Etiket arşivi: TOKİ

Duran AYDOĞMUŞ’tan İleti

Sn. Duran AYDOĞMUŞ’tan..

Değerli Dostlar, !!!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Prof. Dr. Ahmet Saltık hocamız Tıp Doktoru ve aynı zamanda Siyaset Bilimcidir. (Halen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesi. Geçmiş yıllarda kendileriyle randevumuz vardı ve beni ve arkadaşımı da içeri anfiye alarak öğrencilerine bizi tanıtıp dersini dinlememizi sağlamıştı.)
 

Benimle de paylaştıkları yazılar son derece bilinçlendirici aydınlatıcı olduğu için hepsini okuyorum. Web sitesinde hem kendi yazılarını, hem de faydalı (AS: yararlı) gördüğü diğer (AS: öbür) yazarların yazılarını paylaşıyorlar.

Bir önemli özelliği daha var Saltık Hocanın, O da Türkçe tutkusudur. Web sitesinde yayımladığı başka yazarların yazılarındaki yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıklarını yazıyor parantez (AS: ayraç) içinde (AS: … biçiminde). Aşağıdaki yazı Barış Doster‘in, ancak, Saltık Hocanın ek yazısı da var altta. Tıklayıp okuyun lütfen.
 
Yazıda önemli maddeler var. Örneğin, Komünist Küba ve Çin devletlerinin Kapitalist bazı (AS: kimi) Avrupa devletlerine korona için tonlarca tıbbi malzeme yardımı gönderdiği de yer almış (TV haberlerinde de vardı).
 
Ben, konulara ilişkin şunları da belirtmek isterim:
Üç Avrupa ülkesinde (İsveç, Almanya, Finlandiya) bulundum. Şu gerçeği gördüm anladım
Görünüşte üçü de bize göre kapitalist ülkeler. Ancak, kendi halklarına her konuda sosyaldirler. Eğitimleri parasız, sağlık sigortası tam (özel sektör çalışanı da olsa fark etmiyor, herkesin sigortası ödüyor her şeyi).
Hastaneye gittiklerinde hastaların bizdeki gibi ödemeleri yok.
Her mahallede her tür okul var, taşımalı eğitim yok. Kilise pek yok (eskiden yapılmış tarihsel kiliseler var, Hıristiyan aleminde son iki yüz yıldır kilise yapılmadığı biliniyor). İki oğlum İsveç’te okudu, beş kuruş giderimiz olmadı, üstelik bütün okullar öğle yemeği veriyor (Müslüman öğrencilere ve vejetaryen öğrencilere özel yemek çıkıyordu okulda).
Almanya’da üniversiteyi (yüksek lisans) bitirdiler, sağlık sigortalarından başka giderimiz olmadı. Yani, kapitalist ülkeler ama bizden çok farklıdırlar.
Türkiye artık tam kapitalizmi uyguluyor (Eğitim ve sağlık patronlara teslim! Sayısız özel okullar-kurslar (taşımalı eğitim) ve özel hastaneler var bizde! Böyle bir sistem nereye dek?!
 
Saygı ve kaygılarımla. 22.03.2020
========================================
Dostlar,
Saygıdeğer arkadaşımız Duran Aydoğmuş, görüldüğü gibi çok değerbilir bir site okurumuz.

Arada böylesine bizi şımartan, gerçekte sorumluluğumuzu daha da artıran iletiler paylaşır.

Teşekkür doluyuz kendilerine.

  • Türkiye’de korona virüs epidemisi (salgını) ne yazık ki iyi yönetilemedi..

Pek çok hata yapıldı, gecikildi.. ne var ki AKP iktidarı yapıp ettiklerini her zamanki gibi cilalamakta..

Örn. 21500 dolayında insana Umre ziyareti için izin verilmeyecekti..
Haydi verildi, dönüşlerinde yarısından azı değil, tümü 14 günlük karantinaya alınacaktı..
O Umrecilerden biri, polise tükürerek
  • “..bize bulaştı ise size de bulaşsın!!”.
diyecek ölçüde insanlıktan – dinden çıkmıştı.. Başka zaman kafa – göz kıran polis, inanılmaz sabırlı oldu!?
Bir başka yobaz kümesi (gurubu) camilerin kapısını tekmeledi toplu namaz kılmak için..
Polis orada da inanılmaz hoşgörülü idi!? Yobaz, gene yazgıcı (kaderci) idi,
  • “Allah’ın evine virüs bulaşmaz..”
safsatasını haykırıyordu. Bunlar özellikle son 18 yılda beslenip büyütülen AKP tabanı kökten dinciler.. AKP ve Polis çoook yumuşak bu haddini bilmez eylemcilere??
AKP = Erdoğan, demeçlerinin içine ne yapıp edip gene dini soktu ve korona salgını ile dua ile başedeceğimizi de ekleyiverdi.
Kullanılacak tanı ve tarama testlerine en az 2,5 ay önce karar verilecek, yaygın uygulamaya başlanacaktı. Hala 81 ilin ancak 1/4’ünde bu olanak var (yaklaşık olarak).. Çok az test yaptığımızdan, gerçek durumu bilmiyoruz.. Bu yazının yazıldığı 22 Mart 2020 Cumartesi günü saat 22:30 dolayında Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre toplam 20345 test yapılmış (test sayısı mı kişi sayısı mı, belirsiz!) ve 1236 olguda pozitif çıkmıştır. Kişi sayısı temel alınırsa, %6,1 düzeyinde yüksek bir oran söz konusudur. Çok sayıda olguya tanı kon(a)madığı rahatlıkla söylenebişir. Dolayısıyla bulaş zincirini kırmak zaman alacaktır.
Yoğun bakım birimleri – donanımı – çalışanı başta olmak üzere maske – yüz siperi – tulum, dezenfektan vb. lojistik sorunu çözülmüş olacaktı.. Oysa ülkmizde sağlık hizmetleri çok büyük ölçüde özelleştirildi. 1530 hastanenin 650’si özel sektörde. Dolayısıyla merkezi yönetimin ulusal ölçekte bir planlama yapma olanağı yok!
Örn. korona hastaları ARDS tablosuna girdiklerinde (akut solunum güçlüğü) ve mekanik ventilasyon desteği gerektiğinde donanımımız ne durumdadır? Kamusal yatırımlar daraltılmakta, alan özel sektöre / yerli – yabancı sermayeye bırakılmaktadır. Sermaye de kendi iç tutarlığı ile ülkenin gereksinimlerine göre değil, ençok kazanç (maksimum kâr!) ilkesine göre davranmaktadır!
  • Türk sağlık sektörü çok parçalı ve birçok bakımdan yetersizdir bu salgın ile başetmek için.
Öğrenci yurtlarını binlerce genci sokağa atarcasına boşaltmak yerine, sahra hastaneleri – karantina yerleri yapılıp hazır edilecekti.. TOKİ ne güne duruyor??
Yaygın halk eğitimine daha erken başlanacaktı.. Eğitimsiz – dinci yetiştirilen kitleler, hastalığa kadercilikle meydan okuyarak ülkemizi daha büyük bir faciaya sürüklüyorlar..
Belli koşulları sağlayan bütün hastaneler pandemi hastanesi ilan edilmeyecek; bu amaçla belli hastaneler ayrılacak ya da Çin gibi 10 (on!) günde yenileri inşa edilecekti (nerdeee o teknoloji bizde??)
AKP = Erdoğan, ilk olgudan sonra 7 gün ortadan yitti. Devlet susar mı? Üstelik TEK ADAM REJİMİ ile ülkemizin uçacağı masalları anlatılmıştı bu halka.. Yönetim zaaf içindedir. Bakanlar sekreter durumundadır, yeterince yetkili değillerdir. Bürokrasi de TEK ADAMIN ayar vermesine mahkum, dolayısıyla hantaldır..
Sosyo – ekonomik önlemler yetesiz, adaletsiz, ve sermaye yanlısıdır.
AKP = Erdoğan rejimi daha önce de önemli hiçbir krizi başarıyla yönetememiştir. Örn. 2008 krizinin teğet geçtiğini söylemişti zamanın Başbakanı Erdoğan ama Türkiye izleyen yıl %6 dolayında muazzam bir küçülme yaşamıştı!
Türkiye, Suriye bataklığına İhvancı anlayışla sürüklenmiş, kilitlenmiştir..

Hazinenin patronu damat bakan  2019’da 2,5 milyon istihdam yaratılacağını buyurmuştu ama TÜİK geçen yıl 932 bin yeni işsiz oluştuğunu açıkladı! Maaşallaaah, ne öngörü değil mi??

Örnekler çoğaltılabilir… Son 7 yıldır ulusal gelir sürekli düşüyor, YOKULLAŞTIRILIYORUZ.

  • Son 20 yılda ülkemizden 3 trilyon Dolar servet çıktı, giren ise 1 trilyon dolar;
  • Sonuç, AKP iktidarının misyonu, ulusal serveti rant olarak dışarı akıtmak..
    (Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Cumhuriyet, 19.03.2020)
Böylesi bir siyasal irade ve kadrodan Ulus adına ne beklenebilir ki??
Hızlı ve akılcı (rasyonel) karar alma ve uygulama becerisine dayalı bir KRİZ YÖNETİMİ ortada yoktur… Oysa asıl gereksinim duyduğumuz böylesi bir yapı ve işleyiştir..

Yönetim zaafı ve ulusalcı olmama; yumuşak karın budur!

Sonsöz     : 
Türkiye, koronavirüs salgınını AKP ile değil, belki de AKP’ye karşın aşacaktır, aşmak zorundadır. Tek yol BİLİMSEL AKILCILIKTIR..

Sevgi, saygı, KAYGI ama UMUT ile. 22 Mart 2020

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı / Ankara Üniv. Tıp Fak.
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanu / Siyaset Bilimi – Kamu Yöneticisi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Elazığ ve Malatya Depremi…

Elazığ ve Malatya Depremi…

AB Komisyonunun Kriz Yönetiminden Sorumlu Üyesi Janez Lenarcic, yaptığı yazılı açıklamada, tüm AB’nin Türkiye ile dayanışma içinde olduğunu, Acil Müdahale Koordinasyon Merkezi’nin (ERCC) durumu yakından izlediğini belirtti.

Copernicus Uydu Görüntüleme Sistemi‘nin Türkiye’nin istemi üzerine devreye sokulduğunu kaydeden Lenarcic, bu sistemin sahada arama kurtarma çalışmalarına destek olacağını, AB’nin daha çok destek sağlamaya hazır olduğunu ifade etti.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel de Twitter hesabından, “Düşüncelerimiz Türkiye’deki depremde yakınlarını yitiren ve yaralananların aileleriyle. Destek vermeye hazırız.” paylaşımını yaptı. (Cumhuriyet, 25.01.2020)

30 yurttaşımızı yitirdik.. Yüzlerce yaralı var..
Çok sayıda yıkılan bina…
Yüreğimiz acı dolu..
Basmakalıp (klişe sözler) ne işe yarar ki?
Ölenlere rahmet, kalanlara sabır dilemek..
Bu denli kolayca geçiştirilebilir mi?
Yine deprem değil ama binalar “öldürdü”!
1999 Kocaeli depremi ardından çıkarılan Deprem Yönetmeliği tümüyle yaşama geçirilemedi aradan geçen 20 yıla karşın..
Oysa bu amaçla 20+ yıldır on milyarlarca TL vergi ödedik telefon faturalarımızla.
Öte yandan TOKİ eliyle başlatılan kentsel dönüşüm süreci tavsadı ve hatta yozlaştı, rant yolsuzluğuna dönüştürüldü. AKP iktidarı hemen her şeyi özelleştirirken, TOKİ eliyle devlet, sözde konut üreticiliği ve pazarlamacılığı yapmayı bırakmıyor..
Birkaç tane Kamu bankasını da elden çıkar(a)mıyor..
Sonuç ne yazık ki fiyaskodur..
Kısa – orta – uzun erimli stratejik ulusal hedeflerimiz olmalıydı..

  • Örneğin 10 yılda yapı stokunun %50’sini (yarısını!) yenileyeceğiz..
  • 20. yılda tüm ülkede yapı stokları yenilenmiş ya da gerekmeyenler desteklenmiş olacak.. gibi.

Özellikle 1. derece deprem kuşağı olan bölgelerden başlayarak.
İstanbul’a ayrı bir önem ve öncelik tanıyarak.
Ülke nüfusumuzun %90’lara varan kesimi 1. derece deprem kuşağında yaşamakta.

Geçirilen 20 yıla yazık olmuştur. Giderimi telafisi) yoktur. Masum – yoksul insanlar bu skandal politikaların bedelini canlarıyla en ağır ve yakıcı biçimde ödemektedirler, engelli kalmaktadırlar, yakınlarını yitirmenin ağır manevi acıları altında kalmaktadırlar yaşam boyu..
****
AB’nin, AKP iktidarının istemiyle Copernicus Uydu Görüntüleme Sistemi üzerinden Türkiye’ye coğrafi konumlanma bilgi aktarması çok olumludur. Ayrıca insanlı – insansız hava araçlarıyla da tüm bölgenin taranması ve özellikle kırsal köy yerleşimlerine hızla erişim büyük önem taşıyor..

Adı geçen uydu görüntüleme sistemi nedeniyle Polonyalı uzaybilimci Kopernik’i anımsamamak olanak dışı. Kopernik, gezegenler arası çekim yasalarını keşfetmiş ve hesaplamıştı. Ne var ki, ceberrut Katolik kilisesi bilimin – aydınlanmanın önünü kesmişti. Kopernik, kritik önemdeki bu bilimsel buluşlarını yaşamda iken yayımlayamamıştı. Ölümünden sonra bu formüller yatağının altında bulunmuştu..

Öte yandan, ülkemizin GPS tabanlı ulusal uydu sistemlerine sahip olması vazgeçilmez olmuştur. Büyük ATATÜRK‘ün “İstikbal göklerdedir..” sözleri 1930’lara tarihlenmektedir.
****

  • Başta İstanbul olmak üzere, boş olan TOKİ konutları hızla kullanıma sokulmalıdır.
  • Özellikle kentsel dönüşümün hızla yapılması gereken yerlerde bu işlem yapılmalı ve eldeki konut fazlası atıl bırakılmamalıdır.
  • Hatta, özel sektörün elinde biriken, ekonomik kriz nedeniyle satılamayan ve sayısının 1 milyonu aştığı belirtilen konut stokunun da bu bağlamda hızla değerlendirilmesi düşünülmelidir..
    ****

Bölgede özveri ile hizmet veren tüm kamu çalışanlarına, gönüllülere, emekçilere şükranımız sonsuzdur.

Tüm ulusumuzun acısını yürekten paylaşıyoruz.

Sevgi, saygı ve DAYANIŞMA ile. 25 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

Kurban’ın İşlevini sorgulayalım : “Boşuna kurban kesip durmayın!”

01.09.2017 için güncellenmiştir..

Kurban’ın İşlevini sorgulayalım mı ??

“Boşuna kurban kesip durmayın!”

Evet dostlar..

Teşekkürler aydın din bilgini Sayın İhsan ELİAÇIK… Size aynen katılıyoruz.. Aynen, yazdıklarınıza (makale aşağıda) uygun davranıyoruz.. Yazsak ayıp olur, yazmasak olmaz??..

