Etiket arşivi: Cemil Çiçek

Toplu şiraze kayması

Zafer Arapkirli
Zafer ArapkirliCumhuriyet, 18.09.2020

Toplu şiraze kayması

Dilimizdeki en güzel sözcüklerden biridir “Şiraze”. Söylerken bile ağza çok yakışır. “Top Ten” listebaşı şarkı sözü gibi, “best seller” edebi bir kitap adı gibidir. Türkçe Sözlük’te tam karşılığı şu:

“Ciltçilikte, kitap yapraklarını diplerinin ucundan birbirine bağlayan ve onları düzgün tutmaya yarayan ince bez şerit.”

Ama tek başına kullanmayız hiç. “Şirazesi kaymak” deyimi ile hatırlarız hep bu sözcüğü: “Dengesini yitirmek. Kontrolünü kaybetmek. Psikolojik tutarsızlık.”

Bu anlam ve içeriği ile toplumsal manzarayı umumiye’mizi çok iyi anlatmıyor mu?

Aslında, Refikimiz Sözcü’nün yazarı sevgili meslektaşım Yılmaz Özdil kadar yerim olsa, bir gazete tam sayfası kadar alanda örneklerle açabilirim de… Sadece birkaç örnekle değineceğim.

Sayın H.D.Ö.D.İ (Her Devrin Önemli Devlet İnsanı) Cemil Çiçek’in, hafta başında İsmail Saymaz’a verdiği röportajda sarf ettiği cümlelere bakınca insanın beyni yanıyor. Diyor ki:

(…) tekke ve zaviyeler kapatıldı diyoruz ama bu oluşumlar varlığını sürdürüyor. Aykırı bir şey diyeyim: Bu yapılara yardım yapıyorsak şeffaf olacak. İcap ediyorsa vergiden düşsün. Ama kaynak nereden geliyor, nereye harcanıyor, bunun temin edilmesi lazım (…) “Hem siyasetin kayıt dışı unsurları haline geliyorlar hem kayıt dışı dini oluşum meydana geliyor. Ekonomide, siyasette ve dinde kayıt dışılık var. Denetime ihtiyaç var (…)

Bu mülakatın çıkış noktası, bir tarikat şeyhinin küçük bir kızı taciz etmesi üzerinden başlayan, “Bu tarikat ve cemaatleri ne yapacağız?” tartışması.

Bu tartışma yapılırken, sağcıların sürekli tekrarladıkları bir türkünün sözleri şöyle (mealen) özetlenebilir:

“Bunlar toplumsal yaşamın. Bu toprakların. Bu toplumun bir parçası. Tümden ortadan kaldırılamaz. Ama denetlenmeli. İyisi-kötüsünü birbirinden ayrıştırmalı. Devlet denetimi ve gözetiminde faaliyetleri devam etmeli.” Adeta “Bunlara ihtiyaç var” demeye getiriyorlar.

Geçen hafta da yazmıştım, birtakım reyting peşinde meslek erbabı da bunları “kakara-kikiri” tarzı TV röportajlarında ağırladıkları “Tontiş-tatlı-esprili-zararsız-insancıl-gerçek(!)” cüppeliler, sarıklılar, poturlular, takkeliler tercih edilecek. Ama taciz-tecavüz-badeleme vs. iğrençlikleri ile deşifre olmuşlar “tukaka” edilip temizlenerek sözüm ona “adalet ve asayiş” temin edilecek o cephede.. Öyle mi?

Çare son derece açık ve net biçimde ortada duruyor hanımlar, beyler.

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün rehberliği ve önderliği ile çıkarılmış yasalar var ortada. Bunların içerik ve biçim olarak toplumsal yaşama verdikleri zarar da…

Yasaları uygulayacaksınız olacak bitecek. Din-inanç alanındaki düzenlemelerin yasal çerçevesi ne ise (Diyanet, camiler, imam hatip eğitimi vs.) o çerçevede hayata geçirilecek. Gerisi de sadece ve sadece insanların birey ve aile olarak kendi iç vicdani uhrevi hayatlarının mevzusu olacak. Bunun dışında tekke-zaviye, tarikat, cemaat, medrese vs. örgütlenmeler “zararlı faaliyet” kabul edilecek. Bu kadar basit ve net.

Aksi? On yıllardır söylemekten dilimizde tüy biten ve asla bıkmadan tekrarlayacağımız şekilde, FETÖ’ler, METÖ’ler ÇETÖ’ler, TETÖ’ler türeyecek ve devleti ele geçirerek, bugüne kadar başımıza açtıkları belaları açmayı sürdürecekler. Tercih bizim.

Utanılacak yalnızlık

Dış politikadaki felaket ve rezalet tablosunu hatırlatmaya gerek yok. Bir zamanlar “duvara toslayanların” uydurdukları tabir vardı ya: “Değerli yalnızlık…” Adeta o filmin tekrarını oynatıyorlar. Suriye’den Libya’ya, Ege’den Doğu Akdeniz’e, Ortadoğu’dan Avrupa’ya, her alanda buz gibi bir iklimde tir tir titrer bir biçimde yalnızlığa mahkûm edilmiş bir politikanın esiri olmuş sürükleniyoruz. Ve işin en dayanılmaz tarafı da, bu politikanın daha “üç vakit önceki” mimarları, bugün ortaya çıkmış herkesten çok eleştirme cüretini ve utanmazlığını sergilemekteler. İnsan diyecek söz bulamıyor. Bari sus, Muhterem. Bari sus!

En azından kapsamlı bir özeleştiri yaptıktan sonra konuşmaya başla ki senin yerine biz utanmayalım. Hiç mi yüzü kızarmaz sizin gibilerin?

ATATÜRK tartışması

Milyonlarca satırlık, yüzlerce sayfalık yazıldı, çizildi konuşuldu bu konuda.

CHP İstanbul İl Başkanı Sayın Canan Kaftancıoğlu’nun sözleri üzerine başlayan tartışmadan söz ediyorum. Hayatları boyunca Yüce Önder ATATÜRK’e söven, devrimlerini hedef alan, mirasını yerle bir etmeye yeminli çevrelerin bu konunun “üzerine atlamasını” iğrenerek izlememi bir yana koyuyorum.

Canan Hanım’ın bugüne kadar genel olarak alkışladığım, desteklediğim ve bundan sonra da aynı şeyi yapmaya devam edeceğim duruşuna ve gururla taşıdığı cesur siyasi kimliğine saygımdan dolayı ben de üzüntülerimi belirten bir tweet attım bu konuda. Özetle “Madem ATATÜRK ismini kullanmakta bir beis görmediğinizi söyleyecektiniz, malum toplantıda bunu neden oracıkta söyleyerek işin içinden çıkıvermediniz de kendinizi bu duruma soktunuz?..” dedim.

Tekrarlıyorum. Yüce Önderimizin “Hangi isimle anıldığı” meselesi, herkesin, her duruma göre kişisel tercihidir. Kimse asla karışamaz, dikte edemez ve bunun tezviratını yapmamalıdır.

Ama bir tercihin arkasında durarak savunuyorsanız, üzerinize gelindiğinde “farklı zamanlarda farklı tercihler kullanabileceğinizi” söyleyerek sizi seven ve destekleyenlerin sizin adınıza üzülmesine neden olmak niye?

TVF nereye ne harcadı sahi?

TVF nereye ne harcadı sahi?

Çiğdem Toker
Cumhuriyet
, 08.09.2017
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Türkiye Varlık Fonu (TVF) kurulalı bir yılı geçiyor. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra, “Gazi Meclis”te görüşülen bir kanun teklifiyle,
Sayıştay’ın denetim yapamayacağı (AS : Niçin??!!) bir anonim şirket olarak kurgulandı.

TVF, yürürlükteki yasalar karşısında gelmiş geçmiş en ayrıcalıklı A.Ş. 
Denetimden uzak ve belirsizliklerle dolu yapısının inşasında OHAL düzeni, bu imtiyazlı şirkete, olağan rejimlerde tahkim edilemeyecek bir zemin oluşturdu. Tartışmasız, sorgusuz sualsiz
“küt” diye geliveren gece yarısı KHK’leriyle, kimseye ağzını açma fırsatı dahi verilmedi. 

İlan edilme gerekçesi darbeci kadroları hızla yargılayıp cezalandırmak olan OHAL rejimi, başka pek çok “tahkim” işlevinin yanı sıra, halkın birikimleriyle kurulup yaşatılan büyük kamu kuruluşlarının TVF’ye devrine yaradı.
***
AKP medyasına bakarsanız TVF, küresel bir aktör olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. (Devredilen varlıkların aktif büyüklüklerinin 160 milyar dolar, özkaynak büyüklüğünün de 35 milyar dolar olduğu açıklanmıştı.) 
Oysa henüz ortada ne plan var, ne de denetim raporu. Yasa teklifi Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, AKP’li bakan ve vekiller neredeyse yemin billah bir tarzda TVF’nin denetleneceği sözünü verdiyse de dostlar alışverişte görsün tabii. 
Toplumsal hafızayı şiddet kullanarak yok etmenin gayet organize bir plan olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılırken, “denetim” sözünün lafı mı olur? 
Dolayısıyla Sayıştay’ın denetlemediği TVF’nin (AS : Niçin??!!) denetim ve değerleme için hangi tanınmış “bağımsız” denetim şirketiyle, yüzde, binde kaç oran üzerinden anlaştığı, bizim vergilerimizden sözleşme bedeli olarak bugüne dek kaç TL ödendiği de belli değil. 
Yeri gelmişken… TVF yasasının gerekçesine

  • Otoyollar, Kanal İstanbul, üçüncü köprü ve havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman sağlanması” yazıldığını unutmadık. 

