Etiket arşivi: deflasyon

AŞIRI (HİPER) ENFLASYONUN TÜKETİCİ ve ÜRETİCİ DAVRANIŞLARI : PSİKOLOJİK EKONOMİ KURAMININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

AŞIRI (HİPER) ENFLASYONUN TÜKETİCİ ve ÜRETİCİ DAVRANIŞLARI :
PSİKOLOJİK EKONOMİ KURAMININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Türkiye’de 2022 Haziran ayına göre açıklanan resmi ve resmi olmayan enflasyon verileri :
1- TÜİK, (Türkiye İstatistik Kurumu) resmi verileri
– Tüketici Fiyatları % 78.62
– Üretici Fiyatları % 138.8
– Gıda fiyatları % 93.92
– Aylık ortalama % 4.95 puan.
2- İstanbul Ticaret Odası (İTO) Verileri
Yıllık. %94.19
3- ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) verileri : Yıllık % 175.55.
Aylık ortalama % 8.6 puan.

İster resmi, ister resmi olmayan verilere bakılsın.. Bu sayılar gösteriyor ki, Türkiye Ekonomisi hızlı bir enfl

ortalamalarının epeyce üzerindedir. Ayrıca resmi Üretici Fiyat İndeksi Tüketici Fiyat İndeksinden 59.16 puan daha yüksektir. Başta, enerji-petrol, teknoloji, aramallar, gübre ve son yıllarda gıda maddeleri de dahil olmak üzere Türkiye Ekonomisinin dışa bağımlılık oranı giderek artmıştır. Söz konusu malların fiyatları arttıkça bu ürünleri Türkiye’ de girdi olarak kullanan üreticilerin ürün fiyatları da katlanarak artmaktadır…

Yukarıda anlatılan girdi faktörlerinin etkileri nedeniyle Türkiye’deki enflasyon, maliyet itişlidir. Bir üretim dönemi kadar gecikmeli de olsa, Üretici tedarik fiyatlarındaki artışlar önünde sonunda tüketici fiyatlarına yansıyacaktır. Yani enflasyon ekonominin bagajiındadır. Ambalajından çıkmayı beklemektedir. Ancak zorunlu tüketim mallarındaki aşırı fiyat artışları talep çekişli bir fiyat sarmalını da beraber getirmektedir. Kaldı ki, Türkiye de toplumun omurgası olan orta sınıf yok denecek kadar azdır. Ülke, varsıllar ve yoksullar olarak ikiye bölünmüş gibidir. Toplumun büyük çoğunluğu düşük gelir kesimindedir. Asgari ücretler, memur aylıkları ve emekli ödeneklerindeki artışlar, doğrudan zorunlu gıda talebini artırır niteliktedir.

Yüksek gelir dilimindeki kazanç sahipleri ise, görünür resmi faiz yolu tıkalı olduğu için, tasarruflarını emlak ve döviz piyasasında değerlendirmektedir. Bu durum döviz kurlarını, emlak fiyatlarını ve hatta kiraları yukarı çekmektedir.

Faizin çok küçük ve sabit tutulup kur korumalı mevduat hesaplarının devreye sokulması, yani Dolar talebini azaltmak ve Dolar kurunu yükseltmemek için, tasarruf sahiplerine dolaylı gizli faiz verilmesi, finans kurumlarının kârlarını, kamunun ise zararlarını ve halkın vergi yükünü artırır niteliktedir. Geleceği sorunlu bir politikadır…

ENFLASYONUN PSİKOLOJİK ETKİLERİNE GELİNCE.

Albert Afftalion (1874- 956) yapmış olduğu finansal analizlerde enflasyon ve deflasyon ortamlarında, üretici ve tüketicilerin psikolojik davranışların mevcut krizleri daha da derinleştirdiğini fark ederek PSİKOLOJİK PARA KURAMI’ndan söz etmiştir. 1970’li yıllardan sonra da yeni (neo) klasik liberal iktisatçılar RASYONEL BEKLENTİLER KURAMI adıyla yeni bir para politikası KURAMI geliştirmişlerdir. Bu ikinci kuram, Aftalion’un psikolojik para kuramının daha genelleştirilmiş biçimidir.

