Magna Carta’dan 2023’e: ‘Bütçe Hakkı’

Recep Yılmaz

Recep Yılmaz

1986 yılında Kırşehir Çiçekdağı’nda doğdu. Yozgat Anadolu Lisesi’nin ardından 2009’da Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi. Askerlik hizmetini Ağrı’da yaptıktan sonra Mayıs 2010’dan başlayarak İnşaat Mühendisliği mesleğini sürdürdü. Özel sektörde ve kamuda görev yaptı. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi ve KESK-ESM Sendikası’nda DSİ İşyeri Temsilcisi olarak görev yaptı. Çeşitli tarihlerde Cumhuriyet’te ve yerel gazetelerde güncel siyaset, tarımsal üretim, mühendislik tarihi ve yerel tarih gibi konularda yazılar kaleme aldı. İnşaat Mühendisleri Odası, Büro-İş Sendikası, Sosyal Demokrasi Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyesidir. Atatürkçü Düşünce Derneği Çankaya Şubesi Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir. Ankara Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisidir.

Magna Carta (Büyük Ferman), İngiltere kralının kimi yetkilerinden feragat ettiği ve hukukun üstünlüğü için ilklerden kabul edilen tarihsel bir anlaşma. 1215’te İngiltere Kralı John’a (Yurtsuz John) yani saraya karşı aristokrat derebeylerin bir zaferi (utkusu) olarak tarihe geçmiştir.

“Yasalar dışında hiçbir vergi, yüksek rütbeli din adamları ile baronlardan oluşan bir kurula danışmadan haciz yoluyla veya zor kullanarak toplanamaz.” ve “Adalet satılamaz, geciktirilemez, hiçbir özgür yurttaş adaletten yoksun bırakılamaz.” gibi 807 yıl öncesinin ilerici maddelerini krala kabul ettirebilmiştir.

Bütçe hakkı ve vergiye rıza kavramları; İngiltere’de yürürlüğe giren 1215 Magna Carta’dan sonra 1628 Haklar Dilekçesi ve 1689 Haklar Beyannamesi (Bildirgesi) ile tarihsel bir savaşıma işaret ediyor. Demokrasi mücadelesiyle eşdeğer ilerleyen bu savaşımda verginin nerelere harcandığını sorgulamak, harcamalara rıza göstermek 17. yüzyıl Avrupa’sında kazanılmış bir haktır.

“İngiltere’de parlamento 1689’dan başlayarak vergi konusunda verdiği izinleri yalnızca bir yıllığına vermeye başlamıştır. Keza parlamento vergi toplanmasına izin vermeden önce de yapılması düşünülen harcamaların ayrıntılı dökümünü istemeye başlamıştır. Böylece ‘harcamalara rıza’ ilkesi de doğmuştur. ‘Vergiye rıza’ ve ‘harcamalara rıza’ ilkelerinin birleşmesiyle de ‘bütçe’ uygulaması ortaya çıkmıştır.” (Prof. Dr. Kemal Gözler, Malî Hukukun Anayasa Hukukundan Eskiliği Üzerine Bir Deneme)

Magna Carta, bütçe hakkının miladı kabul edilir. İngiltere’den Kıta Avrupa’sına demokrasi savaşımının bir kazanımı sayılan ve verginin nerelere aktarıldığına ilişkin hesap sorma anlamına gelen bütçe hakkı, son yıllarda neredeyse unutulmuş bir yurttaşlık hakkı. 807 yıl sonrasına bakarsak bütçenin Meclis çatısı altında tartışılıyor olması, aritmetik hesaba indirgenmiş demokrasimizde halk için pek anlam taşımıyor. Çünkü Türkiye’de halkın bütçeye karşı ilgisizliği Meclis’in etkisizliği ile birleşerek tek bir kişinin iradesiyle (istenciyle) yapılan bütçe yasalarının sorgulama hakkı olmayan bir kesimce onaylanmasını doğuruyor.

Bütçe hakkı tarihimizde ilk olarak 1. Meşrutiyet (1876) ile dile getirilse de uzun sürmemiş ve 2. Meşrutiyet ile (1909) yeniden gündeme gelerek 1910’da çıkarılan Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile yürürlüğe girmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası olan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu madde 85: “Vergiler ancak bir kanun ile tarh ve cibayet olunabilir.” demektedir. Yani vergilerin ancak yasayla salınacağı ve tahsil edileceği anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Madde 96 ise “Devlet emvalinden muvazene haricinde sarfiyat caiz değildir.” yani ‘devlet varlığından, denge dışında harcama yapılamaz(AS: açık verilemez!) demektedir. 1927’de ise 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu kimi değişikliklerle yeniden yürürlüğe girmiştir. 2003’te yürürlüğe konan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bu yasa yürürlükten kaldırılmıştır. Cumhuriyet döneminde çağdaş anlamda 1924 Anayasası’yla kullanılmaya başlanan bütçe hakkı böylelikle yasal bir hak olarak süregelmiştir.

Ta ki her kararın tek 1 kişiye bağlandığı 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği halkoylamasına dek!

Bugüne gelirsek, 2023 bütçe önerisine ayrıntılı bakınca ne görülür?

Önerilen bütçe gideri 4 trilyon 469 milyar 570 milyon TL. Bütçe geliri ise 3 trilyon 810 milyar 149 milyon TL. Yani 660 milyar TL bütçe açığı var.

Faizin, garanti ödemelerinin, yüklenicilerin (müteahhitlerin), verimsiz projelerin ve kur korumalı mevduatın bütçesine yakından bakalım : Hazine ve Maliye Bakanlığı için önerilen 2 trilyon 210 milyar TL bütçenin 565 milyar TL bölümü salt faiz ödemelerine ayrılmaktadır. Bütçenin %12,7’si faize gitmektedir. (AS: Bütçedeki her 8 TL’den 1’i!) Peki, ek bütçe de içinde olmak üzere 2022 yılı bütçesinde faize ne denli ayrılmıştı? 330 milyar TL. 2022’de bütçenin %11,7’si faiz gideri iken 2023 için %12,7’ye yükseldi. Bir başka önemli nokta da, bütçe giderleri bir yılda %58 artmışken faiz gideri %71,5 artmış oldu. Büyük ekonomist, sözde ‘faiz’ düşmanı..

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Bütçe İlkeleri-Madde 13: “Bütçe, kamu mali işlemlerinin kapsamlı ve saydam bir şekilde görünmesini sağlar.” demesine karşın, saydamlığı Sinoplu Diyojen gibi fenerle arıyoruz. ‘Borç verme’ kalemi olarak değiştirilen KİT’lerin görev zararları için 359 milyar TL ayrıldı. Yol ve köprü projelerinin garanti ödemeleri ile şehir hastanelerinin hizmet bedelleri için ise toplam 100 milyar TL ayrıldı.

Öte yandan yaklaşık iki milyon çiftçi için önem çok önem taşıyan tarımsal destekleme ödemelerine ayrılan bütçe 54 milyar TL. Çiftçi kesiminin salt mazota ödediği vergiyle, bu paranın yarısı zaten Hazine’ye geri dönüyor.

Tarım Yasasında ulusal gelirin en az %1’i oranında olması gerektiği belirtilen tarımsal destekleme oranı %0,29’da kaldı. Önceki yıllarda bu oran %0,5 idi. Orta Vadeli Program’da (OVP) 2023 yılı ulusal geliri (GSYH) 867 milyar $ olup, TL karşılığı 18 trilyon 654 milyar TL olarak açıklanmıştı. %1’i hesap edilirse en az 186.5 milyar TL ayrılmalıydı tarımsal destekleme için!

Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması ile 7 ayda 85 milyar TL’nin mevduat varsıllarına ödendiği düşünülürse, tarıma yapılan desteklemenin (!) boyutu daha iyi anlaşılabilir.

Bütçenin nereye harcanacağına elbette;

  • Ülkeyi yüksek faizle borç sarmalına sokanlar,
  • Yüksek enflasyonla büyüyebileceğini düşünenler,
  • Açıklanan büyüme rakamlarının yanında halkın yoksullaştığını görmeyenler,
  • Sosyal yardımları ve tarımsal desteklemeyi kaşıkla artıranlar,
  • Al gülüm ver gülüm ihalelere yol verenler,
  • Varlık aktarımının en kolay yolu olan garanti ödemeleriyle bütçeyi delik deşik edenler..
    karar veriyor!

Küçük ortakla birlikte yeterli sayıya ulaşan iktidar, Meclisin bütçeyi onaylama yetkisini kolayca yönlendiriyor ve gelen öneriler olduğu gibi onaylanıyor. 86 milyona da bu tiyatroyu izlemek düşüyor.

Oysa yurttaşlık görevi, salt vergi vermek değil, toplanan verginin hesabını sormak, neyin nereye harcanacağına karışmak ve bütçe yapma yetkisinin verildiği seçilmişlerin bu hakkı kullanmalarında ısrarcı da olmaktır.

Magna Carta’dan günümüze 807 yıl geçti ama Türkiye’de bütçe hakkı, Hak getire!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir