Etiket arşivi: Oraj POYRAZ

Koronavirüs aşısı üzerine ….

Koronavirüs aşısı üzerine ….

Oraj POYRAZ
Korona aşısı ile vücuda nanorobot enjekte edilebilir mi?

1) Henüz nano robot yoktur.
Olan şeyler mikro elektro optik makinalardır.
Nano ölçeği tek atomdan birkaç yüz atoma ulaşan boyutları anlatır.
Günümüzün modern mikro işlemcileri bile adı üstünde mikro boyuttadır.
Bunlar elbette zeka sahibi cihazlar değil. Tek tek çarklar, kaldıraçlar, elektrik motorları falan olsa bile mikro makinaların yine de toplam büyüklüğü mikron boyutlarını çok aşar.

Tek bir doz aşıyla yüzlerce mikro robot enjekte etme imkanı bu yüzden yoktur.
Aslında tek bir mikro robot bile enjekte edemezsiniz. Olsa olsa pirinç boyutlarında tek ve çok basit bir mikroçip enjekte edebilirsiniz. Mağazalardaki hırsızlık önlemi çipler gibi. Bu da zaten ayağa düşmüş bir iştir. Avrupa pek çok şirket kimlik teyidi (AS: doğrulaması) için bunu gönüllü olan personeline uyguluyor.

2) Nano ya da mikro antenler yoktur.
GSM şebekesine bağlanabilmek için gereken asgari anten boyu yine de santimetriktir.
Cep telefonlarımızın pilini parçalarsak orada baskılı devre olarak bir fraktal devre göreceksiniz. Bu anten devresi fraktaldır. İşte ondan daha küçük antenler ile GSM şebekesine ulaşamazsınız.

3) Kişisel verileriniz ise zaten toplanıyor.
Hem hükumet kurumları, hem veri madenciliği ve birleştirmesi  yapan küresel bilişim şirketleri bunu rahatça bunu yapıyor. Bu çok kolay, verimli bir yöntemdir.
Farkına bile varmıyorsunuz.

4) Kısırlaştırma aşıları ise zaten vardır.
Bill Gates’in meşhur konuşmasında bahsettiği aşı budur. Pek çok kadında kocalarının spermlerine karşı antisperm antikor oluşum bir kısırlık sebebidir. Bu durumdan esinlenerek, üreticiler antisperm antikor üreten aşılar yapmaya çabalamıştır. Bu aşılar yeteri kadar güvenilir bir kısırlaştırma aracı olmadığından ticari ürünler olarak piyasaya sürülmemiştir.
Çünkü bu aşılara güvenerek kendini kısırlaştıran gönüllülerde istem dışı hamilelikler yaşanmıştır. Aynı konferansta kısırlaştırma aşılarından başka, doğum kontrol yöntemlerinden de bahsedilmiştir.

Ülkemizde ve pek çok ülkede ise gönüllü olan kadınların tüplerinin bağlanması, erkeklerin ise vazektomi yoluyla kısırlaştırılması yasaldır.
Ve bu yöntem bir doğum kontrol yöntemi olarak uygulanmaktadır.

5) Dünya nüfusun artışı, ağırlaşan ekolojik sorunlar sürdürülemez bir durumdur.

Seçenekler bellidir. Ya insanlık nüfusu eğitimler, toplumsal kampanyalar yoluyla gönüllü olarak sürdürülebilir seviyeye indirilecektir. Ki Bill Gates bu yolu tercih etmiştir. Ya da her şey doğal şekilde gidişine bırakalacak, insanlık küresel bir açlık, kıtlık, kaynakların tükenmesi sorunu ile yüz yüze gelecektir. Bu durumda insanlığın başına gelecek olanlar kıyamet filmlerindekine benzer olacaktır.

6) Aşılar, ilaçlar ve ülkede olan her şey Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Yüce Galaksi Başkanımız, Sağlık Bakanlığı ve onun emrinde çalışan yüzbinlerce hekim ve sağlık çalışanının kontrolü (AS: denetimi) altındadır. Ülkede sağlık adına üretilen, her mal, hizmet ruhsatlandırılır. Her tanı ve tedavi aracı ruhsatlandırır. Başıboş bir şey yoktur. Tek tek şahıslardan şüphe edebilirsiniz. Ancak, kurumsal anlamda adına devlet dediğimiz bütünden şüphe etmemelisiniz.

7) T.C. dışında bütün uygar devletler, halklar, hükümetler ve onların denetim kuruluşlarının tarihin en büyük bir ihanetine suç ortaklığı yaptığını düşünmek ise dört dörtlük bir paranoid hezeyandır. Ülke çapında giderek yaygınlaşan aşı, ilaç, teknoloji, endüstri ve devlet düşmanlığı ve şüphelerinin makul bir açıklaması yoktur.

8) BM ve onun teşkilatları yeni dünyanın ihtiyaçların her zaman cevap veremeyebilir.
DSÖ ve diğer BM kurumları sizce yetersiz olabilir. Ancak bunların da bütün dünya hükümetleriyle birlikte küresel bir ihanete yardım ve yataklık ettiğini düşünmek de bir paranoyadır.

9) Mevcut Korona ilaçlarından birkaçı aslında bundan on yıl katar önce Kongo’da görülen Ebola virüs salgını için yine Bill Gates ve ekibince yapılan araştırmalardan elde edilmiştir.
Günümüzde yetersiz sayılan ve elimizdeki birkaç ilaç bu çabaların ürünüdür. Türk halkının ve dünya halklarının aslında bu çabalardan dolayı Bill Gates’e müteşekkir olması gerekirdi.

10) Aşı olmak ve ilaç kullanmak zorunlu değildir.
Lütfen ilaç kullanmayacak olanlar beyhude (AS: boşuna) ilaç almasınlar. Çünkü bu ilaçlar, özellikle de Flavipar (AS: Favipiravir) pahalı ve zorlukla temin edilen bir ilaçtır.
Kullanmayacaksınız almayın. Gerçek ihtiyaç sahipleri alsın.

CAMİ İMAMI, KURAN ÖĞRENCİSİ 11 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA TACİZDEN TUTUKLANDI!

CAMİ İMAMI, KURAN ÖĞRENCİSİ 11 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA TACİZDEN TUTUKLANDI!

Birileri bir yerlerde suç işleyebilir.
Bu birileri imam da olabilir.
Hatta Ce-Ha-Pe’li de olabilir.Ama önemli olan bu suç karşısında sizin tepkiniz nedir?
Ben şimdi bekliyorum.
Mürteciler, şeriatçılar, cihatçılar, Dar-ül Harpçiler….
Bu suçu nasıl savunacaklar, suçluya sahip çıkacaklar, tencere dibin kara edebiyatı yapacaklar?Oysa çok basittir.
Suçu ve suçluyu ama demeden, fakat demeden lanetleyeceksiniz.
Bunu yapamıyorsunuz.
Yapmadınız.

