Etiket arşivi: Türk Silahlı Kuvvetleri

OPERASYONLARA GEÇ REAKSİYON GÖSTERMEK


OPERASYONLARA GEÇ REAKSİYON GÖSTERMEK

portresi_sade

 

 

E. Amiral Türker ERTÜRK

 

Bugün size başka bir konuyu yazacaktım ama medyada gördüğüm bir haber nedeniyle fikrimi değiştirdim. “Askeri okulların yapısı değiştiriliyor“ başlıklı haberde
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran,
Deniz Harp Okulu
öğrencilerini hedef alan karalama kampanyasını
Meclis gündemine taşındığını belirtiyor.

Oran yaptığı açıklamada;

  • “Harp okullarında ve askeri liselerde neler oluyor? 
    Kimse askeri okulları kendi ideolojisi ve talepleri doğrultusunda dizayn etmeye kalkışmamalı, bu hareketlerin sonu ülkemiz için gerçekten vahim olur.“ diyor.

Kediyi bile kurban etmedim

Bu açıklamalar doğru olmasına doğru ama yeni bir şey değil ki!
Bu köşenin sahibi bu saldırıların en yoğun olduğu dönemde Deniz Harp Okulu Komutanlığı yaptı. Bu saldırılara karşı mücadele etti ve komutanlarının sahip çıkmaması nedeniyle istifa etti. Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, bu saldırılar sırasında değil bir öğrencimi, kontrolümde bulunan bir kediyi bile kurban etmedim ve emrimde bulunan herkese sonuna kadar sahip çıktım.

Saldırılardan kaçmak için değil daha iyi mücadele edebilmek için istifa ettim.

Yaşamımın hiçbir evresinde gazetecilik ve siyaset rüyalarımı süslememesine rağmen bu işlerle uğraşmaya başladım. Çünkü Deniz Harp Okulu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırı ara hedefti, esas hedef Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan Türk Devrimleri ile şekillenen Türkiye Cumhuriyeti’ydi.

Operasyonların arkasında Cemaat var

Tam 3 yıldır yazdım, televizyonlarda, konferanslarımda konuştum ve anlatmaya çalıştım;

  • Niçin Deniz Harp Okulu’nun ve Türk Deniz Kuvvetleri’nin bir numaralı hedef olduğunu!
  • Niçin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarsızlaştırılmaya ve etkisizleştirilmeye çalışıldığını!
  • Esas hedefin Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi olduğunu!
  • Operasyonları yapanın polise ve yargıya sızmış olan Cemaat olduğunu!
  • Bu operasyonlarda emperyalizmin ve AKP iktidarının cemaate destek olduğunu!
  • Ergenekon ve Balyoz gibi davaların bu amaçlara hizmet ettiğini!

Bununla da yetinmedim. Yaklaşık 2,5 yıl önce

CHP Genel Başkanı’na gittim.

Kendisine Deniz Harp Okuluna ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne niçin saldırıldığını, arkasındaki hedefi ve saldıranların kimler olduğunu, Teğmenlere yapılan ahlaksız operasyonları, Alevi öğrencilere karşı Cemaat tarafından yapılan cadı avını bütün çıplaklığı ile anlattım, belgeledim ve belgeleri kendisine verdim. Ayrıca bu olayları halka anlatalım ve Meclis gündemine taşıyalım teklifini yaptım!

Kılıçdaroğlu belgeleri ne yaptı?

Merak ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu benim kendisi ile paylaştığım bu bilgileri ve belgeleri CHP Gurubu ve yöneticileri ile paylaşmış mıdır? Yoksa çöpe mi atmıştır. Sayın Oran’ın açıklamalarına bakılırsa bu bilgiler en azından kendisi ile paylaşılmamış gözüküyor.

Oran “ Askeri okulların yapısı değiştiriliyor “ diyor. Çok doğru ama gerçekte ülkenin yapısı değiştiriliyor bu konuda bir sözü var mı? Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesini değiştirmeye çalışan yeni anayasa çalışmaları bu amaca yönelik, bunun için bir şey diyecek mi? Yalnızca sorunu söylemek yetmez. Bu sorunun kaynağını, arkasındaki güçleri ve amaçlarını da halka anlatmanız ve bunu tersine çevirmek için
bir irade ortaya koymanız gerek. Eğer bunu yapmaz iseniz sorunun parçası olmaktan öteye gidemezsiniz.

Rejim değişikliği anayasası

Askerlere operasyon yapılmasaydı, teğmenlere ve öğrencilere ahlaksızca
iftiralar atılmasaydı, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalar olmasaydı biz bugün komşularımıza istikrarsızlık ve terör ihraç etmiyor olurduk ve rejim değişikliği anayasası peşinde koşmuyor olurduk.

Türkiye dahil dünyanın hiçbir yerinde rejim değişikliği demokratik ve hukuksal kurallar içinde kalınarak yapılamaz ve yapılamamıştır.
Böyle bir rejim değişikliği ancak darbe ile yapılır.

Türkiye’de rejim değişikliğinin önünü açabilmek için başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarına karşı darbe başlatılmış ve darbe kapsamında yurtsever siyasetçiler, aydınlar, bilim insanları, gazeteciler ve askerler zindanlara atılmıştır.

Sonuç odaklı değil faaliyet odaklı

Bu büyük resim görülmeden, bu resim tüm çıplaklığı ile halka anlatılmadan, yapbozun küçük parçaları ile uğraşmak sonuç odaklı değil, faaliyet odaklı olur.

Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun kurumlarına karşı yapılan darbe operasyonlarına geç reaksiyon göstermek, bilerek veya bilmeyerek
bu darbenin arkasında olmak demektir.

  • Bugün gerçek darbeyi Mısır’da değil,
    Türkiye’de 11 yıllık AKP iktidarının icraatlarında aramak gerekir.
  • Bugün gerçek bir halk hareketi bu darbe girişimine karşı Türkiye’de tecelli etmektedir.
    Kaybettiğimiz 5 yurttaşımız ise bu halk hareketinin şehitleridir.

Saygılar sunarım.

TESUD: Balyoz tebliğnamesi kabul edilemez!


Dostlar,

TESUD, Balyoz davasında, Silivri özel yetkili mahkemesi (ÖYM) kararının Yargıtay temyiz aşamasında onanması yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görüşünü (Tebliğname) bir basın açıklaması ile eleştirdi. Dernek Başkanı E. Korg. Erdoğan Karakuş imzalı metin, adeta bir çığlık.. Hukukun nasıl ve kezlerce ayaklar altına alınışının bir listesi..

İleride hukuk  ve insanlık tarihine adeta ders malzemesi niteliğinde..

Acı ve kaygı duyuyoruz.
Pek umudumuz olmamakla birlikte, dileriz Yargıtay 9. Ceza Dairesi hukuka uygun davransın ve bu mahkumiyet kararlarını kaldırsın. Ancak bu kez dosya gene aynı mahkemeye dönecek. ÖYM uyacak ya da direnecek. Bu kararı da birkaç yıl alacak
belki de.. Direnirse bu kez dosya Yargıtay Ceza Dava Daireleri  Kurulu’na gidecek.. Karar düzeltimi (tashih-i karar) istemi gündeme getirilirse bu da ek süre demektir.

Anlaşılan, bilerek, tasarlayarak, eylemli biçimde (de facto) zamana oynanmaktadır.

Çünkü Yargıtay aşaması tamamlandıktan sonra bir de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı (!?) var.. Bu aşama da birkaç yıl alabilir.. Ancak iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM kapısı çalınabilecek. Son aşamada AİHM’de AİHS dayanaklı karar üretmek 10 yıla bağlı neredeyse..

Oysa içeride tutsak pek çok yurtsever, bu denli uzun süre yaşayacak durumda olmayabilir..

Geç kalan adalet, adalet değildir… denir.

Adaletin mezarda geleninin adı ne olmalı?

Türkiye’ye, özgü, RTE kandırmacasıyla “İleri Demokrasi” masalsı adaleti mi??

Bu durum sürdürülemez..

  • Türkiye’de birilerinin, hatta epey insanın beynini ve gönlünü formatlaması
    ve kin ve nefretten arınarak yeniden insanlaşması kaçınılmaz görünüyor.

Sevgi ve saygı ile.
24.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Makalemizi bütünüyle okumak için (word dosyası) lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

BALYOZ’da_YARGITAY_CUMHURİYET_BASSAVCILIGI’nin_onaylama_tebliği_hk.

=========================================

TESUD: Balyoz tebliğnamesi kabul edilemez!

TESUD

 

Türkiye Emekli Subaylar Derneği,

Yargıtay Başsavcılığı’nın
Balyoz davası tebliğnamesine
tepki gösterdi.

 

Derneğin Genel Başkanı Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş,

  • Hazırlanan tebliğname, halkımızın vicdanında derin yaralar açmıştır. dedi.

portresi_resmi

 

Yargıtay Başsavcılığı, Balyoz Davasıyla ilgili mütalaasının yer aldığı tebliğnameyi tamamlayarak kararı verecek Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesine gönderdi.

 

 

Emekli subaylar tebliğnameye sert tepki gösterdi

Türkiye Emekli Subaylar Derneği Genel Başkanı Emekli Hava Korgeneral
Erdoğan Karakuş,

  • Balyoz davasının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı karanlık güçlerin ve cumhuriyet düşmanlarının kurduğu hain bir tuzak olduğunu söyledi.

Karakuş, Balyoz davasıyla ilgili Yargıtay Başsavcılığı’nın tebliğnamesinin,
halkıın vicdanında derin yaralar açtığını söyledi.

Basın açıklamasının tam metni aşağıda :

************

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ (TESUD)’NİN BALYOZ DAVASI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASIDIR

YÜCE TÜRK MİLLETİ’NE,

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ (TSK)’NE KARŞI KARANLIK GÜÇLERİN VE CUMHURİYET DÜŞMANLARININ KURDUĞU HAİN TUZAK, YAPILAN SAVUNMALARLA, TEKNİK İNCELEMELERLE, İLİM-BİLİM YOLUYLA, BELGELERLE ORTAYA KONDUĞU HALDE, YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN HAZIRLADIĞI TEBLİĞ, EN YÜKSEK YARGI MAKAMLARININ DAHİ, TUZAĞIN FARKINDA OLMADIKLARI NEDENİYLE, HALKIMIZIN VİCDANINDA DERİN YARALAR AÇMIŞTIR.

ARTIK HALKIN ÇOĞUNLUĞUNUN HUZURUNDA DAHİ,
TSK’Nİ YIPRATMAK İÇİN AÇILAN BU DAVALARIN HUKUKİ ZEMİNİ YOKTUR.

TÜRK HALKI; BU DAVALARIN SADECE TSK’NE KARŞI DEĞİL,
AYNI ZAMANDA YÜCE TÜRK MİLLETİNE, YÜCE TÜRK ULUSUNA KARŞI
TUZAK OLDUĞUNU ANLAMIŞTIR.

  • BU DAVALAR KARANLIK GÜÇLERİN, CUMHURİYET DÜŞMANLARININ BAŞLATTIĞI SİYASİ DAVALARDIR VE AMACI; TARİHİ ŞAN VE ŞEREFLE DOLU TSK’Nİ YIPRATARAK, BÖLÜCÜ, YIKICI, MİLLETİ BİRBİRİNE DÜŞÜRÜCÜ GİZLİ EMELLERİNE ULAŞMAKTIR.

O NEDENLE TSK’Nİ YIPRATMAYA YÖNELİK BU DAVALARI BİRBİRİNDEN AYIRMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BU DAVALARDAKİ KADAR HUKUK İHLALLERİNİN YAPILDIĞI, ADİL YARGILAMA KURALLARININ ZEDELENDİĞİ BİR DAVA GÖRÜLMEMİŞTİR. ONUN İÇİN DAVALARDA GÖREV ALAN HAKİMLERE, SAVCILARA SORMUYORUM. BİRAZ VİCDANI OLANLARA, ELİNİ VİCDANINA KOYAN VATANDAŞLARIMIZA SORUYORUM.

KENDİNİZİ YARGILANANLARIN YERİNE KOYUN.

-BU DAVALARIN DURUŞMALARI HİÇ BİR TELEVİZYONDAN
CANLI YAYINLANMAYARAK HALKIMIZDAN GİZLENMİŞTİR.
SİZ YARGILANSAYDINIZ; GİZLENMESİNİ İSTER MİYDİNİZ?

BU DAVALARDA TERÖR SUÇUNDAN CEZA ALMIŞ TERÖRİSTLER TANIK, GİZLİ TANIK OLMUŞTUR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; TERÖR SUÇUNDAN CEZA ALMIŞ TERÖRİSTLERİN TANIK, GİZLİ TANIK OLMASINI İSTER MİYDİNİZ?

-BALYOZ DAVASININ BİLİRKİŞİSİNİN, ORDU KOMUTANLIĞI GİBİ EN ÜST SEVİYEDEKİ BİR KOMUTANLIĞIN, PLAN SEMİNERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİ YAPACAK DENEYİME SAHİP OLMADIĞI, BİR ÇALIŞMA GRUBUNUN GEREKLİLİĞİ İLERİ SÜRÜLMÜŞTÜR.

SİZ YARGILANSAYDINIZ; DENEYİMSİZ BİLİRKİŞİ İSTER MİYDİNİZ?

-DAVALAR ASKERİ MAHKEMELERDE GÖRÜLMESİ GEREKİRKEN, GECE YARISI YASASI DENEN YASAYLA, ASKERİ KONULARDA TECRÜBESİZ, DENEYİMSİZ, BİLGİ BİRİKİMİ OLMAYAN SİVİL MAHKEMELERE DEVREDİLMİŞTİR.
İSNAT EDİLEN SUÇLAR, ANILAN YASADAN ÖNCE İŞLENMESİNE RAĞMEN, ASKERİ MAHKEMELERDE YARGILANMA KONUSUNDAKİ MÜKTESEB HAKLARI, YANİ YASAL OLARAK KİMSENİN ELLERİNDEN ALAMAYACAĞI HAKLARI DA ELLERİNDEN ALINMIŞTIR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; ASKERİ KONULARDA TECRÜBESİZ, DENEYİMSİZ, BİLGİ BİRİKİMİ OLMAYAN MAHKEMELERDE YARGILANMAK İSTER MİYDİNİZ ?

MÜKTESEB HAKKINIZIN GASBEDİLMESİNE RAZI OLUR MUYDUNUZ ?

-BALYOZ DAVASINDA ÖZEL FİLO TARAFINDAN KENDİ UÇAĞIMIZI DÜŞÜRECEĞİMİZ BELİRTİLMİŞTİR. ANCAK; ÖZEL FİLODA SAVAŞ UÇAĞI BULUNMAMAKTADIR. YANİ UÇAK DÜŞÜRME YETENEĞİ YOKTUR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; YAPILAN SAHTEKARLIK ORTAYA ÇIKMIŞ DEMEZ MİYDİNİZ ?

-TEKNİK KONULARDA YORUM YAPMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BİRÇOK BİLİRKİŞİ RAPORUNDA BAZI CD’LERDE SAHTECİLİK YAPILDIĞI BİLİMSEL OLARAK KANITLANMIŞTIR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; TEKNİK KONULARDA DOĞRU TEKTİR. BU CD’LER SAHTEDİR DEMEZ MİYDİNİZ ?

-YİNE AYNI ŞEKİLDE BİR SANIĞIN CEP TELEFONU İLE BİR DAKİKADA 300 AYRI KİŞİYLE KONUŞTUĞU VE KONUŞTUĞU BİRİSİNİN EVLİ OLMADIĞI HALDE KAYINBİRADERİ OLDUĞU, SONRA DA CEP TELEFONUNA EKLEMENİN SEHVEN YANİ YANLIŞLIKLA YAPILDIĞI BELİRLENDİ. SİZ YARGILANSAYDINIZ; BU KADARI DA OLMAZ DEMEZ MİYDİNİZ ? -BALYOZ DAVASININ DURUŞMALARINDA SAVCILIĞIN 360 İSTEĞİNDEN 358’İNİ KABUL EDEN MAHKEME, SANIK VE AVUKATLARIN 943 İSTEĞİNDEN SADECE 7’SİNİ KABUL ETMİŞTİR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; BU NE BÜYÜK HAKSIZLIK DEMEZ MİYDİNİZ ? -BİR DAVADA AYNI SUÇTAN YARGILANAN SİVİLLER 3-8 YIL, ASKERLER MÜEBBETLE, YANİ ÖMÜR BOYU CEZALANDIRILMAKLA YARGILANMAKTADIR. SİZ YARGILANSAYDINIZ VE ASKER OLSAYDINIZ; NE DERDİNİZ ?

-BU DAVALARDA İNSAN HAKLARINA DUYARSIZLIK VE DİKKATSİZLİĞİN
HAD SAFHADA OLDUĞU GÖRÜLMÜŞTÜR. NİTEKİM BAYAN OLAN BAZI SANIKLARIN (BERNA DÖNMEZ – GÜLLÜ SALKAYA) BABALIK VE KOCALIK SIFATININ VERDİĞİ HAKLARI KULLANMAKTAN MAHRUMİYETLERİNE
KARAR VERİLMİŞTİR.

– SİZ ADİ SUÇ OLMAYAN BÖYLE BİR DAVADA YARGILANSAYDINIZ;
İNSANLARIN EN DOĞAL HAKKI OLAN ANALIK-BABALIK, KADINLIK-KOCALIK HAKLARINIZIN ELİNİZDEN ALINMASINI İSTER MİYDİNİZ ?

MECLİS DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU, DAVALAR DEVAM EDERKEN, BÜTÜN SANIKLARIN SUÇSUZLUĞU İLKESİNİ İHLAL EDEREK, HEPSİNİ ADETA SUÇLU İLAN ETMİŞ, ANAYASAL SUÇ İŞLEMİŞTİR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; MECLİS DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU, DAVALAR DEVAM EDERKEN KURULMAMALIYDI, ANAYASAL SUÇ İŞLENMEMELİYDİ DEMEZ MİYDİNİZ ?

-ÜLKEMİZDEKİ BÜTÜN YARGILAMALARDA SANIKLARIN YAŞ VE SAĞLIK DURUMLARI GÖZ ÖNÜNE ALINARAK, TUTUKLAMA YAPILDIĞI HALDE,
BU DAVALARDA ANILAN KONULARIN ÇOK ACİL DURUMLAR HARİÇ İNSAF SINIRLARININ DIŞINDA OLDUĞU, İNSAN HAKLARININ ÇİĞNENDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR. BU NEDENLE; CEZAEVİNDE ÖLÜM HADİSESİ DAHİ OLMUŞTUR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; İNSAN HAKLARININ ÇİĞNENMESİNİ KABUL EDER MİYDİNİZ ? ULU ÖNDER ATATÜRK “İSTİKLAL, İSTİKBAL, HÜRRİYET HER ŞEY ADALETLE KAİMDİR” DEMİŞTİR. HEPİMİZ İSTİKLAL, İSTİKBAL VE HÜRRİYETİMİZİ KAYBETMEMEK İÇİN, KİN VE NEFRET DUYGULARINDAN SIYRILIP, VAKİT GEÇİRMEDEN ADALETE SIĞINMALIYIZ. HERKESİ VİCDANIYLA BAŞBAŞA BIRAKIYORUM.

ÇÜNKÜ ADALET BİR GÜN HERKESE LAZIM OLACAK.

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ
http://www.tesud.org.tr/News/News.aspx?id=ea51fd6a-2abe-4b35-a354-f2a09dfabd44

ÇAĞLAYAN CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK


ÇAĞLAYAN CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK

portresi_gulumseyen

E. AmiralTÜRKER ERTÜRK

Fırsat buldukça ın duruşmalarına gittim ve Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Amirallere suikast gibi davalargitmeye devam ediyorum. Bu kapsamda geçtiğimiz Salı (14 Mayıs) Poyrazköy duruşmasını izlemek için yeni bir şey görmek umuduyla Çağlayan Adliyesi’ndeydim.

Yargılanan denizcilerin hemen hemen tümünü tanıyorum. Hepsi pırıl pırıl, yurtsever
ve üstün niteliklere sahip askerler. İddia edilmeye çalışılan aslı astarı olmayan suçlamaların ve karalamaların bir teki bile yanlarından geçemez.

Yargılananlar arasında Türk Silahlı Kuvvetleri içinde en kritik zamanlarda ve en kritik yerlerde görev yapmış üst rütbeli denizciler olmasına rağmen, Aydınlık dışında
itibar eden ve muhabir gönderen yoktu. Belli ki, bu operasyonel davaların arkasında bulunan irade basın tarafından izlenilmemesi ve haber yapılmaması konusunda zorlayıcı tedbirler almış.

Beklediğim kişi bu değil

Poyrazköy davasının benim izlediğim 27. duruşmasında yine skandal vardı.
Malum kazılar sırasında görev alan ve o dönem İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde çalışan polis memurunun tanıklık yaptığı sırada tutuklu Dz.Kur.Alb. Ali Türkşen
(SAT Komutanı) “Tanığı ısrarla çağıran benim ama beklediğim kişi bu değil“ diyor ve elinde tuttuğu fotoğrafta kimi çağırdığını gösteriyordu.

Şimdi bir düşünün siz polis memurusunuz, bir göreve gitmişiniz ve beraber görev yaptığınız ekip arkadaşınızı hatırlamıyorsunuz. Hem de size, beraberce olduğunuz fotoğrafı göstermelerine rağmen! Polis teşkilatı da fotoğrafı bulunan bu polisi bulmuyor, bulamıyor, göndermiyor veya gönderemiyor. Polis adeta “Pantolon uyduramadık gömlek verelim” diyor.

Ayrıca gelen tanık kekeliyor ve ne diyeceğini bilemiyor. Hep “dediğim gibi“ diyor ama hiçbir şey demiyor. Belli ki çok sıkıntılı! En başarılı cevapları ise “hatırlayamadım, çok zaman geçti, bize bilgi vermediler” oluyor. Sanki hafıza kaybına uğramış!

Kendi gemini kendin yap!

Polis memuru “aramaya gittiklerini“ söylüyor ama “ne aradıklarını bilmediğini“ ifade ediyor. Bu ifadelerin duruşma salonunda bulunanlarda yarattığı algı polisimizin askerimizi örnek aldığı “Kendi gemini kendin yap“ gibi kendi delilini
kendi yarattığıdır.

Polislerimiz arazide cephane aramak için iş makineleri ile kazı yapıyor,
“Patlamasından korkmuyor muydunuz?“ sorusuna “Hayır” cevabını
kolayca veriyor. Çünkü patlamayacağını kesin olarak biliyorlar!

İşin içinde dalga dubara olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni derdest etmek için alavere dalavere çevrildiği o kadar açık ki anlamamak normal şartlar altında mümkün değil. Ama bu tiyatroyu biz salonun bir tarafından, yargıçlarımız ise diğer tarafından izlemeye devam ediyoruz. Mahkeme Başkanı tanıklık yapması için istenen fotoğraftaki polisi getirtmiyor veya getirtemiyor!

Zerre kadar nasibini almamış

Poyrazköy de dahil olmak üzere Ergenekon ve Balyoz gibi davaların ortak özelliği hiçbirisinin hukuk ve adaletten zerre kadar nasibini almamış olmasıdır.
Ama bu hukuksuzluğun ve adaletsizliğin bir anlamı var ve boşuna değil.

Ülkemiz, emperyalizm tarafından kendi çıkarları lehine başkalaştırılmak, çatışma alanı haline getirilmek, bölgede taşeron olarak kullanılmak istenmektedir. Bu ancak cerrahi bir müdahale ile gerçekleştirilebilir. Bu ameliyatı başarmak için mutlaka ülkemizin koruyucu reflekslerinin uyuşturulması ve narkoz altına alınması gerekmektedir. İşte Poyrazköy budur! Türkiye’nin ameliyatı tamamlanana kadar devam etmek zorundadır.

Parmak izi aynı

Ama bu operasyonel davalarda tespit ettiğim bir parmak izi var!
Yaptığım analize göre bu parmak izi resmi rakamlara göre 51 yurttaşımızın yaşamını kaybettiği Reyhanlı saldırısını gerçekleştiren iradenin parmak izi ile aynı.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Russia Today televizyon kanalına verdiği mülakatı izledim. Reyhanlı saldırısını kınıyor ve “Beraberce araştıralım” diyor.
Suçlu bir insanın tavır ve hareketleri yok.

Başbakan Erdoğan ise önce hiç araştırma yapılmadan açılımın hedef alındığını söylüyor. Arkasından her zaman olduğu fikir değişikliği yapıyor ve Suriye’yi suçluyor, olayın arkasında Suriye’nin istihbarat örgütü olan El Muhaberat’ın olduğunu açıklıyor. Bunları ifade ederken suratındaki endişe ve korkuyu gizleyemiyor.

Baş cerrah Washington’da!

Aynı Erdoğan, bugüne kadar Suriye’de gerçekleştirilen, bakanların dahi havaya uçurulduğu ve çocukların katledildiği terör saldırılarını kınamıyor ve muhalefet olarak adlandırıyor.

  • ABD ve İsrail,
    Türkiye’nin kendilerine vekaleten Suriye’ye müdahale etmesini istiyor.

Reyhanlı bu müdahale için gerekçe yaratıyor. Anayasal olarak Türkiye’nin güvenliğinden sorumlulukları olan Türk Silahlı Kuvvetleri Ergenekon, Balyoz ve Poyrazköy gibi
karışım gazlarla narkoz altında olduğu için sesini çıkaramıyor.

Baş cerrah çıkan sorunları aşmak ve nihai direktifleri almak için Washington’a gidiyor. Fakat son seçimlerde % 70 oy aldığı Reyhanlı’ya gidemiyor!

Saygılar sunarım. (18.5.13)

E. Amiral Türker ERTÜRK : BU TATBİKAT NEYİN NESİ?


E. Amiral Türker ERTÜRK

portresi_gulumseyen

BU TATBİKAT NEYİN NESİ?

Türkiye geçtiğimiz Pazartesi (6 Mayıs) İncirlik / Adana merkezli 10 gün süreli
bir tatbikat başlattı.

Tatbikatın hedefi Suriye ve bu ülkedeki gelişmeler / beklentiler.

Tatbikatta askerin hazırlık durumu ile seferde ve savaşta bakanlıklar, devlet kurumları ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki eşgüdüm ve işbirliği hususlarının deneneceği belirtiliyor.

Bu tatbikat Türk Silahlı Kuvvetleri’nin planlı faaliyetlerinden değil.

Belli ki böyle bir tatbikatın yapılması isteği ABD’den gelmiş.

Tatbikatın sevk ve idare edildiği merkezin Suriye sınırına yaklaşık 100 km uzaklıkta olan ABD üssünün bulunduğu yerde kurulması gerçekten anlamlı.

Tatbikat eğer ulusal endişelerle yapılmış olsaydı, yönetildiği merkez İncirlik yerine
2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı / Diyarbakır veya 2. Ordu Komutanlığı / Malatya’da bulunan harp karargahında kurulurdu.

Ama Suriye’ ye karşı Türkiye tarafından sürdürülen örtülü savaş (örtülü hali kaldıysa) gayri milli ve vekaleten olunca, bu savaşın açık ve yaygın hale getirilmesine yönelik tatbikat ve hazırlıkların yönetileceği yerin de vekaleti verenin karargahında yapılması çok normal oluyor.

Emperyalizmin bölge planlarına yönelik olarak Mart 2011’de Suriye’ye karşı başlatılan bu pis ve ahlaksız savaş 26. ayını doldurdu.

Daha ne denli süreceği de belli değil!
Savaş nedeniyle bugüne dek Suriye’de 70 bin insan yaşamını yitirdi ve
1,2 milyon insan sığınmacı (mülteci) olarak ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

Elimizde sağlıklı bir rakam olmasa da, bu sığınmacıların 400 bininin
ülkemizde olduğu kestiriliyor.

AKP liderliğinde Türkiye başrol oyuncusudur

Karşıt (Muhalif) olarak adlandırılan fakat Batı kaynaklarına göre bile % 95’i yabancı olan ve kıtır kıtır adam kesen, eli kanlı cani teröristlerle Suriye’de yapılan bu savaşta
ne yazık ki AKP liderliğinde ülkemiz başrol oyuncusudur.

Suriye’nin dayanması, bölgede vizyona konan emperyalist planları
sekteye uğratmaktadır.

Bu nedenle ABD savaşa hız, işbirlikçileri olan İsrail ve AKP liderliğindeki Türkiye’ye
yol vermiştir.

ABD tarafından verilen bu destekle İsrail, geçtiğimiz günlerde ilki Cumartesi (3 Mayıs) olmak üzere uluslararası hukuku hiçe sayarak Suriye’ye iki kez saldırmıştır.
Bu tip bir saldırıyı geçtiğimiz Ocak ayı içinde de yapmıştı.

İsrail bu saldırılar için “Lübnan Hizbullahı‘na gönderilmek istenen silah ve cephaneyi“ bahane gösteriyor, “bu transfere müsaade etmeyeceğini“ söylüyor.

Sanırsınız ki, İsrail Lübnan’a silah ve cephane aktaran konvoyları vuruyor.
Gerçek tümüyle farklı!

İsrail, Şam’da bulunan askeri üsleri, silah depolarını ve özellikle 250 km menzile sahip Fatah – 110 füzelerinin saklandığı yerlere saldırıyor.

İsrail’in ABD’nin oluru ile gerçekleştirdiği bu saldırıların üç amacı var :

Birincisi Suriye’yi kışkırtmak, misilleme yapmaya zorlamak ve dolayısıyla ABD’nin de dahil olacağı müdahaleye zemin hazırlamak.

Suriye’nin kendini savunma dışında misilleme haklarını -sonraya- saklı tutarak
İsrail topraklarına karşı bir harekata girişmemesi çok doğru bir karar.
Çünkü İsrail’in isteği karşılık verilmesi ve savaşın çıkmasıdır!

  • AKP liderliğinde Türkiye’de savaş çıksın istiyor!

Anımsarsanız, geçen Ocak ayında yapılan saldırıda Suriye niye cevap vermiyor diye Davutoğlu çok kızmıştı.

Nedeni budur!

İkicisi, Suriye’nin yaptığı bu savaşta en çok gereksinimi olan şey silah ve cephanedir.
Bunların çoğu İran ve Rusya gibi ülkelerden gelmektedir.
İsrail bu saldırılarla teröristlere dolaylı hava desteği vermektedir.

Üçüncüsü, İsrail bu saldırılarla olası bir müdahale öncesi Suriye’nin hava savunma durumunu cari olarak test etmektedir.

Geçen yıl 22 Haziran’da iki pilotumuzun şehit olmasına neden olan olay da
bu tip bir görev nedeniyle olmuştu.

Şimdi bu gerçekler ortadayken son saldırı sonrası Erdoğan’ın
“Esad, İsrail’in her saldırı sonrası avuçlarını ovuşturuyor.“ iddiası doğru değildir.
Suçluluk duygusu içinde söylenmiş arkası boş sözlerdir.

  • Türkiye ve İsrail arasında eşgüdüm var!

Hal böyle iken İncirlik Amerikan Üssü merkezli tatbikatın amaçları Suriye’yi
kışkırtmak, yaptığı mücadelede dikkatini bölmek, kuvvet yoğunlşamasını bozmak ve İsrail ile birlikte kıskaca almak olarak özetlenebilir.

  • Hiç kuşku yok ki Suriye’ye karşı yapılan savaşta ;
    Türkiye ve İsrail arasında eşgüdüm vardır.

Saldırıların ve tatbikatın zamanlamaları bunun sayısız örneklerinden biridir.

Fakat İsrail’in yaptığı saldırılardan sonra Putin,

– “Başka bir saldırının asla hoş görülmeyeceğini, S-300 dahil en gelişmiş silahların Suriye verileceğini..“ açıklamıştır.

ABD bir yandan vekilleri aracılığı ile sürdürdüğü savaşa hız verirken,
bir yandan da gelişen durum ve karşılaşılan kuvvetli direnç nedeniyle seçenek plana da hazırlanmaktadır.

Geçtiğimiz Salı (7 Mayıs) ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov birlikte yaptıkları basın açıklamasında;

– “Suriye’de krizin çözümünü yardımcı olabilmek için en erken Mayıs sonunda olmak üzere bir uluslararası toplantı konusunda anlaştıklarını.. “ açıkladılar.

Görünen o ki, Suriye dayanmayı sürdürürse, ABD Beşar’lı bir geçiş dönemine
razı olacaktır.

Ya Türkiye ne olacak?

İşbirlikçi bir iktidar liderliğinde tüm yumurtalar gayri ahlaki ve gayri milli bir şekilde Beşar’ın hemen düşürüleceği seçeneğini içeren sepete konmuştu.

İşte bu ortamda Erdoğan, ABD Başkanı Obama’nın direktiflerini ve
kendisine vereceği yol haritasını almak için 16 Mayıs’ta Washington’a gidiyor.

Ayrıca rejim değişikliği anayasası ve Suriye konusunda kendisini zora sokan
başta Milli Merkez olmak üzere muhalifleri için operasyon müsaadesi isteyecek.

Saygılar sunarım.

(İLK KURŞUN, 10.5.13)

Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği.. 24 Mart 2013, Ankara


Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği.. 24 Mart 2013, Ankara

Birlese_birlese_kazanacagiz_Ankara_24Mart2013

Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği.. 24 Mart 2013, Ankara
Tarihsel fotoğraf, Yenimahale Bld. Nazım Hikmet Kültür Merkezi

1700 kişilik salon ve 5000 dolayında izleyici..
Salonun dışında, ekranlardan izledi programı..

Hukukçular TEK ADAM uyarısı yaptı..

Lütfen aşağıdaki 25 Mart 2013 günlü Cumhuriyet‘e bakar mısınız ??

Kararlılık çıktı toplantıdan.. mahalle mahalle, köy  köy, ev ev olup bitenler
halka anlatılacak..

  • En büyük güç halktır.. 

Bunu hiç ama hiç akıldan çıkarmamak gerekir..

Pablo_Neruda_Halkin_gercek_gucu

13 Aralık 2012’den sonra 8 Nisan’da bir kez daha Silivri’de olacak ve
tutsakların hukukuna sahip çıkacağız..

8nisan2013

8 Nisan 2013’te Silivri’de olacağız.. Zulümhaneyi kuşatacağız..
Tutsaklara özgürlük istemimizi haykıracağğız..

Anımsayalım ve hiç unutmayalım : 25 Mart 2013 günlü AYDINLIK‘ın manşetinin üstünde şu haber vardı :

  • TSK’YI YENDİK; AÇILIMI BAŞLATTIK..
    CIA’nın Türkiye uzmanı Henry Barkey‘in psikolojikoperasyon anlamında da gelebilecek söylemi..
  • Henry Barkey, Ergenekon operasyonunun Kuzey Irak’a açılımın önünü açmak üzere başlatıldığını itiraf etti..
  • CIA’nın Türkiye uzmanı Henry Barkey : Türkiye’nin açılıma 2007 yılına dek hazır olmadığını çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin yenilgiye uğrayana dek
    bu yöndeki çabalara engel olduğunu söyledi

Lütfen aşağıdaki AYDINLIK gazetesine dikkatle bakılması dileğiyle..

E. Org. Edip Başer paşanın uyarısına da dikkat..

Sevgi ve saygı ile.
27.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AFGANİSTAN’DA NELER OLUYOR ??

E. Amiral Türker ERTÜRK

portresi_gulumseyen

AFGANİSTAN’DA NELER OLUYOR ??

ABD ve Afganistan yönetimleri arasında soğuk rüzgarlar esiyor. Bunun kamuoyuna malolan ilk belirgin işareti ABD’nin yeni göreve başlayan Savunma Bakanı Chuck Hagel’in geçtiğimiz Cumartesi Afganistan’a yaptığı ziyaret sırasında ortaya çıktı.

Esasında ABD yönetimi ile Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai arasında son dönemde gittikçe artan bir gerginlik olduğu biliniyordu. Son ziyaret sırasında karşılıklı suçlamalar ile Hagelve Karzai’nin görüşme yapmasına rağmen kameraların karşısına geçip ortak basın toplantısı yapmaması, iki ülke arasındaki soğukluğun geldiği son durumu göstermesi açısından dikkat çekiciydi.

Gerginliğin su yüzüne çıkmasına neden olan olaylar Chuck Hagel’in Afganistan’a gelir gelmez ülkede iki bombalı intihar saldırısının meydana gelmesi ve toplam 20 Afganlının yaşamını kaybetmesi ile başladı. Bu saldırıların arkasından önce Afgan yönetiminden daha sonra Amerikalılardan olmak üzere karşılıklı suçlamalar geldi.

Hamit Karzai “Saldırıların komplo olduğunu, amacın hükümetin ülkede güvenliği hala sağlayamadığı algısını yaratmak olduğunu,

  • ABD’nin Taliban’la işbirliği yaparak güvenlik zafiyeti oluşturduğunu,

müttefik askerlerin sayısının azalması durumunda işlerin daha da kötüye gideceğinin gösterilmeye çalıştığını..” söyleyerek ABD’yi suçlamıştır.

Terörün arkasında ABD var!

Karzai tarafından ABD’ye karşı yapılan bu suçlama öyle yenilir yutulur cinsten bir şey değildir. Afganistan Devlet Başkanı, açıkça son patlamalara da işaret ederek
bu terör saldırılarının arkasında ABD‘nin olduğunu söylemektedir.

Karzai’nin ABD’ye karşı bu suçlayıcı açıklamalarından sonra Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (International Security Assistance Force) ve ABD Afganistan Kuvvetleri (U.S. Forces Afghanistan) Komutanı olan Deniz Piyade Orgeneral
Joseph F. Dunford “12 yıldır Afganistan’da çok zor şartlar altında savaşıyoruz, şehit verdik ve kan döktük. Burada istikrarsızlık ve şiddet bizim avantajımıza olamaz.” demiştir.

ABD Savunma Bakanı Hagel ise, “Karzai’ye bunların doğru olmadığını söyledim.” demiştir.

Karzai ve yakın ekibi ABD’nin davranışlarından uzunca bir süredir memnun değildir. ABD Afganistan’da bir yardım gücü olarak değil adeta bir işgal gücü havasında görev yaptığını düşünüyor. ABD çok sık olarak Afganistan hükümetinin kararlarını eleştiriyor ve ihlal ediyor. Hatta bu yüzden Afgan halkı hükümeti “kukla ve köle“ olarak görüyor.

Örneğin Afganistan’daki Guantanamo olarak nitelenen işkence ve kötü muamele iddiaları ile gündeme gelen Bagram hapishanesinin kontrolünü ABD hala Afganistan makamlarına devretmiyor ve erteliyor. ABD yetkilileri “Bagram hapishanesini devretmeyeceğiz çünkü isteklerimiz kabul edilmedi.” diyorlar.

ABD yetkililerinin istekleri ise, tutukluların salıverilmeleri durumunda veto yekisi ve istedikleri zaman içeriye girip sorgulama yetkisi. Sanırım içeri girdikten sonra
tırnak çekme yetkisi de istiyorlardır!

Karzai halka, “Bagram hapishanesinde tutuklu bulunanlardan haklarında suçlama bulunmayanları salıvereceğiz.” sözü vermiş. ABD ise, yıllardır haklarında kanıt olmadan binlerce insanı burada tutuyor. Bu da gösteriyor ki, Afganistan egemen bir ülke değil, ABD’nin işgali altında.

Karzai yönetimi “ABD’nin Katar’da Taliban temsilcileri ile her gün görüştüğünü” söylüyor. Doğrudur! ABD tek kutuplu dünya düzeni içinde küresel liderliğini ve askeri üstünlüğünü sürdürebilmek için Taliban’la, El Kaide’yle ve PKK ile görüşür ve hedeflerine yönelik olarak onlara operasyonlar yaptırır.

Taliban, El Kaide ve PKK

ABD için; Taliban Afganistan’da 2014 sonrasında da askeri varlığını devam ettirebilmesinin, El kaide Suriye’de Beşar’ı devirebilmesinin,
PKK Türkiye
’yi rejim değişikliğini zorlayabilmesinin enstrümanıdır.

Afganistan doğu ve güneyde Pakistan, batıda İran, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, doğuda da ufak bir sınırla Çin ile çevrilidir. Ticaret yollarının odak noktalarından birinde bulunan Afganistan’ın jeopolitik ve jeostratejik önemi
çok büyüktür. Afganistan bu konumu nedeniyle tarih boyunca İranlılar, Makedonyalılar, Araplar, Moğollar, İngilizler ve Sovyetlerin istilasına uğramıştır.

ABD 2001’den beri bulunduğu Afganistan’ı 2014 sonunda terk etmek istememektedir. ABD’nin Afganistan’da kalabilmesinin gerekçesine ihtiyacı vardır. Gerekçe yok ise yaratılır!

Afganistan petrol ve doğalgaz zengini orta Asya için ABD’nin ileri üssüdür. Afganistan hegemonyaya direnen ve bir bahane ile müdahale edilmek istenen İran’ı doğudan kıskaca almaktadır. Afganistan Doğu’nun yükselen siyasi, ekonomik ve askeri gücü olan Çin’i batıdan kuşatmaktadır.

Bu nedenlerle 2014 sonrasında da ABD’nin askeri gücünün ve üslerinin Afganistan’daki varlıklarını bir biçimde devam ettirmesi yaşamsal öneme sahiptir.

Size, aramızda kalması koşulu ile bir haber vereyim :

Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti Komutanlığı görevini 2014’de Türkiye üstlenecek. Ülkemiz bölünme tehdidi altındayken, yurtseverlerimiz operasyonlarla
tutsak edilmişken, terörle mücadelede Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ülkemizde
ihtiyaç varken bu dangalakça karara ancak şapka çıkarılır. (15.3.13)

Saygılar sunarım.

Türk Milleti olmazsa Türk Ordusu nasıl olacak?

Doğu Perinçek

Aydınlık
19.2.13

portresi_bayrakli

Ulusalcılıkla hesaplaşanlar Türkiye’de ordu kuramaz.

Türk milletini Anayasadan atarsanız, Ordu kimin ordusu olacak?

Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki Türk kavramını ne yapacaksınız?
TSK, “Tayyibistan Silahlı Kuvvetleri” mi olacak?
Yapamazsınız, Çünkü Tayyibistan için savaşacak subay da bulamazsınız,
asker de bulamazsınız! Bulamıyorsunuz!
Kaldı ki millet yoksa ordusu nasıl olacak?
Türk milletini kaldırma girişiminizle tam çıkmaza girdiniz.
Siz Türk milletini yıkmaya kalktınız, Türk milleti sizi yıkacak!

BOP Eşbaşkanı’nın o açıklaması gazete manşetlerinde:

(Hürriyet, 26 Ocak 2013)

Atlantik’ten yapılan saptamalar da aynı:

(Milliyet, 2 Şubat 2013)

“Ulusalcılığı temizleyelim” derken ellerinde ne kaldı?

Batılı emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin son haftalarda yüksek perdeden seslendirdikleri görüşler şöyle özetlenebilir:

Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla Türk Ordusunda çok kapsamlı ve derin
bir temizlik yapıldı. Bu gerekliydi. Türk Ordusu’nun Milli ve Kemalist karakteri, Atlantik sistemine uymuyordu. Ancak sisteme de bir “Türk Ordusu” gerekli.
Temizlik bitmiştir ve şimdi denetim altına aldığımız orduyu bir bakıma
yeniden örgütlemek ve kullanılabilir bir güç haline getirmek durumundayız. 

Siz ordu kuramazsınız
Hemen belirtelim:
Siz ordu kuramazsınız!
Profesyonel ordu kurmaya da kalksanız, yine yapamazsınız!
Ordu kurmak, duvarda asılı saati kurmaya benzemez.
Hele Türkiye’de!

Türk Silahlı Kuvvetleri devrimle kuruldu
Türk Ordusu, 1908 Devrimi sonrasında iki kez yeniden örgütlendi.
Birincisi, Balkan Bozgunundan sonra İttihat Terakki, iktidarı eline aldı ve
Orduyu milli devrimci anlayışla bir bakıma yeniden kurdu.

Cihan Savaşında Galiçya ve Çanakkale’den Kafkaslara, oradan Süveyş Kanalı ve Hicaz’a kadar uzanan cephelerde büyük direnç gösteren ordu, milli ordudur.

1919’dan sonra Türk Ordusu, aynı milli devrimci temelde yeniden örgütlendi.
Mustafa Kemal Paşa, Ukraynalı General Frunze’ye 1921 yılı sonunda, Anadolu’da bir “Halk Ordusu” kurduklarını anlatır (Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, 2. Basım, Kaynak Yayınları, s. 325).

30 Ağustos zaferini kazanan işte o ordudur.
Ordu, Türk milletinin bağımsızlık ve egemenliği için savaştı.
İstiklali kazanmak ve padişahı yıkmak, bir devrimdi.

  • “Küçük Amerika” Ordusu olmaz!

1945’ten bu yana “Küçük Amerika” sürecinde, TSK’yı “Küçük Amerika Ordusu” yapamadılar. Bütün bozulmalara rağmen, Türk Ordusu milli Ordu karakterini korudu ve 1990 sonrasında, ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden düzenleme girişiminin karşısında engeldi.

  • Ergenekon-Balyoz-Poyrazköy-28 Şubat-Askeri Casusluk tertipleri,
    TSK’yı denetim altına almak için uygulandı.

Kemal’in askeri olmazsa Türk ordusu da olmaz!

Atlantikçiler, Türk ordusunun Kemalist özünü temizlersek elimizde kullanılabilir bir silahlı güç kalır diye hesapladılar. Hesap, hala aynıdır. “Artık yeter, amaca ulaştık” değerlendirmesi bu nedenle yapılıyor.

“Ulusalcılıkla” hesaplaşanlar ordu kuramaz
Büyük yanılgıları işte buradadır.
Ulusalcılıkla hesaplaşanlar Türkiye’de ordu kuramaz.

Türk milletini Anayasadan atarsanız, ordu kimin ordusu olacak?

TSK’daki Türk kavramı ne olacak?
Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki Türk kavramını ne yapacaksınız?
TSK, “Tayyibistan Silahlı Kuvvetleri” mi olacak?
Yapamazsınız, Çünkü Tayyibistan için savaşacak subay da bulamazsınız, asker de bulamazsınız! Bulamıyorsunuz!
Kaldı ki millet yoksa ordusu nasıl olacak?

Cemaatin bankası olur ama ordusu olmaz
Cemaat ordusu mu yapacaksınız?
21. yüzyılda cemaat ordusu olmaz.
Cemaatlerin bankaları olabilir, istihbarat örgütleri olabilir, gizli tertip merkezleri olabilir, ama ordusu olamaz!

Artık Orta Çağ ordusu olmaz. Kaldı ki Osmanlı Ordusu da cemaat ve tarikat ordusu değildi, büyük bir feodal imparatorluğun toplumsal-ekonomik temeli üzerinde zamanının en güçlü ordusuydu.

Siz Türk milletini yıkmaya kalktınız
Türk milleti sizi yıkacak!

Türk milletini kaldırma girişiminizle tam çıkmaza girdiniz.
Türk milletinin yerine koyabileceğiniz bir şeyiniz yok.
Türk ordusunun yerine koyacak bir silahlı gücünüz de yok, çünkü Türk’ten vazgeçtiniz. Yüz bin tane Kılıçdaroğlu bulsanız, Türk kavramının yerine yine bir şey koyamazsınız!
Şimdi sıra geldi yıkılıp gitmenize.
Siz Türk milletini yıkmaya kalktınız, Türk milleti sizi yıkacak!

Türk Ordusu
Türk milletinin emrinde olacak

Siz Türk ordusunu dağıtmaya kalktınız, o ordu yeniden Türk milletinin ordusu olduğunu hatırlayacak ve sizi yıkan milletin emrinde olacak!
Türk milletini yıkmaya kalkarak ordusuz kaldınız! ABD ordusu sizi kurtaramaz!
Türkle hesaplaşmanın ne olduğunu şimdi öğreneceksiniz!
Dünya tarihinde sizler kadar geri zekâlı, sizler kadar tarih bilincinden yoksun zavallılar görülmemiştir.

2 KİTAP

 

Karakuş Hükmü (Hükmi Karakuşi)


Dostlar
,

Dostumuz, yetkin hukukçu ve felsefeci Av. İbrahim Türkeş (Fethiye) geçtiğimiz haftalarda müthiş bir makale kaleme aldı. Yazısı Cumhuriyet‘te yayımlandı (21.1.13). Yoğunluğumuzdan güncel olarak size aktaramadık. İyi de oldu..
Bu arada yazıya gelebilecek olası tepkileri de gözleme olanağımız oldu. Verilebilecek tutarlı ne yanıt olabilirdi ki? Yazı kendi içinde öylesine sağlam..
Sayın Av. Türkeş, Balyoz Davası kararının gerekçesini bir “hükm-i karakuşi” olarak niteliyor ve adalet ve hakkaniyete açıkça aykırı buluyor:

  • İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararı
    “adalet” ve “hakkaniyet”e aykırı bir karardır. (Balyoz davasında)

Bir de sorusu var, mutlaka yanıt verilmesi gereken :

  • O halde Sahte delil üreten bir ‘çete’ ortalıkta kol mu gezmektedir? sorusu gündemdedir.

İlk saptama belki, ağırlıklı olarak yargı erkinin sorunudur.. diyelim..

İkincisi doğrudan iktidarın sorumluluğu değil midir?

“Sorumluluk” iktidarın ortadaki sorunu gidermesi bağlamıyla sınırlı mı acaba?
Ya da sorunun yaratılmasıyla ilgili “asli sorumluluk” mudur?
Biz de Sayın Türkeş gibi eski dille soralım :

  • “Sahte deliler üreten şebeke” (?)
    AKP iktidarının “mes’uliyet-i ekberi” midir?

Frankeştayn’ın, gelenek olduğu üzere, yaratıcısını da yutması
çok mu uzaktır acep?

Sevgi ve saygı ile.
6.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Sayın Türkeş’in “İşte Gerçek Adalet; İşte Gerçek Demokrasi” başlıklı
bir yazısına daha önce sitemizde yer vermiştik (http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=6735&action=edit., 21.9.2012)

===============================================

Karakuş Hükmü (Hükm-i Karakuşi)

İbrahim TÜRKEŞ
Hukukçu, Felsefeci

Mahkemelerin gerekçeli kararları, bir ispat amacı güder. Verilen kararın doğru olduğunu ispat! Bu amacın gerçekleşmesi, iki koşulun yerine getirilmesine bağlıdır: Delillerin (kanıtların) güvenli / güvenilir olması ve o kanıtların böyle bir sonucu zorunlu kılması!

Bu koşulları gerçekleyemeyen hiçbir karar, artık ne bir ispat, ne bir doğrulama olmayıp, olsa olsa birtakım önyargıları haklı çıkarma gayreti olabilir. Gerekçenin kuvvetini meydana getiren mantıksal zorunluluğu içinde taşımayan, delilleri zihinlerde mevcut önyargılar lehine feda eden bir mahkeme kararı da artık
hukuksal olmaktan çıkmış, bir “hükmi karakuşi”ye (hesaba kitaba gelmeyen,
abuk sabuk karar) dönüşmüştür. “Balyoz” davasının açıklanan gerekçesinin zihinlerde uyandırdığı ilk izlenim bu olmuştur.

Delil güvenliği ve güvenilirliği

Günümüzün teknolojik gelişmeleri karşısında “dijital” verilerin ceza yargılaması açısından “delil güvenliği” (delillerin korunması) ve “güvenilirliği” (delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş ve manüple edilmemiş olması) taşıyıp taşımadığı tartışmalı hale gelmiştir. Bu iki emredici kural, “adil yargılanma” hakkının da güvencesidir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın bu konu ile ilgili soru önergesine
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz tarafından verilen yanıtta, öz olarak,

Balyoz davasının temelini oluşturan CD ile Kafes Eylem Planı olduğu iddia edilen DVD’nin kullanıcı adının ASD olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bu adda bir kullanıcı olmadığı” ve devamla, “dijital verilerdeki yazı karakterinin 2003 yılında Silahlı Kuvvetler’de kullanılmadığı” açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca gerek davanın savunma avukatları, gerekse mahkeme tarafından yaptırılan bilirkişi incelemeleri, Balyoz davasındaki CD’lerde 2003 yılında kullanılmayan “Office 2007” programına işaret etmektedir.

  • O halde “Sahte delil üreten bir ‘çete’ ortalıkta kol mu gezmektedir?”
    sorusu gündemdedir.

Eksik inceleme                    :

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararı, bir “kozmik oda”dan üretildiği kuvvetle muhtemel olan bu delillerin hukuka uygunluğu konusunda
yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan oluşturulmuş, belki “dar hukuk”a
(ius strictum) uygun, fakat “hukukun hukuku” (quaetio juris) meselesi olan
adalet” ve “hakkaniyet”e aykırı bir karardır.

O kadar ki, Türk Silahlı Kuvvetleri dışında, dışarıdan sisteme girip suç oluşturduğu iddia edilen dijital verilerin kullanıcısı durumundaki ASD kimdir? CD’lerin imajları ile kopyaları arasındaki farkın sebebi nedir? Kimi o tarihte akademik eğitim için İngiltere’de, kimi askeri ataşe olarak Roma’da bulunduğunu kanıtlayan askerlerin hangi eylemleri ile isnat edilen fiil arasında “nedensel” bağ kurulmuştur? Davanın savunma avukatları ve Cumhuriyet gazetesinde Sayın Orhan Bursalı, bütün bu konuları didik didik etmiş, fakat gerekçenin bu konularda uskutu tutulmuştur (uskutu tutulmak yerel bir halk ağzı olup, sesi sedası kesilmek anlamına gelir).

Adalet; hâkimlerin keyfiliğine ve kanunların tesadüfiliğine terk edilemez.

Ünlü Fransız yazar Alain Söyleşilerinde

  • “Ortalığa korku salmak isteyen yargıç aramızda dolaşıyor; 
    yargıcı ne zaman yargılayacağız?” diye sorar.

Türk toplumu bir süredir bu soruyu sorar hale gelmiştir.

  • Hukuk devletinde hâkim ve savcılar da dahil hiç kimse, hukuka aykırı,
    keyfi işlem ve kararları nedeniyle sorumsuz değildir.

(Sağ olsun bizim hukuk devletimiz bunun da önlemini almış, Sayın Mehmet Haberal lehine verilen bir karar nedeniyle hâkimlerin keyfi gerekçelerinden şahsi sorumluluklarını bir yasa ile kaldırmıştır.)

Bu ülkede, üniversitelerin, kimi baroların, kimi yargı mensuplarının,
bertaraf olmak yerine bitaraf olmayı yeğleyen kimi işadamlarının, nice büyük (!) gazetecinin uskutu tutulmuşsa da, vicdanı kararmayan Türk toplumu,
“Hâkimdir, ne yapsa yeridir” deyip keyfiliği sineye çekecek kadar çaresiz,
sinik ve adalet duygusunu yitirmiş değildir.

Gerekçenin mantığı                        :

Mahkeme, “Eğer bir A olayı varsa, bu, B’nin de gerçekleşeceğini içerir” gibi bir nedensellikten hareket etmiştir. Bu muhakemede (akıl yürütme) B’ye ait iddia,
“eğer A varsa” koşulu ile korunmaktadır. Bilim felsefecisi Hans Reichenbach
ünlü “Nedensellik ve Endüksiyon” adlı makalesinde “Eğer böyle değilse,
olaylar arasındaki sıkı nedensel bağ, yerini ihtimaliyet (olasılık) bağına bırakır.” der.

Olasılıkta her zaman bir “şüpheli” taraf vardır ve “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi hukukun evrensel ilkesidir. Bu davadaki dijital kanıtların, bu içermenin geçerli olabilmesi için “şart” diye kabul edilen A kategorisine kesinlikle sokulabilecek derecede “tam” ve “kesin” olmadığı ortada olduğu halde, mahkemece A şartı gerçekleşmiş varsayılmıştır.

Savunmanın, davanın esasını etkileyecek nitelikteki bu hususun dikkate alınması yönündeki ısrarlı talepleri, konjonktürün (içinde bulunulan siyasal topludurumun) bu davanın kestirmeden ve çabuk bitirilmesi için uygun olduğu konusunda mahkemede de bir kanaat hâsıl etmiş olmalı ki; sürekli reddedilmiştir.

  • Yargının tarafsızlığı “siyasal konjonktür”e feda edilmiştir.

İddiayı ispat edecek yerde, yargılama sürecine egemen olduğu “ağır usul ihlalleri” ile daha başından belli olan “önyargı”ları haklı çıkarmaya yönelik bir gerekçe,
artık yasal bir “hüküm” değil, olsa olsa bir “hükmi karakuşi”dir.

Temel sorun                            :

Vaktiyle Çetin Altan bir yazısında, “Birkaç yüz kelimeye sığıyorsa dünyanız; Matisse’nin balıklarına bakmayın.. anlamazsınız.” demişti.

Temel sorun budur. Ülkemizin,“düşünce dinamikleri” zengin, bütün dünyası “haciz”, “döviz”, “faiz” ya da “tahliye”, “tutuklama”, “infaz” gibi, sınırlı sayıda ve üstelik Justinyanus’tan bu yana değişmeyen kavramlardan ibaret olmayan, bakınca Matisse’nin ya da Picasso’nun balıklarına, dibine kadar “anlayan”,
“ama bunlar balık değil ki, bir ucube(!)” 
demeyen yargıç, savcı ve avukat varlığına ihtiyacı vardır.

Prof. Ragıp Sarıca’nın ifadesi ile “ünlü bir ressamın tablosuna içi titreyerek bakmamış, heykel denilince İstanbul Üniversitesi binasının önündeki heykel aklına gelen” gene hocam Prof. Aydın Aybay’ın ifadesi ile, Kafka’yı belki de Çek milli takımının kalecisiİbsen’i de bir ihtimal İsveç’in milli güreşçisi zanneden” bir kültür birikimi ile hukukun “kanun”la iltibas edilmesinin (birinin öteki sanılmasının) önüne geçilemeyeceği gibi; hukukun muhteva gerçekliğini “formül” ve “formalite” düzenciliğine indirgeyen o yargıçtan adını “özgürlük hâkimi” koysanız bile “tutuklama”nın dışında bir karar alamazsınız.

Nitekim bu güne kadar alınamamıştır da.

Çünkü düşünce dinamikleri kaynağını kültürün geniş insani bilinç ve duyuncundan (vicdanı) değil, bilinçaltının görünmeyen derinliklerinde gizli kimi duygulardan ve ceberrut devlet” bekçiliğinden almaktadır.

Bu yüzden, görelilik (relativite) kuramı, atom ve kuantum fiziği ile bilimin ve felsefenin kavram yapısının köklü değişikliklere uğradığı bir dünyada, 19. yy’dan kalma düşünce kadroları ve gene 19. yy’dan kalma “skolastik” ve “kazuistik” hukuk yöntemleriyle
“hukuk eylemek”, ancak bizdeki kadar olur.

“Yasa”lar değil, “kafa”lar değişmelidir. Gerisi “laf-ü güzaf”tır.

(Cumhuriyet, 21.1.13)

Hava Kuvvetlerinde 80 pilot istifa etti


Saygı Öztürk

SÖZCÜ, 3.2.13

portresi

Hava Kuvvetlerinde 80 pilot istifa etti

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 400 dolayında muvazzaf ve emekli komutanın değişik davalar nedeniyle tutuklanması, zorunlu görev süresini dolduranların ayrılmalarına da neden oluyor. Türk Hava Kuvvetlerinde görevli pilotlar, daha yüksek aylıkla özel hava yolu şirketlerine geçmek için başvururken, Türk Hava Kuvvetleri’nde ise büyük bir kan kaybı yaşanıyor.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda 10 yıllık zorunlu çalışma süresini dolduran pilotlardan 80’inin ayrılmak için ilgili makamlara başvurduğu bildirildi. Başvurular 28 Şubat’a dek sürecek. Bu sürede, sayının daha da artması bekleniyor. Ancak üst düzey yetkililer,
bu sayının azalması için ikna yoluyla pilotları istifaden vazgeçirmeye çalışıyorlar.

Örnek aldıkları komutanları tutuklu

“Balyoz”, “Ergenekon”, “Casusluk-şantaj” gibi davalarda çok sayıda Hava Kuvvetleri mensubu da tutuklandı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması beklenirken tutuklanan Orgeneral Bilgin Balanlı, Türkiye’de “gece uçuş sistemi”yle ilk uçuşların yapıldığı Bandırma’da, filoyu kuran Korgeneral Turgut Atman, Korgeneral Rıdvan Ulugüler, Hava Kuvvetleri Plan ve Prensipler Başkanı Tümgeneral Yalçın Ergül, tümgeneraller Atilla Özler, Bülent Kocababuç, İsmail Taş, tuğgeneraller Erhan Pamuk ve Mehmet Eldem de tutuklu komutanlar arasında bulunuyor.

Daha önce 15 yıl çalıştıktan sonra Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılmaya izin verilirken, şimdi 10 yılını dolduran pilotların ayrılmalarına izin verilmesi, genç pilotların örnek aldığı ve “efsane” olarak bilinenlerin de kalmamasına neden oldu. Bir yetkili, “Hem davalar, hem de dışarıda daha yüksek aylıklar alınması,
bir mesleği olan pilotların da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan kopmasında etkili oluyor” dedi.

İdealleri Filo Komutanı olmak

Türk Hava Kuvvetleri’nden emekliye ayrılan bir pilot, ayrılmaları SÖZCÜ’ye şöyle değerlendirdi:

“Kuvvetlerinde pilot olarak göreve başlayan kişinin en önemli ideali, Filo Komutanı olmaktır. Şu anda Türkiye’de 12 tane hava ana jet üssü bulunuyor. Filo Komutanı, deyim yerindeyse komutanı olduğu filonun her şeyidir. Kısacası, filosundaki pilotun ve ailesinin verdiği ve vereceği kararlarla yaşam kaynağıdır.

Zorunlu hizmetin 10 yıla düşürülmesiyle, pilotların da ayrılması kolaylaştı. Ayrılmalarında değişik nedenler var. Ancak, ayrılan pilot
yurt içi ve yurtdışında kolaylıkla iş bulabiliyorlar. Ayrılmayar bu şekilde devam ederse hedefe gönderilecek , görev yapacak pilot kalmayacak. En büyük zararı da Hava Kuvvetleri Komutanlığı görüyor.
Pilotların yerini doldurmak kolay kolay mümkün olmuyor.

Bir pilotun filo komutanı olabilmesi için ilk aşamada Harp Akademisi‘ne gitmesi ve kurmay olması gerekiyor. Sayısı fazla olmamakla birlikte kurmay olmadan filo komutanı olan pilotlarda bulunuyor.
Filosundaki pilotunu en zor göreve gönderecek kişinin yani filo komutanının çok özel özellikleri olması gerekir. Yerine göre babadır, arkadaştır en önemlisi de pilotlarının hakkını koruyan, hesap peşinde koşmayan bir liderdir. Filonun başarısı için filo eğitim subayı ve filo harekat subayı da çok önemlidir. Hangi pilot hangi göreve uygundur planlamasını yapabilmek doğal olarak önemli iştir. Filo komutanı başta olmak üzere filonun yönetim kadrosu Hava Kuvvetleri tarafından ince okunup sık dokunarak oluşturulur.

Pilot, tam yetiştirilince ayrılıyor

Zorunlu hizmetin 10 yıla inmesi ve ayrılmaların fazlalığından,
Hava Kuvvetlerimiz büyük zarar görmeye başladı. Bir pilotun başlangıç ve tekamül uçuş eğitim süresi 18 aydır. Bunun üzerine yaklaşık dokuz ay sürecek harbe hazırlık eğitimini de eklerseniz
her pilot seçildiği uçak tipine göre o uçakta, tayin olduğu filoya katılmadan önce harbe hazırlık eğitimi alır. Zorunlu hizmetin üç yılı böylece bitmiş olur. Geriye kalır yedi yıl.

Kol uçucusu olarak atanan pilot önce dörtlü kol uçucusu,
daha sonrada ikili kol uçucusu olur. Her uçuş kolunun bir lideri bulunur ve onun emirleri uygulanır. Kol uçucusu pilotun önce dörtlü kol, daha sonrada ikili kol lideri olması için o filoda belirli bir süre uçması ve bu uçuş sürecinde de iyi olması gerekir ki önce ikili kol lideri, sonra da dörtlü kol lideri olabilsin. Yoksa kolunda uçan pilotların yaşamını tehlikeye atar.

Uçuş deneyimi gerekiyor

Bu deneyime sahip olmak için pilotun en az 4-5 yılık uçuş deneyimi gerekiyor. Bu arada zorunlu hizmetinizin sonuna yaklaştığı için gelecekle ilgili hedefi olmadığından, kafanız bir ön önce sivil havacılık kuruluşlarından birisine geçme işini planlamakla meşgul oluyorsunuz.

Havacılık büyük zarar görüyor

Havacılık zor iştir. Bu süreçten en büyük zararı gören kuvvet ise
Hava Kuvvetleridir. Filo komutanı ve filonun öbür unsurları için hatta dörtlü kol lideri (istenen özellikte bulunamayacağı için) Hava Kuvvetleri Harekat Planlarında kendisine verilen görevleri yerine getirmekte zorlanacaktır.”

ÖRTÜLÜ FAŞİZMDEN AÇIK İSLAMİ FAŞİZME : NAM-I DİĞER “ILIMLI İSLAM” REJİMİNE Mİ ??

ortulu_fasizmden_acik_islami_fasizme_24.09.08