Etiket arşivi: Çağlayan Adliyesi

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB yöneticilerinin yargılandığı 1 Mayıs davası başladı

 

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB yöneticilerinin yargılandığı 1 Mayıs davası başladı

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/1mayis-5132.html, 06 ŞUBAT 2015

DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu, KESK
Eş Genel Başkanı Lami Özgen, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı
 ve dönemin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan hakkında, 2014 1 Mayıs’ı ile ilgili olarak “halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma” suçlamasıyla açılan dava bugün (6 Şubat 2015) İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başladı.

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB yöneticileri duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde
ortak basın açıklaması yaptılar.

Kani Beko, Dr. Arzu Çerkezoğlu, Lami Özgen, Mehmet Soğancı ve Prof. Dr. Özdemir Aktan’ın yanı sıra TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan, TTB İkinci Başkanı Prof. Dr.
Raşit Tükel, TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Özden Şener, İstanbul Tabip Odası Başkanı (İTO) Prof. Dr. Selçuk Erez, TTB eski başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, İTO eski başkanı Prof. Dr. Taner Gören’in katıldığı basın açıklamasına, hekimler, emek, meslek örgütü, sendika,
siyasal parti temsilcileri ve yurtdışından temsilciler destek verdi.

6 Şubat 2015

TAKSİM 1 MAYIS ALANIDIR, YARGILANAMAZ!

Padişah fermanını yazdı ve o ferman bizi bugün Çağlayan Adliyesi‘ne çağırdı.
Biz de bu fermanı yırtmak için bugün buradayız.

Hepinizin bildiği gibi, 2014 1 Mayıs’ı ile ilgili DİSK Genel Başkanı Kani Beko,
DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu, KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen,
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve dönemin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özdemir Aktan hakkında İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.

Emek ve meslek örgütlerinin yöneticileri, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ederek “Halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma” ile suçlanıyor.

Oysa 1 Mayıs’ta Taksim’i yasaklamak suçtur! Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamanın hakkımız olduğunu teslim eden çok sayıda ulusal ve uluslararası mahkeme kararı mevcuttur.

Türkiye mahkemeleri de 1 Mayıs’ta Taksim alanına yıllardır yaptığımız çağrılarla ilgili kezlerce  “beraat” ve “takipsizlik” kararları vermiştir. Verilen mücadeleler sonucu 2010, 2011 ve 2012’de Taksim’deki 1 Mayıs kutlamalarına herhangi bir saldırı olmamış, emeğin birlik-mücadele ve dayanışma bu alanda yüz binlerle, coşku içinde, şarkılarla türkülerle kutlanmıştır.

Her yıl daha çok katılımla, daha büyük coşkuyla gerçekleşen Taksim 1 Mayıs’ı iktidarı
rahatsız etmiş ve 2012’deki devasa kutlamanın ardından 2013’te saldırılar başlamıştır.
AKP hükümeti tüm mahkeme kararlarına ve üç yıl boyunca hiçbir olumsuz durum yaşanmamasına karşın 1 Mayıs’ta Taksim’i yasaklayarak suç işlemiştir. İşçileri, emekçileri
1 Mayıs’ta Taksim’e çağırmak değil bunu engellemek suçtur. Yalnızca Taksim’i değil,
emeğin var ettiği kentlerin neredeyse tüm merkezi meydanlarını, “yasaklı meydan” olarak emeğe kapatmak suçtur.

İşte bu nedenle fermanın çağırdığı zamanda, çağırdığı yerdeyiz. Bizler bu fermana karşı kendimizi değil davamızı savunmak için buradayız. Bu fermana karşı savunma yapmaya değil milyonlarca işçi ve emekçi adına bu fermanı yargılamaya geldik.

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü faşizmin amacı emeğiyle geçinenlerin, açlık sınırının altında ücretlerle çalışırken
sessiz kalması, ölürken bile çığlık atmaması, taşeron köleliğinin sürmesidir!
Tam da bu yüzden grevleri yasaklarlar, işçilere gaz bombalarıyla saldırırlar!