    O nedenle Ulaştırma Bakanı’nın geçenlerde ön fizibilite sözleşmesinin imzalandığını açıkladığı Kanal İstanbul’un, Cengiz-Kolin-Kalyon’un 20 milyar dolarlık Akkuyu Nükleer Santralı’nın % 49’una ortaklık açıklaması ile TVF kaynakları arasında bir bağ kuruldu mu, bilmiyoruz mesela. (Geçen Haziranda, bu satın almanın ardından ihtiyaç duyulan büyüklükte kredi finansmanı çekme olanağının bulunacağı duyurulmuştu.) Şeffaflık dediğiniz tam olarak budur.
    ***
    TVF bugünlerde, 2018 bütçe tasarısı ve üç yıllık Orta Vadeli Program (OVP) hazırlıkları sebebiyle gündemde. TVF’nin, ekonomik büyümeye %1.5 katkı sağlaması bekleniyormuş. Herhalde OVP açıklanırken Ziraat Bankası, Halkbank, BOTAŞ, PTT, TPAO, Milli Piyango’yu bünyesinde tutan TVF’nin bu katkıyı nasıl sağlayacağını daha ayrıntılı öğreniriz. Keza, TVF’ye devredilen ve toplam büyüklüğü 2.3 milyon metrekare olan Hazine taşınmazlarının nasıl değerlendirileceğini de.

TVF’yle ilgili aydınlatılmaya bir başka kayda değer gelişme, Katar Yatırım Fonu’yla ilişkisi. Epeydir konuşulan ortaklık görüşmelerinde ne mesafe alındığı meselesine de açıklık getiren yok. 
Sonuç olarak TVF’ye yurt dışından büyük ilgi gösterildiğini, yatırımcılarla işbirliği görüşmeleri yapıldığını sürekli duyup okusak da bütün açıklamalar hâlâ son derece genel, hâlâ son derece hamasi. 
Devasa kamu şirketlerini OHAL rejimi marifetiyle devralan TVF’nin geliri gideri,
nereye ne harcadığı, kimden ne aldığı ve nasıl denetlendiğine dair sorular hâlâ cevapsız. 

Söyleyin hadi: TVF’nin bir yılda nereye harcadığını bilmeden, büyümeye % 1.5 katkı yapacağına nasıl inanacağız?
======================================
Dostlar,

TÜRKİYE VARLIK FONU SORUNU ve SAYIŞTAY DENETİMİ NEDEN YOK?

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ekonomik – politik – diplomatik – kültürel – eğitsel alanlarda en büyük yönlendirmeleri (manüplasyonları) ve operasyonları AKP = RTE iktidarı eliyle yapılmakta son 15 yıldır.. 15 yıldır tek başına iktidar olan bu kadro, Anayasal bir kurum olan Sayıştay’ın mali denetimini dışlayarak yüzlerce milyar dolar, toplamda yaklaşık iki Trilyon Dolar büyüklüğünde muazzam fonları harcadı.. Oysa Anayasa’nın Sayıştay maddesi çok net :

– Anayasa madde 160 – Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir kereye mahsus olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idari yargı yoluna başvurulamaz.
Vergi, benzeri mali yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.
Mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay tarafından yapılır.

Geçtiğimiz yıllarda, Anayasa md. 164 gereğince Sayıştay’ca düzenlenecek Kesinhesap bildirimleri de yasa tasarısı olarak TBMM önüne AKP hükümetlerince getirilmedi.

Bu durum hukuk diliyle TAM KANUNSUZLUKTUR!

Harcadığı her kuruşun hem matematiksel hem de yerindelik hesabını TBMM’de onun adına denetim yapan Sayıştay raporları üzerinden vermek, iktidarların anayasal ve etik yükümüdür.

16.12.2012 günü web sitemizde 2011 bütçesinin Sayıştay denetiminden kaçırıldığını ve Anayasanın açıkça çiğnendiğini yazmıştık (http://ahmetsaltik.net/2012/12/16/cumhuriyet-gazetesi-16-aralik-2012-gunlu-sayisi-ve-yorumlarimiz/) :
*******
Açıkçası :  Hükümet 2011 bütçe harcamalarını en geç Temmuz 2012 sonunda TBMM’ye sunmak zorunda idi (Kesin hesap kanunu tasarısı). Sayıştay da  bunun ardından 75 gün içinde “genel uygunluk bildirimi” ni düzenleyecektir. Bu ikisi eklenerek 2012 bütçe yasası tasarısı TBMM’ye sunulur ve önce Bütçe komisyonunda sonra Genel Kurulda “birlikte”  görüşülür.

  • Anayasa buyruğu bu denli açık ve AKP hükümetinin çiğnemi de (ihlali de) öyle.. Bu anayasaı çiğneme (ihlal) suçunun zaman aşımı süresi var mıdır ve kaç yıldır ey AKP’liler ve ey TBMM Başkanı Cemil Çiçek beyefendi??
    Bu arada muhalefet ne yapar?? Bu olağanüstü AKP skandalı da mı Türkiye’yi ayağa kaldırmaya elverişli değil ?? Bütçe görüşmelerine tamam mı, devam mı?? Kritik soru budur..
    *******

    TVF, 200 milyar Dolara yakın muazzam bir havuzu (portföyü) yönetmektedir.
    Türkiye’nin, özelleştirme talanından geriye kalan son barutudur. Dolayısıyla son derece

    1. saydam ve
    2. yerinde harcanması kaçınılmazdır.

    AKP her iki zorunluktan da kaçıyor.. Niçin, niçin, niçin?
    Üstelik bu seçim politik bir tercihe bırakılmayıp Anayasal açık buyruk iken..

  • Bu durumda TVF harcamaları daha başından hukuksal olarak ve de facto gayrımeşrudur.
    Sayıştay’ın denetiminden neden kaçınıyor, neden kaçıyorsunuz gocunacak yaranız yoksa??

    Önceki gün TVF Başkanı görevden alındı ve vekaleten İstanbul Borsası Başkanı atandı. Niçin??

Sağlıkta Dönüşüm masalsı soygunu’ için şunları aktarmıştık 11 yıl önce
(Cumhuriyet Strateji 31.07.2006) :

  • .. Sağlıkta Dönüşüm Programı özünde, gerek IMF’ye gerekse ulusal ve uluslararası sermaye çevrelerine aktarılacak yeni kaynak arayışı içinde olan tarikatlar koalisyonu AKP‘nin kısa dönemde gerçekleştirmeye çabaladığı bir rant transferi ve güven tazeleme operasyonu olarak değerlendirilmelidir….

Sanırız yap-bozun (puzzle) parçaları yerine oturmuştur..
Ancak AKP = RTE’nin gözden kaçırdığı çooook kritik bir nokta var :

  • Tüm bu pervasız hukuksuzlukların hiçbir biçimde hesabının sorul(a)mayacağı sanrısı!
    Evet, san-rı-sı.. Ama göreceğiz…

Yasa dışı (illegal) harcamalarla hangi hukuksuz işler – eylemler – operasyonlar – komisyonlar – basın – ………………. (klavyenin tuşlarında elimiz geziniyor ama yazamıyoruz!) finanse edilmektedir?

Bu soru çok rahatsız edici ise reçetesi yukarıda 2 kalem olarak netlikle yazılmıştır, yieleyelim :

1. saydam ve
2. yerinde harcama, Sayıştay denetimi..

Sevgi ve saygı ile. 09 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

FUAT AVNİ’den : 19 Eylül 2015 Haberleri ve Düşündürdükleri


FUAT AVNİ’den : 19 Eylül 2015
Haberleri ve Düşündürdükleri

Fuat_Avni_ve_RTE

 

 

 

 

 

 

 

1. İsrafsaray’da tamamen diktatörlük kurulu. Yezid hiç kimseye güvenmediğinden,
avaneler sadece onun istediğini yapmakla yetiniyor.
2. Yezid avanelere, avaneler birbirlerine güvenmiyor.
Koltuğunu koruma derdine düşenler birbirlerinin kuyusunu kazıyor.
3. İsrafsaray’daki kutuplaşma Turkiye’deki kutuplaşmadan daha büyük.
Herkes kendince bir ekip oluşturmuş.
4. Mücahit Aslan, Yezid’in kasası ve sır küpü olduğu iddiasıyla kendini en güçlülerden sayıyor. O da etrafına adamlar toplamış durumda.
5. Genel sekreter ve uzantıları, Perinçek’in adamları dahil vesayetin birçok karanlık şahısla ilişkili. Karanlık bir ekip oluşturmuş.

6. Genel sekreter yardımcısı Nadir Alpaslan ve uzantıları da hiçbir gruba güvenmiyorlar.
Kendi ekiplerini kurmuşlar.
7. İbrahim Kalın kendini çok akıllı gördüğünden ayrı bir ekip kurmuş ve kendini aileden biri olarak görüyor.
8. Bir zamanlar bütün kontrolü kendinde zanneden Varank tek başına kaldı.
Kimse O’na güvenmiyor. Yezid dahil herkesi dinletip kayda aldırmış.
9. Birbirlerinden aldıkları bilgileri birbirleri aleyhinde zan oluşturmakta kullanıyorlar.
Her grup Fuat Avni’yi diğer grubun içinde arıyor.
10. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Kimse kimseye güvenmiyor,
her fırsatta arkadan iş çeviriyorlar, tek dertleri Yezid’e yaranmak.

11. Yezid tam anlamıyla paranoyak. Herkesten şüphelendiği, korktuğu ve kimseden
emin olmadığı için kimseye güvenmiyor.
12. Davutoğlu ve ekibine güvenmediği için parti içinde paralel bir oluşuma gitti.
Sadece onlarla ve bizzat çalışıyor.
13. Yezid’in hangi konuda ne tepki vereceğini kestiremiyoruz.
Kimseden kendisiyle ilgili olumsuz bir tek ima dahi istemiyor.
14. Yezid ne derse desin herkes kafa sallıyor. Bazen ‘Bu kadar da aptallık olamaz’ diye
içten içe gülüyorum.

15. Yezid’e iletilecek bilgi gelince, hoşuna gitmeyecek bir şeyse herkes birbirine topu atıyor. Bilgi onun istediği şekle sokulup sunuluyor.

16. Yezid, paralel bir dünyada yaşıyor. Avaneler sürekli ona olan hayranlıklarını ifade ediyorlar. Kendi gruplarındaysa küfür bile serbest.
17. Konuşmaları bir şablona oturtuldu. Yezid’in kafasına göre şekillendiriliyor ve bunları
Hamdi Kılıç yazıyor.
18. Konuşma metinleri Yezid’in yaptığı zulümleri başkalarına yıkma mantığıyla kurgulanıyor.
19. Yezid, sadece AKP’ye oy veren %45-50’ye göre hareket ediyor. Onların gönlünü hoş tutacak şekilde konuşuyor.

