Etiket arşivi: 2018 TNSA

GAZETE DURUM ile söyleşi : Yoksulluk, Beslenme Sorunları ve Sonuçları-1

GAZETE DURUM ile söyleşi..

Yoksulluk, Beslenme Sorunları ve Sonuçları-1

İlknur Yağumli

https://www.gazetedurum.com.tr/ozel-haber/prof-dr-ahmet-saltik—turkiyede-zek%C3%A2-duzeyi-geriliyor–4163

ANKARA- Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık (ayrıca Sağlık Hukuku Uzmanı ve Siyaset Bilimci), çok ağır ekonomik bunalım yüzünden derinleşen yoksulluğun, ailelerden çocuklarına bir ‘miras’ olarak kalacağını söyledi.

Dr. Saltık, annelerin ve gebelik döneminde yetersiz-dengesiz beslenen kadınların ve bebeklerinin ciddi sağlık sorunları yaşadığına dikkat çekerek,

  • “Gebelik döneminde anne yeterli – dengeli beslenmezse bebek aç kalır!
  • Bebek, anne karnında aç kalır!
  • Yani yaşama öyle handikaplı başlar ki, daha annesinin karnında iken aç kalan bir bebek!!” ifadelerini kullandı.

Toplumun zeka düzeyinin gerilediğine de değinen Saltık, bu durumun ülkenin geleceğini tehdit ettiğini vurgulayarak,

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu bir toplum, 21. yüzyılda nasıl ayakta kalacak? Bu çocuklar ortaya bir bilimsel yapıt, bir sanat ürünü, yaratıcı bir roman, bir senaryo, bir estetik ürün, bir mimarlık ürün… koyamazlar.” dedi.

Türkiye’de yaşanan ağır ekonomik bunalım bir yanda gündelik yaşamı zorlaştırırken öbür yanda giderek daha geniş bir kesimi içine almayı sürdürüyor. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Programı (WFP) verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 15 milyon kişi, yeterli gıdaya erişemiyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi’nden Pierre-Alain Fridez’in 2022 Mart’ında hazırladığı rapora göre Türkiye, çocuk yoksulluğu konusunda endişe verici ülkeler arasında. OECD’nin son verilerine göre ise çocuk yoksulluğu konusunda üye ülkelerin ortalaması %12,8 olarak açıklanırken, Türkiye’de bu oran %20’nin üzerinde bulunuyor. Tüm bu veriler toplum sağlığının tehlikede olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, derin yoksulluğun aile, kadın, çocuk ve bebekler üzerindeki etkilerini GAZETE DURUM‘a değerlendirdi. Dr. Saltık, sözlerini, aşağıdaki sorumuz üzerine şöyle sürdürdü:

Soru : Türkiye’de yoksulluk miras haline mi geliyor? Bu yoksulluk mirası halk sağlığını kısa ve uzun erimde (vadede) nasıl etkileyecek?

“Anne babaların çocuklarına bırakacakları bir mal varlığı, bir maddi servet emekçi kesimler için büyük oranda artık yok. Aileler çocuklarına yoksulluğu miras bırakacaklar. Yanı sıra sağlıksız bir gelecek de bırakmış olacaklar. Anne karnından başlayarak yetersiz – dengesiz beslenmiş olacaklar büyük oranda. Türk-İş’in hesaplarına göre 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı ayda 19 bin TL’sını aştı! Oysa Türkiye’de asgari ücret 4250 TL. Dolayısıyla yoksulluk sınırının dörtte birinin de altında bir asgari ücret! Bu insanların günlük olarak yeterli – dengeli beslenmesini geçelim, karınlarını doyurmaları bile neredeyse olanaksız oluyor.

Yoksulluğun kısa ve uzun dönemde halk sağlığını nasıl etkileyeceğine anne karnından başlayarak bakalım. Gebe bir kadın, gebe kalmayı tasarlayan bir kadın ve eşi, önceden birtakım sağlık incelemeleri yaptırmak durumunda. Örneğin diyabeti (şeker hastalığı) var mı, kalp hastalığı var mı,  hipertansiyonu var mı, birtakım bulaşıcı hastalıkları var mı, aşıları tamam mı, beslenme durumu nasıl?? Örneğin folik asit… Folik asit ucuz ve çok değerli bir besin ögesidir. Eğer gebelik döneminde bu vitamin eksik kalırsa, gebelikten önce tamamlanmaz ise, son derece ciddi doğumsal anomalilere yol açar folik asit eksikliği; nöral tüp defektleri.. Omurga kanalının tam kapanmaması yüzünden omuriliğin açıkta kaldığı ciddi bir durum.

