Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH


Sevgili AÜTF Dönem 2 öğrencilerimiz
,
Site okuru dostlarımız. 

  • DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS SORUNLARI ve POLİTİKALARI

konulu AÜTF Dönem 2 dersi sunumu yansılarını paylaşmak isteriz.

Güncellenmiş dosyayı ilgi ve bilginize sunuyoruz.
Çok emekli ve kapsamlı bir dosyadır (119 yansı).

  • Gereksiz, dengesiz ve hızlı, akıl dışı ve sürdürülemez
    hızlı nüfus artışı ülkemiz ve dünya için en önemli sorunların başında gelmektedir.

Türkiye, 35-40 yıl sürecek bir DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ DÖNEMİNDEDİR.
Bu dönemde yapılması gereken, genç nüfusun niteliğinin iyileştirilmesidir.
Bu da sağlık ve eğitim yatırımları ile olur.

Nüfusun “hızlı” yaşlanması sorunu yoktur, akut gündem bu değildir.

İvedi olan 2 adım vardır :

1. Hızlı nüfus artışını teşvikten, “en az 3-5 çocuk doğurun” demekten
hemen vazgeçmek. Her ailenin 1 çocukla yetinmesini önermek..

2. Eldeki çooooook genç nüfusun niceliğini (sayısını) değil niteliğini (kalitesini) geliştirmek.. Yaşamsal sorun budur.. Genç nüfusu 21. yy’da acımasız küresel rekabete hazırlamak..
Yabancı diller ve İLETİŞİM öğretmek, geçerli meslekler edindirmek, özgüven kazandırmak,
istihdamı geliştirmek, yurttaşların sosyalleşmesini sağlamak (karma eğitim başta!)..

Ülkemizin öncelikleri bunlar, Demografi politikaları bakımından..
Bir ULUSAL DEMOGRAFİ KURULTAYI toplamak ve nüfus politikalarını güncellemek..

Ayrıca, kürtaj istemiyorsanız etkin ve yaygın aile planlaması hizmetlerini topluma
mutlaka vereceksiniz.. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu’da!

Vurgulayalım ki; Anayasa’nın 41. maddesi açık ve net olarak devlete bu görevi yüklüyor.
Siyasal tercihiniz ne olursa olsun :

Anayasa_madde_41

 

 

 

 

 

 

 

 

Oldukça kapsamlı ve doyurucu bir dosya sunuyoruz.
Okunup okutulması, paylaşılması, politikacılara da ulaştırılması dileğiyle..
Umarız, hala Türkiye’de nüfus artışını bilim ve akıl dışı biçimde savunan tepe yöneticiler de, danışmanları da okusun ve yararlansınlar. Ülkemizi yıkımlara sürüklemesinler..

Lütfen tıklar mısınız erişkeyi (linki) ?

Nufus_sorunlari_ ve_ politikalari

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Bu yansılarda sayın Prof. Ercan’dan çok yararlandık, teşekkür borçluyuz.

Dr. Serdar ŞAHİNKAYA : CUMHURİYET EKONOMİSİ ve GELECEK

Dostlar,

Değerli arkadaşımız, SBF yarı zamanlı öğretim görevlisi Dr. Serdar ŞAHİNKAYA,
önemli bir dosya paylaştı bizimle.

CUMHURİYET EKONOMİSİ ve GELECEK..

Dolu dolu 11 sayfa..
Şöyle başlıyor :

*****

“Bize en lazım şey..fabrika, gine fabrika[dır]…Türkiye çalışıyor, üretiyor,
fakat ürünlerinden başkaları yararlanıyor…alın teri dökerek elde ettiğimiz
iptidaî maddeleri…yok pahasına harice satıyoruz sonra yabancılar bu
maddelerin şeklini değiştirerek bize iade ediyorlar…Kırk kuruşa bir okka yün
veriyoruz, aynı yünü bin ikiyüz kuruşa bir metre kumaş halinde yalvararak
geri alıyoruz”
1921. II. İcra Vekilleri Maliye Vekili Ahmet Ferit Bey (Tek),

Shakespeare’in bir sözü vardır, bilirsiniz; “Bütün dünler, yarınları aydınlatan fenerlerdir.”
Gerçekten de öyledir. O nedenle, bugünün gözlüğünden bakarak 1920’leri, 1930’ları
değerlendirirken dönemin kendine özgü koşullarının hatırlanması büyük önem taşır.
Yoksulların zaferi olarak adlandırabileceğimiz Kurtuluş Savaşımız sonrası 1923’te
Cumhuriyetin kuruluşu, 20. yüzyıla girme adımıdır. Bir anlamda 20. yüzyılın dünyasına,
bilimine ve geç kalınmış aydınlanmasına giriştir.

1923 Cumhuriyeti, yoksun ve bitkin bir köylüler ülkesinde geri kalmışlığı aşabilme davası /
iddiasıdır. Osmanlıyı yıkan ekonomik ve mali hastalıkların tümünü geride bırakarak,
17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde
Gazi Mustafa Kemal’in dediği gibi, bu vatanı yeniden yurt yapma özleminin çelikleşmiş ifadesi olan “çalışkanlar diyarı” yapma kararlığıdır 1923 Cumhuriyeti.

*****

Devamla :

1998 sonrası IMF ile imzalanan Yakın İzleme Anlaşması ardından dönemden günümüze yapılanlar, ülkemizin hedeflerini ve kaynaklarını kendisinin belirlediği bağımsız, görece eşitlikçi ve sosyal dayanışmacı bir kalkınma stratejisi uygulayabilmesinin önündeki en büyük engeli oluşturmuştur.

….. Türkiye, adeta sanayileşmekten, vaz geçmiştir. Dünya imalat sanayi katma değeri içinde payımızın %0,6 ile %1,1 arasında demir tarıyor olması da ne yazık ki ülke olarak
yarı sanayileşmeye kilitlenildiğinin somut bir başka göstergesidir.

*****

Ve şöyle bağlıyor Sayın Dr. Serdar Şahinkaya :

Öncelikle tıpkı, 1927’de yaptığımız gibi ciddi bir sanayi sayımı / envanteri yapmalı ve durumu somut bir biçimde görmeliyiz. 2015 yılını nerede ise bitirirken hâlâ 2002 yılına ait In put – Out put tablosuna bakmak durumundayız. Farklı bir ifade ile, 13 yıl önceki ekonomik sektörlerin birbirleriyle ilişkilerinin sayısal durumu üzerinden analizler yapılabilmektedir. Bu bile
21. Yüzyılın ne kadar uzağında olunduğunu göstermeye yeter. Bu eksiklik TUİK tarafından
bir an önce giderilmelidir. Zira, bilmediğinizi tanımlayamazsınız, tanımlayamadığınızı ölçemezsiniz, ölçemediğinizi de yönetemezsiniz.

Eğitim sistemimiz de çağın gereklerine uygun hale getirilmeli ve her alanı yeniden inşa edilmelidir. Kendi yaratıcı güçlerimizle, kendi aklımızla ve kendi irademizle yeni bir kalkınma stratejisi ve yeni bir sanayi planı hazırlayarak ve yeni kurumlar kurarak yola koyulmalıdır.
Akan suda iki kez yıkanılmaz.. sözü eskidir. Eskiyi birebir yaşayabilmenin olanaksızlığını insan unutursa, bu sözü hatırlamalıdır. Ama, eskinin ciddi birikimi, onu silme çabalarıyla yüzleşip yeni birikimleri filizlendirir. İnsan bunu da unutmamalıdır.

*****

Bu önemli makalenin tümünü okumak için lütfen tıklar mısınız??

CUMHURIYET_EKONOMISI_ve_GELECEK

Değerli dostumuz Dr. Serdar Şahinkaya‘ya bu önemli ürünü ve paylaşımı için
çok teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
14 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Şahin Mengü : Yeni anayasa

 

Yapılan açıklamalara bakılırsa ülkenin tek sorunu anayasa.
AKP
sözcüleri her gün medyada “Askerlerin yaptığı anayasayı değiştirelim sivil,
milli bir anayasa yapalım..” diyorlar.CHP “Başkanlık sistemi dışında yeni bir anayasa yapmaya hazırım” diyor.HDP, “Ver anayasal vatandaşlığı dolayısıyla özerkliği, al başkanlığı” anlayışında…

Anayasa bir devletin temel yapısını, kuruluşunu, iktidarın devrini ve devlet iktidarı karşısında bireylerin özgürlüklerini düzenleyen belgedir. Bu tarif karşısında, AKP ve HDP sözcülerinin açıklamalarına, bugüne kadarki tutum ve davranışlarına bakılırsa hedeflerinin devletin
temel yapısıyla, kuruluşuyla oynamak olduğu açıkça görülmektedir.
AKP sözcüleri, askerlerin dayattığı bir anayasa yerine, sivil ve milli bir anayasa istediklerini söylemektedirler. 1982 Anayasası, 12 Eylül askeri rejimi döneminde yapılmıştır. Bir anlamda askerlerin yaptığı anayasa olarak nitelenebilinir, ama bu anayasa, hani o ağızlarından
hiç düşürmedikleri “milli iradenin” %92 oyla kabul ettiği anayasadır. Büyük bir ihtimalle
bugün AKP’ye oy veren ve o tarihte seçme hakkına sahip vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu, bu anayasaya da kabul oyu vermişlerdir.
Halk oyu ile kabul edilmiş bu anayasa tam bir milli anayasadır.
Bu anayasa şimdiki haliyle de sivil bir anayasadır.Bu anayasa günümüze kadar milletin oylarıyla seçilmiş Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 18 kez değişikliğe uğramış ve bazı maddeleri de mükerrer olmak üzere 118 maddesi değiştirilmiştir.