Son günlerde Kuran kursu, cami ve çeşitli dini ibadethanelerde artan çocuklara yönelik cinsel istismar, taciz ve şiddetin adresi bu kez Konya oldu.. Akşehir İlçesi’nde 2 çocuk babası cami imamı 46 yaşındaki M.F., Kuran Kursu öğrencisi 11 yaşındaki kız öğrenciye tacizde bulunduğu gerekçesiyle tutuklanıp cezaevine gönderildi. taciz dehşeti küçük kızın ailesine başından geçenleri anlatmasıyla ortaya çıktı..

CANAL ISTANBUL için ben de birkaç kelime yazdım

CANAL ISTANBUL için ben de birkaç kelime yazdım

Oraj POYRAZ
0raj.p0yraz@neomailbox.net  oraj.poyraz@openmail.cc 

1) Boğazlardaki trafiği ücretli bir kanala yönlendirmek mümkün değildir. Sivil ulaşım açısından Boğazlar uluslar arası su yoludur ve serbestisinin korunması için başta ABD olmak üzere bütün dünya ülkeleri karşımızda dikilir. Sivil gemi trafiği Montrö‘nün kısıtlamaları dahilinde değildir. Askeri gemi trafiği söz konusu olunca Montrö anlaşması (AS: Sözleşmesi) buna engeldir. Bu anlaşma bütün taraf savaş gemilerini sınırlar ama yalnızca Türkiye’yi kısıtlamaz bu yönüyle bizim için bir köstek değil destektir.

ABD ve batılı donanmaların ülkemizi öbür bütün denizlere ek olarak Karadeniz’den de kuşatmasını sınırlar ve engeller. Benzer biçimde Rusların Karadeniz donanmalarını boğazlardan geçecek ölçüler kapsamında küçük tonajlı tutmaya zorlar ve bizi ek olarak Akdeniz’den kuşatmalarının önüne hayli zorluk getirir.

Montrö Sözleşmesi’nin bize yarattığı bir engel yoktur tam tersine bütün taraflara engel yaratır. Aklı başında milli menfaatleri önceleyen bir vatanseverin bu yönüyle Montrö Sözleşmesi’ne karşı olmasını anlamak mümkün değildir. Kaldı ki bize bir köstek olarak öne sürülen Montrö Sözleşmesi büyük oranda askeri gemi trafiği ile ilgilidir ve boğazlardan geçen askeri gemi trafiği toplamın çok azıdır. Yani askeri gemi trafiği öyle anlamlı bir hacimde değildir. Doğrusu askeri gemileri yapılacak kanala yönlendirmek de hayli zorlu bir iştir. Amaç boğazları ULUSAL bir su yolu durumuna sokmak ve deniz trafiğini dilediğimiz şekilde yönetmek durdurmak kimilerine engel koymak ise, oldukça zorlu bir iştir.

Tarihte Osmanlı döneminde bile Boğazlar pek çok düşman ülkeye açık olmuştur. Osmanlı’nın denizlerde can düşmanı olan Cenevizlilerin bile Kırım’da ticaret kolonileri olmuştur. Açıkçası Ceneviz ticaret gemileri İstanbul Boğazından sultanlara bakarak İstanbul silüetini izleyerek yüzyıllarca geçmiştir. Boğazları tam olarak kapatmak ya da belirli ülkelere yasaklamak ancak dünya savaşlarında olmuştur. Bu gün Boğazların ulusal su yolu statüsüne sokulması ancak büyük savaşların sonunda ve yine de geçici olarak olabilecek bir iştir. Çünkü sahildar (AS: kıyıdaş) ülkelerin hiçbiri kalıcı bir deniz blokajına razı olmaz.

2) Boğazlardan geçen gemi trafiği ise yıldan yıla azalmaktadır. Evet bu azalmaya karşılık olarak gemi tonajları artmaktadır. Boğazlardan geçen malın büyük bölümü petro-kimya ürünleridir. Bu ürünlerin boğazlardan emniyetle geçmesi için alınabilecek ek önlemler vardır. Ve bu ürünlerin boğazlardan gemiyle değil ama doğalgaz petrol boru hatlarıyla taşınması için yapılan devasa yatırımlar sürmektedir. Umuyor ve kestiriyorum ki önümüzdeki yıllarda bu boru hatları tam kapasitelerine ulaştığında boğazlardaki petro-kimya yükü taşımacılığı azalacaktır.  Boru hatları yatırımları akılcıdır ve gerçek çözüm de budur, sürüdülmelidir. Ayrıca boru hatlarından ücret alma olanağı yasal ve ahlaksal olarak vardır.

3) İstanbul sürekli olarak büyümektedir. Ve tarihinin en başından bu yana sürekli olarak su sıkıntısı yaşamış bir metropoldür. Halen hem dünya küresel olarak hem Türkiye hem özelde İstanbul bir susuzluk sorunu ile karşı karşıyadır. Her şey ideal biçimde yapılsa bile İstanbul’un ek MEGA su sağlanması projelerine gereksinimi zaten vardır. Kanal İstanbul için önerilen güzergah İstanbul’un tatlı su kaynaklarının bulunduğu alandır. Bu alanda İstanbul’a içme suyu temin etmek üzere tarih boyunca yapılmış pek çok baraj ve tesis vardır. Bunlara zaman içinde yine astronomik miktarda paralar harcanmıştır. Kanal İstanbul yapıldığında bu havzaların tuzlu su ile kirlenmesi beklenen ve uyarılan bir konudur. Ve bu su havzalarının seçeneği de yoktur. Korkarım bu su havzaları yok olduğunda bu kez de İstanbul’a içme suyu sağlanması için Karadeniz suyunu ters ozmoz yöntemiyle arıtacak daha başka mega projeler için kaynak arayışları ve kamuoyu kampanyaları başlatılacaktır.

4) Karadeniz’in ilk 70-80 m altında bulunan ve biyolojik yaşamı olanaksız kılan hidrojen sülfür dolu zehirli tabaka bu güne kadar hiçbir şekilde ortaya çıkmamış Karadeniz’de ani gaz çıkışları görülmemiş kitlesel zehirlenmeler yaşanmamıştır. Çünkü kimse bugüne dek Karadeniz’i bu denli kurcalamamıştır. Ancak dünyada kitlesel ölümlere neden olan böylesi göller vardır. Bunların kimileri CO2 bazıları Metan biriktiren volkanik göllerdir. Organik atıkların dipte anaerob (AS: oksijensiz) koşullarda dekompozisyonu (AS: parçalanma, yıkım) yoluyla oluşan hidrojen sülfür vb. zehirli gazları biriktiren ender göller de vardır. Hidrojen sülfür gazı, küresel iklim değişiklikleri nedeniyle ile jeolojik çağlarda kitlesel yok oluşları tetiklediği öne sürülen son derece zehirli bir gazdır.

Hazar denizi de benzer yapıya sahiptir. Böylesi göl ve denizlerin ortak özelliği termohalin dolaşımı(AS: sıcak – soğuk su akıntıları) olmayan kapalı havzalar olmasıdır. Bugüne dek böylesi bir durumun görülmemiş olması bundan sonra olmayacağının güvencesi değildir. Özellikle yüzey ve dip akıntılarının ayrışmasına neden olacak ikinci ve sığ bir su yolunun Karadeniz dibinde bulunan bu zehirli katmanın Marmara’ya akmasına neden olması beklenmektedir. Bu yalnızca çürük yumurta kokusu ile rahatsız edici bir durum yaratmanın ötesinde kitlesel zehirlenmelere de yol açması beklenen bir afet durumudur.

5) Bir amatör denizci olarak bugüne dek sayısız profesyonel denizcinin açıklamalarını okudum. Hepsi de ortada var olan geniş ve beleş Boğazı kullanmak varken dar bir kanalı kullanmanın akıl dışılığından söz ediyor. Hepsi de Boğazlarda sanıldığı ölçüde çok bekleme süresi olmadığını beklemelerin makul ve kabul edilir olduğunu belirtiyor. Hepsi de Samatya, Kumkapı açıklarında bekleyen gemileri Boğazlardan geçiş için değil yük, bakım, mürettabat değişimi, ikmal gibi öbür nedenlerden olduğunu söylüyor.

Hepsi de Bernoili ilkesi nedeniyle daralan bir kanalda su akıntılarının şiddetleneceğinden söz ederek büyük gemilerin bu kanalda yürütülmesinin zorluklarından bahsediyor. Hepsi de kanal derinliğinin az oluşundan söz ederek özellikle büyük gemilerin kendi motorlarının tahriki (AS: itkisi) ile gidemeyeceğini bunun Kanal duvarlarına zarar vereceğini, yine gemilerin bu Kanalda duraklamak için bile demir atamayacağını bu Kanalda gemi geçişlerinin büyük oranda römork (AS: çekici) hizmetlerine bağlı kalacağını söylüyor.

Profesyonel denizcilerin hepsi de Boğazlarda yaşanması olası kazaya kıyasla bu dar su yolunda oluşabilecek kazalarda çok daha ölümcül sonuçların beklenmesi gerektiğini belirtiyor. Hepsi de bu kanalda arızalanan sorun yaşayan gemilere römorklar (çekiciler) yardımıyla yön vermenin çekmenin darlık yüzünden çok zorlu ve sorunlu olacağını söylüyor.

Kimileri, Panama Kanalı gibi su terfi (AS: yükseltme) sistemi ve kapıların kullanımını öneriyor. O halde Panama Kanalı gibi bu kanal boyunca tipik Panama Kanalında olduğu gibi kanala paralel döşenmiş demiryolları üzerinde yer alan çekici lokomotifler de düşünülüyor mu? Kimse bundan söz etmedi. Doğrusu Kanal çevresinden güzel su manzarası için arsa toplayanların böylesi bir endüstriyel manzarayı kabul etmesi oldukça zor olacaktır.

6) Projeyi anlatanların en çok ortaya çıkardıkları öge ise kanal boyunca 2,5 milyonluk yeni bir kentin ortaya çıkarılacağıdır. Peki böylesi kalabalık ve sıkışık bir kenti baştan bile bile içinden tehlikeli maddeler de taşıması beklenen dar bir kanalın dibine kurmanın akılcı gerekçesi nedir?

Halen ülkemizde yaşanmakta olan stagflasyon(AS: durgunluk içinde enflasyon) döneminde elinde kalmış olan 2,5 milyon çoğu lüks konutlar nedeniyle batmakta olan ya da kurtarılmakta olan dost(!) müteahhitlerin (AS: yüklenicilerin) haberlerini okuyoruz. Peki elde patlamış ve ancak uluslar arası zenginlerin satın alabileceği bu konutlar dururken ek 2,5 milyon konutu kimler alacak? Unutmayın ki sosyal medya başta Katar için olamak üzere 250 bin TL (AS: Dolar?) üzerinde konut alanlara promosyon vatandaşlık reklamlarının görüntüleri ile kaynıyor. Elde kalan konutların satışı için Çince reklam spotları bile çekilmiş. Elde kalan konutlar sorunu bu derece trajiktir. Bu durumda dünyanın çeşitli milletlerinden 3-5 milyon zengine vatandaşlık vermek gerekecektir. Kabul etmek gerekir ki, ülkenin demografik yapısı daha şimdiden değişmiştir. (AS: alt üst edilmiştir!)

Ülke post modern bilim kurgu filmlerdeki Metropolis kenti gibidir. 

Özellikle İstanbul’da ve başka pek çok yerde içinde yapay göl kanal olan pek çok site vardır. Bizim bu projeden anladığımız, gerçekte yapılmak istenenin bu kez de içinde mega göl, kanal manzarası olan yüksek korumalı, lüks konutlardan oluşan bir siteler kenti yapılmasıdır. İşin gerçeğinin, belli ki deniz taşımacılığı ve denizcilikten çok bu Kanal çevresine yapılacak su manzaralı konutlar olduğu anlaşılıyor. Daha şimdiden varsayılan kanal çevresinde arsa toplayan Katarlılara ilişkin haberler görüyoruz. Yine meşhur(!) pek çok iş adamının bu bölgede arsa topladıklarının haberleri var. Üstelik eskiden halka açık olan tapu sorgulamalarının artık engellendiğinin de haberleri var. Peki bütün bunlardan ne anlamalıyız?

CANAL ISTANBUL içinde yapay kanal manzarası olan mega bir toplu konut projesidir.

Dikkat edin C/Kanal I/İstanbul Projesinin Türkçeye uygun olmayan Amerikan  tarzı tamlama (AS: Fransızca tamlama) yapısı bile projenin aslında bir Amerikan projesi olduğunu bize düşündürmektedir.

7) Türlü türlü mega projeler ile bütün Türkiye nüfusunun İstanbul’a tıkıştırılması da bence kuşku ile karşılanması gereken bir iştir. Doğu ve Güney Doğu’nun boşaltılmasına yarayan bu işin başka beklenmeyen sonuçları olabilir.

8) Devletin harcadığı her para aynı zamanda bir ekonomik büyüme anlamı taşır.  Ama her yatırımın geri dönüşü aynı değildir. Bu evinize yeni TV, cep telefonu almaktan çok farklı değildir. Devlet yalnızca ihaleler ile devasa çukurlar kazdırsa ve sonra da başka ihaleler ile bu çukurları doldursa yalnızca ihale alan firmalara aktardığı kaynakların bütün tedarikçiler çalışanlar eliyle ekonomiye dönmesi bile bir büyüme değeri taşır. Altyapı yatırımları da bu şekilde, proje devam edene ve bitene dek ekonomik büyüme değeri taşır. Ancak tek amacı ekonomiye taze para enjekte (AS: şırınga) etmek olan atıl projeler ya da altyapı projelerinin ihaleler sonlandıktan sonra bir üretim değeri yoktur. 

Böylesi projeler tek atımlık barut gibidir bitince üretim değeri taşımaz. Ve devletin bu yollar ekonomiye para enjekte etmesi (AS: akıtması) sürekli bir gereksinim olur. Kaldı ki devletin bu yolla atıl projelere mega ölçeklerde kaynak aktarması özel sektöre kredi alanı da bırakmamaktadır. Ekonomi karar vericilerinin Türk halkının tasarruf kapasitesini üretken yatırımlar için kullanmaya karar vermesi gerekir. Ülkenin gerçek, kalıcı ve sürdürülebilir istihdam sağlayan üretim tesislerine (AS: kuruluşlarına) gereksinimi vardır.

9) Dövize dayalı, hatta uçuş, geçiş, müşteri güvenceli, uluslararası tahkim güvencesi ile yapılan ihalelerin zararları çok büyüktür. Bugüne dek bu yolla yapılmış projelerden çok azı verilen güvencelerin üzerinde ciro yapmıştır. Ve pek çoğunun uzun yıllar Dolara bağlı olarak verilen güvenceler nedeniyle kamu maliyesinde kara delikler oluşturması beklenmektedir. Ve bu ihale biçimi, söylendiği gibi halkın cebinden para çıkmadan hizmet kazanmasına yaramamıştır.

Kuvvetle olası, ülkemizde dövizin kurların ve faizlerin hükumetçe denetim altında tutulmasının en büyük amacı da işte bu dövize bağlı olarak güvence verilen projelerin kurda beklenen büyük artışlar ile bütçeye dayanılamaz boyutlarda ek külfet getirmesi endişesidir. Türkiye kur – döviz – faiz üzerinde narh uygulamaları yapması nedeniyle artık eylemli olarak denetimli kur rejimine geçmiştir. Bu nedenle ortaya çıkan bütçe açıkları ve cari açık için gereken kaynakları serbest piyasa eliyle bulması olanaksız olmuştur. (AS: Libor + %7-8 gibi tefeci faizi ile borçlanıyor AKP!) Bundan sonra ancak devlet eliyle sendikasyon kredisi bulmak olanağı kalmıştır. Ayrıca ülkenin ekonomik koşulları nedeniyle kredi risk puanı oldukça yükselen ülkenin, uygun koşullarda kredi bulması da çok zora girmiştir.

10) Ülkemizde halkın ve devletin borçlanma olanaklarının tümü kullanılmıştır.

  • Satılabilir bütün kamu varlıkları satılmıştır. 

Yabancıların arzu ettikleri koşullarla pek çok imtiyaz şirketi kurulmuş ve bunlar da satılmıştır. 

  • Bugünlerde kitlesel ölçekte vatandaşlık satışları başlamıştır.

Borsacıların deyimiyle şimdiki para karşılığında, gelecekte elimizde olması  beklenen her şey satılmıştır. Özetle Türk halkı ve devleti bütün varlıklarıyla “Long Pozisyon” almıştır. Ve daha şimdiden bu konumdayken hem yerel hem küresel risklerle karşılaşmıştır. Borsalarda margin trade yapanların bir gecede iflas etmesine benzer biçimde bu konum çok tehlikelidir. Piyasa koşulları beklentilerin aleyhinde gelişirse, -ki bizde olan da tam olarak budur- elde olan varlıklar da tasfiye edilerek, değişen kur, faiz oranları nedeniyle devleşmiş borcun bir bölümü tasfiye edilir.

Bu nedenle bir gecede saçlarına ak düşmüş arkadaşlarım vardır. 

Biz işte sürekli ve giderek tırmanan artık logaritmik ölçeklerle ifade edilebilen grafikler ile gösterilebilecek borçlanma eğrileri ile tam da buradayız. Pazarlarda ürünlere narh, yani azami fiyat kısıtlaması uygulamasını yaşı küçük olanlar bilmez. Ama Türkiye böylesi günlerden, serbest piyasa ekonomisine dönüştü. Narh uygulandığında o mal piyasadan çekilir, karaborsası oluşur. Çünkü üretici ve tacir pahalıya alıp ucuza satmak istemez.

Faizler ise paranın fiyatıdır. Bir parayı kullanmak için ödediğiniz kira bedelidir.  Eğer devlet faizlere NARH uygularsa ne olur? Öbür ürünlerde olduğu gibi o ürün piyasadan çekilir ya da karaborsası oluşur. Ancak devletin ekonomik yaşamda bütün bankacılık sisteminin yakasına yapıştığını düşündüğümüzde, ortaya başka iki sonuç çıkacak : Kamu bankaları görev zararı üretecek ve bu zararı merkezi bütçeye devredecek, sonuçta ortaya çıkan borç ulusal bütçeden karşılanacak. Özel bankalar ise bankacılık etkinliklerini sınırlayacak, pazar payını küçültecek, belki de ülkeden çekilecek. Kısacası ülkemiz en azından bir yıldır PARANIN FİYATINA / FAİZE NARH uygulanan bir ülkedir. Bunun ülkemiz için hayırlı olmasını kimse beklemesin.

Ben kişisel olarak beni dinleyen bütün dostlarıma, akraba ve ahbaplarıma 1984 ve 2002 krizlerinden çok daha ağır bir kriz için hazırlanmalarını öneriyorum.

Sevgiler saygılar. 10 Ocak 2020

ALLAH’ın DEVLET ÜZERİNDEKİ OTORİTESİ üzerinde hiç düşündük mü?

ALLAH’ın DEVLET ÜZERİNDEKİ OTORİTESİ üzerinde hiç düşündük mü?


Oraj POYRAZ

0raj.p0yraz@neomailbox.net, oraj.poyraz@openmail.cc

Varlığı üzerine hiçbir şekilde tekrarlanabilir, kollektif gözlem ve deneyim olmayan bir gerçek üstü varlık üzerine fikir jimnastiği yapmak elbette kollektif bir şizofreninin işidir.

Varsayımlar üzerine inşa edilen bir ideoloji, bir dünya görüşünün kendisi de elbette varsayımdır.

Bu tıpkı ‘halamın taşakları‘ olsaydı.. düşüncesinin ilerletilerek çıkarım üretmeye benzer.
Üstelik konu din ve Allah olunca bu teşbih bile hatalıdır.
Çünkü bu durumda ne hala, ne de onun organları var orta yerde.

Ve yokluğunu ispat edin diyorlar.
Felsefede böyle bir yöntem yoktur.
Varlığın ispatı vardır.
Onu da iddia eden kanıtlar.

Felsefe de tıpkı fizik bilimler gibi yanlışlama üzerinden yolunu bulur.
Ve felsefe söz konusu olunca farklı yollardan yürütülen çıkarımların bir çelişki yaratması yanlışlama anlamı taşır.
Bu anlamda tek başına tanrının isimlerine ve sıfatlarına baktığınızda bile her bir ad ya da sıfat bir başkası ile çelişir.

Hiçbir din bu konuda istisna yaratmaz.
Bütün dinlerde birbiri ile çelişen sayısız ayet, hadis ve icma vardır.
Ve din aslında çelişkiler yumağından başka bir şey değildir.

İşte bu nedenle din felsefenin bir alt şubesi değildir.
Ancak, din bilimin ve felsefenin ancak bir araştırma konusudur.
Tıpkı öbür akıl hastalıkları gibi.

İşte bundan dolayı lütfen artık 2019 yılından itibaren insanları kendi sanrılarınız ile zehirlemeyi bırakın.
Bunlar 1001 gece masallarının biraz daha kapsamlısıdır.
Uçan halılar ne kadar gereçekse, Miraç Yıldızında oturan bir tanrıyı Allahı, uçan bir atla ziyarete gitmek de aynı şekilde saçmalıktır.
İslamın saçmalıklarını saymak için bu mektup yetmez, azimli olanlar kitaplar yazmıştır.
Lütfen bu kitapları bulun ve okuyun.

Eşşek kadar adamların, ak sakallı, nur yüzlü aslında bilge yaşlılar olması gereken insanların hala  masallar üzerine ciddi ciddi lakırdı etmesi utanç vericidir.
Utanmalısınız.

 

 

ABD’li komutan itiraf etti! PKK’ya yardım ediyoruz..

ABD’li komutan itiraf etti!
PKK’ya yardım ediyoruz..

BÜYÜKELÇİLİKTEN GARİP AÇIKLAMA
ABD TİMLERİ DE ORADA
SURİYE PKK’NIN TARLASI
PKK’YA DEVLET TECRÜBESİ
CİZRE’Yİ KOBANİ’YE BENZETTİLER
“EL KAİDE DE IŞİD’E KARŞI SAVAŞIYOR”
YPG’Lİ CİVAN İTİRAF ETTİ

CENTCOM’un komutanı Lloyd Austin, ABD Senatosu’na, “Birliklerimiz Rojava’ya giderek PKK’nın Suriye kolu YPG’ye yardım etti” dedi.

Basında, son iki ayda 100’e yakın polis ve askerimizi şehit eden PKK’ya Batılı güçler tarafından bomba eğitimi verildiğini yazılmasının ardından ABD Büyükelçiliği ve YPG’den panik halinde peş peşe yalanlama geldi. ABD’li Orgenaral Austin ise, “Birliklerimiz Rojava’da IŞİD’e karşı YPG’ye yardım etti” dedi. Durumu düzeltmek için YPG devreye girdi; “ABD özel kuvvetleri Kobani’ye girmedi” açıklamasında bulundu. Bu görüntü, “İttifak panikledi” şeklinde yorumlandı.

Yeni Şafak, 12 Eylül 2015’te PKK’nın güvenlik güçlerine yönelik saldırılarında yeni taktikler geliştirdiğini ve bu taktikleri Batılı devletlerin Suriye’deki kamplarda YPG asayiş birimlerine verilen eğitimlerde pekiştirdiğini yazmıştı. “Bomba Koalisyonu” manşetiyle yayımlanan haberde başta ABD olmak üzere Almanya, Fransa ve Kanada’nın bu eğitimlerde başı çektiği vurgulanmış, Suriye’deki yerel kaynaklar da bu eğitimleri doğrulamıştı.

BÜYÜKELÇİLİKTEN GARİP AÇIKLAMA

Haberin yayımlanmasından 2 gün sonra ABD Büyükelçiliği’nin Twitter hesabından garip bir açıklama yapıldı. Büyükelçilik, “Yeni Şafak ve bazı medya kuruluşları, Kuzey Suriye’deki ABD ve koalisyon eylemleri hakkında asılsız haberler yayınlamıştır. Haberdeki, ‘ABD’nin IŞİD’e karşı savaş kılıfıyla eğitim veren teröristleri Türkiye’ye yolladığı’ imaları gerçek dışıdır. Gerçek şudur: ABD ve Türkiye DAEŞ’e karşı omuz omuza mücadele veren ortaklardır. Aksi yöndeki iddialar, Türkiye’nin koalisyonun tam üyesi olarak gerçekleştirdiği eylemlerle çelişmektedir” ifadelerini kullandı. Bu açıklamadan 3 gün sonra ise ABD özel kuvvetlerinin YPG’ye verdiği destek bizzat ABD tarafından doğrulandı.

ABD TİMLERİ DE ORADA

ABD Merkezi Kuvvetler (CENTOM) Komutanı Orgenaral Lloyd Austin, Senato Silahlı Kuvvetler Komisyonu’nda verdiği brifingde,“ABD komando timleri Rojava’ya giderek IŞİD’e karşı savaşta YPG’ye yardım etti” dedi. Bazı kaynaklar, Amerikan özel kuvvetlerinin YPG güçlerine taktik ve danışmanlık hizmeti verdiğini açıkladı. Sputnik’e konuşan YPG Sözcüsü Redur Halil ise ABD askerlerinin Kobani’ye girmediğini, kendilerinin de bu yönde bir taleplerinin olmadığını savundu. Halil, IŞİD ile mücadelede ABD ile iyi ilişki içinde olduklarının da altını çizdi. YPG’nin ABD’den özel birliklerle ilgili bir talebinin olmadığını iddia eden Halil, “Şimdiye kadar ABD askerlerinin YPG güçlerini eğitmesi konusunda da herhangi bir talebimiz olmadı” dedi.

SURİYE PKK’NIN TARLASI

Terörle mücadele eden Türkiye’nin, PKK’ya yönelik operasyonlarının en hareketli günlerinde yapılan bu açıklamalar soru işaretlerini beraberinde getirdi. Kandil’den görevlendirilen PKKlı üst düzey teröristlerin yönettiği YPG, KCK yapılanmasına bağlı olarak görev yapıyor. Terör örgütünün Suriye yapılanması olan ve Türkiye’deki terör hücreleriyle güçlü bağlantıları bulunan YPG, güvenlik kaynaklarına göre PKK’nın sadece isim değiştirmiş hali. 7 Haziran seçimlerinden sonra terörü tırmandıran ve alışılmış terör saldırılardan farklı bir taktik geliştiren PKK daha çok tuzaklı bombalarla asker ve polise saldırıyor. Uzmanlar, PKK’nın bu taktik gelişimini Suriye’deki YPG kamplarında tamamladığını vurguluyor.

PKK’YA DEVLET TECRÜBESİ

Azez-Mare arasındaki bölgede Suriyeli muhalifler ile IŞİD arasındaki çatışmalar da şiddetini koruyarak devam ediyor. Koalisyon uçaklarının IŞİD’e yönelik etkili hava saldırıları yaptığını belirten muhalif kaynaklar, “Haftalar önce koalisyon bize etkili saldırıların başlatılacağını taahhüt etti ancak başlayan bir şey yok. YPG’ye alan açarak PKK’ya devlet tecrübesi kazandırıyorlar”ifadelerini kullandı. YPG ile PKK arasında hiçbir farklılık yokken, hatta aynı örgütün farklı ülkelerdeki yapılanmaları iken “terörizme karşı mücadele ettiğini” iddia eden ABD’nin terör örgütlerine destek verdiğini açıklaması ülkenin kuzey bölgelerinin PKK’ya teslim edilip burada büyük bir koridor kurulacağı iddialarını güçlendirdi.

CİZRE’Yİ KOBANİ’YE BENZETTİLER

Uluslararası güçlerin IŞİD’e karşı kullanılması için YPG’ye teslim ettiği silahların önemli bir kısmı da Türkiye’ye geçirilerek çatışmalarda kullanıldı. Özellikle Cizre’de “özerklik” ilan edilmesinin ardından meydana gelen çatışmaları YPG’li teröristlerin organize ettiği belirlenmişti. Cizre’deki çatışmaların sona ermesinin ardından güvenlik güçleri yaptığı incelemelerde, Suriye sahasındaki çatışma ortamına benzer görüntülerle karşılaştı. Özellikle bina içlerine açılan tünellerden ulaşımın sağlandığı ve binalarda açılan siperlerden halka ve güvenlik güçlerine ateş edildiği belirlendi.

“EL KAİDE DE IŞİD’E KARŞI SAVAŞIYOR”

Uzmanlar, ABD’nin YPG’ye yönelik son hamlesinin PKK’nın taktik ve stratejisine fayda sağlayacağını vurguluyor. Yeni Şafak’a bilgi veren bir yetkili, “Taliban şu anda IŞİD ile savaşıyor. IŞİD-el Kaide arasındaki çatışmalar çok şiddetli geçiyor. Türkiye, IŞİD’e karşı Kaide’ye yardım etse ABD’nin tepkisi ne olur? Durum aslında tam olarak bu” dedi.

YPG’Lİ CİVAN İTİRAF ETTİ

PKK’nın Suriye kolu PYD’nin askeri kanadı YPG, Suriye’nin kuzey bölgelerinde kurduğu kantonları korumak için ‘Asayiş’ isimli silahlı bir birlik kurmuştu. ‘YPG-Asayiş’ güçlerinin sorumlusu Civan İbrahim, 10 Eylül tarihinde Reuters’e yaptığı açıklamada iki aydır Batılı askeri uzmanların YPG militanlarına eğitim verdiğini söyledi. İbrahim’e göre batılı devletler tarafından Suriye içinde verilen eğitimler arasında bombalı araç ve tuzaklı bombalarla saldırı taktikleri de var. (Yeni Şafak)

http://www.gazetevahdet.com/abdli-komutan-itiraf-etti-pkkya-yardim-ediyoruz-32371h.htm

=================================

Dostlar,

Sayın Oraj Poyraz‘dan bize ulaşan önemli e-iletiyi paylaşalım…
(https://mail.google.com/mail/u/0/#trash/14fe00fa3f85f6e8, 18.9.2015)

Türkiye’nin ve özellikle AKP – RTE’nin artık aklını başına toplaması gerek..

AKP – RTE’nin YÜZ KIZARTICI SURİYE POLİTİKASI ve GELİNEN YER
BÜYÜK KÜRDİSTAN’ın TOP SESLERİ ve EŞBAŞKAN’ın SAHTE ÇIĞLIKLARI..

BİRLEŞİK BÜYÜK KÜRDİSTAN’a = 2. İSRAİL’e ve
POST-MODERN ya da YENİ SEVR’e = BÖLÜNMEYE BEŞ KALA…

Başlıklı yazılarımızı okumak için lütfen (sırasıyla) tıklar mısınız?http://ahmetsaltik.net/2015/08/01/akp-rtenin-yuz-kizartici-suriye-politkasi-ve-gelinen-yer/

BUYUK_KURDISTAN’in_TOP_SESLERI_ve_ESBASKAN’in_SAHTE_CIGLIKLARI

http://ahmetsaltik.net/2015/06/20/birlesik-buyuk-kurdistana-2-israile-ve-postmodern-ya-da-yeni-sevre-bolunmeye-bes-kala/

Sevgi ve saygı ile.
20 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

FAZIL SAY’ı Linç Girişimleri..

FAZIL SAY’ı Linç Girişimleri..

Dostlar,

Fazıl Say’ı linç girişimleri sürüyor..
Dr. Ceyhun Balcı’nın sitemizde konuya ilişkin yazısını okuyabilirsiniz.
O yazının altında biz de yorumlarımızı ekledik.

Sn. Oraj Poyraz da sorunu işlemiş.. Aşağıda..
(Konu başlığı bize ait..)

Sevgi ve saygıyla.
5.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

====================================

Olayın kahramanlarını sayayım.
Kör bir intikam hissi taşıyan cahil mürteci kalabalığını en başa yerleştirmek lazım.

Anlaşılan yakın zamanda bu kalabalığa Gürer Aykal, Borusan Filarmoni Orkestrası da eklenmiş.

Klasik batı müziği aleminde adı olup da, on yıllar geçirmiş, makam sahibi olmuş,
ama bir Fazıl Say’ın sahip olduğu uluslararası üne sahip olamamış birisidir Gürer Aykal.
Yönettiği orkestraları dinledim, iyiydi, güzeldi, sanatını alkışlamıştık.
O kadar.

Ama bestecilik başka bir şey.
Klasik Batı Müziği cephesinde çok fazla yoktur.
Ve bunlardan birisidir, Fazlı Say.

Ahmet Adnan Saygun
Ulvi Cemal Erkin
Cemal Reşit Rey
Hasan Ferit Alnar
Necil Kazım Akses

Türk beşleri…

Belki bir beş kişi daha çıkar.
Hepsi budur.
Bir de Fazıl Say var.
Yaşayan, üreten ve hala üretken olan birisi.

Evet, bu topraklarda artık sanata sanatçılar dahi tükürmeye başladı.
Bu ülkenin çivisi çıkmıştır diyoruz ikide bir.
İşte bu da bir ölçüdür.

İpin ucunun kaçtığını anlamak için göğün göçmesini, yerin ters düz olmasını,
denizlerin kurumasını, karaların çöl olmasını beklemeyin.
Böyle olur, çürüme.
Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra.
Pis bir koku gibidir, bir süre sonra anlamaz, hissetmezsiniz.

Saygılar. 5.9.14
Oraj POYRAZ

Rifat Serdaroglu : MÜJDELER OLSUN


Dostlar,

Üstad Rifat Serdaroğlu yine fena sıkıştırmış birilerini..
Okumalısınız..

Sevgili Oraj POYRAZ da bu makaleyi servis ederken üst bölümüne
şu dizeleri yerleştirmiş :

Akil insanlar,
Sorosçu çocukları,
Taşnak severler,
Süslümanlar.

Bunlar hep aynı kişinin değişik yüzleridir.
Duruma ve zamana göre makyajını yapar, yeni bir rolde karşınıza çıkar.
Profesyonel tiyatrocular bile bunların eline su dökemez.


Sevgi ve saygı ile.
20 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

MÜJDELER OLSUN

portresi_gulen

Rifat Serdaroglu

 

 

 

Müjdeler olsun, müjdeler olsun, uzun zamandır sesleri-solukları çıkmayan
“Akil İnsanlar” nihayet ortaya çıktılar.

Türkiye’yi “Türk Milletinin” parasıyla dolaşıp, beş yıldızlı otellerde eğlendikten sonra, gittikleri her yerde halk tarafından rezil edilmişlerdi.
Epeydir ekranlarda görünmüyorlardı.

Ne kadar da özlemişiz fikirleri köhneleşmiş, yüzleri pörsümüş,
ihanetle beslenen Ermenistan ve Soros beslemesi bu kâzip şöhretleri!

Türkiye’de yeterince “Hain” konuşmuyormuş gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her gün içimizden çıkan hainler tarafından bıçaklanmıyormuş gibi, bu sepetler de ortaya çıktılar.

Gerçi Başbakan’dan Beşir Atalay’a, 63 kişiden 12 kişiye düşmüşlerdi ama olsun, aldıkları paraları hak etmek için mutlaka konuşmalıydılar ve sonunda konuştular…

Can Paker’den Zübeyde Teker’e, Doğu Ergil’den Levent Korkut’a kadar tüm
Taşnak Severler” Beşir Atalay ile görüştükten sonra şu açıklamayı yaptılar;

“Hükümet çözüm süreci ile ilgili iradede herhangi bir zayıflama olmadığını söylüyor.
Bunu biz de gördük.
İrade yerinde duruyor.
Fakat bu iradenin içeriği ve şekli belki belirsizlikler taşıyor.
İmralı ile görüşmelerin yoğun bir şekilde devam ettiğini anladık.
Zaten Sayın
Atalay, Öcalan’ı Kürtlerin doğal lideri olarak ilan etmişti.
Bu beyan içimize su serpti”
 dediler.

Değerli Okurlar;

Bu adamları lütfen iyi tanıyın.
Taşnak Sever bu sepetler, yalnızca görmek istediklerini görürler.

Şu an T.C. Devletinin, hedefleri Federe İslam Devleti olan “Uluslararası İllegal Dini Kuruluş” Cemaat ile asla demokrat olmayan AKP tarafından parçalanmak üzere olduklarını görmezler.

Yolsuzluk, Hırsızlık ve Rüşvetin Başbakan’ın oğluna dek gittiğini görmezler.

Yargı kararlarının, Adalet Bakanının emriyle Polis tarafından uygulanmadığını görmezler.
Hukuk Devleti İlkesinin saldırı altında olduğunu görmezler.

Lâiklik İlkesinin paspas edilmesini görmezler.

Ekonominin çökme noktasına geldiğini, ülkenin borca battığını görmezler.

Bu sepetlerin görmediği en önemli şey ise, kendi sonlarıdır.
Tarihimiz, önünü bile göremeyen satılmış hainlerin ibretlik sonlarıyla doludur…

KOKUN KOKMAZ SENİN

Recep kahvede arkadaşlarıyla kâğıt oynuyormuş.
Gaz sıkıştırınca, oturduğu iskemleyi gıcırdatıp, yellenmiş.
Yanındaki Temel burnunu kapatıp sormuş; “Hadi iskemleyi oynatıp sesini sakladın,
ya kokuyu ne yapacaksın?”

Recep yanıt vermiş; ” Binali koku dağıtıyormuş.
O kokudan aldık mı, iş tamamdır”

Temel; “Onun esas kokusu yakında ortaya çıkacak, dikkatli ol!”

Buradan Binali Yıldırım’a bir çağrıda bulunalım.

Bak Binali; Gerek seçim merkezin, gerek otobüsler-araçlar-reklam harcamaları,
gerek kalemler, gerek“Siyah Orkide” ve “Paçuli” adındaki organik yağla yapılan
lüks parfümler, gerekse “Bambu Çubuklu Oda Kokuları” için çok ama çok
ayakkabı kutusu ister. Senin ömür boyu aldığın maaşları hiç harcamamış olsan bile, bunların kırkta birini almaya bu para yetmez.

Soru; Bu değirmenin suyu nereden ve kimlerden geliyor, kim bu paraları veriyor?

Soru; “Yolsuzluk var diye bir yaygara gidiyor. İş yapıyor kardeşim, iş yapan adam
hata yapar..”
 dediniz.
Hem düzgün iş yapıp, hem namuslu kalınmaz mı?
İlla hata yapmak mı lazım?

Soru; O zaman “Hem Hırsız hem Müslüman” olunabilinir mi?

Bak Binali, senin oğlanın da gemi filosu varmış.
Haydi, senin-ailenin-çocuklarının servetini ve nasıl kazandığınızı bir açıklayıver.
Yakında öyle bir koku çıkacak ki, değil senin bedava dağıttığın parfümler,
yolları gül suyuyla yıkasak, yine de o pis kokuları önleyemeyeceğiz.

Senin kokun da kokmaz olacak be Erzincanlı kardeş…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
20 Ocak 2014

Paşalara orduevi yasağı


Dostlar
,

“Paşalara orduevi yasağı”

doğallıkla önemli bir gündem maddesi. Tartışılacak ve bu idari tasarrufta bulunan makam da idari işleminin hukuka uygun gerekçelerini açıklayacak.. Hukuk devletinde kural olarak İdare’nin her türlü işlem ve eylemi yargı denetimindedir. (Her ne denli
82 Anayasasında İdarenin yargısal denetimi önemli ölçüde sınırlandırılarak
“kuşa” döndürülmüş olsa da!)

Anayasa madde 125 : “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır….”

Bize göre, Genelkurmay’ın bu işlemine muhatap komutanlar yazılı başvuru ile hem işin aslını hem de hukuksal gerekçelerini sormalı ve dilekçelerini teslim tarihinden başlayarak 60 gün içinde yazılı yanıt verilmezse yönetsel yargıda söz konusu idari işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açmalıdırlar. Kanımızca giderim (tazminat) davası açma hakları da saklıdır.

Bir toplum bu deni çok yönlü ve ağır baskı altına alınmamalıdır.
Bu hata işlenirse neler olabileceğinin örnekleri tarihte çoktur.
En hafif deyimiyle meşru direniş hakkı başlar..

1789 Fransız Devrimi‘ni Krala karşı ayaklanarak başaran Fransız halkının eyleminin meşru olmadığını kim ya da kimler söyleyebilir??

İşbirlikçi ve hain Osmanlı Saltanatı‘na karşı isyan ederek bağımsızlığını ve ülkesini – halkını kanlı ve zalim emperyalistleden kurtaran Anadolu halkının eylemi
yerden göğe haklı ve meşru değil midir?

  • Devrimin yasası tüm yasaların üstündedir!

Böyle giderse, bu kadim halk, makus giden talihini yeniden bir Devrim ile
yoluna koymasını bilecek ölçüde deneyimli, birikimli, öngörülü ve de yüreklidir..

Aşağıya konuya ilişkin 2 yazıyı alıyoruz.. (Görüşleri yazarlarını bağlar..)

Muhataplarının, hırsla kalkıp öfkelenmek ve yeni zincirleme hatalar yapmak yerine,
sonuçta ziyan ile oturmak yerine; sağduyu ile yanlışlarından dönmeleri,
bir kez daha dileğimizdir. Yine bu gün yazdığımız aşağıdaki yazımıza da bakılması…

Türk Genelkurmayı‘nın kendisine yakışan feraseti göstermesini hala umarız.

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

Komutanın şerefsizi böyle bir emir verir.

Şerefli olanı da hiç takmaz, yoluna devam eder.
Bunlar hep tarihe geçen aşağılık hareketlerdir.
Nefretle ayıplıyorum.

Koca koca komutanları restoranla, kantinle, barla terbiye edeceksin haa.
Bu büyük cürettir, ağır bir terbiyesizlik ve ahlaksızlıktır.

Bir gün devran döndüğünde kimse neden, nasıl, niçin demesin.
Herkes ettiğini bulur.

Allah’a inanmıyorum.
Ama biliyor  ve umuyorum ki, bu türden seviyesiz işler mutlaka karşılık bulur.
Bu evrende her şey bir karşılık bulur.
Denge prensibi, etki-tepki ilkesi ne derseniz deyin.

Oraj POYRAZ
via yahoogroups.com
8.12.13


Paşalara orduevi yasağı

portresi

Saygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, Aralık 7, 2013 |

  • Orgeneral Necdet Özel’in talimatıyla 28 komutan hakkında şok karar!

TSK’nın kritik davalarda sessiz kalmasını, yazılı ve sözlü olarak eleştiren
emekli komutanlar hakkında orduevlerine giriş yasağı getirildi.
Paşalardan tepki yağdı

Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri casusluk gibi davalarda tutuklu bulunan komutanların haksızlığa uğradığını, kendilerine, ailelerine sahip çıkılmadığını öne süren, bunu yazılı ve sözlü olarak da gündeme getiren emekli komutanlar hakkında orduevi ve sosyal tesislere giriş yasağı getirildi.

Talimatı doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’nın verdiği öne sürüldü.
Haklarında “giriş yasağı” verilenler arasında, Deniz Kuvvetleri Komutanı olması beklenirken, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan istifa eden ve komutanlara yapılanları protesto amacıyla geçen aylardır saç ve sakalını kesmeyen emekli Oramiral Nusret Güner de bulunuyor.

Listede kimler var?

Komutanlar, kendilerine böyle bir yasağın getirildiğini yeni öğrenmeye başladı.
Emekli Tümgeneral Osman Özbek, sosyal tesise Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen emir üzerine alınmadığını belirtti ve listede 28 kişinin bulunduğunu öğrendiğini söyledi.
Haklarında orduevi, sosyal tesisler ve spor okullarına alınmaması talimatı verilenler arasında emekli Korgeneral Yaşar Müjdeci, emekli Tuğamiral Türker Ertürk,
emekli Tümgeneral Naci Beştepe de bulunuyor.

Eylemlere katılmışlardı

Komutanların ortak özellikleri Genelkurmay Başkanlığı’nın kimi uygulamalarına karşı açıklamalar yapması.. bu dikkat çekti.
Yasak getirilen emekli komutanların, tutuklu ve hükümlü komutanların eşlerinin oluşturduğu vardiya Bizde Platformu” nun her cumartesi günü düzenlediği
Sessiz çığlık eylemlerine katıldığı, buralarda konuşmalar yaptığı belirtildi.

Şimdilik 6 ay uygulanacak

Komutanlar için yasağın şimdilik “uyarı” amacıyla 6 ay uygulanacağını, bu dönemde komutanların konuşmalarında ve yazılarında bir değişiklik olmaması halinde
yasağın uzatılacağı, “iyi hal” gösterenlerde ise yasağın kaldırılacağı bildirildi.
Listede adı bulunan emekli komutanların, yasak kararını öğrenmelerinden sonra Genelkurmay Başkanlığı’na dilekçe vermeye başladıklardı bildirildi.

Emekli Tümgeneral Osman Özbek, dilekçesinde, durumun

  • TSK’nın teamüllerine uymayan nezaket ve hukuk dışı olduğunu belirtti,

niçin alınmadığının yazılı olarak kendisine bildirilmesini istedi.