Daha annesinin karnında iken karnını doyuramayan bir bebek…

Gebelik döneminde anne yeterli – dengeli beslenmezse bebek aç kalır.
Yineleyelim; bebek, anne karnında aç kalır!

Yani yaşama öyle handikaplı başlar ki, daha annesinin karnında iken aç kalan bir bebek düşünün! Yetersiz-dengesiz beslenme, ne denli sakıncalı gördüğünüz gibi. Dolayısıyla bebek, 2500 gramın altında düşük doğum tartısı ile doğabilir. Bu, eğer gebelik zamanında sonlandıysa, gebenin o dönemlerde yeterli-dengeli beslenemediğini gösterir, açlığı gösterir! Gebelik döneminde annenin ve de bebeğin açlığını… Bu bebeklerin ölüm oranları çok yüksektir. Hastalıklara dirençleri çok düşüktür, özellikle bulaşıcı hastalıklara, zatürreye, ishallere yakalanma riskleri çok büyüktür ve yakalandıklarında da ölüm oranları oldukça yüksektir. Dolayısıyla büyük bir risk ve eşitsizlik söz konusudur. Büyük bir dezavantajla büyük bir eşitsizlikle dünyaya gelmiş olur bu bebekler. Yaşamda kalma şansları çok düşüktür, yaşarlarsa sağlık sorunları yakalarını bırakmaz, daha kısa ve düşük nitelikli yaşarlar, çok kırılgandırlar…

Türkiye’de zeka ortalaması geriliyor!

Merkez sinir sisteminin, beyin ve zeka gelişiminin % 95’i yaşamın ilk 2-5 yılında gerçekleşir. Özellikle ilk 2 yıl yeterli-dengeli beslenmeyen, aileden ve anneden yeterli sevgi ve ilgi görmeyen bebeklerin zihinsel gelişimlerinin çok yetersiz kalabildiğini, zeka geriliğine bile uğrayabildiklerini söyleyebilirim. Son araştırmalara göre Türkiye’de zeka ortalaması geçtiğimiz yıllarda 90 IQ iken son verilerle 87 IQ.

  • Zeka düzeyimiz toplum olarak düşüyor.
  • 87 IQ zeka ile 21. yüzyılda bir toplumun ayakta kalması olanaklı değil.

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu toplum nasıl ayakta kalacak?

Bu bebekler yeterli-dengeli beslenseler, iyi eğitim alsalar, psikolojik destek alabilseler, zihinsel potansiyellerinin en üst sınırlarına erişebilecek 100-120… daha yüksek zeka düzeyine ulaşabilecekler. Bir ülkenin çocuklarının beklenen zeka düzeyine erişememesi zeka fukarası, “geri zekalı” demeye dilim varmıyor, zeka yetersizliği yaşamaları bu tabloda kaçınılmazdır.

  • Bu durum o ülkenin geleceğini tehdit eden bir sağkalım (beka) sorunudur.

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu bir toplumda, siz nasıl 21. yüzyılda ayakta kalacaksınız? Türkiye’yi nasıl bağımsız tutacaksınız, kalkınacaksınız, gelişeceksiniz?

Türkiye’de 5 yaş altında çocuklarda “bodurluk” %6-6,5 dolayında!

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması – 2018 (TNSA) verileri böyle. 5 yaş altındaki her 15-16 çocuğumuzdan 1’inin boyu, yaşına ve cinsiyetine göre, beklenenin “çok” (2 standart sapmadan daha çok) altında. Bu durumda kısa dönemde çocuk hastalıkları ve ölümleri artar, uzun dönemde beklenen ortalama yaşam süresi düşer. Yetersiz – dengesiz beslenme nedeniyle bu çocuklarımız “bodur” kalırlar,  boyları çok kısa kalır. Elimizdeki verilerle en son 2018 TNSA raporuna göre, Türkiye’de %6-6,5 dolayında “bodur” çocuk var 5 yaşın altında. Yüz kızartıcı bir tablo bu! Bodur, yaşına ve cinsiyetine göre erişmesi beklenen boyun çok altında kalandır. 2018  TNSA verilerinde Türkiye’de her yüz çocuktan 6’sının (5 yaşın altında), beklenen boyun altında bodur kalması yüz kızartıcı bir durumdur ve bu oran ayrıca Türkiye içinde bölgesel eşitsizlikler gösteriyor.

