Etiket arşivi: 663 sayılı KHK

Kamu Hastane Birlikleri Modelinin İflası ve Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yapısında Değişiklikler

Kamu Hastane Birlikleri Modelinin İflası ve
Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yapısında Değişiklikler

TTB Tıp Dünyası, Ekim 2017
http://www.tipdunyasi.dr.tr/2017/10/kamu-hastane-birlikleri-modelinin-iflasi-ve-saglik-bakanligi-teskilat-yapisinda-degisiklikler/

raşit tükel muayenehane ile ilgili görsel sonucu

Prof. Dr. Raşit TÜKEL
TTB Merkez Konseyi Başkanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

AKP, iktidara gelmesinin hemen ardından, “Kamu Reformu” olarak adlandırılan  Kamu Yönetimi, Mahalli İdareler ve Kamu Personel yasa tasarılarını içeren bir paket hazırladı. Bu paket, Bakanlıkların yapısını, bağlı ve ilgili kuruluşları, taşra örgütlenmelerini, yetki ve görev dağılımını düzenleyen hükümlerle, devletin örgütlenmesine yönelik önemli değişiklikler içermekteydi. IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası sermaye örgütlerinin yönlendirmesiyle gündeme gelen bu tasarılar, AKP iktidarının, kamunun rolü ve yapısını yeniden belirlemek ve devletin küçültülmesi anlayışını yaşama geçirmek için attığı birer adımdı.

“Sağlık işletmesi” modeline geçişi sağlamaya yönelik ilk hamle, “Kamu Reformu” olarak tanımlanan düzenlemelerin bir parçası olarak gündeme geldi. Önce 2013 Aralık ayında “Sağlık Kanunu Tasarısı Taslağı” hazırlandı. Ardından, 15 Temmuz 2004’te, ilk adı “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” olup kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasının temellerinden biri olan 5227 sayılı “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun”, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Yasanın sağlık alanını ilgilendiren bölümü, Sağlık Bakanlığı’nın taşra örgütünün ortadan kaldırılıp sağlık hizmeti sunumunun İl Özel İdareleri aracılığıyla piyasaya devredilecek olmasıydı. Söz konusu yasa, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilerek yeniden görüşülmek üzere Meclise geri gönderilmesinin sonrasında kadük oldu.

Böylece, sağlığın kamusal bir hak olmaktan çıkartılıp sağlık alanının ticarileştirilmesi olarak
ifade edebileceğimiz; devletin sağlık hizmet sunumundaki rolünün daraltılarak hizmet alımına yönelmesi, hastanelerin işletmeye dönüştürülmesi, sağlık çalışanlarının iş güvencesiz ortamlarda çalıştırılması doğrultusundaki ilk adımlar atılmış oldu.

Başarısız olan önceki iki girişimin ardından, sağlık işletmesi modeli, 2007 yılı Mart ayında TBMM’ye sunulan “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı” ile öncekine göre farklı bir yapılanma içinde yeniden gündeme getirildi. Kamu hastaneleri için önerilen yeni modelin hedefi, Sağlık Bakanlığına bağlı 2. ve 3. Basamak sağlık kurumlarını özerk statüdeki “Kamu Hastane Birlikleri” (KHB) çatısı altında yeniden yapılandırmaktı. Tasarıya göre, Birliklerin Bakanlıkla ilişkisi “ilgili kuruluş” statüsünde olacaktı. Birliğin karar organı olan Yönetim Kurulunun; ikisi İl Genel Meclisi, biri Vali, ikisi Bakanlık, biri de Sanayi ve Ticaret Odasınca belirlenen üyeler ve İl Sağlık Müdüründen oluşması öngörülüyordu.

Özerk Sağlık İşletmeleri Olarak KHB’ler

Sağlığın ticarileştirilmesinin bir sonraki adımı, 2 Kasım 2011’de 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile geldi. Bu düzenlemeyle, Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılıp sağlık hizmeti üreten bir kurum olmaktan çıkartılarak genel sağlık politikalarının belirlenmesi, eşgüdümü ve sağlık piyasasının denetim ve düzenlenmesinden sorumlu bir birim durumuna getirilmiş oldu. Bakanlık sadece acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlamak ve yürütmekle yükümlü kılınmıştı. Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin sunumu “bağlı kuruluş” olarak tanımlanan Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna, 2. ve 3. Basamak sağlık hizmetlerinin sunumu ise bir başka “bağlı kuruluş” olan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna bırakılmıştı. Yeni yapılanmada, kamu hastanelerinin piyasa işleyişine uygun olarak hizmet üretip satan, gelir getirici işletmelere dönüştürülmesi amaçlanmıştı. Böylelikle, Bakanlık bünyesindeki sağlık kuruluşları, ayrı tüzel kişiliğe sahip ve idari yönden özerk olan sağlık işletmeleri konumuna getirildiler.

