/3 maddesinde tek bir istisna (ayrık) hükmü var:

O da Cumhurbaşkanının 2. dönemi sürerken Meclis’in 3/5 çoğunlukla (AS: 360 vekil) seçim kararı alması. Oysa Meclis böyle bir karar almış değil ve zaten muhalefetin desteği olmadan iktidar partilerinin 360 oya ulaşması olanaklı değil. Meclis içi muhalefet partileri de Meclis’in böyle bir karar almasına bu saatten sonra razı olmadıklarını açıkladılar. Dolayısıyla Erdoğan’ın çıkışı bir çaresizlik çıkışı olduğu kadar Anayasa’yı yok sayma pişkinliğinin de devamıdır.” denildi.

Açıklamanın süreği (devamı) şöyle :

ERDOĞAN NE HUKUKU NE MUHALEFETİ CİDDİYE ALIYOR! 

AKP, durumu kurtarmak için yorum cambazlıklarıyla Anayasanın çevresinden dolanabileceğini sanıyor: Erdoğan’ın 2017 Anayasasına göre (AS: Böyle bir Anayasa yok! 1982 Anayasası, değişikleriyle yürürlükte) bir kez seçildiğini, dolayısıyla 2. dönemi için hukuksal bir engel olmadığını savunuyor. Yani 2007 değişikliğini yok sayıyor; oysa Cumhurbaşkanı seçilme yöntemi 2007 Anayasa halkoylaması ile değişmişti ve 2017’de buna dokunulmadı. Yani Erdoğan ilk kez 2014’te seçilmişti, 2019’da ise 2. kez. AKP, bunlardan ilkini yok sayarak hukuka takla attırmaya çalışıyor. Verili koşullarda

  • 3. kez Cumhurbaşkanı adayı olamayacağı çok açık olan Erdoğan ne hukuku
    ne muhalefeti ciddiye alıyor.

ALTILI MASA HUKUKSUZLUĞA ORTAK OLMAKTA

Muhalefeti ciddiye almıyor çünkü Altılı Masa partileri, Erdoğan’ın 3. kez aday olmasının hukuksuz olduğunu vurgulamakla yetiniyor. Ama bu hukuksuzluğu Yüksek Seçim Kurulu’na götürmeyeceklerini çünkü oradan Erdoğan lehine karar çıkacağını da peşinen kabul ediyor.
İyi de anayasayı bugün savunmazsanız, yarın YSK seçim sonuçlarını iktidar lehine değiştirirse
ne yapacaksınız? Dolayısıyla Altılı Masa muhalefeti, hukuksal mücadeleye girişmeyerek, bu hukuksuzluğa ortak olmaktadır. Bunu halka kabul ettirmenin eylemli bir payandası durumuna düşmektedir.

  • İktidarın hukuksuzluğunu ve muhalefetin peşinen yenilmişlik tavrını
    halkın kabul etmesi beklenmemelidir.

SİYASAL OLARAK DA MEŞRU DEĞİL 

Erdoğan, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını tasfiye etmiş,
laikliği ayaklar altına almış, tüm kurumları dinci temellerde yeniden düzenlemiş,
ülkeyi patronlara teslim etmiş, halka düşmanlığı kural haline getirmiş,
emperyalist ülke ve tekellerin dostu olmuş bir otokrattır.

  • Adaylığı hukuka aykırı olduğu gibi, siyasal olarak da meşru değildir.
  • Çünkü ülkenin küçük bir azınlığını oluşturan patronların çıkarları için her türlü suçu işlemiş, milyonlarca emekçiyi açlık ve yoksulluğa, iş cinayetlerine mahkûm etmiştir.

DESTEK VERENLERİ UNUTMADIK

Bugün muhalefet Erdoğan’ın hukuksuz adaylığını sindirebiliyorsa bilinsin ki, Sosyalist Güç Birliği olarak bunun halka dayatılmasına sonuna dek karşı çıkacağız.

Halkın, kurtuluşu Davutoğlu’ndan, Akşener’den, Babacan’dan, Karamollaoğlu’ndan beklemesinin yanlışlığını halka anlatmaktan geri durmayacağız.

Bugüne dek AKP’nin kurduğu rejime doğrudan veya dolaylı destek verenleri de unutmadık.

