1 Aralık günü TBMM Genel Kurulu’na dakikalar kala millet-vekillerinin önüne getirilen doktorlarla ilgili düzenleme metninde ne yapılmak istendiği ve bu yasa değişikliğinin sonuçlarının ne olacağı henüz tam olarak anlaşılmamıştı ki, yasa jet hızıyla kabul edildi.
Hemen ardından sosyal medyada, sağlık çalışanlarından, özellikle muhalefet milletvekillerine yönelik olarak, salt hekimleri ilgilendiren bir düzenlemeye onay vermeleri nedeniyle suçlayıcı iletiler gönderilmeye başlandı. Oysa muhalefet partilerinin sözcüleri, getirilen teklifle ilgili söz aldıklarında, teklifteki en büyük eksikliğin sağlık çalışanlarının tümünü kapsamaması olduğunu ifade etmişlerdi. Torba yasanın kalan maddelerinin görüşmeleri, önce bütçe görüşmeleri tamamlanana dek ertelendi, en sonunda da Komisyon tarafından geri çekildi.
Bu sırada getirilen düzenlemenin yalnızca hekim ve diş hekimleriyle ilgili olmasını (AS: üstelik salt Sağlık Bakanlığı kadrosunda olanlar!) sağ görüşlü sendikalar, sağlık çalışanı maketi yakıp alkışlarla sönmediğini göstermek, yemekhanede hekimleri sağlık çalışanlarına alkışlatmak gibi tepki çeken eylemlerle protesto ettiler.
Sağlık Bakanlığı’nın bütçesi görüşülürken dile getirilmeyen, sağlık ile ilgili Komisyonlarda hiç görüşülmeyen, hesapsız kitapsız ortaya atılan yasa değişikliği yalnızca hekimlerle sağlık çalışanlarını karşı karşıya getirmekle kalmadı; kamudan emeklilik veya istifa yoluyla ayrılmayı düşünen, isteyen veya karar veren hekim sayısını da oldukça artırdı.
13 Aralık Pazartesi günü TBMM’de basın açıklaması yapan CHP Balıkesir Milletvekili Dr. Fikret Şahin, hekimlerin özlük haklarını ilgilendiren bir yasal düzenlemenin Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile ne ilgisi olduğunu sordu. Bu çarpıcı soru aslında yaşanan başarısızlığın veya ortaya çıkan gülünç çelişkinin gerçek nedeni olarak ortada duruyor. Birden bire, akın akın yurt dışına kaçan yetişmiş hekimleri kendine sorun edinen iktidar, ilk anda akla gelen çözümü “para pul söylemi” diyerek çok büyük bir iş yapacakmış gibi önümüze getirince, sonuç da böyle beklenenin aksi yönünde oldu.
1 Aralık’ta “ne söyledi” ile başlayan süreç demokratik bir ülkede çoktan sağlık bakanının istifası ile sonuçlanırdı. Sözde, iyileştirme amaçlayan ama gerçekte hekimlerin kamudan istifalarını ve hatta yurt dışına kaçışını önlemeyi hedefleyen bu yasa önerisinin amacından saptığı ve tam aksi yönde bir işlev kazandığı şimdiden açıkça görülüyor.
KAMU DA ZARAR GÖRÜR
Hekimler, yalnızca kamu görevlerinden değil, kamuda kalsalar bile aynı zamanda kamu sendikalarından da hızla istifa edecekler. İktidara destek olmak dışında bir işe yaramayan sarı sendikalar için bu çok da umulmadık bir durum değil. Açıkça ve koşulsuz olarak emekten yana tutum almış sendikalar için ise bu durum tehdit oluşturmaktan çok fırsat olmalıdır.