663 sayılı KHK’ya göre, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu il düzeyinde CEO olarak da adlandırılan Genel Sekreterlerin yönettiği KHB’leri kurarak işletecekti. Birlikler 1’den çok ili kapsayabileceği gibi, aynı ilde 1’den çok Birlik de kurulabilecekti (AS: örn. Ankara’da 3 KHB kuruldu). Birliğe bağlı her hastane, hastane yöneticisi tarafından yönetilirken, başhekimler hastane yöneticisine bağlı olarak çalışacaklardı. Yeni yapılanmada Sağlık Müdürlüklerinin görevleri acil sağlık hizmetlerinin yürütülmesiyle sınırlandırılmıştı.

KHB’lere çoğunluğu yönetici olan 10 300 sözleşmeli kadro tahsis edildi. Yöneticilerin ücretlerinin büyük bölümü hastane döner sermaye gelirlerinden karşılanacaktı. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’nun önemli gider kalemlerinden biri, sözleşmeli olarak çalışan yöneticilerin yüksek ücretleri oldu.

694 Sayılı KHK ve Piyasacı Sağlık Politikalarıyla Gelinen Nokta

25 Ağustos 2017’de RG’de yayımlanan 694 sayılı KHK, Sağlık Bakanlığı örgüt yapısında yeni değişiklikler getirdi. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu,
“bağlı kuruluş” olmaktan çıkartılarak merkez teşkilatında Genel Müdürlük haline dönüştürüldüler. Kamu Hastaneleri Birlikleri yapılanmasına son verildi. Sağlık Bakanlığı taşra örgütü, yeniden İl Sağlık Müdürlüğü çatısı altında toplandı. Hastaneler, 2011 öncesinde olduğu gibi başhekimlerin yönetimine bırakıldı. Sözleşmeli çalıştırma ise, İl Sağlık Müdürlerini içerecek şekilde yaygınlaştırıldı.

663 sayılı KHK ile getirilen, kamu sektörünün esneklik, verimlilik, maliyet etkinlik, kârlılık gibi kavramlar üzerinden neo-liberal politikalara uygun biçimde yeniden yapılandırılması sürecinin sağlık alanına ait bölümüydü. Hastanelerde gelirlerin artırılması çabaları içinde, tüm sağlık çalışanlarının hasta döngüsünü artırmaya odaklanması istendi. Hekimlerin muayene için ayırdıkları süre kısalırken tetkik sayısı arttı, hastanede yatış süreleri kısaldı. Tetkik ve tedavi süreçlerinde, tıbbi gerekliliklerden çok performans ölçütlerinin karşılanması öne çıktı. Tüm bunların bir sonucu olarak da sağlık hizmetlerinde nitelik giderek düştü.

KHB’ler esas olarak kâr elde etmeye yönelik kurumlar olarak yapılandırılmıştı. KHB’lerin yerine getireceği hizmetlerin finansman yolu ise, üretilen hizmetler karşılığında elde edilecek gelirlerdi. Bu gelirler de ağırlıklı olarak Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) alınacak geri ödemeler ve hastaların cepten ödeyecekleri katkı paylarından oluşuyordu. Öte yandan, yalnızca 2016’da 20.6 milyar liralık açık verdiği bilinen SGK, 10 yıldır Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatlarını artırmıyor ve sağlık hizmeti üretme maliyetlerinin çok altındaki değerlerde geri ödeme yaparak kamu hastanelerini adeta iflasa sürüklüyordu.

Kamu hastanelerinin finansal durumu, Sayıştay’ın raporlarında da açık olarak ifade edilmeye başlandı. Sayıştay’ın 2016’da yayımladığı denetim raporunda, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin
çok ciddi bir borç yükü altında oldukları
, yaptıkları iş ve işlemler sonucunda zarar ettikleri,
aslında ortada döndürülen bir sermayenin mevcut olmadığı belirtiliyordu. Raporda ayrıca,
Sağlık Bakanlığı hastanelerinde döner sermaye bütçesi uygulamasının kaldırılarak, merkezi yönetim bütçesinin esas alınması önerilmekteydi.