Bu nedenle anayasa artık askerlerin yaptığı anayasa olmaktan çıkmış,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şekil verdiği bir anayasa haline gelmiştir.
Dünyada milli olmayan anayasalara Almanya ve Japonya anayasaları örnek gösterilebilir.
Bu iki ülkenin anayasaları, galip devletlerin asker hukukçuları tarafından hazırlanıp
bu ülkelere empoze edilmişlerdir. Bunlar, o nedenle “Empoze Anayasalar” olarak adlandırılırlar. Ama bugün o devletlerde bile artık bu anayasaların milliliği ya da gayri milliliği tartışılmamaktadır. Bir anayasayı kimin yaptığı değil, nasıl uygulandığı önemlidir.

ANAYASAL VATANDAŞLIK

AKP sözcülerinin dillendirdiği, arzu ettiği “millilik” tek adam rejimidir.
Çünkü verdikleri örnekler Selçuklulardan başlayıp Osmanlılara kadar gitmektedir.
Yani arzu edilen padişahlık benzeri tek adam rejimidir.AKP, CHP ve HDP’nin vatandaşlık tarifinin değiştirilerek, anayasal vatandaşlığın getirilmesi konusunda uzlaşmış oldukları anlaşılmaktadır.

Anayasal vatandaşlık kavramı, etnik kimliklere, yani bölünmeye hukuksal zemin hazırlamakla eşanlamlıdır. Bunu kabul etmek ülkenin bölünmesine giden yolun
önünü açmaktır.
Sevr Antlaşması’nın 62 ve 64. maddelerindeki yerel özerkliktir.
Bunun bir adım sonrası da bağımsızlıktır.
AKP ve Tayyip Erdoğan için başkanlığa giden yolda anayasal vatandaşlık sorun olarak görülmemektedir. Son zamanlarda “tek vatan, tek bayrak” demelerine karşın,
bir yandan da bölünmenin yolunu açan “anayasal vatandaşlıktan” söz etmektedirler.
Bizim anayasamızın 66. maddesindeki “Türk” kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan; dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasal düşüncesi, felsefi inancı,
dini mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve
herkesi kucaklayan milletin ortak adıdır.
Bundan daha eşitlikçi, yansız, dile, ırka, renge, cinsiyete, siyasal düşünceye, felsefi inanca,
din ve mezhebe kör ve çağdaş bir anlayış olabilir mi?
Bu nedenle, ülkenin bölünmesine karşı olan tüm vatandaşlarımızın bu konuda uyanık olmaları gerekmektedir.
AKP, HDP ile “ver başkanlığı, al anayasal vatandaşlığı ve özerkliği” diyerek uzlaşabilir.Buna başka partilerde mevzilenmiş bölücüler de destek verebilirler.
Bu ülkenin tüm aydınları, vatanseverleri bu konuda çok duyarlı olmalıdırlar.

Oynanan oyun, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi kisvesi altında tek adam rejimiyle ülkeyi bölerek, Sevr’i yaşama geçirme operasyonudur.

BOP da günümüzde bunun ete kemiğe bürünmüş biçimidir.

=====================================

Dostlar,

Yılların brikimli – deneyimli hukukçsu ve politikacısı (eski CHP Manisa Mv.)
Sayın Av. Şahin Mengü, mütevazi köşesinde önemli yazılar yazmakta.
Bu ulusalcı çizgisi nedeniyle de CHP’den dışlananlardan biri.
Prof. Süheyl Batum gibi, Prof. Birgül Ayman Güler gibi, İsa Gök, Emine Ülker Tarhan gibi, Av. Dilek Akagün Yılmaz….. gibi..

Sitemizde bu bağlamda daha önce epey yazı yayımladık; anımsanmasında yarar var.
Özellikle şu yazımızın :

http://ahmetsaltik.net/2013/02/03/12053/

*****2 noktada gözden kaçırılan önemli yanlışa bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz :İlki EŞİT YURTTAŞLIK İLKESİ               : 

“Eşit yurttaşlık”, bir ülkede toplulukların (halkların, milliyetlerin, cemaatlerin) birbirlerine eşitliği temelinde kurulan sistemi anlatır. Farklı etnisite ve inanç topluluklarının hukuksal-siyasal olarak tanınması; farklı toplulukların birbirleri karşısında konumlandırılması demektir. Bu etnikçi anlayış, bir tür yeni-feodalizm icadıdır. Çağdaş demokrasi, Devletin yurttaşların etnik köken, inanç, cinsiyet, vb. topluluk özellikleri karşısında kör-sağır kalmasını,
bunlardan bağımsız olarak her yurttaşın birey olarak eşitliğini yükseltir.
Bu nedenle “eşit yurttaşlar” değil, “yurttaşların eşitliği” ilkesi esastır.

İkincisi ORTAK VATAN İlkesi           :

“Ortak vatan”, ulusal siyasetin değil, etnik siyasetin temsilcisi olan partilerin-kişilerin değeridir. Vatan, üzerinde yaşayan toplumun “ulus” durumuna geldiği siyasal sistemlerin coğrafyasıdır. Vatanın “ortak” olması için, bir coğrafyada 1’den çok ulusun tanımlanmış olması gerekir. Etnik siyasetçilerin değerlerine göre Vatan, üzerinde vatandaşlık bağıyla yaşayan
her bir yurttaşındır; hepimizindir. Bizim için ise

“ortak vatan” değil “hepimize ait olan tek vatan”
vardır.

Bu yalın siyasal bilim verilerinden AKP – CHP – HDP kurmaylarının yoksun – habersiz olduğu düşünülemez. Dolayısıyla bilerek – bilmeyerek / örtük – açık etnik temelli – dış güdümlü bir SEVR siyaseti (BOP!) dayatılmaktadır.

AKP – RTE “tek adam saltanatına” kilitlenmişlerdir ATATÜRK CUMHURİYETİNİ bitirmek için.. Bu çok net.. Hedef 2023’tür ancak 7 Haziran gibi yol kazası risklerine karşılık,
zaman hızlandırılmıştır.. 1 Kasım 2015 zoraki yeniletilen seçim ve

“Bay RTE’nin cumhurun bu kez terbiye edilmiş istendik iradesini onaması!”
(EGEMENLİK BAĞSIZ KOŞULSUZ R.T.E’nindir!)
Ve 2 Kasım… Nerede kalmıştık?? Başkanlık ve AÇILIM ikizleri..

AKP’yi geçelim, sosyalist geçinen HDP’liler, kimi sosyalist CHP’liler (CHP’de kaldı mı??) açısından ideolojik tutarlık anlamına gelir mi böylesi bir konumlanma?
Yoksa derinlemesine bir çelişkiyi mi kodlar; site okurlarımızın değerlendirmesine bırakıyoruz..

HDP; özerklik – bölünme – büyük KÜRDİSTAN hülyalarının şizofrenizmi içindedir;
her şey beklenir.. Verirler Başkanlığı = halife sultanlığı Tayyip beye, alırlar özerkliği..

Peki CHP’ye ne oluyor?? “Başkanlık dışında” diyor da neden “ilk 4 maddeye asla dokunulamaz!” demiyor, diyemiyor??

Dahası, ülkenin en ivedi gündemi, 1982’den bu yana 17 kezde 117 maddesi değiştirilen
(toplam 177 madde) ve çok büyük ölçüde sivilleştirilen 1982 Anayasası neden 1 numaralı
günah keçisi yapılmıştır?? Gene gündem oyunları değil mi??

Türkiye’yi çok zor ve sıcak günler giderek daha –  daha kuşatmakta…

Yolsuzluklar ne oldu?
Yoksulluk ne oldu?
Yasaklar ne oldu??

