Etiket arşivi: aile planlaması

Nüfus patlaması     

Yavuz Alogan

Bizden çok önce yaşayanların “dünya” adını verdikleri gezegenimiz 4,5 milyar yıl önce güneşten ve uzay parçacıklarından ödünç aldığı gazlar ve metallerle yoğrularak sürekli dönen bir ateş topu gibi uzay boşluğunda yer aldı.

Homo sapiens’in meyve toplamak için doğrulmasından bu yana yalnızca 2 milyon yıl, büyük kentlerin kurulmasından bu yana ise yalnızca 5000 yıl geçti. Yani burada henüz yeni sayılırız. Uzay fizikçilerinin hesaplamalarına göre önümüzde daha 7,5 milyar yıl var. Çok zahmetli geçeceği anlaşılan bu sürenin sonunda güneş bizi yutacak, böylece huzura kavuşacağız. Daha şimdiden yaklaşık 110 milyar insan yaşayıp ölmüş.

Nüfus artışı önceleri yavaştı. 16. yüzyılda istikrar kazanmaya başladı. 18. yüzyılda sanayi devrimiyle, özellikle tarımın makineleşmesiyle hızlandı. 1789 Fransız Devrimi sırasında bir milyara yakındı. Napoleon Savaşları (1803-1815) sırasında bir milyarı biraz geçti. Lenin’in Petrograd’ın Finlandiya İstasyonu’na ayak bastığı (1917) ve Mustafa Kemal’in Bandırma Vapuru’ndan Samsun’daki tütün iskelesine çıktığı (1919) dünyada yaklaşık 1 milyar 800 milyon insan yaşıyordu. Dünyanın kaderini değiştiren İspanyol İç Savaşı (1936-1939) ve Hitler’in Polonya’ya saldırdığı (1939) sıralarda 2 milyarı biraz geçmişti.

Büyük nüfus patlaması savaştan sonra oldu. Sürekli artan refah, Batıda “Baby Boomer” denilen ve 1946-1964 arasında dünyaya gelen huzursuz kuşağı ortalığa saldı. Bizim kuşağın (dünya tarihinin en fırlama kuşağı!) huzursuzluğu, iki arada bir derede kalmışlığı, inişli çıkışlı varoluş sorunları sürerken (kömür sobasından kalorifere, faytondan metroya, transistörlü radyodan internete, analogdan dijitale, şiddet yoluyla dünyayı değiştirme idealinden kapitalizmin her deliğe girerek bütün kültürlere nüfuz ettiği yavan küresel köye doğru) dünya nüfusu sürekli arttı.

Nüfus tarih boyunca sıçramalarla arttı… Bir milyara ulaştığı 1800’den 130 yıl sonra (1930) iki milyara, 30 yıl sonra (1960) üç milyara, 15 yıl sonra (1974) dört milyara ve 13 yıl sonra (1987) beş milyara ulaştı.

Milyar nüfusun toplam nüfusa eklenme süresi kısaldıkça insanlar kaygılanmaya başladılar. Doğum kontrolü, aile planlaması gibi çabalar 1960’larda başladı, toplumsal kalkınma ve refah planlarının değişmez maddesini oluşturdu. Bizde de 1963-1967 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde nüfus / aile planlaması yapıldı. Fakat 2000’li yıllarda bu yaklaşım, planlamayla birlikte terk edildi. Daha iri ve daha diri olmamız için üç çocuk yapmamız tavsiye edildi; bununla da kalınmadı,

  • sekiz milyon muhacirun ülkemize hücum ederek hızla üremeye ve
    demografik dengemizi bozmaya başladı
    .

Neyse, konuyu dağıtmayalım… Nihayet Birleşmiş Milletler birkaç gün önce (15 Kasım 2022) dünya nüfusunun 8 milyarı aştığını ilan etti. Aslında büyük olay! Son 11 yılda bir milyar insan doğmuş. Dünya çapında toplam ölümlerin, toplam doğumların neredeyse yarısı kadar olduğu görülüyor. Şu satırları yazarken göz attığım https://www.worldometers.info/world-population/ yalnızca bu gün, şu erken saatte 121 800 kişinin doğduğunu, 61 600 kişinin öldüğünü bildiriyor. Trend (AS: Eğilim), dünya nüfusunun sıçrayarak artışı yönünde.

Elbette bu dengeli bir artış değil. Nitekim bilim adamları 2100 yılında dünya nüfusunun 11,2 milyar olacağını; Afrika’da nüfusun %256, Asya’da %6, Latin Amerika’da %10, Okyanusya’da %75 artacağını ve fakat Avrupa’da %10 azalacağını söylemişler.

Doğal olarak insanın aklına nüfus bilimci ve iktisatçı Thomas R. Malthus’un 19. yüzyılda yaptığı biraz abartılı kehanet (AS: önbili) geliyor: Gıda maddeleri üretiminin aritmetik, nüfusun ise geometrik artışı, sonunda insanlığı açlığa ve felakete sürükleyecek. Tarıma ayırmaları gereken parayla ürettikleri silahları ve kent içi yolları tıkayan otomobilleri yiyemeyeceklerine göre sonunda birbirlerini yiyecekler.

Denetimsiz nüfus artışının iklim krizinin etkilerini ağırlaştırarak gıda ve enerji gibi kıt kaynakların rasyonel (AS: ussal) kullanımını zorlaştıracağını, doğudan ve güneyden batıya ve kuzeye doğru kaçınılmaz göç dalgalarına yol açacağını, küresel sistemlerin dağılacağını, karar mekanizmalarının (AS: düzeneklerinin) bozulacağını, yerel savaşların çıkacağını, eski yeni bütün ideolojilerin radikalleşeceğini (AS: kötencileşeceğini), büyük devrimlerin kapıda olduğunu anlıyoruz.

Her vasıtanın -eski deyimle- bir istiap haddi, yani taşıma kapasitesi vardır. Elli kişilik otobüse 150 kişiyi zorla bindirebilirsiniz fakat yolcular arasında sorun çıkar.

  • Gezegenimizin de insanlarla kaynaklar arasındaki optimal dengenin gözetilmesini gerektiren bir taşıma kapasitesi vardır mutlaka. Hızlı nüfus artışının bu kapasiteyi zorladığı açık.

Nüfus patlaması yaşayan bir dünyada giderek kıtlaşan doğal kaynaklara sahip olmak ve sisteme açılan yeni pazarları birbirine bağlayan güzergâhları denetlemek için verilen bir paylaşım mücadelesi olarak patlak veren Ukrayna-Rusya savaşı ve Anglosakson-Çin rekabeti yakın gelecekte dünyanın nasıl bir yer olacağına dair (ilişkin) ipuçları veriyor.

Pandemi de önemli bir ipucu verdi. Bitkilerin ve hayvanların doğal ortamına taşan insan yerleşimlerinin doğanın dengesini nasıl bozduğunu gösterdi. Pandeminin en şiddetli olduğu, enerji kullanımının azaldığı, üretim ve nakliyenin yavaşladığı bir sırada NASA bütün dünyada hava kalitesinin Çin’den başlayarak düzelmekte olduğunu, belirli bir olayın ardından geniş bir alanda azot dioksit düzeyinde böylesine keskin bir düşüşün ilk kez görüldüğünü bildirdi.

Doğanın virüs sayesinde insanı durdurmaya, geriletmeye, bozulan dengesini yeniden kurmaya, yenilenmeye çalıştığını fark ettik. İnsanlar denetimsiz çoğalıp iç içe geçtikçe başka virüslerin koronanın bıraktığı görevi devralacağını, insan yine de rahat durmadığı taktirde doğanın onu sırtından atacağını anlıyoruz.

Bitkilere ve hayvanlara yer açmak için insan nüfusunun doğum kontrolüyle azaltılması, tekil ülkelerin ekonomik ve toplumsal kalkınma planları yaparak kendi aralarında eşgüdüm sağlamaları, nükleer silahların yok edilmesi ve iklim krizinin durdurulması; bütün bunların olabilmesi için de yeni bir Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin yapılması gerekir. Ama her şeyden önce sıradan insan, dünyayı değiştirme azim ve kararlılığını yeniden kazanmalıdır.

Şu güneşli pazar gününde herkesi önümüzdeki 7,5 milyar yılın nasıl geçeceğini düşünmeye davet ediyorum. Neler yapmayı tasarlıyorsunuz?
================================

Sayın yazara yanıtımız..

Lütfen, sitemizdeki şu yazıya da bakılması…

http://ahmetsaltik.net/2022/11/15/dunya-nufusu-bu-gun-8-milyari-asti-day-of-8-billion/

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Başka yolu yok! Hemen, ivedilikle, ikna ile, teşvikle, yasal caydırcılıkla.. 

Prof. Dr. H. Nusret Fişek’i Saygı ve Özlemle Anıyoruz!

Türkiye’de SOSYALLEŞTİRİLMİŞ sağlık hizmetleri, çağdaş Halk Sağlığı bilimleri ve daha pek çok hizmetin öncüsü Prof. Dr. Nusret Fişek hocamızı anacağız..
Konu :
Hekim Göçü.. Nedenleri, Nasıl Önlemeli??

TTB’nin youtube, twitter, instagram, facebook sitelerinden eşzamanlı, canlı izlenebilecek.. / izlendi..
Youtube’da izlemek için lütfen tıklayınız : https://youtu.be/ayQSQp8Dw5Y
========================

Prof. Dr. H. Nusret Fişek’i
Saygı ve Özlemle Anıyoruz!

Değerli bilim ve eylem insanı, çok yönlü bir önder ve Türkiye’de Tıpta Halk Sağlığı Uzmanlığının kurucusu olan Prof. Dr. Nusret Fişek, yurdumuzda çağdaş sağlık anlayışının da yerleşmesinde önemli bir öncü olmuştur. Nusret Fişek’in yaşamı hep tek bir hedefe yönelmiştir. Bu hedef hepimizin de amacı olan “insanımızın daha sağlıklı yaşaması” hedefidir. Prof. Dr. Nusret Fişek tüm yaşamı boyunca insan ve toplum sağlığı için en üst düzeyde savaşım vermiş, bilim insanlığıyla, yöneticiliğiyle, eğiticiliğiyle, barış severliğiyle ve demokratlığıyla bizlere her zaman örnek olmuştur. Nusret Fişek, tıp bilimini toplumsal bir bilim olarak görmüş, tıp ile sosyal bilimler arasında her zaman yakın bir ilişki kurmuştur. Hepsinden önemlisi, toplumun sağlık sorunlarını çözmede bilimsel sağlık politikaları üretmiştir.

Prof. Dr. Nusret Fişek’in bakteriyoloji, mikrobiyoloji, biyokimya, biyoistatistik, demografi gibi temel bilim dallarındaki uzmanlıklarının yanı sıra tıbbi deontoloji, sağlık örgütlenmesi, sağlık yönetimi, eğitim ve iletişim gibi alanlarda da son derece başarılı çalışmaları vardır. Kısacası Nusret Fişek’in yaşamı bir bilimler mozayiğidir.

Kuşkusuz Prof. Dr. Nusret Fişek hocamızın en önemli yapıtlarından birisi “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası“dır. Bu yasa 1978 Alma Ata Bildirgesinden yıllarca önce temel sağlık hizmetleriyle ilgili pek çok ilkeyi yaşama geçirmiş, sağlık tanımına ve Evrensel İnsan Hakları Bildirgesine göndermede bulunmuştur. Sosyalleştirme uygulaması salt sağlık hizmetlerinin örgütlenmesini değil toplum katılımını da içerecek uygulamaları ülkemizde somut biçimde yaşama geçirmiştir. Ne yazık ki bu yasa yıllarca siyasal iktidarlarca bilinçli bir olarak engellenmiş ve en sonunda aile hekimliği uygulamasıyla birlikte ortadan kaldırılmıştır (2010).

İdealist bir bilim insanı olan Prof. Dr. Nusret Fişek hocamızın eğitim konusunda da çağdaş ve çok yönlü yaklaşımları vardır. Hıfzıssıhha Okulu Müdürü olmasıyla birlikte okuldaki eğitim etkinlikleri somut olarak artmış, hizmet içi eğitim programları geliştirmiş ve 1958’de başlattığı Hekimler için Halk Sağlığı uzmanlık eğitimiyle ülkemizdeki Halk Sağlığı Uzmanlarını yetiştirmiştir. Bugün kapatılmış bir Okulu, atıl bırakılmış laboratuvarları ve durdurulmuş aşı üretimiyle adeta bir ibret anıtı durumuna gelen Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünün yeniden etkin duruma getirilmesi, ülkemizdeki tüm Halk Sağlığı Uzmanlarının en içten dileğidir.

Nusret Fişek’in tıp eğitimine olan yaklaşımı da çağdaş ve çok boyutludur. Tıp öğrencisini hastanenin dışında, toplum içinde eğitme konusunda hep özel bir çabası olmuştur. Bu çabalarını Hacettepe Üniversitesinin Etimesgut ve Çubuk Sağlık, Eğitim ve Araştırma Bölgelerinde somutlaştırmıştır. Müdürlüğünü yaptığı Hacettepe Üniversitesi Toplum Hekimliği Enstitüsünde tüm öğrencilerin mezuniyet öncesi ve sonrası dönemlerde ve çok disiplinli (multi disipliner) yapı içinde bu bölgelerde eğitim görmesini sağlamıştır. Hem tıp öğrencileri, hem Halk Sağlığı uzmanlık ve doktora öğrencileri bölgede toplum içinde çalışmış, hizmet sunmuş, eğitimler yapmış ve bölge halkının da katılımıyla birlikte ortak çalışmalar, hizmetler üretmişlerdir. Gene üzülerek belirtmek gerekir ki; bu bölgeler de Sağlık Bakanlığınnca üniversitelerin elinden alınmış ve Sağlık, Eğitim ve Araştırma Bölgeleri kapatılmıştır.

Nusret Fişek hocamızın en önem verdiği konulardan birisi de Demografidir. Sunulan hizmetin iyi planlanabilmesi için güvenilir bir nüfus ve sağlık verisine gereksinim olduğunu vurgulamış, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü‘nü (HÜNEE) bu amaçla kurmuştur. Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun (2827 sayılı, 1965 tarihli) çıkartılmasına öncülük etmiş, Aile Planlaması kavramının ve hizmetlerinin geliştirilmesini sağlamıştır.

Prof. Dr. Nusret Fişek hocamız bireyin ve hekimin hakları konusunda da tıbbi deontolojiyi gündeme getirmiş, deontoloji ve tıp etiği kavramlarını salt hekimler açısından değil bütün toplum açısından ele almıştır. Aynı yaklaşımla yasal hekim örgütlenmesi olan Tabip Odalarını da gerçekte hekimlerin en doğal örgütlenme hakkı olarak kabul etmiştir. Bir barış ve sevgi insanı olan Prof. Dr. Nusret Fişek, uzun yıllar TTB Merkez Konseyi Başkanlığı yapmıştır.

Prof. Dr. Nusret Fişek sağlık hizmetlerinin sunulmasında her zaman kamu ağırlıklı bir modeli savunmuş, koruyucu hekimlik ilkelerinin öne çıkarılmasını istemiş ve toplumun tümüne hizmet götürecek geniş bir takım (ekip) anlayışına sahip bir model (Sağlık Ocağı) kurgulamıştır. Türkiye’nin sağlık sistemindeki sorunlarını çözmede Prof. Dr. Nusret Fişek hocamızın bu modelini günümüzde yeniden anımsamak gerekmektedir. Sağlık yönetimi konusunda da uzman bir kişi olan Nusret Fişek, Türkiye’nin sağlık yönetimi alanındaki sorunlarını şöyle tanımlamıştır:

  • “Türkiye’de sağlık yönetimi alanında yaşanan sorunları aşabilmek için halk sağlığı alanında hekimlere mezuniyet sonrası halk sağlığı uzmanlık eğitimi verilmeye başlanmıştır. Her yöneticinin sağlık mevzuatını ve bürokratik düzeni bilmesi gerekir ancak bu yeterli değildir. Sağlık hizmetleri ancak sağlık yönetimini bir bilim ve sanat olarak öğrenmiş kişilerin elinde gelişebilir”.

Bu nedenle eğer Sağlık Bakanlığı politika yapıcıları Halk Sağlığı Uzmanlarının öncelikle bölge sağlık yöneticisi konumunda görevlendirilmesini (istihdam edilmelerini) hedeflerlerse, ülkemizin sağlık düzeyinin hızla iyileşmesine de önemli bir katkıda bulunmuş olacaklardır.

Nusret Fişek hocamız artık yanımızda değil. Bizlere ders anlatamaz ancak yazdığı kitap ve makaleler, oluşturduğu ilkeler ve yaşamı boyunca yaptıklarıyla bizlere yol göstermeyi sürüdürmektedir. Nusret Fişek’i anmak ancak O’nun savunduğu ilke ve uygulamaları yaşatmakla olanaklı olabilir. Bu çağdaş ve demokrat insana yaraşır olamayanların ise, O’nun insanca yaşam öğretisini anlamaları beklenemez.