Sonuçta, KHB modeline geçildikten sonra, çok değil birkaç yıl içinde, sağlık hizmetlerinde giderek düşen nitelik “müşteri memnuniyeti” üzerine kurulu bir yaklaşımla gizlenmeye çalışılırken, kamu hastanelerinin döner sermayelerinin iflas ettiği Sayıştay raporlarıyla gözler önüne serilmiş oldu.

  • İflas eden yalnızca kamu hastanelerinin döner sermayeleri değil, aynı zamanda piyasacı sağlık politikalarıydı.

Sağlık Alanında Toplumun Gereksinimi Olan Düzenlemeler Yapılmalıdır!

Son düzenlemelerin açık bir biçimde Sağlıkta Dönüşüm Programının başarısızlığını gösterdiğini söyleyebiliriz. Hükümet, iktidara gelmesiyle birlikte çalışmalarına başladığı ve 2011’de 663 sayılı KHK ile yaşama geçirme olanağı bulduğu verimlilik, maliyet etkinlik, nitelik yönetimi gibi neo-liberal yönetim biçimlerini temel alarak oluşturduğu “özerk” sağlık işletmesi modelini terk etmek zorunda kalmış; bağlı kuruluşlar yerini Bakanlık bünyesinde oluşturulan
Genel Müdürlüklere bırakmıştır. Başka bir anlatımla, sistemin özüne dokunulmadan sağlık kuruluşlarının yönetiminde yetkinin yeniden Bakanlığın merkez örgütünde toplanması yoluna gidilmiştir.

Açıkça belirtelim   :
– Piyasacı,
– rekabete dayalı sağlık politikalarını sürdüren,
– Genel Sağlık Sigortasını (GSS) yürürlükte tutan,
bir özelleştirme modeli olarak şehir hastanelerini yaşama geçiren bir sağlık sisteminde,
öze dokunmayan düzenlemelerin sağlık alanına olumlu bir etkisinin olması beklenemez.

Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ciddi bir tahribatın yaşandığı sağlık alanında iyileştirmeye yönelik bir adım atılacaksa;
– kamu hastanelerinde döner sermaye bütçesi ve performansa dayalı geri ödeme uygulamasının kaldırılmasından başlanabilir.
Yine bu yönde,
– GSS sisteminin ve hastalardan katkı ve katılım payı alınmasının kaldırılmasına
yönelik adımlar atılabilir. Toplumun gereksinimi olan;
– nitelikli,       – ücretsiz,
– ulaşılabilir bir sağlık hizmetinin
– tüm kullanıcılara eşit olarak sunulduğu,
– genel bütçeden finanse edilen ve bu nedenle de adil,
– maliyet olarak ucuz ve kolay yönetebilen
bir sistemin oluşturulmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasıdır.
========================================================
Dostlar;

Türk Tabipleri Birliği TTB Merkez Konseyi Başkanı meslektaşımız Sayın Prof. Dr. Raşit Tükel’in kaleminden dile getirilen TTB değerlendirmeleri son derece önemli ve doğrudur.

  • AKP = RTE Türkiye’yi bir bütün olarak çıkmaza sürüklemiştir.

    Sağlık sektörü de bu batırılıştan payını fazlasıyla alan kritik bir alandır.
    Hatta yerli yabancı sermayeye rant aktarımında, peş keş çekmede en elverişli sektörlerin başında sağlık sektörü geliyor. Aktarılacak rantın parasal büyüklüğü bakımından da yazdıklarımız doğrudur. Rakamlamak gerekirse, her ne denli TÜİK ulusal gelirin %5’i dolayında sağlık gideri oranı vermekteyse de, kayıtdışılık ne yazık ki bu alanda %50’ler dolayındadır. Nitekim YASED (Yabancı Sermaye Derneği) ve TOBB’un TEPAV birimi %10 dolayında bir sağlık sektörü büyüklüğünden söz etmektedir.

2016 sonunda açıklanan TUG (Toplam Ulusal Gelir, GSMH, GSYİH) 856 milyar $ olup, bunun %10’u sağlık sektöründe tüketildi ise, 85 milyar doları aşan bir tutardır ve kişi başına 1000 doları aşan bir yıllık sağlık gideri (p.c/p.a) söz konusudur. İştah kabartan bir akçal (mali) büyüklük ile yüz yüzeyiz. Bir önceki yıl yaklaşık 80 milyar dolar, ondan önceki yıl 72 milyar dolar… dolaylarında sağlık gideri 15 yıl geriye yığışımlı (birikimli, kümülatif) olarak taşınırsa, yüzlerce milyar dolara erişen muazzam bir büyüklük ile karşılaşmaktayız.

Açıkça uyaralım : Bu ağır kanamaya Türkiye’nin sürgit dayanması olanak dışıdır. Sonu iflastır! 

Açıkça önerelim : Şehir hastaneleri bir talandır; hiçbir iktidar buna alet olmamalıdır. Çare kamusal sağlık hizmetleri, sağlıkta özelleştirmenin durdurulması ve koruyucu sağlık hizmetlerinin kesin bir öncelik almasıdır. 1 Kasım 2017 akşamı Mülkiyeliler Birliğindeki konferansımızda da bu yakıcı sorunun kapsamlı olarak işledik, yansıları web sitemizde :
http://ahmetsaltik.net/2017/11/01/sehir-hastaneleri-talani-konferansimiz/

Sevgi ve saygı ile. 06 Kasım 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Adana Şehir Hastanesi Sağlık Bakanlığına devredilmelidir!

Adana Şehir Hastanesi
Sağlık Bakanlığına devredilmelidir!

(http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=1a7b3f5e-9e09-11e7-9b55-2e09a00a5177, 20.9.17)

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Adana Şehir Hastanesinin açılışı yapıldı. Adana Şehir Hastanesinin açılması nedeniyle kapatılan Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin tüm personelinin, 08.09.2017 tarih ve 1718 Bakanlık Oluru ile kuruluşuna onay verilen Adana Şehir Hastanesine nakline karar verildi.

Adana Şehir Hastanesinin ihale ilanına göre, şirketler; görüntüleme, laboratuvar ve diğer tıbbi destek hizmetleri ile bilgi işlem, sterilizasyon, çamaşır, temizlik, güvenlik ve yemek dahil olmak üzere destek hizmetlerinin sunumunu, sağlık hizmetleriyle uyumlu ve Bakanlık onayını alacak ticari alanların yapım ve işletilmesini de üstleneceklerdir.

Ancak, Adana Şehir Hastanesi için Sağlık Bakanlığı ile şirketler arasında imzalanan sözleşme “ticari sır” kabul edilerek kamuoyuna açıklanmamaktadır. Dolayısıyla, şirketlerin hangi sağlık hizmetlerini sunacağı, bu hizmetlerde kamu çalışanlarının da yer alıp almayacağı, alacaksa işleyişin nasıl olacağı ve şirketlerin Sağlık Bakanlığına fatura ettiği işlemler için yapılacak ödemelerin kapsamı bilinmiyor.

Adana Şehir Hastanesine nakledilen kamu çalışanlarının, şirketler tarafından verilecek hizmetlerde hangi statüde çalışacakları bugüne dek açıklanmadı. Bu birimlerde çalışacak kamu çalışanlarının döner sermaye ek ödemelerinin hangi hesaplamaya göre belirleneceği bilinmiyor. Şirketlerin işleteceği alanlardaki kamu çalışanlarının bu hastanelerde kalıp kalamayacağı belirsiz.  Adana Şehir Hastanesinin açılması nedeniyle kapatılacak hastane ya da birimlerde çalışan kamu çalışanlarının, Adana ilinde, merkezde çalışabilecekleri bir kamu sağlık tesisi kalacak mı, bu da bilinmiyor.

Öte yandan, Sağlık Bakanı onayı ile personelin tamamının Adana Şehir Hastanesine nakledilmesi, hukuksal açıdan sorunlu bir durumdur. Adana Şehir Hastanesi’nin statüsü 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun kapsamında yer alan birimlere karşılık gelmiyor. Bu hastane, 217 sayılı “Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin 2. maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlardan da değildir. Dolayısıyla devlet memurlarına ilişkin genel düzenlemeler ya da Sağlık Bakanlığına özel atama ve yer değiştirmeye ilişkin kurallarla bu tesise devlet memurlarının nakillerinin uzun vadede (AS: erimde) sorun yaratacağı açıktır.