Bu kurama göre insanlar (tüketiciler ve üreticiler) ekonomik çıkarlarını korumak için akılcı- rasyonel (akılcı) davranırlar. Piyasalar ve piyasaların geleceği konusundaki bilgileri yeterli, tutarlı-rasyoneldir. Tutum ve davranışlarında ekonomik akılcılıktan ve kendi çıkarlarından vaz geçmezler. Tüketiciler yararlarını, üreticiler de kârlarını en çoğa çıkarmak için çaba harcarlar.

A- DEFLASYONİST PSİKOLOJİ

Eğer piyasadaki eğilim deflasyonist yönde, gelecekte fiyatların daha da düşeceği yönünde
ise tüketiciler mal ve hizmet alımlarını ertelerler. Çünkü gelecekte fiyatlar daha da düşecek beklentisi talebi azaltır, satışları düşürür. Üreticiler ise gelecekte fiyatların daha düşeceği beklentisi ile ellerindeki mal ve hizmetleri hemen satmak isterler. Sonuçta üretim ve ithalattan bir ölçüde bağımsız olarak stoklar çözülür, böylece arz artmış, talepse daralmış olur. Fiyatlar daha hızlı düşer. Kriz daha çok derinleşir.

B- ENFLASYONİST PSİKOLOJİ

Enflayonist ve özellikle de hızlı fiyat artışlarının olduğu ekonomilerde tüketici ve üreticilerin piyasa ile ilgili psikolojileri deflasyonist durumun tersine döner. Tüketiciler, gelecekte fiyat artışlarının daha da hızlanacağı beklentisi ile ileride gereksinme duyulacak mal ve hizmetleri hemen satın alma yoluna giderler. Bu durum toplam talebi gereğinden çok artırır. Üreticiler ise, mal ve hizmetlerini gelecekte daha yüksek fiyatlarla satabilme umuduyla stoklarını çözmeye pek yanaşmazlar. Stoklar artar. Böylece yapay olarak arz da azalmış olur. Piyasadaki talep artıp arz azalınca da fiyatlar daha hızlı yükselme eğilimine girer. Enflasyon kemikleşmeye ve kurumsallaşmaya başlar. Fiyatlar hızla yükselmeyi sürdürür.

C- SORUNUN TEMEL KAYNAKLARI

1-Türkiye’ de, makro ekonominin planlanması, eğitim, bilim, teknoloji, üretim, sanayileşme, ulusal ekonomik kaynakların ve yetişmiş insan sermayesinin (beşeri sermaye) akılcı ve etkin kullanımı, hukuk güvencesi, vergi yükü, gelir dağılımı, orta sınıfın güçlendirilmesi toplumsal gönenç (refah) artışı… vb. önemli yapısal politikalar geri plana itilmiştir.

2- Türkiye’deki siyasal iktidarın yapısal sorunları giderek azaltma ve enflasyonun nirengi, direnç noktaları kırabilme ve ekonomiyi yeniden rayına alabilme konusunda halka, üretici ve tüketicilere yönelik üretimi artırmaya, yapısal, parasal, mali politikalar yeterli ve inandırıcı, ikna edici değildir. Güven azalması vardır.

3- Halk, siyasilerden ve özellikle de siyasal iktidardan soyut vaadler değil, neden ve sonuç bağlantıları ile bilimsel, ikna edici ve umut verici somutlaşmış reçeteler beklemektedir…

Son söz                 :

Türkiye toplumunun resmi söylemler ve uygulamalar dışındaki eğitim, bilgi ve kültür kaynakları çoğalmıştır. Sosyal medya genişlemiştir. Görüntülü medya, yazılı basın az da olsa çeşitlenmiştir. Halkın çoğunun dinsel etnik, geleneksel, hamasi söylemlerle ikna edilme dönemi büyük oranda geride kalmıştır. Halk, ayrıştırıcı politikalar, hamasi nutuklar yerine somut ve ikna edici ekonomik ve sosyal, reçeteleri görmek peşindedir. Ekonomik yoksulluk ve refahtan yoksunluk halkın bilinçlenme düzeyini hızlandırmaya başlamıştır.

Bu açıdan, yaşadığımız zaman dilimi içindeki toplumun, her konudaki bilgilenme, gelişme, dönüşme ve bireyselleşme hızı Türkiye’deki yönetici kadrolardan daha ileri bir düzeydedir. Halk, hukukun üstünlüğüne,
anayasal güvenceye
dayalı, demokratik,
idari, yargısal ve parlamentoca hesap sorulabilir ve denetlenebilir bir siyasal iktidar istiyor.