Yoksulluğa mahkum, sınıf atlama şansı olmayan çocuklar…

Doğu ve Güneydoğu’ya, Şırnak’a, Batman’a.. gittiğimizde bodurluk oranı %9-10’u buluyor 5 yaş altı çocuklarda. Şırnak’ta, Batman’da.. her 9-10 çocuktan 1’ bodur! Yaşına göre ileri derecede boy kısalığı içinde. Bu oran Batı’da, diyelim ki Ege’de %1’lere düşüyor. Bölgeler arası derin  eşitsizliğimiz de var.

Bu çocuklar zayıf, kavruk, zihinsel (mental) bakımdan yeterince gelişmemiş, dolayısıyla eğitim olanaklarından da yeterince yararlanamayan, tutukluk içinde kalabilecek ve yoksulluğa mahkum, sınıf atlama şansı olmayan bir yaşamda çakılı kalırlar. Uzun erimde (vadede) de aslında beden dirençleri düşük olur, ortalama yaşam süreleri kısalır, yaratıcılıkları sınırlanır.

Bu çocuklar erişkin olduklarında ortaya bir bilimsel yapıt, bir sanat ürünü, yaratıcı bir roman, bir senaryo, bir estetik ürün, bir mimarlık ürünü koyamazlar. Zeka gelişimleri yeterli olamayacağı için iyi eğitim de alamazlar…

  • Yoksulun kızı / oğlu yoksul kalır.
  • Köylü, köyü kalır : Reaya oğlu reaya!

Ülkemizde YoksullaşTIRma politikası uygulanıyor!

Ne yazık ki halkımızın çok büyük bir kesimi, son birkaç aydır özellikle Aralık 2021’den bu yana bir yoksullaşTIRma süreci yaşıyor. Özellikle vurguluyorum, “yoksullaşma değil yoksullaşTIRma!”…

Siyaset biliminde şöyle bir kuram vardır:

Yoksullaştırılan, çaresizleştirilen, ezikleştirilen, seçeneksiz bırakılan insanlar, kendilerine bu eziyeti, bu zulmü yapanların eteklerine yapışırlar. Stockholm sendromu diye bir sendrom. Kendine işkence ve eziyet yapanlara aşık bile olabiliyor, hatta tapabiliyor bu sendromu yaşayanlar!

Dolayısıyla Türkiye’de hala bunca korkunç yoksullaştırıcı zulüm politikalarına karşın, iktidar oylarının dörtte bir dolayından aşağıya inmeyişini bu kurama dayalı açıklayabiliriz.

  • AKP=RTE iktidarının Türk halkını bilerek yoksullaşTIRması, çaresizleştirmesi,
    kendisine bağımlı kılmaya, tabi kılmaya, oy deposuna dönüştürmeye dönük bir politika.
  • Öğrenilmiş çaresizlikle yığınları felç etme politikası güdüyor AKP = RTE baskıcı rejimi!

Bu durum sürdürülemez ve hızla sonlandırılması gerekir, çünkü yıkım çok ağır ve giderimi çok çok güç..
==============================
Not : Bu yazımız, yukarıdaki internet erişminde GAZETE DURUM web sitesinde, ufak tefek kimi değişikliklerle yayınlanmıştır (11.06.2022). Muhabir Sn. İlknur Yağumli’ye teşekkür ederiz. 2. Bölümü izlemek için lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2022/06/12/gazete-durum-ile-soylesi-yoksulluk-beslenme-sorunlari-ve-sonuclari-1/

TÜRKİYE’DE CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUM ANALİZİ RAPORU

TÜRKİYE’DE CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUM ANALİZİ RAPORU

YÖNETİCİ ÖZETİ

(Dr. AS : Bizim kısa katkımız ve raporun tümü için pdf erişkesi yazının altında.)

Türkiye’de cinsel sağlık ve üreme sağlığı (CSÜS) hizmetleri ve üreme haklarının güncel durumunun ortaya konulması için hazırlanan rapor, 2 bölümden oluşmakta. 1. Bölümde; Uluslararası Çocuk Merkezi (UÇM) ve Başkent Üniversitesi Kadın – Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması, Araştırma ve Uygulama Merkezi (BÜKÇAM) tarafından Türkiye’de CSÜS hizmetleri ve haklara erişim, riskli gebelikler ve anne ölümleri, doğurganlığın düzenlenmesi (aile planlaması-AP) karşılanamayan gereksinim, gençler, genç kadınlar, göçmen kadınlar, engelli gençler, LGBTİ+ların CSÜS hizmetlerine erişimi ile ilgili mevcut durum ortaya konmuştur.

CSÜS hizmet sunumunda açık olup olmadığı, hizmete erişimin önündeki engeller, hak ihlallerini saptayarak CSÜS hizmetlerine toplumun her kesiminin ulaşabilmesi için öneriler geliştirilmiş ve hiç kimsenin geride kalmaması amaçlanmıştır. Bilimsel bir bakış açısı ile güncel durumun kanıta dayalı değerlendirilmesine yönelik tasarlanan Rapor‘un 1. bölümünde Türkiye’deki CSÜS hizmet durum analizi için literatür taraması ile son 6 yılı kapsayan 451.846 yayın taranmış, önceden saptanan kriterler (AS: ölçütler) çerçevesinde bunlardan 340’ı değerlendirmeye alınarak ayrıntılı incelenmiştir.

Rapor’un 2. bölümünde ise derinlemesine görüşme ve odak grup tartışmaları yöntemleri kullanılarak yapılan niteliksel saha çalışması ile Türkiye’deki CSÜS hizmetleri hem hizmeti sunan hem de hizmet ihtiyacı olan toplam 80 kişinin görüşleri, uygulamaları ve deneyimleri değerlendirilmiştir. Her iki raporun özet bulguları ektedir.

Raporun önemli bulguları aşağıda özetlenmiştir                :

Türkiye’de son 10 yılda gebeliğin sayısını sınırlama isteği azalmıştır. Türkiye’de yapılan farklı araştırmaların ve TNSA’ların sonuçları son 5 yılda modern ve geleneksel yöntemlere ilişkin evli kadınların bilgi düzeylerinde belirgin bir azalma olduğunu göstermektedir. Günümüzde çiftler arasında gebeliği önleyici modern yöntem kullanımında hala önemli bir hizmet açığı vardır. İlk kez 2018 TNSA’da kondom kullanımı RİA kullanımını geçerek en çok tercih edilen modern yöntem olmuştur. Gebelik önlemede etkili yöntemlerin kullanılması konusunda kaderci yaklaşım, olumsuz inançlar; eşin istememesi, kadının çevresindeki diğer insanların görüşleri de bireylerin seçimlerini olumsuz etkilemektedir. Yapılan nitel araştırma bulgularına göre, istenmeyen gebeliği önleyici malzeme temininde son yıllarda sıkıntı yaşanmaktadır, sorunlar pandemi nedeniyle daha da artmıştır. Mevzuata göre, Aile Sağlığı Merkezlerinde modern yöntemlerin sağlanması gerekmektedir.

Ancak bu hizmetin verilmemesi durumunda bir yaptırım olmaması, ergen sağlığı ve CSÜS konularına (danışmanlık ve uygulamaya) uzun süre ayrılması gereği ancak bu hizmetin performans hesaplamasına dahil edilmemesi ve maddi karşılığının olmaması sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık gebe-loğusa-bebek izlemleri ve aşıların zamanında yapılmaması halinde performans kesintisi uygulanmaktadır. Aile Planlaması ile ilgili danışmanlık ve uygulamada Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarının performans puanı almadığı saptanmıştır.

CSÜS/AP hizmet sunumunun performans kriterlerine (AS: ölçütlerine) dahil olmaması başlıca sorunlardan biridir. Yapılan görüşmelerde Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarının iş yükü fazlalığı nedeniyle özellikle RİA uygulaması gibi özel sertifika ve zaman gerektiren işlemleri yapmaktan vazgeçmeleri, ertelemeleri ya da bu işlemi merkezde var ise Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanına yönlendirmeleri çalışanların buldukları çözüm yollarıdır.

Aile Planlamasında karşılanmamış ihtiyaç 1993-2013 arasında yıllar itibariyle (AS: içinde) giderek azalırken 2018 TNSA’da 2013’ün iki katına çıkarak %6’dan %12’ye yükselmiştir. Bu
yüzdeye artık çocuk istemediği ya da halen çocuk istemediği halde geleneksel yöntemle korunanlar da eklenecek olursa (%12+%21=%33) Türkiye’de 3 aileden 1’inin doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinde (AP) karşılanmamış ihtiyacı mevcuttur. TNSA 2018’de gebeliklerin %12,7’si kendiliğinden düşük ile sonlanmıştır. 2008 yılında %10 olan isteyerek düşüklerin 2018 yılında %5,9’a düşmesi dikkat çekicidir. Nitel araştırmada yüksek riskli gebelerin gebeliği önleme yöntemleri ile ilgili yeterli bilgilerinin olmadığı, yalnızca birisinin modern yöntem kullandığı, görüşülenlerden yalnızca bir gebenin doğum sonrasında etkili modern yöntem kullanmayı planladığı görülmüştür.

    • Yıllar içinde modern yöntemlerin temininde kamu sektöründen özel sektöre geçiş gözlenmiştir.

Nitel araştırma sonucunda bunun en önemli nedeninin kamuda modern yöntem temininde lojistik ve finansmanla ilgili sorunlar yaşanması olduğu belirtilmiştir.

Anne ölümlerinin pek çoğu (üçte ikisi) önlenebilir özelliktedir. Önlenebilir anne ölümlerinde Doğum Öncesi Bakım (DÖB) Hizmetlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Nitel araştırmada CSÜS alanındaki başarılar eğitim, anne ve bebek sağlığı alanındadır. Türkiye’de çocuk yaştaki evliliklerin meşrulaştırılarak yaygın olmasına bağlı olarak, ergen dönemdeki gebelikler de sık ve yüksek risklidir ve bu yaş grubunda (AS: diliminde) gebeliğe bağlı komplikasyonlar artmaktadır. Çocuk yaştakilerin tüm geleceklerini olumsuz etkileyen ergen gebeliklerde vücut yapısı uygun gelişmediğinden sezaryen oranları da artmaktadır. Ayrıca ergen gebeliğe bağlı olarak yenidoğanda görülen komplikasyonlar artmaktadır. Hizmetlere erişim önündeki engeller Doğum Öncesi Bakım ve Doğum Sonrası Bakım (DSB) hizmeti kullanımını azaltmaktadır. Nitel araştırma sonucunda, Türkiye genelinde DÖB ve DSB hizmetleri sayısı yeterli olmasına karşın niteliğin artırılması gerektiği saptanmıştır.

Ayrıca, kırsalda, doğu ve güney doğuda olumsuz koşullardaki, eğitimsiz kadınların hizmete erişmelerinde büyük sorunlar vardır. Riskli gebeliklerde özellikle doğurganlığın düzenlenmesi (AP) hizmetleri ile nitelikli ve yakın izlem ile anne ve bebek ölüm ve hastalık oranı (mortalite ve morbidite) azalır.

Araştırmalar kapsamlı cinsellik eğitimi alan öğrencilerin cinsel sağlık hakkındaki bilgi düzeylerinde ve sağlıklı cinsellik konusundaki tutumları üzerinde olumlu gelişmeler sağladığını ortaya koymaktadır. Ancak Türkiye’de okullarda kapsamlı cinsellik eğitimlerinin olmadığı, bu konunun çoğunlukla “tabu” olarak görüldüğü, çocukların cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve haklarıyla ilgili bilgi kaynaklarının ve bu konu hakkındaki çalışmaların yetersiz olduğu gözlenmektedir.

Nitel araştırma kapsamında ergenler ile yapılan odak grup görüşmesinde de katılımcıların bilgilerinin fiziksel değişim olarak boy uzaması, ses kalınlaşması, sivilce çıkması, regl olma ve tüylenme ile sınırlı olduğu gözlemlenmiştir. Görüşmeler sonucunda hem veliler hem de ergenler konu hakkında kapsamlı eğitim, seminer talep etmişlerdir. Araştırmalar hem öğretmenlerin hem de ergenler ve ailelerin cinsel sağlık hakkındaki eğitim ve bilgilerinin yetersiz olduğunu göstermektedir. Türkiye’de kapsamlı cinsel sağlık/cinsellik eğitiminde çok geç kalınmış, UNESCO standartlarında, yaşa uygun yapılandırılmış kapsamlı cinsellik eğitimine halen geçilmemiş, UNFPA, TAP Vakfı ve diğer kurumların bu konudaki yoğun çalışmalarına rağmen sonuç alınamamıştır. Okullarda kapsamlı cinsellik eğitimleri, sağlıklı bir toplum için öncelikli ele alınması gereken konuların başında gelmektedir.

Nitel araştırmadan çıkan bir başka önemli saptama da savunmasız grupların ihtiyaçlarına özel hizmet sunulmadığı, normal sunulan hizmetlere savunmasız gruplardan talep olduğunda bu gruplara hizmet verilmediği anlaşılmaktadır. Hizmete ihtiyacı olan ya da hizmet alan kişiler ile yapılan görüşmelerde sağlık çalışanlarının bu kişilere özel, duyarlı hizmet sunmadığı belirtilmiştir.

Türkiye’de her 4 kişiden 1’i 10-24 yaşında yani genç olmasına rağmen, genç dostu sağlık hizmet modelleri yoktur. Bu grup, Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ayrımcılıktan çok daha fazla etkilenmektedir. Genç kadınlar ile yapılan odak grup görüşmelerine göre, en çok maruz bırakıldıkları ayrımcılık örneklerinden biri sağlık sunucuları tarafından yöneltilen “Evli misin, bekar mı?” sorusudur. Çocuk yaşta erken ve zorla evlilikler ve sonucunda ortaya çıkan ergen gebelikler halen sorundur. Gençlerin cinsellik ve CSÜS ile ilgili bilgi düzeyleri düşüktür. Gençlere yönelik CSÜS hizmet sunumunda önceki yıllara göre azalma vardır. Literatür taramasında bu hizmetler Sağlık Bakanlığı’nın 1. Basamak sağlık hizmet sunumunda yer almadığı saptanmıştır. Nitel araştırmada sağlık çalışanlarının genç dostu sağlık merkezlerinin kapatılması hakkındaki kaygıları saptanmış, özellikle Medikososyal Merkezlerde verildiğinde bu hizmetlerden gençlerin çok faydalandığı ifade edilmiştir.

Genç kadınlar, toplumun ataerkil bakış açısıyla hastanede de karşılaşacakları endişesiyle daha önce hiç hizmet almak için başvuruda bulunmadıklarını belirtmiştir. Katılımcıların çoğu cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetine ihtiyaç duydukları halde bu hizmeti almayı ertelediklerini belirtmişlerdir. Erteleme nedenleri arasında daha önce sağlık hizmeti sunan personelden dolayı yaşadıkları ayrımcılıklar, kişisel bilgilerinin aileleriyle paylaşılması korkusu, bir hastalıkla karşılaştıklarında ne yapacağını bilememe ve güvenilir / ayrımcılıktan uzak hizmet veren sağlık çalışanına ulaşamama gibi faktörler (AS: etmenler) sayılabilir. Gençlerin cinsel sağlık ve üreme Sağlığı haklarının korunmasına gereksinim olmasına rağmen (AS: karşın), incelemeler bu grubun (AS: kesimin) haklarına ilişkin çalışmaların çok kısıtlı ya da mevcut olmadığını göstermektedir.

Engelli bireyler için hak temelli, veriye dayalı bütüncül sağlık hizmet politikalarının eksikliği dikkat çekmektedir. Engelli bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine ulaşımı önündeki engeller, ayrımcılık ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile katlanarak büyümektedir. Nitel araştırma ile desteklenen bu bulgu, görme engelli kadınların sağlık hizmetine ulaşırlarken sağlık hizmet sunucuları tarafından ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını ortaya koymuştur. Katılımcılar sağlık hizmet sunucularının engellilik ve CSÜS konularının kesiştiği durumlarda bilgi konusunda yetersiz kaldıklarını da vurgulamıştır. Engelli bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinden beklentileri hizmetlere en az engelsiz kişiler kadar ulaşabilmek, ihtiyaç duydukları destek hizmetlerini alarak engelsiz kişiler ile eşit düzeyde ve hakkaniyetle  hizmetlerin sağlanmasıdır. Görme engelli kadınlar ile yapılan odak grup görüşmelerine göre, bu kadınlar toplumun herhangi bir alanında cinsel taciz, şiddet gibi durumlarla karşılaşmaktadırlar, çoğu cinsel taciz ile karşı karşıya kaldıklarında nerelere başvuracakları hakkında bilgi sahibi değildir ve hatta ileri düzey taciz, şiddet, istismar gibi bir durumla karşılaşmadıkları sürece var olan şikayet mekanizmaları ve hukuki süreçler içine girmemeyi tercih edebilmektedirler.

LGBTİ+’lara yönelik heteroseksizm, homofobi, transfobi, LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemleri, nefret suçları gün geçtikçe artmaktadır. LGBTİ+’lar ayrımcılık ve damgalanma korkusuyla sağlık hizmetine ulaşamamaktadırlar. Yapılan odak grup görüşmelerinde devlet kurumlarında CSÜS hizmetini alırken çoğunlukla ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını, bu sebeple bir sonraki CSÜS hizmetini devlet yerine özel bir kurumdan almayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların CSÜS hizmetini almadan önce devlet ya da özel kurum fark etmeksizin hizmete ihtiyaç duydukları alanlarda damgalamaya, ayrımcılığa ve mahremiyet ihlallerine maruz bırakılmamak için daha önce benzer hizmeti almış yakın çevreleri, arkadaşlarından edindikleri deneyimlerle uzman hekim araştırması yaparak hizmete erişmeye çalıştıklarını belirtmeleri dikkat çekici olmuştur. Sağlık hizmet sunucularının LGBTİ+’lar ve onların sağlık ihtiyaç ve beklentileri konusunda bilgi yetersizliği vardır. LGBTİ+’ların cinsel sağlık ve üreme sağlığı bilgi düzeyleri düşüktür.

LGBTİ+’ların haklarına uygun cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine yönelik koruyucu, teşhis ve tedaviyi içeren kapsayıcı sağlık hizmet sunumuna ihtiyaçları vardır. Nitel araştırmada LGBTİ+’lara CSÜS konularında hizmet sunumunda AÇSAP merkezlerinin ve üreme sağlığı eğitim merkezlerinin kapanmasıyla sahada bu konuda duyarlılığa sahip hekimler, sağlık çalışanı sayısında da bir azalma olmuştur. Bu eksikliğin 1. Basamaktaki aile hekimleri hizmet ekibinin de güçlendirilmesi ile telafi edilebileceği öneriler arasındadır.

Suriyeli göçmen kadınların dil bariyeri, düşük sosyoekonomik durum, kültürel ve dini inançlar gibi pek çok nedene bağlı sağlık hizmetlerine ulaşımları engellenmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve çocuk yaşta erken ve zorla evlilikler sonucunda ergen annelik çok yaygındır. Nitel araştırmada da çocuk yaşta erken ve zorla evliliklerin olağan olduğu, katılımcıların pek çoğunun bunu yaşadığı ve aynı deneyimi kendi kızları için istemedikleri öğrenilmiştir. Aile Planlaması hizmetlerinde karşılanmamış ihtiyaçları vardır. Suriyeli kadınların gebelik oranları yüksek, doğum öncesi ve doğum sonrası bakım hizmeti alma oranları düşüktür. Nitel araştırmada doğurganlığın düzenlenmesiyle ilgili bilgi ve danışmanlık hizmetlerine ulaşamadıkları için büyük çoğunluğunun geri çekme yöntemini kullandıkları, eşlerinin kondom kullanmak istemedikleri ve yeni yöntemlere açık olmadıkları gözlenmiştir.

Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların sıklığı yüksektir. Suriyeli seks işçileri, LGBTİ+, HIV ile
yaşayan savunmasız gruplara özel hizmet sunulamamaktadır. Odak grup görüşmesinde katılımcıların hemen hemen hepsinin fiziksel ya da cinsel şiddete yaşamlarının bir döneminde maruz bırakılmış oldukları saptanmıştır.

Türkiye’deki CSÜS hizmetlerindeki sorun alanları özetlenirse                 :

Ergen sağlığı, istenmeyen gebelikler, kısa doğum aralığı, evde doğum, akraba evlilikleri, doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerine ulaşmada yaşanan sorunlar, istenmeyen gebelik önleyici malzeme azlığı, önlenebilir özellikteki anne ölümlerinin yüksek olması, doğurganlığın düzenlenmesi konularında Sağlık Bakanlığı’nın lojistik desteğinde ciddi sorunlar yaşanması, personelin sık yer değiştirilmesi, eğitim alan personelin aynı görevlerinde tutulmaması, hizmet önceliklerine performans puanının yön vermesi gibi durumlardır. Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri (AÇSAP) ve Gençlik Danışmanlık ve Sağlık Hizmet Merkezlerinin (GDSHM) kapatılması, sağlık sisteminin fragmante / parçalı yapısı ve 1. Basamakta parçalanmış hizmet üniteleri ile muhafazakar politikalar sonucunda son dönemde CSÜS hizmetlerinin belirgin şekilde zayıflatılması, hak temelli yaklaşımın olmaması, yasal engel olmamasına rağmen pratik uygulamada isteyerek düşük (kürtaj), doğurganlığın düzenlenmesi danışmanlığı ve istenmeyen gebelikleri önleyici malzeme sağlanmasında büyük sorunların varlığı, çalışmanın hem nicel hem de nitel bölümlerinde saptanan en önemli sorunlar olmuştur.

Önceliklerin politik atmosferden etkilenmesi CSÜS ve özellikle doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinin sürdürülebilirliğini zorlaştırmıştır. Üst düzey yöneticilerin doğurganlığın düzenlenmesine (gebeliğin istek üzerine düşükle sonlandırılması ve kontrasepsiyon) ilişkin negatif söylemlerinin, sağlık yöneticilerinin üreme sağlığı ve doğurganlığın düzenlenmesi (gebeliğin istek üzerine düşükle sonlandırılması ve kontrasepsiyon) hizmet sunum uygulamalarına ilişkin çekinceli ortam yarattığı yine çalışmanın her iki bölümünde ifade edilen / saptanan bulgulardır.