Kamu çalışanlarını şirket yetkilileriyle karşı karşıya bırakan, kamu çalışanlarının özlük haklarında kayba neden olacağı şimdiden belli olan bu yapı, sağlık hizmeti sunumuna elverişli değildir. Kamu çalışanlarının bu hastanede çalışmaya zorlanmaları kabul edilemez.

Hastanelerin
– kamusal niteliğinin korunması,
eşit, ücretsiz, erişilebilir, nitelikli bir sağlık hizmeti verilmesinin yolu
sağlık alanındaki özelleştirme uygulamalarından vazgeçilmesiyle mümkündür.
Adana Şehir Hastanesi’nin Sağlık Bakanlığına devredilmesi gerekir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
=====================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) değerlendirmelerine tümüyle katılıyoruz. Site okurlarımızı bıktırmaktan endişe ederiz ancak

  • ŞEHİR HASTANELERİ ülkemiz için MÜTHİŞ BİR SOYGUN HATTA TALANDIR!

AKP iktidarını, Sağlık Bakanlığını uyarmaktan yorulduk.
Hiçbir biçimde karşı görüşler dikkate alınmıyor ve bildiklerini katı bir inat ve ısrarla uyguluyorlar. Hatayı anladıklarında genellikle çooook geç oluyor..

Şimdilerde Aile hekimliği ve TSM (Toplum Sağlığı Merkezi) yapılanmasının ciddi sorunlarını gördüler ve doğan aksaklıkların, hizmet açığının giderilmesi için bir de HSM’ler (Halk Sağlığı Merkezi) kurma yoluna gittiler. Bu girişimi Yönetmelik ile düzenleyerek Yasa (ya da Tüzük) ile verilmeyen bir yetkiyi kullanarak İdare olarak Yasama’nın yetkisini gasp ettiler. TTB’nin dava açmasıyla HSM kuran Yönetmelik Danıştayca iptal edildi. Hep yapageldikleri gibi göstermelik bir değişiklikle benzer (aynı!) yönetmeliği yürürlüğe koymadılar bu kez. Hazır ellerinde iken bir OHAL KHK’sına da eklemediler!

HSM kurulumu zaten Aile Hekimliği – TSM biçimindeki hizmeti yersiz parçalayan ikili yapının daha da parçalanması demekti.

Ayrıca, 694 s. OHAL KHK ile (RG : 25.08.2017) önemli değişiklikler yapıldı Sağlık Bakanlığı örgütlenme yapısında; ki bu yapı da 02.11.2011 günü çıkarılan 663 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile çatılmıştı. Yine olağan dönemde, TBMM açıkken, Meclisten geçmeyen bir mevzuat düzenlemesi ile Bakanlar Kurulunca yapılmıştı. Sıkılmayın ama ondan önceki Bakanlık yapısı ise 12 Eylül döneminde 1983’te 181 sayılı KHK ile kurulmuştu. Oysa Büyük Atatürk döneminde 1936’da çıkarılan 3017 sayılı yasa ile Sağlık Bakanlığı çok önemsenmişti. Üstelik Osmanlı’da İçişleri Bakanlığına bağlı bir genel müdürlük iken, ilk Meclisin açılmasını izleyen 10. günde çıkarılan 3. yasa ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurulmuştu Kurtuluş Savaşının ortasında..

Günümüzde “Sosyal Yardım” bu Bakanlıktan ayrıldı..663 s. KHKNereye  ile (2011’de) hastaneler Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğine bağlandı. Aynı KHK ile yataksız kamu sağlık birimleri (1. Basamak) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlanmıştı.

694 s. OHAL KHK’si ile bu yapı da değiştirildi.. Yaz boz tahtası.. Adı geçen 2 Birim yeniden Genel Müdürlük statüsüne indirildi. Hastanelerin yönetimi de yeniden Başhekimlere verildi.

Nereye varacağız bu gidişle??..
Birileri AKP iktidarı ile oynuyor korkarız.. Hem de feci biçimde..
Ülkemiz ve insanımız neredeyse kobay edildi bu emperyal güdümlü yönetimle.

  • Türkiye’nin ivedi olarak ULUSAL SAĞLIK POLİTİKALARINA dönmesi gerek..

Sevgi ve saygı ile. 26 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Şehir hastaneleri kimlerin cebini dolduracak

Şehir hastaneleri kimlerin cebini dolduracak?

Zekiye Bacaksız
Genel Sağlık İş sendikası Genel BaşkanıODATV, 14.9.17,
http://odatv.com/sehir-hastaneleri-kimlerin-cebini-dolduracak-1409171200.html

Zekiye Bacaksız, son dönemde arka arkaya açılan, yapımı için ODTÜ ormanının kesildiği şehir hastaneleri hakkında açıklama yaptı.

Genel Sağlık İş sendikası Genel Başkanı Zekiye Bacaksız, son dönemde arka arkaya açılan, yapımı için ODTÜ ormanının kesildiği şehir hastaneleri hakkında açıklama yaptı.

Bacaksız “Ülkenin dört yanında birer birer açılan, son olarak uğruna ODTÜ ormanını yok edildiği Şehir Hastanelerinin verdiği zarar sadece çevreyle kalmayacak. Siyasi iktidarın büyük övgü ve gururla tanıttığı Şehir Hastaneleri sistemi, anlatıldığının aksine milli geliri alıp götürecek.” dedi.

KREDİ GARANTİSİ, KİRA, VERGİ MUAFİYETİ…

Açıklamasında “Özel şirketlere tahsis edilen Hazine arazisi üzerinde, 1’den çok devlet hastanesinin bir arada bulunmasını öngören kampüs modeline dayalı Şehir Hastaneleri için Devlet, sözleşmelerle belirlenmiş süreler boyunca bu yerler için kira ödeyecek.” diyen Bacaksız, şu ifadeleri kullandı:

Devletin hem kiracı hem de hizmet alıcı olacağı bu sistemde,”devlet” hastanesini “şirket” yönetecek. Personel maaşları dışında şehir hastanelerindeki hizmetlerin önemli bir kısmı özel sektör tarafından yürütülecek. Laboratuvar hizmetinden ameliyat hizmetine, yatak hizmetinden kantin, otopark işletmesine, hastane dışında taksi durağından kreşe kadar tüm iş ve işlemler özel sektöre bırakılacak.

Şehir hastaneleri sisteminin en dikkat çeken yanı ülke kaynakları açısından, hastane binalarının ve donanımının kamuya yükleyeceği yüksek maliyet. Devletin şimdiden 17 hastane için girdiği kira yükümlülüğü yaklaşık 27 milyar dolar tutuyor. Birçok imtiyaza sahip olan bu işletmeci şirketler, KDV’den, damga vergisinden ve bütün harçlardan muaf tutuluyor. Yani devletin kira yükümlülüğünün yanı sıra vergi kaybı da söz konusu. Şirketlerin finansman için yurt dışından aldıkları uluslararası kredilere de tam hazine garantisi verilmekte. Yani şirket kredi borcunu ödemezse devlet “ben öderim” diyor. Dolayısıyla sistemdeki aksaklıkların faturası hazineye, dolayısıyla milli gelire çıkacak. Yani Şehir Hastanelerinin gerçek faturasını halk ödeyecek.

Devletin hastaneyi işletecek özel sektör firmasına ödeyeceği kiranın ve ek tıbbi hizmet alımlarının, hastanenin döner sermayesi tarafından karşılanması öngörülüyor, hatta ödenememesi halinde Hazine’den ödeme güvencesi veriliyor. Bu noktada şu çarpıcı sorular öne çıkıyor:

Sağlık personeline döner sermayeden yapılan ödemeler dikkate alındığında kira ödemeleri
nasıl sağlanacak? Diğer taraftan döner sermayeden kira ödemeleri yapılacak ise, personel
ek ödemelerinin bundan etkilenmesi ve tırpanlanması kaçınılmaz olacak.” 

DEVLETTEN “HASTA GARANTİSİ

Genel Sağlık İş Başkanı Bacaksız açıklamasını devletin hastanelere verdiği garantileri anlatarak sürdürdü:

“Şehir hastaneleri sistemi kapsamındaki bir diğer uygulama ise, %70 doluluk oranı garantisi. Sağlık Bakanlığı, Şehir Hastanelerini işletecek özel sektöre, doluluk oranının %70’ini sağlama garantisi veriyor. Türkiye’de tüm hastanelerindeki doluluk ortalaması halihazırda %69.6 iken, şehir hastanelerinde %70 “doluluk oranı” garantisi nasıl verilmiştir? Yatak kapasitesinin büyük bir kısmının kullanılamadığı ya da yatak doluluk oranının yetersiz kaldığı hastaneler  bulunduğu da unutulmamalıdır. Bu noktada, “Doluluk oranının” % 50’lerde kalması durumunda eksik kalan %20’lik oranın parasının, vatandaşa herhangi hizmet verilmeden işletmeciye ödeneceği ortaya çıkıyor. %70 doluluk oranının gerçekleşmemesi durumunda eksik kalacak oran hangi hasta ve hastalığın esas alınarak tamamlanacağı ise merak konusudur. Garanti edilen hasta doluluk oranının sağlanması için vatandaş gereksiz yere ameliyat edilip hastaneye mi yatırılacaktır?

Belirli bir bölgenin tümüne hizmet verecek büyük hastaneler olarak tasarlanan Şehir Hastaneleri sisteminde hastaların, hastane hizmetlerine erişimi de güçleşecek. Küçük yerleşim yerlerindeki hastalar en yakın Şehir Hastanesi’ne ulaşmak için uzun yolculuklar yapmak zorunda kalabileceklerdir. Ayrıca 29 bölge için düşünülen bu hastanelerin yer almadığı illerden de o illere hasta trafiği söz konusu olacaktır.”

BAŞKAN’DAN UYARILAR

“2017 yılı içinde şehir hastanelerinin tamamlanması ve hizmet vermeye başlamasıyla birlikte sağlık personeline olan talep de artacaktır.” diyen Bacaksız şu sıkıntıları dile getirdi:

“Sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan sayısının yetersiz olduğu Sağlık Bakanlığınca bile kabul görürken, Şehir Hastanelerinin personel sorunun nasıl çözüleceği ise yine yanıt bekleyen sorular arasında bulunuyor. Başka ülkelerden sağlık personeli istihdamının gündeme getirilmesi ise bu karmaşayı daha da derinleştirecektir. 

Şehir Hastanelerinin açılmasından sonra, küçük ve kırsal kesimlerdeki eski kamu hastaneleri kapatılabilecek. Hangi hastanelerin kapatılacağına dair şu ana dek resmi açıklama yapılmadı. Kapatılan hastane binalarının ve arazilerinin ne yapılacağına ilişkin ise belirsizlik bulunmaktadır. Bu bina ve arazilerin, ihaleleri alan şirketlere devredilmesinin de söz konusu olabileceği belirtilmektedir.”

“ÇOK GEÇ OLMADAN YAPILAN YANLIŞTAN GERİ DÖNÜLMELİDİR”

Genel Sağlık İş Başkanı Bacaksız’ın açıklamasının “Sonuç” bölümünde şu ifadeler yer aldı:

“Modern kamu hastanelerine olan ihtiyaç yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, Şehir Hastaneleri hayata geçirilirken ihtiyaç analizlerinin, talep ve kapasite planlamalarının yapıldığı konusunda ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllar içinde İngiltere ve Kanada’da hayata geçirilmiş Şehir Hastaneleri deneyimi, bu tür büyük hastane projelerinin hem verimsiz hem de yönetiminin çok zor olduğunu göstermiştir.

Genel Sağlık-İş olarak Şehir Hastanelerinde ‘insan sağlığı’ değil, ‘kâr’ odaklı hizmet verilmesinin hedeflendiği kanaatindeyiz.

  • Uluslararası kredi kuruluşları ve şirketlerin yararına olan Şehir Hastaneleri sistemi,
    insan sağlığı üzerinden küresel sermayeye kaynak aktarımından başka bir şey değildir. 

Siyasi iktidarı uyarıyoruz; 2011 yılında sağlıkta devrim olarak sunulan Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat yapısını bozan KHK konusunda (AS: 2.11.2011 tarihli 663 sayılı KHK) bugün nasıl haklı çıktıysak, üzülerek söylüyoruz ki şehir hastaneleri konusunda da zaman haklılığımızı ortaya koyacaktır.

Çok geç olmadan yapılan yanlıştan geri dönülmelidir. 

  • Siyasi iktidarı, aklı ve bilimi rehber alarak ülke kaynaklarını peş keş çekmemeye,
    halkı ve sağlık emekçilerini ise birlikte mücadeleye çağırıyoruz.

============================================
Dostlar,

Biz bu konuda çooook yazdık..
Bir şey eklemeyelim, Genel Sağlık İş sendikası Genel Başkanı sayın Zekiye Bacaksız‘a ve ODATV’ye teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 18 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Doğum Kontrol Yöntemleri Atlası / Atlas of Contraceptive Methods

Dogum_Kontrol_Yontemleri _Atlasi