Etiket arşivi: Quantitative decision making procedures

KORONA VİRUS SALGINI GÜNCELLEME -3

KORONA VİRUS SALGINI GÜNCELLEME -3


Değerli site okurlarımız,

İlk 2 güncellemeyi http://ahmetsaltik.net/2020/03/18/korona-virus-nelere-sal-nelere-mercek/, adresindeki yazımızın altında 2 yorum olarak paylaşmıştık..

Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre 19 Mart 2020 günü 1981 kişiye korona virüs testi yapıldı ve % 8,48 oranında olgu / hasta bulundu. Bu sonuçları tarama değil doğrulama testi sonucu varsayar isek.. Salgının aşamasına, test uygulanan kişilerin epidemiyolojik özelliklerine göre değişebilmekle birlikte, çok önemli bir orandır ve riskin büyüklüğünü vurgular. Öte yandan, yaygın test yapmakla çok sayıda erken – bulgusuz (a-semptomatik) olgu yakalanabileceğini de kanıtlar. Gereksinimimiz de buydu zaten baştan beri..

Demek ki temel belirleyici TEST yapmak!..

DSÖ de 3 T formülü öneriyor..

1. Test yap erken tanı koy
2. Olguları ayır
3. Sağaltım (tedavi) ver..

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)  COVID-19 hastalarının belirlenip karantinaya alınabilmesi için ülkelere daha çok koronavirüs testi yapmaları çağrısında bulundu. DSÖ Genel Direktörü Dr. T. A. Ghebreyesus, testlerin yapılmasının salgın ile savaşımın temeli olduğunu ve her ülkede önemsenmesi gerektiğini belirtti. DSÖ, hastaların tedavi edilmemeleri durumunda veya iyileşip iyileşmedikleri izlenmediğinde, salgının düşük düzeyde sürebileceği ve insanların sosyal kısıtlamaları kaldırıldığında da salgının daha kötü bir noktaya ulaşabileceğine dikkat çekti. (https://www.dw.com/tr..)

Hala, salgın 3. ayını bitirmek üzere iken, 81 ili olan ülkemizde 16-18 ilde, daha yeni test yapılabilecek.. Kalan iller?? Türkiye bunca aciz mi? 2,5 – 3 aydır ne yaptık?

Cerrahi maskede bile sıkıntı var!?

Aziz milletimizin kimi muhterem bireyleri, hastanelere hasta gibi başvurarak bu maskeleri topluca yürütümeyi “dinen caiz” görebilmekte.. Hatta fahiş fiyatlarla pazarlamayı da!
***

Bütün umut; Türkiye ve dünyada salgının çizeceği olgu sayısı / ya da insidens hızı eğrisinin yükselme eğiliminin çok yüksek olmaması.. Örneğin 45 dereceyi bulmaması! Klasik çan eğrisi oluşursa işimiz çooook zor.. Sağlık kurumlarımız aşırı yüklenme nedeniyle iflas edebilir..

“Tatlı bir eğim” (slope, tg æ < 45) ile yükselmesi, hızla yükselmenin (explosion) yerine plato’nun uzaması ve çıktığı gibi inişe geçmesi “arzulanan” epidemiyolojik beklentidir. Ancak bu kez de uzayan salgın nedeniyle sosyo – ekonomik yük kaldırılamaz boyutlara ulaşabilir..

Öte yandan, eğrinin tek tepeli (unimodal) olması da kural değil.. Örneğin Çin için.. Yerli olguları kalmadı, büyük başarı ancak yabancı (imported) hastaları var hala.. Önlemler gevşetilirse, salgın eğrisi, altında kapattığı alan kuramsal olarak gene “1 birim” kalmakla birlikte (!), kafasını kaldırabilir ve 2 tepeli (bimodal), hatta çok tepeli (multimodal) desen (patern) de çizebilir!..

Çok tepeli salgın eğrisi deseni için bir başka neden de, bu salgın sürerken Corona Virus 19‘un mutasyona uğraması ve önceden hastalığı geçirenlerin de bir kez daha yakalanması riskinin gerçekleşmesidir.. Bir başka deyimle, enfeksiyon hızla yayılsın, bağışık nüfus oranı büyüsün ve yayılım böylelikle dursun… senaryosu, bu nedenle bilimsel olmadığı gibi, İnsancıl da değildir!

  • Epidemiyolojik irdeleme zorunludur.. hem de adamakıllı.

Bunu klinisyen hekimler –en azından yeterince– bilmez ve yapamaz..

HALK SAĞLIĞI Uzmanlık Alanının ve Epidemiyolojinin işidir matematiksel modellemeler geliştirmek ve öngörüler (forecasting) üretmek… (Quantitative Decision Making Procedures..)

Ancak, HALK SAĞLIĞI Uzmanlarını TV’lerde göremiyoruz pek!_

Her salgının çan eğrisini (Galton’s bell shape) çizeceğini söyleyen enfeksiyon ve başka dallardan uzmanlar görüyoruz.. Hatta dışarıda eğitim almış bir bölümü.. Bu çok yanlış..

Türkiye’deki COVID-19 salgınının epidemiyolojik eğrisini çizebilmek son derece önemli. Salgın 3. ayını bitirirken ülkemizde bu eğriyi hala elde edemedik. Oysa bu eğri, salgının yönetiminde bize pusula gibi yol gösterici olacaktı..

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Koronavirüs salgını nedeniyle karantina altında olanlara ilişkin yaptığı açıklamada, “9 bin 800 kişiye Umre dahil karantina uygulamamız var… ” dedi. Oysa Umre ziyaretçileri 21 bin kişi idi. Bu riskli kitleye bile tarama testi bütünüyle yapılmamıştır. Tüm Türkiye’ye dağılmışlardır, bu büyük bir hatadır salgın yönetiminde ve bedeli ödenecektir.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde bir eğitim sırasında Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı meslektaşımız Dr. Güle Çınar’ın bu konuyu eleştirmesi son derece yerinde ve gereklidir. Gizlice kayıt yaparak, kırpıp – bölerek servis yapmak ve suçlu yaratmaya çabalamak tek sözcükle “ayıp” tır. Bu meslektaşımızın yanındayız Ankara Tabip Odası gibi.. Destek açıklaması yapan Ankara Tıp intörn doktorlarımız gibi.. Üniversite / Fakülte yönetiminin bu meslektaşımıza destek vermek yerine “özür açıklaması” yapmaya yönlendirmesini üzüntüyle karşılıyoruz. (Anayasa md. 38/6: “Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez.”)

Öte yandan, epey gecikse de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca yeni tip Corona Virüs (Covid-19) önlemleri kapsamında camilerin kapalı tutulmasının kararlaştırılması yerinde olmuştur.

19 Mart 2020 gecesi saat 21:00’de sağlık çalışanlarına balkonlarında ALKIŞ DESTEĞİ başlatan vefalı halkımıza şükranlarımızı sunarız..

Türkiye’de COVID-19 testi yapılma koşulları – ölçütleri aşırı dar tutulmuştur. Oysa HonKong, Singapur, Tayland, Güney Kore, Çin tersini yaptı. İsteyen herkese, sokaklarda…. test yapıldı ve taşıyıcılar erkenden tanı aldı, toplumdan ayrıldı (izolasyon, tecrit..), sağaltımları (tedavileri) yapıldı bulaş zinciini kırmak için.
****

Dün (9.03.2020) Sağlık Bakanı TBMM’de bilgi sundu, soruları yanıtladı..
Ama kapalı kalan / bırakılan birçok yer var..
Örneğin olguların ülkeye dağılımı ve özellikleri.. Yerli ya da yabancı olmaları, geçici koruma statüsü altında olan 5 milyonu aşkın insanda durum nedir örneğin??

KİŞİ – YER – ZAMAN bilgisi / üçlüsü yaşamsal derecede önemlidir Epidemiyolojik irdeleme ve öngörü için..

Kullanılan test ise YUMUŞAK KARIN..

Tarama testi (screening test) ve doğrulama testi (confirmation test) apayrı şeyler..

Sağlık Bakanı, 15 dakikaya dek indirilen sürede test sonucu verilebileceğini söyledi.. Bu iyi ama en önemli özelliği bu değil bir testin..

Geçerlik (validity) ve güvenilirlik temel özellikler..

Güvenilirlik için ise DUYARLIK / ÖZGÜLLÜK / POZİTİF KESTİRİM DEĞERİ / NEGATİF KESTİRİM DEĞERİ diye 4 özelliğe bakılmakta bir test için..

43 yıllık hekim, 40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanı ve 33 yıllık Halk Sağlığı Öğretim Üyesi olarak biz bu bilgilere erişemiyor ve salgının yönetiminde Sağlık Bakanlığına destek olamıyoruz..

Bilimsel Kurulda salt 1 Halk Sağlığı Uzmanı profesör var.. Oysa Kurul bu uzmanlardan oluşmalı gerçekte ve gerektiğinde başka dal uzmanları çağrılmalı.

HALK SAĞLIĞI UZMANLIĞI” (Public Health Specialty) denen tıp dalının dünyadaki tanımı ve işlevi bu!

  • Salgınları, Halk Sağlığı Uzmanları yönetir..

Dolayısıyla Sağlık Bakanlığının hemen, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği – HASUDER ile yoğun profesyonel kurumsal işbirliğine girmesi zorunludur..

Türk Tabipleri Birliği ile de elbette..

20 Mart 2020 günü saat 00:15’te dünya genelinde doğrulanan olgu sayısı 244,950; ölümler 10,033 ve iyileşenler 87,408 kişidir.

Türkiye, 83 + 5 = 88 milyon nüfusu ile dünya nüfusunun %1,1’i olup; yukarıdaki verilerden bu oranda pay alabileceği kabaca varsayılırsa; 244,950 x 0,011 = 2694 COVID-19 hastası ve 110 ölüm kaydetmiş olmalıydı.. diye pragmatik bir öngörüde bulunabiliriz.. Ancak 359 toplam olgu  sayısı ve 4 de ölüm kaydımız var!? 168 olgu salt dün eklendi 1981 test sonucu ve % 8,48 pozitiflik oranı oldukça yüksektir. Demek ki test yapmayı deyim yerinde ise “cömertçe” sürdürmek gerekir. En azından şu dönemlerde çünkü olgu yakalama oranı yüksektir. Bildiğimiz ölçüde, uygulanan gerçek zamanlı PCR testi ile yalancı negatiflik çok düşük, testin duyarlığı çok yüksektir. Tipik buzdağı sorunu.. (ice berg phenomenon and illusion)

Buzdağının suyun üstünde görünen bölümü, su altındaki ana gövdenin 1/10’u gibi..

  • Herhalde dünyada açık ara fark ile en başarılı COVID-19 savaşımını Türkiye yürütüyor!?
    Dünya alem gelip bizden öğrenmeli.. mi demek düşüyor bize??!!
  • AKP ve Erdoğan’ın BİLİMSEL – SAYDAM – POLİTİK OLARAK DÜRÜST olmak zorunda; başka hiçbir ama hiçbir seçenekleri yok, yok, yok!

Yurt dışında yayınlanan (16.03.2020) bildik yazarlı bir makalede,

partili CB Erdoğan’ın 80 milyon insanın yaşamı ile kumar oynadığı ve
halka YALAN SÖYLEDİĞİ
savları dile getirilmekte!
(https://nationalinterest.org/blog/middle-east-watch/gambling-80-million-lives-why-erdoğan-lied-about-coronavirus-133672)

Bunu asla hak etmiyoruz. Halka saygılı, gerçekleri dile getiren, saydam – dürüst ve hesap verebilen politik kadrolar Türk halkının da elbette en doğal haklarındandır.

Türkiye bu salgının altında kalırsa;

  • AKP falan kalmaz, kar gibi erir, biter yok olur, tarihin çöplüğünde hak ettiği yeri bulur…Türkiye, yaralı da olsa elbette yoluna devam eder, iyileşir.

Sevgi, saygı, kaygı ama UMUT ile.
20 Mart 2020 (03:05) Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

ÇİFTÇİYE MAZOT DESTEĞİ

ÇİFTÇİYE MAZOT DESTEĞİ KONUSUNDA BİLGİ NOTU (Mazot Desteği Dosyası)

Mahmut ESEN
E. Mülkiye Başmüfettişi

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

1-Cumhurbaşkanı adaylarından Muharrem İnce, çiftçilere tarımsal faaliyetlerinde kullanacakları mazotun litresini 3 TL’den vereceği vaadinde bulunmuştur.

Bu vaat üzerine; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı A. Eşref Fakıbaba yaptığı açıklamada :

2018 yılından bu yana çifçilerin kullandıkları mazotun yarısının Devlet tarafından ödenmeye başlandığını, bu bağlamda  çiftçilerin kullandıkları mazotun 2,35 TL’ye karşılık geldiğini belirtmiştir.[i]

2-5488 sayılı Tarım Kanun’unda çiftçilere yapılacak (doğrudan gelir / fark ödemesi / telafi edici ödemeler / hayvancılık destekleri / kırsal kalkınma destekleri vb.) destekler ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

Bu yasa uyarınca bütçeden ayrılacak kaynağın, gayrisafi millî hasılanın % 1’inden az olmaması gerekmektedir.