T.C. Anayasasında hala CSÜS/AP hizmetlerine erişimi devletin sağlaması gerektiği yazmasına (AS: Anayasa md. 41) ve hala 2827 sayılı Yasa varlığını sürdürmesine rağmen herhangi bir yasal düzenleme olmaksızın hizmet sunulmaması konusunda Sağlık Bakanlığı’nın sessiz kaldığı görülmektedir. Özellikle istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması konusunda yasaya rağmen kamu hastanelerinin bu hizmetlerden çekildiğini ortaya koyan güncel araştırma sonuçlarının varlığı raporda belirtilmiştir. Bazı illerde bu hizmete ihtiyacı olan kişilerin hizmet alacak yer bulamadıklarını ortaya koyan çalışmalar mevcuttur. Adı konmamış bir pronatalist politikaya doğru bir eğilim olduğunu araştırma sonuçları çok net ortaya koymaktadır. Hatta yasal bir düzenleme yapılmaksızın bu tür hizmetlerin duraklatıldığı ve de sadece Sağlık Bakanlığı değil, işbirliği yapılan tüm Bakanlıkların gebeliği özendirici pronatalist bir politika yürüttüğü de ifade edilen gözlemler arasındadır.

Aşırı doğurganlık ve sağlıksız-yasadışı düşükler nedeni ile artan anne ölümleri ile çok ağır bedeller ödenmiş olan Türkiye’de, toplumsal cinsiyet eşitliğinin merkeze alındığı eşitlikçi bir kültürün oluşturulması, kadının ikincilleştirilmediği, “toplumsal cinsiyet” ayrımcılığının elimine edildiği (AS: dışlandığı) bir zihniyet değişimine acil ihtiyaç olduğu bu araştırma bulgularının işaret ettiği temel bir sonuçtur. Belirtilen temellerin üzerine inşa edilecek, gerçek anlamda uygulamalara yansıyan “hak temelli hizmet yaklaşımları ile” esasen Cumhuriyetin başlangıcından beri “zoru başaran ülkemizde” tüm sektörlerin toplumla el ele vererek, sağlık konusunda bu rapor kapsamında belirtilen sorunları mevcut kapasitesini kullanarak aşacağı açıktır.
=====================================

Dostlar,

Rapor çok değerli ve çok kapsamlı (302 sayfa).. CISU_Rapor_2021 Meslek büyüklerimiz Editörler Prof. Dr. Tomris Türmen ve Prof. Dr. Ayşe Akın ile yazarlar Dr. Ayşegül Esin, Doç.Dr. Sare Mıhçıokur, Canan Demir ve Gizem Kana’yı kutluyor ve teşekkür ediyoruz.

Tıp ve Eczacılık Fakültelerinde… verdiğimiz Aile Planlaması, Halk Sağlığı, Demografi derslerimizde Türkiye’nin Ana-Çocuk Sağlığı, Aile Planlaması, hızlı ve doğallıkla çok gereksiz  – riskli nüfus artışı sorunlarını hep irdeledik.

AKP iktidarı Anayasanın 41 maddesini ve yürürlükteki 1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasasını açıkça ve eylemli olarak (de facto) çiğnemektedir. Oysa 21. yy’da nüfusun niceliğinden (sayısındn) çok niteliğine gereksinim vardır. Örn. Silahlı Kuvvetlerde sayısal küçülme yaşanmış, buna karşın “Uzman Erbaş” gibi bir statü yaratılmıştır.

Küreselleşme çağında, Endüstri 4.0 hatta 5.0 ile AI & IoT devrimleri yaşanırken, üretimde otomasyona geçilmekte, kol hatta yer yer kafa gücünün yerini MER (Man Equivalent Robots) almaktadır. Eğitilmemiş ve sağlıksız / SÜRÜLEŞTİRİLMİŞ kalabalıklar demokrasiyi de yozlaştırmakta, sosyo-ekonomik kalkınma ve ilerlemenin önünde temel engel olmaktadır.

Türkiye, aile planlaması hizmetlerini bir temel insan hakkı olarak vermekten geri duramaz. Ancak AKP iktidarı 20 yıldır böylesi bir illegal dayatmayı eylemli olarak sürdürmektedir.

Bu dinci ve çağdışı, insan haklarına aykırı politikaya son verilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 13 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik