Etiket arşivi: CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran

‘Erdoğan 30 Mart’ı göremeyebilir’

indir.jpg

‘Erdoğan 30 Mart’ı göremeyebilir’

Erdoğan’ı eleştiren Umut Oran, siyasetin bu hafta yeni gelişmelere gebe olduğunu belirtti.

portresi

CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, siyasetin
bu hafta yeni gelişmelere gebe olduğunu belirterek, “Erdoğan, 30 Mart’ta o koltuğunda oturamayacak. Onun artık diktatörlüğü yıkılmış olacak. Bu hafta yeni gelişmeler olacak. Erdoğan’ın korktuğu başına gelecek. Belki de
30 Mart’ı bile görmeden siyasetten çekilebilir” dedi.

Umut Oran, partisinin Antalya İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında sosyal paylaşım sitesi Twitter’ın kapatılmasıyla birlikte Türkiye’de işlerin çığırından çıktığını söyledi. Oran, “Bu çağda Twitter’ın yasaklanmasının matbaanın yasaklanmasından farkı yok” diye konuştu. Çağdışı bir hareket olarak değerlendirdiği yasağa karşı Türkiye’de ve yurtdışında büyük bir tepki oluştuğuna
işaret eden Umut Oran, şunları söyledi:

“Saldır yıldır kaldır politikası bir özgürlük düşmanlığı, demokrasi düşmanlığı olarak algılanıyor. Erdoğan, 12 yıl boyunca birçok şey yaparak tarihe geçmek istedi.
Bu ihtirası, hırsı yüzünden çok yanlış da yaptı. Yasakçı, otoriter, özgürlük düşmanı olarak dünya siyaset tarihine geçmeyi başardı. Bunu silebilmesi, sıfırlayabilmesi mümkün değil. Dünyada gelmiş geçmiş en yasakçı, en otoriter, özgürlük ve demokrasi düşmanı bir diktatör olarak tarihe geçecektir.”

Erken genel seçim

CHP Genel Başkan Yardımcısı Oran, tarihte diktatörlerin yarattığı otoriter, baskıcı rejimlerin sonucunun hüsran olduğunu söyledi.

  • Libya’da eski Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin interneti ve
    Twitter’ı yasakladıktan 1 ay sonra,
  • Mısır’da eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in interneti yasakladıktan
    18 gün sonra devrildiğini

kaydeden Umut Oran, “Dünkü uygulamasıyla Erdoğan, 7 gün sonra, 30 Mart’ta
o koltuğunda oturamayacak. Bu bir yerel seçim ama onun artık diktatörlüğü yıkılmış olacak. Bu, muhtemelen Türkiye’nin erken genel seçime gideceğini ortaya koyuyor.” dedi.

Twitter yasağının özellikle gençlerin ve kadınların sergilediği dayanışma sonucunda amacına ulaşmadığını savunan Oran, “Bir küçük kuş öyle bir şey başardı ki,
baktığınız zaman Hz. Davut yalnızca bir taş atıp koca dev Golyat’ı yıkmıştı,
Erdoğan’ın da korku imparatorluğunu küçücük bir posta güvercini yıkmış olacak.
Dün Türkiye’de bütün sosyal medyada, meydanlarda ‘Adolf Hitler Tayyip twittler’ olarak söylendi.” şeklinde açıklamalarına devam etti.

El Nusra iddiası

Umut Oran, Niğde Ulukışla’da güvenlik güçlerine ateş açılması sonucu 2 asker ve
1 polisin şehit olduğu olayın arka planının da iyi araştırılması gerektiğini dile getirdi. Faillerin El Nusra bağlantılı olduğunun iddia edildiğini kaydeden Oran, Başbakan Erdoğan’ın El Nusra’nın terör örgütü listesinden çıkartılması için ABD’de lobi etkinliği  yürüttüğünü öne sürerek, “Bütün bunlardan şu çıkıyor, neden yasaklıyorsun?
Demek ki çok korktuğunuz bir şey var. Bu milletin bilmesini istemediğiniz,
sosyal medyada paylaşılmasını istemediğiniz çok önemli bir sorun var.
Mutlaka o da çıkacaktır” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan’ın seçimden kaçmak için her türlü yolu deneyebileceğini,
hatta bunun kendisine suikast düzenletmekten, Türkiye’de bir iç karışıklık yaratmaya kadar uzanabileceğini iddia eden Umut Oran,

“Çünkü bu seçimin sonucu net. AKP çok ağır bir yenilgiye uğrayacak.
Bu hafta yeni gelişmeler olacak. Erdoğan’ın korktuğu başına gelecek.
Erdoğan, belki de 30 Mart’ı bile görmeden siyasetten çekilebilir. Kuşu yakalamak istiyorsanız keçileri kaçırmanız lazım. O kuş 40 milyon.” diye konuştu.

CHP’den Abdullah Gül’e Çağrı : Yolsuzluğun Örtülmesini Engelleyin!


CHP’den Abdullah Gül’e Çağrı : Yolsuzluğun Örtülmesini Engelleyin!

Hirsiz_vaaar_29.12.13

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI UMUT ORAN

YOLSUZLUK SORUŞTURMASI KAPSAMINDA YAŞANAN GERGİNLİKLERE DEĞİNEREK CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL’E ÇAĞRIDA BULUNDU.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, AKP’ye büyük rüşvet operasyonuyla gündeme gelen yolsuzluk operasyonunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından örtülmesi girişimleri karşısında kolluk gücü ve savcılık arasında yaşanan gerilime
dikkat çekerek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e tarihsel bir çağrıda bulundu.

Umut_Oran_CHP_amblemiyle


Umut Oran

 

 

  • “Bütün Türkiye aynı soruyu sormaktadır, ‘Cumhurbaşkanı daha ne bekliyor?’ Cumhurbaşkanı’nın artık sessiz kalması kabul edilemez. Bakanlar Kurulunu toplama yetkisini kullanmalıdır. Cumhurbaşkanı yeminine sahip çıkmalı ve artık Türkiye’den yana tavır almalıdır. Bu tavrı göstermeyen Cumhurbaşkanı’nın da tarihe bu suçların ortağı olarak geçeceğinin bilinciyle, kendisini görevini yapmaya davet ediyor, o makamda oturandan gereken ciddiyeti bekliyoruz.”

diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, konuyla ilgili yazılı açıklama yaparak,

  • “Türkiye tarihinde eşi benzeri olmayan yolsuzluk iddiaları ortaya çıkmış,
    Yürütme Organı üyeleri ve yakınları
    rüşvet, kara para aklama,
    kaçak altın ihracatı
    gibi iddialarla soruşturulmaktadır.” dedi.Bu soruşturma ortaya çıktıktan sonra

    4 bakanın istifa ettiğini,
    görevden alındığını belirten Oran, “Uzun yıllardır Tayyip Erdoğan ile çok yakın ilişkisi olan
    Erdoğan Bayraktar ise ne yaptıysa Başbakan’ın emri üzerine yaptığı söyleyip, halkımızı ve ülkemizi rahatlatmak için kendisini istifaya davet etmiştir.” 

dedi.

Umut Oran açıklamasında şunları kaydetti:

  • Başbakan soruşturmanın üstünü kapatıyor

Başbakan bu konuda sorumluluğu üstlenmek yerine soruşturmanın üstünü kapatmak için girişimlerde bulunmuş, yüzlerce polis ve memur görevden alınmış,
yargıya baskı uygulanmıştır. 26 Aralık 2013 tarihinde başlayan bir yolsuzluk soruşturması sırasında Emniyet Birimleri açık mahkeme kararına uymayı reddetmiş, soruşturmayı yürüten savcı görevden alınmış,  HSYK bu yapılanların hukuka aykırı olduğuna dair bir karar vermiş, Danıştay da ilgili Adli Kolluk Yönetmeliğinin durdurulmasına karar vermiştir. Buna rağmen İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan Jandarmanın da açık mahkeme emrini uygulamadığı gözlenmektedir.

Erdoğan, 6 ay önce “Hukuksuz olan hukuktan korkar” diyordu

Demokratik ülkelerde iktidarda olanlar hesap vermekten gurur duyarlar.
Namuslu insanlar adaletten korkmaz. Yolsuzluk suçlamasıyla itham edilen
Almanya Cumhurbaşkanı istifa etmiş ve yargı önüne çıkmıştır. Oysa daha 6 ay önce “Hukuksuz olan hukuktan korkar” diyen Yürütme Organı Başkanı Erdoğan tarafından verilen talimatlarla yargıya müdahale edilmiş, mahkeme kararları uygulanamaz hale gelmiş, devlet tarafından deliller karartılmaya çalışılmış, hukukun üstünlüğü yerine Tayyip Erdoğan’ın hukuk üstüne çıkması gündeme gelmiştir.
Bugün Tayyip Erdoğan ve yakınları, hiçbir hukuksal temeli olmayan
bir dokunulmazlık zırhına sahiptir.

Diktatörlük veya padişahlık

Yargının soruşturma yapamadığı, engellendiği, iktidarın hesap vermeden halkın parasını alabildiğine kullanabildiği, yürütmenin yasamanın ve yargının doğrudan tek bir insana bağlı olduğu iki rejim vardır, diktatörlük veya padişahlık. Bu durum hiçbir demokraside gözlenemez.

Cumhurbaşkanı’na yeminini anımsattı

AbGül Arap giysili, Cumhuriyet, 15.11.07
Cumhurbaşkanı Anayasamızda ifadesini bulan “laik, demokratik, sosyal,
hukuk devleti” ilkelerini korumak üzere yemin etmiştir. Bugün devlet kurumları birbirleriyle çatışır, mahkeme kararları uygulanamaz hale gelmiş, hiçbir yasal geçerliliği olmayan uygulamalarla hukuk devleti anlayışı yok edilmiş, eski bakanlar bu işlerin arkasında Başbakan’ın olduğunu açıkça ifade etmiştir.

 

Cumhurbaşkanı daha ne bekliyor?

Bütün Türkiye aynı soruyu sormaktadır, “Cumhurbaşkanı daha ne bekliyor?” Cumhurbaşkanı devletin çivisi çıkarken, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmışken,
yargı bağımsızlığı yok edilmişken, hukukun olmadığı bir muz cumhuriyetine yakışacak uygulamalar alabildiğine uygulanırken daha ne bekliyor?

Cumhurbaşkanı sessiz kalamaz, Bakanlar Kurulunu toplasın

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanı’nın artık sessiz kalması kabul edilemez.
Cumhurbaşkanı artık harekete geçmeli ve Anayasa’nın 104. maddesinde ifadesini bulan Bakanlar Kurulunu toplama yetkisini kullanmalıdır. Bu şekilde Başbakan ve Bakanların işlemleri hakkında gereken hesap sorulmalı, özellikle hukuk alanı dışına çıkan uygulamalar ortaya çıkartılmalıdır.

Tavır göstermezse bu suçların ortağı olur

Cumhurbaşkanı yeminine sahip çıkmalı ve artık Türkiye’den yana tavır almalıdır.
Bu tavrı göstermeyen Cumhurbaşkanı’nın da tarihe bu suçların ortağı olarak geçeceğinin bilinciyle, kendisini görevini yapmaya davet ediyor,  o makamda oturandan gereken ciddiyeti bekliyoruz.

—–

Abdullah Gül’den böylesi bir tavır almasını beklemek gerçekçi değildir.
Halkı, CHP tabanını oyalamak, gazını almaktır.
CHP sonuç alıcı eylemler sergilemek zorundadır.
Suret-i haktan görünerek artık sabrı kalmayan halkı daha fazla oyalama olanağı yoktur.

  • CHP; CHP tarafından yönetilmelidir.

Yapılacak şey CHP’nin MHP ve BDP’ye de çağrı yaparak, demokratik kitle örgütleriyle birlikte AKP iktidarı karşısında bir toplumsal blok oluşturmaktır.

Bu çerçevede yaygın – ardışık – büyük halk mitingleri düzenlenerek
AKP hükümeti istifaya çağrılmalıdır.

Süleyman Demirel‘e kalsaydı sanırız AKP’yi 1 hafta – 10 gün içinde yıldırarak indidirdi..


Sevgi ve saygı ile.
29 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

İçişleri Bakanı Muammer Güler : “Tabela dar T.C.’yi attık“

İçişleri Bakanı Muammer Güler : “Tabela dar T.C.’yi attık“

Dostlar,

AKP iktidarının bu vb. saldırıları artık dayanılmaz durum aldı.

Apaçık halk isyana teşvik edilmekte.. hem de hükümet uygulamaları eliyle..
Bir kez daha sağduyulu (aklıselim) AKP’lilere anımsatalım; bu gidiş hayra alamet değil!

Yeryüzünde görülmüş şey değil..

Yaşam boyu yapabileceğim tüm kınamaların yarısını, Allah kimseyi düşürmesin,
bu olaydaki traji-komik durumu için İçişleri Bakanı Muammer Güler‘e kullanıyorum..
Devr-i AKP‘de olmasak belki de tüm yaşam boyu kınama kotamı
Sn. Güler’e sunardım..

Yazıklar olsun, yazıklar olsun… hem de binlerce kez…
Güler’in çoluk çocuğu, yakınları O’nun yerine de çok utanıyor olmalılar??

Efendiler; Cumhuriyetin temel değerleri ile uğraşmaktan vazgeçin, çarpılacaksınız!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

“Tabela dar T.C.’yi attık“

İçişleri Bakanı Muammer Güler, Balıkesir Valiliği’nin
tabelayı yenilerken “alanın dar olması” ve “yazının uzaktan daha belirgin olması
ve okunabilir olması amacıyla” T.C.’nin konulmadığını, ancak burada da “istismarı”
önlemek için T.C.’nin yeniden asıldığını bildirdi.

Muammer_Guler_Icisleri_Bakani_24.8.13

ANKARA – Bursa Valiliği’nde, istismarı önlemek için T.C. ibaresinin yeniden konulduğunu belirten Bakan Muammer Güler, Balıkesir Valiliği’nin tabelayı yenilerken “alanın dar olması” ve “yazının uzaktan daha belirgin olması ve okunabilir olması amacıyla” T.C.’nin konulmadığını, ancak burada da “istismarı” önlemek için T.C.’nin yeniden asıldığını bildirdi.

Radikal’den Miray Çimen’in haberine göre, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Denizli, Balıkesir ve Bursa valiliklerindeki tabelalardan “T.C.” ibarelerinin kısa sürelerle arka arkaya kaldırılmasının ardından konuyu TBMM’ye taşımıştı. Oran, 18 Nisan’da TBMM’ye bir soru önergesi vererek geçen yıl Denizli’de, yılbaşında Balıkesir’de nisan ayında da Bursa’da valilik konaklarındaki T.C. ibarelerinin niçin kaldırıldığını, bakanlık olarak bu konuda bir talimat verip vermediklerinin açıklanmasını istemişti.

“İSTİSMAR OLMASIN DİYE”

İçişleri Bakanı Güler verdiği yanıtta Balıkesir ve Bursa valiliklerinde “konunun istismar edilmemesi için” T.C. ibaresinin yeniden konulduğunu belirtti.
Güler, Bursa Valiliği olarak kullanılan Çarşamba semtindeki ana hizmet binasının ön ve arka cephesinde T.C. Bursa Valiliği ibaresinin bulunduğunu ancak Bursa Valiliği Heykel binasında sadece Valilik yazısının bulunduğunu bildirdi. 2008 yılından bu yana yapılan restorasyon çalışmalarından bu yana binada sadece “valilik” yazısının bulunduğunu kaydeden Güler, “yanlış anlaşılmalara son vermek ve konunu istismar edilmemesi amacıyla T.C. Bursa Valiliği olarak yeniden düzenlenmiştir.” dedi.

