Etiket arşivi: Saygı Öztürk

TTB BAŞKANI DR. ŞEBNEM KORUR FİNCANCI BUNALIMI

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli

www.ahmetsaltik.net           profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Dr. Ş.K. Fincancı hakkında bu sitede epey yazı yayınladık. 2020 Haziran’ında TTB seçimli genel kurula giderken, hemen ardından… bu kişinin TTB Merkez Konseyi’ne (TTB MK) aday gösterilmemesi hele Başkan olarak kesinlikle seçilmemesi için düşüncelerimizi gerekçeli ve belgeli olarak açıkladık. Ardından Dr. Fincan’cıyı istifaya çağırdık. Olmadı… 2 yıl sonra 2022 Haziran’ında oyları azalarak gene TTB MK içinde yer aldı ve adeta inatlaşırcasına “gene” TTB MK Başkanı seçildi 11 kişi içinde.

27.10.22 günü tutuklama kararı verilene dek suskun kaldık.
Tutuksuz yargılamanın daha doğru ve adil olduğu kanısındayız, bu kesin.

Tutuklama kararının ardından bizim de düşüncelerimizi açıklama hak ve yükümümüz var. 1977’de hekim olduğumuz yıldan bu yana 45+ yıldır TTB üyesiyiz ve meslek örgütümüze çok emeğimiz oldu. O’ndan da çok şey öğrendik.

Çok değerli meslektaşımız Dr. Ceyhun Balcı bizi de çok iyi dile getirdi BEŞİNCİ KOL başlıklı yazısıyla (Beşinci kol | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM).
Onbinlerce hekimin benzer düşündüğünden hiç kuşku duymuyoruz.
Kamuoyu Dr. Fincancı’yı çok az tanıyor. Hekimlerin de epeycesi öyle. Dolayısıyla cansiperane savunma temelsiz.. Uğur Mumcu‘nun kardeşi Av. Ceyhan Mumcu ile açın konuşun..
Yazdıklarını okuyun. Uğur Mumcu davasında Fincancı’nın neler yaptığını.. (https://youtu.be/l4Rb0wxy9qg?t=1536, 31 Ocak 2022 ‘Şebnem Korur Fincancı Uğur Mumcu’nun Katillerinin Salınmasını Sağladı!’ Av. Ceyhan Mumcu | Saygı Öztürk, Sisler Bulvarı, KRT)

Av. Ceyhan Mumcu’ya göre; adeta yurt dışından uzanan eller Fincancı’yı devreye soktu ve Uğur Mumcu cinayeti nedeniyle yakalanan şüphelilerin İŞKENCE ALTINDA ifade verdikleri tezi o gece yarısı üretildi. Türkiye’de bir yığın Adli Tıp uzmanı içinde nasılsa Dr. Fincancı hemen bulundu, ısmarlama ve uzaktan rapor yazdı bu şüphelilere! Bu eylem açıkça suç ve tıp etiği dışında. İnsanları görmeden, muayene edip bilimsel kanıtlara dayandırmadan adli rapor düzenlemek ağır suç.

  • Uğur Mumcu’nun kemikleri sızlıyordur hiç kuşku duymuyoruz...

27.10.222 günü, Fincancı’nın tutuklanmasının ardından what’s up üzerinden bir ileti dağıtıldı, çok okundu. Burada aktaralım :
***
ONUN İŞİ SAHTE RAPOR, SAHTE BEYAN…

Şebnem Korur Fincancı… Okul yıllarından beri arkadaşım. Daha doğrusu eski arkadaşım.

  • Kişileri görmeden rapor yazmayı,
    misyonu gereği sürekli yalan beyanda bulunmayı alışkanlık haline getirmiş.
  • Aslında işini yapıyor, görevi bu.
  • Kişileri görmeden, muayene etmeden kimyasal silah saldırısı suçlamasında bulunuyor.
  • Daha önce Uğur Mumcu ve katledilen öteki aydınların davasında yine sanıkları görmeden işkence raporu vermiş, suçluların itirafçı olmasını engellemişti.

Ceyhan Mumcu açık açık anlatıyor. Bunlar biliniyor ama birçokları ABD’den, AB’den esen güçlü rüzgardan ötürü Fincancı’yı kahraman gösteriyor. Ergenekon davasına da hiç ilgisi olmadığı halde şikayetçi, müdahil olarak katılmıştı. Sanıkların kendisini tehdit ettiği yönünde uydurma beyanlarda bulunmuş, muhbirlik yapmıştı. Tüm bunlar vatandaşlık suçu, insanlık suçu! Ama TTB başkanı olarak en çok üstünde durulması gereken şey Deontolojik suç.

  • Sen nasıl muayene etmediğin kişiler hakkında rapor verir,tıbbi beyanda bulunursun!

Bu suç için insanlar kime şikayet etsin? Tabipler Birliği’ne mi?

Dr. Kaan Arslanoğlu
****

Dr. Kaan Arslanoğlu bir Psikiyatri uzmanı, yazar. Gün içinde (27.10.22) bu iletisi ile ilgili bir yalanlama da olmadı bu güne dek. Öte yandan, aynı gün biri 3 öbürü 2 yıldızlı güvendiğimiz, saygın – yurtsever 2 yüksek rütbeli subayla (general, amiral) iletişim kurduk. TSK’da kimyasal silah bulunmadığını, dolayısıyla kullanılmasının da söz konusu olamayacağını, çok net ve kesin bir dille bize belirttiler. MSB de geçtiğimiz günlerde bu yönde açıklama yaptı.

Dolayısıyla, Dr. Fincancı’nın öteden beri süregelen söz ve eylemleri ortadadır. Bu kişi, sayıları 200 bini aşan Türk Hekimlerini temsil sorumluluğunu ve saygınlığını gösterememiştir. İdeal olanı hiç olmazsa 2. kez Başkanlığa aday olmaması ya da bu son olay patlak verdiğinde, TTB’ye ve onbinlerce hekime zarar vermemek için hemen istifa idi. Dr. Fincancı bunu yap(a)madı, TTB Başkanlığı zırhını, artık nereye dek ve ne ölçüde olacaksa, koruyucu olarak kullanma yolunu seçti belki de ya da TTB MK O’nun istifa dileğini geri çevirdi, vuruşmayı seçti??

Dilek ve önerilerimiz :

  • Fincancı TTB MK Başkanlığından hemen istifa etmeli / istifa dileği varsa işleme konmalıdır.

TTB MK 1. yedek üyeyi çağırarak yeniden Başkan seçmeli ve hemen olağanüstü seçimli ve genel kurul kararı almalıdır. Dr. Korur istifa etmezse TTB MK kararı ile Başkanlıktan alınmalıdır.

Örgütün adından “Türk” sözcüğü kesinlikle çıkarılmamalıdır. Hemen hemen tüm dünyada
bu yol gelenektir :

British Medical Association,
– American Medical Association,
– Italian Medical Association,
– Japan Medical Association,
– French Medical Association
……
***
Pireye kızıp yorgan yakmanın anlamı yoktur.
TTB, TMMOB, TDHK, TEB…. Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşları olup, Anayasanın 135. maddesi güvencesine sahip vazgeçilmez demokratik kurumlardır.

Sonuç olarak                                               :

  • Fincancı TTB MK Başkanlığından hemen istifa etmeli ya da TTB MK görevden almalıdır..
  • Ş.K. Fincancı tutuksuz ve adil yargılanmalıdır.
  • İktidar bu olayı gerekçe yapıp Anayasanın 135. maddesine ve demokrasiye aykırı
    yeni yasal düzenlemelere ve kayyım atamasına gitMEmeli
  • Buna karşılık şimdiki TTB MK, kamuoyundan özür dileyerek / makul bir açıklama yaparak hemen seçimli olağanüstü genel kurul kararı almalıdır

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 31 Ekim 2022, Ankara

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 24 Haziran 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 24 Haziran 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEP

Haftanın tüm iğneleri bağımsız basını bağımlı yargı ile baskı altına alanlara.

BAĞIMSIZ

RTE, önceki gün düzenlenen AKP MYK toplantısında, “Ayasofya Camisi için 2 Temmuz’da alınacak Danıştay kararının ardından inşallah namazımızı kılarız” dedi.

Bağımsız yargımızın üst organının bağımsız kararı belli oldu…

GÖREV

ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Kelly Craft,  “Trump yönetimi yarın Esad rejiminin askeri zafer elde etmesini önleme ve rejimi ve müttefiklerini BM denetimindeki siyasi sürece döndürme konusunda kararlı adımlar atacak.” dedi.

Kötü niyetin süslü açıklaması…

GAZİ

15 Temmuz gazileri kendilerine yardım için toplanan ve 3.5 yıldır verilmeyen paraları istedi.

Polis AKP adına nezaket(cop)le yanıt verdi…

SOYLULUK

İçişleri Bakanı Soylu, Sözcü’nün saygın yazarı Saygı Öztürk’ün, AKP Milletvekili Bahar Ayvazoğlu’nun eşi Ali Ayvazoğlu’nun sıra dışı yükselişi hakkında yazdığı haber üzerine :

İnsanlık görevimi yapıyorum
Saygı Öztürk’ün bu yazısı namussuzluktur
Bahar Hanım ahlaklı, faziletli bir kadındır
Ali Bey’e minnettarız Trabzon turizmini ayağa kaldırdı
Bugünden sonra bu namus düşmanını kim muhatap alırsa, gözümde aynı namussuzluğun ortağıdır, haysiyet celladıdır.” tweeti attı.

  1. Haberde yanlış varsa düzelteceğine / yalanlayacağına neden olayı kişiselleştirdi?
  2. Soylu’nun ifadeleri devlet adamına yakışıyor mu?
  3. Konu liyakat ve torpildi, Soylu ahlaka nerden girdi? Namussuz kim?

    Ben, Saygı Öztürk’ün muhatabıyım. Çok kişiye namus örneği olacak kadar namuslu bir kişidir… (Ahmet Saltık : Ben de!!)

ÖVÜNÇ

Yargıtay 16. Dairesi, 15 Temmuz’a ”senaryo” demeyi suçu övme suçu saydı.
Yargı kalkanı harekatı…

TOP

AKP sosyal medyada yandaşlarını “yeşil top” la ayırdı.
Topçu için fark etmez, ne renk olsa vurur…

KRİZ

RTE, İslam ekonomisi ile krizden çıkılacağını söyledi.
Kriz bizi teğet geçti diye biliyorduk, girdi mi?..

UNUTMA

AKP’li Mehmet Metiner, Partisinin15 Temmuz söylemleri ile ilgili olarak:

Neyi unutmayacağız / unutturmayacağız peki? FETÖ’cü ihaneti.
Onlarla işbirliği yapanları. Bizi içimizden hançerleyenleri.
FETÖ’nün içimizdeki kriptolarını…
Ne unutması, ödüllendirmezsek olur mu? diye yazdı.

Aklını “AKP/Erdoğan’a desteğe” kiralayanlar anlaşıldı mı?…

NEREDEYDİNİZ?

Erdoğan’ın İslam ekonomisi konulu konuşması üzerine DİB Ali Erbaş,“İslam’ın haram kıldığı ve haksız kazanca yol açarak büyük bir sömürü aracı olan faizle mücadele noktasında, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak personelimizin maaşlarını faizsiz finans kurumları aracılığıyla ödemeye başladık. Ülkemize, milletimize hayırlı olsun.”

Size hayırlı olsun Bay Başkan. İslam’ı RTE konuşunca mı öğrendiniz?..

İSTİHBARAT

Genkur. İsth. D. Bşk.nın emir astsubayı FETÖ’cü çıktı.
Darbe olalı daha beş yıl oldu,  normaldir çıkar.
25-30 yıl sonra emekli olurlar, çıkmaz…

ALIŞ

Rusya’dan, yemlik çekirdek kabuğu dışalımı yaptık.
Ne mutlu, paramız varmış…

SATIŞ

Samsun’un AKP’li Büyükşehir belediyesi, borçlarına karşılık beş adet camiyi hazineye devrediyor.
Kapattınız, sattınız; suçu hep CHP’ye attınız…

TERÖRİST

Mardin Midyat’ta üç HDP’li meclis üyesi törenle AKP’ye geçti.
AKP, PKK işbirliği…

ADRES

Baro seçimleri ile ilgili yasal düzenleme konusunda TBB Başkanı M. Feyzioğlu, “Ben devletin menfaatini hukuk çerçevesinde korumakla görevli bir örgütün başkanıyım.” dedi.
Adresi şaşırmış. Savunma tarafı karşı mahallede oturur, Beştepe’de değil…

152 bin kişi hakkında yürütülen gizli soruşturma

152 bin kişi hakkında yürütülen gizli soruşturma

Saygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, 22.9.19
Bir dönem “Fethullahçılar” denildiğinde taraftarları kızıyor, kendilerine “Hizmet Hareketi” denilmesini istiyordu. Yargıtay kararıyla, “Fethullahçı Terör Örgütü-FETÖ” denilmeye başlandı. FETÖ soruşturma ve davalarını “FETÖ/Paralel Devlet Yapılanması-PDY), ile “FETÖ Fiili Darbe Yargılaması” diye ikiye ayırmamız gerekiyor.

Yargı mensubu sayısının 12 bin olduğu dönemde, 3926 hakim ve savcı meslekten çıkarıldı. İtirafçı olan 133 hakim ve savcı da emekliye sevk edildi.

RENK DEĞİŞTİRENLER

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül‘ün, çıkışı yalnızca Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör‘e değil, dünün FETÖ’cülerinin bugün mücadele yapılmadığı iddiasınadır. Şunu da belirtelim; Dilek Güngör’ün eleştirileri de Bakanlık ve HSK tarafından dikkate alınmalı. İşin içinde olanların bazen duymadıkları, dışarıda daha çabuk duyuluyor.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, “Yargı Reform Strateji Planı”nın TBMM’de ele alınacağı, Bakan değişikliklerinin yapılacağı söylentilerinin yoğunlaştığı bir sırada “FETÖ ile mücadele etmiyor” diye eleştirilmesi de haksızlık. Bakan Gül, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) FETÖ’cü suçlaması olanlarla ilgili bir şey atlamamaya özen gösteriyor. Peki “Yargıda FETÖ’cüler temizlendi mi?” aslında bu hiçbir kurum için söylenemez. Kendilerini gizleyen, başka tarikatların, cemaatlerin içine giren, “renk değiştirip” kendisini gizleyenler var.

PEKİ NE YAPILIYOR?

Önce şunu belirtelim; Allah herkesi iftiradan korusun. Günümüzde, intikam amaçlı ya da çıkara dönük ya da “itirafçı” olup kendini kurtarmak için sağa-sola çamur atan ve bunlara göre hakkında soruşturma açılanlar da oluyor. Bir yapıyı ortaya çıkarmak kolay olmuyor. 11 Temmuz’da Mehmet Yılmaz’ın başkanlığını yürüttüğü HSK 2. Dairesi 17 hakim ve savcı hakkında soruşturma kararı verdi, bunlardan 9’u görevden uzaklaştırıldı.

Bu da gösteriyor ki, mücadele daha bitmedi.  İtirafçıların ifadelerinde geçen hakim ve savcılar, By-lock soruşturmaları, ankesörlü telefon soruşturmaları devam ettikçe yeni adlar ortaya çıkacaktır. Ayrıca her soruşturma geçiren, tutuklanana da FETÖ’cü denilemez. Yalnızca Yargıtay’da tutuklanıp da beraat edenlerin sayısı 8’i şimdiden buldu. “Mücadele edilmiyor” denip, kurum ve kuruluşların baskı altında tutulması da beraberinde haksızlıklar getirebilir. Devleti ele geçirmeye çalışan hangi yapı olursa olsun, bunlarla mücadele esastır. Evet, hep siyasiler, kimi ünlü iş insanlarına dokunulamadığı, bunların para ya da başka desteklerle kurtarıldığı söylentilerini de yabana atmamak, soruşturmaları ranta çevirenlerin varlığını göz ardı etmemek gerekiyor.

FETÖ SORUŞTURMA VE DAVALARI

13 Eylül 2019’da Türkiye genelinde FETÖ/PDY’den 6502 kişi tutuklu, yani davaları devam ediyor. 22700 kişinin ise cezası kesinleşmiş yani hükümlü. Bu durumda cezaevinde FETÖ’den tutuklu ve hükümlü olanların sayısı 29202 kişi.

Bununla bitmiyor, halen 152 399 kişi hakkında FETÖ’cü oldukları iddiasıyla gizli soruşturma yürütülüyor. 69567 kişinin ise davası devam ediyor. Soruşturma ve davaları devam edenlerin sayısı 221 966 kişiyi buluyor.

DARBE GİRİŞİMİ DAVALARI

15 Temmuz (AS: 2016) Darbe Girişimi ile ilgili bütün soruşturmalar tamamlandı. Şu anda 21 dava sürüyor, 268 dosya kapsamında yapılan yargılamalar da sonuçlandı. 1804 sanıklı davalarda 695 kişi adli kontrolle serbest bırakılırken, 819 kişinin tutukluluğu ise sürüyor.

Sonuçlandırılan davaların karar türüne göre dağılımını inceliyoruz: 1216 sanığa ağırlaştırılmış müebbet (17 sanık hakkında 141’er kez, bir sanık hakkında 140 kez, bir sanık hakkında 137 kez, 31 sanık hakkında dörder kez, dört sanık hakkında üçer kez, iki sanık hakkında 28’er kez olmak üzere) hapis cezaları verildi.

1097 sanığa müebbet, 1491 sanığa bir yıl iki ay ile, 20 yıl arasında değişen hapis cezası verilirken, 2621 kişiye beraat, 525 kişiye ceza verilmesine yer olmadığı kararı olmak üzere  toplam 6950 kişi hakkında karar verildi. Sonuçta darbe girişimi davasında 3804 kişi mahkum edildi, 2621 kişi de beraat etti. Ağırlaştırılmış müebbet-müebbet kararları meslek ve rütbe dağılımı da şöyle:

– Ağırlaştırılmış Müebbet: 71 general, 821 subay, 173 astsubay, 50 uzman çavuş, 61 askeri öğrenci, 4 polis, 12 er, 24 sivil.

– Müebbet: 20 general, 403 subay, 131 astsubay, 164 uzman çavuş, 276 askeri öğrenci, 12 polis, 91 er.

– Süreli Hapis Cezası Alanlar: 18 general, 642 subay, 232 astsubay, 366 uzman çavuş, 154 polis, 43 er, 18 sivil, 1 Mülki amir, 17 askeri öğrenci.

FETÖ/PDY ile 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili yargılamalarının son durumu işte böyle. Ama daha yargı kapsamına girebilecek 152 bin kişi bulunduğunu da unutmayalım.
===================================
Dostlar,

Bir de Erdoğan’ın şu sözünü unutmayalım :

  • “Bu bize Allah’ın bir lütfu…“

Lütfen okur musunuz ?

Geliyorum diyen darbe ve karanlık sayfalar

Sevgi ve saygı ile. 22 Eylül 2019, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

KUBİLAY vuruldu; ayağa kalkıp yürüdü..

KUBİLAY vuruldu; ayağa kalkıp yürüdü..

Saygı Öztürk
Saygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, 23.12.15

Genelkurmay’ın 26 Aralık 1930 tarihli raporunda Asteğmen Kubilay’ın adım adım ölüme gidişi yer aldı: Kubilay, bir anda yere düştü. Vurulmuştu… Derhal ayağa kalktı, camiye doğru yürürken avluda yığıldı kaldı. Mürteciler yanına gelip katletti

FOTO: SÖZCÜ Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay şehit edildiğinde henüz 24 yaşındaydı…

As­teğ­men Ku­bi­lay, de­mok­ra­si ve la­ik­lik şe­hi­di.
Bir kıs­mı ‘giz­li­’ ka­yıt­lı 85 yıl ön­ce­ki res­mi bel­ge­le­ri in­ce­le­di­ği­miz­de ola­yı da­ha iyi an­lı­yo­ruz. Der­viş Meh­met ta­ra­fın­dan es­ra­ra alış­tı­rı­lan gö­zü dön­müş gru­bun üze­ri­ne ilk gi­den ve
Der­vi­ş’­in ya­ka­sı­na ya­pı­şan As­teğ­men Ku­bi­lay, res­mi bel­ge­ler­de ge­çen ifa­deye gö­re
“ko­yun gi­bi­” ke­sil­di. Va­li Ka­zım Bey, ma­ki­ne­nin ba­şın­da­dır. İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­’nın
“Me­ne­men Ola­yı­” ile il­gi­li yö­nelt­ti­ği so­ru­la­rı ce­vap­lan­dı­rı­yor. Dün kal­dı­ğı­mız yer­den
‘Me­ne­men Ra­po­ru­’nu oku­ma­ya de­vam edi­yo­ruz:

YAKASINA YAPIŞIP BAĞIRDI

“Ku­bi­lay Bey müf­re­ze­si sa­at 08.30’da olay ye­ri­ne ge­li­yor. As­ker­le­ri­ne man­ga ko­lu ni­za­mın­da sün­gü tak­tı­ra­rak tel­graf­ha­ne ya­kı­nın­da bı­ra­kı­yor. Ken­di­si mür­te­ci­le­rin ya­nı­na gi­di­yor.
Meh­di Meh­me­t’­in ya­ka­sı­na ya­pı­şa­rak çe­ki­yor ve yap­tık­la­rı ha­re­ke­tin yan­lış­lı­ğı­nı an­la­tı­yor.
Bun­lar­la uğ­ra­şır­ken ye­re dü­şü­yor. Mür­te­ci­ler­den bi­rinin kur­şunuy­la ya­ra­la­nı­yor.
Fa­kat der­hal aya­ğa kal­ka­rak ca­mi­ye doğ­ru gi­der­ken ya­ra­nın te­si­riy­le av­lu­da dü­şü­yor.
Kah­ra­man Ku­bi­lay Be­y’­in ya­ra­lan­dı­ğı­nı gö­ren müf­re­ze­de­ki as­ker­ler hiç­bir ala­ka gös­ter­mek­si­zin olay ye­ri­ni terk edip da­ğı­lı­yor­lar. Bun­dan do­la­yı­dır ki ko­mu­tan­la­rı­nın uğ­ra­dı­ğı fe­ci vah­şet ve akı­bet­ten bi­le ha­ber­dar ola­mı­yor­lar.

FOTO: SÖZCÜ Ge­ne­ral Mus­ta­fa Muğ­la­lı baş­kan­lı­ğın­da ku­ru­lan as­ke­ri mah­ke­me­de 2 bin 200 sa­nık yar­gı­lan­dı. Derviş Mehmet’in aralarında bulunduğu 29 ki­şi Ku­bi­la­y’­ın şe­hit edil­di­ği yer­de asıl­dı.

MUSALLA TAŞINA VURDULAR

5-10 da­ki­ka son­ra ya­ra­lı­nın ca­mi av­lu­sun­da ol­du­ğu­nu uzak­tan gö­ren Meh­di Meh­me­t’­le
Şam­dan Meh­met, yan­la­rın­da­ki bir bı­çak­la ve pek fe­ci bir su­ret­te ba­şı­nı ke­si­yor­lar.
Ke­si­len ba­şı av­lu­da­ki mu­sal­la ta­şı­na vu­ra­rak sil­ke­le­dik­ten son­ra Be­le­di­ye Mey­da­nı­’na ge­ti­rip bay­rak di­re­ği­ne ta­kı­yor­lar. Mey­dan­da­ki elek­trik di­re­ği­ne bir ku­şak­la bağ­la­nan bay­ra­ğın di­re­ği kı­rıl­mak is­ti­da­dı­nı gös­te­rin­ce mür­te­ci­le­rin istemi üze­ri­ne Yan­ya­lı Ar­na­vut Ka­mil,
70-80 met­re uzak­lık­ta­ki dük­ka­nın­dan ip ge­ti­ri­yor ve bay­rak so­pa­sı­nı elek­trik di­re­ği­ne bağ­lı­yor. Mür­te­ci­ler, ke­si­len ba­şın et­ra­fın­da do­la­şa­rak hal­kın ka­tı­lı­mı­nı ar­tır­ma­ya ça­lı­şır­ken,
ikin­ci saf­ha­nın müf­re­ze­le­ri ge­li­yor.

BEK­Çİ Sİ­LA­HI­NI ATEŞ­LE­Dİ

Yüz­ba­şı Bah­ri Be­y’­in ku­man­da­sın­da bu­lu­nan müf­re­ze olay ye­ri­ne gel­di. Hal­kın da­ğıl­ma­sı için ih­tar­la­rı yap­tık­tan son­ra ateş aç­mış­lar­dır. Bi­lin­di­ği gi­bi te­pe­len­miş ve bun­lar dağ­la­ra
kaç­mış­lar­dır. Bu sı­ra­da ha­pis­ha­ne ya­nın­da si­lah­sız ola­rak bu­lu­nan ve Ku­bi­lay Be­y’­in şe­ha­de­ti­ni gö­ren Kır Bek­çi­si Ha­san Ça­vuş 5 da­ki­ka me­sa­fe­de­ki Ahi Hı­zır Ma­hal­le­si­’n­de­ki evi­ne ko­şa­rak ora­dan si­la­hı­nı alır ve ye­ti­şe­rek as­ker­le­rin ate­şi­ne ka­tı­lır. Mür­te­ci­le­rin ate­şi so­nu­cu ölü­yor.
İkin­ci bek­çi de Na­lın­cı Ali us­ta­nın dük­ka­nı­nın önün­de şe­hit dü­şer.

KA­FA­LA­RI ve RUH­LA­RI DU­MAN­LAN­MIŞ

Ay­lar­dan be­ri po­li­ti­ka ce­re­yan­la­rıy­la çok tah­rik edil­miş ve bir bölüm ga­ze­te­le­rin za­li­mce
saf­sa­ta­la­rı da olay­la­rın çık­ma­sın­da et­ki­li ol­muş­tur. Bun­dan do­la­yı­dır ki ka­fa­la­rı ve ruh­la­rı
ta­as­su­bun ya­man ate­şiy­le du­man­laş­mış mür­te­ci, es­rar­keş ta­ri­kat­çı­lar ola­yın ba­şın­dan be­ri
en­di­şe­siz­di­ler. Ge­rek mey­dan­da ve ge­rek­se ka­sa­ba­nın için­de per­va­sız­ca ha­re­ket et­ti­ler.
Ba­şar­ma­la­rı durumunda as­ke­rin de ken­di­le­ri­ne si­lah at­ma­ya­ca­ğı ve hal­kın ken­di­le­ri­ne ka­tı­la­ca­ğı hak­kın­da ümit­le­ri­ni bes­li­yor­lar­dı. Gös­te­ri­le­re 300 ki­şi ka­tıl­mış, bun­la­rın bir bölümü ola­yı
sey­re­der­ken, kimileri ise yar­dım­cı ol­muş­tur.