20. Ana tema olarak ‘terör’ü seçtiler. Konuşmalar ve faaliyetler bu alanda ağırlık kazanıyor. Yalanlar ve iftiralar metinlere konuluyor.

21. Bir şekilde 300-305 milletvekili kazanmak için her yol deneniyor.
Sürekli toplantı ve değerlendirme yapılıyor.
22. Yezid, bu sayıyı yakalamak için Mesut ve Berna Yılmaz ile görüştü.
Cemil Çiçek, MKYK’ya eski isimlerle irtibat kursun diye konuldu.
23. Kimse Süleyman Soylu’yu sevmediği halde o da yakın olarak toplantılara katılıyor.
Yezid onu ispiyoncu olarak kullanıyor. Karakteri dipte.
24. Davutoğlu, Mehmet Ali Şahin’i istemiyordu. Şahin, İsrafsaray’a gelip Yezid’le görüştü ve biat yeniledi böylece devre dışı kalmadı.
25. Bozdağ, Davutoğlu’nu yakın takip için görevlendirildi. Binali, pusuda bekliyor.
Atalay, artık Davutoğlu’nu istemeyenlerin safında.
26. Yezid, salı günü Fidan’la görüştü. Terör olayları azdırılacak.
Mitinglerin arefesinde şiddeti ve çatışmayı arttırmayı planlıyorlar.
27. Mitinglere yeterince adam toplamak ve milleti sokağa dökmek için kaosu derinleştirme peşindeler. Çalışmalar sürüyor.
28. Yezid, Tuğrul Türkeş ile de bizzat ilgileniyor. Onunla MHP’den oy çalacağını düşünüyor. Listeye de bizzat aldırdı.
29. ‘CHP, HDP ile birlikte hareket ediyor ve CHP teröre destek veriyor’ kampanyası başlatacaklar. Amaç ikisini birbirine düşürmek.
30. HDP’yi baraj altında tutmak için gerekirse iç savaş çıkarmayı bile göze aldılar.
Her toplantıda bunu konuşuyorlar.
31. Muhalifleri susturmak için bir yandan ‘paralel’ bir yandan da ‘teröre destek veriyor’ diyerek operasyonlara zemin hazırlanıyor.
32. Doğan grubunu seçim öncesi susturmak icin Varank ve Berat özel olarak çalışıyor.
Yezid ‘Ne olursa olsun, bitirin’ talimatı verdi.
33. Tek başına iktidar olmazsa her şeyin biteceğini çok iyi bilen Yezid,
her türlü kirli kumpası kursa da kaybetmeye mahkum. Az kaldı.

======================= 

Dostlar,

“Fuat Avni” nin yukarıda yazdıklarını görmezden gelemedik…
Paylaşmak istedik..
Ülke ve insanlarımız tam bir propaganda bombalaması – kirliliği içinde..
Bu da kuşkusuz “kara propaganda” nın bir bölümü.

En temel soru şu          :

Devletin her türlü olanağı AKP – RTE’nin elinde iken “Fuat AVNİ” denen
sanal kişilik, nasıl oluyor da belirlenemiyor ve “susturularak” bertaraf edil(e)miyor ??
İçerik apaçık AKP – RTE aleyhine olduğuna göre, dolaylı da olsa mağdur yaratarak
AKP – RTE’ye yarar doğurmayacağına göre; geriye kalan olasılık,
yabancı istihbarat örgütlerinin hüneridir..Peki buna sevinecek miyiz?
2 yanı keskin kılıç.. Evet AKP – RTE’yi fena sıkıştırıyor..
Ama sonunda AKP bu ülkede bir siyasal parti, RTE de 12. CB’lığı makamını işgal eden kişi. Yani yabancı istihbarat birimlerinin “oyuncağı” mı Türkiye’nin tepeleri bile??
Ya da bunlara yükledikleri misyonun yerine getirilmesini sağlamanın güvencesi mi?Sonra; yabancı istihbarat birimleri bu yolla neyin pazarlığını yapabilirler??
Türkiye’nin başına musallat ettikleri / edecekleri kurum ve kişilere şantaj ve politikalarını
dikte ettirmek!?

Görülüyor mu, Türkiye ne feci durumlara düştü, düşürüldü?!

Sevgi ve saygı ile.
21 Eylül 2015, Ankara
 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 13 Ağustos 2014


ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 13 Ağustos 2014

portresi_kucuk

 

Türk Vatandaşı
Naci BEŞTEPE

 

 

ADAM

RTE’nin seçim sloganı “Milletin adamı”

Bu adamın milleti olmayalım da…

TÜRK

RTE, ilk kez “Türküm” dedi.

Köprü geçişindeydi…

TÜRKİYELİ

Seçimi kazanır kazanmaz “Türkiyeli” dedi.

Köprüyü geçmişti…

HIRSIZLAR

AKP Aydın mitinginde 20 cüzdan çalındı.

“Hırsızlar yönetime geliyor” diye heveslenmişlerdir.

SİMİT

RTE seçim kampanyasında halka simit dağıttı.

Ziyafet yandaşlara…

YASAK

Kardak kahramanı Ali Türkşen’in orduevlerine girişi üç yıl yasaklandı.

Ege’de Yunanistan adalara el koyarken ortalıkta görülmesi iyi olmazdı…

ERMENİ

RTE, “Çok affedersin, Ermeni bile dediler”

Ne kibar adam.

Şerefsiz, alçak, yaaa, bee, ulan bile demez…

DAMAT

Damat Gümüşdağ, Kulüpler Birliği Başkanı oldu.

Kızla evlenme, kozla evlen…

VATAN

CHP’li Bodrum Belediyesi, Gündoğandaki “ÖNCE VATAN” yazısını kaldırdı.

O yazı Y-CHP’ye uymaz…

HARAM

Samsun Müftüsü Öztürk; “Kadınlı erkekli horon haramdır.”

Esas haram, senin gibi yobazlara devletin ödediği maaştır…

CIK..

Cemil Çiçek, “RTE’ye herkes Cumhurbaşkanım demelidir.”

Benden cık…

Din maskeli soyguncular..


Türker ERTÜRK

Din maskeli soyguncular..

Maske

Bir yandan yolsuzluktan – rüşvetten düşük (sabık) Bakan Egemen Bağış‘ın

“Bakara – makara” nakaratı, bir yandan Başbakan başta olmak üzere AKP’lilerin
ölçüsüz – ve hukuksal deyimi ile sebepsiz- varsıllaşması…

Bir yandan yaygın halk kitlelerinin yoksullaştırılması ve borçlandırılması,
gelir dağılımının iyice adaletsizleşmesi,

Türkiye’nin Dolar milyarderi yetiştirmede dünyada başlarda gelmesi..

Bir yandan da ülkenin giderek dincileştirilmesi..

Başbakan’ın Cumhurbaşkanı adaylık sürecindeki bağışları bile açıkla(ya)maması..

İşte saydam, ileri ve AKP’nin RTE’si – RTE’nin AKP’sinin “İSLAMİ DEMOKRASİ”
bu olsa gerek; Türkiye’nin de başını göğe erdiren..

Nedense, yolsuzluk – rüşvet – kokuşma ve ülkenin dinciliğe boğulması doğru orantılı.. Aralarında çok yüksek bir korelasyon var.. Bilimsel olarak sorgulamak zorundayım :

“Korelasyon” kesin ve güçlü de; acaba aradaki bu bağ neden – sonuç ilişkisi mi??

Yoksa, bize bu “halkta karşılığı olmayan” saçma sapan (absürd) sorular sorduran “Adrassan’ın açık hava saunası” mı??

Türker paşa tatil matil dinlemeden üretiyor; kısa, özlü ve vurucu..
Okumayan halkım “kısacık” iletilerle gerçeklerle yüzleşsin, azıcık düşünsün.. diye..

Bize tatilde de rahat vermiyor (!); baksanıza neler çağrıştırdı ve yazdırdı??

Bu arada, aylardır sitemizin manşetinde tuttuğumuz dileğimize dönük R.T. Erdoğan’dan da CB Abdullah Gül’den de tık yok..

**************

Sn. Cumhurbaşkanı A. Gül, Başbakan R.T. Erdoğan, Düşük (Sabık) Bakanlar;

İsviçre Hükümeti’ne açık resmi yazı yollayın; 
Şaibe altındayım..” deyin..
Aklanmak için hesaplarınızı kamuoyuna açıklamaya onları açıkça yetkilendirin!
İddialar asılsızdır..” demekle olmaz.. “İspatlamayan şerefsizdir..” diye gürlemekle de..
Biliyorsunuz ki “İsviçre Bankaları” 3. kişilere bilgi vermezler. Öyle olduğu için “İsviçre Bankaları” olmuşlardır.. Tek yol sizin onlara yazılı “açıklama” talimatı vermenizdir.
Yalnız sizin de değil; 1. derece yakınlarınız dahil. Yakın erim de değil; en az 10 yıllık hesap hareketleriyle. 
Kayıp trilyon davasını, Wikileaks belgelerini kamuoyu unutmadı.

Sayın TBMM Başkanı Cemil Çiçek;

Bir Parti TBMM’ye dilekçe verdi aylar önce.. Bu konuyu İsviçre’den sizin sormanız için. Aylardır gereğini yapmadınız! Niçin? Halkı belki bir süre atlatabilirsiniz
ya kendinizi ve tarihi??

Deniz Baykal tam da böyle yol izledi yakın geçmişte ve aklandı; O’na danışın..

***** ///// *****

Bu durumda ispatlamayan mı müfteri, kanıtlamayı engelleyen mi?

Sevgi ve saygıyla
28.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanına Mehmet Perinçek için çağrı..


Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanına Mehmet Perinçek için çağrı

Dostlar,

Sayın Naci Kaptan‘ın aşağıdaki iletisini paylaşalım..
Önemlidir..

Biz her 2 makama da yolladık iletiyi..

Teşekkürler duyarlı insan Naci Kaptan

Sevgi ve saygı ile.
05 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

*****

Değerli Vatandaşım, 

Aşağıdaki mektup Cumhurbaşkanı ve
TBMM Başkanına gönderilmiştir.
Onaylarsanız siz de gönderiniz.
e – posta adresleri
Saygılarımla
Naci Kaptan
***
Sayın Abdullah Gül
Cumhurbaşkanı,
Sayın Cemil Çiçek,
TBMM Başkanı,
Sayın Cemil Çiçek’in 04.Ocak.2013 tarihinde basına yansıyan açıklamasına göre
AİHM’in Ermeni meselesi kararının çok önemli olduğu belirterek,
“Bu kararın 2015’e giderken Türkiye’nin gücüne güç katacaktır.”

diyerek bu konuda katkısı  olanlara teşekkür ettiğini öğrendim ve mutlu oldum.
Sayın Cumhurbaşkanı,
Sayın TBMM Başkanı,
Sayın Doğu Perinçek‘in de önderlerinden birisi olduğu Talat Paşa komitesiyle birlikte Ülkemizin sırtında
ağır bir kambur olan ERMENİ SORUNU konusunda Devletimizin yapamadığını yaparak  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden ülkemiz lehine çok önemli bir karar çıkartılmasını sağlamış ve Ülkemizin elini Ermeni sorunu konusunda Uluslararası arenada, hukuk ve siyasi tarih bağlamında güçlendirmiştir..
2005 yılında kurulan ve ‘Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır’ diyen Talat Paşa Komitesi 2005 yılından başlayarak Fransa’da, Almanya’da ve İsviçre’de büyük çaplı çalışmalarla  bu konuda demokratik eylemler yapmıştır.
Üzülerek belirtmeliyim ki, bu çalışmalar Hükümet tarafından gereken desteği görmemiştir..
Ermeni Sorunu konusunda Devletimize ve Milletimize çalışmalarıyla büyük yarar sağlamış olan ;
Talat Paşa Komitesi üyelerine, başta Doğu Perinçek ve bu konuda büyük arşiv çalışmaları yaparak Ulusal tezlerimize alt yapı kaynakları sağlamış olan  değerli araştırmacımız Mehmet Perinçek dahil olmak üzere Devletimizin
toplum adına teşekkür borcu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca üniversitede akademik çalışmalar yapan Mehmet Perinçek’in çalışmaları engellemektedir.Yurt dışına çıkış yasağı da konmuş olup arşiv çalışmaları için Yurtdışına gitmesi de engellendiğini de hatırlatmak isterim.
Sayın Cumhurbaşkanı ,
Sayın TBMM Başkanı,
Var olan şartlar altında Ülkemizde toplumsal barış ve huzur zorlu bir süreç içindedir.
Toplumsal barışa hizmet ve Devletimize sunulmuş olan Uluslararası bir başarıyı
manevi bağlamda  ödüllendirmek adına ;
Başta sayın Doğu Perinçek , Talat Paşa Komitesi üyeleriyle birlikte araştırmacı Mehmet Perinçek’in Devlet katında teşekkürle ödüllendirilmelerini ve ayrıca akademik çalışmalar yapmakta olan Mehmet Perinçek’in üniversitede
ve Yurt dışında arşiv çalışmalarına tekrar olanak sağlanması hususunu bir Yurttaş olarak sizlerden saygıyla
talep ediyorum.
Sade Vatandaş

Naci Kaptan

ALLAH BİR DESELER İNANMAM

ALLAH BİR DESELER İNANMAM

portresi_papyonlu

E. Amiral Türker ERTÜRK

Dışişleri Bakanı Davutoğlu sorulan bir soru üzerine Lazkiye’yi vuran uçakların Türkiye’den kalkış yaptığını yalanladı ve “ Bu karşılığı olmayan, tamamen yalan
ve hiçbir gerçeklik payı olmayan bir haberdir. Bu haberin amacı Türkiye’yi itibarsızlaştırmaktır “
 dedi.

Anadolu’da yeri geldiğinde söylenen “ Allah bir dese inanmam “ diye bir söz vardır. Bu söz bir kimsenin daha önce söyledikleri ve davranışları nedeniyle sözüne güvenilmeyeceğini hatta hiçbir sözüne bile inanılamayacağını ifade eder. Geçtiğimiz ay bu sözü Meclis Başkanı Cemil Çiçek Avrupa Birliği’ne sert çıkış yaparak “Allah bir deseler inanmamız mümkün değil.” şeklinde kullanmıştı.

Aynen Cemil Çiçek’in AB’ye söylediği gibi bizim de, ne Davutoğlu’na, ne de Erdoğan’a Allah bir deseler bile geçmiş sicilleri nedeniyle inanmamız mümkün değildir.
Ayrıca Davutoğlu ülkemizin itibarından bahsedebilecek son isimdir.

Bakanlığı Cumhuriyet tarihimizin en itibarsız dönemi olmuştur.

Bu hafta başında Russia Today televizyon kanalı İsrail’in 5 Temmuz’da Suriye’nin Lazkiye limanında bulunan askeri bir tesise Türkiye’den kalkan savaş uçakları ile saldırdığını güvenilir bir kaynağa atıf yaparak verdi.

Türkiye’nin sicili çok kötü

Bu haber üzerine görüşlerime başvurmak ve olayı teyit etmek için birçok basın kuruluşu beni aradı. Gerçekte saldırının Türkiye üzerinden gerçekleştirildiğine dair olumlu veya olumsuz hiçbir bilgim yoktu. Ama iç huzuru ile beni arayanlara “Hayır Türkiye hiçbir ulusal güvenlik endişesi yokken komşusuna karşı böyle bir ahlaksızlık ve şerefsizlik yapmamıştır.” diyemedim.

Çünkü AKP yönetiminde Türkiye’nin sicili çok kütüydü.

6 Eylül 2007’de 8 F-16 savaş uçağı İsrail’den kalkar Akdeniz üzerinden kuzeye uçar, İskenderun hava radarımız kontrolünde Türk hava sahasına girer ve doğuya döner. Yaklaşık Viranşehir üzerinde İsrail uçakları güneye dönerek Suriye hava sahasına girerler ve çok kısa bir süre sonra Deyrizor kenti kuzeyinde bulunan El Kibar
nükleer santralini bombalarlar.

İsrail savaş uçakları saldırıdan sonra aynı rotaları kullanarak geri dönerken
suç ortaklarının Türkiye olduğunun kanıtını dünya kamuoyuna duyurmak için
yedek yakıt tanklarını Hatay üzerinde Türk topraklarına atarlar.

  • Bu saldırı Erdoğan ve AKP iktidarının bilgisi dahilinde yapılmıştır.

Saldırıdan sonra zamanın İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Erdoğan’ı arar ve “Başka bir nükleer santrale izin vermeyeceklerini ancak yeni bir saldırı planlamadıklarını, sessiz kalırlarsa İsrail’in de sessiz kalacağını” Esad’a söylemesini ister.
Yani Olmert suç ortağını ulak olarak kullanır!

Orman kanunu geçerli

5 Temmuz 2013 ‘de Lazkiye’ye saldırı yapılmasının nedeni burada depolanan ve sahilden deniz hedeflerine atılabilen 300 km menzile sahip Yakhont füzeleridir. İsrail
bu füzelerin kendi donanma gemilerine her an tehdit

İsrail yetkilileri “ İsrail için savaşın 7 gün, 24 saat ve 365 gün olduğunu,
bu savaşları, savaşlar arasındaki savaş (War between wars) olarak niteliyor ve bunu esas savaş başladığında en iyi koşullarda savaşabilmek için yapıyoruz.”
 diyorlar.

İsrail’in Suriye’ye karşı hava saldırılarının iki önemli nedeni var. Birincisi Suriye’nin misilleme yapmasını sağlayarak açık savaşı tetiklemek. İkinci neden ise Suriye’ye
nefes aldırmamak ve onun stratejik silah/cephane kaynaklarını tüketmek ve muhtemel bir savaşa avantajlı girmektir. İsrail Suriye’ye karşı yaptığı daha önceki saldırılarda da onun hava savunma füze stoklarını hedef almıştı.

Bir eksik bir fazla fark etmez

İsrail için son Lazkiye saldırısının Türkiye ve muhtemelen İncirlik üzerinden yapmak sürpriz etkisi nedeniyle harekatın başarısı açısından arzu edilen bir tercihtir. Suriye Rusya’dan yeni aldığı Yakhont füzelerine karşı İsrail’in bir saldırı düzenleyebileceğini bekliyordu ama bu saldırıyı kuzeyden değil güneyden olabileceğini düşünüyordu.
Suriye açısından karşılaşılan diğer bir sürpriz de, bu operasyonda batı yönünden
İsrail’in Dolphin sınıfı denizaltılarının sualtından geliştirdikleri füze saldırılarıdır.

Peki, Türkiye Lazkiye saldırısında Mavi Marmara baskını ile 9 yurttaşını şehit eden
İsrail ile işbirliği yapmış olabilir mi? Halen devam eden halk hareketi nedeniyle 
Erdoğan ve AKP iktidarı tükenmiştir. Bu nedenle her türlü dış baskıya ve şantaja kolayca boyun eğebilirler. Aynı suç 2007’de hem de Suriye ile ilişkiler çok iyi iken işlenmiştir. Kanıtı da var, adamın önüne koyarlar! Bir eksik bir fazla çok fark etmez! Alınan son haberlere göre bunun karşılığında rüşvet teklif etmişler. Şehitlerimiz için adam başı 1 milyon dolar kan parası ve Gazze’ye ziyaret müsaadesi verilecektir.
Halkı kandırmak için sanırım bunlar yeter.

Ayrıca Suriye savaşına aktif olarak katılmaya başlayan ve stratejik öneme sahip
El Kuseyr
’in hükümet güçleri tarafından geri alınmasına destek olan Hizbullah’a
İsrail’e verilen destek ile Davutoğlu bir mesaj vermek istemiş olabilir.

Saygılar sunarım.