Hekimlerin kafasında “meslek örgütü” ile “sendika” arasındaki işlevsel ve kavramsal farkın berrak olmaması, bu süreçte hekimleri sağlık memuru, ebe, hemşire gibi sağlık çalışanlarının çoğunlukta olduğu sendikalara düşman etti. Kimi hekimler Tabip Odalarını yeniden anımsarken, kimi hekimler de Tabip Odalarına ve Türk Tabipleri Birliği’ne özlük hakları mücadelesi verilmediği için kızmakla meşgul.
UNUTULMAMASI GEREK
Sendikal mücadele sınıfsal bir mücadeledir.
Sınıfsal mücadelede, emekçinin yanında öbür emekçiler, karşısında da her zaman sermaye, yani işveren vardır.
Kamuda işvereni iktidar temsil eder. Hakların isteneceği ve alınacağı yan, iktidardır. Bu nedenle hekimler, aynı sınıfsal mücadele içinde, aynı safta, aynı sorunlara karşı yaşam savaşı veren sağlık çalışanlarına ve bu sağlık çalışanlarını kullanan sağcı sarı sendikalara kızarak, tek başına hak arayamazlar.
Yaşananlara bakarak sağlık çalışanlarını suçlamak, sağ ve sığ görüşlü sendikalar yerine faturayı sağlık çalışanlarına kesmek hekimlerin hem entelektüel düzeyine hem de sağlık ekibi (AS: takımı) içindeki önder konumuna yakışan bir tutum değildir.
Dahası, hekimler bu yanlışa düşen sağlık çalışanlarını da koruyup kollayacak bir tutum takınarak sağlık hizmetlerinde taşımak zorunda oldukları önder konumu herkese göstermek zorundadır.
Çünkü hak verilmez alınır.
Ama neyi, kime karşı, nasıl isteyeceğini bilirsen!
Bizler binlerce yıldır bu topraklarda iyi hekimlik yapmaktayız.
”…Mesleğimi vicdanımla ve onurumla uygulayacağıma,
Önceliği her zaman hastamın sağlığına vereceğime,
İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime,
Bana gözdağı veriliyor olsa bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve birey özgürlüklerini çiğnemek için kullanmayacağıma,
Kararlılıkla, özgürce ve onurum üstüne
ANT İÇERİM
diyen hekimlerin meslek örgütü olan, her zaman hekimlerin, sağlık çalışanlarının ve halkın yararını gözeten, kurulduğu 1953 yılından itibaren bilgi ve birikimini ülkemizin ve halkımızın bedenen, ruhen ve sosyal olarak daha sağlıklı olması için kullanan TTB’nin içinde ve yanında olmaktan onur duyuyoruz.
Toplum sağlığını önceleyen, halkın sağlık hakkını savunan, bilimsel ve özgür düşünceden taviz vermeyen meslek örgütümüz iyi ki var, hep var olacak diyoruz.
Adana Tabip Odası Adıyaman Tabip Odası Ağrı Tabip Odası Ankara Tabip Odası Antalya Tabip Odası Aydın Tabip Odası Balıkesir Tabip Odası Bartın Tabip Odası Batman Tabip Odası Bitlis Tabip Odası Bolu-Düzce Tabip Odası Bursa Tabip Odası Çanakkale Tabip Odası Denizli Tabip Odası Diyarbakır Tabip Odası Edirne Tabip Odası Elazığ Tabip Odası Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Gaziantep-Kilis Tabip Odası Hatay Tabip Odası Isparta-Burdur Tabip Odası İstanbul Tabip Odası İzmir Tabip Odası Kahramanmaraş Tabip Odası Kastamonu-Çankırı Tabip Odası Kırıkkale Tabip Odası Kırklareli Tabip Odası Kocaeli Tabip Odası Manisa Tabip Odası Mardin Tabip Odası Mersin Tabip Odası Muğla Tabip Odası Muş Tabip Odası Nevşehir Tabip Odası Osmaniye Tabip Odası Rize-Artvin Tabip Odası Sakarya Tabip Odası Samsun Tabip Odası Siirt Tabip Odası Sinop Tabip Odası Şanlıurfa Tabip Odası Şırnak Tabip Odası Tekirdağ Tabip Odası Trabzon Tabip Odası Uşak Tabip Odası Van-Hakkari Tabip Odası Zonguldak Tabip Odası
Raporun Tamamı
(811 sayfa, 34 MB)
============================================== Dostlar,
TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) tarihe not düşen 6. ay raporu tam bir belgesel..
