Etiket arşivi: Bülent Arınç

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE : DEVLET ADAMLIĞI VE DEVENİN BOYNU


DEVLET ADAMLIĞI VE DEVENİN BOYNU

Naci_Bestepe_portresi

 

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

Devlet adamı denince akla ne gelir?

Devlet yönetme bilincine sahip kişidir.

Devletin ve ulusun çıkarlarını bilir ve korur.

Geleceği görür, önlem alır.

Ağzından çıkan her sözün neticesini değerlendirir.
Halk deyişi ile ağzından çıkanı kulağı duyar.

Davranışları ile örnektir.

Daha pek çok nitelik sıralayabiliriz. İlk anda benim aklıma gelenler bunlar.

YÖNETİCİ DEVLET ADAMI İLİŞKİSİ

Devlet yönetiminde yer alan herkes devlet adamı mıdır?

Asla.

Herkes devlet yönetiminde rol alabilir ancak kişiyi devlet adamı yapan makamı değil nitelikleridir.

Devlet adamı olarak Türk insanının ilk aklına gelen Mustafa Kemal Atatürktür.

Başka  isimler de sayılabilir.

Türk ulusu olarak şanssızlığımız, O’nun niteliklerinde devlet adamlarının yönetime gelmemiş olmasıdır.

İsmet İnönü sonrası ve özellikle son on iki yıldır bu konuda büyük sıkıntı çekilmektedir.

SURİYE İLE SAVAŞ KONUSUNDA YÖNETİCİLERİMİZ

ABD, Suriye’yi yeniden oluşturmaya karar vermesi ile birlikte Türk hükümetine de
öncü rolü biçti.

O ana kadar Esad ile can ciğer kuzu sarması olan Başbakan RTE ve
O’nun Dışişleri Bakanı birden azılı düşman oluverdiler.

ABD, Rusya ile anlaşıp silahlı müdahaleyi ikinci plana atınca Dışişleri Bakanı
şahin tavırlarını unutup “ Bölgede hiçbir zaman dış müdahale taraftarı olmadığımızı” söylemekten çekinmedi.

Ancak O’nun kadar kıvrak olmayı beceremeyen Bülent Arınç,

“Kerry’nin kimyasal silahların teslimiyle ilgili sözü MAALESEF MÜDAHALE İMKANINI ORTADAN KALDIRDI..” diyerek savaş arzusunun benliğini ne derece sardığını
açık etti.

“Dediğim dedik” inadından dönmeyi kendine yediremeyen kibirli Başbakan RTE ise
çok daha garip açıklamalar yaparak yanlışlarına kılıf uydurmaya çalıştı.

Savaş kışkırtıcılığını ve taraftarlığını tenkit edenlere özetle; “Çanakkale’de
Haçlı zihniyeti bize saldırdığında, Kıbrıs’ta ‘yurtta sulh cihanda sulh’ mu dedik? Yurdumuz saldırıya uğradığında ‘yurtta sulh cihanda sulh’ olmaz” yanıtı verdi.

Son cümlesi tam doğru.

Çanakkale’de de, Kıbrıs’ta da vatanımız, ulusumuzu, ulusal çıkarımızı savunmak için savaştık.

Ama cümlenin tamamı kendi doğrusu ile ve Atatürk’ün özlü sözü ile çelişkili.

Atatürk; “Savaş ulusun hayatı için zorunlu olmadıkça cinayettir” demişti.

Suriye ile savaşta nerede ulusun hayatı, nerede ülkemizin ve ulusumuzun çıkarı?

ABD, İsrail ve Sömürgeci Batı’nın çıkarı ile bizim ulusal çıkarımız örtüşebilir mi?

İşte devlet adamlığı niteliğinin yokluğu bu sözlerle ortaya konmuştur.

Bir Suriye helikopterinin sınırımıza yaklaşması hatta içeri girmesi kesinlikle
yurdumuza saldırı olarak nitelenemez.

Kaldı ki, helikopterin düşürülüşü pek çok şüpheyi içeriyor.

DEVENİN NERESİ DOĞRU Kİ?

Olay yurt savunması değildir.

Savaş çıkarmak isteyenlerin bahane üretimidir.

Ortamı ısıtmasıdır.

Suriye yönetimini değiştirmek ulusal çıkarımız değildir.

Her ülkede, her rejimde iktidar ve muhalefet vardır.

Bunlara taraf olmak devlet politikalarımızın sürekliliğini, tutarlılığını, güvenilirliğini zedeler. Çünkü geçicidirler.

Bir de, “Suriye’nin gerçek evlatları” diye tuttulan taraf ulu orta, dünyaya göstere göstere kılıçla kelle koparan, bıçakla boğaz kesen azılı terör grubu ise yazık bunu söyleyenlerin devlet yöneticiliğine.

Bari doğru tarafı tutsalar da bir teselli bulunsa.

Nerdeee?

Neyi doğru yaptılar ki?

Devenin boynu misali.

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

(AYDINLIK, 25.9.13)

İzmir’in kurtuluşu coşkuyla kutlandı!


İzmir’in kurtuluşu coşkuyla kutlandı!

  • İşgalci emperyalist güçlerin İzmir’den denize dökülüşünün 91. yılında kutlamalar kentin dört bir yanına yayıldı. İzmir’de kutlamalar
    ‘Zafer Yürüyüşü’yle başladı. Kutlamalar kapsamında Basmane’den Cumhuriyet Alanı’na dek yaklaşık 10 bin kişi yürüdü.

İzmir’in düşman işgalinden kurutuluşu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılışını simgeleyen 9 Eylül’ün (1922) 91. yıldönümü coşkuyla kutlandı.

Izmir'in_kurtulusunun_91._yili_9.9.13_Cumhuriyet

“Zafer Yürüyüşü”yle başlayan kutlamalar kapsamında Basmane’ den Cumhuriyet Alanı’na dek yaklaşık 10 bin kişi yürüdü. AKP’ lilerin gönderdikleri mesajların okunması sırasında protestoların yapıldığı törenlerde, AKP İzmir milletvekilleri Ertuğrul Günay
ve İlknur Denizli
’nin alana girişi sırasında da, İzmir Kent Orkestra-sı’nın “Vardar Ovası” şarkısı
2 kez çalması dikkat çekti.

  • “Her yer Taksim her yer direniş”,
  • “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” 

sloganları atılan Zafer Yürüyüşü’ne, 10 bine yakın yurttaş ellerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle katıldı. Cumhuriyet Alanı çevresinde emniyet güçleri,
İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın daha önce yayınladığı genelge gereği Türk bayrağının üzerinde Atatürk resmi bulunan flamaları satanlara izin vermemek için çabaladı. Polisin, satıcıları alandan uzaklaştırması dikkat çekti.

Yürüyüşün ardından Mustafa Kemal Atatürk anıtına çelenk konuldu. Daha sonra Konak’ta bulunan İzmir Hükümet Konağı’na süvari birliklerinin gelişi ve Türk bayrağının çekilmesi canlandırıldı. Buradaki törenin ardından etkinlikler Cumhuriyet Alanı’nda sürdü.

CHP İzmir milletvekilleri Musa Çam, Oğuz Oyan, Hülya Güven, Alaattin Yüksel, Mustafa Moroğlu, Mehmet Ali Susam’ın yanı sıra törene, Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal’la, eski milletvekilleri Mehmet Sevigen ve Canan Arıtman da katıldı.

AKP milletvekilleri Günay ve Denizli’nin alana girişi sırasında İzmir Kent Orkestrası, AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç’ın çıkışıyla gündeme gelen
“Vardar Ovası” şarkısını, İzmirlilerin yoğun isteği üzerine iki kez üstü üste çaldı.

Törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve bakanlar ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu mesaj göndererek İzmir’in kurtuluş gününü kutladı. Ancak Erdoğan ve Gül’ün mesajlarını kentin belediye başkanı yerine İzmir Valisi Toprak’a göndermeleri dikkatlerden kaçmadı. AKP’lilerin mesajları alanda bulunanlarca protesto edildi.

