Etiket arşivi: Cumhuriyet Gazetesi

Sehven demokrasi

Zafer Arapkirli

Sehven demokrasi

Herhangi bir ayıbı, yamuk-yumuğu, yolsuzluğu, hırsızlığı, kepazeliği ortaya çıkardın mı, önce okkalı bir hakaret işitiyorsun.

Ardından hemen “sopa gösterme”. Malum “asarım keserim, dilini koparırım, valideni bellerim…” babında bir “çirkeflik.”

Bunlarla örtülemeyecek, belgeli-kanıtlı bir şekilde “çaktın” mı da en ucuz ve en bayat numaraya başvururlar. Şu mahut, “sehven” numarası. En pişkin, en yüzsüzce “sıyrılma” egzersizi.

Bu işin geçmişi uzun yıllar öncesine kadar dayanıyor. Hatırlar mısınız, Ergenekon kumpası sanıklarından (halen CHP İzmir Milletvekili) emekli Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenleri? Utanmaz bir kumpasçı, gözaltına aldıkları Teğmen Çelebi’nin telefonuna bazı numaralar yüklemeye çalıştığı sırada suçüstü yakalanınca “sehven” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışmıştı da rezil kepaze olmuştu kumpasçılar. Pek çoğu bunun gibi suçüstü yakalanmadı ama Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, OdaTV, Cumhuriyet gazetesi, Gezi kumpas davaları sürecinde pek çok benzer “sehven şerefsizlik” hadiseleri bu ülkenin kapkara “hafıza disk”ine tarihi lekeler olarak kazınmıştı.

Ama bu “sehven” işini moda edindiler.

Geçenlerde, bir eski ünlü siyasetçinin “hakem” olarak vazife yaptığı bir mahkemede “Lehine karar çıkardığı bir büyük inşaat şirketinin yönetim kuruluna atanması” ortaya çıkınca, hemen bu “sehven can simidi”ne sarıldılar. “Aa.. Öyle mi yapmışız? Yok canım. Sehven yapılmış bir açıklama o. İletişim kopukluğu şeysi” diye utanmazca su yüzüne çıkmaya çalıştılar. Oysa, atanma kararı, ilgili kamu kuruluşuna “babalar gibi” bildirilmişti.

Bir başka hadisede, Ana Muhalefet Partisi’nin bir milletvekili Sağlık Bakan Yardımcısı’nın da dahil olduğu bir bilimsel bildiri metninde “COVID-19 olgularının şubat ayından itibaren kaydedildiği” bilgisinin yer aldığını açıklayınca… Yine, “Aa.. Öyle mi? Yok canım. Sehvendir o. Yapar mıyız öyle şey.. Dil-kalem-klavye sürçmesi” mealinde bir yanıt veriliyor.

Yakın geçmişte, resmi belgelerde, bildirimlerde, tablolarda yer alan ve “ortaya çıktığı anda yüzlerini kızartacak” her türlü istihbarat, malumat ve veriye aynı muameleyi yaptılar, göz göre göre:

“Sehven yazılmış, sehven söylenmiş, sehven yer almış…”

Zaten, TÜİK’ten TFF’ye, Sağlık Bakanlığı’ndan Merkez Bankası’na, Milli Eğitim’den Ticaret Bakanlığı’na kadar, yayımladıkları her bir sayfa duyuruya güven kalmamış bir rejimden söz ediyoruz.

Bir de tam anlamı ile “kör parmağım gözüne” niteliğindeki ayıplar suratlarına vurulduğunda, pişkin pişkin “sehven” diyerek işin içinden sıyrılma çabası…

Olmuyor hanımlar/beyler.

Bu ülkenin itibarı sizlerle ağır yaralar aldı, alıyor ve öyle anlaşılmakta ki o koltuklarda, o makamlarda oturmaya devam ettiğiniz sürece almaya da devam edecek.

İçeride ve dışarıda “itibar”, altın varaklı koltuklarla, altın işlemeli su-şerbet bardakları ile milyon liralık gıcır gıcır, siyah renkli, tercihan tepesinde arkasında ön ızgaralarında mavi-kırmızı çakarlı, iri kıyım ve kırmızı plakalı araçlarla olmuyor.

İtibar tam da budur işte: Sözüne, yaptığına, açıkladığına güvenilmek ya da güvenilmemek meselesidir.

Bir sıçrarsın “sehven”, iki sıçrarsın “sehven”.. Üçüncü de “üç paralık” olur itibarın.

Üzgünüm Leyla.

Seçmece virüs

Şimdi de tıp kitaplarını yeniden yazmaya başladılar.

Virüs denen kahrolası yaratığın, “insan seçtiğini, kitle seçtiğini” öne süren teoriler geliştirdiler.

Mesela, kahvehanelerde insanların birbirlerine bulaştırabileceğine ama mekânın adı “cafe” olunca virüsün daha kibar ve insaflı davranabildiğini iddia ediyorlar.

Mesela, konser salonuna, tiyatro salonuna “gıcığı” olan bu melun “Covid hayvanı”nın, cami cemaatine ve AVM müşterisine dokunmaktan imtina edebileceğini söylüyorlar.

Mesela, baro seçimi için toplanacak avukatlara “acımasızca davranabilme ihtimali” olan virüs hazretlerinin siyasi parti kongresinde “mum gibi” edilebileceğine dair bir yerlerden fetva aldıkları sanılıyor.

Yapmayın hanımlar/beyler…

Bu ülke sizinle rezil ü rüsva oluyor.

Konuk yazar Prof. Dr. Coşkun Özdemir’den…

Konuk yazar             :

Prof. Dr. Coşkun Özdemir

Bir insan 15 yıl hapis yatıp direndikten sonra kendisini nasıl böyle utanç verici ve gülünç duruma düşürebilir.

Yargının altın dönemi diye ısrarını sürdürüyor.

Ekranda gülünç duruma düşüyor ama o devam ediyor ve hala Atatürkçü geçiniyor.

Evren paşadan da beter.

Lozan’da Ermeni soykırımı kararlarına karşı duruşunu izlemiştim.

Uçakta konuşmuştuk Cumhuriyet‘i.

Atatürkü savunmakta Cumhuriyet gazetesini yetersiz buluyordu.

Çetin Altan’ı 50 li 60 yıllarda hayranlıkla izlerdik.

TİP’nden milletvekili olarak Meclise girmişti.

O’nu neredeyse linç edeceklerdi.

Askeri darbelerle hapse girdi.

Çıktığında galiba “..bu denli özveri yeter, ben halk için mücadele veriyorum böyle hapislerde çürüyemem..” dedi ve yönünü değiştirdi.

Ama tıpkı Perinçek gibi öyle ileri gitti ki, bir sofrada bana;

  • “Yahu Atatürk 30 bin kişiyi öldürtmekten başka ne yapmıştır?” dedi.

Bu akıl tutulmasının çok örneği var.

Bir tez konusu inceleme konusu olmaya değer.

Çünkü bence bu denli aykırılık yalnızca bir çıkar sorunundan ibaret olamaz.

Soldaki Atatürk karşıtlığı da kapsamlı bir analizi gerektirir.

ERGENEKON: Emperyalist bir proje…

ERGENEKON: Emperyalist bir proje…

ALEV COŞKUN
Cumhuriyet
, 23.12.18

Ergenekon’un bize öğrettiği en önemli ders: Ergenekon, Türkiye’nin pazarlanmasını, bölünmesini temel olarak hedef almıştır. Atatürk’ün aydınlanma devrimlerini ve çağdaşlaşmayı savunan, ulusal çıkarları korumak isteyen aydınlar yetersiz ve örgütlenmeden uzak kaldıkları zamanlarda FETÖ tipi örgütler her zaman yeniden yaşam alanı bulacaklardır.

[Haber görseli]
İ. Selçuk, T. Saylan,  K. Okkır,  Ali Tatar  M. Tekin   K. Kozinoğlu

Türkiye Cumhuriyeti’nin 95 yıllık yaşamında, dış destekli en korkunç, en tehlikeli yıkım projesi, Ergenekon adı verilen hareket ve aynı adla açılan davadır. 
Bu yazı, büyük bir emperyal proje olan Ergenekon Kumpası konusunda altı kırmızı ile çizilen cümlelerle tarihe not düşmek için kaleme alınmıştır.
On bir yıl önce, 2007 yılında başlayan Ergenekon hareketi ve davası 2018 yılının Kasım ayı sonunda tamamen çöktü. Davanın savcısı, “… toplanan kanıtlar hukuka aykırı olup bu nedenle davada Ergenekon adını taşıyan bir örgütün varlığı ispatlanamamıştır.” dedi. 
Yargıtay 16. Ceza Dairesi de bir süre önce Ergenekon için “…proje yok, toplantı yok, örgüt organları yok, bu nedenlerle örgüt yok” demişti. Ancak bu yargılara varmak için ne yazık ki zulüm ve hukuksuzluklarla dolu on yılın geçmesi gerekmiştir.

Düğmeye basılma 
Ergenekon Kumpas Projesi için düğmeye 2007 yılında basıldı. Hemen ardından TSK’nin onurlu komutanları ve aydınlar Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Bir süre sonra, 2450 sayfalık iddianame ve 600 klasörlük dava ortaya çıktı. 
Davanın ilk aşamasında, şimdi firar etmiş olan FETÖ’nün savcı ve yargıçlarıyla siyasal iktidar kol kola birlikte hareket ediyorlardı. Davanın Savcısı Zekeriya Öz’ün emrine Başbakan tarafından zırhlı bir Mercedes araba gönderilmişti. Kuşkusuz bu hareket “ben senin arkandayım” anlamına geliyordu. (AS: Başbakan Erdoğan “Ben bu davanın savcısıyım..” demişti hatta!)