VAHŞET BU DE­RE­CE­Yİ BUL­MAZ­DI

Yüz­ba­şı Fah­ri Efen­di yal­nız üç bü­yük si­lah ta­şı­yan şa­ki­le­ri ilk an­dan be­ri gör­müş­tü. On­lar açık­ta ken­di­le­ri du­var ar­ka­sın­da ve pu­su­da idi. Jan­dar­ma ya­zı­cı­sı Ali Efen­di ken­di deyimiy­le bu durumu fii­len ha­zır­la­mış­tı. Fa­kat ya­pı­la­cak bir tes­lim ih­ta­rı bir yay­lım ate­şi hal­kı da­ğıt­mak ve biz­zat halk ta­ra­fın­dan bun­la­rın bağ­lat­tı­rıl­ma­sı müm­kün­dü. Asteğmen Ku­bi­lay Be­y’­in düş­man­la te­ma­sı­nı gö­rür gör­mez or­ta­ya atı­lır bun­la­rı ya­ka­lar­dı. Ça­tış­sa bi­le fa­ci­a böy­le vah­şet de­re­ce­si­ni bul­maz­dı.”

O dö­nem­de “Er­ka­nı Har­p” adı­nı ta­şı­yan Ge­nel­kur­may Baş­kan­lı­ğı­’nın, 26 Ara­lık 1930 ta­rih ve 6747 nu­ma­ra­lı tez­ke­re­sin­de Ku­bi­la­y’­ın şe­hit edi­li­şi şu cüm­le­ler­le an­la­tı­lı­yor:

  • “Ken­di­si­ne meh­di sü­sü ve­ren ki­şi ar­ka­sın­dan ko­şup za­bi­ti tu­tu­yor ve ca­mi­nin bi­nek ta­şı ta­ra­fı­na doğ­ru sü­rük­le­ye­rek ve be­lin­den bı­ça­ğı­nı çe­ke­rek bi­nek ta­şı üs­tün­de za­bi­tin ba­şı­nı bir ko­yun gi­bi ke­si­yor. Ba­şı, elin­de ta­şı­dı­ğı bay­ra­ğın ucu­na ta­kıp ta­şı­yor ve yi­ne nut­ku­na baş­lı­yor.
    Ku­bi­la­y’­ın bo­ğa­zı ke­si­lir­ken aha­li bu ha­li al­kış­lar­la kar­şı­lı­yor.

YOLA CEPHANESİZ ÇIKMIŞLAR

Bu durum kar­şı­sın­da 10 adım ka­dar ge­ri­de bu­lu­nan bö­lük, baş­la­rın­da­ki ça­vuş­la­rın kan­sız­lı­ğı
yü­zün­den hiç­bir ha­re­ket ve can­lı­lık gös­ter­mi­yor ve al­çak­ça­sı­na fi­rar edi­yor. 4 as­ker­le hü­kü­met ko­na­ğı içi­ne gi­ren Jan­dar­ma ku­man­da­nı da bu duruma ka­dın gi­bi se­yir­ci ka­lı­yor. Te­le­fon­la
kuv­vet ta­lep eden Jan­dar­ma ko­mu­ta­nı ve bu kuv­ve­tin ne için, ne mak­sat­la ve ne gi­bi bir va­zi­fe kar­şı­sın­da ta­lep edil­di­ği hak­kın­da ala­y­ı bil­gi­len­dir­me­miş­tir. Jan­dar­ma ku­man­da­nı­nın nok­san
ola­rak ver­di­ği bil­gi yü­zün­den, alay­ca gön­de­ri­len ilk bö­lük cep­ha­ne­siz ola­rak yo­la çı­ka­rıl­mış­tır.”

KES­TİK­LE­Rİ YER­DE ASIL­DI­LAR

Ku­bi­la­y’­ın şe­hit edil­me­sin­den son­ra Der­viş Meh­met ve iki ada­mı öl­dü­rül­dü. Me­ne­men,
Ba­lı­ke­sir ve Ma­ni­sa­’da sı­kı­yö­ne­tim ilan edil­di. Ge­ne­ral Mus­ta­fa Muğ­la­lı baş­kan­lı­ğın­da ku­ru­lan as­ke­ri mah­ke­me­de 2 bin 200 sa­nık yar­gı­lan­dı. 29 ki­şi Ku­bi­la­y’­ın şe­hit edil­di­ği yer­de asıl­dı.

Ata­türk eli­ni ma­sa­ya vur­du ‘Suç­lu­la­rı he­men bu­lu­n!’ de­di

Ata­türk, Edir­ne Be­le­di­ye Mec­lis sa­lo­nun­da top­lan­tı ya­par­ken Me­ne­me­n’­de ya­şa­nan olay­la­rı
öğ­re­ni­yor. Emek­li öğ­ret­men Ay­han Tun­ca­’nın “Mus­ta­fa Ke­mal Ata­türk Edir­ne­’de”
ki­ta­bın­da, ora­da ya­şa­nan­la­rı şöy­le açık­lı­yor:

“O gün Edir­ne Be­le­di­ye Mec­lis Sa­lo­nu’n­da tat­lı bir soh­bet var­dı. İçiş­le­ri Ba­ka­nı Şük­rü Ka­ya, eniş­te­si olan Va­li Emin Bey ile il­gi­li bir şa­ka yap­mak için ağ­zı­nı aç­mış­tı ki, bir su­bay elin­de
tel­graf­la içe­ri­ye gir­di ve Ata­tür­k’­e uzat­tı. Ata­türk tel­gra­fı al­dı, oku­du; ama yüz hat­la­rı de­ğiş­miş, ren­gi sa­rar­mış­tı. Sa­lon­da tüm ne­fes­ler tu­tul­muş­tu. Ata­türk bir­den eli­ni ma­sa­ya vur­du,
aya­ğa kalk­tı ve hid­det­le:

  • ‘Ar­ka­daş­lar! Me­ne­me­n’­de mür­te­ci Nak­şi­ben­di­ler, be­nim Ku­bi­lay ad­lı su­ba­yı­mı kat­let­miş­ler.
    Şe­hit et­miş­ler. Ba­şı­nı, göv­de­sin­den ayır­mış­lar. Suç­lu­lar he­men bu­lun­sun,
    Me­ne­men ha­ri­ta­dan si­lin­si­n’ di­yor.Şükrü Ka­ya­’nın Ga­zi­’yi sa­kin­leş­tir­mek için çok uğ­raş­tı­ğı söy­le­nir.”23 Ara­lık 1930 ta­ri­hin­de Alay Baş­he­ki­mi Yüz­ba­şı H. Su­at, Me­ne­men Hü­kü­met Ta­bi­bi 43. Alay Dok­to­ru Ne­ca­ti Be­y’­in dü­zen­le­di­ği ölüm ra­po­run­da şun­lar ya­zı­yor:

    “Ku­bi­lay Efen­di, çı­kan ar­be­de­de asi­ler­den her­han­gi bi­ri­si ta­ra­fın­dan vu­rul­muş­tur.
    Sağ kol­tuk al­tın­dan vu­ru­lan Ku­bi­lay Efen­di 30 met­re ile­ri­sin­de­ki ca­mi­ye kaç­mış­tır.
    Ora­da başı bo­ynundan ay­rıl­mış­tır.”

    ==========================================

    Dostlar,

    İşte böyle hazin bir öykü…
    Araştırmacı gazetecilik geleneğine bağlı, SÖZCÜ yazarı sayın Saygı Öztürk‘ün
    bu çabası ve hizmeti için kendisine teşekkür borçluyuz..

    Hiç bir şey eyleme geçen cehaletten daha korkunç değildir..”

    İrtica da cehaletin acı ürünlerinden değil mi?
    İrtica paranoyamız mı depreşti, yakıcı gerçek karşısında feryat mı ediyoruz?
    Çığlığımız duyuluyor mu?
    İşte IŞİD faciası..
    Taliban, El Nusra, El Kaide..
    İSLAMOFOBİ boşuna ve yersiz mi; yoksa çığlık çığlığa SOS mi?

    Kur’an bunları dışlıyor mu, kesin buyrukları mı var??

    • “Tarih kralların, generallerin çiftliği değil, ulusların tarlasıdır.
      Her ulus geçmişte bu tarlaya ne ektiyse, onu biçer.” demişti Voltaire.

      Enis Behiç Koryürek ise;

    • “Kolay gelmedi bu günler,
      Toprağa çelenk oldu şehitler..” diye yazmıştı

      Artık yetmez mi?
      Hıristiyan dünyası nerdeyse 500 yıldır insan yakma vb. vahşeti terketti.
      Kiliseyi ve İncil’i insanların vicdanına bıraktı.
      Yaşamı ise akla ve bilime dayalı genel – evrensel kurallar yönetmeliydi.
      İnsanlar LAİK oldular 100 yıldan uzun süren çok kanlı mezhep savaşlarından sonra.
      Devleti ve toplumsal yaşamı, hukuk düzenini… SEKÜLER kıldılar.
      Dinde reform yaptılar.. Aydınlanma Devrimi‘ni yaşadılar..Aklı inançtan özgürleştirdiler, bilimi de dinden..

      Egemenliğin kaynağını göklerden (!) yeryüzüne indirdiler.

      Sonra da Sanayi Devrimi, bilimsel keşifler dönemi açıldı bu sayede.
      Veeee. günümüzde Dünyaya egemenler..

      DİNCİLİK (Din değil!) batağından çıkamayan İslam dünyası sömürge oldu!

      Şimdi daha iyi anlaşılıyor mu laik – seküler düzenin demokrasi ve insan hakları için
      hava gibi, su gibi vazgeçilmez olduğu??

      Türkiye’de dinci – laiklik karşıtı – sekülarizm düşmanı – fanatik şeriatçı kesimlere özellikle hükümetler eliyle “oy” beklentisiyle ölçüsüz ödün verilirse İRTİCA hep aynı şeyi yapar :

    • İNSANLARI VAHŞETLE ÖLDÜRÜR YAKAR..
      Canilikte sınır tanımaz..Ne yazık ki bu ilkel vahşet insanın doğasında var.
      Bu yüzden, çok sıkı önlemler bu vahşetin bastırılması – engellenmesi,
      uzun erimde genetik olarak sönümlendirilmesi hedef olmalıdır.Kubilay vahşeti tipik, çok öğretici ve ders verici bir örnektir.

      İslam tarihinde en can alıcı örnek KERBELA katliamıdır.
      Muhammet peygamberin torunları, gözbebeği EHLİBEYTİ, Irak çöllerinde
      Yezit tarafından aç ve susuz bırakılarak çoluk – çocuk 72 kişi görülmemiş bir vahşetle
      şehit edilmişlerdir..

      1400 yıla yakın zaman geçmesine karşın aradan, toplumsal bellek ve vicdanda oluşan
      çok ağır zedelenme hala aşılamamıştır ve “travma sonrası stres bozukluğu” (PTSD)
      sosyal psikolojik olarak hala süregelmekte, yoğunlukla yaşanmaktadır.

      Maraş (1978; 500’ü aşkın ölü) ve Çorum katliamları (1980; 100’ü aşkın kurban),
      Sivas Madımak kırımı (1993; 35 insan otelde canlı canlı yakıldı!),
      Gazi Mahallesi kırımı (1995; 19 kurban)…

      Hepsi de Alevi yurttaşlara dönük vahşet.. Postmodern Kerbela örnekleri..
      Bunlar asla olmamalı!

      En temel hak YAŞAM HAKKIDIR ve Devletin 1 numaralı görevi budur!

    • Bu amaçla laiklik ve seküler devlet düzeninden asla ve zerrece ödün verilemez!
      Tüm yurttaşlar bu üstün evrensel çağdaş değerlerle eğitilmeli ve içselleştirmeleri sağlanmalıdır. Yoksa Türkiye, dinci AKP iktidarında yeni Alevi kırımlarına sahne olabilir.
      Son 10 Ekim 2015 Ankara kırımı (103 ölüm!), dinci IŞİD ürünü olarak çook tazedir.Etnik ayrım da öyle.. Bakar mısınız PKK’nın Kürt kardeşlerimiz yaptığı eziyete?
      Sözde “Kürt halkı” için “özgürlük savaşı” (!) veriyorlar öyle mi??

      Sevgi ve saygı ile.
      24 Aralık 2015, Ankara

      Dr. Ahmet SALTIK
      www.ahmetsaltik.net
      profsaltik@gmail.com

      Önceki bölüm :
      http://ahmetsaltik.net/2015/12/23/menemen-ayaklanmasinin-tarihi-belgelerindeki-sir/

Yargıtay’dan siyasetçilere dava dersi


Yargıtay’dan siyasetçilere dava dersi

Saygı Öztürk

SÖZCÜ, 19.4. 2015

TBMM’de AKP’lileri hop oturup hop kaldıran belki de tek isim CHP’li Kamer Genç’ti…
Terör örgütlerinin önemli bir güç haline geldiği Tunceli gibi bir ilimizde her seçimden başarıyla çıktığı gibi terör örgütünün simgelerini dağlarda görünce,

“Nerede bu devlet, nerede bu hükümet?” diye isyan ediyordu. Merak etmesinler,
artık Tunceli için bunları söyleyecek milletvekili olmayacak. Çünkü Genç, aday gösterilmedi.
TBMM’de AKP’lileri kızdıran, onları ayaklandıran Kamer Genç’e, parti yöneticileri de sahip çıkmıyordu. Hatta, onun söylediklerinden dolayı bazen AKP’lilerden özür de diliyorlardı. Genç’in bir açıklaması öyle bir büyütüldü, öyle bir çarptırıldı ki, TBMM’de o gün kıyamet kopmuştu.

Söyler, bakalım ne söyler

Tarih 25 Nisan 2013’ü gösteriyordu. TBMM Genel Kurulu’nda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hazırlanan bir tasarı görüşülüyordu. Bakanlık binasına verilen
yüksek kiradan tutun, Kamer Genç bakana değişik sorular yöneltti. Bu bakanlığın yayınladığı dergide Çanakkale Savaşları’ndan söz edilirken Atatürk’ün adının
yer almaması
,
CHP Milletvekili Kamer Genç’i kızdırdı. Genel Kurul salonunda bakanı şöyle eleştirdi:

“…Ama Atatürk kelimesini ağzına almıyor. Atatürk kelimesini ağzınıza almak sizi
çok mu rahatsız ediyor? Acaba bu Cumhuriyeti kurmasaydı, siz hangi devletin vatandaşıydınız? O makamda oturacak mıydınız? Otursaydınız hangi tarikat mensubu kitlenin, bilmem kaçıncı hanımı durumuna düşerdiniz.
Atatürk’ün getirdiği nimetleri inkar etmeyin.”

Bu sözler ortalığı karıştırmaya yetti. Fatma Şahin çok sinirlendi. Genç’e,

“Sizinle bu çatı altında bulunmaktan büyük utanç duyuyorum. Atatürkçülüğü sözde yapmıyoruz. Ülkenin çağdaşlaşmasına gövdemizi koyuyoruz. O yüzden haddinizi bilin, ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olan birine ‘kaç eşli’ olabileceğini soracak kadar hadsiz ve terbiyesizsiniz. Herkes haddini bilecek.” dedi.

Tazminat davası açtı

Kamer Genç’e yapılan bu hakaretler yetmemiş gibi, bu kez AKP Grup Başkanvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı aldı sazı eline… Söyler bakalım ne söyler:

“Bu salonda adı Kamer Genç olan bir kişi var. Bütün işi gücü gelip burayı karıştırmak ve
sonra kaçmak. Yok olan itibarını herhalde canlı tutmaya çalışıyor. Kendisini lanetliyorum, protesto ediyorum.”

AKP’liler öylesine bastırdı, öyle bir gürültü çıkardı ki, Kamer Genç’e bu sözlerinden dolayı “Kınama” cezası verildi. Kınanmasının ardından Fatma Şahin de Parlamento’nun duyarlılığına teşekkür ederken, o gün Genel Kurul’da bulunmayan Kamer Genç için ise “Genel Kurul’a gelemeyecek kadar korkak ve yüreksiz” dedi.

Kamer Genç aleyhine hava oluşturuldu. Fatma Hanım da, Genç aleyhine 100 bin liralık giderim (tazminat) davası açtı. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi de, Genç’i 20 bin lira tazminat ödemeye mahkum etti. Kamer Genç kararı temyiz etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkan Vekili Kamil Kancabaş, üyeler Sadık Demircioğlu, Selma Bellek, Ali Akın, Hüseyin Kulaç bütün siyasetçilere ders niteliğinde olan şu kararı verdi:

Siyasetle uğraşıyorsan katlanacaksın

“Gerek dairemizin, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) istikrar kazanmış uygulamalarında, siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiği vurgulanmış ve bu durum
demokratik toplum hayatının vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul edilmiştir.

AİHM’in anılan davada belirttiği gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesinin sadece zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen bilgi ve fikirlere değil, aynı zamanda rahatsız eden, şaşırtan ve gücendirenlere de uygulanabileceği belirtilmiş
ve bu ifadeler var olmadan demokratik bir toplumun söz konusu olamayacağı,
bunların çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliğin talepleri olduğu vurgulanmış.

Fatma Şahin’in açtığı davada 18 Mart Çanakkale Zaferi nedeniyle davacının hazırlatmış olduğu derginin önsözünde Atatürk kelimesinin hiç geçmemesinden hareketle davalı milletvekili Kamer Genç, TBMM Genel Kurulu’nda konuşmuş, davaya konu edilen sözleri sarf etmiştir. Bu sözlerin Atatürk’ün olmaması halinde tarihin gelişim seyrinin değişeceği, davacının bir kadın olarak konumunun daha kötü olabileceğine dair kanaat açıklamasından olması tarafların siyasi kişilik olmalarının yanında, konuşmanın TBMM Genel Kurul konuşmaları sırasında yapılmış olması da göz önüne alındığında, sarf edilen sözlerin düşünce açıklaması ve siyasi eleştiri olarak kabul edilmesi olarak gerekir.”

Bu karar, siyasetçilere ders olsun. Özellikle AKP’liler haklarındaki en küçük eleştiriyi bile “iftira, hakaret” diye yargıya taşımayı adet haline getirdi. Bu karar hoşlarına gitmemiş olabilir ama en azından saygı duysunlar.

Gelelim Kamer Genç’e. Kararı tedavi gördüğü ABD’de öğrenen Genç, telefonda

“Daha ülkemizde yargı bitmemiş. Buna sevindim. Atatürk’le ilgili o gün söylediklerimin sonuna kadar arkasındayım. Atatürk’süz bir Çanakkale olur mu?
İşte o yüzden Çanakkale ile ilgili filmlerde, dergilerde Atatürk adını siliyorlar.
Buna yalnız ben değil,
hepimizin tepki göstermesi gerekirdi.” diyor.

==============================

Dostlar,

Önce sevgili Saygı Öztürk’e bu güzelim yazısı için teşekkür ederiz..
Ardından Yargıtay 4. Hukuk Dairesi‘nin namuslu yargıçlarına..
Sonra özverili ve birikimli, yürekli, renkli sima hemşehrimiz – Tunceli milletvekili
Sayın Kamer Genç‘e tüm yaptıkları için teşekkür borçluyuz..
Milletvekili aylığının yarısını yoksul Tuncelililer için harcayan, burs veren,
Tunceli’den Ankara’ya gelen gariban hastaların ve türlü türlü dertleri olan hemşehrilerinin önüne düşüp, AKP kıskacındaki bürokraside çare arayan…
örnek bir kişilikti..
Birikimli bir yüksek yargıç (Danıştay üyesi) idi..
Tunceli’de geniş bir oy tabanı vardı.
Hasta ve yurdumuzdan uzaklarda sağaltım ararken,
partisi CHP tarafından liste dışı bırakıldı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin hanımefendinin kuruntuladığı gibi
“Genel Kurul’a gelemeyecek kadar korkak ve yüreksiz” değildi O.
Bayan Şahin’e ayna tutmuştu ama bayan bakan espriyle yüzleşmeye dayanamadı;
kolay olanı, öfke patlamasını seçti Bay RTE’den galat ile. O’nun bir sözü ile de bitirdi:
“Herkes haddini bilecek..”

Kamer Genç’in yürekli sesini TBMM çatısı altında özlemle arayacağız..
CHP kendini de AKP’yi de rahatlattı (!)

Hemşehrimiz “Dersimli Kemal” ise Tunceli’den aday ol(a)madı!
Kolayı ve güvenceliyi seçti, İzmir’de, sonucu belli sözde önseçime girdi..
Tunceli’den 1. sıra adayı gösterilen bayan avukatın ise hemen hemen hiç şansı yok gibi..
Çünkü tabanın eğilimleri dikkate alınmadan tepeden indirildi.
HDP’nin Tunceli’de 2/0 yapması hiç sürpriz olmaz eğer % 10’u aşarsa..
Kimbilir, belki de örtük plan budur ?!

Bu vesile ile başta Bay RTE olmak üzere eleştirenlere dava yağmuru yerine biraz tahammül ve sert de olsa, ağır da olsa söylenenlerden – yazılanlardan yararlanma feraseti diler ve de tavsiye ederiz. Çevrelerşndeki dalkavuk surlarını aşabilirlerse..

Sevgi ve saygı ile.
19 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Rüşvet operasyonu oldu darbe


Rüşvet operasyonu oldu darbe

portresi

 


S
aygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, 17.12.14

 

Siz bak­ma­yın bi­ri­le­ri­nin 17 Ara­lık ope­ras­yo­nu­nu önem­siz gös­ter­mek, ope­ras­yo­nu ya­pan­la­rı iti­bar­sız­laş­tır­mak is­te­me­le­ri­ne. Ama bi­le­si­niz ki rüş­vet ve yol­suz­luk­lar­la il­gi­li en kuv­vet­li ve en çok so­mut ka­nıt­lar bu so­ruş­tur­ma dos­ya­sın­da yer alı­yor­du. Ko­nu­yu ya­kın­dan bi­len de­ne­yim­li mü­dür­ler, sav­cı­lar ve dos­ya­yı in­ce­le­yen hu­kuk­çu mil­let­ve­kil­le­ri bun­la­rı söy­lü­yor.
Ope­ras­yo­nun ya­pıl­dı­ğı gün sav­cı­dan, em­ni­yet men­sup­la­rın­dan dos­ya­nın alın­ma­sı­na ba­zı ge­rek­çe­ler bu­lun­ma­sı ve ope­ras­yo­nun et­ki­siz­leş­ti­ril­me­si ge­re­ki­yor­du. İş­te, o gün­den son­ra if­ti­ra kam­pan­ya­sı da baş­la­dı.

Ekip ta­ki­be alı­nın­ca

So­ruş­tur­ma kap­sa­mın­da 25 Ekim 2013’te ger­çek­le­şen 3.5 mil­yon do­lar­lık bir rüş­vet alış­ve­ri­şi­nin Ma­li Suç­lar­la Mü­ca­de­le Şu­be Mü­dür­lü­ğü ekip­le­ri ta­ra­fın­dan gö­rün­tü­len­me­si
sı­ra­sın­da, şüp­he­li­ler ta­kip edil­dik­le­ri­ni, fo­toğ­raf­lan­dık­la­rı­nı an­la­dı­lar. Du­rum, o pa­ra­nın gö­tü­rül­dü­ğü ba­ka­na söy­len­di. Ba­kan, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü İs­tih­ba­rat Şu­be Mü­dür­lü­ğü­’nü de­şif­re ama­cıy­la Ma­li Şu­be ekip­le­ri­ni ta­ki­be al­dır­dı. Bu ge­liş­me­ler üze­ri­ne so­ruş­tur­ma, 17 Ara­lı­k’­ta eş za­man­lı ope­ras­yo­na er­ken bir bi­çim­de dö­nüş­tü­rül­dü.

İmam-ha­tip ya­la­nı

Ayak­ka­bı ku­tu­la­rın­da­ki pa­ra­lar, 15 kez­de gön­de­ri­len rüş­vet ey­lem­le­ri­nin ta­ki­bi sı­ra­sın­da sap­tan­mış­tı. Rüş­ve­te ko­nu pa­ra­la­rın Nu­ruos­ma­ni­ye­’de­ki ofis­te şüp­he­li­ler ta­ra­fın­dan 42 nu­ma­ra ayak­ka­bı ku­tu­la­rı içi­ne yer­leş­ti­ri­le­rek, tak­si ile Ana­do­lu Ya­ka­sın­da­ki ka­mu gö­rev­li­si­nin ika­me­ti­ne ge­ti­ri­le­rek tes­lim edi­li­yor­du. 14 ay bo­yun­ca 15 kezde ger­çek­le­şen bu nak­lin 9’u gö­rün­tü­len­mek­le kal­ma­yıp, 2’sin­de ise ya­pı­lan po­li­si­ye uy­gu­la­ma ile ayak­ka­bı ku­tu­la­rı için­de­ki do­lar ve Eu­ro­’lar gö­rün­tü­le­ne­rek kay­da alın­mış­tı.

Ban­ka ge­nel mü­dü­rü, ayak­ka­bı ku­tu­la­rın­da­ki pa­ra­lar­la mem­le­ke­ti­ne imam ha­tip li­se­si yap­tı­ra­cak­mış. Ya­ni, rüş­vet pa­ra­sıy­la okul yap­tı­ra­cak­mış. Oy­sa, Ço­rum- Os­man­cık İmam Ha­tip Li­se­si­’nin ya­pı­mı­nı İl Özel İda­re­si üst­len­miş ve 18 Ara­lık 2013 ta­ri­hin­de iha­le­si de ya­pıl­dı. Ban­ka ge­nel mü­dü­rü­ne ilk rüş­vet 2012 yı­lı­nın Ara­lık ayın­da gön­de­ril­miş­ti. Ya­ni or­ta­da ne imam ha­tip li­se­si, ne pro­je­si, ne de iha­le­si var­dı. Rüş­vet, imam ha­tip li­se­si­ne alet edil­di…

O ma­ki­ne­le­ri po­lis mi koy­du?

Ba­ka­nın oğ­lu­nun evin­de bu­lu­nan pa­ra say­ma ma­ki­ne­si­ni po­li­sin koy­du­ğu “yan­da­ş” ba­sın­da sık­ça gün­de­me ge­ti­ril­di. Do­la­yı­sıy­la po­lis­le­rin komp­lo­cu/kum­pas­çı ol­du­ğu al­gı­sı oluş­tur­mak he­def­len­di. Oy­sa, o ika­met­te ya­pı­lan ara­ma, baş­tan so­na ka­me­ra ile ka­yıt al­tı­na alın­mış­tı. Kal­dı ki ika­me­tin sa­hi­bi, ifa­de­sin­de pa­ra say­ma ma­ki­ne­le­ri­nin ken­di­si­ne ait ol­du­ğu­nu söy­le­di.

Yol­suz­luk so­ruş­tur­ma­la­rı ve so­ruş­tur­ma­da gö­rev alan­la­rı iti­bar­sız­laş­tır­ma pro­pa­gan­da­la­rın­da en çok “Pa­ra­lel Dev­le­t”, “Pa­ra­lel Ya­pı­”, “O­pe­ras­yo­nu Ce­ma­at Yap­tır­dı­”, “Pen­sil­van­ya­’dan Ta­li­mat Al­dı­la­r” vs. söy­lem­ler kul­la­nıl­dı. Oy­sa, so­ruş­tur­ma dos­ya­sı­nı in­ce­le­yen TBMM So­ruş­tur­ma Ko­mis­yo­nu üye­le­ri, dos­ya­nın dört dört­lük ol­du­ğu­nu be­lir­ti­yor­lar.

Rüş­vet fark edil­di

Rı­za Sar­raf gru­bu 2010-2011 yıl­la­rın­da mil­yon­lar­ca do­la­rı Rus­ya­’ya so­kar­ken ya­ka­lat­tı. Rus ma­kam­la­rı­nın Tür­ki­ye­’ye gön­der­dik­le­ri res­mi ya­zı MA­SAK ve Ka­çak­çı­lık Da­ire­si­’n­de in­ce­len­dik­ten son­ra dos­ya İs­tan­bul Ma­li Suç­lar­la Mü­ca­de­le Şu­be Mü­dür­lü­ğü­’ne “ge­re­ği­” için gön­de­ril­miş­ti.
İs­tan­bul Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­lı­ğı “Ör­güt Kur­mak, Ka­çak­çı­lık ve Ka­ra­pa­ra Ak­la­ma­” suç­la­rı­nı araş­tı­rır­ken “rüş­ve­t” su­çu fark edil­di. So­ruş­tur­ma kap­sa­mın­da­ki tüm de­lil­ler, her­han­gi bir il­le­gal dış ve­ya iç güç­ten de­ğil, Cum­hu­ri­yet Sav­cı­sı­’nın ta­li­ma­tı ve mah­ke­me­le­rin ver­dik­le­ri ka­rar­lar üze­ri­ne, hu­ku­ka uy­gun ola­rak top­lan­dı­ğı or­ta­ya çı­kı­yor. Tüm bun­la­ra rağ­men, so­ruş­tur­ma­la­rı iti­bar­sız­laş­tır­mak adı­na her şey ya­pıl­dı, ya­pıl­ma­ya da de­vam edi­yor.

AK­P’­li­le­re ya­pı­lın­ca dar­be olu­yor

Ba­zı­la­rı 17 Ara­lı­k’­a “hü­kü­me­te dar­be­” di­yor ama ope­ras­yo­nu ya­pan­lar da ya­pı­lan­la­rı “hu­ku­ka dar­be­” ola­rak ni­te­li­yor. Ope­ras­yo­nu ya­pan ve bir kıs­mı ce­za­evin­de olan­la­rı din­le­ye­lim:
“So­ruş­tur­ma, baş­tan so­na hu­ku­ka uy­gun ola­rak yü­rü­tü­len, de­lil­le­ri hu­ku­ka uy­gun ola­rak top­la­nan ve hiç­bir aşa­ma­sın­da en ufak bir hu­ku­ka ay­kı­rı­lık bu­lun­ma­yan bir ‘yol­suz­luk so­ruş­tur­ma­sı­’dır. Hem de Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ta­ri­hi­nin şu ana ka­dar gö­re­bi­le­ce­ği en so­mut ve en cid­di de­lil­le­ri içe­ren bir so­ruş­tur­ma­dır.

Her yö­nüy­le hu­ku­ka uy­gun ru­tin bir yol­suz­luk so­ruş­tur­ma­sı­nı ‘dar­be­’, iş­lem ya­pan­la­rın ‘dar­be­ci­’ gös­te­ril­me­si akıl tu­tul­ma­sın­dan baş­ka bir şey de­ğil­dir. Kal­dı ki Ma­li Suç­lar­la Mü­ca­de­le Şu­be Mü­dür­lü­ğü ola­rak ilk kez bir yol­suz­luk ope­ras­yo­nu ger­çek­leş­ti­ril­me­miş­tir. Bun­dan ön­ce CHP’­li 4 be­le­di­ye­de ope­ras­yon ger­çek­leş­tir­dik. An­cak bun­la­rın hiç­bi­ri­si,
hiç­bir kim­se ta­ra­fın­dan bir ‘dar­be­’ ola­rak ni­te­len­di­ril­me­miş­ti.”

Bu­gün önem­li bir gü­nün yıl dö­nü­mü. Bit­me­di, bu­nun bir de 25 Ara­lık aya­ğı var.
Sav­cı­la­rı de­ği­şin­ce “Ko­vuş­tur­ma­ya yer ol­ma­dı­ğı­” ka­rar­la­rı­nın ve­ril­me­siy­le bu dos­ya ka­pan­maz. Gün ge­le­cek bu­gün ka­pa­tıl­mış gi­bi gö­rü­nen dos­ya­lar yi­ne gün yü­zü­ne çı­ka­rı­la­cak­tır.

Paşalara orduevi yasağı


Dostlar
,

“Paşalara orduevi yasağı”

doğallıkla önemli bir gündem maddesi. Tartışılacak ve bu idari tasarrufta bulunan makam da idari işleminin hukuka uygun gerekçelerini açıklayacak.. Hukuk devletinde kural olarak İdare’nin her türlü işlem ve eylemi yargı denetimindedir. (Her ne denli
82 Anayasasında İdarenin yargısal denetimi önemli ölçüde sınırlandırılarak
“kuşa” döndürülmüş olsa da!)

Anayasa madde 125 : “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır….”

Bize göre, Genelkurmay’ın bu işlemine muhatap komutanlar yazılı başvuru ile hem işin aslını hem de hukuksal gerekçelerini sormalı ve dilekçelerini teslim tarihinden başlayarak 60 gün içinde yazılı yanıt verilmezse yönetsel yargıda söz konusu idari işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açmalıdırlar. Kanımızca giderim (tazminat) davası açma hakları da saklıdır.

Bir toplum bu deni çok yönlü ve ağır baskı altına alınmamalıdır.
Bu hata işlenirse neler olabileceğinin örnekleri tarihte çoktur.
En hafif deyimiyle meşru direniş hakkı başlar..

1789 Fransız Devrimi‘ni Krala karşı ayaklanarak başaran Fransız halkının eyleminin meşru olmadığını kim ya da kimler söyleyebilir??

İşbirlikçi ve hain Osmanlı Saltanatı‘na karşı isyan ederek bağımsızlığını ve ülkesini – halkını kanlı ve zalim emperyalistleden kurtaran Anadolu halkının eylemi
yerden göğe haklı ve meşru değil midir?

  • Devrimin yasası tüm yasaların üstündedir!

Böyle giderse, bu kadim halk, makus giden talihini yeniden bir Devrim ile
yoluna koymasını bilecek ölçüde deneyimli, birikimli, öngörülü ve de yüreklidir..

Aşağıya konuya ilişkin 2 yazıyı alıyoruz.. (Görüşleri yazarlarını bağlar..)

Muhataplarının, hırsla kalkıp öfkelenmek ve yeni zincirleme hatalar yapmak yerine,
sonuçta ziyan ile oturmak yerine; sağduyu ile yanlışlarından dönmeleri,
bir kez daha dileğimizdir. Yine bu gün yazdığımız aşağıdaki yazımıza da bakılması…

Türk Genelkurmayı‘nın kendisine yakışan feraseti göstermesini hala umarız.

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

Komutanın şerefsizi böyle bir emir verir.

Şerefli olanı da hiç takmaz, yoluna devam eder.
Bunlar hep tarihe geçen aşağılık hareketlerdir.
Nefretle ayıplıyorum.

Koca koca komutanları restoranla, kantinle, barla terbiye edeceksin haa.
Bu büyük cürettir, ağır bir terbiyesizlik ve ahlaksızlıktır.

Bir gün devran döndüğünde kimse neden, nasıl, niçin demesin.
Herkes ettiğini bulur.

Allah’a inanmıyorum.
Ama biliyor  ve umuyorum ki, bu türden seviyesiz işler mutlaka karşılık bulur.
Bu evrende her şey bir karşılık bulur.
Denge prensibi, etki-tepki ilkesi ne derseniz deyin.

Oraj POYRAZ
via yahoogroups.com
8.12.13


Paşalara orduevi yasağı

portresi

Saygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, Aralık 7, 2013 |

  • Orgeneral Necdet Özel’in talimatıyla 28 komutan hakkında şok karar!

TSK’nın kritik davalarda sessiz kalmasını, yazılı ve sözlü olarak eleştiren
emekli komutanlar hakkında orduevlerine giriş yasağı getirildi.
Paşalardan tepki yağdı

Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri casusluk gibi davalarda tutuklu bulunan komutanların haksızlığa uğradığını, kendilerine, ailelerine sahip çıkılmadığını öne süren, bunu yazılı ve sözlü olarak da gündeme getiren emekli komutanlar hakkında orduevi ve sosyal tesislere giriş yasağı getirildi.

Talimatı doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’nın verdiği öne sürüldü.
Haklarında “giriş yasağı” verilenler arasında, Deniz Kuvvetleri Komutanı olması beklenirken, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan istifa eden ve komutanlara yapılanları protesto amacıyla geçen aylardır saç ve sakalını kesmeyen emekli Oramiral Nusret Güner de bulunuyor.

Listede kimler var?

Komutanlar, kendilerine böyle bir yasağın getirildiğini yeni öğrenmeye başladı.
Emekli Tümgeneral Osman Özbek, sosyal tesise Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen emir üzerine alınmadığını belirtti ve listede 28 kişinin bulunduğunu öğrendiğini söyledi.
Haklarında orduevi, sosyal tesisler ve spor okullarına alınmaması talimatı verilenler arasında emekli Korgeneral Yaşar Müjdeci, emekli Tuğamiral Türker Ertürk,
emekli Tümgeneral Naci Beştepe de bulunuyor.

Eylemlere katılmışlardı

Komutanların ortak özellikleri Genelkurmay Başkanlığı’nın kimi uygulamalarına karşı açıklamalar yapması.. bu dikkat çekti.
Yasak getirilen emekli komutanların, tutuklu ve hükümlü komutanların eşlerinin oluşturduğu vardiya Bizde Platformu” nun her cumartesi günü düzenlediği
Sessiz çığlık eylemlerine katıldığı, buralarda konuşmalar yaptığı belirtildi.

Şimdilik 6 ay uygulanacak

Komutanlar için yasağın şimdilik “uyarı” amacıyla 6 ay uygulanacağını, bu dönemde komutanların konuşmalarında ve yazılarında bir değişiklik olmaması halinde
yasağın uzatılacağı, “iyi hal” gösterenlerde ise yasağın kaldırılacağı bildirildi.
Listede adı bulunan emekli komutanların, yasak kararını öğrenmelerinden sonra Genelkurmay Başkanlığı’na dilekçe vermeye başladıklardı bildirildi.

Emekli Tümgeneral Osman Özbek, dilekçesinde, durumun

  • TSK’nın teamüllerine uymayan nezaket ve hukuk dışı olduğunu belirtti,

niçin alınmadığının yazılı olarak kendisine bildirilmesini istedi.

Hava Kuvvetlerinde 80 pilot istifa etti


Saygı Öztürk

SÖZCÜ, 3.2.13

portresi

Hava Kuvvetlerinde 80 pilot istifa etti

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 400 dolayında muvazzaf ve emekli komutanın değişik davalar nedeniyle tutuklanması, zorunlu görev süresini dolduranların ayrılmalarına da neden oluyor. Türk Hava Kuvvetlerinde görevli pilotlar, daha yüksek aylıkla özel hava yolu şirketlerine geçmek için başvururken, Türk Hava Kuvvetleri’nde ise büyük bir kan kaybı yaşanıyor.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda 10 yıllık zorunlu çalışma süresini dolduran pilotlardan 80’inin ayrılmak için ilgili makamlara başvurduğu bildirildi. Başvurular 28 Şubat’a dek sürecek. Bu sürede, sayının daha da artması bekleniyor. Ancak üst düzey yetkililer,
bu sayının azalması için ikna yoluyla pilotları istifaden vazgeçirmeye çalışıyorlar.

Örnek aldıkları komutanları tutuklu

“Balyoz”, “Ergenekon”, “Casusluk-şantaj” gibi davalarda çok sayıda Hava Kuvvetleri mensubu da tutuklandı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması beklenirken tutuklanan Orgeneral Bilgin Balanlı, Türkiye’de “gece uçuş sistemi”yle ilk uçuşların yapıldığı Bandırma’da, filoyu kuran Korgeneral Turgut Atman, Korgeneral Rıdvan Ulugüler, Hava Kuvvetleri Plan ve Prensipler Başkanı Tümgeneral Yalçın Ergül, tümgeneraller Atilla Özler, Bülent Kocababuç, İsmail Taş, tuğgeneraller Erhan Pamuk ve Mehmet Eldem de tutuklu komutanlar arasında bulunuyor.

Daha önce 15 yıl çalıştıktan sonra Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılmaya izin verilirken, şimdi 10 yılını dolduran pilotların ayrılmalarına izin verilmesi, genç pilotların örnek aldığı ve “efsane” olarak bilinenlerin de kalmamasına neden oldu. Bir yetkili, “Hem davalar, hem de dışarıda daha yüksek aylıklar alınması,
bir mesleği olan pilotların da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan kopmasında etkili oluyor” dedi.

İdealleri Filo Komutanı olmak

Türk Hava Kuvvetleri’nden emekliye ayrılan bir pilot, ayrılmaları SÖZCÜ’ye şöyle değerlendirdi:

“Kuvvetlerinde pilot olarak göreve başlayan kişinin en önemli ideali, Filo Komutanı olmaktır. Şu anda Türkiye’de 12 tane hava ana jet üssü bulunuyor. Filo Komutanı, deyim yerindeyse komutanı olduğu filonun her şeyidir. Kısacası, filosundaki pilotun ve ailesinin verdiği ve vereceği kararlarla yaşam kaynağıdır.

Zorunlu hizmetin 10 yıla düşürülmesiyle, pilotların da ayrılması kolaylaştı. Ayrılmalarında değişik nedenler var. Ancak, ayrılan pilot
yurt içi ve yurtdışında kolaylıkla iş bulabiliyorlar. Ayrılmayar bu şekilde devam ederse hedefe gönderilecek , görev yapacak pilot kalmayacak. En büyük zararı da Hava Kuvvetleri Komutanlığı görüyor.
Pilotların yerini doldurmak kolay kolay mümkün olmuyor.

Bir pilotun filo komutanı olabilmesi için ilk aşamada Harp Akademisi‘ne gitmesi ve kurmay olması gerekiyor. Sayısı fazla olmamakla birlikte kurmay olmadan filo komutanı olan pilotlarda bulunuyor.
Filosundaki pilotunu en zor göreve gönderecek kişinin yani filo komutanının çok özel özellikleri olması gerekir. Yerine göre babadır, arkadaştır en önemlisi de pilotlarının hakkını koruyan, hesap peşinde koşmayan bir liderdir. Filonun başarısı için filo eğitim subayı ve filo harekat subayı da çok önemlidir. Hangi pilot hangi göreve uygundur planlamasını yapabilmek doğal olarak önemli iştir. Filo komutanı başta olmak üzere filonun yönetim kadrosu Hava Kuvvetleri tarafından ince okunup sık dokunarak oluşturulur.

Pilot, tam yetiştirilince ayrılıyor

Zorunlu hizmetin 10 yıla inmesi ve ayrılmaların fazlalığından,
Hava Kuvvetlerimiz büyük zarar görmeye başladı. Bir pilotun başlangıç ve tekamül uçuş eğitim süresi 18 aydır. Bunun üzerine yaklaşık dokuz ay sürecek harbe hazırlık eğitimini de eklerseniz
her pilot seçildiği uçak tipine göre o uçakta, tayin olduğu filoya katılmadan önce harbe hazırlık eğitimi alır. Zorunlu hizmetin üç yılı böylece bitmiş olur. Geriye kalır yedi yıl.

Kol uçucusu olarak atanan pilot önce dörtlü kol uçucusu,
daha sonrada ikili kol uçucusu olur. Her uçuş kolunun bir lideri bulunur ve onun emirleri uygulanır. Kol uçucusu pilotun önce dörtlü kol, daha sonrada ikili kol lideri olması için o filoda belirli bir süre uçması ve bu uçuş sürecinde de iyi olması gerekir ki önce ikili kol lideri, sonra da dörtlü kol lideri olabilsin. Yoksa kolunda uçan pilotların yaşamını tehlikeye atar.

Uçuş deneyimi gerekiyor

Bu deneyime sahip olmak için pilotun en az 4-5 yılık uçuş deneyimi gerekiyor. Bu arada zorunlu hizmetinizin sonuna yaklaştığı için gelecekle ilgili hedefi olmadığından, kafanız bir ön önce sivil havacılık kuruluşlarından birisine geçme işini planlamakla meşgul oluyorsunuz.

Havacılık büyük zarar görüyor

Havacılık zor iştir. Bu süreçten en büyük zararı gören kuvvet ise
Hava Kuvvetleridir. Filo komutanı ve filonun öbür unsurları için hatta dörtlü kol lideri (istenen özellikte bulunamayacağı için) Hava Kuvvetleri Harekat Planlarında kendisine verilen görevleri yerine getirmekte zorlanacaktır.”