Barış çağrısı

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, törende “barış” çağrısı yaparak, “Özgürlük ve bağımsızlığın ne demek olduğunu çok iyi bilen Yüce Türk Ulusu’nun,
bu karmaşa (kaos) ortamına sürüklenmemesi, elbette en büyük dileğimizdir.
Ancak kabul etmek gerekir ki, ülkemizdeki barış ve huzur ortamının devam etmesi için yalnızca temenniler yetmez. Büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün
bize gösterdiği ‘Yurtta barış, dünyada barış’ hedefinden asla şaşmamalıyız” dedi.

Saat 18.00’de Gündoğdu Meydanı üzerinde Türk Yıldızları’nın akrotim gösterisi sergilendi. 19.00’da gösteri mekanı gökyüzünden denize taşındı. Körfez’de kano ve yelkenli gösterisi yapıldı. Fener Alayı yürüyüşü, saat 20.30’da Cumhuriyet Meydanı ile Gündoğdu Meydanı arasında gerçekleştirildi.

Saat 21.00’de Gündoğdu Meydanı’nda İzmir’in pek çok noktasından izlenebilen
görsel bir şov sunuldu. İzmir Körfezi, su perdesi ve ışık gösterileriyle renklendi.

Gösterilerin merkezi konumundaki Gündoğdu Meydanı’nda “Manga” grubu sahne aldı. Aynı dakikalarda Bostanlı Rekreasyon Alanı’nda Koray Candemir ve Harun Tekin, Göztepe Denizatı Heykeli önünde Berna Öztürk, Bayraklı Rekreasyon Alanı’nda
İzmir Büyükşehir Belediyesi Pop Orkestrası, konser ve sahne şovlarıyla
9 Eylül coşkusunu doruğa taşıdı. (9 Eylül 2013, Cumhuriyet portalı)

6 CHP Milletvekilinden Uyanışa Çağrı


Dostlar,

CHP’nin 6 yiğit milletvekili ortak bir basın açıklaması yaptılar.
Sayın Birgül Ayman Güler‘in web sitesinden açıklama duyuruldu.

Bu yürekli, gerçekçi ve yerinde açıklamayı biz de paylaşıyoruz.
Metin aşağıda..

  • Tehditler artık CHP’nin kurumsal kimliğine dek uzanmaktadır.

Bu sayın milletvekilleri, yıllardır yinelediğimiz gerçeğin altını çizmektedir :

  • İntikamcı iktidarlar “demokratik anayasa” yapamaz!

Umarız CHP’nin kurumsal politikalarını da bu yönde değiştirebilirler bu 6 sayın vekil.

CHP artık kendine gelmelidir.
Sayın Kılıçdaroğlu, en hafif deyimiyle Polyanna’cılık oynamayı bırakmalıdır;
hem de ivedilikle..

Ateş bacayı sarmak üzeredir.

Milyonlarca kararlı, bilenmiş, ölümü bile göze almış…. kitle sokaklardadır ve
HÜKÜMET İSTİFA!.. diye haykırmaktadır. Ortada 7 ölüm, binlerce yaralı, 10’u aşkın insanın gözünü yitirmesi, yüzlerce gözaltı… apaçık AKP faşizmi görünmekte ve uygulanmaktadır.

Böylesine eli kana bulanmış ve insanlık suçu işleyen bir iktidar ile
demokratik ve insan haklarını geliştirici anayasa yapılabilir mi??

12 Eylül 2010 değişikliklerinde kurulan tuzak da mı CHP’yi uyarmaya yetmiyor??

Parlamentoculuk – uslu muhalefetcilik ile CHP,
meşru halk eylemiyle yıkımın – dağılmanın eşiğine getirilmiş bir iktidara
neden payanda olmaktadır?
AKP sonrası için olası Atlantik ötesi vize alma adına mı?

Bu aymaz politikaların zerrece savunulabilir yanı yoktur.
Biz de hiç politika yapmadan, diplomasiye bulaşmadan doğrudan söylemiş olalım.

Sevgi ve saygı ile.
13.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

6 CHP Milletvekilinden Uyanışa Çağrı

Basın Bildirisi, 12 Ağustos 2013
http://www.birgulaymanguler.net/index.php?option=com_content&view=article&id=1127:uyanisa-cagri&catid=187:izmircalismalari-2&Itemid=768

UYANIŞA ÇAĞRI

  • İzmir Milletvekili ve CHP Parti Meclisi Üyesi Birgül Ayman Güler,
  • İstanbul Milletvekili Nur Serter,
  • Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,
  • Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum,
  • Kayseri Milletvekilli Şevki Kulkuloğlu ve
  • Antalya Milletvekili Gürkut Acar

ortak bildiri yayımladılar. CHP Milletvekilleri yayımladıkları bildiride 5 Ağustos 2013 günü sona eren Ergenekon Davası kararlarını tanımadıklarını açıkladılar.

Ergenekon Davası 5 Ağustos 2013 günü sona erdi.

* Hukukun tüm ilkeleri çiğnenmiş,
* sahte dijital deliller davanın esası olmuş,
* savunma hakkı yok edilmiş,
* Danıştay cinayeti sanıkları aklanırken elinde kaleminden başka bir şeyi olmayan aydınlar ‘cebir ve şiddetle hükümeti yıkmak’ mahkum edilmişlerdir.

Silivri kararlarını tanımıyoruz

Bizler, Türk Milletinin milletvekilleri olarak

teröristleri tanık diye kabul eden,
– canileri beraat ettiren,
– yurtsever aydın ve komutanları ise dayanaksız biçimde mahkum eden
Silivri mahkemesinin kararlarını tanımıyoruz.

Çünkü, her şeyden önce, mahkumiyet kararları veren mahkemenin kendisi,
hukuken yok hükmündedir.
Bu, yalnızca Ergenekon Davası’nın görülmesi için devam ettirilmiş bir
Özel Yetkili Mahkeme’dir. Yargının siyasallaşmasının en uç son örneği olan
bu mahkemede adeta düşman hukuku uygulanmış, “Türk Milleti adına” verildiği iddia edilen kararlar Türk Milletinin vicdanını çok ağır bir şekilde yaralamıştır.İktidar, güvenlik güçleri eliyle yalnızca duruşma salonunu değil yolları ve tarlaları kuşatma altına alarak, duruşmanın aleniyetini ortadan kaldırmıştır.

Duruşmayı izleme yasağı, anayasal seyahat hakkının açıktan açığa gasp edilmesine
ve ülke genelinde fiili sıkıyönetim ilanına dönüşmüştür.

  • Savrulan tehditler, faşist diktatörlüğün ayak sesleridir.

Şimdi iktidar, anti-demokratik uygulamalarına karşı direnen, boyun eğmeyen her kesimi, intikam yargılamalarına dahil etmeye çalışmaktadır.
Hedef tahtasına da Cumhuriyet Halk Partisi’ni yerleştirmiş durumdadır.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç,

“Ergenekon Davası’nda verilen kararın meşruiyeti yoktur” diyen Genel Başkanımız Kemal KILIÇDAROĞLU’nu
“Beğenmediğin mahkemelerin huzuruna çıkmak durumunda kalabilirsin..”diyerek tehdit edebilmektedir.

Mehmet Ali Şahin, yalannamelerle mahkum ettikleri milletvekillerimizin
“CHP’den ihraç edilmesi gerek”tiğini söyleyebilmektedir.
Gericiliğe, din istismarına, rantçılığa, baskı ve zulme karşı başkaldıran
Gezi Direnişi’nde, daha fazla gencin katledilmesini ve yaralanmasını önlemek için saldırılara kalkan olan milletvekillerine soruşturma açılmaktadır.Bütün bu tehditler, hak – hukuk, demokrasi – sandık çığlıkları içinden
yükselen faşist diktatörlüğün ayak seslerinden başka bir şey değildir.

  • Özü ve yönü açığa çıkmış olan bu iktidarın hiçbir tehdidine boyun eğmeyeceğimizi, faşizme geçit vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.
İntikamcı iktidarlar “demokratik anayasa” yapamaz!AKP
* yasamayı adeta askıya almış,
* yargıyı emrine çekmiş,
* basın – yayın kurumlarını felç etmiştir.

Şimdi, ana muhalefet partisi başta olmak üzere tüm yasal siyasal yapıları tehdit etmektedir.
Böyle bir iktidar, üstelik PKK ile müzakereler temelinde iş görerek,
anayasa yapmaya çalışmaktadır.AKP’nin “Demokratik Anayasa” yapmak gibi bir niyeti de, bunun için açık ve demokratik bir toplumsal uzlaşma sağlama şansı da yoktur.