Tarımsal destek bağlamında merkezi yönetim bütçelerinden; 2017’de 12,7 milyar TL harcama gerçekleştirilmiş, 2018 bütçesinde ise 14,5 milyar TL ödenek ayrılmıştır.

Tarımsal destek için harcanmış / ayrılmış bu miktarların; aynı yıllara ait GSYİH tahminlerinin, ancak % 0,4’leri düzeyinde kaldığı görülmektedir.

3-Doğrudan gelir destekleri kapsamında çiftçilere mazot desteği de verilmektedir. Çiftçilere yapılacak mazot desteğinin usul ve esasları (AS: ilke ve yöntemleri) her yıl Bakanlar Kurulunca yeniden karara bağlanmakta ve R.G.’de yayımlanmaktadır. Ayrıca Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca konuya ilişkin ayrıntılı hükümleri içeren bir Tebliğ de çıkarılmaktadır.

Bu düzenlemelere göre sisteme kayıtlı çiftçilere, destek kapsamındaki tarım ürünlerinin üretiminde kullanılan mazot için alan (AS: ekim alanı) bazlı destek ödemeleri yapılmaktadır. Baz olarak ele alınmış hububat ürünleri için dekar (AS: Dönüm, 1000 m2) başına 2017’de 13,49 TL, 2018 için 15 TL mazot desteği öngörülmüştür.

Çiftçilere destek ödemeleri ekim ve hasattan sonra (bir yıl gecikmeli) yapılmaktadır.

Çiftçilere mazot desteği bağlamında merkezi yönetim bütçesinden toplam olarak, 2017’de 700 milyon TL, 2018’de 1,9 milyar TL harcama yapılmıştır.

Ödemelerinin (transferlerin) gerçekleştiği fiili tarihler (Şubat/2018) üzerinden yapılacak bir hesaplamaya göre; 2017 yılındaki üretimi için hububat çiftçisine dekar başına ödenen 13,49 TL destek, (13,49/5,80=2,43) 2,32 TL / 1 Lt mazota karşılık gelmektedir. Oysa hububat üretiminde dekar başına asgari 8 (Lt) mazot tüketildiği bilinmektedir.

Böylelikle çiftçilerin hububat üretiminde tükettikleri motorinin yaklaşık 1/3’ünün  desteklenebildiği anlaşılmaktadır.

Bir başka anlatımla mazot desteğinden yararlanan hububat çiftçilerinin kullandıkları motorinin (Lt) fiyatı 4,11 TL’ye gelmektedir.

Bu yüzden Sayın Fakıbaba’nın, ödemelerin bir yıl gecikmeli yapılmasını ve hububat üretiminde dekarda 8 (Lt) üzerinde motorin tüketildiğine ilişkin yerleşik hesaplamaları[ii] göz ardı ederek; çiftçilere mazotu 2,35 TL’den verdikleri şeklindeki açıklamaları / hesaplaması gerçeği yansıtmamaktadır.

Öte yandan 2018 yılında yapılan / yapılmakta olan 1,9 milyar TL destek ödemesi ile 327,5 milyon litre mazot alınabilmesi olanaklıdır. Oysa  çiftçilerimiz tarımda yıllık olarak ortalama 3.5 milyar litre mazot kullanmaktadır. Bu yüzden tarıma sağlanan mazot desteğininin yalnızca %9,4 oranında kaldığı görülmektedir.

Gıda, Tarım ve Hayvanclık Bakanlığının 2007 yılı verilerindeki tarımda kullanılan mazot miktarını 1,3 milyar Lt olarak gösteren rakam esas alınsa bile, sağlanabilmiş mazot desteğinin oranı % 25’i geçmemektedir.[iii]

Mazottan alınan yüksek oranlı vergiler dikkate alındığında, çiftçilerimize sağlanmış desteğin, mazotu alırken ödedikleri vergileri bile karşılayamadığı anlaşılmaktadır.

Öbür yandan, çiftçilerimize mazotun 3 TL üzerinden verilmesi ve tarımda kullanılan tüm mazotun destek kapsamına alınması durumunda; bu yıl için ayrılmış 1,9 milyar TL ödenek yerine, (tarımda yıllık olarak ortalama kullanıldığı varsayılan) tüketim miktarlarına göre 3,6-9,8 milyar TL arasında değişen ödeme yapılması için, Bütçede öngörülmüş 65,9 milyar TL net borçlanma rakamının daha da artırılması gerekmektedir.

Değerli dostumuz E. Mülkiye Başmüfettişi Sayın Mahmut Esen‘in bu irdelemesi ders vericidir. İşte Mülkiye, bizim de mezunu olduğumuz SBF, böylesine bir seçkin bilim – eğitim kurumudur ve Sn. Mahmut Esen gibi nitelikli Mülkiye Başmüfettişleri yetiştirmektedir (temel eğitimi).

Öte yandan günlük siyasetçinin ne denli ucuz, matematikten uzak uluorta söylemler içinde olduğunu üzülerek izliyoruz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı A.E. Fakıbaba bir Tıp Doktorudur (Atatürk Üniv. Tıp Fak. 1975 mezunu, genel cerrahi uzmanı). Meslektaşımız olarak kılı kırk yaran davranışlar içinde olması ve cerrah titizliği ile Bakanlığında bilimsel yönetim sergilemesini beklemek hakkımız değil midir? Düşsel (Ütopik) midir bu dileğimiz? Bizi geçelim, Bakan’ın kendisinin güvenilir – güncel sayısal verilere dayalı bilimsel siyaset – yönetim yükümü etik ve yasal olarak yok mudur?!

Sayın Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen’in yaptığı 4 işlemdir. Karmaşık / ileri matematik değil yalın bir aritmetik söz konusudur. Yanı sıra, emek vererek mevzuat araştırması yapmıştır. Günceli doğallıkla izleyen Sayın Esen, aydın yurttaş – uzman kimliği ve sorumluluğu ile kamuoyunu aydınlatmak ve gerçekleri sunmak istemiştir. Emekliliği biçimseldir görüldüğü üzere..

Bilimsel nesnelliği ise ilkeli duruşuna omurgadır, gerçeğe erişimin pusulasıdır.

Öte yandan, geçelim yalın aritmetiği, ileri matematik kullanarak tarımsal üretimde, gıda gereksiniminde, dağıtımında…… bu alanın girdi ve çıktılarında matematiksel modellemeler yaparak sayısal karar verme tekniklerinin (quantitative decision making procedures) kullanılması artık çağımızda kaçınılmazdır.

Yaşamın her alanında olduğu gibi, Yönetimde de özellik ve öncelikle BİLİMSEL AKILCILIK biricik yol gösterici olmak zorundadır. Artık “Yöneticileri” analar doğurmamakta; nitelikli eğitim – araştırma – hizmet kurumlarında alın teri ile ve yıllarca emek ile İYİ YÖNETİCİ olunabilmektedir. Bu niteliğe erişmek, kişinin kendisine ve halkına – çağına karşı vazgeçilmez insansal (insani) sorumluluk, yükümlülük ve kazanılması gerek zorunlu bir erdemdir.

Sevgi ve saygı ile. 17 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Futbolda Yabancı sınırı kalktı!

Futbolda Yabancı sınırı kalktı!

Demirören devrim (!) gibi kararı anlattı..

portresi, Gülümseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), Spor Toto Süper Lig’de gelecek sezon uygulanacak yeni yabancı kuralını açıklarken, adeta devrim gibi kararlar alındı. 
Önümüzdeki sezondan itibaren (AS: başlayarak) 28 kişilik kadroda 14 yerli, 14 yabancı futbolcu bulundurma zorunluluğu olacak???
18 kişilik maç kadrolarında herhangi bir yabancı sınırı olmayacak.
Önümüzdeki sezonda sınırsız yabancı olacak…
Takımlar isterlerse 11 yabancı ile sahaya çıkabilecekler.
***
Değerli arkadaşlar,
Her alanda olduğu gibi, Futbolda da serbest piyasa kuralları artık sınırsız işlemeye başladı.
Zaten 1970’lerden bnaşlayarak yabancı futbolcuları sahalarımızda görmeye başlamıştık.
Şimdiye dek 107 ülkeden, 220’si Brezilyalı olmak üzere, 1590 yabancı futbolcu Türkiye’de futbol oynamış. Bunların yaklaşık beşte birini 3 büyük Takım, BJK, GS ve FB transfer etmiş…
2000’den başlayarak son 15 yılda, bu 3 büyük takımın transfer ettiği yabancı futbolcu sayısı
210′dur. Yabancı futbolcuların 1-8 yıl arasında, ortalama 1,5 yıl Türkiye’de kalışları göz önüne alındığında;
(210 futbolcu x 1,5 yıl) / (3 takım x 15 yıl) = 7 futbolcu/takım olduğunu görüyoruz.
Yani 3 büyüklerin maçlarında, sahada ortalama 7 (%64) yabancı ve 4 (%36 Türk) oyuncu
yer alıyor. Milli takımımız altyapısı da ağırlıklı olarak bu 3 büyük takım oyuncularından oluştuğuna göre; Milli maçlarımızın yaklaşık üçte ikisini yabancılara karşı yitirişimize şaşırmamak gerekir.
………Alex……………..…………Nobre………….…………Mapeza…………….
Şimdi yabancı sınırı kalktığına göre yakında FB, BJK, GS kadrolarının tamamen (AS: tümüyle) yabancılardan oluştuğu günleri de göreceğiz. Belki o zaman Milli (!?) takımımız da tümüyle

yabancı Futbolculardan oluşacaktır; (tabii ‘milli’ kavramı kalırsa) ve kim bilir, belki bu model yönetimlerimize de yansıyacak!..

Yabancı Başbakan ve bakanları, yabancı Valileri, yabancı Generalleri… transfer
(perfect globalization) dönemi de başlayacaktır.

Sevgilerimle. æ

====================================

Dostlar,

Ne diyelim??
Ali hocamız yine yaşamın somut verilerinden kalkarak sorgulayan aklını kullanıyor
ve bizleri düşünmeye, olası çarpıcı gelişmeleri öngörebilmeye zorluyor..

“Merak ediyor”.. Hatta topun neden yuvarlak olduğunu bile!

“İlk insan” tekerleği merak ederek ve düşünerek değil, yılların gözlemiyle kılgın (ampirik) olarak gözleyerek keşfedebilmişti..

Kare biçimindeki ilk tekerleğin (!) köşelerini Doğa zamanla yontmuş ve kaba bir tekerlek görünümü ile İnsan aklına “çemberi – daireyi” esinletmişti (ilham vermişti).

İnsan, insanlaşması sürecinde merak etmedikçe ağır bedeller ödedi..

Büyük Fransız yontu sanatçısı (heykeltıraş) Rubin’in bir sözünü anmak istiyoruz.
Rubin’e sormuşlar:

“Bu denli güzel insan yontusu nasıl yapıyorsun?” diye.
Yanıtı kısa, net ve çarpıcı :

  • “Taşın fazlasını atıyorum, geriye insan heykeli kalıyor.”

    Neden – niçin – nasıl – nerede – ne zama – ve KİM ??

    5 N  1 K.. yalın simgeleştirmesi, Çağdaşlaşmanın ana anahtarlarından biri!

Örneğimizdeki Futbolda gelinen postmodern kolonizasyon (sömürgeleştirme) aşamasını
kim hayal edebildi ki? Doğrıusu “öngörebilirdi ki?” dememiz gerek.

Görüldüğü gibi “Matematiksel düşünme” çarpıcı biçimde kimi örtük gerçekleri algılamamızı kolaylaştırıyor. Hep yazdığımız ve Ali hocamızın hep yapageldiği gibi karmaşık matematik de gerekmiyor  çoğu kez.. Aritmetik, 4 işlem bile çok işlevsel..

Eldeki verilerden kalkarak “Öngörebilmeyi” (prediction, estimation..) öğrenmemiz gerek.
Bu ne istihare ilkelliği ve zavallılığı ne de medyum önbiliciliği (kahinliği) saçmalığı..

SAYISAL KARAR VERME SÜRECİ…

İyice anlaşılsın diye “gavurcasını” da verelim de “Sen mi icat ettin??” denilmesin !

Quantitative decision making procedures…

Sayın Ercan, bir de olguları – süreçleri “kavramsallaştırma” (conceptualsation) katkısı veriyor :

P
erfect Globalization!

İzniyle biz sondaki ünlemi ayraç içine almak istiyoruz..
Bir parça olsun alaysılama (ironi) tam da burada hakkımız değil mi??

Yaşasın “Perfect Globalization(!)” aşaması!

Sevgi ve saygı ile.
20 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Durgunluk Biçim Değiştirerek Sürüyor


Durgunluk Biçim Değiştirerek Sürüyor

Prof. Erinç Yeldan
Cumhuriyet
, 8.4.15

TÜİK tarafından geçen hafta yayımlanan milli gelir istatistikleri, ekonomide durgunluk sürecinin biçim değiştirerek sürmekte olduğunu belgeliyor. Verilere göre 2014’ün bütününde milli gelir büyümesi yüzde 2.9 düzeyinde kaldı. Nüfus artışını göz önüne alırsanız, bu rakam kişi başına yaklaşık yüzde 1.1’lik artış anlamına geliyor. Hele bir de döviz cinsinden ifade ederseniz, 10400 dolarlık düzeyi ile Türkiye’de kişi başına gelirin 2008’in gerisine düşmüş olduğu belgeleniyor. Anlaşılan, AKP ekonomi idaresinin dövizin ucuzluğuna dayandırılarak elde edilen hormonlu büyüme süreci şimdi tersine dönmüş, döviz kurundaki artışlar bu sahte cennetin ardındaki gerçekleri açığa çıkarmıştır.

Ulusal gelirde 2014’te gözlenen %2.9’luk büyümenin ardında iki etken öne çıkıyor: Devletin tüketim harcamalarındaki artış (%4.6) ve ihracattaki artış (%6.8). Devlet harcamaları 2013’te de %6.5 artmış; ihracat ise geçen yıl daralma göstermiş idi. 2014’te ihracat artışını çoğunlukla döviz kurundaki aşınmaya ve yurtiçinde daralan tüketim talebine bağlamak yerinde olabilir. Öte yandan sabit sermaye yatırımlarında dört çeyrek dönem boyunca üst üste küçülme var ve yıl ortalaması %1.3’lük daralmaya işaret ediyor. Özel tüketim harcamalarındaki % 1.3’lük durgunlukla birlikte Türkiye’nin özel sektör iç talebinde sert bir durgunluk olduğunu, büyümenin de iç talebin baskılandığı klasik ihracata yönelik büyüme ile açıklanabildiğini söyleyebiliriz.

Kısaca özetlemek gerekirse, iç tüketimin baskılanmasıyla elde edilen iktisadi artık, pahalılaşan dövizin verdiği uyarıcı etkiyle birlikte ihracat pazarlarına yöneltilmiş gözüküyor. Bu biçimiyle 2014 Türkiyesi, 12 Eylül darbesi sonrasında ücretlerin baskılanmasıyla elde edilen iktisadi artığın olağandışı ihracat teşvikleriyle birlikte dış pazarlara aktarılmasına dayanan 1980’ler konjonktürünü andırıyor. Sonucunu biliyoruz: 1988 krizi ve ANAP’ın tasfiyesi.

***

Sektörler arasında ise geçen yıl ekonominin büyümesinin ivmelendirildiği sektör olan inşaat sektörünün 2014’te durgunluğa girdiğini, 4. çeyrekte de %2 daralma gösterdiğini görüyoruz. Bu da hükümetin dayandığı en önemli sektörel kaynağın gücünü kaybetmekte olduğunu dile getiriyor. 2013’te inşaat sektörü % 6.5 büyüyerek ulusal gelirin sürükleyicisi konumunda idi. 2014’te inşaat sektöründeki çöküşü, ihracat karşılamış gözükmekte. Ancak 2015’in ilk çeyreğine TİM tarafından yapılan değerlendirmeler ihracatın 2015’te ivmesini yitirdiğini ve %15’lik bir küçülme gösterdiğini belgeliyor. Sanayi sektörlerindeki durgunluk ve daralma ile birlikte 2015’te artık ne inşaat ne de ihracatın itici olamayacağı; geriye tek bir çare kaldığı gözleniyor: Devlet harcamaları. Yeni teşvik sistemini biraz da bu gözle değerlendirmek gerekli.

2014 verileri bir yandan da “Türkiye’nin potansiyel büyüme hızı %5’tir” saptamasının artık tarihe karıştığını gösteriyor. 2003-14 AKP döneminin ortalama büyüme hızının %4.4 ile tüm Cumhuriyet dönemi ortalama büyüme hızı olan %4.9’un gerisine düşmüş olduğu görülmekte. AKP döneminin söz konusu büyüme performansı, aslında IMF ile Yakın İzleme Anlaşması’nın imzalandığı yıl olan 1998 sonrası spekülatif-yönlü neoliberal büyüme döneminin ortalamasına giderek yaklaşıyor (% 4). Bütün bunlar AKP ekonomi idaresinin sıkça başvurduğu “büyüme mucizesi” masalının da sonuna gelindiğini bir kez daha anımsatıyor.

***

1998 sonrasında genel hatları IMF-Dünya Bankası tarafından çizilen ve uluslararası finans sermayesinin gereksinimlerine göre biçimlendirilen spekülatif yönlü büyüme modelinin sürdürülemez nitelikte olduğunu ve gerek para, gerek maliye politikalarını aşırı biçimde daraltıcı uygulamalara mahkûm ettiğini birçok kez vurgulamış idik. Şimdi geldiğimiz nokta, 2003’ün hemen ardından tüm dünyada yaşanan sıcak para-ucuz döviz coşkusunun sona erdiğini ve finans ve imar rantlarına dayalı spekülasyon balonunun sönmüş olduğunu belgelemektedir.

=======================

Dostlar,

Sayın Prof. Yeldan’dan gene not düşecek bir irdeleme…
Yazık oluyor ülkeye ve halkımıza..
Bu tablo AKP’yi eritir bitirir (siyasal fatura) ama her zamanki gibi ekonomik fatura orta – alt toplumsal kesimlere yüklenir.. Bu olgunun da çok boyutlu zincirleme olumsuz yansımaları olur toplumda.. Ne yazık ki yalnızca sıradan insanımız değil, peeeek çok eğitimlimiz (?) de deneme – yanılma ile öğrenebiliyor!? Yani en ilkel öğrenme biçimi ile.. Bağışlansın lütfen, hayvanlar böyle öğreniyor. Oysa İngilizcedeki şu 2 kavrama bir bakar mısınız (hoşgörü dileyerek) :

Forecasting technics
– Quantitative decision making procedures

İnsanımıza hiç olmazsa Temel düzeyde Matematik öğretmek, onu da yaşamda Matematiksel akıl yürütme / matematiksel düşünme biçiminde kullanma becerisi – alışkanlığı kazandırmak gerekiyor.. Yaşamın dili – yasası – kurgusu Matematik! Oysa AKP bilerek ve isteyerek; kasten, insanımızı entellektüel regresyona (gerilemeye) itecek biçimde eğitimden Mantık, Felsefe, Metematik .. derslerini azaltarak SORGULAMAYI unutturmaya çalışıyor; giderek artırılan dinci öğretim ile ezberci eğitimi dayatıyor.. Üstelik AİHM’nin yinelenen kararlarını çiğneyerek!
Bunun adı eğitimbilimde zihinsel soykırımdır! İngiltere’nin sömürgesi Hindistan’da çocuklara logaritma cetveli ezberletmesinden farksızdır!

Okulöncesi sözde “Değerler Eğitimi” ise iyice akıllara sezadır.. O yaşta çocukların doğası gereği soyut olan, soyut süşünmeyi, soyutlamayı gerektiren süreçleri – olguları – değerleri kavraması kesinlikle beklenemez. Bilişsel ve duyuşsal olarak terörize olur, alt-üst oluş yaşar. Bu ise zihinsel soykırımın katmerlisidir. Korkak, soru sor(a)mayan, ezberleyip anlamadan kabullenen bir itaat – biat sürü toplumu üretir. “SAPERE AUDE!” (Aklını kullan!) diye haykıran Immanuel Kant‘ın mezarında kemikleri sızlar..

Ve siz “böylesine” krguladığınız bir toplumda, gerçekte fecaat olan ekonomi politikalarınızın çıktılarını, hiç utanıp sıkılmadan, “parlak başarılar” biçiminde “bu halka – şizofreneleştirilmiş gerçeklik algısı nerdeyse yok edilmiş kitlelere” servis edersiniz. Kurgunuz tam da budur görülen. Ancak yaşamın somut acı gerçekleri; işsizlik, yoksullaşTIRılma başta olmak üzere halk yığınlarını şiddetle terbiye edecek ve büyü bozularak idrakler tutsaklıktan kurtulacaktır. AKP de geçmişte bir yığın benzeri olduğu gibi, siyasal partiler mezarlığına def(n)edilecektir.

Bir yazıya yorumlarımızla katkı verelim derken, asıl yazıdan daha uzun yazdık, afedesiniz.

Sevgi, saygı ve acı ile ile.
09 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com