Değerli bilim ve eylem insanı, çok yönlü bir önder, ülkemizde çağdaş sağlık hizmetleri anlayışının yerleşmesinde “Sosyalleştirme Yasası“yla önemli rol oynamış; Hıfzıssıhha Okulu müdürlüğü sırasında Türkiye’de tıpta Halk Sağlığı Uzmanlık eğitimini başlatan ve Hacettepe Üniversitesi’nde Toplum Hekimliği Enstitüsü‘nü kurulmasıyla birlikte, ülkemizde Halk Sağlığı Anabilim Dallarının açılmasına öncülük etmiş olan hocamız Prof. Dr. Nusret Fişek’i, bu gün ölümünün 32. yıldönümünde saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.

O’nun savunduğu ilke ve uygulamaları yaşatmak temel görevimiz olacaktır.

HASUDER olarak Halk Sağlığı alanındaki savaşımımız (mücadelemiz),
Nusret Fişek hocamızın saygın ve sevgin aydınlığıyla güçlenerek sürecektir.

03 Kasım 2022
HASUDER Yönetim Kurulu

8 Nisan 2022 : 2 TV Programımız…

Dostlar,

Bu akşam, 8 Nisan 2022 Cuma, 2 programımız olacak.. / OLDU..

İlkini Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerimizle yapacağız / YAPTIK..
ZOOM ortamında gerçekleşecek program bir toplumsal sorumluluk ödevi öğrencilere.
Bu bağlamda bizimle bir söyleşi yapmayı tasarladılar, kamuoyuna açık..

  • Konu : AİLE PLANLAMASI..

Yakıcı bir sorun. 10 öğrencimiz 1’er soru hazırladılar. Bize yöneltecekler ve her birini 5-6 dk. içinde yanıtlamaya çalışacağız.. 20:30’da başlayacağız.. 1,5 saat ayırdık bu konuya. (1 saat 50 dk. sürdü yanıtlarımız..)

****
Ardından, 22:30’da başlamak üzere gazeteci Çağlar Ertürk‘ün “Tarafsız Haber” programına
katılacağız / KATILDIK. Bu konuşmamız için de 1-1,5 saat tasarladık ve Sn. Ertürk’ün ülkemizin yakıcı gündemine ilişkin sorularını yanıtlayacağız / YANITLADIK . Sn. Ertürk’ün sosyal medya hesaplarında canlı yayınlanacak / YAYINLANDI. Görsel (poster) aşağıda..

Sayın Çağlar bize çok sayıda soru yöneltti. Mersin’de, RTE Başbakan iken bir çiftçiye söylediği “ANANI DA AL GİT” aşağılamasından başlayarak tarım ve hayvancılığın ülkemizde nasıl çökertildiğine dek geldik.

Bir başka soru, Kovit-19 salgını başladığında Erdoğan’ın Mart 2020’de IBAN vererek yardım istemesiydi. Biz ise 23 Mart 2020’de Halk TV’de katıldığımız programda bu amaçla israfın frenlenmesini, bütçe harcamalarında önceliklerin Anayasa m.65 uyarınca gözden geçirilmesini, örn. YİD kamburlarına aktarılan döviz cinsi ödemelerin “mücbir neden” (force majeur) yavaşlatılmasını, ertelenmesini… ve de servet – varlık vergisi önermiştik. Doğallıkla, sermaye yanlısı iktidar bu önerilere yanaşmamıştı.

Zafer Partisi Gn. Bşk. Prof. Ümit Özdağ’ın, Ankara BŞB Bşk. Mansur Yavaş’ı CB adayı olmaya çağırması, Yavaş’ın ve CHP Gn. Bşk. K. Kılıçdaroğlu’nun yanıtı da gündemdi. Kemal beyin ESK ziyareti ve kapının telle bağlanarak içeri alınmamasını da irdeledik; AKP için yüz karası idi. MEB ve TÜİK’te de aynısı yapılmıştı.

Sn. Ertürk, RTE’nin hekim emeğini küçümseyen, “giderlerse gitsinler..” saçma değerlendirmesini de konuştuk.. Sağlık sektörü alarm veriyor, 2003’te başlatılan AB dayatmalı sağlıkta dönüşümün tıkandığı, şehir hastanelerinin talan aracına dönüştüğü de vurgulandı.

Son 2 soru ülkemizdeki 10 milyon dolayındaki yabancılar (Suriye, Afganistan, Irak, Suriye, İran, Afrika….) belası idi. Tam bir demografik nüfus bombası! Bu konuyu daha önce de sitemizde yazdık, FLASH TV ve Meltem TV’de kapsamlı anlattık Mart 2022 içinde (sitemizde de yazdık).

  • Ekonomik tablo ise bize göre büyük ölçüde “kurgu kokuyor!de.

Yığınları yoksullaştırarak siyasal savaşımın dışına itmek. Oysa demokrasiler SİYASAL KATILIM ile güç bulur. Politik tercihle istendik biçimde yoksullaştırılan kitleler, iktidarın yardımlarına bağımlı duruma getirilir, itaat hatta biat kültürüne bağlanır ve kalabalık, niteliksiz, adeta sürüleştirilen yığınlar “oy” deposuna dönüştürülür.. Bu arada çok yoğun din sömürüsü yapılır.. AKP = RTE yaşamlarının kumarını oynamakta. İç – dış bağımsızlığını yitirmiş durumda ve yönlendiriliyor. Bu tablo Türkiye için çok yönlü stratejik tehditler üretiyor..

Meşru yollarla ve olabildiğince hızla bu iktidardan kurtulmak Türkiye için yaşamsal önemde..
Yaklaşık 1,5 saat ülkemizin yakıcı sorunlarını değerlendirdik ve çözüm önerileri sunduk.

7/24 ülkemizin AYDINLANMA savaşımına aydın sorumluluğu ile katkı vermeye çabalıyoruz.

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 08 Nisan 2022 (Güncelleme : 10.04.22 00:50)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

TÜRKİYE’DE CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUM ANALİZİ RAPORU

TÜRKİYE’DE CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUM ANALİZİ RAPORU

YÖNETİCİ ÖZETİ

(Dr. AS : Bizim kısa katkımız ve raporun tümü için pdf erişkesi yazının altında.)

Türkiye’de cinsel sağlık ve üreme sağlığı (CSÜS) hizmetleri ve üreme haklarının güncel durumunun ortaya konulması için hazırlanan rapor, 2 bölümden oluşmakta. 1. Bölümde; Uluslararası Çocuk Merkezi (UÇM) ve Başkent Üniversitesi Kadın – Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması, Araştırma ve Uygulama Merkezi (BÜKÇAM) tarafından Türkiye’de CSÜS hizmetleri ve haklara erişim, riskli gebelikler ve anne ölümleri, doğurganlığın düzenlenmesi (aile planlaması-AP) karşılanamayan gereksinim, gençler, genç kadınlar, göçmen kadınlar, engelli gençler, LGBTİ+ların CSÜS hizmetlerine erişimi ile ilgili mevcut durum ortaya konmuştur.

CSÜS hizmet sunumunda açık olup olmadığı, hizmete erişimin önündeki engeller, hak ihlallerini saptayarak CSÜS hizmetlerine toplumun her kesiminin ulaşabilmesi için öneriler geliştirilmiş ve hiç kimsenin geride kalmaması amaçlanmıştır. Bilimsel bir bakış açısı ile güncel durumun kanıta dayalı değerlendirilmesine yönelik tasarlanan Rapor‘un 1. bölümünde Türkiye’deki CSÜS hizmet durum analizi için literatür taraması ile son 6 yılı kapsayan 451.846 yayın taranmış, önceden saptanan kriterler (AS: ölçütler) çerçevesinde bunlardan 340’ı değerlendirmeye alınarak ayrıntılı incelenmiştir.

Rapor’un 2. bölümünde ise derinlemesine görüşme ve odak grup tartışmaları yöntemleri kullanılarak yapılan niteliksel saha çalışması ile Türkiye’deki CSÜS hizmetleri hem hizmeti sunan hem de hizmet ihtiyacı olan toplam 80 kişinin görüşleri, uygulamaları ve deneyimleri değerlendirilmiştir. Her iki raporun özet bulguları ektedir.

Raporun önemli bulguları aşağıda özetlenmiştir                :

Türkiye’de son 10 yılda gebeliğin sayısını sınırlama isteği azalmıştır. Türkiye’de yapılan farklı araştırmaların ve TNSA’ların sonuçları son 5 yılda modern ve geleneksel yöntemlere ilişkin evli kadınların bilgi düzeylerinde belirgin bir azalma olduğunu göstermektedir. Günümüzde çiftler arasında gebeliği önleyici modern yöntem kullanımında hala önemli bir hizmet açığı vardır. İlk kez 2018 TNSA’da kondom kullanımı RİA kullanımını geçerek en çok tercih edilen modern yöntem olmuştur. Gebelik önlemede etkili yöntemlerin kullanılması konusunda kaderci yaklaşım, olumsuz inançlar; eşin istememesi, kadının çevresindeki diğer insanların görüşleri de bireylerin seçimlerini olumsuz etkilemektedir. Yapılan nitel araştırma bulgularına göre, istenmeyen gebeliği önleyici malzeme temininde son yıllarda sıkıntı yaşanmaktadır, sorunlar pandemi nedeniyle daha da artmıştır. Mevzuata göre, Aile Sağlığı Merkezlerinde modern yöntemlerin sağlanması gerekmektedir.

Ancak bu hizmetin verilmemesi durumunda bir yaptırım olmaması, ergen sağlığı ve CSÜS konularına (danışmanlık ve uygulamaya) uzun süre ayrılması gereği ancak bu hizmetin performans hesaplamasına dahil edilmemesi ve maddi karşılığının olmaması sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık gebe-loğusa-bebek izlemleri ve aşıların zamanında yapılmaması halinde performans kesintisi uygulanmaktadır. Aile Planlaması ile ilgili danışmanlık ve uygulamada Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarının performans puanı almadığı saptanmıştır.

CSÜS/AP hizmet sunumunun performans kriterlerine (AS: ölçütlerine) dahil olmaması başlıca sorunlardan biridir. Yapılan görüşmelerde Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarının iş yükü fazlalığı nedeniyle özellikle RİA uygulaması gibi özel sertifika ve zaman gerektiren işlemleri yapmaktan vazgeçmeleri, ertelemeleri ya da bu işlemi merkezde var ise Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanına yönlendirmeleri çalışanların buldukları çözüm yollarıdır.

Aile Planlamasında karşılanmamış ihtiyaç 1993-2013 arasında yıllar itibariyle (AS: içinde) giderek azalırken 2018 TNSA’da 2013’ün iki katına çıkarak %6’dan %12’ye yükselmiştir. Bu
yüzdeye artık çocuk istemediği ya da halen çocuk istemediği halde geleneksel yöntemle korunanlar da eklenecek olursa (%12+%21=%33) Türkiye’de 3 aileden 1’inin doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinde (AP) karşılanmamış ihtiyacı mevcuttur. TNSA 2018’de gebeliklerin %12,7’si kendiliğinden düşük ile sonlanmıştır. 2008 yılında %10 olan isteyerek düşüklerin 2018 yılında %5,9’a düşmesi dikkat çekicidir. Nitel araştırmada yüksek riskli gebelerin gebeliği önleme yöntemleri ile ilgili yeterli bilgilerinin olmadığı, yalnızca birisinin modern yöntem kullandığı, görüşülenlerden yalnızca bir gebenin doğum sonrasında etkili modern yöntem kullanmayı planladığı görülmüştür.

    • Yıllar içinde modern yöntemlerin temininde kamu sektöründen özel sektöre geçiş gözlenmiştir.

Nitel araştırma sonucunda bunun en önemli nedeninin kamuda modern yöntem temininde lojistik ve finansmanla ilgili sorunlar yaşanması olduğu belirtilmiştir.

Anne ölümlerinin pek çoğu (üçte ikisi) önlenebilir özelliktedir. Önlenebilir anne ölümlerinde Doğum Öncesi Bakım (DÖB) Hizmetlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Nitel araştırmada CSÜS alanındaki başarılar eğitim, anne ve bebek sağlığı alanındadır. Türkiye’de çocuk yaştaki evliliklerin meşrulaştırılarak yaygın olmasına bağlı olarak, ergen dönemdeki gebelikler de sık ve yüksek risklidir ve bu yaş grubunda (AS: diliminde) gebeliğe bağlı komplikasyonlar artmaktadır. Çocuk yaştakilerin tüm geleceklerini olumsuz etkileyen ergen gebeliklerde vücut yapısı uygun gelişmediğinden sezaryen oranları da artmaktadır. Ayrıca ergen gebeliğe bağlı olarak yenidoğanda görülen komplikasyonlar artmaktadır. Hizmetlere erişim önündeki engeller Doğum Öncesi Bakım ve Doğum Sonrası Bakım (DSB) hizmeti kullanımını azaltmaktadır. Nitel araştırma sonucunda, Türkiye genelinde DÖB ve DSB hizmetleri sayısı yeterli olmasına karşın niteliğin artırılması gerektiği saptanmıştır.

Ayrıca, kırsalda, doğu ve güney doğuda olumsuz koşullardaki, eğitimsiz kadınların hizmete erişmelerinde büyük sorunlar vardır. Riskli gebeliklerde özellikle doğurganlığın düzenlenmesi (AP) hizmetleri ile nitelikli ve yakın izlem ile anne ve bebek ölüm ve hastalık oranı (mortalite ve morbidite) azalır.

Araştırmalar kapsamlı cinsellik eğitimi alan öğrencilerin cinsel sağlık hakkındaki bilgi düzeylerinde ve sağlıklı cinsellik konusundaki tutumları üzerinde olumlu gelişmeler sağladığını ortaya koymaktadır. Ancak Türkiye’de okullarda kapsamlı cinsellik eğitimlerinin olmadığı, bu konunun çoğunlukla “tabu” olarak görüldüğü, çocukların cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve haklarıyla ilgili bilgi kaynaklarının ve bu konu hakkındaki çalışmaların yetersiz olduğu gözlenmektedir.

Nitel araştırma kapsamında ergenler ile yapılan odak grup görüşmesinde de katılımcıların bilgilerinin fiziksel değişim olarak boy uzaması, ses kalınlaşması, sivilce çıkması, regl olma ve tüylenme ile sınırlı olduğu gözlemlenmiştir. Görüşmeler sonucunda hem veliler hem de ergenler konu hakkında kapsamlı eğitim, seminer talep etmişlerdir. Araştırmalar hem öğretmenlerin hem de ergenler ve ailelerin cinsel sağlık hakkındaki eğitim ve bilgilerinin yetersiz olduğunu göstermektedir. Türkiye’de kapsamlı cinsel sağlık/cinsellik eğitiminde çok geç kalınmış, UNESCO standartlarında, yaşa uygun yapılandırılmış kapsamlı cinsellik eğitimine halen geçilmemiş, UNFPA, TAP Vakfı ve diğer kurumların bu konudaki yoğun çalışmalarına rağmen sonuç alınamamıştır. Okullarda kapsamlı cinsellik eğitimleri, sağlıklı bir toplum için öncelikli ele alınması gereken konuların başında gelmektedir.

Nitel araştırmadan çıkan bir başka önemli saptama da savunmasız grupların ihtiyaçlarına özel hizmet sunulmadığı, normal sunulan hizmetlere savunmasız gruplardan talep olduğunda bu gruplara hizmet verilmediği anlaşılmaktadır. Hizmete ihtiyacı olan ya da hizmet alan kişiler ile yapılan görüşmelerde sağlık çalışanlarının bu kişilere özel, duyarlı hizmet sunmadığı belirtilmiştir.

Türkiye’de her 4 kişiden 1’i 10-24 yaşında yani genç olmasına rağmen, genç dostu sağlık hizmet modelleri yoktur. Bu grup, Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ayrımcılıktan çok daha fazla etkilenmektedir. Genç kadınlar ile yapılan odak grup görüşmelerine göre, en çok maruz bırakıldıkları ayrımcılık örneklerinden biri sağlık sunucuları tarafından yöneltilen “Evli misin, bekar mı?” sorusudur. Çocuk yaşta erken ve zorla evlilikler ve sonucunda ortaya çıkan ergen gebelikler halen sorundur. Gençlerin cinsellik ve CSÜS ile ilgili bilgi düzeyleri düşüktür. Gençlere yönelik CSÜS hizmet sunumunda önceki yıllara göre azalma vardır. Literatür taramasında bu hizmetler Sağlık Bakanlığı’nın 1. Basamak sağlık hizmet sunumunda yer almadığı saptanmıştır. Nitel araştırmada sağlık çalışanlarının genç dostu sağlık merkezlerinin kapatılması hakkındaki kaygıları saptanmış, özellikle Medikososyal Merkezlerde verildiğinde bu hizmetlerden gençlerin çok faydalandığı ifade edilmiştir.

Genç kadınlar, toplumun ataerkil bakış açısıyla hastanede de karşılaşacakları endişesiyle daha önce hiç hizmet almak için başvuruda bulunmadıklarını belirtmiştir. Katılımcıların çoğu cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetine ihtiyaç duydukları halde bu hizmeti almayı ertelediklerini belirtmişlerdir. Erteleme nedenleri arasında daha önce sağlık hizmeti sunan personelden dolayı yaşadıkları ayrımcılıklar, kişisel bilgilerinin aileleriyle paylaşılması korkusu, bir hastalıkla karşılaştıklarında ne yapacağını bilememe ve güvenilir / ayrımcılıktan uzak hizmet veren sağlık çalışanına ulaşamama gibi faktörler (AS: etmenler) sayılabilir. Gençlerin cinsel sağlık ve üreme Sağlığı haklarının korunmasına gereksinim olmasına rağmen (AS: karşın), incelemeler bu grubun (AS: kesimin) haklarına ilişkin çalışmaların çok kısıtlı ya da mevcut olmadığını göstermektedir.

Engelli bireyler için hak temelli, veriye dayalı bütüncül sağlık hizmet politikalarının eksikliği dikkat çekmektedir. Engelli bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine ulaşımı önündeki engeller, ayrımcılık ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile katlanarak büyümektedir. Nitel araştırma ile desteklenen bu bulgu, görme engelli kadınların sağlık hizmetine ulaşırlarken sağlık hizmet sunucuları tarafından ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını ortaya koymuştur. Katılımcılar sağlık hizmet sunucularının engellilik ve CSÜS konularının kesiştiği durumlarda bilgi konusunda yetersiz kaldıklarını da vurgulamıştır. Engelli bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinden beklentileri hizmetlere en az engelsiz kişiler kadar ulaşabilmek, ihtiyaç duydukları destek hizmetlerini alarak engelsiz kişiler ile eşit düzeyde ve hakkaniyetle  hizmetlerin sağlanmasıdır. Görme engelli kadınlar ile yapılan odak grup görüşmelerine göre, bu kadınlar toplumun herhangi bir alanında cinsel taciz, şiddet gibi durumlarla karşılaşmaktadırlar, çoğu cinsel taciz ile karşı karşıya kaldıklarında nerelere başvuracakları hakkında bilgi sahibi değildir ve hatta ileri düzey taciz, şiddet, istismar gibi bir durumla karşılaşmadıkları sürece var olan şikayet mekanizmaları ve hukuki süreçler içine girmemeyi tercih edebilmektedirler.

LGBTİ+’lara yönelik heteroseksizm, homofobi, transfobi, LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemleri, nefret suçları gün geçtikçe artmaktadır. LGBTİ+’lar ayrımcılık ve damgalanma korkusuyla sağlık hizmetine ulaşamamaktadırlar. Yapılan odak grup görüşmelerinde devlet kurumlarında CSÜS hizmetini alırken çoğunlukla ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını, bu sebeple bir sonraki CSÜS hizmetini devlet yerine özel bir kurumdan almayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların CSÜS hizmetini almadan önce devlet ya da özel kurum fark etmeksizin hizmete ihtiyaç duydukları alanlarda damgalamaya, ayrımcılığa ve mahremiyet ihlallerine maruz bırakılmamak için daha önce benzer hizmeti almış yakın çevreleri, arkadaşlarından edindikleri deneyimlerle uzman hekim araştırması yaparak hizmete erişmeye çalıştıklarını belirtmeleri dikkat çekici olmuştur. Sağlık hizmet sunucularının LGBTİ+’lar ve onların sağlık ihtiyaç ve beklentileri konusunda bilgi yetersizliği vardır. LGBTİ+’ların cinsel sağlık ve üreme sağlığı bilgi düzeyleri düşüktür.

LGBTİ+’ların haklarına uygun cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine yönelik koruyucu, teşhis ve tedaviyi içeren kapsayıcı sağlık hizmet sunumuna ihtiyaçları vardır. Nitel araştırmada LGBTİ+’lara CSÜS konularında hizmet sunumunda AÇSAP merkezlerinin ve üreme sağlığı eğitim merkezlerinin kapanmasıyla sahada bu konuda duyarlılığa sahip hekimler, sağlık çalışanı sayısında da bir azalma olmuştur. Bu eksikliğin 1. Basamaktaki aile hekimleri hizmet ekibinin de güçlendirilmesi ile telafi edilebileceği öneriler arasındadır.

Suriyeli göçmen kadınların dil bariyeri, düşük sosyoekonomik durum, kültürel ve dini inançlar gibi pek çok nedene bağlı sağlık hizmetlerine ulaşımları engellenmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve çocuk yaşta erken ve zorla evlilikler sonucunda ergen annelik çok yaygındır. Nitel araştırmada da çocuk yaşta erken ve zorla evliliklerin olağan olduğu, katılımcıların pek çoğunun bunu yaşadığı ve aynı deneyimi kendi kızları için istemedikleri öğrenilmiştir. Aile Planlaması hizmetlerinde karşılanmamış ihtiyaçları vardır. Suriyeli kadınların gebelik oranları yüksek, doğum öncesi ve doğum sonrası bakım hizmeti alma oranları düşüktür. Nitel araştırmada doğurganlığın düzenlenmesiyle ilgili bilgi ve danışmanlık hizmetlerine ulaşamadıkları için büyük çoğunluğunun geri çekme yöntemini kullandıkları, eşlerinin kondom kullanmak istemedikleri ve yeni yöntemlere açık olmadıkları gözlenmiştir.

Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların sıklığı yüksektir. Suriyeli seks işçileri, LGBTİ+, HIV ile
yaşayan savunmasız gruplara özel hizmet sunulamamaktadır. Odak grup görüşmesinde katılımcıların hemen hemen hepsinin fiziksel ya da cinsel şiddete yaşamlarının bir döneminde maruz bırakılmış oldukları saptanmıştır.

Türkiye’deki CSÜS hizmetlerindeki sorun alanları özetlenirse                 :

Ergen sağlığı, istenmeyen gebelikler, kısa doğum aralığı, evde doğum, akraba evlilikleri, doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerine ulaşmada yaşanan sorunlar, istenmeyen gebelik önleyici malzeme azlığı, önlenebilir özellikteki anne ölümlerinin yüksek olması, doğurganlığın düzenlenmesi konularında Sağlık Bakanlığı’nın lojistik desteğinde ciddi sorunlar yaşanması, personelin sık yer değiştirilmesi, eğitim alan personelin aynı görevlerinde tutulmaması, hizmet önceliklerine performans puanının yön vermesi gibi durumlardır. Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri (AÇSAP) ve Gençlik Danışmanlık ve Sağlık Hizmet Merkezlerinin (GDSHM) kapatılması, sağlık sisteminin fragmante / parçalı yapısı ve 1. Basamakta parçalanmış hizmet üniteleri ile muhafazakar politikalar sonucunda son dönemde CSÜS hizmetlerinin belirgin şekilde zayıflatılması, hak temelli yaklaşımın olmaması, yasal engel olmamasına rağmen pratik uygulamada isteyerek düşük (kürtaj), doğurganlığın düzenlenmesi danışmanlığı ve istenmeyen gebelikleri önleyici malzeme sağlanmasında büyük sorunların varlığı, çalışmanın hem nicel hem de nitel bölümlerinde saptanan en önemli sorunlar olmuştur.

Önceliklerin politik atmosferden etkilenmesi CSÜS ve özellikle doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinin sürdürülebilirliğini zorlaştırmıştır. Üst düzey yöneticilerin doğurganlığın düzenlenmesine (gebeliğin istek üzerine düşükle sonlandırılması ve kontrasepsiyon) ilişkin negatif söylemlerinin, sağlık yöneticilerinin üreme sağlığı ve doğurganlığın düzenlenmesi (gebeliğin istek üzerine düşükle sonlandırılması ve kontrasepsiyon) hizmet sunum uygulamalarına ilişkin çekinceli ortam yarattığı yine çalışmanın her iki bölümünde ifade edilen / saptanan bulgulardır.

T.C. Anayasasında hala CSÜS/AP hizmetlerine erişimi devletin sağlaması gerektiği yazmasına (AS: Anayasa md. 41) ve hala 2827 sayılı Yasa varlığını sürdürmesine rağmen herhangi bir yasal düzenleme olmaksızın hizmet sunulmaması konusunda Sağlık Bakanlığı’nın sessiz kaldığı görülmektedir. Özellikle istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması konusunda yasaya rağmen kamu hastanelerinin bu hizmetlerden çekildiğini ortaya koyan güncel araştırma sonuçlarının varlığı raporda belirtilmiştir. Bazı illerde bu hizmete ihtiyacı olan kişilerin hizmet alacak yer bulamadıklarını ortaya koyan çalışmalar mevcuttur. Adı konmamış bir pronatalist politikaya doğru bir eğilim olduğunu araştırma sonuçları çok net ortaya koymaktadır. Hatta yasal bir düzenleme yapılmaksızın bu tür hizmetlerin duraklatıldığı ve de sadece Sağlık Bakanlığı değil, işbirliği yapılan tüm Bakanlıkların gebeliği özendirici pronatalist bir politika yürüttüğü de ifade edilen gözlemler arasındadır.

