Etiket arşivi: Bütçe Açığı

Ekonomi çıkmazda

İrfan Hüseyin Yıldızİrfan Hüseyin Yıldız
30 Nisan 2023, Cumhuriyet
(AS: Bizim somut sayısal katkılarımız yazının altındadır..)

14 Mayıs tarihinde yapılacak “milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimi” için gümrük kapılarında ve yurtdışı temsilciliklerinde oy verme işlemleri başladı. Nisan ayında yapılan 12 anket ortalamasına göre cumhurbaşkanı seçiminde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Sayın Erdoğan’ın önünde olduğu gözüküyor. Türkiye bu seçimlere, halkın yaşadığı derin yoksullaşma ve deprem felaketinin yarattığı büyük bir tahribatla birlikte gidiyor. Bir süredir derinden yaşadığımız ekonomik krizin seçmen kararlarında etkili olması bekleniyor…

  • Son 4 yılda ücretlilerin ulusal gelirden aldığı pay %34’ten %26’ya düşmüş durumda.

Türk-İş’in mart ayı araştırmasına göre; dört kişilik bir ailenin açlık (gıda harcaması) sınırı 9591 liraya, 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı (temel ihtiyaç harcamaları) 31.241 liraya yükselmiş bulunuyor. Türkiye’de çalışanların yaklaşık % 50’sinin asgari ücretli (8 bin 500 TL) olduğu dikkate alınırsa, dar gelirliler, ücretliler, memurlar, emekliler ve işsizlerden oluşan büyük bir kesimin, açlık sınırının altında yaşadığını ve geçinemediklerini söyleyebiliriz. Bu nedenle iktidar giderek büyüyen bütçe açığına karşın maaş, ücret, sosyal yardım ve desteklerde gaza basmış görünüyor. Ancak enflasyonu büyüten, servet transferine ve gelir dağılımında sürekli bozulmaya neden olan ekonomi politikalarını değiştirmeyen iktidarın, yoksullaşan kesimlere verdiği mali destekler kısa bir süre sonra hızla erirken artan bütçe açığı nedeniyle de yeni riskler oluşuyor

Orta Vadeli Planda (OPV) öngörülen hiçbir makro ekonomik gösterge kestirimi tutmuyor.

  • İktidarın, “Türkiye Ekonomi Modeli” dediği heterodoks iktisat politikalarıyla;
    cari açığın, bütçe açığının, kurun, enflasyonun ve faiz oranlarının denetim altına alınması
    ve yoksulluğun kalıcı olarak giderilmesi de mümkün (olanaklı) görünmüyor.
  • Ekonomi politikalarındaki bilimdışılık, hukukun, demokrasinin ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı siyasi otoriterleşme ile birleştiğinde; güvensizliğin ve belirsizliğin arttığı bir ortamda, yeni yatırımların yapılması ya da yabancı yatırımcıların gelmesi de pek mümkün olmuyor maalesef…

BÜTÇE AÇIĞI YENİ REKORLARA KOŞUYOR

Merkezi yönetim bütçesi bu yılın ilk çeyreğinde 250 milyar lira açık vermiş bulunuyor.

Üstelik seçim nedeniyle verilen ya da verilecek mali desteklerin, bu açığı daha da büyüyeceği anlaşılıyor. Memur-emekli maaş artışları, EYT düzenlemesi, en düşük emekli maaşının yükseltilmesi ve 3600 ek gösterge artışı gibi yeni düzenlemeler bütçeye olan yükü artırırken elektrik ve doğalgaz olmak üzere çeşitli sübvansiyonların da süreceği açıklandı. Yapılan etki analizlerine göre; EYT düzenlemesinin bütçeye maliyetinin 194.4 milyar lira, emekli ve memur aylıklarında yılbaşında yapılan refah payı artışlarının yıllık maliyetinin 260 milyar lira ve en düşük emekli maaşının 7500 liraya çıkarılmasının yıllık maliyetinin 142.7 milyar lira olacağı hesaplanıyor. Ayrıca mesken (konut) abonelerinin elektrik harcamalarının % 50’lik, doğalgaz harcamalarının ise % 75’lik bölümünün kamu tarafından karşılanacağı açıklanmıştı, buradan bütçeye gelecek yükün ise 530 milyar lira olacağı öngörülüyor. Ayrıca 6 Şubat 2023 depremi nedeniyle bütçeden yapılan harcamaların yılsonuna dek 600 milyar lirayı bulacağı hesaplanıyor. Buna karşılık deprem nedeniyle getirilen ek kurumlar vergisi gelirinin ise ancak 100 milyar dolayında olacağı tahmin ediliyor…

2023 bütçesinde 566 milyar faiz ödemesi!

Ve 660 milyar liralık bütçe açığı öngörülmüş durumda.

Ancak Hazine, sözünü ettiğimiz artan harcamaları finanse etmek için öngörülenin üzerinde borçlanmalara gidiyor, faiz oranları yükseliyor ve kronikleşen enflasyonun baz etkisi dışında daha aşağılara inmesi pek olanaklı görünmüyor. Dolayısıyla %24.9 enflasyon oranı tahminiyle (kestirimiyle) hazırlanan bu bütçenin yetmeyeceği, yılın 2. yarısında ek bütçe gerekeceği anlaşılıyor…

SEÇMEN KARARLARINI NEYE GÖRE VERECEK?

  • Türkiye ekonomisi iyi yönetilmediği için krizden çıkamıyor.

Ekonomi dışında adalet, demokrasi, şeffaflık, hesap verme, hak ve özgürlükler, eğitim,
dış politika vb. bütün alanlarda da büyük tahribatlar (yıkımlar) var.

Peki seçmen bu sorgulamayı yapabilecek mi? Yoksa takım tutar gibi hayatlarında hissettikleri derin yoksullaşmayı bile inkâr ederek (yadsıyarak) başka gerekçeler uydurarak ya da gerçeğe başka anlamlar yükleyerek eski mahallelerinde mi duracak?

Bunu 14 Mayıs seçiminde hep birlikte anlamış olacağız…
===============================
Dostlar,

Bizden kısa notlar…

– Ulusal gelir kişi başına 25 bin $ olacaktı, 10 bin $ gibi..
– Türkiye ilk 10 ekonomi arasına girecekti, G20’den de düştü, 22. sıraya geriledi
– Dışsatım 500 milyar $ olacaktı, hedefin yarısını bulmadı (235 milyar $).
– Dış ticaret açığı azaltılamıyor, 2022’de rekor kırarak 110,2 milyar $ oldu
– 2022’de kamunun borç faizi anaparayı geçti..
– TCMB rezervleri eritildi, 128 milyar $ buharlaştırıldı, eksi 65 milyar $ bilanço..
– Cari açıkta yeni tepe (zirve) 48,8 milyar $
– “Bütçe açığı + Cari açık + Dış ticaret açığı” şeytan üçgeni içinden çıkılmaz oldu.
AKP= RTE malvarlığını açıkla(ya)madı..  ABD önceki Başkanı D. Trump’ın “aptal olma” aşağılamasına yanıt veremedi. Niye acaba? Hangi açıkları yüzünden? Halk Bank yolsuzluğu?
– AKP= RTE, ABD Senato Başkanı N. Pelocy’nin “Erdoğan’ın malvarlığının soruşturmanın zamanı geldi.” söylemine de sustu. Malvarlığını açıkla(ya)madı. “İspat etmezsen müfterisin….” diyemedi.
– Örtülü ödenek giderleri akıl almaz boyutlarda.. Mart 2023, 788 milyon TL..  Nereye harcanıyor?
– 2023 bütçesi yaklaşık 4,5 trilyon TL, 566 milyar TL’si borç faizi.. Her 8 TL’den 1’i faize gidiyor!
Hani NAS vardı, AKP=RTE faize karşı idi??
– Yaklaşık 2 hafta önce 2,5 milyar Dolar borçlandılar : Faizi, Dolar olarak %9, tefeci faizi ödenecek! 2030’a dek 1,6 milyar $ faiz ödeyeceğiz.. Hani AKP=RTE “ekonomist” idi??!!
– Türkiye nüfusu dünya nüfusunun %1,1’i ama toplam dünya gelirinin %0,9’unu üretebiliyor. AKP=RTE hedefi 2023’te %1,5 idi.. Nerdeeeeeen nereye….
……………

  • Bu bir tarihsel soygundur!
  • Halkımız apaçık, iktidar eliyle soyulmakta, İslami kesime kaynak aktarılmaktadır..

Ulusal kaynaklarımız, alın terimiz, 5’li çete vb. “maşalarla” yurt dışına çıkarılmakta, ülkemiz BİLEREK YOKSULLAŞTIRILMAKTADIR!

Yoksullaştırılan yığınlar siyaset, eğitim ve istihdam dışına itilerek yoksulluk yardımlarına bağımlı kılınmaktadır. On milyonu aşan insana Devlet kasasından sürekli “sadaka yardımı” yapılmakta ancak AKP desteği gibi sunulmaktadır. Bu kitlelerin oyları (siyasal iradeleri-istençleri) tutsak alınmıştır.. Bu nedenle, Dünyada 9 sigorta kolu varken, bizde AİLE SİGORTASI bilerek getirilmemiştir.

  • Siyasal İslamcı AKP=RTE, yoksulluğu yok etmek yerine siyasete kasten alet etmiştir.

***
Türk Halkının sağduyusuna güveniyoruz..
14 Mayıs gecesi bu lanetli – meş’um gidiş mutlaka durdurulacaktır / durdurulmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 30 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Bu katkıların tweet iletisi için tıklayınız :


Magna Carta’dan 2023’e: ‘Bütçe Hakkı’

Recep Yılmaz

Recep Yılmaz

1986 yılında Kırşehir Çiçekdağı’nda doğdu. Yozgat Anadolu Lisesi’nin ardından 2009’da Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi. Askerlik hizmetini Ağrı’da yaptıktan sonra Mayıs 2010’dan başlayarak İnşaat Mühendisliği mesleğini sürdürdü. Özel sektörde ve kamuda görev yaptı. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi ve KESK-ESM Sendikası’nda DSİ İşyeri Temsilcisi olarak görev yaptı. Çeşitli tarihlerde Cumhuriyet’te ve yerel gazetelerde güncel siyaset, tarımsal üretim, mühendislik tarihi ve yerel tarih gibi konularda yazılar kaleme aldı. İnşaat Mühendisleri Odası, Büro-İş Sendikası, Sosyal Demokrasi Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyesidir. Atatürkçü Düşünce Derneği Çankaya Şubesi Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir. Ankara Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisidir.

Magna Carta (Büyük Ferman), İngiltere kralının kimi yetkilerinden feragat ettiği ve hukukun üstünlüğü için ilklerden kabul edilen tarihsel bir anlaşma. 1215’te İngiltere Kralı John’a (Yurtsuz John) yani saraya karşı aristokrat derebeylerin bir zaferi (utkusu) olarak tarihe geçmiştir.

“Yasalar dışında hiçbir vergi, yüksek rütbeli din adamları ile baronlardan oluşan bir kurula danışmadan haciz yoluyla veya zor kullanarak toplanamaz.” ve “Adalet satılamaz, geciktirilemez, hiçbir özgür yurttaş adaletten yoksun bırakılamaz.” gibi 807 yıl öncesinin ilerici maddelerini krala kabul ettirebilmiştir.

Bütçe hakkı ve vergiye rıza kavramları; İngiltere’de yürürlüğe giren 1215 Magna Carta’dan sonra 1628 Haklar Dilekçesi ve 1689 Haklar Beyannamesi (Bildirgesi) ile tarihsel bir savaşıma işaret ediyor. Demokrasi mücadelesiyle eşdeğer ilerleyen bu savaşımda verginin nerelere harcandığını sorgulamak, harcamalara rıza göstermek 17. yüzyıl Avrupa’sında kazanılmış bir haktır.

“İngiltere’de parlamento 1689’dan başlayarak vergi konusunda verdiği izinleri yalnızca bir yıllığına vermeye başlamıştır. Keza parlamento vergi toplanmasına izin vermeden önce de yapılması düşünülen harcamaların ayrıntılı dökümünü istemeye başlamıştır. Böylece ‘harcamalara rıza’ ilkesi de doğmuştur. ‘Vergiye rıza’ ve ‘harcamalara rıza’ ilkelerinin birleşmesiyle de ‘bütçe’ uygulaması ortaya çıkmıştır.” (Prof. Dr. Kemal Gözler, Malî Hukukun Anayasa Hukukundan Eskiliği Üzerine Bir Deneme)

Magna Carta, bütçe hakkının miladı kabul edilir. İngiltere’den Kıta Avrupa’sına demokrasi savaşımının bir kazanımı sayılan ve verginin nerelere aktarıldığına ilişkin hesap sorma anlamına gelen bütçe hakkı, son yıllarda neredeyse unutulmuş bir yurttaşlık hakkı. 807 yıl sonrasına bakarsak bütçenin Meclis çatısı altında tartışılıyor olması, aritmetik hesaba indirgenmiş demokrasimizde halk için pek anlam taşımıyor. Çünkü Türkiye’de halkın bütçeye karşı ilgisizliği Meclis’in etkisizliği ile birleşerek tek bir kişinin iradesiyle (istenciyle) yapılan bütçe yasalarının sorgulama hakkı olmayan bir kesimce onaylanmasını doğuruyor.

Bütçe hakkı tarihimizde ilk olarak 1. Meşrutiyet (1876) ile dile getirilse de uzun sürmemiş ve 2. Meşrutiyet ile (1909) yeniden gündeme gelerek 1910’da çıkarılan Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile yürürlüğe girmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası olan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu madde 85: “Vergiler ancak bir kanun ile tarh ve cibayet olunabilir.” demektedir. Yani vergilerin ancak yasayla salınacağı ve tahsil edileceği anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Madde 96 ise “Devlet emvalinden muvazene haricinde sarfiyat caiz değildir.” yani ‘devlet varlığından, denge dışında harcama yapılamaz(AS: açık verilemez!) demektedir. 1927’de ise 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu kimi değişikliklerle yeniden yürürlüğe girmiştir. 2003’te yürürlüğe konan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bu yasa yürürlükten kaldırılmıştır. Cumhuriyet döneminde çağdaş anlamda 1924 Anayasası’yla kullanılmaya başlanan bütçe hakkı böylelikle yasal bir hak olarak süregelmiştir.

Ta ki her kararın tek 1 kişiye bağlandığı 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği halkoylamasına dek!

Bugüne gelirsek, 2023 bütçe önerisine ayrıntılı bakınca ne görülür?

Önerilen bütçe gideri 4 trilyon 469 milyar 570 milyon TL. Bütçe geliri ise 3 trilyon 810 milyar 149 milyon TL. Yani 660 milyar TL bütçe açığı var.

Faizin, garanti ödemelerinin, yüklenicilerin (müteahhitlerin), verimsiz projelerin ve kur korumalı mevduatın bütçesine yakından bakalım : Hazine ve Maliye Bakanlığı için önerilen 2 trilyon 210 milyar TL bütçenin 565 milyar TL bölümü salt faiz ödemelerine ayrılmaktadır. Bütçenin %12,7’si faize gitmektedir. (AS: Bütçedeki her 8 TL’den 1’i!) Peki, ek bütçe de içinde olmak üzere 2022 yılı bütçesinde faize ne denli ayrılmıştı? 330 milyar TL. 2022’de bütçenin %11,7’si faiz gideri iken 2023 için %12,7’ye yükseldi. Bir başka önemli nokta da, bütçe giderleri bir yılda %58 artmışken faiz gideri %71,5 artmış oldu. Büyük ekonomist, sözde ‘faiz’ düşmanı..

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Bütçe İlkeleri-Madde 13: “Bütçe, kamu mali işlemlerinin kapsamlı ve saydam bir şekilde görünmesini sağlar.” demesine karşın, saydamlığı Sinoplu Diyojen gibi fenerle arıyoruz. ‘Borç verme’ kalemi olarak değiştirilen KİT’lerin görev zararları için 359 milyar TL ayrıldı. Yol ve köprü projelerinin garanti ödemeleri ile şehir hastanelerinin hizmet bedelleri için ise toplam 100 milyar TL ayrıldı.

Öte yandan yaklaşık iki milyon çiftçi için önem çok önem taşıyan tarımsal destekleme ödemelerine ayrılan bütçe 54 milyar TL. Çiftçi kesiminin salt mazota ödediği vergiyle, bu paranın yarısı zaten Hazine’ye geri dönüyor.

Tarım Yasasında ulusal gelirin en az %1’i oranında olması gerektiği belirtilen tarımsal destekleme oranı %0,29’da kaldı. Önceki yıllarda bu oran %0,5 idi. Orta Vadeli Program’da (OVP) 2023 yılı ulusal geliri (GSYH) 867 milyar $ olup, TL karşılığı 18 trilyon 654 milyar TL olarak açıklanmıştı. %1’i hesap edilirse en az 186.5 milyar TL ayrılmalıydı tarımsal destekleme için!

Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması ile 7 ayda 85 milyar TL’nin mevduat varsıllarına ödendiği düşünülürse, tarıma yapılan desteklemenin (!) boyutu daha iyi anlaşılabilir.

Bütçenin nereye harcanacağına elbette;

  • Ülkeyi yüksek faizle borç sarmalına sokanlar,
  • Yüksek enflasyonla büyüyebileceğini düşünenler,
  • Açıklanan büyüme rakamlarının yanında halkın yoksullaştığını görmeyenler,
  • Sosyal yardımları ve tarımsal desteklemeyi kaşıkla artıranlar,
  • Al gülüm ver gülüm ihalelere yol verenler,
  • Varlık aktarımının en kolay yolu olan garanti ödemeleriyle bütçeyi delik deşik edenler..
    karar veriyor!

Küçük ortakla birlikte yeterli sayıya ulaşan iktidar, Meclisin bütçeyi onaylama yetkisini kolayca yönlendiriyor ve gelen öneriler olduğu gibi onaylanıyor. 86 milyona da bu tiyatroyu izlemek düşüyor.

Oysa yurttaşlık görevi, salt vergi vermek değil, toplanan verginin hesabını sormak, neyin nereye harcanacağına karışmak ve bütçe yapma yetkisinin verildiği seçilmişlerin bu hakkı kullanmalarında ısrarcı da olmaktır.

Magna Carta’dan günümüze 807 yıl geçti ama Türkiye’de bütçe hakkı, Hak getire!

CANAL ISTANBUL için ben de birkaç kelime yazdım

CANAL ISTANBUL için ben de birkaç kelime yazdım

Oraj POYRAZ
0raj.p0yraz@neomailbox.net  oraj.poyraz@openmail.cc 

1) Boğazlardaki trafiği ücretli bir kanala yönlendirmek mümkün değildir. Sivil ulaşım açısından Boğazlar uluslar arası su yoludur ve serbestisinin korunması için başta ABD olmak üzere bütün dünya ülkeleri karşımızda dikilir. Sivil gemi trafiği Montrö‘nün kısıtlamaları dahilinde değildir. Askeri gemi trafiği söz konusu olunca Montrö anlaşması (AS: Sözleşmesi) buna engeldir. Bu anlaşma bütün taraf savaş gemilerini sınırlar ama yalnızca Türkiye’yi kısıtlamaz bu yönüyle bizim için bir köstek değil destektir.

ABD ve batılı donanmaların ülkemizi öbür bütün denizlere ek olarak Karadeniz’den de kuşatmasını sınırlar ve engeller. Benzer biçimde Rusların Karadeniz donanmalarını boğazlardan geçecek ölçüler kapsamında küçük tonajlı tutmaya zorlar ve bizi ek olarak Akdeniz’den kuşatmalarının önüne hayli zorluk getirir.

Montrö Sözleşmesi’nin bize yarattığı bir engel yoktur tam tersine bütün taraflara engel yaratır. Aklı başında milli menfaatleri önceleyen bir vatanseverin bu yönüyle Montrö Sözleşmesi’ne karşı olmasını anlamak mümkün değildir. Kaldı ki bize bir köstek olarak öne sürülen Montrö Sözleşmesi büyük oranda askeri gemi trafiği ile ilgilidir ve boğazlardan geçen askeri gemi trafiği toplamın çok azıdır. Yani askeri gemi trafiği öyle anlamlı bir hacimde değildir. Doğrusu askeri gemileri yapılacak kanala yönlendirmek de hayli zorlu bir iştir. Amaç boğazları ULUSAL bir su yolu durumuna sokmak ve deniz trafiğini dilediğimiz şekilde yönetmek durdurmak kimilerine engel koymak ise, oldukça zorlu bir iştir.

Tarihte Osmanlı döneminde bile Boğazlar pek çok düşman ülkeye açık olmuştur. Osmanlı’nın denizlerde can düşmanı olan Cenevizlilerin bile Kırım’da ticaret kolonileri olmuştur. Açıkçası Ceneviz ticaret gemileri İstanbul Boğazından sultanlara bakarak İstanbul silüetini izleyerek yüzyıllarca geçmiştir. Boğazları tam olarak kapatmak ya da belirli ülkelere yasaklamak ancak dünya savaşlarında olmuştur. Bu gün Boğazların ulusal su yolu statüsüne sokulması ancak büyük savaşların sonunda ve yine de geçici olarak olabilecek bir iştir. Çünkü sahildar (AS: kıyıdaş) ülkelerin hiçbiri kalıcı bir deniz blokajına razı olmaz.

2) Boğazlardan geçen gemi trafiği ise yıldan yıla azalmaktadır. Evet bu azalmaya karşılık olarak gemi tonajları artmaktadır. Boğazlardan geçen malın büyük bölümü petro-kimya ürünleridir. Bu ürünlerin boğazlardan emniyetle geçmesi için alınabilecek ek önlemler vardır. Ve bu ürünlerin boğazlardan gemiyle değil ama doğalgaz petrol boru hatlarıyla taşınması için yapılan devasa yatırımlar sürmektedir. Umuyor ve kestiriyorum ki önümüzdeki yıllarda bu boru hatları tam kapasitelerine ulaştığında boğazlardaki petro-kimya yükü taşımacılığı azalacaktır.  Boru hatları yatırımları akılcıdır ve gerçek çözüm de budur, sürüdülmelidir. Ayrıca boru hatlarından ücret alma olanağı yasal ve ahlaksal olarak vardır.

3) İstanbul sürekli olarak büyümektedir. Ve tarihinin en başından bu yana sürekli olarak su sıkıntısı yaşamış bir metropoldür. Halen hem dünya küresel olarak hem Türkiye hem özelde İstanbul bir susuzluk sorunu ile karşı karşıyadır. Her şey ideal biçimde yapılsa bile İstanbul’un ek MEGA su sağlanması projelerine gereksinimi zaten vardır. Kanal İstanbul için önerilen güzergah İstanbul’un tatlı su kaynaklarının bulunduğu alandır. Bu alanda İstanbul’a içme suyu temin etmek üzere tarih boyunca yapılmış pek çok baraj ve tesis vardır. Bunlara zaman içinde yine astronomik miktarda paralar harcanmıştır. Kanal İstanbul yapıldığında bu havzaların tuzlu su ile kirlenmesi beklenen ve uyarılan bir konudur. Ve bu su havzalarının seçeneği de yoktur. Korkarım bu su havzaları yok olduğunda bu kez de İstanbul’a içme suyu sağlanması için Karadeniz suyunu ters ozmoz yöntemiyle arıtacak daha başka mega projeler için kaynak arayışları ve kamuoyu kampanyaları başlatılacaktır.

4) Karadeniz’in ilk 70-80 m altında bulunan ve biyolojik yaşamı olanaksız kılan hidrojen sülfür dolu zehirli tabaka bu güne kadar hiçbir şekilde ortaya çıkmamış Karadeniz’de ani gaz çıkışları görülmemiş kitlesel zehirlenmeler yaşanmamıştır. Çünkü kimse bugüne dek Karadeniz’i bu denli kurcalamamıştır. Ancak dünyada kitlesel ölümlere neden olan böylesi göller vardır. Bunların kimileri CO2 bazıları Metan biriktiren volkanik göllerdir. Organik atıkların dipte anaerob (AS: oksijensiz) koşullarda dekompozisyonu (AS: parçalanma, yıkım) yoluyla oluşan hidrojen sülfür vb. zehirli gazları biriktiren ender göller de vardır. Hidrojen sülfür gazı, küresel iklim değişiklikleri nedeniyle ile jeolojik çağlarda kitlesel yok oluşları tetiklediği öne sürülen son derece zehirli bir gazdır.

Hazar denizi de benzer yapıya sahiptir. Böylesi göl ve denizlerin ortak özelliği termohalin dolaşımı(AS: sıcak – soğuk su akıntıları) olmayan kapalı havzalar olmasıdır. Bugüne dek böylesi bir durumun görülmemiş olması bundan sonra olmayacağının güvencesi değildir. Özellikle yüzey ve dip akıntılarının ayrışmasına neden olacak ikinci ve sığ bir su yolunun Karadeniz dibinde bulunan bu zehirli katmanın Marmara’ya akmasına neden olması beklenmektedir. Bu yalnızca çürük yumurta kokusu ile rahatsız edici bir durum yaratmanın ötesinde kitlesel zehirlenmelere de yol açması beklenen bir afet durumudur.

5) Bir amatör denizci olarak bugüne dek sayısız profesyonel denizcinin açıklamalarını okudum. Hepsi de ortada var olan geniş ve beleş Boğazı kullanmak varken dar bir kanalı kullanmanın akıl dışılığından söz ediyor. Hepsi de Boğazlarda sanıldığı ölçüde çok bekleme süresi olmadığını beklemelerin makul ve kabul edilir olduğunu belirtiyor. Hepsi de Samatya, Kumkapı açıklarında bekleyen gemileri Boğazlardan geçiş için değil yük, bakım, mürettabat değişimi, ikmal gibi öbür nedenlerden olduğunu söylüyor.

Hepsi de Bernoili ilkesi nedeniyle daralan bir kanalda su akıntılarının şiddetleneceğinden söz ederek büyük gemilerin bu kanalda yürütülmesinin zorluklarından bahsediyor. Hepsi de kanal derinliğinin az oluşundan söz ederek özellikle büyük gemilerin kendi motorlarının tahriki (AS: itkisi) ile gidemeyeceğini bunun Kanal duvarlarına zarar vereceğini, yine gemilerin bu Kanalda duraklamak için bile demir atamayacağını bu Kanalda gemi geçişlerinin büyük oranda römork (AS: çekici) hizmetlerine bağlı kalacağını söylüyor.

Profesyonel denizcilerin hepsi de Boğazlarda yaşanması olası kazaya kıyasla bu dar su yolunda oluşabilecek kazalarda çok daha ölümcül sonuçların beklenmesi gerektiğini belirtiyor. Hepsi de bu kanalda arızalanan sorun yaşayan gemilere römorklar (çekiciler) yardımıyla yön vermenin çekmenin darlık yüzünden çok zorlu ve sorunlu olacağını söylüyor.

Kimileri, Panama Kanalı gibi su terfi (AS: yükseltme) sistemi ve kapıların kullanımını öneriyor. O halde Panama Kanalı gibi bu kanal boyunca tipik Panama Kanalında olduğu gibi kanala paralel döşenmiş demiryolları üzerinde yer alan çekici lokomotifler de düşünülüyor mu? Kimse bundan söz etmedi. Doğrusu Kanal çevresinden güzel su manzarası için arsa toplayanların böylesi bir endüstriyel manzarayı kabul etmesi oldukça zor olacaktır.

6) Projeyi anlatanların en çok ortaya çıkardıkları öge ise kanal boyunca 2,5 milyonluk yeni bir kentin ortaya çıkarılacağıdır. Peki böylesi kalabalık ve sıkışık bir kenti baştan bile bile içinden tehlikeli maddeler de taşıması beklenen dar bir kanalın dibine kurmanın akılcı gerekçesi nedir?

Halen ülkemizde yaşanmakta olan stagflasyon(AS: durgunluk içinde enflasyon) döneminde elinde kalmış olan 2,5 milyon çoğu lüks konutlar nedeniyle batmakta olan ya da kurtarılmakta olan dost(!) müteahhitlerin (AS: yüklenicilerin) haberlerini okuyoruz. Peki elde patlamış ve ancak uluslar arası zenginlerin satın alabileceği bu konutlar dururken ek 2,5 milyon konutu kimler alacak? Unutmayın ki sosyal medya başta Katar için olamak üzere 250 bin TL (AS: Dolar?) üzerinde konut alanlara promosyon vatandaşlık reklamlarının görüntüleri ile kaynıyor. Elde kalan konutların satışı için Çince reklam spotları bile çekilmiş. Elde kalan konutlar sorunu bu derece trajiktir. Bu durumda dünyanın çeşitli milletlerinden 3-5 milyon zengine vatandaşlık vermek gerekecektir. Kabul etmek gerekir ki, ülkenin demografik yapısı daha şimdiden değişmiştir. (AS: alt üst edilmiştir!)

Ülke post modern bilim kurgu filmlerdeki Metropolis kenti gibidir. 

Özellikle İstanbul’da ve başka pek çok yerde içinde yapay göl kanal olan pek çok site vardır. Bizim bu projeden anladığımız, gerçekte yapılmak istenenin bu kez de içinde mega göl, kanal manzarası olan yüksek korumalı, lüks konutlardan oluşan bir siteler kenti yapılmasıdır. İşin gerçeğinin, belli ki deniz taşımacılığı ve denizcilikten çok bu Kanal çevresine yapılacak su manzaralı konutlar olduğu anlaşılıyor. Daha şimdiden varsayılan kanal çevresinde arsa toplayan Katarlılara ilişkin haberler görüyoruz. Yine meşhur(!) pek çok iş adamının bu bölgede arsa topladıklarının haberleri var. Üstelik eskiden halka açık olan tapu sorgulamalarının artık engellendiğinin de haberleri var. Peki bütün bunlardan ne anlamalıyız?

CANAL ISTANBUL içinde yapay kanal manzarası olan mega bir toplu konut projesidir.

Dikkat edin C/Kanal I/İstanbul Projesinin Türkçeye uygun olmayan Amerikan  tarzı tamlama (AS: Fransızca tamlama) yapısı bile projenin aslında bir Amerikan projesi olduğunu bize düşündürmektedir.

7) Türlü türlü mega projeler ile bütün Türkiye nüfusunun İstanbul’a tıkıştırılması da bence kuşku ile karşılanması gereken bir iştir. Doğu ve Güney Doğu’nun boşaltılmasına yarayan bu işin başka beklenmeyen sonuçları olabilir.

8) Devletin harcadığı her para aynı zamanda bir ekonomik büyüme anlamı taşır.  Ama her yatırımın geri dönüşü aynı değildir. Bu evinize yeni TV, cep telefonu almaktan çok farklı değildir. Devlet yalnızca ihaleler ile devasa çukurlar kazdırsa ve sonra da başka ihaleler ile bu çukurları doldursa yalnızca ihale alan firmalara aktardığı kaynakların bütün tedarikçiler çalışanlar eliyle ekonomiye dönmesi bile bir büyüme değeri taşır. Altyapı yatırımları da bu şekilde, proje devam edene ve bitene dek ekonomik büyüme değeri taşır. Ancak tek amacı ekonomiye taze para enjekte (AS: şırınga) etmek olan atıl projeler ya da altyapı projelerinin ihaleler sonlandıktan sonra bir üretim değeri yoktur. 

Böylesi projeler tek atımlık barut gibidir bitince üretim değeri taşımaz. Ve devletin bu yollar ekonomiye para enjekte etmesi (AS: akıtması) sürekli bir gereksinim olur. Kaldı ki devletin bu yolla atıl projelere mega ölçeklerde kaynak aktarması özel sektöre kredi alanı da bırakmamaktadır. Ekonomi karar vericilerinin Türk halkının tasarruf kapasitesini üretken yatırımlar için kullanmaya karar vermesi gerekir. Ülkenin gerçek, kalıcı ve sürdürülebilir istihdam sağlayan üretim tesislerine (AS: kuruluşlarına) gereksinimi vardır.

9) Dövize dayalı, hatta uçuş, geçiş, müşteri güvenceli, uluslararası tahkim güvencesi ile yapılan ihalelerin zararları çok büyüktür. Bugüne dek bu yolla yapılmış projelerden çok azı verilen güvencelerin üzerinde ciro yapmıştır. Ve pek çoğunun uzun yıllar Dolara bağlı olarak verilen güvenceler nedeniyle kamu maliyesinde kara delikler oluşturması beklenmektedir. Ve bu ihale biçimi, söylendiği gibi halkın cebinden para çıkmadan hizmet kazanmasına yaramamıştır.

Kuvvetle olası, ülkemizde dövizin kurların ve faizlerin hükumetçe denetim altında tutulmasının en büyük amacı da işte bu dövize bağlı olarak güvence verilen projelerin kurda beklenen büyük artışlar ile bütçeye dayanılamaz boyutlarda ek külfet getirmesi endişesidir. Türkiye kur – döviz – faiz üzerinde narh uygulamaları yapması nedeniyle artık eylemli olarak denetimli kur rejimine geçmiştir. Bu nedenle ortaya çıkan bütçe açıkları ve cari açık için gereken kaynakları serbest piyasa eliyle bulması olanaksız olmuştur. (AS: Libor + %7-8 gibi tefeci faizi ile borçlanıyor AKP!) Bundan sonra ancak devlet eliyle sendikasyon kredisi bulmak olanağı kalmıştır. Ayrıca ülkenin ekonomik koşulları nedeniyle kredi risk puanı oldukça yükselen ülkenin, uygun koşullarda kredi bulması da çok zora girmiştir.

10) Ülkemizde halkın ve devletin borçlanma olanaklarının tümü kullanılmıştır.

  • Satılabilir bütün kamu varlıkları satılmıştır. 

Yabancıların arzu ettikleri koşullarla pek çok imtiyaz şirketi kurulmuş ve bunlar da satılmıştır. 

  • Bugünlerde kitlesel ölçekte vatandaşlık satışları başlamıştır.

Borsacıların deyimiyle şimdiki para karşılığında, gelecekte elimizde olması  beklenen her şey satılmıştır. Özetle Türk halkı ve devleti bütün varlıklarıyla “Long Pozisyon” almıştır. Ve daha şimdiden bu konumdayken hem yerel hem küresel risklerle karşılaşmıştır. Borsalarda margin trade yapanların bir gecede iflas etmesine benzer biçimde bu konum çok tehlikelidir. Piyasa koşulları beklentilerin aleyhinde gelişirse, -ki bizde olan da tam olarak budur- elde olan varlıklar da tasfiye edilerek, değişen kur, faiz oranları nedeniyle devleşmiş borcun bir bölümü tasfiye edilir.

Bu nedenle bir gecede saçlarına ak düşmüş arkadaşlarım vardır. 

Biz işte sürekli ve giderek tırmanan artık logaritmik ölçeklerle ifade edilebilen grafikler ile gösterilebilecek borçlanma eğrileri ile tam da buradayız. Pazarlarda ürünlere narh, yani azami fiyat kısıtlaması uygulamasını yaşı küçük olanlar bilmez. Ama Türkiye böylesi günlerden, serbest piyasa ekonomisine dönüştü. Narh uygulandığında o mal piyasadan çekilir, karaborsası oluşur. Çünkü üretici ve tacir pahalıya alıp ucuza satmak istemez.

Faizler ise paranın fiyatıdır. Bir parayı kullanmak için ödediğiniz kira bedelidir.  Eğer devlet faizlere NARH uygularsa ne olur? Öbür ürünlerde olduğu gibi o ürün piyasadan çekilir ya da karaborsası oluşur. Ancak devletin ekonomik yaşamda bütün bankacılık sisteminin yakasına yapıştığını düşündüğümüzde, ortaya başka iki sonuç çıkacak : Kamu bankaları görev zararı üretecek ve bu zararı merkezi bütçeye devredecek, sonuçta ortaya çıkan borç ulusal bütçeden karşılanacak. Özel bankalar ise bankacılık etkinliklerini sınırlayacak, pazar payını küçültecek, belki de ülkeden çekilecek. Kısacası ülkemiz en azından bir yıldır PARANIN FİYATINA / FAİZE NARH uygulanan bir ülkedir. Bunun ülkemiz için hayırlı olmasını kimse beklemesin.

Ben kişisel olarak beni dinleyen bütün dostlarıma, akraba ve ahbaplarıma 1984 ve 2002 krizlerinden çok daha ağır bir kriz için hazırlanmalarını öneriyorum.

Sevgiler saygılar. 10 Ocak 2020

Merkez para basıyor!

Merkez para basıyor!

Ege CANSEN
SÖZCÜ 16.05.2018

Merkez Bankası dört ayda 10 milyar TL para bastı. Ocak ayından 124 milyar olan tedavüldeki para miktarı 134 milyar TL’ye ulaştı. İktisatçı Ege Cansen, “Buna karşılıksız para basma denir.”

Emeklilere iki bayram ikramiyesi ve destek paketleri ile birlikte kamunun ihtiyacı olan para için Merkez Bankası para basıyor. On yılda 100 milyar TL’ye yakın para basan Merkez Bankası tedavüldeki (dolaşımdaki) paranı miktarını hızla artırıyor. Gözlerden kaçan bu detayın sonuçları ise Türkiye ekonomisi için yıkıcı olabilir. Basit bir dille para basmak enflasyonu hızla tırmandırır.
Öte yandan dolardaki hızlı yükseliş ve seçim ekonomisinin Türkiye’de yaratacağı sıkıntıları değerlendiren SÖZCÜ yazarı iktisatçı Ege Cansen; Ocak 2009’da 38 milyar 340 milyon 278 bin 128 TL 30 krş olan tedavüldeki para miktarının geçtiğimiz ay 134 milyar 780 milyon 312 bin 630 TL 50 krş.a ulaşmasını yorumladı. Cansen,

  • Devletlerin para basmasının iki farklı yolu olduğunu ancak
    Türkiye’nin tercih ettiği yöntemin ‘ahlaksız‘ olduğunu belirtti.

ENFLASYONU TETİKLER

Vergi borçlarının yeniden yapılandırılması ve emeklileri verilecek olan bayram ikramiyesi gibi
seçim ekonomisi paketleri olduğunu aktaran Ege Cansen, “Hükümetlerin seçim havasına girdiklerinde açıklanan paketler bunu gösteriyor. Bu tür ortamlarda maliye bütçe açığı verir.” dedi. “Normal olarak ya vergi artışına gidilir ya da borçlanma yöntemi seçilerek kamu borcu artırılır” diye konuşan Cansen para üretmek için iki farklı yöntem olduğunu anlattı. Cansen şöyle devam etti:

Devletin aslında parası yoktur devleti yönetenler para yerler. Para üretimi için iki farklı yöntem vardır bir tanesi işin ahlaksız yoludur. Bu da Merkez Bankası’na para bastırmaktır. Buna bütçe avansı denir. Maliye der ki; ‘vergi topluyorum ama yetmiyor, borçlandım olmuyor’ o zaman ahlaksız olarak nitelendirdiğimiz yöntem olan para basmaya yönelir. Buna karşılıksız para basmak denir. Basılan parayı Hazine ileride vergi toplayarak ödeyeceğini söyleyerek avans alır. En son Merkez Bankası’ndan avans çekmek için bir tavan konuldu kanunla. Çekilen avansın bütçenin %15’ini geçmemesi gerekiyor.” Cansen bu adımların enflasyon yaratacağını ifade etti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Enflasyonun kelime anlamı ‘şişme’dir. Burada şişen para miktarıdır. Açıklanan enflasyon rakamları da işte bu para şişmesidir.”

2018 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ve KAMU MALİYESİNE GENEL BAKIŞ

Mahmut Esen
Em. Mülkiye Başmüfettişi
mahmutesen@gmail.com

2018 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ve KAMU MALİYESİNE GENEL BAKIŞ

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
“Sayamadığınız, ölçemediğiniz hesaplayamadığınız olayları tanıyamazsınız.”
Galileo Galilei

 IGİRİŞ

23.12.2017 gün ve 7066 sayılı 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, 31.12.2017 gün ve 30287 sayılı (M) R.G. yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali Planda (2018-2020) belirlenmiş politika, hedef/ önceliklere göre ve özel mevzuatına göre hazırlanmış olan 2018 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının, TBMM yapılan görüşmeler sonucunda da kayda değer bir değişikliğe uğramadan aynen kabul edildiği görülmüştür. Ülke ve ulus sorunların tespiti ve alınması gereken önlemler açısından; kamunun gelirlerinin toplanması, giderlerin gerçekleştirilmesi, açıkların finansmanı, kamunun varlık ve borçları ile diğer yükümlülüklerinin yönetimini kapsayan kamu maliyesinin durumunun iyi bilinmesi ve gelişmelerin yakından izlenmesi özel bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda merkezi yönetim bütçesi kanunları, tasarı/gerekçeleri  ve ekleriyle birlikte  güncel nitelikli, önemli bilgileri içermektedir.

Bu yüzden yazımızda 2018 yılı merkezi yönetim bütçesinin gelir, gider ve denkleştirmesi ele alınmakta, bütçe rakamlarının değerlendirilmesi yapılmakta;  kamu maliyesini ilgilendiren konularda fikir açıklamasında bulunulmadan önce bilinmesi ve el altında tutulması gerektiği düşünülen, en önemli/ somut bilgi notlarına dikkat edilmesi amaçlanmaktadır.

II-2018 YILINA AİT TEMEL  EKONOMİK GÖSTERGELER  (HEDEFLER)

Orta Vadeli Programla (2018-2020) belirlenmiş olan bazı makro ekonomik göstergelerdeki 2017 yılındaki gerçekleşme ve 2018 yılı tahminleri Tablo:1’de gösterilmiştir

Tablo 1: 2017 ve 2018 Yıllarına ait Temel  Ekonomik Göstergeler.    

2017 Gerç. Tahmini 2018 Programı
GYİH ( Milyar TL) 3.035 3.446
Kişi Başına Gelir (GSYH, ABD Doları) 10.579 11.409
GSYH Büyümesi (%)   5,5 5,5
İşsizlik Oranı (%) 10,5 9,9
İTHALAT (CIF)  (Milyar ABD Doları) 243,1 273,2
İHRACAT  (FOB) (Milyar ABD Doları ) 175,8 201,4
DIŞ TİCARET DENGESİ  (Milyar ABD Doları) -67,2 -71,8
CARİ DENGE (Milyar ABD Doları) -39,2, -40
DEFLATÖR (%)(GSYH’da Sabit Fiyatlarla Artış Oranı)   10,3 7,6
TÜFE (Yıl Sonu  %) 9,5 7,0

Kaynak: Orta Vadeli Program (2018-2020)

III- 2018 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ

A-Bütçe Giderleri
a)-Ekonomik Sınıflandırmaya Göre Giderler

Merkezi yönetim bütçelerindeki 2017 ve 2018 yılı giderlerinin ekonomik sınıflandırmaya göre dağılımları; 2017 yılı giderlerindeki gerçekleşmeler ve 2018/2017 gider tahminlerindeki değişim oranlarına Tablo 2’de yer verilmiştir.

Tablo 2: Ekonomik Sınıflandırmaya Göre 2018 Yılı M.Y. Bütçe Giderleri (Milyar TL)                                                                                

      Ekonomik Sınıflandırmaya Göre Giderler 2017 YILI BÜTÇESİ 2018 YILI BÜTÇESİ
Tahmin Gerçekleşme Gerç.Or . (%) Tahmin Artış (%) 2018/2017
1-Faiz Hariç Giderler 587,6 621 105,6 691 17,6
Personel 162,6 162,1 99,7 183,1 12,6
SGK Devlet Primleri 27,1 27,2 0,3 30,8 13,6
Mal ve Hizmet Alımları 52,1 63,5 122 66 27
Cari Transferler (Sağlık, emeklilik ve sosyal yardımlar, mahalli idare payları, tarımsal destekler vb.) 249,7 271 108,5 299,4 20
Sermaye  (Yatırım) Giderleri 66,2 70,5 106,5 68,8 4
Sermaye Transferler (Mahalli idareler v.b. kuruluşlara yapılan) 10,5 12,9 123 15,3 45,7
Borç verme 12,9 13,3 103 20,2 56,6
Yedek Ödenekler 6,4 0 0 7,3 14
2- Faiz Giderleri 57,5 56,7 98,6 71,7 24,7
GİDER BÜTÇESİ TOPLAMI 645,1 677,7 105 762,7 18,2

Not: 1-Küsuratlar yuvarlatılmıştır.
Kaynak: 2018 Yılı MYBK Tasarısı/ Gerekçesi; Muhasebat Gn. Md. MYB İstatistikleri.

2017 yılı merkezi yönetim bütçesi  giderleri 32,6 milyar TL (%5) artışla 677,7 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılı bütçe giderleri; (2017 yılı tahminlerine göre) 117,6 milyar TL (%18,2) artırılmıştır.

Cari Transferler

Cari transfer giderleri ve faiz ödemelerindeki (ortalamanın üzerindeki) artış oranları özellikle dikkat çekmektedir. Cari transfer giderlerine yönelik tahminde, bütçe gerçekleşme oranlarını etkileyecek boyutta hata yapıldığı görülmektedir.

2018 yılı bütçe giderleri içinde en büyük pay; 299,4 milyar TL ile ( %39 oranıyla) cari transferlere ayrılmıştır. Cari transfer giderlerini,  (% 24 oranı ile) personel giderleri izlemektedir. Gider büyüklükleri sıralamasında 3. sırayı 71,7 milyar TL (% 9,4 oranı ile) faiz ödemeleri almaktadır. 68,8 milyar TL yatırım giderlerinin ise  (% 9 oranıyla) dördüncü sırada yer alabildiği görülmektedir.

Bilindiği üzere transfer ödemeleri, sermaye birikimi hedeflemeyen ve cari nitelikli mal ve hizmet alımını finanse etmek amacıyla yapılan karşılıksız ödemeleri kapsamaktadır. Nitelikleri ve bütçedeki payının büyüklüğü nedeniyle kamu maliyesi hakkında daha somut bilgiler elde edilebilmesi için cari transfer giderlerinin ayrıca incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Bu bağlamda özlü bir inceleme için 2017 yılında cari transfer harcamalarındaki gerçekleşmeler baz alınmıştır. 2017 yılı merkezi yönetim bütçesi giderlerindeki birikimli (kümülatif) gerçekleşmelere göre giderlerin 271 Milyar TL (%40’ını) cari transfer giderleri oluşturmuştur. 2017 yılı MYB cari transfer giderleri gerçekleşmeleri Tablo 3’te yer verilmiştir.

 Tablo 3 : 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Cari Transfer Harcamaları Kümülatif Gerçekleşmeleri (Milyar TL)

S. No           05-CARİ TRANSFERLER 271
1 Görev Zararları 63,9
-KİT’ler, TCZB/ T.Halk B., SYDTF vb. yapılan ödemeler.

– SGK  (Sigorta prim vb. destekler)

6,8

57,1

2 Hazine Yardımları 87
-SGK’ya Yapılan Yardımlar

-Mahalli İdarelere Yapılan  Hazine yardımları  (Denkleştirme ödeneği, İl Özel İdare görevli eski Köy. Hiz. Md. per. üc. ödemeleri,  cadde ve sokak aydınlatma hizmetleri )

-Diğer Hazine Y68,8 milyar TL yatırımdımları (DFİF/İşsizlik Fonu,
Gençlik Spor İl Md. vb.)

76,4

 

1,7

8,9

3 Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yardım (Siyasi partiler, dernekler,
Ulusal Fon vb.)
3,4
4 Hane Halkına Yapılan Transferler (Okutulan öğrencilere burs, eğitim/sağlık/yiyecek/barınma amaçlı giderler) 41,4
5 Tarımsal Destekleme Ödemeleri 12,7
6- Hane Halkına yapılan Diğer Transferler    (Ekonomi Bakanlığı teşvik ödemeleri, KOBİ desteği, doğal afetten zarar gören çiftçilere yardım, bireysel emekliliğe Devlet katkısı vb.) 7,6
7 Sosyal Amaçlı Transferler (SHÇEK, 2022 sayılı Kanun Aylık Ödemeleri ve diğer sosyal amaçlı yardımlar) 12,2
8 Yurtdışına Yapılan Transferler ( Kıbrıs/ Uluslar arası kuruluşlara katılım payları) 2,7
9 Gelirden Ayrılan Paylar 72,6
– Mahalli idareler payları

-Fon payları (SSDF/SYDTF vb.)

-Gelirden Ayrılan Diğer Paylar  (TOKİ/TBB/TOBB/TSEK vb.)

60,7

11,6

0,3

Küsuratlar yuvarlatılmıştır. Kaynak: Muhasebat Gn. Md. Merkezi Yönetim Bütçe İstatistikleri.

Tablo incelenmesinden de anlaşılacağı üzere cari transfer giderlerinin yaklaşık %50’si (133,5 milyar TL) tek başına SGK’ya yapılmıştır. Bu rakam aynı zamanda merkezi yönetim gider bütçesinin % 20’sine karşılık gelmektedir. Merkezi yönetim bütçesi açısından en büyük “kara deliğin” SGK olduğu görülmektedir. (Muhasebat, 2017) Sosyal Güvenlik Kurumunun giderlerinin hatırlatması/konunun somutlaştırılması ve bütün olarak değerlendirilmesi bağlamında SGK’nın 2016 yılı  gider bütçesi rakamları Tablo: 4’ de gösterilmiştir.

 Tablo 4: 2016 Yılı SGK Gider Bütçesi (Milyar TL)

 S.No       GİDERLER TOPLAMI 276,5
1- SGK’dan Hane Halkına Yapılan Fayda Ödemeleri

 Emekli Aylık Ödemeleri (Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Aylıkları ,% 4 Ek Ödemeler, İkramiyeler, 2022 s.k. göre bağlanmış aylıklar vb.)

Sağlık Giderleri (Tedavi, ilaç ve sağlık malzemesi giderleri)

201,4

 

68

2-   Diğer Giderler (Yönetim, yatırım) 7

Küsuratlar yuvarlatılmıştır. Kaynak: SGK 2016 Yılı Faaliyet Raporu.

2016 yılı gider bütçesi toplamı 276,5 milyar TL olan ve giderlerinin büyük bölümü cari transferlerden oluşan, gelirleri ile giderlerini karşılayamadığı ve 20,6 milyar açık verdiği görülen SGK’ya, aynı yılın merkezi yönetim bütçesinden görev zararları ve Hazine yardımları kapsamında toplam 108 milyar TL ödenek transferi yapılmıştır. (SGK Faaliyet, 2016)

(2016 yılı merkezi yönetim bütçesi gider toplamı 584 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Merkezi yönetim bütçesinden SGK yapılmış Hazine yardımı elimine edildiğinde; SGK 2016 yılı gider bütçesinin, merkezi yönetim gider bütçesinin % 58’i oranında büyüklüğe eriştiği anlaşılmaktadır.)

Mal ve Hizmet Alımları

2017 yılında mal ve hizmet alımları ödeneğinde gerçekleşme; MSB, EGM ve J. Gn. K. savunma/ güvenlik amaçlı giderlerin de etkisi ile toplam % 22 artışla 63,5 milyar TL olmuştur. 2018 yılında ise mal ve hizmet alım ödeneklerinde geçen yılki gerçekleşmeye göre sadece % 4 oranında artış yapılmıştır.

Sermaye (Yatırım) Giderleri               

Sermaye giderleri için 2018 yılı bütçesinde, bir önceki yıl gerçekleşmiş olan (70,5 milyar TL)  giderin de altında kalan (68,8 milyar TL) ödenek ayrılmıştır. Yatırım ödeneklerinin yarısı; ulaştırma-haberleşme ile diğer kamu hizmetleri (iktisadi/sosyal) sektörü arasında eşit olarak paylaştırılmıştır. Yatırımlar için eğitime (%20), tarıma (%14), sağlık için (% 10,7) oranında ödenek ayrılmıştır. Öbür sektörlerin (imalat, madencilik, enerji, turizm, konut) tümü için ayrılabilmiş ödeneklerin toplamı 3,4 milyar TL olup yatırım ödeneklerinin yalnızca (%5’i) oranındadır.

Öte yandan, yatırım ödeneklerin merkezi yönetim kapsamındaki 217’yi aşkın  kuruluşlara göre dağılımının incelenmesinde; 68,8 milyar ödeneğin 3/4’ünün 13 kuruluş arasında paylaştırıldığı görülmektedir. Bu kuruluşlar için asgari 1, azami 9,7 milyar TL olacak ödenek ayrılmıştır. Yatırım ödeneklerinin büyüklüğü ile öne çıkan bu kuruluşlar, (ödenek miktarlarına göre yapılmış bir sıralamaya göre) KGM, DSİ, MEB, Ulaştırma/Sağlık/ EGM/Adalet/ Gıda ve Tarım/Yurtkur Gn. Md./ TÜBİTAK, İçişleri/MİT’ten oluşmaktadır.

Öte yandan AKP hükümetlerinin prestijli projelerinden olan Köylerin Alt yapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) için  900 milyon TL, ayrıca Belediyelerin Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi için de 719,2 milyon TL ödenek ayrılmıştır. (Yatırım Programı, 2018)

Faiz Giderleri

2017 yılında 56,7 milyar TL olarak gerçekleşen faiz giderleri için 2018 yılı bütçesinde (%25,7 artış oranıyla) 71,7 milyar TL ödenek konulmuştur. Olası ekonomik nedenlerden de bağımsız olarak, 2018 yılında faiz giderlerinde artış olması beklenmektedir. Zira merkezi yönetimin 2016 yılındaki brüt iç/dış borç stoku, 2017 yılı sonunda (%15 oranında artışla) 876,4 milyar TL ulaşmıştır. (Hazine İstatistikler, 2017) 

Personel Giderleri

Personel giderleri ve SGK Devlet primi ödemelerinde 2017 yılı bütçe gerçekleşmesi %100’e yakın. 2018 yılında personel giderlerinde %12 oranında artış öngörülmüştür. Bütçe giderlerin % 24’ünü (SGK prim ödemeleri hariç) personel giderleri oluşturmaktadır. Önemi nedeniyle kamu idarelerinde istihdam edilen kamu personelinin sayıları ve statüleri hakkında özlü bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

30.06.2017 itibarıyla kamu sektöründe toplam 3.589.817 kişi istihdam edilmiştir. İstihdam edilenlerin sayısı bir yıl öncesine göre 32.333 kişi azalmıştır. 2017 yılı itibarıyla istihdam edilen personelden, bütçe türlerine göre, 3.071.531 kişi merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idarelerinde; 323.722 kişi il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarda; 194.564 kişi de (KİT’ler vb.) diğer kamu idarelerinde görev yapmaktadırKamu sektöründe görevli 3.589.817 personelin, % 79’u kadrolu (memur), %6 sözleşmeli, %10’u işçi ve  % 4’ü geçici/diğer personel statüsünde istihdam edilmektedir.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde  kullanılabilir kadro/pozisyonlara (boş olanlar dahil) sahip olmak bakımından ilk sırayı 1.125.087 rakamı ile MEB almaktadır. MEB’nı 364.181 kadro rakamı ile (mülga) Kamu Hastaneleri Kurumu, 327.557 rakamı ile EGM, 185.561 rakamı ile Adalet Bakanlığı ve 150.957 rakamı ile Diyanet İşleri Başkanlığının izlediği görülmektedir
Cumhurbaşkanlığında ise 479 kadrolu, 787 sözleşmeli olmak üzere toplam 1266 personel kadro/pozisyonu bulunmaktadır. (Gerekçe, 2018)

Örtülü Ödenek

2017 yılında örtülü ödenek giderleri olarak gizli hizmet ile diğer sermaye giderleri tertibinden (1,997 +1,051) toplam olarak 3 milyar TL sarfedilmiştir. (Muhasebat, 2017)

b)-Fonksiyonel Sınıflandırmaya Göre Giderler

2017 yılı bütçe gerçekleşme rakamlarına göre 2018 yılı bütçe giderleri tahminlerinde ortalama %12 oranında artış öngörülmüştür. Savunma hizmetlerindeki (%36) ve genel kamu hizmetlerindeki (25,5) oranındaki artışlar dikkat çekmektedir. Fonksiyonel sınıflandırmaya göre 2017 ve 2018 yılları bütçe giderleri ve toplam giderler içindeki oranları Tablo: 5’de gösterilmiştir.

   Tablo 5: 2018 M.Y. Bütçe Giderlerinin Fonksiyonel Sınıflandırması (Milyar TL)

  2017 BÜTÇESİ 2018 BÜTÇESİ Artış  % 2018/2017
Hizmetin Türü Gerçekleşme Dağılım % Tahmin Dağılım (%)
Genel Kamu 170,5 25 214 28 25,5
Savunma 30,8 4,5 41,9 5,5 36
Kamu Düzeni ve Güvenlik 53,4 7,9 58,5 7,7 9,5
Ekonomik İşler 91 13,4 97,8 12,8 7,4
Çevre Koruma 0,61 0,60 -1,6
İskan ve Toplum Refahı 9,1 1.3 7,1 1 -21,9
Sağlık 35,2 5,2 40,6 5,3 15,3
Dinlenme, Kültür ve Din 13,8 2 13,1 1,7 -5
Eğitim 113,6 16,8 124,3 16,3 9,4
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım 159,5 23,5 164,8 21,6 3,3
TOPLAM 677,7 100,0 762,7 100,0 12,5

Not: Küsuratlar yuvarlanmıştır. Kaynak: 2018 Yılı MYBK Tasarısı; Muhasebat MYB İstatistikleri.

Fonksiyonel sınıflandırmaya göre 2018 bütçe giderlerinde en büyük pay, genel kamu hizmetlerine ayrılmıştır. Genel kamu hizmetleri payından sonra sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetler giderleri, 3.sırada da eğitim giderleri payları gelmektedir.

Eğitim hizmetleri için toplam giderlerin % 16,3’ü ayrılmış olmakla birlikte bu payın büyük bir bölümünün personel giderlerine ait olduğu bilinmektedir. Nitekim 124,3 milyar TL eğitim sektörü ödeneğinden, yatırımlara (%11 oranında) 14 milyar TL ayrılmıştır. Diğer yandan kamu idarelerindeki toplam personelin %27’si MEB çalışmaktadır. Bu yüzden MEB personel giderlerinin toplam giderlere oranı diğer kamu idarelerine göre oldukça yüksektir. (Örneğin 2016 yılında MEB’da 896.584’ü EÖHS olmak üzere, toplam 977.893 personel görev yapmıştır. Aynı yıl SGK prim ödemeleri ile birlikte personel giderleri için toplam 60,3 milyar TL  ödeme yapılmıştır. Gerçekleştirilmiş personel giderleri MEB toplam giderlerin % 82’sine karşılık gelmektedir.) (MEB 2016, Faaliyet)

Tablo 6: Ekonomik Sınıflandırmaya Göre 2018 Yılı M.Y. Bütçe Gelirleri (Milyar TL)

  2017  YILI BÜTÇESİ 2018 BÜTÇESİ
Tahmin Gerçekleşme Ger.Oranı (%) Tahmin Artış (%) 2018/2017
1-Vergi Gelirleri 511 536 104,9 599,4 17,2
Gelir 108,9 112,4 103,2 112,7 3,5
Kurumlar 46,2 52,9 114,5 65,8 42,4
Özel Tüketim 136,4 138,3 101,4 146,5 7,4
Dahilden Alınan KDV 57 55,6 97,5 66,0 15,8
İthalden Alınan KDV 83,7 99,6 119 107,8 28,8
MTV 11,3 10,8 95,6 13,6 20
BSMV 13 13,3 102,3 15,2 17
Damga 15,2 15,6 102,6 17,8 17
Harçlar 19,8 19,2 96,7 23,3 17,7
Diğer 19,5 18,3 93,8 20,7
2- Vergi Dışı Gelirler 73,2 71,2  97,3 81,9 11,9
  Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri (Mal/hizmet satışı, KİT ve kamu bankaları, kurumlar kârları, kira vb. gelirler) 17,1 19,7 115,2 20,1 6
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1,5 2,2 146,6 2,8 86
Diğer Gelirler (Faiz/para cezası, kişi ve kurumlardan alınan paylar vb.) 37,5 35,4 94,4 46,5 24
Sermaye Gelirleri
(Taşınır/taşınmaz/menkul kıymet/hisse satışı vb.)
15,4 11,7 76 12 -22
Alacaklardan Tahsilat 1,6 2,1 131 0,45 -41
3- Özel Bütçeli Kuruluşların Öz Gelirleri 9,8 18,9 193 10,8 10,2
4- Düz. Den. Kurum Gelirleri 4,1 4,2 102,4 4,7 14,6
GELİR BÜTÇESİ TOPLAMI                  598,3 630,3 105,4 696,8 16,5

Not: 1-Küsuratlar yuvarlanmıştır.
Kaynak: 2018 Yılı MYBK Tasarısı/Gerekçesi, Muhasebat Gn. Md. MYB İstatistikleri.

2018 yılı bütçe gelirlerinde geçen yılın bütçe tahminlerine göre  %16,5 oranında artış öngörülmüştür. İthalden alınan KDV, Kurumlar Vergisi, MTV, Damga Vergisi, Harçlar ile vergi dışı diğer gelirleri için ortalamanın üzerinde gelir artışı belirlenmiştir. Bu arada sermaye gelirlerinde (varlık satışlarında) azalma olacağı tahmin edilmiştir.

2018 yılı genel yönetim bütçe gelir tahminleri toplamı olan 681,3 TL’nin; % 88’ini vergi gelirleri, %12’sini de vergi dışı gelirler oluşturmaktadır. 2017 yılı bütçe gerçekleşmelerine göre vergi gelirlerinin sadece 176,8 milyar TL’si (% 33’ü) dolaysız (gelir ve servetler üzerinden alınan) vergilerdir (Hazine, 2017). Vergi gelirlerinin % 63 gibi büyük bir bölümünün dolaysız vergilerden elde edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere dolaysız vergiler zengin/fakir ayrımı yapmadan, “zorunlu tüketim maddelerini” de kapsayacak şekilde tahsil edildiği için haksız ve adaletsiz bir uygulamadır.

Nitekim 2018 yılı bütçesinde tahmin edilmiş KDV gelirleri bile, tek başına, Gelir ve Kurumlar vergilerinden tahsil edileceği umulan rakamlara denk gelmektedir. KDV’den sonra bütçe gelirleri içinde 2. sırada yine dolaylı bir vergi olan ÖTV yer almaktadır. Sosyal adalet, gelir dağılımı, vergi adaleti yönünden vergi gelirleri içindeki dolaysız vergilerin payının artırılması gerektiği açıktır.

C- Bütçe Dengesi

2017 yılı bütçesi 47,3 milyar TL net borçlanma ile denkleştirilmiştir.

2018 yılı bütçe ödenekleri ile tahmini gelirler arasındaki 65,9 milyar TL fark da net borçlanma ile karşılanacaktır. Bütçe gelirleri, giderleri karşılamaktan uzaktır.  2017 yılı bütçe gelirleri ile giderlerin %90,4’ü karşılanabilmiştir. 2018 yılında bu oranın % 91,3 olması beklenmektedir.

2017 yılı bütçesinde faiz dışı fazla  9,3 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılında faiz dışı fazlalık 5,8 milyar TL tahmin edilmiştir. Faiz dışı giderler artış eğilimi gösterdiğinden; faiz dışı fazlalığın son yıllarda giderek küçüldüğü, dolaysıyla borç asıllarından ödemelerin yavaşladığı anlaşılmaktadır.

D- Diğer Konular

Hizmet Bedellerinde Kuruşlu Ücretler

Kamu personeline ek olarak yaptırılacak bazı hizmetler karşılığında kamu personeline verilecek olan ve bütçe kanunlarıyla her yıl yeniden belirlenen ücretler yine sembolik kaldığı görülmektedir. Bu bağlamda;
– Ek ders vermekle görevlendirilen öğretim üyelerine 31,67 TL,
– Konferans vermekle görevlendirilenlere 27 TL aşmamak üzere,
– Fazla çalışma yapan memurlara saat başına 1,97 TL
– Devlet memurlarına  (24 saati geçen geçici görevleri için) kadro/ek göstergelerine göre
38,75 – 51,60 TL arasında gündelik ödenecektir.

Aylık/Harçlık Ödemelerinde Artış

65 yaşını doldurmuş muhtaç/güçsüz vatandaşlara yapılan aylık ödemelerinde kullanılan gösterge rakamlarında; ASPB bağlı merkezlerde bakım ve rehabilitasyonu yapılan yaşlı ve engellilere ödenecek harçlıklara ilişkin gösterge rakamlarında artış yapılarak ilgililerin aylıklarında (katsayı artışı dışında) kısmi iyileştirmeler yapılmıştır. Bu kesime Devletin atıfetinin esirgenmediği görülmektedir. (Tasarı, 2018) 

Kamu İdarelerin Ait Lojman/Sosyal Tesis ve Taşıt Sayıları

Genel bütçe kapsamında kamu idarelerine ait toplam 208.951 adet lojman/sosyal tesis bulunmaktadır. En çok lojman/sosyal tesise sahip kamu idareleri (sırası ile) MSB, EGM, MEB, Sağlık B. ve J. Gn. K. ve Adalet B. dır. Genel bütçe kapsamındaki öbür 38 kamu idaresinin sahip olduğu lojman/sosyal sayısı 24.105’tir.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin muhtelif nitelikte 98.852 adet taşıtı vardır. Mevcut taşıtların 44.387’si (% 45 i ) EGM’ne ait olup, 6 personele bir taşıt düş mektedir. EGM’yi MSB ve Sağlık B. izlemektedir. (Gerekçe, 2018)

KAYNAKÇA

2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Bağlı Cetveller.
http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/10848,2018yilimybkanunutasarisipdf.pdf?
2018 Yılı Bütçe Kanunu Gerekçesi. http://www.bumko.gov.tr/TR,54/butce-gerekcesi.html
Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Merkezi Yönetim Bütçe İstatistikleri.
https://www.muhasebat.gov.tr/content/genel-yonetim-mali-istatistik-detayi?tabId=1&pageId=2
2018 Yılı Yatırım Programı (15.01.2018 gün ve 30302 (M) sayılı R.G.)
2018-2020 Orta Vadeli Program.
http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/10807,2018-2020-orta-vadeli-programpdf.pdf?
Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı İstatistikleri.
(https://www.hazine.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri)
ASPB 2016 Yılı Faaliyet Raporu. http://www.sgk.gov.tr/2016FaaliyetRaporu.pdf
MEB 2016 Yılı Faaliyet Raporu.
http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_03/07172222_2016idarefaaliyetraporu.pdf
Vatandaş Bütçe Rehberi. http://www.bumko.gov.tr/TR,8098/vatandas-butce-rehberi.html
=================================================
Dostlar,

Em. Mülkiye Başmüfettişi Sn. Mahmut Esen‘in büyük bir yetkinlikle ve emekle 2018 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi irdelemesini yukarıda sunduk. Sn. Esen’e çok nitelikli emeği ve paylaşımı için şükran doluyuz. Ülkemizin perişan hallerini üzülerek görüyoruz. Ancak siyaset kurumu – siyasetçiler her zamanki gibi güllük – gülistanlık tablolar çizmekte ve kendinden öncekileri adeta yerin dibine batırmaktadır.

Devlet memuruna 1 saat fazla mesai ücretinin 1,97 TL oluşu ibretlliktir.
Bütçe gelirlerinin % 88’i, 2/3’ü dolaylı – adaletsiz vergi kaynaklıdır. Devletin gelir getiren kamu işletmeleri özelleştirilerek elden çıkarılınca, başlıca gelir kaynağı vergi kalmaktadır. Başlıca sayısal verile aşağıdadır :

2018 bütçe gideri 763 (599’u-%88 vergi!), gelir 697, Açık 66, Faiz 71,6 (%26↑); yatırım 68,8; Sağlık Bak. 37,6; DİB 7,8 (151 bin pers.); SGK 133,5 (2016’da 108); Emn.+Jand. 40,1; Mrk. Yön. borcu 2017 sonu 871,6 milyar (%15↑) TL…

Yatırım giderlerini aşan FAİZ borcu görülmektedir. Faiz dışı fazla (borç ana para ödemesi) 2017’ye göre iyice azaltılmıştır; bu ürkütücüdür.

SGK’nın finansal dengesi bir başka ürkütücü durumdur. Dev bir kara deliktir söz konusu olan. Genel Sağlık Sigortası, ülkemizin ekonomik gücüyle üstesinden gelinemeyecek ölçüde son derece pahalı, verimsiz, bütçe açığı ve borçlanmaya neden olan bir dış dayatmadır ve SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİR! Bu israfçı ve sektördeki sermayeyi zengin eden rant aktarımcı politikaların hızla terk edilmesi zamanı gelmiştir. Genel bütçe kaynaklı, kamu öncülüğünde ve MUTLAKA KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ ÖNCELİKLİ – AĞIRLIKLI sağlık sistemine dönmekten başka çare YOK – TUR!

Sevgi ve saygı ile. 25 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

TÜRKİYE 2023’te EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLABİLİR Mİ?

Dostlar,

Erdoğan, önceki gün Sarayında muhtarlarla 14. toplantısında, 2023 hedefleri içinde
Dünyanın en büyük ilk 10 ekonmisi içinde yer alma hedeflerini
kararlılıla koruduklarını söyledi!?

19 Eylül 2013’te bu sitede yayımladığımız bir matematiksel irdelemede,
olağan koşulllarda bunun matematiksel olarak olanaksız olduğunu sayılarla ortaya koymuştuk.

Aradan geçen 2 yılda koşullar Türkiye’nin daha da alayhine gelişti ve 17. büyük ekonomi olmaktan da geriye düştük. Hollanda bizi geçti ve geçtiğimiz yıl yakaladığımız 800 milyar $ ulusal gelir bu yıl (2015) sonunda hayal.. 10. ülke Hindistan ise istikrarla büyümesini sürdürüyor. 2008’den bu yana kişi başına yıllık gelirimiz artmıyor ve 10 bin Doların altına indik.. Politkacılar hala halkımıza bu masalları anlatıyorlar..

“Utanmadan halka yalan söylüyorsunuz, insanları kandırıyorsunuz..” desek,
hakaret – tazminat davaları geliyor hemen..

Peki bu olup bitenlerin adını aleyhimizde hakaret – ceza – tazminat davaları açılmadan
nasıl doğru koyabileeğiz?? Erdoğan “hakaret etti” diye dava açıyor ve çoğunda ceza veriliyor..
Herhalde bu AKP – RTE’nin İLERİ DEMOKRASİSİ de biz anlayamıyoruz..

Söz konusu yazımızı aşağıda bir kez daha sunuyoruz..

Muhalefet neden işlemez ki?
Neden yalanları halkın önne koymaz ki??

Sevgi ve saygı ile.
06 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

**************************

TÜRKİYE 2023’te EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLABİLİR Mİ?

Dostlar,

Aşağıda dünyanın ilk 10 büyük ekonomisini görüyoruz.
Yıllık toplam ulusal gelirleri ile (TUG diye kısaltsak ve GSMH yerine kullansak?) ve ekonomilerinin +/- yönleri ile.

Türkiye 2023’te ilk 10’da yer alsın hedefleniyor..
RT Erdoğan sık sık dillendiriyor bu “özlemi”.. (Aslında ham hayali!)

Acaba gerçekçi mi?

1. Listeye, aşağılardan sürpriz yaparak girme niyetinde olan başka ülke yok diyelim.

2. Son (10.) sırada 2 Trilyon $’lık Hindistan var.. Türkiye’den 1.2 Tr $ önde.. 1997’den bu yana her yıl ortalama % 7 büyüyor. Böyle giderse 10 yıl sonra birikimli (yığışımlı, kümülatif) olarak 3,934 Tr. $’lık bir ekonomi olacak.

3. Türkiye AKP döneminde (2002-11) ortalama olarak yılda %6 büyümüştür (http://www.mfa.gov.tr/turk-ekonomisindeki-son-gelismeler.tr.mfa, 19.9.13)

4. Bu tempo ile gidebilirse, 10 yıl sonra Hindistan’ı yakalamak matematiksel olarak olanak dışıdır. Çünkü Hindistan son 16 yıldır istikrarlı olarak % 7 büyüyor ve halen arada 1,2 Tr $ fark var.

5. Önümüzdeki 10 yılda sürekli %13 büyüyerek aradaki Hindistan ile aramızdaki
1,2 Tr $ farkı sabit tutabiliriz..

6. 1.2 Tr $’lık TUG farkını da 10 yılda kapatabilmemiz için sürekli olarak yıllık % 20 büyüyerek, 9. yıl sonunda 4,127 Tr $’lık TUG’e erişiyoruz.. %19 büyüme yeter diyelim..

Son soru : Yıllık % 19-20 büyüyen ve bunu 10 yıl boyunca istikrarla sürdüren tek bir ülke dünya iktisat tarihinde var mı? Çin bile % 10’lar dolayında ve azalan marjinal verimlilik / fayda yasası uyarınca bu hızı sürdürmek giderek zorlaşıyor..

Bir de, devasa 2007-8 bunalımı hala sürüyor ve dünya durgunluktan (resesyondan) çıkabilmiş değil. Dünya hapşırsa Türkiye zatürre oluyor.. Bakmayın RT Erdoğan’ın “teğet geçti” söylemlerine.. Delip de geçti.. Yıkıcı etkisi ülkemizde hala sürmekte.
AKP iktidara geldiğinde 221 Bn (milyar) $ olan toplam borç 3 katını da aştı.
Fakat artık hem borçlanmanın sürdürülebilirliği kalmadı (borç ulusal gelire yaklaştı!) hem de yeni, makul bedelli dış kaynak (sıcak para) bulma olanakları çok sınırlandı.

Üstelik şu anda Türkiye 3 ciddi açıkla boğuşmakta :

Cari açık:  Yıl sonunda 75 Bn (milyar) $’a koşuyor, AB Maastricht ölçütlerine göre
%6-6,5’i geçmemek gerekirken, %9’u geçiyor..

Dış ticaret açığı : 2013 sonunda 100 Bn $’ı aşacağı kestiriliyor, TUG’in 1/8’i!
Kaldı ki, açıkla da olsa ithalat, TUG hesabına ana kalem olarak aynen giriyor!
Yükselen $ ve € kuru ithalatı biraz frenleyebilir. Ancak ihracat neredeyse %80’ler
düzeyinde ithalata bağımlı olduğundan, ithalat fazla kısılırsa ihracat da daralacağından, dış ticaret açığı makası gene büyüyecektir..

Bütçe açığı : Tüm çabalara karşın bütçenin % 10’ları dolayında kestirilmekte.
Bu yıl ve 2014 için yerel seçimler, 2015’te genel seçimler var. Satılacak devlet malı     kalmadığını da T.C.’nin Maliye Bakanı Mr. Mehmet Simsek hüzünle açıklamış durumda.

  • Ekonomi bu şeytan üçgeninin ortasında..

Ekonominin_Seytan_Ucgeni

Ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısı Ali Babacan geçtiğimiz günlerde apaçık alarm sinyalleri verdi. İlk 2 açık elde 2 idi.. Bir de Bütçe açığı oluşur ve denetlenemezse, bu durum Türkiye ekonomisini yönetilemez kılabilirdi..

Ancak Babacan mazur -ya da sabıkalı- zaten..
Aşağıdaki “isabetli” (!) öngörüye bakar mısınız?
Bakan bey buyurdular 2005’te; “10 yıl sonra Türkiye’nin dış borcu kalmaz..”
2 yıl kaldı 2015’e.. Toplam borçlar azalmak yerine ulusal gelire yaklaşıyor..
Azaltılmak ne sözcük, çığ gibi büyümeyi sürdürüyor.. (snow ball effect)

Bu “isabetli” ve de kerameti kendinden menkul öngörüler için herhalde ODTÜ’de İşletme okumak ve Ekonominin başına gelmek gerek.. Müthiş ivme kazanılıyor galiba??

Babacan_10_yil_sonra_borcumuz_kalmayacak

Ata sözü : Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görürmüş..

Başbakanımız, -diplomasını veya bir sınıf arkadaşını 11 yıldır görmedik ama- İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunuymuş.. (Sonradan burası Marmara Üniversitesi oldu. Diploma da sanırız buradan alınmış..??).. Her neyse. kendisinin İktisat diploması varsa,
bu hesabı nasıl yapamaz? Biz bir hekim olarak yalın hesabı görüyoruz.

Yok İktisat diploması “var değilse”, bir yığın danışman ne güne durur?
En başta Ekonomiden sorumlu Bakan, Makine Mühendisi Zafer Çağlayan bu basit birikimli faiz hesabı gibi hesabı beceremez mi? Bir banka şubesine gitseniz bileşik faiz hesabı gibi hemen yapıverirler..

Geriye tek bir seçenek kalıyor.. Düşünmeyen, düşünmesi istenmeyen, sorgulaması zinhar yasak olan, biat kültürünün teba halkını göz göre göre masal anlatarak oyalamak, aldatmak..

Eh bu da klasik politikacıyı aşan, “ileri demokrat ve Müslüman AKP – RTE iktidarı” na
Tanrı vergisi bir haslet olmalı. Ama nereye dek?
Tarih, hiçbir toplumun idrakinin sonsuza dek tutsak alınamayacağını, kimi manevralarla uyanış geciktirilse bile sonunda halkın uyandığı ve masalcılarını hep deliğe süpürdüğünü öğretiyor..

Olan ülkeye, RTE’nin dilinden düşürmediği garip – gurebaya oluyor..
Stockholm sendromu gereği (?) bu kitlelerden de en çok oyu alıyor.

Ama artık deniz bitti..

Sevgi ve saygı ile.
19.8.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Top 10 Biggest Economies in the World 2013 

Top 10 Biggest Economies in the World 2013

They are the global economic heavyweights this year, estimated to be having the current biggest economies in the world. Here is a list of the top 10 biggest economies in the world this year, according to estimates made by the International Monetary Fund (IMF) and World Economic Outlook. Included are the 2013 gross domestic product (GDP) estimates of these economies.

10. India, $2 trillion dollars
 10

Included in this exclusive list of the biggest economies in the world today is India. This booming economy in Asia has an average growth rate of seven percent annually since 1997. Its major industries include the agriculture and services sector, with the latter becoming a main source of the country’s economic growth. India has tapped its large population who is educated and can speak English to become a top exporter of services in information technology and business outsourcing.

9. Italy, $2.1 trillion dollars

9

The ninth biggest economy in the world today is Italy, which is known for its highly diversified industrial sectors, developed infrastructure, and high GDP per capita.

Italy belongs to a few elite clubs of wealthiest economies, including the European Union (EU), Organization for Economic Co-operation and Development (OECD), G7, and Group of Eight (G8), which serves as a forum for the governments of the eight wealthiest countries in the world.

8. Russia, $2.2 trillion dollars

8

Since the fall of the Soviet Union, Russia has made various changes in its economy, making it more market-oriented and globally integrated.

Reforms in the economic sector in the 1990′s resulted in the privatization of most industries, except in the defense and energy-related sectors. Russia has become the leading oil producer in the world. It is also the second biggest producer of natural gas around the world, thanks to its natural gas reserves which is the largest in the world. The country is also known for its steel and machinery industries.

7. United Kingdom, $2.4 trillion dollars

7

This year’s sixth biggest economy in the world according to IMF and World Economic Outlook estimates is the United Kingdom, which has long been regarded as a leading political and financial power center in Europe. It is one of the biggest economies in the continent after Germany and France.

U.K. has been known for its robust industries in agriculture (top products include fish, poultry, sheep, and cattle), electronics and communication, metal, manufacturing, and other consumer goods.

London is regarded as the largest financial center along with New York.

Like many of the countries in this list, U.K. is a member of OECD, G7, and G8. It is also a member of other regional and global organizations.

6. Brazil, $2.5 trillion dollars

6

Regarded as the economic giant in South America, Brazil’s economy is buoyed by a number of factors, including well-develop sectors in manufacturing, mining, service, and agriculture.

With the largest economy among Latin American countries and the second biggest in the western hemisphere, Brazil continues to show its presence in the world markets. It continues to be one of the fastest-growing major global economies with an annual GDP growth average rate of five percent.

5. France, $2.7 trillion dollars

5

One of Europe’s economic heavyweights, France has the largest economy in the continent next to Germany and the fifth biggest economy in the world according to 2013 estimates. The country has long been regarded as among the most developed and wealthiest national economies around the world.

France has more than 30 of the world’s 500 biggest companies and is regarded as the most important headquarter locations for many of the Fortune Global 500 companies.

Some of the well-known brands in the world are owned by French companies: AXA in the world of insurance; L’Oreal in the field of cosmetics; Sanofi Aventis; pharmaceuticals; LVMH, luxury products; and Lafarge, cement; among others.

4. Germany, $3.6 trillion dollars

4

Regarded as Europe’s largest national economy, Germany is considered as having the fourth biggest economy this year, according to estimates made by the IMF and World Economic Outlook. Germany, regarded as the second biggest exporter in the world,
has always been a major force in an increasingly globalized economy since the advent of industrialization and industrial capitalism.

Germany’s economy is a force to reckon with in terms of machinery, motor vehicles, electric equipment, pharmaceuticals, chemicals, computer products, transport equipment, agricultural products, gas, and electronic products, among others.

3. Japan, $5.1 trillion dollars

3

Since its disastrous defeat in World War II, Japan has made great leaps and bounds to become one of the biggest economies around the world. It is known for its technologically advanced economy, with major industries in industrial and electronic sectors. Japan’s economy is buoyed by its profitable industries in automobiles, motor vehicles, high-tech goods, semiconductors, steel and iron products, ships, textiles, processed food, robotics, and chemicals.

While relatively small compared with other countries, its agricultural sector is among the most profitable globally.

Japan is a member of the influential G8 and other elite groups of wealthiest states in the world.

2. China, $9 trillion dollars

Brückenschlag

Over the last 30 years, China has dramatically shifted from a centrally planned economic system to a market-oriented model—and in the process becoming a major player in global economics. It is now regarded as the fastest-growing economy (with growth average rates of 10 percent over the past three decades) as well as the largest exporter in the world. Last year, it became the second biggest economy in the world next to the United States, surpassing Japan which had been occupying the spot for the longest time and India.

China is a world economic leader in terms of industrial output, mining and other metals, consumer products, telecommunications equipment, satellites, automobiles, and satellites. It is also considered a world producer of rice, wheat, fish, corn, cotton, and peanuts, among others. If you are to compare the values of the agricultural as well as industrial output of the China with the United States, they will exceed those of the latter.

China is also regarded as the second biggest importer in the world in terms of goods.

If current trends continue, some experts argue, China can become the largest economy in the world in 2030, or even as early as 2020.

1. United States, $16.2 trillion dollars

1

For at least almost a century now, the United States has consistently ranked as the biggest national economy in the world. In terms of biggest overall economies, it only ranks second to the European Union, which is made up of 27 member-states in Europe.

It is also one of the wealthiest nations in the world, with a well-developed infrastructure system, high productivity, and plenty of natural resources. A third of the world’s millionaires and 40 percent of the billionaires around the world consider the United States as their home.

The United States boasts of many industries that are highly diversified and renowned throughout the world. Its major industries include petroleum, electronics, mining, steel, food processing, aerospace, and information technology, among others. Around the world, the United States is regarded as the largest manufacturer in the world, producing a fifth of the entire manufacturing output of the world. It is the third biggest oil producer and the second biggest natural gas producer. The United States is also regarded as among the most influential and biggest financial markets in the world. More than half of the currency reserves around the world have been overwhelmingly invested in the U.S. dollar, as opposed to the euro. More than one-fourth of the 500 largest firms around the world have their main headquarters in the United States.

In 2012, the GDP of the United States was $15.685 trillion, with a GDP growth of 2.2 percent.

Prof. Öztin AKGÜÇ : 2013 Yılı Bütçesi

Dostlar,

2013 çoook zor bir yıl olacak..

Prof. Dr. Öztin Akgüç hoca, uzman olarak, AKP’nin 11. bütçesi olan 2013 bütçesini nesnel biçimde rakamlarla irdeliyor..

Vardığı yargı çook üzücü :

  • “2013 bütçesi, özelliği olmayan büyümeye, gelir dağılımına, vergi adaletine, toplumun yaşam kalitesine katkısı olmayacak, formalite gereği hazırlanmış, “durumu idare etme bütçesi” olarak nitelendirilebilir.

 

Sevgi ve saygı ile.
18.12.12, Ankara

 

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Prof. Dr. Öztin AKGÜÇ

2013 Yılı Bütçesi

TBMM’de görüşülmeye başlanan 2013 yılı merkezi yönetim bütçesinin büyüklükleri,
bir önceki yılla karşılaştırmalı olarak şöyledir:

TABLO I : Merkezi Yönetim Bütçeleri Karşılaştırması (I)
(2012-2013) Milyar TL

2013 2012 Başlangıç Tasarı Ödeneği   2013 / 2012 Değişim (%)

Bütçe Büyüklükleri

Giderler 404.0 350.9 15.1

• Faiz Hariç Gid. 351.0 300.7 16.7

• Faiz Giderleri 53.0 50.2 5.6

Bütçe Gelirleri 370.1 329.8 12.2

• Vergi Gelirleri 317.9 277.7 14.5

• Vergi Dışı Gelir 52.2 52.1 …

Bütçe Açığı (33.8) (21.1) (60.7)

Faiz Dışı Fazla 19.1 29.1 (34.4)

Not: Açıklar ve azalışlar parantez içinde gösterilmektedir.

2013 bütçesi, tasarı olarak 2012’nin başlangıç ödeneklerine göre cari fiyatlarla yaklaşık % 15 daha büyüktür. Bütçe gelirlerinde % 12.2 artış beklenmektedir. Vergi gelirleri artışı % 14.5 olarak hedeflenirken vergi dışı gelirler, bir önceki yıla göre hemen hemen aynı düzeyde kalmakta, reel olarak azalmaktadır. Öngörüye göre vergi gelirlerinin
bütçe gelirleri içindeki payı yaklaşık % 86’ya yükselmektedir. 2013 bütçe açığı
hedef olarak bir önceki yıla göre % 60.7 oranında artarken, faiz dışı fazla % 34.4 oranında azalmaktadır.

Tablo I’deki karşılaştırma 2012 hedef veya başlangıç ödeneklerine göre yapılmıştır. 2012 gerçekleştirme tahminlerine göre karşılaştırıldığında tablo da bir ölçüde değişmektedir.

2012 yılı bütçe gerçekleşmesi hedeflerden, başlangıç ödeneklerinden çok belirgin olmasa da farklar göstermektedir. Fiili harcamalar, başlangıç ödeneklerini % 14 aşarken gelir ve vergi gerçekleşmeleri, tahmin (hedef) düzeyinde kalmaktadır. 2012 bütçe açığı hedefi yaklaşık % 59 aşarken faiz dışı fazla, hedefin % 46.7 oranında gerisinde kalmaktadır.

2013 tasarısını önceki dönemlerle karşılaştırırken başlangıç ödeneklerini esas almak daha tutarlıdır. 2013 bütçesinin nasıl gerçekleşeceği sadece bir tahmindir. Gerçekleşmeyle başlangıç ödenekleri arasında her zaman farklar oluşur. Bu nedenle
bir döneme ilişkin tahminle, önceki dönemin fiili gerçekleşmelerini karşılaştırmak,
anlamlı ve tutarlı değildir.

2013 tasarısına göre bütçe büyüklüklerinin, GSYH tahminine (1.571 milyar TL) oranları; bütçe giderleri % 25.7; faiz hariç giderler % 22.3; bütçe gelirleri % 23.6;
vergi gelirleri % 20.2; bütçe açığı % 2.2 ve faiz dışı fazla da % 1.2 olarak hesaplanmaktadır.

TABLO II

Merkezi Yönetim Bütçeleri Karşılaştırması (II)

Milyar TL

2013 2012 Gerçekleşme Değişim (%)

Tasarı Tahmini 13/12

Bütçe Büyüklükleri

Giderler 404.0 362.7 11.4

• Faiz Hariç Gid. 351.0 313.7 11.9

• Faiz Giderleri 53.0 49.0 8.2

Bütçe Gelirleri 370.1 329.2

• Vergi Gelirleri 317.9 278.8 14.0

• Vergi Dışı Gelir 52.2 50.4 3.6

Bütçe Açığı (33.9) (33.5) (1.2)

Faiz Dışı Fazla 19.1 15.5 23.2

2013 bütçesinde giderlerin çok büyük bölümü cari ve transfer harcaması niteliğindedir. Giderlerin % 24’ü personel gideri, % 4.2’si devlet primi giderleri, % 37.5’i cari transfer gideri, % 13.1’i de faiz gideri niteliğindedir. Bütçe içinde mal ve hizmet alımlarının payı % 8.3; sermaye giderlerinin payı da yine % 8.3 olarak aynı düzeydedir.

Övünmelere, propagandaya karşı 2013 bütçe tasarısında öngörülen
yatırım ödeneklerinin bütçe giderleri içindeki payı % 9,7 iken,
GSYH’ye oranı %1’in bile altındadır.

Destekleme ödeneklerinin tutarıysa esnaf , tarımsal kredi, ihracat ve KOBİ destekleri, teşvik ödemeleri, işveren prim desteği dahil ancak 10.2 milyar TL’dir.
Bunların bütçe giderlerindeki payı % 2.5; GSMH oranı binde 6’dır.

Tarımsal desteğe ayrılan toplam kaynak 9 milyar TL’dir. Bunun GSYH oranı binde 6, tarıma ayrılan tüm kaynakların payı ancak binde 9’unu oluşturmaktadır.

Vergi gelirlerinin yapısı incelendiğinde bunun yaklaşık % 30’unun dolaysız (gelir ve kurumlar), %70’inin de dolaylı vergi (özel tüketim vergisi ÖTV – dahilde ve ithalatta alınan KDV) oluşturduğu görülmektedir. Bu adaletsiz yapı giderek de şiddetlenmektedir. Türkiye’de dolaysız vergilerin GSYH içindeki payı % 13.5 olarak OECD alalamasının 9.3 puan altındadır. Buna karşı ortalama ücret üzerindeki
vergi yüküyse Türkiye’de % 36.3 düzeyinde olarak OECD ülkeler ortalamasının üstündedir.

Rakamların ortaya koyduğu gibi;

  • 2013 bütçesi, özelliği olmayan büyümeye, gelir dağılımına, vergi adaletine, toplumun yaşam kalitesine katkısı olmayacak, formalite gereği hazırlanmış, “durumu idare etme bütçesi” olarak nitelendirilebilir.

(Cumhuriyet, 14.12.12)