811 sayfa..
Pek çok disiplinden uzmanlarca hazırlanmış bir rehber adeta.
AKP yetkili – sorumlularının da mutlaka okumaları gerek.
Emek veren herkese şükranlarımızı sunarak biz de web sitemizde paylaşıyoruz.
Sevgi ve saygı ile. 21 Eylül 2020, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye) www.ahmetsaltik.netprofsaltik@gmail.com
TTB / Tabip Odaları çalışmalarımızı 1975’ten bu yana 45 yılı çıkarmaya çalıştık..
8 sayfa çalışma – emek – görev listesi çıktı. TTB – Tabip Odalarının yayın organlarında;
– 6’sı kitap bölümü olmak üzere 32 makale yazmışız.
– TTB ve Odalarımızda 18 konferans-panel vermişiz
1997-2002 arasında 6 yıl boyunca 32 Tabip Odasında İşyeri Hekimliği Sertifika Kurslarında akademik sorumluluğa ek, 318 x 2 = 636 saat ders anlatımı yapmışız ve
TTB’ye çok önemli maddi kazanımlar sağlanmış..
Aldığımız görevler arasında 4 yıl (2 dönem) Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeliği, 4 yıl (2 dönem) seçimle gelinen Yüksek Onur Kurulu üyeliği de var (1992-96)..
Tıbbiyede, öğrencilerimizi düzenli olarak Tabip Odası ziyaretine götürmekteyiz meslek örgütünü tanımaları amacıyla..
Halen ATO YK’nun 2020-2022 dönemi 2 genç üyesi, AÜTF 2014-15 mezunu öğrencilerimiz..
Sayısız sokak etkinliklerine katıldık.. 1989’da Etlik – Kasalar’da yürüyenler arasında Edirne – Kırklareli Tabip Odasını temsilen 2 kişiden biri bizdik.. (fotoğrafı arşivimizde)
3 Kasım 1990’da, yağmur altında Prof. Dr. Nusret Fişek hocamızın cenazesinde portresini taşıyan da bizdik (fotoğrafı arşivimizde)
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye) www.ahmetsaltik.netprofsaltik@gmail.com
Başta AKP genel başkanı olmak üzere siyasal iktidar, bir darbe yapılacak söylentisini ortaya çıkartmaktadır. Muhalefet partisi sözcülerinin cümlelerinden kelime cımbızlayarak, özellikle CHP’nin darbeyi davet ettiğini yaymaktalar. AKP genel başkanı yaptığı konuşmalarda sürekli olarak “Ce Ha Pe zihniyetine” yüklenmekte, çok ağır eleştiriler yapmaktadır.
Yapılan bu konuşmalar gündem değiştirmek amaçlıdır.
Bugün ekonomik olarak batış gündemdedir, iflas gündemdedir. Bu ekonomik iflas, ülkemizin çok sıkıntılı günler geçireceğinin, şiddetli açlığın, işsizliğin, yoksulluğun habercisidir.
AKP genel başkanı, ne olduğu belirsiz cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini savunurken, bu sistem darbeler dönemini sona erdirecek demişti. Türkiye’de darbeler dönemi kapanmıştır derken, şimdi bu darbe söylemlerini gündeme getirmek anlamlıdır.