BALIKESİR’DE TABELA DAR GELMİŞ

Balıkesir’de ise hükümet konağında 2012 yılında büyük bir onarım çalışmasının yapıldığını bu kapsamda yıpranmış tabelaların da yenilendiğini bildiren Bakan Güler,

“Tabelaların bulunduğu alanın dar olması nedeniyle yazının uzaktan daha belirgin ve okunabilir olması için tabelanın valilik olarak düzenlendiği fakat konunun istismar edilmemesi amacıyla tabelaların yeniden T.C. Balıkesir Valiliği şeklinde değiştirilmiştir.” dedi.

UMUT ORAN: T.C. BÜTÜN TABELALARA SIĞACAK

Yanıta tepki gösteren CHP’li Umut Oran ise;

“Yurttaşlarımızı ve sayın valilerimiz hiç merak etmesinler CHP iktidarında Türkiye Cumhuriyeti ve T.C. ibaresi bütün belgelere, tabelalara rahatça sığacak, bundan kimse kuşku duymasın. 93 yıldır tabelalara sığan T.C. yazısı niçin AKP döneminde sığmaz oldu birden bire? Önergede yazdığım gibi Cumhurbaşkanı’nın dışında makam arabasında bayrak taşıyan sadece büyükelçilerimiz ve valilerimizdir. İki meslek grubunun da gelip gecen hükümetleri değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil ettiklerini bir kez daha kendilerine hatırlatmak isterim. Onlarca yıldır sabit duran valiliklerin yerini vatandaş çok iyi biliyor tabelayı uzaktan algılayıp okuyabiliyor merak etmesin sayın valilerimiz. Bu yanıttan şunu da anlıyoruz ki; yurttaşımız tepki göstermese bizler izlemesek valiliklere göre ‘istismar’ konusu haline gelmese oldu bitti ile istediklerini yapacaklar. Bu kabul edilemez, konunun her zaman takipçisiyiz.” diye konuştu. (YURT, 23 Ağustos 2013)

Karakuş Hükmü (Hükmi Karakuşi)


Dostlar
,

Dostumuz, yetkin hukukçu ve felsefeci Av. İbrahim Türkeş (Fethiye) geçtiğimiz haftalarda müthiş bir makale kaleme aldı. Yazısı Cumhuriyet‘te yayımlandı (21.1.13). Yoğunluğumuzdan güncel olarak size aktaramadık. İyi de oldu..
Bu arada yazıya gelebilecek olası tepkileri de gözleme olanağımız oldu. Verilebilecek tutarlı ne yanıt olabilirdi ki? Yazı kendi içinde öylesine sağlam..
Sayın Av. Türkeş, Balyoz Davası kararının gerekçesini bir “hükm-i karakuşi” olarak niteliyor ve adalet ve hakkaniyete açıkça aykırı buluyor:

  • İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararı
    “adalet” ve “hakkaniyet”e aykırı bir karardır. (Balyoz davasında)

Bir de sorusu var, mutlaka yanıt verilmesi gereken :

  • O halde Sahte delil üreten bir ‘çete’ ortalıkta kol mu gezmektedir? sorusu gündemdedir.

İlk saptama belki, ağırlıklı olarak yargı erkinin sorunudur.. diyelim..

İkincisi doğrudan iktidarın sorumluluğu değil midir?

“Sorumluluk” iktidarın ortadaki sorunu gidermesi bağlamıyla sınırlı mı acaba?
Ya da sorunun yaratılmasıyla ilgili “asli sorumluluk” mudur?
Biz de Sayın Türkeş gibi eski dille soralım :

  • “Sahte deliler üreten şebeke” (?)
    AKP iktidarının “mes’uliyet-i ekberi” midir?

Frankeştayn’ın, gelenek olduğu üzere, yaratıcısını da yutması
çok mu uzaktır acep?

Sevgi ve saygı ile.
6.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Sayın Türkeş’in “İşte Gerçek Adalet; İşte Gerçek Demokrasi” başlıklı
bir yazısına daha önce sitemizde yer vermiştik (http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=6735&action=edit., 21.9.2012)

===============================================

Karakuş Hükmü (Hükm-i Karakuşi)

İbrahim TÜRKEŞ
Hukukçu, Felsefeci

Mahkemelerin gerekçeli kararları, bir ispat amacı güder. Verilen kararın doğru olduğunu ispat! Bu amacın gerçekleşmesi, iki koşulun yerine getirilmesine bağlıdır: Delillerin (kanıtların) güvenli / güvenilir olması ve o kanıtların böyle bir sonucu zorunlu kılması!

Bu koşulları gerçekleyemeyen hiçbir karar, artık ne bir ispat, ne bir doğrulama olmayıp, olsa olsa birtakım önyargıları haklı çıkarma gayreti olabilir. Gerekçenin kuvvetini meydana getiren mantıksal zorunluluğu içinde taşımayan, delilleri zihinlerde mevcut önyargılar lehine feda eden bir mahkeme kararı da artık
hukuksal olmaktan çıkmış, bir “hükmi karakuşi”ye (hesaba kitaba gelmeyen,
abuk sabuk karar) dönüşmüştür. “Balyoz” davasının açıklanan gerekçesinin zihinlerde uyandırdığı ilk izlenim bu olmuştur.

Delil güvenliği ve güvenilirliği

Günümüzün teknolojik gelişmeleri karşısında “dijital” verilerin ceza yargılaması açısından “delil güvenliği” (delillerin korunması) ve “güvenilirliği” (delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş ve manüple edilmemiş olması) taşıyıp taşımadığı tartışmalı hale gelmiştir. Bu iki emredici kural, “adil yargılanma” hakkının da güvencesidir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın bu konu ile ilgili soru önergesine
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz tarafından verilen yanıtta, öz olarak,

Balyoz davasının temelini oluşturan CD ile Kafes Eylem Planı olduğu iddia edilen DVD’nin kullanıcı adının ASD olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bu adda bir kullanıcı olmadığı” ve devamla, “dijital verilerdeki yazı karakterinin 2003 yılında Silahlı Kuvvetler’de kullanılmadığı” açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca gerek davanın savunma avukatları, gerekse mahkeme tarafından yaptırılan bilirkişi incelemeleri, Balyoz davasındaki CD’lerde 2003 yılında kullanılmayan “Office 2007” programına işaret etmektedir.

  • O halde “Sahte delil üreten bir ‘çete’ ortalıkta kol mu gezmektedir?”
    sorusu gündemdedir.

Eksik inceleme                    :

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararı, bir “kozmik oda”dan üretildiği kuvvetle muhtemel olan bu delillerin hukuka uygunluğu konusunda
yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan oluşturulmuş, belki “dar hukuk”a
(ius strictum) uygun, fakat “hukukun hukuku” (quaetio juris) meselesi olan
adalet” ve “hakkaniyet”e aykırı bir karardır.

O kadar ki, Türk Silahlı Kuvvetleri dışında, dışarıdan sisteme girip suç oluşturduğu iddia edilen dijital verilerin kullanıcısı durumundaki ASD kimdir? CD’lerin imajları ile kopyaları arasındaki farkın sebebi nedir? Kimi o tarihte akademik eğitim için İngiltere’de, kimi askeri ataşe olarak Roma’da bulunduğunu kanıtlayan askerlerin hangi eylemleri ile isnat edilen fiil arasında “nedensel” bağ kurulmuştur? Davanın savunma avukatları ve Cumhuriyet gazetesinde Sayın Orhan Bursalı, bütün bu konuları didik didik etmiş, fakat gerekçenin bu konularda uskutu tutulmuştur (uskutu tutulmak yerel bir halk ağzı olup, sesi sedası kesilmek anlamına gelir).