‘Mazlum AKP’ maskesi düşmüş, sinsi gerçek ortaya çıkmıştır.
Bize düşen görevin, ülkemizi tehdit eden karanlık Anayasa Oyunu’nu halkımızın ve dünya kamuoyunun gözleri önüne sermek olduğu inancındayız.Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz. 12.08.2013

Mustafa Balbay : Sıcak Sonbahar!


Dostlar,

Usta gazeteci – yazar Sayın Mustafa Balbay, direngen iyimserliği ile
ufuklu öngörüleri ile bizlere moral aşılamayı sürdürüyor..

Aşağıdaki yazısı bize göre de yerinde kestirimler, gerçekçi beklentiler içermekte.

  • 2013 Sonbaharı ülkemizde gerçekten çetin geçecek.
    Bu birkaç ay içindeki gelişmeler bize göre yerel seçime de damga vuracak.

Başbakan RT Erdoğan‘ın sağlık(sızlık) durumunda beklenmedik gelişmeler olabilir.
Sağ yanında Numan Kurtulmuş‘u görüyoruz; solunda ise Bülent Arınç‘ı ??
Bir de, ekonomide iyice ısınan, üst düzey alarm veren makro göstergeler..
Öyle ki Ekonomiden sorumlu Başbakan Yrd. Ali Babacan ile Başbakan RT Erdoğan birbirini yalanlayan açıklamalar yapmaktalar.. (Örn. bankaların fahiş kârları..)

Bu sitede bıktırıcasına yazdık, bir kez daha yazıyoruz :

  • Uyanmış, bilinçli, coşkulu ve kararlı kitlelere akıllı bir siyasal önderlik gerek. Muhalefete hiç bu denli yaşamsal gereksinim ve de fırsat doğduğunu anımsamıyoruz.
  • Milli Merkez çook çok önemli katkılar veriyor sürece;
    izlenmeli ve içtenlikli destek verilmeli.
    (Bkz. MİLLİ MERKEZ PARTİLEŞMELİ Mİ??
    http://ahmetsaltik.net/milli-merkez-partilesmeli-mi/, 9.7.2013)

Sevgi ve saygı ile.
13.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Sıcak Sonbahar!

Balbay_hapiste

Mustafa Balbay
Cumhuriyet, 12.8.2013

 

 

İki yıldır her Ocak ayında CHP milletvekillerine yeni yıl mektubu yazıyorum.
Her milletvekilimizin ya iline ya da bir özelliğine gönderme yaparak.
Mektupları özgün, kişiye özel kılmaya çalışıyorum.
Özlemlerimi de tümüne ortak yazıyorum.

2013 mektubunda ortak cümle şuydu:

“2012 toplumsal uyanış yılı oldu,
2013’ün mücadelenin yükseldiği özgürlükler yılı olmasını diliyorum.”

2012’de 1 Mayıs ve ulusal bayramlarımızın çok yüksek katılımla ve ortak duygularla kutlanması, bende 2013 beklentilerini artırmıştı. Bu beklentinin boş olmadığı
2013’ün ilk yarısında anlaşıldı. İkinci yarıya büyük bir ivme ile girildi.
Bakalım sonbahar nasıl geçecek!

***
Sonbaharla ilgili bir gözlemimi, dileğimi 5 Ağustos günü duruşma salonunda paylaştım, “Sıcak bir sonbahar geliyor..” dedim.
Bu değerlendirmenin yankı bulduğunu gördüm. Duyduğuma göre sosyal medyada da konu olmuş. Pek çok kişi böyle düşünüyor olmalı ki, tartışmaların devamında
konu çatallanmış, hatta şu soru gündeme gelmiş:“Balbay bunun istihbaratını nereden almış, yoksa bir bildiği mi var?”
Başta vurguladığım gibi gözlemlerim var, ama istihbaratım da var.
İstihbarat kaynağımı da açıklıyorum: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç.

Arınç geçen günlerde, önümüzdeki eylül ayından itibaren Gezi eylemlerine benzer gelişmeler olacağını söyleyip kendi yorumlarını yapmıştı.
Arınç’ın öngörülerinin boş olacağını sanmıyorum.

Gözlemlere gelince… Futbolun sahalarda ayrı tribünlerde ayrı bir seyir izlediğini geçen hafta paylaşmıştık. Tribünlerden Gezi’ye destek yükselince Hükümet, taraftara,
“siyasi slogan yasağı” getirecek kadar ileri demokrasiye gitmişti.
Böylesi yasakların sökmeyeceği 6 Ağustos Salı günü oynanan Fenerbahçe-Salzburg maçında bir kez daha görüldü. Maçı kaleci Volkan’a emanet eden taraftarların özellikle son dakikalarda şu sloganlarla oyuna devam ettiği ertesi gün gazetelerde haber oldu:

  • “Her yer Taksim her yer direniş.”
  • “Hükümet istifa!”

Ligin başlamasıyla birlikte karşı devrime karşı “Çarşı Devrimi” yapan Beşiktaş tribünleri başta olmak üzere pek çok stadın “Gezi”cileşeceğini söylemek için özel istihbarat sahibi olmaya gerek yok.

Sonbaharda bir de malum, üniversiteler açılacak.
Doğal olarak öğrenciler de gelecek, ders almaya ve ders vermeye devam edecek.
Geçen gün sosyal avukatlarımla sohbet ederken söylediler, İstanbul’da kimi işyerlerinde öğle arası forum düzenleniyormuş. Bu satırları yazarken, acaba onlara kötülük mü
etmiş olurum, Hükümet ve medyasından çekinirler mi diye düşündüm,
ama korku imparatorluğunun yıkıldığını dikkate alarak endişemi gereksiz buldum.
Sonbaharla birlikte seçimlere de 5-6 ay kalacağı hesap edilirse,
sıcaklığın siyaset normallerinin üzerine çıkacağını öngörmek zor olmaz.

***
Önümüzdeki dönemin sıcaklığını artıracak ateşleri iktidarın yaktığını
yabancı basın da gözlemliyor.
5 Ağustos’ta açıklanan Ergenekon cezalarının ardından kimi gazetelerin kullandığı başlıklardan örnekler verelim.

Süddeutsche Zeitung:
“Erdoğan yeni düşmanlar yaratıyor.”

The Guardian:
“Türkiye kızgın bölünmelerle yüzleşti.”

Washington Post:
“Dava gerginlik unsuru haline geldi.”

Die Welt:
“Göstermelik davada acımasız hesaplaşma.”

Bütün bunların devamında sonbaharın sıcak geçeceğini görmemek için
ya iktidar olmak gerekir ya da iktidar medyası…

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ

 
ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Naci_Bestepe_portresi

 

 

Naci BEŞTEPE

 

  FİKİRSİZ
  7-8 Aylık hamilelerin sokağa çıkmasının terbiyesizlik olarak nitelendirilmesini RTÜK “fikir özgürlüğü” kapsamında değerlendirdi.
  Fikir fakirliği olunca…
 
  YALAN
  Bülent Arınç, GEZİ olaylarında hiçbir gazetecinin yaralanmadığını açıkladı.
  Gazeteler resimlerle yalanladı…
 
  SEVMEK
  RTE, TOBB Genel Kurulunda, “Herkes bizi sevmek zorunda değil” dedi.
  Orası belli.
  “Herkes bize biat etmek zorunda değil.” desene…
 
  TORPİLCİLER
  TOKİ‘ye AKP’li vekillerin 300 yakınının sınavsız alındığı açıklandı.
  Sınav da olsa alınırlardı.
  TOKİ’ye avantaj,yakınlara avanta…
 
  ACİL
  Bursa Nilüfer AKP İlçe Teşkilatı, Çocuk Hastanesi Acil girişindeki bahçede iftar düzenledi.
  Acil hastalık mı önemli, her fırsatta din sömürücülüğü mü?
 
  ÖZELLEŞME
  Harp Akademileri mezuniyet tören saati değiştirilerek
Başbakan’a iftar yemeği verildi.
  TSK’da özelleşme her alanda gelişti…
 
  YALAMA
  TOBB, Başbakanlık ve Diyanet İşleri ile işbirliği yaparak Filistinli esirler için fitre ve zekat topladı.
  Filistin kendi esirlerine ulaşmış mı da bizimkiler yardım topluyor?
  Bu enayilikler neden son bulmuyor?
 