Projenin ayakları 
Ergenekon, emperyalist bir projedir. 1. ayağı Türkiye Cumhuriyeti’nin TSK ve MİT dahil stratejik kurumlarının, 2. ayağı da Cumhuriyet gazetesinin ele geçirilmesini hedefliyordu. 
Nitekim dava, değişik davaların da birbirine eklenmesi sonucu devasa bir dosyaya dönüşmüş, davaya Danıştay saldırısı ile Cumhuriyet gazetesine atılan bomba girişimleri de eklenmişti. 
Bu nedenle, dava kapsamında ilk gözaltına alınanların başında, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk geliyordu. 
21 Mart 2008 günü sabaha karşı, İlhan Selçuk’un evi basıldı, kitapları tarumar edildi, kendisi apar topar emniyet müdürlüğüne götürüldü. Psikolojik baskı metotlarıyla üç gün süren sorgulama yapıldı. Daha sonra çıkan iddianamede İlhan Selçuk için şunlar vardı:

1. İlhan Selçuk, gündemi belirlemek amacıyla kendi gazetesinin bahçesine bomba attırmıştır.
2. Danıştay saldırısını planlamış ve Yargıç Mustafa Yücel Özbilgin’in tasarlayarak öldürülmesine teşebbüs etmiştir. 
3. İlhan Selçuk çok akıllıdır, cep telefonu kullanmamaktadır. Bu nedenle Ergenekon örgütünün başıdır. 
Bu derece deli saçması bir iddianame ile karşı karşıya idik.

İkinci Cumhuriyetçiler 
Tutuklamalar, telefon dinlemeleri, evlerin ve ofislerin basılması, talan edilmesi, her şeye el konulması, insanların yaşamlarının tersyüz edilmesi karşısında ne medyada ne de sosyal arenada sesini yükselten fazla kişi vardı. 
Bu deli saçması iddialar karşısında, “Ergenekon büyük bir hukuksuzluktur, zulüm yapılıyor, ceza Hukukunun temel kuralları çiğneniyor, yargısız infaz yapılıyor, insanlar hukuksal dayanaktan yoksun gözaltına alınıyor, zindanlara tıkılıyor” denildiğinde; 
Ünlü İkinci Cumhuriyetçiler, “yetmez ama evetçiler” olan bitene kol kanat geriyor ve hemen şu yanıtı veriyorlardı: 
“Ama bunlar darbeci… 12 Mart ve 12 Eylül’de ne haksızlıklar ne zulüm ne yargısız infazlar yapıldı” diyerek eski günlere gönderme yapıyorlardı. Böylece geçmişte olanlardan, Ergenekon’un haksızlıklarına ve hukuksuzluklarına meşruiyet çıkarıyorlardı. 
Ergenekon davası sürecinde aralarında Kuddisi Okkır, Muzaffer Tekin, Ali Tatar, Prof. Dr. Türkan Saylan, İlhan Selçuk ve Kaşif Kozinoğlu yaşamlarını yitirdi.

Sadece Türklerin işi değil 
Ergenekon’un hemen başlarında, o tarihlerde artık emekli yaşamına girmiş olan eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı Demirel“Bu iş sadece Türklerin işi olamaz… Bu ciddi bir organizasyon işi, burada mutlaka yabancı parmağı var” dedi (Akşam, 1 Aralık 2008) 
İlhan Selçuk yazdığı yazılarda ilk önce “Ergenekon planı”, adını verdiği bu projeye yeni bir isim buldu: “Ergenekon Rejimi.” 
Bu tanımlama doğruydu, çünkü Ergenekon projesi sonunda Türkiye’de yeni bir rejimin yaratılmasını amaçlıyordu.

Basın ayağı: Zaman ve Taraf 
Ergenekon bir yandan siyasal iktidarın desteğini alırken, projenin basın destekçileri de Zaman ve Taraf gazetesiydi. Taraf gazetesinin başını çeken yazıişleri müdürü eşi CIA görevlisiydi ve bu husus herkesçe biliniyordu.
Nokta dergisinde, genel yayın yönetmeni Alper Görmüş, “Darbe Günlükleri”ni yayımlıyordu. Sabah gazetesinin Ankara temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş, yazdığı yazıda “Ergenekon Analiz ve Yeniden Yapılandırma” belgeselinden söz ediyor ve bu belgenin zarf içinde kendisine gönderildiğini ileriye sürüyordu. 
Taraf gazetesi, sadece manşetlerde, yorumlarda değil, eylemli olarak da Ergenekon’a destek veriyordu. Gazetenin çalışanı

  • Mehmet Baransu, düzmece belgeleri bir bavulla savcıya teslim ediyordu.

Benzer bir rolü gazetenin yazarlarından Yıldıray Oğur da yerine getiriyordu. 
Yasemin Çongar, Taraf’taki 14 Ocak 2009 tarihli yazısında, Zaman gazetesinden İhsan Dağı’ya gönderme yaparak, aslında projenin içeriğini ve amaçlarını açıklıyordu. İlhan Selçuk, bir gün sonraki “Ergenekon’da ABD/ NATO Parmağı…” başlığını taşıyan yazısında, bu durumu analiz ediyordu. Sözü İlhan Selçuk’a bırakalım: 
“Çongar diyor ki: Ergenekon’un TSK içinden sökülüp atılması gerektiğine inanmış ordu mensupları var. İhsan Dağı dünkü Zaman’da ‘Rus Yanlısı Darbeye Ergenekon’ başlıklı bir makale yazdı, bazı satırları birlikte okuyalım: Amacı dışına çıkan ve ‘Rusçu’ bir kliğin kontrolüne giren Türk Gladio’su artık korunup kollanmıyor… Elli yıldır Batı güvenlik sistematiğinde bulunan bir ordunun Rusya yanlısı, NATO, ABD ve AB ile işbirliğine karşı ‘Rusçu’ bir kliniğin eline geçmesine seyirci kalınır mı?” 

Yasemin Çongar yazısını şöyle sürdürüyor: 

“Washington’da Türk ordusunun ‘gitgide Batı’dan kopan unsurlarıyla, Rusya’nın etki alanına giren, AB sürecini baltalamaya çalışan, Kıbrıs’ta çözümü engelleyen, demokratikleşmeyi içine sindiremeyen, 1920’lerin zihniyetine tutsak, (…) giderek Türkiye toplumundan da kopuk’ bir kurum olarak algılanmaya başlandığını gözledim…”

Amerikan tezgâhı 
İlhan Selçuk yazısını şöyle sürdürüyor: 
“Vaktiyle Cumhuriyet’te çalışmış olan Yasemin Çongar’ı kutlarım… Ergenekon’un Amerikan tezgâhı olduğunu ondan başka hiçbir kişi bu yetkinlikle anlatamazdı. Ama, yazıda asıl CIA kokusu bir başka yerden çıkıyor… Çongar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde iki eğilim olduğunu da Fethullahçı İhsan Dağı ile birlikte ustaca dile getiriyor… Neymiş ordudaki iki eğilim?… Ergenekoncular… Ve karşıtları…” (Cumhuriyet, 15 Ocak 2009) 
Çongar’ın bu yazısının analizinden şunlar çıkıyor: 
1. TSK içinde iki eğilim vardır, Ergenekoncular ve karşıtları 
2. Ergenekoncuların amacı, Rusçu bir kliğin denetimine giren Türk Gladio’sunu koruyup kollamaktadır. 
3. 50 yıldır Batı güvenlik sisteminde bulunan Türk ordusunun, Rusya yanlısı bir kliğin eline geçmesine seyirci kalınamaz. 
Bu analizden şu çıkıyordu, “Ergenekon davası TSK’yi Nato ekseninde korumak için yaratılmıştır.” İlhan Selçuk, başka bir yazısında “Ergenekon”u “karşıdevrim” olarak niteliyordu.

Tarihe düşülen not 
Şimdi, sözü uzatmadan kalın harflerle tarihe not düşelim: 
1. Ergenekon, başlangıç tarihi olan 2007 yılından, 15 Aralık 2015 tarihine kadar siyasal iktidardan destek almıştır. Başbakan Erdoğan, Meclis kürsüsünden bu davanın savcısı olduğunu ilan etmiştir
2. Ergenekon uluslararası bir projedir. Bu proje, binlerce km ötede planlanmış, Türkiye’de FETÖ cemaatine bağlı Emniyet mensupları, savcılar ve yargıçlar tarafından yürütülmüştür
3. Ergenekon’un temel hedefi TSK’yi ele geçirmektir. Onurlu komutanlar ve T.C.’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Silivri zindanlarına gönderilmiştir. TSK’nin Genel kurmay Başkanı terör örgütü başı olarak nitelenmiştir. TSK’nin kozmik odasına girilmiştir.
4. Ergenekon, ulusalcı komutanları ve aydınları hedef almıştı. Prof. Haberal, Prof. Alemdaroğlu, Prof. Hilmioğlu, Prof. Yurtsever, Prof. Manisalı gibi ilim adamları içeriye alınmıştı. Gazeteciler, İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan içeriye alınmış, bu süreçte birçok kişi yaşamını yitirmiştir. 
5. Ergenekon’a basın dünyasında özel olarak kurulduğu artık bilinen Taraf gazetesi ve Zaman gazetesi en büyük desteği vermiştir
6. Ergenekon’a “yetmez ama evetçi” dönek solcular en büyük desteği vermişlerdi. Bu kişiler Ergenekon aracılığıyla, “Türkiye’nin bağırsaklarının temizlendiği”ni söyleyecek kadar akıl ve mantık sistemlerini yitirmişlerdi. Bu durum tarihsel açıdan dönek solcular için en büyük utanç kaynağı olmalıdır.
7. Ergenekon, Türk devletinin, emperyal güçler tarafından ele geçirilmesi projesidir. Özellikle TSK’nin çökertilerek, FETÖ sistemi kanalıyla tamamen CIA’nın eline geçmesinin sağlanmasını hedefleyen bir emperyal projedir. 
8. Ergenekon, Türkiye’nin parçalanmasını, bölünmesini temel olarak hedef almıştır.

Ergenekon’un bize öğrettiği en önemli derse gelince :

  • Atatürk’ün aydınlanma devrimlerini ve çağdaşlaşmayı savunan, ulusal çıkarları korumak isteyen aydınlar yetersiz ve örgütlenmeden uzak kaldıkları zamanlarda FETÖ tipi örgütler dış desteği arkalarına alarak her zaman yeniden yaşam alanı bulacaklardır.
    ====================================

    Cumhuriyet Vakfı Başkanı eski bakan, deneyimli yazar – siyasetçi – bilim insanı Sn. Dr. Alev COŞKUN‘u, tarihe not düşen bu önemli belgesel yazısı için kutluyoruz, teşekkür ediyoruz..

    Dr. Ahmet SALTIK
    24.12.2018, Ankara

Emre KONGAR : Şoke Eden Eleştiri ve …

Şoke Eden Eleştiri

portresi_resmi

 

Emre KONGAR,
17.01.2015, Cumhuriyet

 

 

Feodal kalıntıların etkisinden kurtulamamış bütün ülkelerde olduğu gibi
Türkiye’de de eleştiri yapma, eleştiriden yararlanma ve eleştiriye tahammül geleneği yerleşmemiştir.