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü faşizmin amacı Anayasal haklarımızı kullanmamızı, sendikal örgütlenmemizi,
hakkımızı arayıp sormamızı engellemektir! Bu yüzden emek örgütlerini, meslek örgütlerini baskı altına alırlar, yandaş örgütlenme ağlarının dışında kalan tüm sendikaları, meslek odalarını, demokratik kitle örgütlerini yok etmek isterler!

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü faşizmin amacı ayakkabı kutularının, kaçak saraylarının, asgari ücretten pahalı kadehlerinin bekasını korumaktır. İşte bu yüzden 1 Mayıs’a düşmandırlar,
grevlere düşmandırlar; DİSK’e, KESK’e, TMMOB’a, TTB’ye düşmanca yaklaşırlar!

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü mücadele ederek, direnerek, mahkemelerde de haklılığımızı tescil ettirerek kazandığımız 1 Mayıs alanımızı savunmak ve 1977 başta olmak üzere 1 Mayıs’larda katledilen arkadaşlarımızın anısını yaşatmak görevimizidir.

– 1 Mayıs’ı savunmak, emeği savunmaktır,
– eşitliği savunmaktır,
– özgürlüğü savunmaktır,
– demokrasiyi savunmaktır,
– barışı savunmaktır.

Biz bugün burada 1 Mayıs’ı savunurken AKP faşizmini hep beraber yargılayacağız.
1 Mayıs’ta Taksim’e omuz omuza yürüdüğümüz tüm dostlarımızla birlikte, işçileri, emekçiler, mühendisler, hekimler, hukukçular ve emek dostları, kol kola, omuz omuza bu fermanı yırtacak!

2015 1 Mayıs’ını, başta Taksim 1 Mayıs Alanı olmak üzere ülkenin dört bir yanında
kutlamak üzere, bugün dayanışma için gelen tüm dostları selamlıyoruz.

DİSK – KESK – TMMOB – TTB

ÇAĞLAYAN CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK


ÇAĞLAYAN CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK

portresi_gulumseyen

E. AmiralTÜRKER ERTÜRK

Fırsat buldukça ın duruşmalarına gittim ve Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Amirallere suikast gibi davalargitmeye devam ediyorum. Bu kapsamda geçtiğimiz Salı (14 Mayıs) Poyrazköy duruşmasını izlemek için yeni bir şey görmek umuduyla Çağlayan Adliyesi’ndeydim.

Yargılanan denizcilerin hemen hemen tümünü tanıyorum. Hepsi pırıl pırıl, yurtsever
ve üstün niteliklere sahip askerler. İddia edilmeye çalışılan aslı astarı olmayan suçlamaların ve karalamaların bir teki bile yanlarından geçemez.

Yargılananlar arasında Türk Silahlı Kuvvetleri içinde en kritik zamanlarda ve en kritik yerlerde görev yapmış üst rütbeli denizciler olmasına rağmen, Aydınlık dışında
itibar eden ve muhabir gönderen yoktu. Belli ki, bu operasyonel davaların arkasında bulunan irade basın tarafından izlenilmemesi ve haber yapılmaması konusunda zorlayıcı tedbirler almış.

Beklediğim kişi bu değil

Poyrazköy davasının benim izlediğim 27. duruşmasında yine skandal vardı.
Malum kazılar sırasında görev alan ve o dönem İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde çalışan polis memurunun tanıklık yaptığı sırada tutuklu Dz.Kur.Alb. Ali Türkşen
(SAT Komutanı) “Tanığı ısrarla çağıran benim ama beklediğim kişi bu değil“ diyor ve elinde tuttuğu fotoğrafta kimi çağırdığını gösteriyordu.

Şimdi bir düşünün siz polis memurusunuz, bir göreve gitmişiniz ve beraber görev yaptığınız ekip arkadaşınızı hatırlamıyorsunuz. Hem de size, beraberce olduğunuz fotoğrafı göstermelerine rağmen! Polis teşkilatı da fotoğrafı bulunan bu polisi bulmuyor, bulamıyor, göndermiyor veya gönderemiyor. Polis adeta “Pantolon uyduramadık gömlek verelim” diyor.