Aşırı doğurganlık ve sağlıksız-yasadışı düşükler nedeni ile artan anne ölümleri ile çok ağır bedeller ödenmiş olan Türkiye’de, toplumsal cinsiyet eşitliğinin merkeze alındığı eşitlikçi bir kültürün oluşturulması, kadının ikincilleştirilmediği, “toplumsal cinsiyet” ayrımcılığının elimine edildiği (AS: dışlandığı) bir zihniyet değişimine acil ihtiyaç olduğu bu araştırma bulgularının işaret ettiği temel bir sonuçtur. Belirtilen temellerin üzerine inşa edilecek, gerçek anlamda uygulamalara yansıyan “hak temelli hizmet yaklaşımları ile” esasen Cumhuriyetin başlangıcından beri “zoru başaran ülkemizde” tüm sektörlerin toplumla el ele vererek, sağlık konusunda bu rapor kapsamında belirtilen sorunları mevcut kapasitesini kullanarak aşacağı açıktır.
=====================================

Dostlar,

Rapor çok değerli ve çok kapsamlı (302 sayfa).. CISU_Rapor_2021 Meslek büyüklerimiz Editörler Prof. Dr. Tomris Türmen ve Prof. Dr. Ayşe Akın ile yazarlar Dr. Ayşegül Esin, Doç.Dr. Sare Mıhçıokur, Canan Demir ve Gizem Kana’yı kutluyor ve teşekkür ediyoruz.

Tıp ve Eczacılık Fakültelerinde… verdiğimiz Aile Planlaması, Halk Sağlığı, Demografi derslerimizde Türkiye’nin Ana-Çocuk Sağlığı, Aile Planlaması, hızlı ve doğallıkla çok gereksiz  – riskli nüfus artışı sorunlarını hep irdeledik.

AKP iktidarı Anayasanın 41 maddesini ve yürürlükteki 1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasasını açıkça ve eylemli olarak (de facto) çiğnemektedir. Oysa 21. yy’da nüfusun niceliğinden (sayısındn) çok niteliğine gereksinim vardır. Örn. Silahlı Kuvvetlerde sayısal küçülme yaşanmış, buna karşın “Uzman Erbaş” gibi bir statü yaratılmıştır.

Küreselleşme çağında, Endüstri 4.0 hatta 5.0 ile AI & IoT devrimleri yaşanırken, üretimde otomasyona geçilmekte, kol hatta yer yer kafa gücünün yerini MER (Man Equivalent Robots) almaktadır. Eğitilmemiş ve sağlıksız / SÜRÜLEŞTİRİLMİŞ kalabalıklar demokrasiyi de yozlaştırmakta, sosyo-ekonomik kalkınma ve ilerlemenin önünde temel engel olmaktadır.

Türkiye, aile planlaması hizmetlerini bir temel insan hakkı olarak vermekten geri duramaz. Ancak AKP iktidarı 20 yıldır böylesi bir illegal dayatmayı eylemli olarak sürdürmektedir.

Bu dinci ve çağdışı, insan haklarına aykırı politikaya son verilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 13 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

 

2020’de ölümler arttı, kapatılan hastanelerimiz açılmadı

author

BAYAZIT İLHAN
BİRGÜN, 2021.02.19
https://www.birgun.net/haber/2020-de-olumler-artti-kapatilan-hastanelerimiz-acilmadi-334692

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

2020’de ölümler arttı,
kapatılan hastanelerimiz açılmadı

Salgın çok boyutlu bir sorun olarak tüm dünyayı etkilemeye devam ediyor. İşin sağlık boyutu salgın hastalığın kendisi ile sınırlı değil. Önemli konulardan biri de COVID-19 dışı hastalıkların takip ve tedavisinin nasıl yapıldığı.

Dünyada önde gelen ölüm sebepleri kalp-damar hastalıkları ve kanserlerdir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) COVID-19 salgınının doğrudan ölümlerin yanında, dolaylı olarak diğer hastalıklara bağlı ölümleri de artırabileceğini belirtiyor. Kaynakların salgını kontrol altına alabilmek için ayrılmasından ekonomik zorluklara, insanların güvenli sağlık hizmeti alamayacakları endişesine kadar ertelenemez sağlık hizmetlerini aksatan bir dizi sorun ortaya çıkıyor. DSÖ bunu azaltabilmek için zorunlu sağlık hizmetlerinin yürütülmesine yönelik rehberler yayınladı. Bu rehberlerde ülkelerin bazı temel hazırlıklar çerçevesinde kendi koşullarına, sağlık ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapması gerektiğine işaret edildi.

Konu hakkındaki bilimsel yayınlarda da öncelikliler sayılıyor ve sağlık hizmetlerinin buna göre organize edilmesinin önemi vurgulanıyor. Bunlar içinde ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması hizmetleri, kanser tedavileri, kalp-damar hastalıkları, psikiyatrik hastalıklar, madde kullanımı, acil cerrahi hizmetleri, sıtma, tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklar, beslenme bozuklukları ve sağlık eğitimi yer alıyor. Kronik hastalıkların takibi çok önemli.

Peki, bu gerçekler ışığında Türkiye’de durum ne? Kent merkezlerinde, kolay ulaşılabilir önemli hastanelerin kapatılıp çürümeye bırakılması salgında bu hastalıkların takip ve tedavisini nasıl etkiliyor?

TÜRKİYE’DE ARTAN ÖLÜM SAYILARININ İŞARET ETTİKLERİ

TTB’nin salgının 11. ayını değerlendiren raporunda Halk Sağlığı Kolu’nun derlediği veriler geçtiğimiz yıl Türkiye’de ölüm sayılarında dikkat çeken artışa işaret ediyor. Buna göre nüfusun %35,6’sını oluşturan 10 ilde 15 Mart 2020 – 31 Aralık 2020 tarihleri arasında son 3 yıl ortalamasına göre 36.549 fazladan ölüm gerçekleşti. 2015 – 2019 döneminde ortalama 889 bin olan ülkedeki nüfus artışı, 2020’de 657 bin olarak gerçekleşti. Yine önemli bir veri, 1950’den önce doğanların nüfusundaki azalma, önceki yılların ortalamasına göre 2020’de yaklaşık 72 bin kişi daha fazla oldu.

TÜİK’in 2020 yılı detaylı (AS: ayrıntılı) doğum ve ölüm istatistikleri henüz yayınlanmamış olmakla birlikte, eldeki verilerle önceki yıllara göre yaklaşık 90 bin yurttaşımızın fazladan yaşamını kaybettiği belirtiliyor. Aynı dönemde COVID-19 nedeniyle yaşanan can kayıpları resmi rakamlara göre 20.881. Doğrudan salgın hastalık nedeniyle gerçekleşen can kayıplarının sayısındaki tereddütler bir yana, öbür hastalıklara bağlı ölümlerde de artış olduğunu düşündüren verilerle karşı karşıyayız.

Bu bulgular gerek DSÖ’nün ve bilim çevrelerinin uyarılarını, gerekse meslektaşlarımızın geri bildirimlerini doğrular nitelikte. Yaşamsal önemde rahatsızlığı olanlar, salgın hastalık endişesiyle hastalıkları ilerlemiş olarak hekime başvuruyor, kimi zaman sağlık hizmetine erişimde güçlükler yaşıyor. Devlet ve üniversite hastanelerinde servis ve yoğun bakım yatakları büyük oranda COVID-19 hastalarına ayrılmış durumda, diğer hastalar imkânları varsa özel hastanelere gidiyor, olmayanlar çoğunlukla sağlık hizmetlerini erteliyor.

Kapatılan devlet hastaneleri açılmış olsaydı bu ölümler azalır mıydı? Neden olmasın? Yurttaşlarımızın endişe duymadan, kolay erişerek, güvenle sağlık hizmeti almasının etkili bir yolu bu hastanelerimizin doğru planlamayla yeniden sağlık hizmetlerine kazandırılmasıdır.

HASTANELERİMİZİ AÇIN

Ankaralılar kurdukları Hastanemi Açın Platformu üzerinden aylardır haykırıyorlar, ne kadar haklı olduklarını veriler ve uluslararası kurumların rehberleri gösteriyor. Ankara Numune Hastanesi, Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi gibi Türkiye’nin dört bir yanında kapatılan otuza yakın hastanemizin açılması gerekiyor.

Aksi takdirde daha iyi organizasyonla önlenebilecek can kayıplarının sorumluluğu bu çağrılara kulak vermeyenlerde olacak.
====================================

Dostlar,

Dr. Bayazıt İlhan, Hacettepe Tıp Fak. İngilizce Bölümünden birincilikle mezun olmuş, kıdemli bir hekimdir.. Göz Hastalıkları alanında başarılı biz uzmandır.
TTB Merkez Konseyi Genel Başkanlığı da yapmıştır.
Az görenlerin rehabilitasyonu alanında master yaparak ayrıca uzmanlaşmıştır.
Tam gün kamuda çalışan hekim olarak dünya görüşünü de açıkça uygulamaya yansıtmaktadır.
Halktan yana bir sağlık politikası yanlısıdır, HALK SAĞLIĞI GÖRÜŞÜNÜ benimsemiştir.

BİRGÜN Gazetesinde haftalık yazıları, kişiliği gibi yumuşacık biçemle (üslupla) yazılmakta ama içerik olarak, anlayana, derinlikli iletiler aktarmaktadır.

O’nun yazılarının özenle izlenmesinde çok yarar var.

Yukarıdaki yazı da çok anlamlı..
Ankara’da 6 büyük ve köklü hastane, kökü dışarıda SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM dayatmasına kurban edilerek kapatıldı. Etlik’te yapımı süren 2. Şehir hastanesiyle birlikte kalan kamu hastaneleri de (üniv. hst. dışında) kapatılacak ve Sağlık Bakanlığı başlıca 2 büyük hastanede “bir ölçüde” hizmet sunan, büyük ölçüde de hizmet satın alan konumuna indirgenecek.

Salgında bu yıkımın sakıncalarını yaşadık. Örn. Zekai Tahir Burak hastane binası epey harcama ile (yaklaşık 800 bin TL) açılarak bir bölüm kovit-19 hastaları için karantina merkezi yapıldı.
Tüm kovit-19 hastaları Bilkent Şehir hastanesine yığıldı. Kovit dışı hastalara yer kalmadı, hastalar o hastaneye gidemedi bulaş almaktan korkarak..

Ancak emir – talimat çoook böyyük yerlerden ve “kesin” olmalı ki, RTE, bu hastaneleri “hülyası” olarak ilana bile zorlandı.. Oysa TALAN’ın ta kendisi.. Çok net vurgulayalım :

  • Şehir hastaneleri TALANDIR, KAPİTÜLASYONDUR, Lozan’a da aykırıdır! 

    Dr. Bayazıt İlhan, “HASTANELERİMİZİ KAPATMAYIN PLATFORMU” kurucusu, öncüsü.. Kimi etkinliklerde birlikte olduk.. Biz de epey emek verdik bu doğrultuda.. web sitemizde çok sayıda dosya bulunabilir..

    (157) 07.03.2018 Prof.Dr.Ahmet Saltık AÜTF Halk Sağlığı Ana Bilim Şehir Hastanelerine Hayır – YouTube

    ***
    13 Şubat 2021 günü TELE1’de gece 22:00 sonrasında Sn. Merdan Yanardağ’ın yönettiği 5. Boyut programının konuğu idik. Orada da çok net söyledik :

  • Fahrettin Katsayısı-2 : İlan edilen ölümler X3… İlan edilen resmi rakam 27 bin.. Gerçekte 80+ bin.. Değişik ve artık bilinen yöntemlerle ölüm sayıları 1/3 oranında açıklanıyor. Olgu ölüm hızı (case fatality rate) dünya genelinde %3 ama Türkiye’de %1,1!
  • Kovit-19 ölümlerinin dünya ortalamasının 1/3’ü düzeyinde olması için hiçbir neden yok! Bakanlığın açıkladığı verileri destekleyecek bilimsel, yönetsel… hiçbir kanıt yok! Olsa, diyelim Türkiye “harika” bir sağaltım (tedavi) yöntemi geliştirmiş olsa, uluslararası yayın yapar, dünyaya öğretirdik, hatta patentini alırdık ve RTE kasıla kasıla dünya – aleme reklam ederdi..
  • Tersine, bizde de ölüm hızının Dünya ortalamasından düşük olmaması için pek çok neden var..
  • Bunlardan biri de Şehir hastaneleri.. Kovit dışı hastalar özel sektöre yönlendirildi, parası olan hizmete erişti, olmayan süründü, sessiz – sessiz evlerinde öldü ve kovit tanısı da konmadı! Bu hastanelere harcanan onlarca milyar dolar ulusal servet ile haramzede yerli – yabancı yandaşların keseleri doldurulacağına, 1. Basamak hizmetlerini, koruyucu sağlık hizmetlerini, beslenmeyi, aile planlamasını, çevre – konut – çalışma yaşamı sağlık – güvenlik koşullarını iyileştirici alanlara kamu harcaması yapılsa idi, yaşanan ölümlerin en az 2/3’ü önlenebilirdi..
  • Bu durumda, 50 bini aşkın masum insanımızın önlenebilecek iken ölmesinin hesabını kim verecektir??
  • Politikacının en temel görevi İNSAN YAŞAMININ KORUNMASI değil de nedir??

    AKP = RTE‘nin sağlık dahil, tüm politikalarını köktenci biçimde gözden geçirmesi ve merkeze,
    en yüce değer olarak insanı koyması gerekiyor;
    çook zor da olsa maddiyata tapınmayı terk ederek!


    Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 20 Şubat 2021, Ankara


    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
    facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH


Sevgili AÜTF Dönem 2 öğrencilerimiz
,
Site okuru dostlarımız. 

  • DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS SORUNLARI ve POLİTİKALARI

konulu AÜTF Dönem 2 dersi sunumu yansılarını paylaşmak isteriz.

Güncellenmiş dosyayı ilgi ve bilginize sunuyoruz.
Çok emekli ve kapsamlı bir dosyadır (119 yansı).

  • Gereksiz, dengesiz ve hızlı, akıl dışı ve sürdürülemez
    hızlı nüfus artışı ülkemiz ve dünya için en önemli sorunların başında gelmektedir.

Türkiye, 35-40 yıl sürecek bir DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ DÖNEMİNDEDİR.
Bu dönemde yapılması gereken, genç nüfusun niteliğinin iyileştirilmesidir.
Bu da sağlık ve eğitim yatırımları ile olur.

Nüfusun “hızlı” yaşlanması sorunu yoktur, akut gündem bu değildir.

İvedi olan 2 adım vardır :

1. Hızlı nüfus artışını teşvikten, “en az 3-5 çocuk doğurun” demekten
hemen vazgeçmek. Her ailenin 1 çocukla yetinmesini önermek..

2. Eldeki çooooook genç nüfusun niceliğini (sayısını) değil niteliğini (kalitesini) geliştirmek.. Yaşamsal sorun budur.. Genç nüfusu 21. yy’da acımasız küresel rekabete hazırlamak..
Yabancı diller ve İLETİŞİM öğretmek, geçerli meslekler edindirmek, özgüven kazandırmak,
istihdamı geliştirmek, yurttaşların sosyalleşmesini sağlamak (karma eğitim başta!)..

Ülkemizin öncelikleri bunlar, Demografi politikaları bakımından..
Bir ULUSAL DEMOGRAFİ KURULTAYI toplamak ve nüfus politikalarını güncellemek..

Ayrıca, kürtaj istemiyorsanız etkin ve yaygın aile planlaması hizmetlerini topluma
mutlaka vereceksiniz.. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu’da!

Vurgulayalım ki; Anayasa’nın 41. maddesi açık ve net olarak devlete bu görevi yüklüyor.
Siyasal tercihiniz ne olursa olsun :

Anayasa_madde_41

 

 

 

 

 

 

 

 

Oldukça kapsamlı ve doyurucu bir dosya sunuyoruz.
Okunup okutulması, paylaşılması, politikacılara da ulaştırılması dileğiyle..
Umarız, hala Türkiye’de nüfus artışını bilim ve akıl dışı biçimde savunan tepe yöneticiler de, danışmanları da okusun ve yararlansınlar. Ülkemizi yıkımlara sürüklemesinler..

Lütfen tıklar mısınız erişkeyi (linki) ?

Nufus_sorunlari_ ve_ politikalari

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Bu yansılarda sayın Prof. Ercan’dan çok yararlandık, teşekkür borçluyuz.

AKP Yasal Kürtaj Hakkını da Gaspetti!


AKP Yasal Kürtaj Hakkını da Gaspetti!

Dostlar,

AKP hükümeti, kör kör parmağım gözüne politikası gütmekten vazgeçmiyor.
Bir türlü hukuka uygun bir yönetim sergilemiyor.
Bu davranışın faturası salt politik değildir: hukuksal faturası da vardır.

Yalnızca 2827 sayılı (1983 tarihli) Nüfus Planlaması Yasası değil,
Anayasa da hükümete açık görev vermektedir.

Yalnızca 2827 sayılı yasa değil, doğrudan ANAYASA md. 41 çiğneniyor!

Hükümet doğrudan Anayasa suçu işliyor.. 41. maddeyi çiğniyor.

Bu madde şöyle :

“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin erinç (huzur) ve gönenci (refahı) ile özellikle ananın
ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli önlemleri alır, örgütü kurar.”

1983 tarihli 2827 sayılı yasada önceki yıl kimi değişiklikler yapılarak isteğe bağlı kürtaj sınırlandırılmıştı. Örn. sertifikalı pratisyen hekimin de MR yöntemiyle yapabileceği
10 haftayı aşmayan gebeliklerin sonlandırlması, ancak Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı hekimlerce ve yalnızca yataklı sağlık kurumlarında yapılabilir duruma getirildi.
Endikasyonları daraltıldı.. (5. ve 6. madde değişiklikleri ile ve ilgili Tüzükte)

Anlaşılan bu da yetmedi AKP’ye ve şimdi de SGK bilgisayar sisteminde bu hizmeti vermek isteyen hekimlere “provizyon verilmeyerek” hizmet açıkça engellenmekte.

Gene hekim ve halk karşı karşıya getirilmekte.

  • Uyaralım; sağlık çalışanlarına yöneltilecek şiddetin sorumlusu
    doğrudan Hükümet ve Sağlık Bakanı olacaktır.

Çıkıp apaçık halka açıklayabilir misiniz bu yasa dışı politikanızı?

Uygulamanızı sahiplenir ve savunur musunuz?
Halk, uygulamanın / engellemenin gerçek nedenini anlasın..

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Cansun Demir,
kürtaj uygulamasının sessiz sedasız kaldırıldığını öne sürdü.

Dün bir yazılı açıklama yapan Prof. Dr. Demir, “Kamu hastanelerinde
sosyal güvence kapsamında 10 haftaya kadar ücretsiz uygulanması gereken “ kürtaj”, hiç yasal dayanak olmaksızın sona erdirildi. On line kayıt sisteminde kürtaj işlemi için kullanılan “tıbbi tahliye kodu”  kaldırılınca bu konuda yapılan tüm tetkik ve hizmetler
otomatik olarak durdurulmuş oldu.” dedi.

DOKTORUN ELİ KOLU BAĞLANDI

Prof. Dr. Demir, Medulla Hastane sistemi olarak bilinen GSS (Genel Sağlık Sigortası) ile sağlık kuruluşları arasında, hizmetlerin ödemesini gerçekleştirmek için oluşturulmuş sistemde kadın-doğum doktorlarının kürtaj yapamadığını belirtti. Medula sisteminden kürtaj için gerekli “tıbbi tahliye” bölümünün silinmesiyle yasal olarak belirlenmiş
10 haftalık sürede kürtaj isteyenlere hizmet verilemediğini vurgulayan Prof. Dr. Demir,

  • “Bu durum kişi hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği gibi;
    hekimin hasta sağlığı ile ilgili çok önemli bir konuda elini kolunu bağlamakta ve mesleksel sorumluluğunu yerine getirmesini engelliyor.”
    dedi.

DOĞUM KONTROL YÖNTEMİ DE PARALI OLDU

Prof. Dr. Demir, “Spiral” olarak da adlandırılan ve kamu hastanelerinde kadınlara
ücretsiz olarak uygulanması gereken “Rahim İçi Araçların” (RİA) da doktorlar tarafından yazıldığı halde, hastaneler SGK’ya fatura edemediği için ancak ücret karşılığı takılabildiğini söyledi.

Prof. Dr. Demir, “Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği olarak,
hiçbir yasal dayanağı olmaksızın hastayı ve hekimi zor durumda ve karşı karşıya bırakan bu keyfi uygulamaların bir an önce düzeltilmesini ve konuyla ilgili olarak kamuoyuna bir açıklama yapılmasını Sağlık Bakanlığı’ndan talep etmekteyiz.” dedi.

İSTENMEYEN BEBEKLER SAĞLIKSIZ BİREYLER OLUR
Türkiye’de uzun yıllar aile planlamasını çok temel bir politika olarak sürdürdü. Bu hem çok çocuk doğurulmaması yönündeydi hem de varolan gebeliklerin sağlıklı sürdürülmesi için yapıldı. Ama şimdiki iktidar yapısı bu kavramlara karşı. Çok çocuk doğurmak,
çok fazla ucuz insan gücü üretmek mantığına da uygun. Böylece ucuz iş gücü de ortaya çıkmış oluyor.

Kürtaj kadının çok temel bir hakkıdır, üstelik de
yasal düzenleme olmadan yapılması hiç etik değil.
Bilim insanları da bu kararın dışına atılmış oluyor. Burada hem cinsel ilişkide korunmayı öğretmeme durumu var, hem de istenmeyen gebeliklerin de tamamlanmasını istiyorlar. Kürtaj konusu özellikle tecavüz bebekleri için ciddi bir sorun. Doğduğu zaman yeni bir yaşam sunabilecek bir Devlet olduğuna ilişkin verilerimiz de yok. Ne düzgün sosyal politikalar var,
ne de koruyucu ailelere yönelik bir gelişme var.
İşsizlik yüksek, ayrımcılık var, şiddet var,
kadın cinayetleri var ve bu sürece yeni bir insan göndermiş oluyorsunuz.
BEBEĞİN PSİKOLOJİSİ DE BOZULUR
Bebeğin psikolojisi de ayrıca önemli bir nokta.
Annesi tarafından istenmeyen bir bebek ciddi sorunlar yaşar, kişilik bozuklukları yaşar, örselenme (travma) yaşar, hatta erişkinlikte psikopati dahi oluşabilir.
Ruh sağlığı iyi olmaz.
(http://www.hurriyet.com.tr/saglik-yasam/25000000989956.asp)

 

*****

 

AKP’ye anımsatalım     :

Bu kısıtlamanın bedelini özellikle alt katmanlar öder…
Yani size oy veren garibanlar..
Üst katmanlar nasılsa sorunlarını çözer..
Hani sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik en başarılı olduğunuz alandı??
Hani sağlık hizmetleri çağ atlamıştı??
Balayı dönemi bitti değil mi?
Dev yerli – yabancı sağlık şirketlerinin doymaz iştahlarını artık SGK ve bütçeden devasa aktarımlar da karşılayamııyor değil mi? Serbest piyasa böyle insanın kanını canını emer..
Ve an gelir, onlara gücünüz yetmez, kendi halkınızı soyarsınız.. Geldiğiniz yer utanç verici ve vahimdir.
Her bakımdan Sürdürülebilir (
sustainable) değildir.

Bir an önce aklınızı başınıza alın ve

 

  • HER-KE-SE ETKİN-YAYGIN KORUYUCU
    SAĞLIK HİZMETLERİNİ öne alın!
    Başka hiç-bir çıkış yok!

Ayrıntıları izlemek için lütfen tıklayınız..

http://www.youtube.com/watch?v=8C7Q0iwt20g,
(07.06.2012, Kürtajın yasaklanması üzerine; 
Ulusal Kanal)

 

KÜRTAJ, SEZARYEN SORUNU ve BAŞBAKANIN TEHLİKELİ HEZEYANLARI.. (http://ahmetsaltik.net/2012/05/29/kurtaj-sezaryen-sorunu-ve-basbakanin-tehlikeli-hezeyanlari/, 29.5.2012)


Sevgi ve saygı ile.
13 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Doğum Kontrol Yöntemleri Atlası / Atlas of Contraceptive Methods

Dogum_Kontrol_Yontemleri _Atlasi

Kürtaj, Sezaryan Hakkında Türk Tabipleri Birliği Basın Açıklaması 30.5.12 / Press Release By Turkish Medical Association on D&C and Caeserian section as a human right

Kurtaj_Sezaryen_basin_aciklamasi.TTB_30.5.12

KADINLAR DEVLETE DEĞİL, KENDİLERİNE AİTTTİR; KÜRTAJ HAKKI KADINLARIN YAŞAM HAKKIDIR!

Kurtaj_ve_sezeryan_hakkinda_RTE’ye_TTB_yaniti_29.5.12