Eleştiri geleneğinin yerleşmesi bakımından da topluma yol göstermesi, rol modeli olması gereken siyasal liderler açısından ülkemiz şu anda talihsiz bir dönem yaşamaktadır:

AKP iktidarı, yazarlara ve çizerlere en çok davanın açıldığı dönem olarak tarihe geçmiştir…

Erdoğan’ın mazlumiyet duygusuna dayalı olan ve çatışmacı yaklaşımdan beslenen
bir politika izlemesi, yapılan her türlü eleştiriyi saldırı ve hakaret olarak nitelemesine
yol açıyor…

Eleştiri ne denli efendice, ne denli gayri şahsi yapılmış olursa olsun,
Erdoğan bunu hakaret olarak niteliyor.

Son örnek, Vahdettin’in Köşkü konusunda yapılan restorasyon eleştirisinde görüldü…
Cumhuriyet internet sitesi 12 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
isim vermeden İlber Ortaylı’nın açıklamalarını hatırlattı.
başlığıyla şu ifadeyi yayımladı:


“Birileri yazıyor çiziyor. İşte Vahdettin Köşkü’nü niçin yaptınız, ne yapacaksınız?
Bunu diyor, Başbakan kendisi için kullanacak. Tabii şu an Cumhurbaşkanlığı makamındayız. Bunu ne yapacaksın? Yani bu tür şeyleri, bu eserleri ayağa kaldırmaktan, bunları yeniden kazandırmaktan rahatsız olan
maalesef güya düşünce adamı, yazıyor, çiziyor ve bunları eleştirmeye, bunun altına da arasına da her türlü hakareti sıkıştırmaya çalışıyor…”


Bu haberin arkasından İlber Ortaylı’nın yaptığı eleştirinin videosu da verilmişti:

Ortaylı son derece dikkatli bir biçimde restorasyonun yanlış yapıldığını söylüyor,
sorulara karşın, siyasal polemiğe girmiyordu…

Bırakın “hakareti”, ciddi bir siyasal eleştiri bile yoktu sözlerinde.

***

Bakın, Türkiye’nin de kararlarına uymak zorunda olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eleştiri konusunda ne diyor:

“İfade özgürlüğü sadece olağan karşılanan zararsız ya da önemsiz görünen bilgiler ya da düşüncelerin açıklanması açısından değil, ayrıca devlete ve toplumun belirli bir bölümüne aykırılık taşıyan, onları şoke eden ve rahatsız eden düşüncelerin açıklanması açısından da geçerlidir.
(www.tchd.org.tr; Ümit Kocasakal, Emine Eylem Aksoy, Pınar Memiş.)

***

Charlie Hebdo katliamında, ifade özgürlüğünü savunduğu için Cumhuriyet Gazetesi‘ne
ve bazı yazarlarına yönelik olarak hukuksal soruşturmalar açılmış…

Siyasal saldırılar başlamıştır…
Bu soruşturma ve saldırılar,
AİHM kararları çerçevesinde görülüp değerlendirilmelidir…

Böylece hem toplumsal gerginlik açısından tehlikeli bir tırmanış durdurulur,
hem de Türkiye başka sıkıntılar yaşamaktan kurtulur.

===========================================

Dostlar,

İyi ki Sayın Prof. Dr. Emre Kongar var ve iyi ki Cumhuriyet‘te yazarak ülkemizin böylesine zor zamanlarında serinkanlılıkla bilimsel ve olgun, her şeye karşın sakin yazılar yazarak topluma yol gösteriyor.. Son günlerde biz de özellikle O’nun yazılarını önemsiyoruz.

Yukarıdaki yazıyı da hemen hemen tümüyle paylaşarak sizlere de sunuyoruz.

Türkiye’yi yönetenlerin çok ama çok sakin ve çok ama çok özenli olması ağızlarından çıkacak her sözü iyice tartarak kullanmaları gerekmektedir.

Demokrasinin evrensel değerlerini içselleştirmek ve
ülkemizde de içtenlikle uygulamak dışında hiç bir yol olmadığını;
 

– hem kendilerinin hızla görmesi
– hem de akıl hocalarının ısrarla, sabırla, kezlerce kendilerine anlatması,
ikna etmesi gerekiyor.

Siyasal danışmanların ve hatırı sayılan hocaların, kişilerin, eşlerin, dostların…
çok ağır sorumluluğu olduğunu buradan belki yüzüncü kez bir daha bir daha… anımsatıyor
ve ülkemizin – ulusumuzun esenliği – barışı adına rica ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
17.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet’e “Bedeli olur” Sözü Üzerine


Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet‘e “Bedeli olur” Sözü Üzerine..

Musa Kart çizimi, 17 Ocak 2015, Cumhuriyet

Musa_Kart_cizimi_17.1.15

Hem Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu‘na, Boğaziçi Üniversitesinden bir Profesör olarak,

Hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak yazıklar olsun…

Çifte teessüflerimizi bildiriyoruz Davutoğlu’na..

“Bedeli olur..” diye hiç sıkılmadan Cumhuriyet Gazetesi‘nin kişiliğinde basın özgürlüğüne apaçık tehdit savuracağına, tam da ters konumda yer almalıydı..

Sınırları belirsiz, mayın gibi bir kavram olan “Dince kutsal değerler” e saldırmak,
saygısızlık etmek aklı başında hiçbir aydının, bu arada en başlarda da Cumhuriyet Gazetesi‘nin yapacağı iş değildir. Biz Aydınlar, insanların sorgulayıcı akıl sahibi olmasını ve
her şeyi sorgulamasını, yaşamı eleştirel akılla kavramasını dileriz.

Saygın Immanuel Kant haykırıyordu :

“SAPERE AUDE”; Aklını kullan!

Tüm insanların kökeni – türü ne olursa olsun hurafelerle akıllarının tutsak edilmesine
karşı çıkarız.

AYDINLANMA Çağı ile bu yüzyılların saygın uğraşını, can alan – deri yüzen uğraşını doruğa çıkartıp (Hallac-ı Mansur’a “En’el Hak” dediği için bin selam olsun!),
sınırsız – ölçüsüz – zalim – vicdansız – despot eli kanlı ve de
İsa’ya ihanet eden inanç sömürgeni Kilise‘nin çağ ve akıl dışı iğrenç saltanatını yıkmıştık.

İrticanın bıraktığ binlerce suç kanıtından yalnızca birkaçı Paris Carnavelle Müzesinde :
İNSAN DERİSİ İLE KAPLI ANAYASALAR!
*****

Başbakan Davutoğlu “Bedeli olur” diye apaçık Cumhuriyet‘i tehdit eder ve
ülkemizin milyonlarca mütedeyyin kitlesini de ardına aldığını hesaplayarak (?)
Yüzyılların aleti Dince kutsal değerler aforizması ardına sığınarak
İnsanlığın Aydınlanma tarihinde kendisine nasıl bir yer hazırladığını hiç düşünüyor mu acaba?

Geçelim Davutoğlu’nu, Türkiye’de basın – düşünce – fikir özgürlüğünün sınırlarını
nereden geçireceksiniz? Son kırıntıları da, bir kez daha soralım;:

“Dince kutsal değerler”
 kalkanını dayayıp silip süpürecek, duvara mı yapıştıracaksınız?
*****

Hz. Muhammet
yaşa idi eleştirilmesine ne derdi?
Yaşamında iken sahabe ile topladığı meşveret toplantıları ne anlama gelmektedir?
O’na en büyük saygısızlığı hatta ihaneti öldüğünde cenazesini yerde bırakarak
halifelik kavgasına girişenler yapmadı mı??

Hz. Ali, kendisini bu mide bulandıran kavgaların dışında tutup kuzeni,
eşi Fatıma’nın babası da olan Peygamberi kendisi bizzat defnetmedi mi?

Sonra da Peygamberin yerine “sözde” geçirilen 4 Halife‘den 3’ünü öldürmedi mi Müslümanlar?
“Sözde” diyoruz çünkü Peygamber Tanrı’nın Halifesi değildi, “Tebliğ edicisi” idi;
Vekili değildi, “Elçisi” idi. Nerden çıkarıldı Tanrı’ya yeryüzünde vekalet? İnsaf edin!

Uydurma Halifelik icat etmek ve sonra da Halifeliği; eli kanlı Alevi katili – soykırımcısı
Osmanlı Padişahı Yavuz Selim ile birlikte, Mısır’da Memluklardan gaspedilen
Halifelik yetkilerini 1517 sonrasında Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi / Zıllullah makamına
çirkin siyaset adına çıkarmak ve saltanatını iyice erişilmez – dokunulmaz, mutlak (saltık) kılmak,
haşa Tanrı katına çıkarmak… din içi midir; Allah’a şirk koşmanın ta kendisi günah-ı kebair (büyük günah) midir ?

Tüm bunları ve daha nice utandırıcı ve hesabı verilmemiş, verilemeyecek ama özeleştirisi de yapılmamış günah dolu eylemleri unutacak / unutturacak (!?), sonra da Charlie Hebdo‘nun birkaç karikatürü yüzünden kan dökecek (DİB Başkanı Prof. Ali Görmez “Yalnızca 12 ölüm” diyebiliyor!?) ve ülkemizi zaten sansürden – baskıdan boğulurken iyice cendereye sokacaksınız..

Yok, yok.. O denli uzun değil Bay RTE ve Başbakan Davutoğlu ve de tutsak alınmış
300’ü aşkın vekilden oluşan muazzam, kadir-i mutlak AKP grubu..

Avrupa Parlamentosu‘nun da uyarılarına kulak verin..
Dince kutsal duyguları asıl istismar eden ve siyasete alet eden sizlersiniz..
Bir de suret-i haktan görünmeye çalışıyorsunuz.
Böylesi orta oyununu bu halk da, bunca kuşatılmışlığına karşın yemez..
Lütfen kendinize gelin ve ateşle oynayarak 3-5 oy hesabı yerine ülkemizi
çok tehlikeli gerilimlere sürüklemeyin!
*****

Sizin hiç vicdanınız yoksa bile aklınız da mı bunca kıt ey din bezirganları??
Ülkeyi 2 çift sözle rahatlatmak varken, bu yangın körükle gitmek niye?
Seçim yaklaştı, uçan kuştan medet mi umuluyor?
Softa siyasetiniz batsın!
Niçin unutursunuz; siyaset de dahil din de, her şey ama her şey insan mutluluğu için değil mi?

Yoksa siyaset yaptığınızı mı düşünüyorsunuz hala, üstelik burnundan da kıl aldırmadan!?
Güldürmeyin, o yaptığınızı zannettğiniz süreç sizi hücrelerinize dek tutsak almış!

Kısa bir mola alıp, olup bitene biraz da dışından bakmak ve hep yapageldiklerinizden
bir parça farklı şeyler yapmaya ne dersiniz??

Albert Einstein de benzer şeyler öneriyor, sanılmasın ki öneri biz fakirindir…

Büyük ATATÜRK‘ün, Batı pozitivizminden, Aydınlanma Devrimi birikiminden de esinlenerek bıraktığı altın öğüdü (22.09.1924, Samsun öğretmenleriyle konuşmasından);

  • “ Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için,
    en gerçek gösterici bilimdir, tekniktir. Bilim ve tekniğin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cehalettir, sapkınlıktır.”

    Haa.. Cumhuriyet Gazetemize gelince…
    O, böylelerini çok gördü, geçirdi.. Öyle çok deneyimli, birikimli ki, bağışık neredeyse..
    Sizin anlayacağınız deyimle “afsunlu”!.. Boşa uğraşmayın, fena çarpılırsınız efendiler..

    Sevgi ve saygı ile.
    17.01.2015, Ankara

    Dr. Ahmet Saltık
    www.ahmetsaltik.net

Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği.. 24 Mart 2013, Ankara


Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği.. 24 Mart 2013, Ankara

Birlese_birlese_kazanacagiz_Ankara_24Mart2013

Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği.. 24 Mart 2013, Ankara
Tarihsel fotoğraf, Yenimahale Bld. Nazım Hikmet Kültür Merkezi

1700 kişilik salon ve 5000 dolayında izleyici..
Salonun dışında, ekranlardan izledi programı..

Hukukçular TEK ADAM uyarısı yaptı..

Lütfen aşağıdaki 25 Mart 2013 günlü Cumhuriyet‘e bakar mısınız ??

Kararlılık çıktı toplantıdan.. mahalle mahalle, köy  köy, ev ev olup bitenler
halka anlatılacak..

  • En büyük güç halktır.. 

Bunu hiç ama hiç akıldan çıkarmamak gerekir..

Pablo_Neruda_Halkin_gercek_gucu

13 Aralık 2012’den sonra 8 Nisan’da bir kez daha Silivri’de olacak ve
tutsakların hukukuna sahip çıkacağız..

8nisan2013

8 Nisan 2013’te Silivri’de olacağız.. Zulümhaneyi kuşatacağız..
Tutsaklara özgürlük istemimizi haykıracağğız..

Anımsayalım ve hiç unutmayalım : 25 Mart 2013 günlü AYDINLIK‘ın manşetinin üstünde şu haber vardı :

  • TSK’YI YENDİK; AÇILIMI BAŞLATTIK..
    CIA’nın Türkiye uzmanı Henry Barkey‘in psikolojikoperasyon anlamında da gelebilecek söylemi..
  • Henry Barkey, Ergenekon operasyonunun Kuzey Irak’a açılımın önünü açmak üzere başlatıldığını itiraf etti..
  • CIA’nın Türkiye uzmanı Henry Barkey : Türkiye’nin açılıma 2007 yılına dek hazır olmadığını çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin yenilgiye uğrayana dek
    bu yöndeki çabalara engel olduğunu söyledi

Lütfen aşağıdaki AYDINLIK gazetesine dikkatle bakılması dileğiyle..

E. Org. Edip Başer paşanın uyarısına da dikkat..

Sevgi ve saygı ile.
27.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Prof.Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı Anma Programı : 13. Yıl..

 

 

 

 


ADD Genel Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı Anma Programı

addlogo

20 Ekim 2012 Cumartesi

Saat: 14.00 – Gazetesindeyiz
Konferans: Günümüzde Laiklik ve Hukuk
Konuşmacı: Yekta Güngör Özden (Anayasa Mahkemesi E. Başkanı)
Yer: Cumhuriyet Kültür Merkezi
Ahmet Rasim Sok. No:14 Çankaya Ankara

21 Ekim 2012 Pazar

Saat 09.30 – Evinin Önündeyiz (Çayyolu, Kışlalı Sokak)
Saat 10.00 – Heykeli Önündeyiz (Çayyolu Kışlalı Parkı)
Saat 12.30 – Gömütü Önündeyiz (Karşıyaka Gömütlüğü)
Saat 19.00 – ADD Batıkent Şubesi, Ahmet Taner Kışlalı Kültür Merkezi, anma paneli

Katılımcı Kuruluşlar     :

– Atatürkçü Düşünce Derneği
– Cumhuriyet Gazetesi
– Cumhuriyet Halk Partisi
– Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği

=============================================

Dostlar,

Kışlalı Dostarını bekliyoruz…

Sevgi ve saygı ile.
21.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Savaş Halindeyiz : Savaş Silivri’de…

ESİNTİLER

Zeynep Oral
zeynep@zeyneporal.com

Cumhuriyet Gazetesi, 5.7.12

Savaş Halindeyiz: Savaş Silivri’de…

Savaş halindeyiz. Kimse görmüyor mu, kimse duymuyor mu?

Savaş Silivri’de…

Daha doğrusu, birkaç gün önce ben Silivri’de olduğum için oradaki savaşı yaşadım.
Silivri’ye daha önce de gitmiştim Ergenekon duruşmaları için. Ama bu kez farklıydı.
Bu kez sivil ve üniformalı güvenlik güçleri tabur taburdu… Jandarma birlikleri
her yanı kuşatmıştı… “Robokop” diyorlar; yani dehşetengiz kıyafetleri, hazır duran maskeleri ve coplarını kavramış ellerliye
sıra sıra dizilmiş komandolar…

Kimi koruyorlar? Kimden koruyorlar? Saldırıya ne zaman geçecekler?
Tutukluları korumak için mi ordalar? Duruşmayı izlemeye gelenleri cezalandırmak için mi?
Ben 12 Eylül faşist darbesi sonrasında da duruşma izledim ama böyle şey görmedim!
O zaman en azından kuralları bilirdik. Ne yasak ne değil, en açık seçik sıkıyönetim komutanlarının emirleri, talimatla bildirilirdi.

Şimdi kuralsızlık egemen.

Her şey keyfi! Öylesine keyfi ki, duruşma salonuna ulaşmak zulme dönüşebiliyor.
Duruşma alanına gidene dek barikat kurulmuş otoyol, gereksiz yere başka yollara yönlendirme, bitmeyen denetimler, yığılmalar, milletin arabasını bırakıp birkaç kilometre yürümesi… Her tutuklu için kaç izleyici girecek, tartışmaları…

Her gidişimde Silivri’yi daha “gelişmiş” görüyorum. Hapishane de büyütülüyor, hâkim ve savcıların kaldığı lojmanlar da çoğalıyor. Ceza ve İnfaz Kurumları ihalesini alan inşaat şirketleri yaşadı, işleri bitecek gibi değil!

Hayır, bu bir duruşma yazısı değil, ben sadece İstanbul KCK davasının ilk gününün atmosferini paylaşmaya çalışıyorum…
Ama içeriyi özetleyecek olsam, savunma avukatı Meral Danış Beştaş’ın şu tümcesini seçerdim:

“Burada yargılanan BDP’dir. Partinin yasal tüzüğü, siyasi programı, etkinlikleri, iddianameyi oluşturmaktadır!”

İçeride-dışarıda gençler ve kadınlar..

Duruşma salonunun içinde ve dışında dikkatimi çeken, gençlerin yoğunluğuydu. Onlar ilgililer. Bir de kadın dayanışmasının neferleri, kadın örgütlerinin çağrısı üzerine siyah giysileriyle oradaydılar.

Dışarıda yüzlerce insan halaylar, zılgıtlar, gerilimler, güçlükler arasından geçiyor…
Dışarıda zaman zaman gerilim artıyor; jandarma maskesini indiriyor; saldıracaklar mı?
Yok hayır, araya giriliyor; sonra gerilim düşüyor…
Dışarıda gençlerin elinde dev pankartlar: “Kürtleri bırakın / Diyaloğun yolunu açın”;

“Düşünceye, üniversitelere, Büşra’lara özgürlük”;
“Büşra Hocamızı bırakın / Diyaloğun yolu açılsın”; “Yaşasın kadın dayanışması.”

Hırsız vaaaaaaar!

Bunca güvenlik güçleri ve jandarma ordusu ve Robokoplara karşın bilin bakalım ne oldu?..
Duruşmayı izlemeye gelen Uluslararası PEN; Uluslararası Yayıncılar Birliği yetkilileri de engelleri aşamayınca, arabayı yol kenarına çekip yürüyerek geldi duruşma salonuna…

İçeri elektronik cihaz sokmak yasak. Tüm bilgisayarlar, cep telefonları arabada bırakılıyor. Arabaya döndüklerinde sürpriz:

Soyulmuşlar!

Özet :

1) Yüz otomobilden sadece onlarınki soyulmuş.
2) Bütün o güvenliğe karşın soyulmuş.
3) Para, başka eşyaları değil sadece bilgisayar ve telefonlar alınmış.

Sonuç :

Basın toplantısı yapacaklardı, ama olamadı, çünkü o saatte Silivri karakolundaydılar!
 Ben Silivri’de yaşadım savaşı.
 Diyarbakır’daki okurum Diyarbakır’da yaşıyor savaşı…
 Hatay’daki, Suriye sınırında savaşı yaşıyor…
 Meslektaşlarına tanıklık eden gazeteciler Çağlayan’daki sözde “Adalet Sarayı”nın önünde..
 Gençler, arkadaşlarını, hapisteki öğrencileri kurtarmak için her an, her an yaşıyor savaşı…

Yaaşasın ileri demokrasimiz!

Hükümet her yerde savaş halinde!

İlhan Selçuk : ŞAŞIP KALIYORUM ! / I’m stupefied, by Ilhan Selcuk

ilhan_selcuk_sasip_kaliyorum_2006

Konuk Yazar Oktay Akbal : Haziran’da İlhan Selçuk’la / Going through with İlhan Selçuk in June 2012

ilhan_selcuk’la_haziran’da_Cumhuriyet_21.06.2012