Bu “3Y” AKP’nin 2002 temel seçim vaatleri değil miydi?
Bugün 3Y kuyusunda ülke ve halk boğuluyor..
CHP böyle giderse ilk seçimde % 25’i bile bulamaz.. Çoook yazık çok!

Sevgi ve saygı ile.
08 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Hüsnü Mahalli : AKP için çalışanlar

AKP için çalışanlar

Seçim sonuçları ile ilgili olarak herkes bir şeyler yazıp anlatıyor.
Ben ise böyle bir sonucu beklemiyordum ama AKP’nin tek başına iktidar olacağını düşünüyordum. Bunun nesnel nedenlerini kişisel sohbetlerde anlatıyordum. Özetle:

1- Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri ciddi ve etkin bir çalışma yapmadı.
Deyim yerindeyse AKP kazansın diye çalıştılar.
2- “Bu seçim adil ve demokratik değildir” söylemini sık sık tekrarlayan muhalefet partilerinin
bu savı da ciddi değil. Mademki adil ve demokratik değil o zaman neden seçimi
boykot etmediniz. Belki o zaman toplum nezdinde daha fazla  saygı ve anlayış görebilirdiniz.
3- Muhalefetin “Terör olmasın diye mitingleri iptal ettik” söylemi daha da anlamsız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu her yerde konuşacak ama siz
oturduğunuz yerde oturacaksınız sonra da halkın size oy vermesini bekleyeceksiniz.
4- 7 Haziran’da olduğu gibi CHP’nin seçim kampanyası çok kötüydü.
Amacı net olarak belli olmayan bu kampanya sonuçta AKP’ye yaradı.
5- MHP ise varla yok arasındaydı ve 7 Haziran sonrasındaki tüm süreçte olduğu gibi AKP için çalıştı. Özellikle PKK ve HDP söylemlerinde.
6- HDP çelişkiler kıskacından kurtulamadı ve AKP’nin işini kolaylaştırdı.
7- PKK 20 Temmuz sonrasında giriştiği terör eylemleriyle AKP’ye en büyük hizmeti yaptı.
8- CHP içindekiler dahil ‘Ulusalcı’ parti, televizyon, gazete, internet siteleri ve köşe yazarları
elbirliğiyle ‘vatan-millet’ hamaseti yaprak terör-istikrar ilişkisinde AKP’nin söylemine dolaylı destek verdiler.
9- IŞİD, Suruç ve Ankara katliamları ile toplumun terör konusundaki duyarlılığını provoke ederek AKP’ye en büyük desteği verdi. Toplum, muhalefetin AKP-IŞİD ilişkisi ile ilgili söylemlerinin tümünü görmeyerek bu örgütün yarattığı terörü bahane edip AKP’yi tercih etti.
10- AKP’ye oy veren insanlar ülkenin geleceğine yönelik hiçbir söylemi ciddiye almayarak ‘istikrarı’ tercih etmesi çok ilginç.
11- AKP’ye oy veren insanların dış politikada bunca riske karşın ‘istikrarı’ tercih etmesi
daha da ilginçtir. Her iki tercihten dolayı AKP’ye oy veren insanların sosyolojik ve psikolojik gerekçelerini öğrenmek bilim adına büyük bir zenginliktir. Bu insanlar seçimden üç-dört gün önce Gülen medyasına yönelik saldırılardan dolayı mutlu oldular ve demokrasi, özgürlükler ve benzeri söylemleri önemsemediklerini kanıtladılar. Bu vatandaşların büyük bölümü, oportünist bir yaşam biçimi ile AKP’nin ‘Yeni Türkiye Projesi’nin ideal bireyleri olabileceklerini de kanıtladılar.

Peki böyle bir Türkiye’de neler olacak ya da olmayacak ?

1- Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP 2019’a kadar iktidarda kalacaklarına göre,
2023 garanti görünüyor.
2- 2023 hedefini tutturabilmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP, şekil ve şeması ne olursa olsun her türlü muhalefetten kurtulacaklar. Bu kurtulma operasyonu yakında başlayacak.
3- İlk hedefte başkanlık sistemi olduğuna göre Cumhurbaşkanı Erdoğan en kısa zamanda
330 sayısını ( fazlası da olabilir) bulacak ve yeni anayasayı çok rahat bir şekilde topluma
kabul ettirecek.
3- Son 13 yılda hiçbir projesinin olmadığını kanıtlayan  muhalefet partileri kendini sorgulamadığı ve toplumu inandıramadığı sürece bu gidişatı asla  durduramayacaklar.
4- Bunu gören ve bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Devletin tüm kurumlarını kişisel olarak kendine bağlayacak ve kendisine oy verenleri ‘biat’ mantığı ile göreceği için Türkiye’yi devlet ve toplum olarak çok hızlı bir şekilde İslamlaştıracak.

2023 öncesinde.
Son seçimde AKP’ye oy verenlerin büyük bölümü ve vermeyenlerin de bazıları bunu kabullenecek. Önemli olan ‘istikrar’ ve biraz da din ve iman.
Karınlar da doydu mu iş tamam. Gerisi zaten teferruat. Malezya’da olduğu gibi.
ABD mucizesi! ‘Arap Baharı’ olmadı alın size en hakikisinden  ‘Ottoman’ olanı.

=================================

Dostlar,

Bu yazısında Sayın Hüsnü Mahalli’yi biraz karamsar bulduk.
Oysa Suriye Esad hakkında, bize göre hep “oldukça” iyimser oldu.
Tayyip beyin 2019’da yeniden seçilmesinin biraz daha kolaylaştığı söylenebilir.
AKP iktidarının ise en zor yılları önümüzdeki yıllar olacak.
Kendi biriktirdiği açmazlar ve bölgesel – küresel konjonktür çok sıcak..

AKP’nin sürgit dayatmalarına boyun eğmek hiç ama hiç olası gözükmüyor.
Çünkü bunlar artık giderek marjinal değişimler, istemler, dönüşümler olacak..
Kıbrıs’tan çekilme, güneyde Kürdistan’a boyun eğme, içeride çok ağır olabilecek ve uzayacak bir ekonomik bunalımla başetmne, Kürt sorunu – AÇILIM, RTE’nin Başkanlık takıntısı ve dayatması, yorulan ve ayrışan – çatışan AKP kadroları ve yükselen gençlik, Halk’ta bıkkınlık veren AKP ayak oyunları… Ne güvenlik bağlamında ne de ekonomik istikrar bağlamında
AKP kamuoyunun beklentilerini karşılayamayacak gibi gözükmekte.. Gençlik, başta çok yaygın işsizlik olmak üzere ciddi sorunlarıyla yükseliyor.. Yoksulluk ve yolsuzluk aşılamıyor; yasaklar bunaltıyor..  2002 sonlarındaki 3Y tersine dönmüş durumda.. Yoksulluk, Yolsuzluk,  Yasaklar..

Biraz bekleyip, gelişmeleri görmek gerek daha ötesi için.. PKK’nın olanaklı olursa “kökten” tasfiyesi ve bu “zafer” in politik anlamda pazarlanması, genel ya da yerel bir seçim öncesinde oya dönüştürülmesi birkaç yıl oyalanmayı gerektiriyor. Bu da hiç kolay değil..

Sevgi ve saygı ile.
05 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com 

Hayalet Uzuv Sendromu (ve bize düşündürdükleri..)

 

Ben de o yaşlarda ‘Şuram ağrıyor, şöyle kötüyüm, böyle ölüyorum!’ demezdim. Bir tarafım ağrıdığında pek önemsemeden gülüp geçerdim. Acı eşiğimin çok yüksek olduğunu düşünüp, kimseye belli etmezdim. Mutsuz sonlar hiç olmayacakmış gibi düşünürdüm ya da başıma gelecek kötü şeylerin üstesinden gelebileceğime inanırdım.
Fakat sonra hiç hatırlamak istemediğim bir olay sonucunda hayatım alt üst oldu ve tekerlekli sandalyeye mahkûm oldum.
BEYNİN DİRENİŞİ
21 yıl olmuş fakat hala alışamadım. İki bacağımın gözlerimin önünde parçalanması ya da tekerlekli sandalyede yaşamak ya da kalçamın yok olup yerine kolostomi denen bir torba takılması değil sorun… Ya da idrara gitmek için sonda kullanmak değil! Sadece ve sadece ‘Olmayan bacağımda hissettiğim tarifsiz acılar’ var. Evet, bacaklar yok ama ayak başparmak tırnağımın etime battığını, ayak bileğimin kaşındığını ya da iki ayağımın birden kopup parçalandığı andaki acıyı hala hissettiğimi söyleyebilirim.. Tıp dilinde ‘phantom ağrısı’ ya da ‘hayalet uzuv sendromu’ deniyormuş. Uzuv kaybedilmiş olmasına rağmen beyne, uzvun yanlış konumlandırıldığını ve düzeltilmesi gerektiğini bildiren acı ve ağrı komutları gönderiyormuş. Bir bakıma beynin, bir organı yitirmeye direnişi. Birey yeniden konumlandırabileceği bir uzvu olmadığı için bu acıyı yıllarca yaşayabilir.
Ayak bileğim yerine, kesilen yerin güdük kısmını delirircesine kaşıyorum fakat nafile. Kaşınmak öyle bir boyuta varıyor ki, bir yerden sonra tırnak aralarına deriler doluyor ve farkında olmadan mühim damarlarınıza kadar iniyorum. Fakat nafile…
Buna benzer, çileden çıkaran o kadar çok örnek var ki ölmek istiyorsun, ölemiyorsun. Bas bas bağırıyorsun, yatağım hafif sarsılsa avazın çıktığı kadar bağırırsın… Kendi kendime, olmayan bacak nasıl ağrır, nasıl kaşınır diyorum cevabını alamıyorum.
AĞRI KESİCİ BAĞIMLISI OLMAK
Ameliyat sonrası o ilk aldığın ağrı kesicilerden sonra, ağrı kesici bağımlısı oluyorsun, sonra ilaç istiyorsun ama vermiyorlar. Kâh koridorda, kâh acilde bir sedyenin üstünde kıvranırsın. Gece uyuyamadığın sayısız günler olur. Ayak bandajı sarımına çok dikkat edersin, sanırsın ki iyi ve biraz fazla sıkarsan ağrın dinecek. Ama nafile…
Akla gelen bütün renklerdeki reçeteleri kullanırsın ama boş… Morfinle uyursun… Sonrasında Aldolan, Dolantin, Contramal Retard türü ilaçlar bulursan kullanırsın… Almayınca bacağıma baltayla vuruyorlar, sanki ani refleks hareketlerim oluyor. Yakınlarıma en ufak şeylerde çok kızıyorum, sinirleniyorum. Hiç uyuyamıyor, oturamıyorum, vücudumu kontrol edemiyorum…
Bir ara mücadele etmeyi bıraktım. Acılarla yaşayayım dedim ama bir yere kadar. Doktorlar bana psikolojik tedavi gerektiğini söylediler.
– Gittiğim psikoloğa acılarımı anlattığımda, kadın ağlamaya başlayınca ben teselli ettim.
Bu arada unutmadan bir de 21 yıldır baş edemediğim osteomiyelit kemik enfeksiyonu var, yani kemik akıntısı… Tıp çaresini bulamamış durumda. Gitmediğim doktor kalmadı, uygulamadığım pansuman, içmediğim ilaç… 21 yıldır tam ayağımın kesilen yerinde kapanmayan, kapanır gibi olup da her gün büyüyen bir delik var. Bıktım artık pansumanlardan. Akıntıyı durdurmak için Grefleme yapıldı, (kemiğin biraz üsten kesilmesi) o da işe yaramadı.”
*****
Değerli okurlar,

Okuduğunuz satırlar, teröristlerle girilen çatışmalarda bazen söylenen bazense hiç söylenmeyen, yaralı askerlerimizden birine ait. Onun gibi yüzlerce var. Özellikle mayına basarak ayaklarını kaybeden ya da felç kalan gazi arkadaşlarım çektikleri acıların tarifi yok desem yeridir.

Onları birer sayı olmaktan çıkaracak olan asla unutmamaktır. Bu millete hizmet yolunda fedakarlık yapan herkese özellikle uzuvlarını kaybedenlere karşı sorumluluğumuz onları hatırlamaktır. Hatırlamak ve asla göz ardı etmemek en büyük sorumluluk olmalıdır. Millet olabilmenin koşullarından biri de budur.

Kahramanlarına sahip çıkabilmek..======================================

Dostlar,

Arka arkaya çok acı veren yazılar paylaştık Sitemizde.. Neyleyelim ki, Ülkemizin dramı bu. 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Andlaşması‘nın hemen ertesi günü emperyalistlerce başlatılan Yeni Sevr intikamı – rövanşının ürünü denebilecek bir trajedi yaşamaktayız. Büyük ATATÜRK döneminde de rahat vermedi Batılılar bize. Kürt isyanları bunların belki de başında. Mustafa Kemal Paşa, güvenlik sorunu nedeniyle hiç yurt dışı gezi yapamadı 15 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde.

Sayın Koray Gürbüz‘ün bir Gazimizden kalkarak bu yürek yakan makalesinde dile getirdikleri gerçektir ve abartılı değidir. Bir hekim olarak yabancı olmadığımız bir sorundur.

Fantom / Hayalet ağrıları, bu hastalarımızın yakasını bırakmamaktadır. Bilindiği gibi Fantom “hayalet” anlamına geliyor ve sesten hızlı uçan bu uçaklar, önce bir noktadan “sessizce” (!) geçiyorlar, denk gelirse o anda görülebiliyorlar. Motorlarının gürültüsü, kendileri gözden yittikten sonra duyuluyor. Böylelikle, gökyüzünde uçak yokken (!), uçak gürültüsü algılanmış oluyor. Bu bir sanrı (hezeyan) değil, gerçek. Salt gaziler için değil, başkaca tıbbi nedenlerle  de (trafik kazası, iş kazası, tümör, sigara içimine bağlı Buerger hastalığı ürünü damar tıkanıklığı.. gibi) özellikle bacakların (kolların da!) kesilmesinden sonra, ağrılar sürebiliyor!
Öyle ki, sigaraya bağlı Buerger hastalığı yüzünden gelişen damar tıkanıklığı yüzünden hastalar dayanılmaz ağrılar duyumsar ve an gelir, bacaklarının / kollarının kesilmesi için adeta yalvarırlar! Ne var ki o dayanılmaz ağrılar sürer gider.. Merkezi sinir sisteminin (Beynin) koşullanmasına bağlı gelişen bu sanrısal ağrı yolaklarının (pathway) kırılması (sönümlendirilmesi), uzu süreli ciddi psikiyatrik – psikolojik rehabilitasyonu gerektirebilir.
Bu bakımdan, Gazilerimizin ve benzer durumdaki hastalarımızın bu yakıcı sorununu iyi kavramak ve başetmeleri için aile desteği, tıbbi destek… sağlamak gerekir.
*****
Hal böylesine çok boyutlu ve yürekleri sızlatan nitelikte iken,– Askerlik yan gelip yatma yeri değildir..
– Bu mesleğin fıtratında ölüm var..
– Şehitler.. birkaç kelle..
– Birkaç Mehmet öldü diye Meclisi toplayacak değiliz..
– Ahlakı bozuk şehit babası..
gibi çok incitici / aşağılayıcı sözleri Başbakan – 12. CB RT Erdoğan, eski M.E. Bakanı Hüseyin Çelik gibi AKP’li üst düzey yöneticilerin ağzından duymak kahredicidir. Ulus olarak acımızı katlamaktadır.
Bu tür olumsuz (patolojik) davranış sahiplerine bir nebzecik olsun empatik (özdeşimsel) davranabilme yetisi diliyoruz.

Şehit cenazelerinde isyan eden şehit yakınları aleyhine dava açmak / açtırmak artık sözün tükendiği yerdir, katmerli zulümdür. Bu davalar hemen geri alınmalıdır. Erdoğan, kimi söz ve davranışları ile insanları çileden çıkarmaktadır. Bir hakaret suçu oluşuyorsa, bunda Erdoğan’ın doğrudan tahrik gibi ağır kusuru – sorumluluğu vardır ve davalarda bu husus sanık yapılan çok sayıda insan lehine değerlendirilmeli ve yaşamın olağan akışı içinde ağır eleştiri sayılarak tazminat ve ceza yaptırımına gidilmemelidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) dayalı “ifade özgürlüğü – ağır da olsa eleştiri hakkı” kapsamında (Md. 10) kalıcı içtihat niteliği kazanan çok sayıda istikrarlı kararı vardır.

Bir devlet başkanı, özellikle kamuoyu önünde, söz ve davranışlarına en üst düzeyde özen göstermek zorundadır. Çok ağır da olsa eleştirilere demokrasi gereği dayanç (tahammül) göstermeli, hoşgörmelidir.

Erdoğan aynaya bakmalı ve artık insaf etmelidir.

Şehit ve Gazilerimizin sevgin (aziz) anıları önünde ödenemeyecek bir minnetle eğiliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
01 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Naci BEŞTEPE : AÇTIRMAYIN BAYRAMLIK AĞZIMI

AÇTIRMAYIN BAYRAMLIK AĞZIMI

????????????????????????????????????????????????????????????

Naci BEŞTEPE

“Açtırma bayramlık ağzımı” derlerdi eskiler, bir şeye kızınca.
Bayram üzeri şu olanlara bir bakalım da birlikte karar verelim,
bayramlık ağzımızı açıp açmamaya.

BAYRAK VE ŞEHİT SÖMÜRÜSÜ

AKP ve asli genel başkanı RTE, sözde teröre karşı miting yaptı.
Hayret, her yer Türk bayrağı dolmuş.
Türk bayrağını tahrik unsuru sayanlara seçim yaklaşınca bayrak sevgisi gelivermiş.
Sen Atatürk’ü, Türklüğü, T.C.’yi sil; milliyetçiliği ayaklar altına al,
PKK’yla gizli anlaşmalar yap sonra işler sarpa sarınca herkesten milliyetçi kesil.

“Kelle” dediğin şehidin anasını kandır, kürsüye çıkar “hakkımı helal ediyorum” dedirt.
Sonra AKP’ye oy iste. Sömürünün de bu kadarı…

GÖNÜL BAĞI

“Benim AKP ile yasal bağım yok, gönül bağım var” diyor.
Yiyen olursa.
Nerede görülmüş bir Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi parti ile miting yaptığı.
Bu nasıl bağ ki tüm hükümet işleri KaçAk Saray’da görülüyor.

YERLİ VE MİLLİ

55O yerli ve milli vekil istiyor RTE.  Meclistekiler ithal herhalde.
HDP’liler kastediliyor belli ki. Onlar PKK’lıdır ama Türkiye’de yaşarlar. Yerlilerdir.
HDP’liyi yerli saymayan, ülkenin bir bölümünü ayrı kabul ederek bölücülük yapmış olur.
Milliliğe gelince, HDP/PKK ne kadar milliyetçilikten uzak ve ırkçı ise, başta RTE,
AKP’lilerin bir bölümü din bağını ön planda tutar ve milliyetçilikten o kadar uzaktır.

TÜRKİYELİ

Kılıçdaroğlu Vatan Partisi’nin seçim ittifakı /güç birliği teklifini elinin tersiyle itti.
Belli ki; sinerji yaratmak, AKP’yi yere vurmak, iktidar olmak gibi derdi yok.
% 25’ler O’na yetiyor.
Terörün şiddeti artırınca, siyasi partilerin terörle arasına kesin sınırlar koyması gerektiğini söyledi. CHP ve kendi adına çok iyi bir çıkıştı. Kulağı mı çekildi ne döndü,
”PKK’yı da anlamak lazım” dedi..
30 yılda anlayamadığı PKK mıdır, HDP midir, ABD midir, BOP mudur?

Önce Kılıçdaroğlu’nu anlamak lazım. Bayramdaki Almanya programı Halk TV’de açıklanırken “Türkiyeli vatandaşlarla bir araya geleceği” söylendi. “Türk vatandaşlığı” ne zamandan beri “Türkiyeli vatandaş” olarak tanımlanıyor?
Hangi yasal kaynaktan alınmıştır bu tanım?
PKK‘yı anlayanlar mı kullanıyor bu tanımı?

ÇAY BARDAĞI

Rize’nin AKP’li Belediye Başkanı Kasap, yeni düzenleme bahanesiyle,
Atatürk heykeli yerine çay bardağı heykeli koymak istiyor.

Gelen ve gelecek tepkilere karşı da “referandum” fikrini ortaya atıyor.
AKP Gençlik Kolları Başkanı da kolları sıvamış “çay bardağı” için oy topluyor.
Bunlar, bayrakla milliyetçilik mitingi yapan partinin süprüntüleri.
Milli önderi çay bardağı ile kıyaslamaya kalkışan seviyesiz, densizler.

Türk halkı onlara  gererek yanıtı verecektir.

Bardak heykeli o başkanın evinin önüne yakışır.
Heykelin anlamlı olması için üstüne de başkanın oturtulması uygun olur.

 PKK DOSTLARI

“PKK’yı anlamak lazım” sözü beni İngiltere ve ABD’ye götürdü.
Adamlar, “PYD terör örgütü değildir… PKK’ya fazla yüklenmeyin…”
diyerek yönlerini, amaçlarını açıkça dünyaya ilan ediyorlar.
PYD’nin ne olduğunu açıklamak için, “PKK ve Peşmerge neden PYD’ye yardım ediyor?” sorusunu ortaya atmak yeter.
İnsanı enayi yerine koymayın.
Açtırmayın bayramlık ağzımı…

================================

Dostlar,

Sayın Naci Beştepe Paşa (E. Tümgeneral) çok sinirlenmiş peeeeek haklı olarak.
Yazdıklarını paylaşmamak olası  mı??
Bu denli çelişkili, tutarsız, dün başka bugün başka davranış sergilemek olsa olsa
“Türkiye’de siyaset” düzleminde olabilir. Başka ülkelerde herhalde siyaset kurumu
bunca yozlaşmamış ve aşağılanmamıştır.

Biz de 1 Kasım 2015 seçiminden umutluyuz
Türk halkı bu denli “salak – aptal – anlayışsız”.. olabilir mi??
Olsaydı tarihin derinliklerinden bu yana binlerce yıl nice devletler kurabilir miydi??

AKP’nin oyları sayısal olarak yerinde sayıyor.. (7 Haziran, 18.86 milyon)
Seçime katılım % 84 yerine %90’ı bulur ve aşarsa AKP’nin oyları % 35’lere doğru geriler..
2. parti durumuna bile düşebilir.. İktidarda olamayan AKP, batan gemiyi önce farelerin
hızla terk etmesi gibi terkedilir, ihbarlar başlar ve parti hızla dağılır… (ANAP örneği!)

Bir örneğini bu gün gördük.. Muhtarlarla 11. toplantıyı yapan 12. CB Bay RTE,
bazı kamu görevlilerinin AÇILIM SÜRECİNİ eksik, yanlış anlamaya dayalı uygulamalar içinde olduğunu..” söyledi.. Bu çok önemli bir kırılmadır.. Tüm sorumluluk 13 yıldır tek başına
iktidar olan AKP – RTE’de değil de emir kulu bürokratlarda mıdır??

Çaycısına dek kendilerinin atadığı bürokrasi de mi kendilerini kandırmaktadır?
Bu ne ölçüsüz kandırılma hezeyanı – masalıdır? Halk bu denli aptal yerine konabilir mi?

Eeeeey bürokratlar duydunuz mu? AKP – RTE daha şimdiden sizi satmaya başladı.
Yarın iktidardan düşer de yargı önüne çıkarılırlarsa siz seyreyleyin gümbürtüyü

Bilirsiniz ama, bir kez daha, Anayasa’nın yasa dışı buyruk maddesini anımsatalım :

*****

J Kanunsuz emir
ANAYASA madde 137 – Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.
*****

Namuslu bürokratlar, yasa dışı buyruk veren siyasileri hukuksal engelleri göstererek
ikna etmelidirler.

Olmuyorsa görevden çekilmelidirler.
Ülkemizin – ulusumuzun yüksek yararları bunu gerektirmektedir.
Göz yuman, sessiz kalan suça ortak olur. Vebali çook ağırdır.
Böylesine sorumlu bir bürokrat tutumu, siyasal iktidarı da sınırlar ve sağduyuya çeker.
Bu ise hepimizin yararına olur..
Türkiye’nin bugünlerde böylesi bir eksene çook gereksinimi var..

Sevgi ve saygı ile.
29 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

HDP’den Seçimleri ‘Boykot ve İç Savaş’ Tehdidi

HDP’den Seçimleri ‘Boykot
ve İç Savaş’ Tehdidi

Yüksek Seçim Kurulu’nun, sandıkların taşınması kararlarını görüşmesi öncesinde HDP’den seçimleri boykot ve iç savaş uyarısı geldi.

HDP'den 'Boykot ve İç Savaş' Tehdidi

HDP Parti Sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, YSK‘den sandıkların birleştirilmesi istemlerinin reddi yönünde bir karar beklediklerini söyledi. Bilgen, aksi durumda parti olarak seçim boykotunu tartışabileceklerini belirtti. Sandık birleştirme kararı sonrasında oluşabilecek tepkilerin HDP‘nin seçime girmemesi ile de sınırlı kalmayabileceğini bildiren Bilgen,

“HDP’nin seçime girmemesi en küçük olay olarak kalabilir. Bu gibi durumlarda ülke iç savaşı bile tartışabilir.” dedi. (http://www.haberler.com/hdp-li-bilgen-sandiklari-birlestirirseniz-ya-7727027-haberi/, 28.9.2015)

“BASKI OLUŞTURMA HAMLESİ”

Sandık taşıma kararlarının olağanüstü gelişmeler ışığında seçime kısa bir süre kala da alınabileceğini belirten Bilgen, “Daha seçimlere bir ay varken sandık taşıma kararı çıkartmak demek, katılım hakkının engellenmesi demektir. YSK‘nin aklıselim davranarak bu kararı iptal etmesini bekliyoruz. Bu, sistematik bir baskı oluşturma hamlesi ve YSK‘yi buna mecbur bırakan gelişmeler yaşanıyor.” diye konuştu.

“DARBE TAMAMLANIR”

İl ve ilçe seçim kurulları tarafından HDP‘nin seçmenlerinin yoğun olduğu bölgelerde alınan sandıkların taşınması ve birleştirilmesi kararının HDP‘nin seçime girmemesi için provokasyon amaçlı olduğunu belirten Parti Sözcüsü Bilgen,

“Türkiye’de birlikte yaşam eğer hâlâ bir anlam ifade ediyorsa, bunun yolu birlikte yönetmeyi de kabullenmektir. Biz YSK‘nin böyle tehlikeli bir kararı vereceğini düşünmüyoruz. Çünkü bu karar fiilen darbenin tamamlanması anlamına gelir. Şu anda seçime girmeme ihtimalimizi düşünmek bile istemiyoruz çünkü HDP‘yi siyaset dışına itmenin arkasından hangi sonuçları doğuracağını bu ülkede her kesimden insan kestirebiliyor. Biz inadına barış, inadına HDP, inadına öncelikle yaşam diyeceğiz ve bunun için gerekli her şartı zorlayacağız.” diye belirtti.

“İÇ SAVAŞI BİLE TARTIŞABİLİR”

YSK‘den sandıkların taşınması hakkında çıkacak olası bir olumlu kararı sonrasında seçim boykotu kararının Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK) tartışılacağını açıklayan Bilgen,
şöyle konuştu:

“Bizim YSK‘nin kararına göre HDP‘nin seçim boykotu kararı alabileceğine yönelik
söylemimiz bir tehdit değil, uyarıdır. Hayatın gerçeği budur. Eğer insanlara siyaset yapma hakkı tanımazsanız, bunun neye hizmet edeceği, hangi koşulları doğuracağı bellidir.
Biz, her şeye rağmen sağduyunun egemen olmasını tavsiye ediyoruz. Bunu kabullenip ona göre adım atmalılar. Herkes bilmeli ki, şimdiye kadar doğuda ve batıda en zor şartlarda zulüm altında bile Kürtler gidip oylarını kullandı. Şu an HDP‘nin seçime girip girmemesi büyük bir mesele gibi gözüküyor ancak öyle bir karar alınırsa, en küçük durum bu olur.
Bu gibi durumlarda ülke iç savaşı bile tartışabilir.”
(Kaynak: Birgün)

=================================

Dostlar,

Evet, kesinlikle sağduyu ve onun türevi olarak srinkanlılığı bırakmayalım
ama tanıları da doğru koyalım..

7 Haziran 2015 seçimlerinde Doğu – Güneydoğu’da PKK’nın silahlarının gölgesinde
Kürt yurttaşlara HDP’ye oy kullandırılmasının savunulacak neresi olabilir??
Bu durumda Kürt olmayan yurttaşlar mı “iş savaşı” düşünmeli??

“İç savaşı düşünmek” öylesine ucuz bir kavram mıdır??
Gelişigüzel telaffuz edilebilir mi??
Yapılmak istenen, Kürt yurttaşların PKK’nın baskılarından kurtarılarak özgürce oylarını kullanmaları, HDP’ye oy kullanmaya zorlanmamalarıdır.

HDP bundan neden rahatsız olmaktadır?
Tersine, PKK’yı seçimlerde gölge etmemeye çağırabilir mi??
Yapamaz çünkü ikisi birbirinin organik parçaları..
Bu yapılan açıktan şantajdır, tehdittir ve suçtur. Yasal bir siyasal partiye yakışmamaktadır.

CHP’nin bu bağlamda “sandıkların birleştirilmesine” karşı çıkmasını (Levent Gök ağzından) anlamak olanaklı değildir. MHP destek vermektedir bu girişime. CHP, AKP’yi zayıflatma, iktidar yapmama anahtarını HDP’nin başarısına mı bağlamıştır? Bu ne hazin çelişkidir?
Bu görevi anamuhalefet CHP’nin üstlenmesi gerekmez mi? HDP ve MHP de kendi kulvarlarında bu amaçla yarışır.. Vatan Partisi başta olmak üzere soldaki yurtsever – sosyal demokrat partilerle seçimde ittifaka yanaş(a)mayan CHP, bir kez daha HDP ile örtük işbirliğine mi soyunmaktadır??

Sevgi ve saygı ile.
28 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

NET HATA NOKSAN – HAYALET PARA


NET HATA NOKSAN – HAYALET PARA

PORTRESİ

 

Av. A. Erdem Akyüz
erdemak@gmail.com
H
ukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı

 

Net hata noksan” yani İngilizce adı ile “Net errors and omissions

Ne İngilizcesi, ne Türkçe’si bize bir şey ifade etmiyor.

Bana göre; hukukta, ekonomide, siyasette ve kamu yönetiminde mahsus böyle yapıyorlar ki kimse bir şey anlamadan yutturup gitsinler diye.

Ve öyle de oluyor.

Netice ve özet olarak, net hata noksan “nereden gelip, nereye gittiği belli olmayan” para imiş.

Millet “kara para” diyor da, bana göre “hayalet para”.

ŞÖYLE DÜŞÜNELİM:

Her bireyin ve her ailenin bir gelir gider hesabı vardır. Ay sonunda oturulur ve hesap yapılır. Aile bireylerinin gelirleri alt alta yazılır toplanır. Sonra giderler düşünülür, alt alta yazarak toplanır. Böylece o ay içinde, insanların ne kadar para kazandığı ve ne kadar harcadığı görülür.

Bu hesap genellikle “-” eksi bakiye (AS: artık) verir.

İnsanlar borca girmiştir. Kredi kartlarıyla harcamalar yapılmıştır ama ödenmemiştir.
Yapılması gereken bir sürü iş, alınması gereken bir sürü şey vardır ama alınamamıştır.

Biraz tartışma ile aile bireyleri suratları asık bir şekilde yatmaya giderler.

Pek az olarak da, bazı aylarda, gelir; giderden fazla gözükür. Yani ellerinde para olacaktır ama bu para bulunamaz. Hatırlanmayan yerlere harcanmıştır. Aile bireyleri gene biraz tartışırlar, sonra unuturlar.

Pek ender olarak da, artan para ortadadır. Yani keyifleri yerindedir ama bu paranın harcanacağı kırk türlü yer bulunur. Hesap gene tutmaz.

Devletin hesabı da böyledir.

Şu farkla ki; devletin hesabı senelerden beri, nereden geldiği, ne olduğu bilinmeyen miktarda fazla vermektedir. Hem de öyle, üç beş kuruş değil; milyar dolarlar.

Üç, dört seneden beri artarak yükseliş gösteren bu giriş, şimdiye dek Türkiye Cumhuriyetinde görülmeyen bir düzeye yani “rekor’a” yükselmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 2015 yılı Temmuz ayına ilişkin ödemeler dengesini açıkladı. Yılın ilk altı ayında Türkiye’ye 9 milyar dolar kaynağı belli olmayan nakit girişi (Net hata noksan!) olmuş.

Böyle hataya can kurban” diyeceksiniz ama durum öyle değil.

BİR BAŞKA HESAP

Deminki aile hesabına dönelim ve biraz değişik bir gözle bakalım:

Ay sonunda aile bireyleri oturur, gelir gider hesaplarını yaparlar. Bakarlar ki, büyük harcamalar yapılmıştır. Gene de ortada fazladan para vardır. Gelirleri bu kadar değildir. Gelirlerinden fazla para harcamışlardır. Gene de ellerinde çok fazla para vardır. Ekonomik deyimi ile ortada tam bir “Net hata noksan” söz konusudur. Bu para nereden geldi diye birbirlerinin yüzlerine bakarlar. Koca, biraz sıkılarak, biraz da övünerek “Geçen ay büyük bir ihale yapmıştık, ihaleyi alan firma ‘şey yaptı’ da” der. Paranın kaynağı bulunmuş, insanlar rahatlamıştır. Şimdi bu parayla gidilecek yerler, alınacak yerler düşünülür.

Bir ay sonra yeniden hesaba oturulur. Gene fazla para çıkmıştır. Herkes döner ve aile reisi kocaya bakar. Baba bu defa, ellerini çaresiz bir şekilde açar. Birbirlerine bakarlar.
Anne biraz utangaç, sıkılarak söz alır : “Geçen ay biriyle tanıştık ‘şey oldu’ da” der.

SÖZÜM MECLİSTEN DIŞARI…

İşte net para girişi, böyle bir net noksan neticesi oluşur.

İşin şaşılacak bir başka yönü de; bu net hataya neden olanların halen görevde ve
başta olmalarıdır.

Net hata noksan hesabının “pozitif” olması, ülkeye hangi kalemler aracılığı ile ne olduğu bilinmeyen bir döviz girişini gösterir.

Net hata noksan kaleminin “negatif” olması ise hangi kalemler ile ve ne olduğu bilinmeyen
bir döviz çıkışını gösterir.

Bu “net girişin” bir de “net çıkışı” olacaktır. Çünkü para babaları; satın aldıkları yerde,
bütün değerleri tükettikleri ve ortada satın alacak bir şey kalmayınca bavullarını toplar giderler.

Bir gün, bir sabah, kalkmışsınız bakmışsınız ki ortada yalnızca “şey” kalmış.

===============================

Teşekkürler dostumuz Sayın Av. Erdem Akyüz’e…

Bir iktisatçı yetkinliğiyle, bizlere kumarhane kapitalizminin yüz kızartıcı sefilliklerinden
birini açıklamış..

AKP iktidarı geçtiğimiz aylarda, yurt dışından getirilecek dövizde sınırı kaldırdığı gibi,
kaynağının sorulmasına da son verdi.. Kara – kirli para aklamaya kapıları açtı!

Böylece, nasıl kazanıldığı belirsiz her türlü kara paranın ülkeye girişi serbest oldu..
Mafyasından gladyosuna, PKK‘sından yabancı istihbarat örgütlerine, vergi kaçakçısından uyuşturucu tecimenine (tacirine)…. dek her-kes bavulunu doldurup bu ülkeye sokabilir ve
yasal – yasadışı etkinliklerinde kullanabilir..

MASAK, Hazine, TCMB, SPK … seyreder..

Sonra da “PKK bu paraları nereden buluyor?” diye saf saf sorarsınız.

AKP neden böylesine karanlık bir yolu seçti?

Çünü cari açık sürdürülemiyor!..
Döviz açığı  muazzam ve kapatılamıyor..
Kamu – özel dış borçları, dış ticaret açığı döviz açığı (cari açık) doğuruyor ve ;
rakam 50 (elli) milyar dolara koşuyor..
Hele yükselen kurlarla çevrilebilir olmaktan çok uzak

İşte ekonomide zaaf ardından böylesine yaşamsal ödünleri getirir..
Cari açık salt ekonomik bir makro büyüklük değildir;
aynı zamanda küresel sermayenin politik kaldıracıdır (manivelasıdır)..

Türkiye üretmeli, yerli malı kullanmalı, tasarruf etmeli ve ayağını yorganına göre uzatmalıdır. Borç alan emir alır, asla akıldan çıkarılmamalıdır.
İşte AKP’nin durumu : 13 yılda toplam borcu 221 milyar Dolardan 3 katına çıkarırsanız, ipleriniz tümüyle Batı’ılı bankerlerin ellerine geçer ve ululsal politikalar güdemezsiniz.
Emperyalizmin oyuncağı olur, ülkeniz ihanet edersiniz; ne var ne yok peş keş çeker –
talan edersiniz; adına “özelleştirme” diyerek kendinizi ve halkı kandırmaya çalışarak..
Tefeci fiyatına el koyar alacaklılar ülkenin en stratejik kurumlarına bile..
Sonra sizi saraylarınızda bile 24 saat izler ve dinlerler..
Şantaj yaparlar, bütünüyle avuçlarının içine alırlar..

Size acımıyoruz da olan Ülkeye olur..
Ama sonunda bedelini mutlaka ama mutlaka siz de ödersiniz..
Ya ülkenizin halkı uyanıp sizi alaşağı eder, hesap sorar ya da emperyalizm kullanır kullanır, sümüklü mendil gibi çöpe atar..

Bir kez daha bizden uyarması..

Sevgi ve saygı ile.
22 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

FUAT AVNİ’den : 19 Eylül 2015 Haberleri ve Düşündürdükleri


FUAT AVNİ’den : 19 Eylül 2015
Haberleri ve Düşündürdükleri

Fuat_Avni_ve_RTE

 

 

 

 

 

 

 

1. İsrafsaray’da tamamen diktatörlük kurulu. Yezid hiç kimseye güvenmediğinden,
avaneler sadece onun istediğini yapmakla yetiniyor.
2. Yezid avanelere, avaneler birbirlerine güvenmiyor.
Koltuğunu koruma derdine düşenler birbirlerinin kuyusunu kazıyor.
3. İsrafsaray’daki kutuplaşma Turkiye’deki kutuplaşmadan daha büyük.
Herkes kendince bir ekip oluşturmuş.
4. Mücahit Aslan, Yezid’in kasası ve sır küpü olduğu iddiasıyla kendini en güçlülerden sayıyor. O da etrafına adamlar toplamış durumda.
5. Genel sekreter ve uzantıları, Perinçek’in adamları dahil vesayetin birçok karanlık şahısla ilişkili. Karanlık bir ekip oluşturmuş.

6. Genel sekreter yardımcısı Nadir Alpaslan ve uzantıları da hiçbir gruba güvenmiyorlar.
Kendi ekiplerini kurmuşlar.
7. İbrahim Kalın kendini çok akıllı gördüğünden ayrı bir ekip kurmuş ve kendini aileden biri olarak görüyor.
8. Bir zamanlar bütün kontrolü kendinde zanneden Varank tek başına kaldı.
Kimse O’na güvenmiyor. Yezid dahil herkesi dinletip kayda aldırmış.
9. Birbirlerinden aldıkları bilgileri birbirleri aleyhinde zan oluşturmakta kullanıyorlar.
Her grup Fuat Avni’yi diğer grubun içinde arıyor.
10. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Kimse kimseye güvenmiyor,
her fırsatta arkadan iş çeviriyorlar, tek dertleri Yezid’e yaranmak.

11. Yezid tam anlamıyla paranoyak. Herkesten şüphelendiği, korktuğu ve kimseden
emin olmadığı için kimseye güvenmiyor.
12. Davutoğlu ve ekibine güvenmediği için parti içinde paralel bir oluşuma gitti.
Sadece onlarla ve bizzat çalışıyor.
13. Yezid’in hangi konuda ne tepki vereceğini kestiremiyoruz.
Kimseden kendisiyle ilgili olumsuz bir tek ima dahi istemiyor.
14. Yezid ne derse desin herkes kafa sallıyor. Bazen ‘Bu kadar da aptallık olamaz’ diye
içten içe gülüyorum.

15. Yezid’e iletilecek bilgi gelince, hoşuna gitmeyecek bir şeyse herkes birbirine topu atıyor. Bilgi onun istediği şekle sokulup sunuluyor.

16. Yezid, paralel bir dünyada yaşıyor. Avaneler sürekli ona olan hayranlıklarını ifade ediyorlar. Kendi gruplarındaysa küfür bile serbest.
17. Konuşmaları bir şablona oturtuldu. Yezid’in kafasına göre şekillendiriliyor ve bunları
Hamdi Kılıç yazıyor.
18. Konuşma metinleri Yezid’in yaptığı zulümleri başkalarına yıkma mantığıyla kurgulanıyor.
19. Yezid, sadece AKP’ye oy veren %45-50’ye göre hareket ediyor. Onların gönlünü hoş tutacak şekilde konuşuyor.

20. Ana tema olarak ‘terör’ü seçtiler. Konuşmalar ve faaliyetler bu alanda ağırlık kazanıyor. Yalanlar ve iftiralar metinlere konuluyor.

21. Bir şekilde 300-305 milletvekili kazanmak için her yol deneniyor.
Sürekli toplantı ve değerlendirme yapılıyor.
22. Yezid, bu sayıyı yakalamak için Mesut ve Berna Yılmaz ile görüştü.
Cemil Çiçek, MKYK’ya eski isimlerle irtibat kursun diye konuldu.
23. Kimse Süleyman Soylu’yu sevmediği halde o da yakın olarak toplantılara katılıyor.
Yezid onu ispiyoncu olarak kullanıyor. Karakteri dipte.
24. Davutoğlu, Mehmet Ali Şahin’i istemiyordu. Şahin, İsrafsaray’a gelip Yezid’le görüştü ve biat yeniledi böylece devre dışı kalmadı.
25. Bozdağ, Davutoğlu’nu yakın takip için görevlendirildi. Binali, pusuda bekliyor.
Atalay, artık Davutoğlu’nu istemeyenlerin safında.
26. Yezid, salı günü Fidan’la görüştü. Terör olayları azdırılacak.
Mitinglerin arefesinde şiddeti ve çatışmayı arttırmayı planlıyorlar.
27. Mitinglere yeterince adam toplamak ve milleti sokağa dökmek için kaosu derinleştirme peşindeler. Çalışmalar sürüyor.
28. Yezid, Tuğrul Türkeş ile de bizzat ilgileniyor. Onunla MHP’den oy çalacağını düşünüyor. Listeye de bizzat aldırdı.
29. ‘CHP, HDP ile birlikte hareket ediyor ve CHP teröre destek veriyor’ kampanyası başlatacaklar. Amaç ikisini birbirine düşürmek.
30. HDP’yi baraj altında tutmak için gerekirse iç savaş çıkarmayı bile göze aldılar.
Her toplantıda bunu konuşuyorlar.
31. Muhalifleri susturmak için bir yandan ‘paralel’ bir yandan da ‘teröre destek veriyor’ diyerek operasyonlara zemin hazırlanıyor.
32. Doğan grubunu seçim öncesi susturmak icin Varank ve Berat özel olarak çalışıyor.
Yezid ‘Ne olursa olsun, bitirin’ talimatı verdi.
33. Tek başına iktidar olmazsa her şeyin biteceğini çok iyi bilen Yezid,
her türlü kirli kumpası kursa da kaybetmeye mahkum. Az kaldı.

======================= 

Dostlar,

“Fuat Avni” nin yukarıda yazdıklarını görmezden gelemedik…
Paylaşmak istedik..
Ülke ve insanlarımız tam bir propaganda bombalaması – kirliliği içinde..
Bu da kuşkusuz “kara propaganda” nın bir bölümü.

En temel soru şu          :

Devletin her türlü olanağı AKP – RTE’nin elinde iken “Fuat AVNİ” denen
sanal kişilik, nasıl oluyor da belirlenemiyor ve “susturularak” bertaraf edil(e)miyor ??
İçerik apaçık AKP – RTE aleyhine olduğuna göre, dolaylı da olsa mağdur yaratarak
AKP – RTE’ye yarar doğurmayacağına göre; geriye kalan olasılık,
yabancı istihbarat örgütlerinin hüneridir..Peki buna sevinecek miyiz?
2 yanı keskin kılıç.. Evet AKP – RTE’yi fena sıkıştırıyor..
Ama sonunda AKP bu ülkede bir siyasal parti, RTE de 12. CB’lığı makamını işgal eden kişi. Yani yabancı istihbarat birimlerinin “oyuncağı” mı Türkiye’nin tepeleri bile??
Ya da bunlara yükledikleri misyonun yerine getirilmesini sağlamanın güvencesi mi?Sonra; yabancı istihbarat birimleri bu yolla neyin pazarlığını yapabilirler??
Türkiye’nin başına musallat ettikleri / edecekleri kurum ve kişilere şantaj ve politikalarını
dikte ettirmek!?

Görülüyor mu, Türkiye ne feci durumlara düştü, düşürüldü?!

Sevgi ve saygı ile.
21 Eylül 2015, Ankara
 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Futbolda Yabancı sınırı kalktı!

Futbolda Yabancı sınırı kalktı!

Demirören devrim (!) gibi kararı anlattı..

portresi, Gülümseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), Spor Toto Süper Lig’de gelecek sezon uygulanacak yeni yabancı kuralını açıklarken, adeta devrim gibi kararlar alındı. 
Önümüzdeki sezondan itibaren (AS: başlayarak) 28 kişilik kadroda 14 yerli, 14 yabancı futbolcu bulundurma zorunluluğu olacak???
18 kişilik maç kadrolarında herhangi bir yabancı sınırı olmayacak.
Önümüzdeki sezonda sınırsız yabancı olacak…
Takımlar isterlerse 11 yabancı ile sahaya çıkabilecekler.
***
Değerli arkadaşlar,
Her alanda olduğu gibi, Futbolda da serbest piyasa kuralları artık sınırsız işlemeye başladı.
Zaten 1970’lerden bnaşlayarak yabancı futbolcuları sahalarımızda görmeye başlamıştık.
Şimdiye dek 107 ülkeden, 220’si Brezilyalı olmak üzere, 1590 yabancı futbolcu Türkiye’de futbol oynamış. Bunların yaklaşık beşte birini 3 büyük Takım, BJK, GS ve FB transfer etmiş…
2000’den başlayarak son 15 yılda, bu 3 büyük takımın transfer ettiği yabancı futbolcu sayısı
210′dur. Yabancı futbolcuların 1-8 yıl arasında, ortalama 1,5 yıl Türkiye’de kalışları göz önüne alındığında;
(210 futbolcu x 1,5 yıl) / (3 takım x 15 yıl) = 7 futbolcu/takım olduğunu görüyoruz.
Yani 3 büyüklerin maçlarında, sahada ortalama 7 (%64) yabancı ve 4 (%36 Türk) oyuncu
yer alıyor. Milli takımımız altyapısı da ağırlıklı olarak bu 3 büyük takım oyuncularından oluştuğuna göre; Milli maçlarımızın yaklaşık üçte ikisini yabancılara karşı yitirişimize şaşırmamak gerekir.
………Alex……………..…………Nobre………….…………Mapeza…………….
Şimdi yabancı sınırı kalktığına göre yakında FB, BJK, GS kadrolarının tamamen (AS: tümüyle) yabancılardan oluştuğu günleri de göreceğiz. Belki o zaman Milli (!?) takımımız da tümüyle

yabancı Futbolculardan oluşacaktır; (tabii ‘milli’ kavramı kalırsa) ve kim bilir, belki bu model yönetimlerimize de yansıyacak!..

Yabancı Başbakan ve bakanları, yabancı Valileri, yabancı Generalleri… transfer
(perfect globalization) dönemi de başlayacaktır.

Sevgilerimle. æ

====================================

Dostlar,

Ne diyelim??
Ali hocamız yine yaşamın somut verilerinden kalkarak sorgulayan aklını kullanıyor
ve bizleri düşünmeye, olası çarpıcı gelişmeleri öngörebilmeye zorluyor..

“Merak ediyor”.. Hatta topun neden yuvarlak olduğunu bile!

“İlk insan” tekerleği merak ederek ve düşünerek değil, yılların gözlemiyle kılgın (ampirik) olarak gözleyerek keşfedebilmişti..

Kare biçimindeki ilk tekerleğin (!) köşelerini Doğa zamanla yontmuş ve kaba bir tekerlek görünümü ile İnsan aklına “çemberi – daireyi” esinletmişti (ilham vermişti).

İnsan, insanlaşması sürecinde merak etmedikçe ağır bedeller ödedi..

Büyük Fransız yontu sanatçısı (heykeltıraş) Rubin’in bir sözünü anmak istiyoruz.
Rubin’e sormuşlar:

“Bu denli güzel insan yontusu nasıl yapıyorsun?” diye.
Yanıtı kısa, net ve çarpıcı :

  • “Taşın fazlasını atıyorum, geriye insan heykeli kalıyor.”

    Neden – niçin – nasıl – nerede – ne zama – ve KİM ??

    5 N  1 K.. yalın simgeleştirmesi, Çağdaşlaşmanın ana anahtarlarından biri!

Örneğimizdeki Futbolda gelinen postmodern kolonizasyon (sömürgeleştirme) aşamasını
kim hayal edebildi ki? Doğrıusu “öngörebilirdi ki?” dememiz gerek.

Görüldüğü gibi “Matematiksel düşünme” çarpıcı biçimde kimi örtük gerçekleri algılamamızı kolaylaştırıyor. Hep yazdığımız ve Ali hocamızın hep yapageldiği gibi karmaşık matematik de gerekmiyor  çoğu kez.. Aritmetik, 4 işlem bile çok işlevsel..

Eldeki verilerden kalkarak “Öngörebilmeyi” (prediction, estimation..) öğrenmemiz gerek.
Bu ne istihare ilkelliği ve zavallılığı ne de medyum önbiliciliği (kahinliği) saçmalığı..

SAYISAL KARAR VERME SÜRECİ…

İyice anlaşılsın diye “gavurcasını” da verelim de “Sen mi icat ettin??” denilmesin !

Quantitative decision making procedures…

Sayın Ercan, bir de olguları – süreçleri “kavramsallaştırma” (conceptualsation) katkısı veriyor :

P
erfect Globalization!

İzniyle biz sondaki ünlemi ayraç içine almak istiyoruz..
Bir parça olsun alaysılama (ironi) tam da burada hakkımız değil mi??

Yaşasın “Perfect Globalization(!)” aşaması!

Sevgi ve saygı ile.
20 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com