“HER CEPHEDE MÜCADELEYİ YÜKSELTECEĞİZ”

Sosyalist Güç Birliği açıklaması şu vurguyla son buldu :

“Şimdi bir kez daha Erdoğan’ın hukuksuz adaylığının kabul edilmesini, emekçilerin sahte umutlarla hareketsiz bırakılmasını isteyenleri Sosyalist Güç Birliği olarak uyarıyoruz :

  • Erdoğan’ı sıkıştığı yerden çıkarmaya çalışmayın,
  • İktidarı halkın örgütlü mücadelesinden kurtarmaya çalışmayın.
  • Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olamaz.
  • Hiç kimse halkımıza ‘kaderine razı ol’ diyemez.
  • Sosyalist Güç Birliği Erdoğan’ın adaylığına karşı her cephede mücadeleyi yükseltecektir.

Bundan böyle Sosyalist Güç Birliği, emekçi halkın sözcüsü olarak siyaset sahnesinde yerini almıştır.

  • Yaşasın Emekçilerin Cumhuriyeti!

BÖLÜCÜLÜĞE ÖVGÜ

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Genellikle CHP çizgisine yakın muhalefetin sesi görüntüsündeki SÖZCÜ Gazetesi’nde 8 Ocak günü çıkan Ege Cansen’in, “Bölücülük gericilik” başlıklı yazısı çok dikkat çekiciydi.

Cumhuriyet tarihinin aşamalarını, laikliğe geçişte yaşanan zorlukları bilmezmiş gibi, “kemale erince laik olmuştur” girişi ile devrimleri küçümser bir tavır koymuş Cansen. Muhalefetin başkanlığa karşı güçlendirilmiş meclis sistemi istemini gereksiz bulmuş. “Yönetim erki her zaman bir kişinin şahsında ete kemiğe bürünür.” diyor.

Demokrasi tam işlesin diyenlere “Olmaz, boşuna çabalamayın, denemeyin, eskisi gibi devam edin” diyor, siyasi otorite Cansen.

Tek adam sisteminden yakınması yok herhalde.

Ecevit demokratlığını, koalisyon dönemlerini görmemiş olsa gerek. (AS: Yaşı uygun.. 80+)

Muhalefet cephesinin “Altılı Masa” olarak ünlendiğini söylüyor. O ünlenmenin RTE cephesinin algı çalışması sonucu olduğunun ayırdında da değil anlaşılan.

YANLIŞ ANLADI İSEM

Babacan’ın, Cumhuriyetin nitelikleri ile ilgili çıkışları ilgisini çekmiş Cansen’in.

Yanlış anladı isem Babacan, iki şey teklif ediyor” diye başlamış son bölüme.

Kaç yıllık yazardır, eğitimi nedir bilmiyorum (AS: ABD’de Ekonomi) ama bu ifade (anlatım) ile Türkçemize ve okuruna saygısızlık etmiştir (Basım hatası ise sözüm yok).

“Yanlış anlamadı isem” denir Sayın Cansen. Lütfen özen…

MERDİVEN ALTINDAN ÇIKIŞ

Sayın Cansen yanlış anla/ma/dı ise Babacan iki şey teklif ediyor:

  1. T.C. vatandaşlarına “Türk” demekten vazgeçilsin ve
  2. Dinsel örgütlenme özgürlüğü tesis edilsin.

Sayın Cansen iki konudaki Babacan önerisini halka anlatılmaya değer bulduğunu ifade ederek bitirmiş yazısını. Gerekçeleri çok da mantıklı. Çok da masum:

 Yasaklanınca merdiven altına iniyormuş. Toplum yaşamı yasal zemine oturtulmalıymış.

Vakıf, Dernek adıyla faaliyet gösteren, Cumhuriyet ve Ulus düşmanlığı pompalayan, toplumu geriye götürmek için çabalayan, çocukların beynini yıkamakla kalmayıp taciz ve tecavüz objesi durumuna getiren, dini her türlü amaca alet eden tarikat ve cemaatler yasallaşsın isteniyor.

Merdiven altında yemedikleri halt kalmamışken, yasallaşınca neler yapacaklarını hiç düşünmez mi bu adamlar?

Toplum yaşamının yasal zemine oturtulması denince, bu çağ dışı oluşumlar mı geliyor akla?

Hangi tarikat veya cemaatten bir kez olsun çağdaş uygarlığa örnek bir davranış, yaklaşım veya öneri görmüş bu arkadaşlar?

Mafyatik örgütler için de aynı şeyi yapalım o zaman.

Uyuşturucu tacirlerini de çıkaralım merdiven altından.