Adalet; hâkimlerin keyfiliğine ve kanunların tesadüfiliğine terk edilemez.

Ünlü Fransız yazar Alain Söyleşilerinde

  • “Ortalığa korku salmak isteyen yargıç aramızda dolaşıyor; 
    yargıcı ne zaman yargılayacağız?” diye sorar.

Türk toplumu bir süredir bu soruyu sorar hale gelmiştir.

  • Hukuk devletinde hâkim ve savcılar da dahil hiç kimse, hukuka aykırı,
    keyfi işlem ve kararları nedeniyle sorumsuz değildir.

(Sağ olsun bizim hukuk devletimiz bunun da önlemini almış, Sayın Mehmet Haberal lehine verilen bir karar nedeniyle hâkimlerin keyfi gerekçelerinden şahsi sorumluluklarını bir yasa ile kaldırmıştır.)

Bu ülkede, üniversitelerin, kimi baroların, kimi yargı mensuplarının,
bertaraf olmak yerine bitaraf olmayı yeğleyen kimi işadamlarının, nice büyük (!) gazetecinin uskutu tutulmuşsa da, vicdanı kararmayan Türk toplumu,
“Hâkimdir, ne yapsa yeridir” deyip keyfiliği sineye çekecek kadar çaresiz,
sinik ve adalet duygusunu yitirmiş değildir.

Gerekçenin mantığı                        :

Mahkeme, “Eğer bir A olayı varsa, bu, B’nin de gerçekleşeceğini içerir” gibi bir nedensellikten hareket etmiştir. Bu muhakemede (akıl yürütme) B’ye ait iddia,
“eğer A varsa” koşulu ile korunmaktadır. Bilim felsefecisi Hans Reichenbach
ünlü “Nedensellik ve Endüksiyon” adlı makalesinde “Eğer böyle değilse,
olaylar arasındaki sıkı nedensel bağ, yerini ihtimaliyet (olasılık) bağına bırakır.” der.

Olasılıkta her zaman bir “şüpheli” taraf vardır ve “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi hukukun evrensel ilkesidir. Bu davadaki dijital kanıtların, bu içermenin geçerli olabilmesi için “şart” diye kabul edilen A kategorisine kesinlikle sokulabilecek derecede “tam” ve “kesin” olmadığı ortada olduğu halde, mahkemece A şartı gerçekleşmiş varsayılmıştır.

Savunmanın, davanın esasını etkileyecek nitelikteki bu hususun dikkate alınması yönündeki ısrarlı talepleri, konjonktürün (içinde bulunulan siyasal topludurumun) bu davanın kestirmeden ve çabuk bitirilmesi için uygun olduğu konusunda mahkemede de bir kanaat hâsıl etmiş olmalı ki; sürekli reddedilmiştir.

  • Yargının tarafsızlığı “siyasal konjonktür”e feda edilmiştir.

İddiayı ispat edecek yerde, yargılama sürecine egemen olduğu “ağır usul ihlalleri” ile daha başından belli olan “önyargı”ları haklı çıkarmaya yönelik bir gerekçe,
artık yasal bir “hüküm” değil, olsa olsa bir “hükmi karakuşi”dir.

Temel sorun                            :

Vaktiyle Çetin Altan bir yazısında, “Birkaç yüz kelimeye sığıyorsa dünyanız; Matisse’nin balıklarına bakmayın.. anlamazsınız.” demişti.

Temel sorun budur. Ülkemizin,“düşünce dinamikleri” zengin, bütün dünyası “haciz”, “döviz”, “faiz” ya da “tahliye”, “tutuklama”, “infaz” gibi, sınırlı sayıda ve üstelik Justinyanus’tan bu yana değişmeyen kavramlardan ibaret olmayan, bakınca Matisse’nin ya da Picasso’nun balıklarına, dibine kadar “anlayan”,
“ama bunlar balık değil ki, bir ucube(!)” 
demeyen yargıç, savcı ve avukat varlığına ihtiyacı vardır.

Prof. Ragıp Sarıca’nın ifadesi ile “ünlü bir ressamın tablosuna içi titreyerek bakmamış, heykel denilince İstanbul Üniversitesi binasının önündeki heykel aklına gelen” gene hocam Prof. Aydın Aybay’ın ifadesi ile, Kafka’yı belki de Çek milli takımının kalecisiİbsen’i de bir ihtimal İsveç’in milli güreşçisi zanneden” bir kültür birikimi ile hukukun “kanun”la iltibas edilmesinin (birinin öteki sanılmasının) önüne geçilemeyeceği gibi; hukukun muhteva gerçekliğini “formül” ve “formalite” düzenciliğine indirgeyen o yargıçtan adını “özgürlük hâkimi” koysanız bile “tutuklama”nın dışında bir karar alamazsınız.

Nitekim bu güne kadar alınamamıştır da.

Çünkü düşünce dinamikleri kaynağını kültürün geniş insani bilinç ve duyuncundan (vicdanı) değil, bilinçaltının görünmeyen derinliklerinde gizli kimi duygulardan ve ceberrut devlet” bekçiliğinden almaktadır.

Bu yüzden, görelilik (relativite) kuramı, atom ve kuantum fiziği ile bilimin ve felsefenin kavram yapısının köklü değişikliklere uğradığı bir dünyada, 19. yy’dan kalma düşünce kadroları ve gene 19. yy’dan kalma “skolastik” ve “kazuistik” hukuk yöntemleriyle
“hukuk eylemek”, ancak bizdeki kadar olur.

“Yasa”lar değil, “kafa”lar değişmelidir. Gerisi “laf-ü güzaf”tır.

(Cumhuriyet, 21.1.13)

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak !

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak !

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey de
29 Ekim 2012’de Ulus’ta gerçekleşecek Seferberlik Buluşması’na katılacak..

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak

Aralarında ADD, ÇYDD, TGB, Eğitim-İş, Birleşik Kamu-İş, Cumhuriyet Kadınları Derneği vb. 30’u aşkın kurumun bir araya gelerek oluşturduğu Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği‘nin organize ettiği “Seferberlik Buluşması” 29 Ekim 2012 saat 11:00’da
Ankara-Ulus’ta gerçekleşecek. Yasaklamalara ve engellemelere rağmen Cumhuriyet’i kutlamaktan vazgeçmeyen gençlerin buluşmasına İşçi Partisi ve CHP’den de destek geldi.

  • CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
    CHP’li milletvekilleri ile birlikte bu buluşmaya katılma kararı aldı.

Daha önce CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyerek Cumhuriyete sahip çıkan herkesi 29 Ekim’de Ulus’ta olmaya çağırmıştı.

===========================================================

Dostlar,

CHP nihayet kendine yakışanı, kendinden bekleneni yaptı..

Bunda tabanın, halkın baskısının mutlaka belirleyici rolü var.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun çıplak gerçeği görmemesi, karşı durması olanaksızdı.

Doğru olan budur.

  • CHP’yi artık sokaklarda fiilen Cumhuriyet’e sahip çıkmak büyütebilir.

TBMM koridor ve salonlarında muhalefet anlamsızlaşmıştır. 

Acı örneği 4+4+4 yasa tasarısının Komisyonlarda görüşülmesinde yaşanmıştır.
AKP, iri kıyım milletvekillerini özellikle görevlendirerek CHP’li vekiileri döverek komisyonlardan uzaklaştırmıştır.

Bu olay gerçekte açık bir kırılma noktası idi.
CHP o gün sine-i millete dönme kararı alabilirdi..

Dileriz bu acı olayın benzeri sözde “yeni Anayasa” yazım süreçlerinde yaşanmasın.

  • AKP gemileri yakmıştır; geri dönüşü yoktur; çaresi giderek artan baskı sarmalıdır.

Çare sokakta, halkla birlikte, “de facto” (fiilen, eylemli) savunmadır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa 1. TBMM’yi açarken neler söylemiş, ders alalım :

Devamla…


Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net