  BAĞIMSIZ
  BDP istedi, İmralı’ya bağımsız doktor heyeti gönderildi.
  Milyonlarca Türk insanı istedi, yargı bağımsızlığı gerçekleşmedi…
 
  SERBEST
  15 Ekim’den itibaren PKK’lılara siyaset serbestisi getiriliyor.
  Bölücü teröristlere her şey serbest,
  AKP muhalifleri ağzını açınca derdest…
 
  SALAKÇA
  Rize RTE Üniversitesi, öğretim üyesi alımı için verdiği ilanda alacağı şahısların isimlerini de açıkladı.
  Torpilin de böyle salakçası…
 
  İŞGAL
  Bülent Arınç, “Silivri’yi işgal ettirmeyiz”
  Silivri’yi yargıçlara işgal ettirdiniz,
  Ülkeyi bölücülere işgal ettirmektesiniz…
 
  İMAM
  Gelecek yıl 100 İHL daha açılacak.
  Her yer, imam, 
  Her yer, din-iman yalan…
 
  HAM
  İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, kısaca HAM,
  Diyor ki, “Ben, temel insan hakları, seyahat özgürlüğü filan tanımam…
 
  İFTARLIK
  Beş yıldızlı otelde 100 bin TL ödenekle iftar veren Isparta Valisi merkeze alındı.
  Kesesinden olsa iftarı neyle yapardı?…
 
  GÜDÜMLÜ
  AKP özel yargısı olmayan örgütten ceza yağdırırken
müebbetlik “OSMANIM”ı beraat ettirdi.
  O mahkemeden ancak bu beklenirdi…
 
  YOBAZ
  Yalova’da bir yobaz, Atatürk büstüne “Allah-ü ekber” diye saldırdı.
  O pis ağzına Allah’ın adını aldı…
 
  ADALET
  Gezi şehidi İsmail Korkmaz’ın avukat ağabeyi “Adalet olsam intihar ederdim” diyerek ERGENEKON kararlarına isyan etti.
  İşte adaletsizliğin en kısa tarifi…
 
 Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Naci_Bestepe_portresi

Naci BETEPE
  GERİCİ
  Bülent Arınç, “Türkiye tel gibi gerilmiş”
  Ülkeyi yönetenler gerici olunca…

 
  TERBİYESİZ
  Hepimizin verdiği vergilerle yönetilen TRT’de, sözde  tasavvufçu
Avukat Tuğrul İnançer, 7-8 aydan sonra hamilelerin sokakta dolaşmasının TERBİYESİZLİK olduğunu söyledi.
  Tuğrul efendi kendi terbiyesizliğini perçinledi…
 
  BÖLÜCÜ
  Bölücü Kürtçü Şerafettin Elçi’nin adı ŞIRNAK Havaalanı’na,
Said-i Nursi’nin adı da Bitlis’te İHL’ne verildi.
  RTE yönetimi ülkeyi bölme hazırlıklarını kamuoyuna  gösterdi…
 
  RÜYA
  Aşık olduğu RTE’yi haftada dört kez rüyasında gören Fettah’a
Haliç Liman ihalesi verildi.
  Rüyasında ne yaptıklarını da söyleseydi…
 
  KEMİRGEN
  Dünyaca ünlü 32 sanatçı The Times’a, dört bin kişi de Seince Dergisi’ne Tayyip’in polis şiddetini kınayan ilan verdiler.
  Bunlar İHL diploması bile olmayan “SÖZDE SANATÇILAR”
  Açıkçası dinsiz kemirgenler…
 
  HAİN
  PKK’nın Suriye kolu PYD’nin lideri Müslim, Davutoğlu’nun daveti ile Türkiye’ye geldi.
  Haini dışarıda aramaya gerek yok…
   
  ŞEREFSİZ
  Oramiral Nusret Güner, “Altındaki komutanlar tutuklanmış şerefsiz bir Donanma Komutanı olmaktansa istifa ettim.”
  Bu durumda Ora. Güner’in komutanı  ve Genelkurmay Başkanı
ne oluyor?..
 
  GEZİCİ
  Türkiye’nin bir bölümü devlet otoritesi dinlemiyor, bölünüyor.
  Büyüklük taslayan RTE hala GEZİ’de GEZİNİYOR…
 
  TİYO
  3. Havalimanı bölgesindeki arsaları 2006’da kapatan ÜLKER GRUBU, şimdi TOKİ’ye satarak bir köşe daha döndü.
  Eş dosta tiyo vermenin yararı görüldü…
 
  UYUM
  Org. Özel, Harp Akademileri mezuniyet tören saatini değiştirerek RTE’ye iftar yemeği verdi.
  TSK’yı tasfiye eden Başbakan’a, Ordu’nun Özelleştiği sinyalini mi verdi?..
 
  ŞEREF
  CHP Tunceli milletvekili Kamer Genç, Pülümür’de açılan PKK flamalarının indirilmediğini açıkladı.
  Bayrak bir devletin egemenlik sembolü ve şerefidir,
  Başka bayraklara izin verenler şereflerini de vermişlerdir…
 
  İHBAR
  Her mahalleye İHBAR KUTUSU konulma hazırlığı yapılıyor.
  Diktatörlüğün eksikleri tamamlanıyor… 
 
  DELİK
  Öcalan’ın dayısına ziyaret izni verilerek Cezaevi Yönetmeliği delindi.
  Ülke delik deşik edildi, yönetmelik deliği ne ki…
 
  SIRADA
  KKTC’de, AKP’nin desteklediği UBP seçimi kaybetti.
  Sıra destekçide…
 
  Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

PKK İçin Soruşturma Açılmış!!!


PKK İçin Soruşturma Açılmış!!!

emin colasan
Emin Çölaşan
Sevgili okuyucularım,

Şu yaşadığımız ibret verici olaylar konusunda acaba hükümet ne diyecek, ne yapacak diye birkaç günden bu yana merakla bekliyorum. Diyorum ki “Her konuda cart curt eden Tayyip bu rezilliklere mutlaka sert çıkacak ve bir şeyler söyleyecektir!..”

Fakat gelin görün ki beyefendiden tık yok. Ağzını açamıyor.
Şu olaylar zincirine bakınız:

– PKK’lı teröristler Lice’deki yayla şenliklerinde ellerinde silahlarıyla -askerlerin gözü önünde- köylere inip resim çektirdiler.
– Aynı örgüt, bölgenin en üst düzey komutanlarını taşıyan helikoptere ateş açtı, helikopterin isabet aldığı Genelkurmay tarafından resmen açıklandı.
– Sınır bölgesinde karakol yapan şirketin yöneticisi yolu kesilerek kaçırıldı, aracı yakıldı.
– Dün Tunceli’de maden ocağı basıldı, çalışanlar kaçırıldı, yine araçlar yakıldı.
– Ayrıca bir köy basıldı, evler kalaşnikoflarla tarandı.

Ama esas bomba hepsinden daha önemli.

* Cizre’de PKK’lılar devletin gözleri önünde kente inip kurdukları “Asayiş birimleri” için diploma töreni düzenlediler. Törenden sonra yine ilçenin merkezinde araçları çevirip kimlik kontrolü yaptılar.

  • Eşkıya Cizre’de egemen oldu. Hem de devletin gözleri önünde.

Teröristlerin ellerinde Apo posterleri ve PKK paçavraları vardı.
Yüzleri poşularla örtülüydü. Üniformalarında “Asayiş birimi” yazıyordu.
Yemin ettiler, ant içtiler, diplomalarını alıp göreve başladılar! Eğitim süreci haftalar sürmüş ve devlet “Kürtçülük açılımı” nedeniyle olanları görmezden gelmişti.
Törende yüzlerce izleyici vardı.
Diploma alanlar yemin ediyordu:
“Kürdistan halkının öz savunmasını tarihsel bir sorumluluk olarak üstleniyoruz.
Önder Apo’yu özgürleştirmek için elimizden geleni yapacağız.”
* * *
Bu utanmazlıklar yaşanırken ortalıkta polis var mıydı? Yoktu!.. Asker neredeydi?
Ya ağaç dikiyordu, ya da balık tutuyordu! Bekli de kışlasında yatıyordu!
Bu rezilliğe güvenlik güçlerinin herhangi bir müdahalesi oldu mu?
Olmadı!
Toma yok, basınçlı su yok, biber gazı kullanmak derseniz hiç yok!
Asker görmüyor, polis göz yumuyor!
Tayyip’in ifadesiyle “Gezi olaylarında destan yazan polisimiz” bu olanları bilmiyor,
bilse bile yerinden kımıldamıyor.

Türk vatanını korumakla görevli asker ise seyirci, kılı kıpırdamıyor.
Burası dağ başı değil, koskoca bir ilçe merkezi.
Bu yazıyı yazmak için birkaç gün bekledim… Dedim ki “Hükümet bu olaylar konusunda mutlaka ciddi bir açıklama yapacak ve işin üzerine gidecektir!..”
Açıklama yapıldı!.. Soruşturma başlatılmış!
Ulan kim kimi soruşturacak? Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, böyle palavralarla kim kimi kandıracak?
Bunlar açılım-saçılımın sonuçları. Daha neler yaşayacağız.
Allah sizin açılımınızın belasını versin.

Çadır tiyatrosunun son durumu

Tayyip’in seçmece akil adamlarından oluşan seyyar tiyatro kumpanyası önceki gün kendisiyle buluşup tekmil verdi. Rapor hazırlamışlar! Bu raporda ilginç
hususlar var:

“Tek dil ve tek bayrak olmasın.
Türk Bayrağı, Türk Milleti gibi kalıplaşmış deyimlerden vazgeçilsin.
Yeni anayasa yapılsın, Apo’yu da kapsayacak biçimde genel siyasi af ilan
edilsin.
Karakol yapımları durdurulsun.
Eyalet sistemine geçilsin.
Kürtçe isimler iade edilsin.
Kürt Dil Kurumu, Kürt Tarih Kurumu kurulsun.
Şeyh Sait, Şeyh Rıza gibi isyancılara itibarları iade edilsin…”

Bu çadır tiyatrosunun isteklerinin tamamını yazsam yazıda yer kalmayacak.
Utanmadan sıkılmadan bunları istiyorlar.
Oysa gittikleri her yerde halktan kaçtılar. Milletimiz bunları ellerinde
Türk Bayraklarıyla kovaladı. Her yerde protesto edildiler.
Beş yıldızlı otellerde valiler tarafından devlet parasıyla ağırlandılar.
İçlerinden bazıları kaytardı, korktu ve toplantılara hiç katılmadı.
* * *
Şimdi raporlarına hiç utanıp sıkılmadan bunları yazmışlar, Tayyip’e sundular.
Akil geçinen şahısların çadır tiyatrosu, milleti kandırıp tezgaha düşürmenin
bir yolu olarak Tayyip tarafından keşfedildi, piyasaya sürüldü…
Ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir kara leke olarak geçti.
63 akil tarafından sahneye konulan oyun tutmadı, ucuz bir güldürüye dönüştü.
Bazıları son anda hidayete erip istifa etti, bazıları televizyonda pop yarışmalarında jüri üyeliğini sürdürdü, artist takımı da çoktan unutulmuş isimlerini topluma yeniden anımsatma fırsatını buldu. Bunlarla aynı havayı soluduğumuz için utanıyorum.

Tayyip Gazze’de!

Sevgili okuyucularım, nisan ayından beri Türkiye’de aynı sakızı çiğniyorlar:
“Sayın Başbakanımız Gazze’ye gidecek!”
Ha gitti ha gidecek derken bir türlü gidemedi. Şimdi size bu olayın gelişmesini kısaca özetliyorum:
23 Mart 2013 TRT’nin haberi:
“Eskişehir yolunda açıklamalarda bulunan Başbakan nisan ayında Gazze ve
Batı Şeria ziyaretim olabilir dedi.”
14 Nisan 2013 TRT’nin haberi:
“Başbakan’ın Gazze ziyareti tarihi belli oldu. Başbakan Mayıs ayında Gazze’de olacağız, orada kucaklaşacağız dedi.”

21 Nisan 2013: İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Erdoğan’ın Gazze ziyaretinin ertelenmesi gerektiğini söyledi. Kerry “İstediği zaman istediği yere gitmekte serbesttir ama bu ziyaret geciktirilirse iyi olur.” dedi.

22 Nisan 2013: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, John Kerry’e sert çıktı! “Kimseden izin alacak değiliz, ziyaret tarihine hükümetimiz karar verir.
Bu açıklama diplomatik açıdan mahzurludur.” dedi.

23 Nisan 2013: Tayyip: “Kerry’nin açıklaması şık olmadı.”
Tayyip bu aşamada ABD’ye gidip Obama ile görüşme yaptı.
Gazze’ye gidişi için O’nu ikna etmeye çalıştı, yeniden izin istedi.
Obama kendisine “Acele etme, bu konuda önce İsrail’i razı etmek gerekiyor.
Biz onlarla konuşur, duruma bakıp sana haber veririz” demekle yetindi.
* * *
Size bu süreci takvim yapraklarından ve iktidarın borazanı olan TRT’nin haberlerinden aktardım.
Tayyip Gazze ziyaretini Türk kamuoyuna açıklıyor, hatta tarih veriyordu.
Sonunda ABD devreye girdi, “Hop dedik” dedi…
Ve ziyaret ertelendikçe ertelendi.
Türkiye Cumhuriyeti bir kez daha küçük düşürüldü, rezil oldu.
Şimdi yandaş basında bu konudaki haberler yeniden piyasaya sürülmeye başlandı:
“Sayın Başbakanımız Gazze ziyaretinde büyük tezahüratla karşılanacak.
Gazze, Başbakanımızı bekliyor…”
İyi de, ne zaman gideceğini onlar da bilmediği için tarih vermeleri mümkün olmuyor.
Şimdi hem ABD’den, hem de İsrail’den izin gelmesi bekleniyor!
ABD ve İsrail’in izni olmadan, oralardan onay gelmeden Gazze’ye adımını bile atamıyor.
Nisanda, mayısta gidecekti, olmadı!
Haziran geçti, yine olmadı. Ama inşallah gidecek!
ABD ve İsrail’den izin ve onay beklediğini Türk kamuoyuna açıklayabilir mi?
Açıklayamaz.
Vah benim ülkem vah, kimlerin elinde kaldın!

Emin Çölaşan,
28.06.2013, SÖZCÜ

Haziran ayaklanması AKP-PKK’yi böldü!

Haziran ayaklanması AKP-PKK’yi böldü!

MEHMET ALİ GÜLLER

25 gündür aralıksız süren Haziran ayaklanması Türkiye’yi bölme projesinin aktörlerini böldü: 1. AKP’yi böldü. 2. PKK’yi böldü. 3. Açılım’ı böldü ve AKP ile PKK’nin arasına girdi.

1. AKP’yi böldü

a. Cemaat, Gezi eylemlerinde adım adım Tayyip Erdoğan’ın izlediği “şiddet” politikasını eleştirdi. Erdoğan ise, Türkçe Olimpiyatları’na katılarak, Gülen’e “bu süreçte kavga etmeyelim” mesajı verdi.

b. TSK karşıtlığı nedeniyle AKP’ye destek veren liberal, piyasacı kesimler, “yetmez ama evetçiler” ve AB sürecinin destekçileri, son birkaç aydır işaretleri beliren ayrılıklarını, Haziran ayaklanması ile netleştirdiler. Hemen hepsi AKP’nin tramvayından indi.

c. Abdullah Gül, Haziran ayaklanmasını fırsat bilerek ön plana çıktı ve polis şiddetini eleştirdi. Gül, Erdoğan Kuzey Afrika’dayken devlet adına “mesaj alındı” dedi; Erdoğan’ın yanıtı ise özetle “alınacak mesaj yok” şeklindeydi. Gül, bu süreçte Rize, Artvin, Ardahan “seçim” gezisine çıkarak, her gün medya önünde olmaya çabaladı.

d. Erdoğan’a vekâlet eden Arınç’ın Gezi eylemleriyle ilgili kimi “olumlu” mesajları Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında “altının oyulmaya çalışıldığından” şikâyet etmesi ve ardından yaptığı konuşmalarda “partisine nifak sokulmaya” çalışıldığından şikâyet etmesi ve hatta son olarak “içimizdeki hainler” vurgusu yapması durumu göstermesi bakımından önemliydi.

Gerçi yalanlandıysa da, bu süreçte Erdoğan’ın kendisine yönelik ağır sözleri nedeniyle Arınç’ın istifa ettiği fakat Gül’ün ısrarıyla vazgeçtiği de iddia edildi.

Bu süreçte Ertuğrul Günay’ın polis şiddetine tepkisi, Erdal Kalkan’ın “Yeter! Söz gençliğin” çıkışı, İbrahim Yiğit’in “iç savaş uyarısı” yapması partideki kırılmalara işaret ediyordu.

Şamil Tayyar ile Kutalmış Türkeş’in tuvalette kavga etmesi ise partinin içine düştüğü gerilimi yansıtıyordu.

e. AKP’yi destekleyen en önemli örgütlerden Mazlum-Der Haziran ayaklanmasına bakış nedeniyle bölündü. Eski milletvekili olan Dernek Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın bir kısım dernek yöneticisi ve üyesiyle birlikte imzaladığı Gezi Parkı bildirisi, Yönetim Kurulu’nu böldü.

2. PKK-BDP-DTK’yi böldü

a. Haziran ayaklanmasının ilk günlerinde dozer önüne yatan BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in girişimi şahsiydi. Nitekim bu köşede daha önce de belirttiğimiz gibi BDP’liler durumu “Sırrı’nın kendi eylemi” diye niteliyordu.

Zaten sonrasında BDP hiç yoktu ve hatta BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, “BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağız.” diyerek partisinin pozisyonunu özetliyordu. Öyle ki Bülent Arınç BDP’ye şöyle sesleniyordu:

  • “BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve
    kendilerine teşekkür ediyoruz.”

Ancak BDP’nin örgütsel tavrına rağmen, Taksim’e gelen ve eylemlere destek veren BDP’liler vardı.

b. İlerleyen günlerde BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” talimatını getirdi. Ardından BDP Taksim’e çıkmaya ve Apo posteri açmaya başladı. Erdoğan’ın “can simidi” gibi sarıldığı bu görüntüler üzerinden her gün “ulusalcılarla bölücüler yan yana” propagandası yapması, Öcalan’ın talimatının gerçek sahibine işaret ediyordu: Hakan Fidan!

Amaç, Apo posterleri açarak halkın Taksim’e sahip çıkmasının engellenmesiydi. Nitekim BDP İstanbul’da eylemlere katılıyor, İzmir’de katılmaya çabalıyor fakat Diyarbakır’da eylem yapmıyordu! Fakat Fidan’ın hedefinin tutmadığını önemle belirtelim!

c. Haziran ayaklanması Sırrı Süreyya Önder’i DTK ile de karşı karşıya getirdi. Önder Nuçe TV’de açık açık DTK’yi suçladı: “Türkiye yanıyor, dünyanın en büyük isyanlarından biri… DTK tek cümleyle destek açıklaması yapmadı.”

DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Önder’in sözleri karşısında “Ben ve Aysel Tuğluk Gezi hakkında kişisel açıklamalarda bulunduk.” yanıtı verdi.

3. Açılım’ı böldü

a. Halk hareketi ile sallanan Erdoğan, rüzgâr karşısında durabilmek için söylem değiştirdi. Kendisinin “İmralı”, kurmaylarının da “barış elçisi” diye isimlendirdiği Öcalan, ansızın bölücü başı ve terörist başı oldu. BDP, Erdoğan’ın asıl niyetini bilse de, tabanda rahatsızlık yarattığı için Erdoğan’ın bu sözlerine tepki göstermek zorunda kaldı.

b. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş başta olmak üzere pek çok yetkili, bu süreçte hükümetin Açılım konusunda ev ödevlerini yapmadığını vurgulamaya başladı. Sürecin kesintiye uğradığı hem Ankara’da, hem de Diyarbakır’da fazlasıyla dile getirildi.

c. Daha ilginci şu iki haberdi: PKK, TSK’nin çekildiği bir askeri üsse yerleşmiş ve küçük çaplı bir çatışma yaşanmıştı. PKK, komutanları taşıyan bir helikoptere ateş açmıştı.

d. AKP ve PKK’nin akil adamları da bu süreçte bölündü. Polis şiddetine itiraz edenler olduğu gibi Açılımın tavsadığından şikâyet edenler de vardı. Örneğin, Baskın Oran ,“Erdoğan barış sürecini buruşturup attı” diyordu artık.

Erdoğan’ı Türk bayrağına sarılmaya mecbur eden sürecin farkında olan deneyimli isim Ahmet Türk ise bu tür açıklamalara itiraz etti ve “bu hükümetle barış olmaz” sözlerini şu aşamada gerçekçi bulmadığını söyledi.

Hatta Türk, daha da ileri giderek Erdoğan’ın yardımcısı gibi konuştu ve Gezi eylemlerinde demokrasi talebi olduğu gibi hükümeti yıpratmak isteyen ve çözüm sürecine karşı olan bir senaryonun da devrede olduğunu savundu.
(Son Güncelleme: Pazartesi, 24 Haziran 2013 20:10)

Polis 13 yaşındaki çocuğu 1.5 saat dövdü!

Dostlar,

Aşağıdaki haber çok ama çok rahatsız edici ve o ölçüde de olacaklara ilişkin
yol gösterici.

Başbakan, Polisin apaçık vahşetini aklamaya çalışır ve arkasında durursa,
daha da güçlendireceğiz” derse.. (Ne yazık ki RTE böyle davranmaya mahkum!..)

İstanbul’da Çevik Kuvvet Şube Müdürü dehşet veren bilançoya karşın,
“2. Çanakkale zaferi kazandınız..” derse.. (genellikle bu denli gerçek dışı absürd sözleri ağır ruh sağlığı bozukluğu olan hastalarımız söylerler..)..

Bir mahkeme, Ethem Sarısülük‘ü kamera kayıtlarına göre apaçık hedef gözeterek öldüren polis “Ahmet Şahbaz” ı, eldeki kanıtlara ters biçimde “meşru müdafa” bağlamında tutuksuz yargılama kararı verirse..

Biz de bir soru soralım :
Bunca olup bitenler halkın yaşam hakkını savunmaya dönük

TOPLUMSAL – KOLLEKTİF MEŞRU MÜDAFA değil mi?

Yönetim demokrasi dışına düşerse, halkın meşru direnme hakkı
bütün dünyada tanınmış bir hak değil mi?

Sorular da uzatılabilir..

Ethem Sarısülük‘ü vuran polisin olayında mahkeme;

kanıtların toplandığını
– sanığın kanıtları karartma olanağının kalmadığını
– sanığın kamu görevlisi olduğu için kaçma olasılığının da bulunmadığını
– sanığa denetimli serbestlik uygulanacağını… hüküm buyurmuş..
CMK’nın ilgili hükümlerini böyle yorumlamış ve uygulamış..
Bülent Arınç hazretleri de bu karardan mutlu olmuşlar,
üstelik Hükümet sözcüsü olarak

Ortada bir cinayet olduğu halde..

Pekii…

Benzer kararlar Ergenekon – Balyoz vb. tertip davaların sanıkları için niçin yıllardır uygulanmıyor? 5-6 yıldır hala kanıtlar toplanmadı mı? Yeter kanıt olmadan mı tutuklandılar? Nereye kaçacaklar, üst düzey kamu görevlisi değil mi çoğu?
Bunlara denetimli serbestlik yasak ya da haram mı?

Bir de “adli tıp” ın “temiz” raporu vermesi.. Yetmedi, Ankara Numune Hastanesi’nin
rapor düzenlemekten kaçınması.. Görevi ihmal ve kötüye kullanmaktan daha ağır bir suçtur, ayrımcılıktır, suça ortaklıktır! Hipokrat yemini etmişler adına utanç vericidir, kahredicidir. TTB (Türk Tabipleri Birliği) ivedilikle soruşturma açmalıdır.
Sağlık ve Adalet Bakanlıkları da.. Ama balık baştan kokmadıysa!

………………….

Listeyi uzatabiliriz..

Bütün bunlar o ülkede adaletin kalmadığını, zulmün egemen olduğunu,
yönetenlerin de diktatörleştiğini, tiranlaştığını.. ortaya koyar.