Kadına eziyet, kadın cinayetleri de toplum gerçeği, yasallaşsın.

Çok mu fark var aralarında topluma verdikleri zarar yönüyle?

TARİHTEN DERS ALMAK YA DA AYNI YANLIŞI YİNELEYEREK DOĞRU SONUÇ BEKLEMEK

Sayın Cansen’in değerli bulduğu önerinin ikinci bölümü RTE/AKP’nin 2009’da adım attığı 2014’te resmi statü kazandırdığı “AÇILIM”ın yeniden başlatılması.

20 yıldır devleti yöneten, pek çok konuda sınama-yanılma yöntemi uygulayan RTE bunu denedi. Bahçeli’nin telkini ile değil oy yitirme ve iktidardan düşüş korkusu ile vazgeçti.

O Açılıma başlayınca PKK ve bölücü yandaşları da duvarlar, hendekler, yeraltı geçitleri ile yeni devletin savunma hatlarını oluşturmaya başladılar.

Asker kışlasına çekildi.

Yollar, meydanlar teröristlere kaldı.

Başka bir devletin otoritesi uygulanmaya başlandı.

Millet sandıkta tepkisini gösterince Açılım bitti.

Reis vazgeçti de millete neye mal oldu?

Yüzlerce şehit.

Yıkılan kentler.

Harcanan milyarlarca para.

Şimdi yeni Açılımı önerilir buluyor Sayın Cansen.

Tarihten ders alınırsa kötü olaylar yinelemiyor.

Aynı yanlışı yineleyerek de doğruya varılmıyor.

Ben de Sayın Cansen’e kendi sözleri ile sesleniyorum, “Gör, duy ve konuş
***

MİLLET İTTİFAKI’NA SESLENİŞ

Deva Partisi’nin bu söylemleri hiç olmamış gibi Millet İttifakı’ndan tek ses çıkmadı.

Masa dağılmasın, tamam.

Birlik bozulmasın, tamam.

İlk kez böyle güzel bir birliktelik sağlandı, tamam.

Şu AKP’yi yıkalım, tamam.

Soygun, talan, tek adam düzenini bitirelim, tamam.

Tam demokrasiyi getirelim, tamam.

Tamam da, Devrim Yasalarını kaldıralım mı?

Devleti din devleti, T.C. ‘yi İslam Cumhuriyeti mi yapalım?

Çağdaşlıktan vaz mı geçelim? Afganistan’dan, İran’dan haberiniz yok mu?

Ulus devleti yok mu edelim?

Federal yapıya mı geçelim?

Parçalanmayacağımızın güvencesini kim veriyor?

Babacan’ın bu önerilerine karşı çıkılmazsa, sizi canı gönülden destekleyen biri olarak tıpış tıpış sandığa gitmeyeceğimden emin olunuz.

On yıldır yazılarımın altına “TÜRK VATANDAŞI NACİ BEŞTEPE” diye imza koymamın nedeni, Açılım sürecinde “Türk” ifadesi ile oynanması idi.

Bir kez daha denenirse yeni imzam hazır…

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 11 Ocak 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

DARBECİ

RTE yandaş medyaya, Lafa gelince özgür basından dem vuranların, darbecilere alkış tuttuğu bir dönemde sizler, cesaretle demokrasimize sahip çıktınız.dedi.

Kenan Evren’e “Sizin zamanınızda belediye başkanı olsam İstanbul’u uçururdum” diyen şakşakçıları da biliriz…

ÇIKIŞ

DEVA Partisi Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı Sanem Oktar, “Anayasa’dan Türklüğü çıkarıyor musunuz” sorusuna, “doğru” diyerek yanıt verdi.

Ona gücünüz yetmez. Kendiniz Türklükten çıkın…

HIRSIZ

Güney Kore Devlet Başkanı’nın eşi hakkında intihalden (bilgi hırsızlığı) soruşturma açıldı.

Diploma : Bir gün mutlaka…

KIYMET

Altılı Masa açıklamasında, ”İki yüzyıllık modernleşme, 150 yıllık Meclis, 100 yıllık Cumhuriyet ve 75 yıllık demokrasi tarihimizdeki bütün ana akımların temsil edildiği bu işbirliği süreci, siyasal tarihimizde bir ilk niteliği taşımaktadır.” denildi.

Savaşta meclis kapatanları görmeyip, savaşı meclisle yürütenleri demokrasi dışı niteleyenlerin kıymet bilmezlik ayıbı… (AS: 1923-1950 arası demokrasi sayılmamış!!??)

TAZİYE

Kumpas şehidi askerlerin ve Korg. Avar’ın cenazesini görmezden gelen MSB Akar, Yunan Savunma Bakanı’nın annesine taziye telefonu açıp çelenk gönderdi.

Atatürk ve Türk düşmanlarının dostu…

ALKIŞ

Arifiye’deki törende CHP’yi eleştiren RTE’yi Gnkur. Bşk. ve KKK alkışladı.

Komutanlık yapamayanların acıklı hali…

ÜLKÜSÜZ

MHP’nin, Sinan Ateş’in öldürülmesine sessiz kalması büyük tepki çekti. Partiden istifalar sürüyor. Ülkücü sembolü bıyıklar kesiliyor.

Yamalık olmanın sonu…

BAĞLAMA

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin danışmanı ve Türkgün gazetesi başyazarı Yıldıray Çiçek, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetini CHP’ye bağladı.

Bekliyorduk, gecikti…

UYUM

3.5 milyar borçlu Samsun Belediyesi’nin AKP’li başkanı Demir 7.5 milyonluk makam aracı aldı.

Kötü örnek taklidi…

AKP ile anayasa!

Av. M. Ziya YERGÖK
ESKİ ADANA BAROSU BAŞKANI

10 Ocak 2023, Cumhuriyet


Muhalefet, bu anayasa adımından kesinlikle sakınmalı ülkenin ve laik Cumhuriyetin kader seçiminde başarılı olmaya odaklanmalı. Seçim öncesi AKP ile her ne ad altında olursa olsun, yapılacak işbirliği AKP’nin 20 yıllık, hukuk ve anayasa tanımaz icraatını meşrulaştırmak anlamına gelecek ve iktidara yarayacak.

Altılı Masa‘nın, Gelecek Partisi’nin ev sahipliğinde yaptığı son toplantısında, AKP’nin başörtüsü teklifine karşı, revize amaçlı “Yeni bir başörtüsü teklifi çalışılması kararı çıktı” haberleri basında yer aldı. Böylece Altılı Masa‘yı oluşturan muhalefet partilerinin de alternatif (seçenek) anayasa değişiklik önerisi girişimiyle konu şimdi anayasa düzeyinde tartışılmakta olup Meclis’te ele alınması da çok yakın gözükmektedir.

CHP yakın zamanda, Kılıçdaroğlu’nun çağrısıyla, ülkenin ve toplumun gündeminden düşmüş ve tartışma konusu olmaktan çıkmış olmasına karşın AKP’nin, “İktidar değişirse türban ve başörtüsü konusundaki kazanılmış haklarınızı kaybedersiniz” propagandasının önünü kesmek için bir yasa önerisi vermişti. Konuyu “gollük pas olarak” gören AKP’nin karşı atak yaparak “yasa yetmez” diyerek anayasa değişikliği teklifi (önerisi) vermesiyle olay ülke gündeminde yer almıştı.

YANLIŞ YOL

Şimdi ise Altılı Masa muhalefeti, AKP’nin önerisini laiklik başta olmak üzere birçok bakımdan sakıncalı bularak bu sakıncalardan arınmış bir anayasa değişiklik önerisi hazırlama yoluna girmiştir. Bu yol yanlış bir yoldur. Gerçekte doğru olan, AKP önerisine rötuş (düzeltme) değil, bu konunun hiçbir biçimde anayasa konusu olmaması ve anayasaya taşınmamasıdır. Gerçekte iktidar kanadı, yönetmelik konusu olacak bir düzenlemeyi anayasa konusu durumuna getirerek seçim öncesi gündem değiştirmek ve toplumda kutuplaşma yaratarak buradan yeniden bir siyasal bir rant devşirmek istemektedir.

  • Dünyanın hiçbir ülkesinde kılık kıyafet konusu anayasalarda düzenlenmemiştir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin 2008’de Meclis’ten geçirdiği başörtüsünün serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğini, CHP ve DSP’nin başvurusu üzerine “düzenlemenin anayasanın 2, 4 ve 148’nci (AS: 174. md. olmalı) maddelerine aykırı bulunduğu” gerekçesiyle iptal ettiğini de gözden uzak tutmamak gerekir.

CESUR (YÜREKLİ) OLMALI

Muhalefetin, kapanmış bir konu ile ilgili yasa önerisi vermiş olmasının yanlış ve gereksiz bir adım olduğu ortaya çıkmışken, şimdi, AKP’nin anayasa değişiklik önerisine karşı seçenek anayasa değişiklik önerisi ile çıkması ikinci ve daha büyük bir yanlış olacaktır.

CHP ve Altılı Masa başta olmak üzere,
Cumhur İttifakı karşısındaki tüm muhalefet partileri,
anayasa değişiklik sürecinin hiçbir aşamasında kesinlikle yer almamalıdır.

Bu durumda iktidar kanadının konuyu referanduma (halkoylamasına) götürecek 360 oya ulaşması söz konusu olmayacaktır.

CHP’nin verdiği yasa önerisini desteklememesi de iktidarın kendi içtenliksizliği olarak görülecek ve bu durumda konuyu siyaseten de istismar edemeyecek (sömüremeyecek), etmeye kalksa da karşılık bulamayacaktır. CHP’nin, parti kurullarında ve örgütünde yeterince tartışmadan, münferit (tekil) söylemleri önemseyerek ve sahayı (alanı) yanlış okuyarak evhama (kaygıya) kapılması sonucunda bu öneriyi verdiği anlaşılmıştır.

  • Muhalefet daha özgüvenli ve daha cesur (yürekli) olmalı, yeni yanlış adımlarla,
    artık tükenmiş olan bu iktidara can suyu vermekten kaçınmalıdır.

Ülkeyi bu ucube yönetim biçiminden kurtarmak, parlamenter demokrasiyi yeniden ihya etmek (canlandırmak), ülkeyi demokrasi ve hukuk toplumuna kavuşturmak, vatandaşın aş ve iş sorununa çare (çözüm) bulmak muhalefetin öncelikli görevidir.

Toplum da buna hazırdır. Yeter ki muhalefet hata yapmasın.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 28 Aralık 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KUBİLAY

Devrim şehidi Kubilay 92. yılında anıldı.

Işıklar içinde uyu. Ülkemiz er geç yobazlardan arınıp ışıklar içinde olacak.

KORG. VURAL AVAR

FETÖ, Siyasal İktidar, siyasetin buyruğundaki yargı ve kişiliksiz tabipler tarafından katledilen E. Korg. V. Avar’ın cenazesine görevdeki askerlerden tek kişi katıl/a/madı, tek çelenk gönderil/e/medi.

Yürek, bilek, arkadaşlık, yazık!..

BİLİNÇLİ

RTE, “Adalet dağıtamayan devlet tıpkı çürük bina gibi yıkılıp gider.”

Neyi niçin yaptığını biliyor…

YALANCILIK

RTE, CHP iktidara gelirlerse yaptıkları hizmetleri (barajlar, köprüler, tüneller, şehir hastaneleri) yıkacaklarını söylediklerini ileri sürdü.

“Kuyruklu yalan” tanımlamada yetersiz kalır…

SALAK

İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, kardeşinin FETÖ suçlaması ile arandığını Özgür Özel’in sorusu üzerine araştırınca öğrendiğini söyledi.

Herkesi salak birine benzetiyor…

HARAMZADE

DİB, 23 Aralık hutbesinde yılbaşı eğlencesinin ve kumar çeşidi olarak nitelediği piyango, toto, loto ve bütün şans oyunlarının dinimizce haram ve günah olduğunu söyledi.

Bu durumda en haramzade AKP iktidarındakiler…

AHLAKSIZ

Fatih Ahlak ve Maneviyat Derneği Başkanı, “Cariye ile nikahsız beraber olabilirsin.”

Ahlaksız maneviyat… (AS: “Cariye” İslamda kadın seks kölesidir!)

GELECEK

RTE, “Enflasyon oranlarının hızla aşağıya düşüşüne şahitlik edeceğiz, inşallah yıl ortasında %30’lu, yıl sonunda %20’li rakamlara indirmekte kararlıyız”

Geleceğe yönelik ne dense sorun yok, bir gün gelecek…

KAYGI

Altılı Masa AKP’nin türbanla ilgili anayasa değişikliği teklifini destekliyormuş.

Hiçbirisinin Anayasanın değiştirilemez maddeleri ile ilgili duyarlılığı veya kaygısı yok!

MAYMUN

Dönek milletvekili Ak Çelebi, Vural Avar’ın ölümü ile ilgili konuşanların üç maymunu oynadığını yazmış.

Maymun iştahlı…