“Ne istediler de vermedik”, “bitsin bu hasret” sözleriyle içli dışlı oldukları Fethullah Gülen ve ekibi ile birlikte Ergenekon, Balyoz gibi sahte kanıtlarla Ordumuza ve milletimize kumpas kuranlar unutulmadı. İktidar, ekonominin dibe vurmasını, başta maske dağıtılamaması olmak üzere salgın dönemindeki beceriksizlikleri, dövizin sürekli yükselmesindeki başarısızlıkları, “darbe yapılacak” yalanıyla perdelemek ve gündemi değiştirmek istemektedir. Yandaş basın da, bu konuda siyasal iktidarın hizmetindedir.
Evet, yıllardır ülkemizde bir darbe söz konusudur; çünkü sivil darbe yapılmaktadır. Askeri vesayete son veriyoruz diyenler, sivil darbe yapmaktadırlar. Bir siyasal iktidarın, yasama, yürütme ve yargıyı kendine bağlayarak, her koşulda sürekli kendi istediğini yapmak için uğraşması, tüm devlet kurumlarını ele geçirmek için sistemli bir şekilde kadrolaşması ve kendilerine karşı olanları bir şekilde yargılayıp, susturması açıkça sivil darbedir. Elindeki siyasal gücü, rejimin kuralları dışına çıkarak hukuksuz amaçlara yönelmek, hukuk dışı tutum ve davranışlarda bulunmak, sivil darbedir.
Sivil darbe öyle bir aşamaya geldi ki, siyasal iktidara karşı söz söyleyenler hemen tutuklanmaktadır. Sivil darbe öyle bir aşamaya geldi ki, ülkemizin doğal güzellikleri ve kaynakları keyfi olarak, rant için talan edilmekte, yağmalanmaktadır. Sivil darbe öyle bir aşamaya geldi ki, meslek örgütlerini demokratik seçimlerle kazanamayan siyasi iktidar, yasal düzenleme yoluyla işlevsizleştirmek ve denetlemek istemektedir.
Barolar hukuk dışına çıkılmasına direnince, Tabip Odaları gerçekleri dile getirince, mühendis ve mimar odaları talana karşı hukuk mücadelesi yaparak, ülkenin yararını savununca kuduran siyasal iktidar, şimdi yapacağı yeni düzenlemeyle, sivil darbesine yeni bir halka daha ekleyecektir. AKP genel başkanının açıklamaları otoriter bakış açısının yansımasıdır. Kendi fikirlerini anayasadan ve yasalardan, hatta hukuktan üstün gören bu anlayış, demokratik değildir. Üstelik bu anlayışa “ileri demokrasi” adı verilerek, cahil halk kandırılmaktadır.
Bugün Ordu, MİT, jandarma, polis, istihbarat, yargı, basın, üniversiteler, kamu kurumları iktidarın elindedir. Darbe kimler tarafından ve nasıl yapılacaktır? Şu ortamda yalnızca halk, siyasal iktidarı hile karıştırılmayan bir seçimle değiştirebilir. Bu da muhalefetin başaracağı olumlu çalışmaların yanında, göstereceği yetkin ve seçkin adaylar ile sağlanabilecektir ki bunu zaman gösterecektir.
Darbe ya da darbe ortamlarının yaşanmaması, hukuk devleti ve demokrasinin hiçbir biçimde kesintiye uğramaması için, ülkeyi yöneten iktidarların hukuk devleti ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalarak, gerçek demokrasiyi etkin hale getirmeleri gerekir. İşte bu nedenle her zaman, her koşulda gerçek demokrasi etkin kılınmalı, hukukun üstünlüğü gerçek anlamda sağlanmalıdır. Sivil yönetimler demokrasiyi benimsedikleri ve hukuk ilkelerine bağlı kaldıkları zaman, darbe ortamlarının yaşanmadığı herkes tarafından görülecektir. 18 yıldır ne olduğu, ne yaptığı görülen siyasi iktidar kendi başarısızlığını yine başkalarına yüklemek amacıyla ortaya attığı darbe söylemiyle, kendini kurtarmak istemektedir. Ancak yolun sonu gözükmektedir.