Senaryo, –en azından Mısır’dan beri- bildik ve klasiktir..

Sonu da öyle olacaklardır..

Suç hanelerini kabartmakta ve gidişlerini hızlandırmaktadırlar.

Ödeyecekleri fatura da şişmektedir.. (Adil bir yargılama ile..)

Tarihler, ne acı ki, böylesi dönemde, tiranlaşanların sağduyu çağrılarını duymadıklarını yazıyor. Ve tarih, ders almayan aptallar için yineliyor (tekerrür ediyor)..

Ankara Barosu’nun aileye destek vermesini dlleriz.
Muhalefetin vahim olayı “etkili” biçimde TBMM gündemine taşımasını..
Siyasetin de “gerekli soruşturmayı yapmasını…” desek, hayalci, ütopik mi oluruz?

Thomas Moore’un ÜTOPYA’sı 1500’lü yılların başlarında yazılmıştı (1516)..
Bunların çoğu günümüzün verili olağan gerçekleri oldular..

  • Savaş değil, barış 
  • Çatışma değil, diyalog 
  • Çifte standart değil, adalet 
  • Üstünlük değil, eşitlik 
  • Sömürü değil, işbirliği 
  • Baskı ve tahakküm değil, insan hakları özgürlükler ve demokrasi.. istiyoruz.

Son söz Antik Yunan düşünürü Demokritos’tan (MÖ 460-370) :

  • “Adaletsizlik eden, adaletsizliğe uğrayandan mutsuzdur.” 

Kurban henüz 13 yaşında.. Öğrenme güçlüğü var üstelik..
Polis “gözaltına aldık” bile demiyor.. Aileye gerçek dışı bilgi verebiliyor!..

Arka arkaya dehşet zinciri.

Ama halk bu zinciri de kıracak!

Çok ama çok can sıkıcı haber aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
25.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

***************************************************

Polis 13 yaşındaki çocuğu 1.5 saat dövdü!

Ankara’da gözaltına alınan ve öğrenme güçlüğüolan 13 yaşındaki Alperen Aydoğdu‘nun annesi Derya Aydoğdu, oğluyla birlikte tekme tokat Akrep’e bindirilen
bir kadına da hakaret edildiğini anlattı. Aydoğdu, polislerin kadın ve oğluna

  • “Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyorsunuz. Gelsin kurtarsın bakalım sizi..”

dediğini söyledi.

Cumhuriyet Ankara–  Dikmen’deki eylem sırasında gözaltına alınan 13 yaşındaki ortaokul öğrencisi Alperen Aydoğdu’nun annesi Derya Aydoğdu, o gece oğlundan
1.5 saat haber alamadığını, 4 kez aradığı Emniyet’in de“Oğlunuz gözaltında değil” yanıtını verdiğini söyledi. Aydoğdu, “öğrenme güçlüğü” raporu bulunan ve rehabilitasyon merkezine giden oğlunun, Akrep aracında tekmelendiğini, dövüldüğünü bildirdi. Derya Aydoğdu, o gece yaşadıklarını gazetemize şöyle anlattı:

Çocuklarımı kaybettim: Biz her zaman yürüyüşe katılıyorduk Dikmen’de.
Olaysız geçiyordu. İki oğlumla birlikte yürüyüşe katıldık biz. Çocuklar yanımdaydı.
Ani bir müdahale oldu. Çocuklarımı kaybettim. Sonrasında büyük oğlumu bulabildim. TOMA’dan su sıkılmıştı çocuğuma. Yüzünde ve vücudunda yanmalar olduğunu söyledi (A. Saltık’ın notu : Yasal haklarını kullanan insanlara basınçı su sıkmak suçtur + bu suya kimi kimyasallar katmak katmerli suçtur!). Biz onunla ilgilenirken Alperen’i malesef bulamadık.

Akrep içinde dayak: Oğlumu Akrep içine alıyorlar. Yaka paça döverek ve küfrederek. Onunla birlikte 45-50’li yaşlarda bir hanımefendiyi daha gözaltına alıyorlar ve
akrebin içinde darpa devam ediyorlar. Ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar.
Bu arada söyledikleri şeyler de şunlarmış: 

  • “Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyorsunuz.
    Gelsin kurtarsın bakalım Mustafa Kemal sizi bizim elimizden.” 

Hanımefendiye yakasındaki polis amblemini öptürmeye çalışıyor polis.
Öpmeyince de darp etmeye devam ediyorlar.

4 kez aradım yok dediler: Emniyet merkezini aradığımda gözaltına alınanların 4 tane yetişkin olduğunu, içinde çocuk olmadığını söylediler. Ben 4 kez Emniyet’i aradım. Oradan bir vatandaş aradı “Elimde çocuğunuzun gözaltına alındığına dair görüntüler var” dedi. Gittim. Görüntüleri inceleyince yeniden Emniyet’i aradım. Çocuğum nerede, dedim.

Bana “Hanımefendi o saatte o çocuğun orada ne işi vardı?” dediler.

1.5 saat ulaşamadım: Oğlum gece 03.30’da gözaltına alındı. 1.5 saat çocuğumdan haber alamadım. Ben çocuğumu Muharrem İnce aracılığı ile bulabildim.
Sonra çocuğu Dikmen Karakolu’na getirdiler. İnce’nin karakola girmesine
izin vermediler. Kapının önünde de bekletmediler. Karakoldan çocuk şubeye götürüldü. Çocuk şubeden savcılığa çıkarıldı. 13 yaşındaki bir çocuğa resmen terörist muamelesi yapıldı. Çocuğun tişörtündeki yazıya kadar sorular sordular.
Yakınmacıyız, kesinlikle bunun arkasını bırakmayacağız.

Hacettepe’den rapor: Tabii darptan haberimiz yoktu. Oğlum bana söylemedi, üzülmemem için. Birlikte alındıkları hanımefendi söyledi. “Oğlunuzun kafasına bakın.” dedi. “Çocuğu dövdüler” dedi. Çocuğumun bacaklarında tekme izleri var, kafasında şişlik var, ensesinde de yine aynı şekilde. Tekmelemişler çocuğu.

  • Adli Tıp her zamanki gibi temiz raporu verdi.
  • Biz Hacettepe Hastanesi’nden darp raporu aldık.
  • İlk gittiğimiz Numune Hastanesi de bize rapor vermeyi uygun görmedi.

Unutamıyor: Alperen şu anda çok iyi değil. Yaşadıklarını unutamıyor.
Yanındaki hanımefendiye yapılan hareketler ve gözünün önünde dövülmesinden
çok etkilenmiş. Bacaklarına botlarla vurduklarını anlatıyor.

Döverken “Biz Osmanlı’nın torunlarıyız” demişler.

(25 Haziran 2013, Cumhuriyet haber portalı)

ALLAH SAYIN BAŞBAKAN’DAN RÂZI OLSUN


ALLAH SAYIN BAŞBAKAN’DAN RÂZI OLSUN

portresi

Prof. Dr. M. Kerem Doksat

Pek Muhterem Başbakanımız öyle şeyler yapıp, öyle lâflar ediyor ki,
millî dayanışmayı ve bütünlüğü perçinliyor vallahi de billahi de.

Mersin’e toplu açılış törenine katılmak üzere geldiği Adana Havalimanı’nda azıcık bir partili tarafından karşılanınca kısa bir konuştu ve dik durun, diklenmeyin dedi.

Protestolar sırasında sosyal medyada kendisine yönelik yazılara da değinerek,

“Onlar bu ülkenin Başbakan’ına küfür edecek kadar alçaktırlar.”
 dedi.

“Dik dur eğilme, Adana seninle”
 şeklindeki müthiş yaratıcı sloganlar devam ederken,

“Hiç endişeniz olmasın, siz bizimle beraber yürüdüğünüz sürece, milletin rotasında dimdik ayakta duran bir Ak Parti iktidarı vardır. Başbakanınız, Genel Başkanınız olarak bu can bu tende olduğu sürece şunu bilesiniz ki, hiçbir şeyden Allah’ın izniyle yılmaz. Bizim bu dünyada sadece Rabbimize bir can borcumuz var, kimseye değil.” dedi;

Buradaki rabbimize mi yoksa Rab’bimize mi karışık tabii…

Bugüne kadar hep “Gâzi” veya “Gâzi Kemâl” derken, dili sürçtü ve “Atatürk Kültür Merkezi’nin üstünde o paçavralara niye göz yumdunuz?
Asılanlar neydi terörist. İllegal görünen legal örgütler.
Başbakana hakaret içeren paçavralar. Anıt’ta bölücülerin posteriyle Türk bayrağı ve Atatürk’ün posteri yan yana. Niye bunu seyrettiniz?”
 diye sordu.

Bu sefer de Lima sendromu söz konusu galiba.
Yâni yavaş yavaş Atatürk ve arkadaşlarının bu memleketi kurarken kullandıkları zihniyete yaklaşıyor. Aman bu yazıyı O’na göstermeyelim de, haklı olduğuna inandığı yolda “yoldaşlarıyla beraber yürümeye” devam etsin.

RTE_ol_de_olelim

Kalktı, “Onlar milyonlarca tivit atsınlar, bizim bir besmelemiz hepsine yeter.” dedi.
Bence Ayet-el Kürsî de makbuldür.
Hâttâ kutsal amaçlı bir tivitle bütün yandaşlara da
anda iletilebilir…

Eh, sen misin bunu yapan?

İsrail Parlamentosu Knesset’in Başkan Livni, Taksim’deki Gezi eylemcilerine
destek vererek, İbrani radyosunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın düşmesi için dua etti; radyodan canlı verilen duasında,

“Türkiye’deki gösterilerin Erdoğan düşene kadar devam etmesi için dua ediyoruz.
Kendisi İsrail’in düşmanı; O’nunla barışmamıza ve resmî özür sunmamıza rağmen
bize karşı da düşmanca bir tavrı var.”
 dedi.

Eh, acaba Sünnî – Hanefî – Selefî – Vehhabî duası mı tutar yoksa en kadim
İbrahimî dinin mensubununki mi, göreceğiz…

Bunlar bana tıbbiyede okurken kafası karışan Remzi’nin (Remzi, remzî yâni sembolik bir isimdir) hâlini hatırlattı. Gençlik işte, birbirimize “moruk” derdik.
Remzi, kasaba kökenli ve mütedeyyin bir aileden gelen, bir gün Komünistlerle birlikte “fruko taşlamaya” gider (o zamanlarda toplum polislerinin taktığı başlıklar, zamanki Fruko marka şişelere benzerdi de), o Cuma da öğle namazına iştirak ederdi.

Sonunda tereddüdünü şöyle aşmıştı: Bana geldi, “Moruk, bugün Allah’ın olmadığını anladım.” dedi.

Tir tir titriyordu, tam bir heyecan ve helecan içindeydi.
“Anlat baklayım moruk.” dedim.

Bak moruk, bugün Cuma’ya gittim ve şu anda gördüğünden çok daha perişan bir hâlde, ağlayarak yakardım: Allah’ım, eğer sen varsan, şu câminin ışıkları bir an için sönsün dedim ama hiçbir şey olmadı.
Anladım ki Allah yok”
!

Bir yandan da ne diyeceğim diye bana bakıyor…

Moruk” dedim, “ya senin kadar hulus içinde bir başka kararsız ‘Allah’ım, eğer sen varsan, bu câminin ışıkları sakın sönmesin’ diye dua ediyorsa, Allah ne yapsın”?

Senle konuşulmaz moruk” diye homurdanarak ve posbıyıkları altından da gülümseyerek uzaklaştı.

Sonra bir uyanık çıktı ki sormayın gitsin.

Benden 5 TL borç aldı albüm çıkaracağım diye, neredeyse yarım asır geçti,
hâlâ ödeyecek.
Bunu yasal faizden tahsil etsem yedi ceddim rahata erer ama ben ona kıyamam.
Bilmem kaç tane by pass olmuş, çocukları var…

12 Eylül faşizminin dayattığı mecburî hizmetten yırttı.

Nasıl mı?

Kalktı, Öğrenci İşleri’ndeki bir hatunu tavladı, zaten hazır bekleyen diplomayı yürüttüler ve bizler paşa paşa iki sene giderken, o ihtisas yaptı.
Arada karşılaştığımızda, o zamanki Adana Numune Hastanesi’ndeki karanlık dehlizlere dalarak ortadan kayboluyordu.

Bu anlattıklarımdaki şeyler tamamen hayal mahsulü olup,
gerçek hayattaki benzerlikler tamamen “Jung’ien” mânidar tesadüflerdir.

***

Malum, yarım buçuk kan İzmirliyim.
İzmir, Atatürk’ün “ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” dediği şehirdir.
Ticari ve ekonomik rüzgârlara da kolay adapte olur İzmirliler.

Mesela Demokrat Parti döneminde silme liberal olmuşlardır.
Hâlâ da Liberal İzmirliler” diye bir e-grubunda hararetle tartışıyorlardı.
Beni de üye yapmışlardı, sessiz sedasız ayrıldım çünkü liberal değildim.
Ama şimdi İzmirliler yekpare oldular, hepsi tek hedefe kilitlendi ve ayrı gayrı kalmadı.
Hepsi dua ediyorlar.

***

Demin kızım Ayşe Cânan aradı, o’nun şöyle bir öz ve soygeçmişi var:
Annesinin babası İstanbullu ve asil bir ailedendir ama Kıbrıs’a göçüp, mücahit hareketine de katılmıştır. Annesinin annesi de Kıbrıslı asil bir ailedendir, o da mücahit hareketine katılmıştır. Ne zaman ki evlenmişler, ancak o zaman Rahmetli Rauf Denktaş
sırrı açıklamış ve ağlayarak birbirlerine sarılmışlardır.
Orası böyle kurtulmuştu!

Neyse, bu gece uçakalanından gelecek (orada öyle derler) ama bana şunu anlattı:

“Babacığım, buradaki yaşlılar, yâni eski soykırım günlerini hatırlayacak kadar yaşlı olanlar çok korkuyorlar. Buna mukabil, birkaç sene öncesine kadar Türkiye’den kopan ve âdeta yabancılaşan bütün gençler şimdi ‘gitsin, biz Türkleri rahat bıraksın’ diye haykırıyorlar” dedi.

Yâni şimdi, Sayın Başbakan sayesinde, KKTC ile T.C. de tekrar kaynaşmakta.

Dualara bir de Kıbrıslılarınki eklendi.

ABD’liler dua ediyor, AB’liler dua ediyor.

Faiz lobisi, münafık içki lobisi, FED Bankası lobby’si dua ediyor.

Eh, sonsuz adaleti olan Yüce Allah herhâlde demokratik bir tercih yaparak,
çoğunluğun talebini tercih eder, bilemem!

Haddimi aşmayayım…

***

Bu arada, her iki Facebook hesabımı da birileri gözden geçirdi;
birisi Ankara’dan. Öbürü ABD’denmiş, öyle ihbar aldım.
İlâhî mi yoksa, merkezî mi bilemiyorum.
Zâten bunlar acayip karışmış vaziyette.

***

Şimdi Oğuz kardeşimden bir fıkra geldi:

Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den biri devesiyle Şam’a gelmiş, dolaşırken biri yanaşmış:

-Ver o dişi deveyi bana!

Tartışma büyümüş, Küfeli: “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir.” demişse de anlaşamamışlar, iş Muaviye’ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış, Muaviye, Küfeli ile Şam’a da, deveye sâhip çıkanı dinledikten sonra, kararını açıklamış:

-Bu dişi deve Şamlı’nındır!

Sonra toplananlara dönmüş:

-Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?

Hep birlikte bağırmışlar:

-Şamlı’nındır!

Küfeli şaşkın şaşkın, giden devesinin ardından bakakalırken Muaviye,
Küfeli’yi yanına çağırmış:

-Ey Küfeli, dinle!
Sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi değil, erkektir.
Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki:

-Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen
10 bin adamı var!
Ayağını denk al!

***

Sözlerime son verirken, size çok kısa bir fıkra anlatacağım.

Bir daha anlatayım mı?

Bir daha anlatayım mı?

Bir daha anlatayım mı?

Gerek yok…

Bülent Arınç Beyefendi’yi dinleyin yeter.

Gülmekten ölebilirsiniz.

Onun için önce dua edin!
(23.6.13)