Ayrıca gelen tanık kekeliyor ve ne diyeceğini bilemiyor. Hep “dediğim gibi“ diyor ama hiçbir şey demiyor. Belli ki çok sıkıntılı! En başarılı cevapları ise “hatırlayamadım, çok zaman geçti, bize bilgi vermediler” oluyor. Sanki hafıza kaybına uğramış!

Kendi gemini kendin yap!

Polis memuru “aramaya gittiklerini“ söylüyor ama “ne aradıklarını bilmediğini“ ifade ediyor. Bu ifadelerin duruşma salonunda bulunanlarda yarattığı algı polisimizin askerimizi örnek aldığı “Kendi gemini kendin yap“ gibi kendi delilini
kendi yarattığıdır.

Polislerimiz arazide cephane aramak için iş makineleri ile kazı yapıyor,
“Patlamasından korkmuyor muydunuz?“ sorusuna “Hayır” cevabını
kolayca veriyor. Çünkü patlamayacağını kesin olarak biliyorlar!

İşin içinde dalga dubara olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni derdest etmek için alavere dalavere çevrildiği o kadar açık ki anlamamak normal şartlar altında mümkün değil. Ama bu tiyatroyu biz salonun bir tarafından, yargıçlarımız ise diğer tarafından izlemeye devam ediyoruz. Mahkeme Başkanı tanıklık yapması için istenen fotoğraftaki polisi getirtmiyor veya getirtemiyor!

Zerre kadar nasibini almamış

Poyrazköy de dahil olmak üzere Ergenekon ve Balyoz gibi davaların ortak özelliği hiçbirisinin hukuk ve adaletten zerre kadar nasibini almamış olmasıdır.
Ama bu hukuksuzluğun ve adaletsizliğin bir anlamı var ve boşuna değil.

Ülkemiz, emperyalizm tarafından kendi çıkarları lehine başkalaştırılmak, çatışma alanı haline getirilmek, bölgede taşeron olarak kullanılmak istenmektedir. Bu ancak cerrahi bir müdahale ile gerçekleştirilebilir. Bu ameliyatı başarmak için mutlaka ülkemizin koruyucu reflekslerinin uyuşturulması ve narkoz altına alınması gerekmektedir. İşte Poyrazköy budur! Türkiye’nin ameliyatı tamamlanana kadar devam etmek zorundadır.

Parmak izi aynı

Ama bu operasyonel davalarda tespit ettiğim bir parmak izi var!
Yaptığım analize göre bu parmak izi resmi rakamlara göre 51 yurttaşımızın yaşamını kaybettiği Reyhanlı saldırısını gerçekleştiren iradenin parmak izi ile aynı.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Russia Today televizyon kanalına verdiği mülakatı izledim. Reyhanlı saldırısını kınıyor ve “Beraberce araştıralım” diyor.
Suçlu bir insanın tavır ve hareketleri yok.

Başbakan Erdoğan ise önce hiç araştırma yapılmadan açılımın hedef alındığını söylüyor. Arkasından her zaman olduğu fikir değişikliği yapıyor ve Suriye’yi suçluyor, olayın arkasında Suriye’nin istihbarat örgütü olan El Muhaberat’ın olduğunu açıklıyor. Bunları ifade ederken suratındaki endişe ve korkuyu gizleyemiyor.

Baş cerrah Washington’da!

Aynı Erdoğan, bugüne kadar Suriye’de gerçekleştirilen, bakanların dahi havaya uçurulduğu ve çocukların katledildiği terör saldırılarını kınamıyor ve muhalefet olarak adlandırıyor.

  • ABD ve İsrail,
    Türkiye’nin kendilerine vekaleten Suriye’ye müdahale etmesini istiyor.

Reyhanlı bu müdahale için gerekçe yaratıyor. Anayasal olarak Türkiye’nin güvenliğinden sorumlulukları olan Türk Silahlı Kuvvetleri Ergenekon, Balyoz ve Poyrazköy gibi
karışım gazlarla narkoz altında olduğu için sesini çıkaramıyor.

Baş cerrah çıkan sorunları aşmak ve nihai direktifleri almak için Washington’a gidiyor. Fakat son seçimlerde % 70 oy aldığı Reyhanlı’ya gidemiyor!

Saygılar sunarım. (18.5.13)