ADD’ye burs bağışı yapıyoruz..
TSK’ya “kurban bağışı” yapıyoruz ama “kurban kesmek için” değil!
– Üniversitemizin – derneklerin giysi ve eşya bankalarına gereksinim dışı fazlalıklarımızı aktarıyoruz.. Bunları birer “kurban” olarak görüyoruz.
Kurban sözcüğünün asla dar anlamda “hayvan kesmek (boğazlamak” OLMADIĞINI çook iyi biliyoruz.

Diliyoruz toplumsal – siyasal örgütlenmemiz bunlara gereksinimi en aza indirsin.
Hakça bir üretim – paylaşım düzeninde yoksul  – yoksun kalmasın ya da en aza indirilsin..
O aşamaya dek SOSYAL DEVLET, YOKSULLUK SİGORTASI‘nı kurumlaştırsın ve insanların onuru incinmeden gereksinimleri toplumsal dayanışmanın doğrudan aracı olan adil vergiler üzerinden karşılansın. Türkiye’de olmayan 9. sigorta kolu AİLE SİGORTASI” artık kurulsun.. AKP 15 yıldır bunu kasten yapmayıp insanların yoksulluk, yoksunluk ve çaresizliklerini acımasızca OY’a dönüştürme politikaları izledi.

Örn. TOKİ son 10-12 yılda 1 milyona varan konut fazlası yarattı, lüks konutlar yaptı
ama ülkemizin üniversite öğrenci yurdu gereksinimini bilerek ve isteyerek çözmedi. Öğrenciler ve aileleri yandaş tarikat ve cemaatlerin kucağına, beyni yıkanıp mürit yapılmak üzere terk edildi. Tüm bunları yapacaksınız, bir yandan da sözümona “kurban” ibadeti yapacak, birkaç günde 3 milyon dolayında masum hayvanı boğazlayacaksınız.. 10 milyar TL’ye varan yapay ve verimli olmayan bir ekonomik hareketlilik yaratarak savunacaksınız!. Bunca ikiyüzlülük hangi dinde olabilir ki?? Ya da dini böyle yorumlayanlara ne demeli?

  • Çok merak ediyoruz : Türkiye’de derin dondurucu satışları kurban bayramı öncesinde neden artıyor??!

Yurttaşımız “ALLAH DEVLETE – MİLLETE ZEVAL VERMESİN” demeyi sürdürsün.
Şu ya da bu kişi, vakıf – derneğe, partiye değil; DEVLETE “dua” (teşekkür!) etsin..
O tarikatın – bu cemaatın mensubu – müriti olmasın, meczuplaşmasın..
Cumhuriyetin başı dik onurlu yurttaşı olsun! Bu da HALKÇI EKONOMİ ile olur..
KüreselleşTİRmeci = Yeni emperyalistlerin vahşi kapitalist piyasacılığının girdaplarında Türkiye Cumhuriyetini ve yurttaşını öğüterek değil!
*****
Ülkemiz çoooook borçlu.. Hayvan varlığımız çok yetersiz.. (40 yıl önce kişi başına 2, şimdilerde yarım tane!) İthal kurbanlık olur mu?? Borçlu insan kurbanlık hayvan verebilir mi (“kesebilir mi?” demiyoruz! ) Tanrı’ya? Yanıt “hayır” ise borçlu ülke kurbanlık ithal edebilir mi? Elbette hayır!

“Kurban” asla salt kesimlik hayvan anlamına gelmiyor..
Prof. Yaşar Nuri hocadan da öğreniyoruz; Peygamber tek bir kez hayvan kesmiş,
o da konuklarına ikram etmek için.. Artık bu halkı aldatmaktan utanmak gerekir..
En ağır ahlaksal sorumluluk da Diyanet İşleri Başkanlığına ve siyasilere düşer.

  • 1-2 günde 3 milyona yakın hayvanı boğazlamak kanlı bir zulümdür, israftır,
    çevreye ağır kirliliktir, doğa katliamıdır, hayvan haklarına en ağır saldırıdır..
    Kitle psikolojisinde vahşeti, saldırganlığı… canlı – diri tutup sürdürmektir.
  • Oysa bu ilkel şiddet dürtüleri toplumsal bellekte zamanla sönümlendirilmelidir.
  • IŞİD, RTE’nin – Davutoğlu‘nun saçma sapan sözlerinde olduğu gibi din eğitimi olmayışının değil, tam da tersine din adına bu vahşet öğretilerinin yansımasıdır; CİHAT’tır!

İnsanların artık 21. yy’da, Peygamberden 1400 yıl sonra aklını başına alması gerek..
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bugünler içindir..
Milyarlarca TL Devlet bütçesini yiyip oturmak için değildir.
Topluma bir aydınlık yol göstermek içindir; dinin bilimsel – akılcı yorumu içindir.
İlahiyat Fakülteleri neden susar? İşlevleri nedir?
Toplumu hurafelelere boğup rantını devşirmek için mi??

“Diyanet hurafe üretiyor.. ” diye yazan Prof. İlhan Arsel‘e ülkeyi dar ettiniz;
adamcağız gurbetlerde (ABD’de) sıla özlemiyle yaşadı uzun yıllar ve orada öldü.

Turan Dursun‘u hem hiç hazmedemediniz hem de garibandı, Vehbi Koç’un damadı değildi, hukuk profesörü de değildi merhum İlhan Arsel gibi; “karanlıkta bırakılan” bir cinayetle en üretken döneminde susturdunuz. Ama yazdıkları artık kalıcıdır.. Milyonlara erişmiş ve uyandırmıştır. O, “Din Bu mu?” diye soruyordu.
Yanıt veremediniz, kurşunlattınız.
Siz gerçekten dindar mısınız, her türlü araçla dini siyasetin – ekonominin – uçkurun…. emrine veren bir mafyatik güruh musunuz?? Kimsiniz siz?

Marks asla ‘din afyondur’ demdi; ”kapitalizm dini bir afyon gibi kullanıyor” dedi. Sizin yaptığınız tan da bu değil mi??

“ILIMLI İSLAM” da ne ola ki? İslam dinini, ihtirasları aklını fersah fersah aşan
bir emekli ilkokul mezunu vaiz üzerinden emperyalizmin hizmetine sokmadınız mı?

Bayramda olsun dürüst olun; açık olun, insan olun!

Sevgi ve saygıyla. 25.09.2015, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net, profsaltik@gmail.com

*****
Geçen yılki yazımızı aynen yineliyoruz…

Bu yıl da “Kurban Bayramı” öncesi “derin dondurucu” reklamları ve satışı çoook artmuş..
Neden acaba??

Bu yıl Datça Billurkent’te bir ilke tanık olduk!

– ……. şu şu şu kişiler 1, şunlar şunlar… 2’şer kurban kesmişlerdir.. Hayırlı olsun..

Duyurusu yapıldı sitenin sesbüyütürlerinden (hoparlör)!
Bizler AKIL’dan kopan ve sapan, gösterişe – ticaret alet edilen İslam dini gerçeğine dönsün diye yırtınırken geldiğimiz yere bakın! “Kurban kesenler” tatil sitesinde adlarıyla ve kesitkleri kurban sayısıyla reklam ediliyor.. Oysa ibadet gizli değil midir? Bu davranış şirk değildir de nedir??

Sevgi ve saygı ile. 11 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net, profsaltik@gmail.com
==========================================

İhsan Eliaçık: “Boşuna kurban kesip durmayın”

Ihsan_ELIACIK

(DHA) İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, kurban bayramı ile ilgili çok konuşulacak bir yazı kaleme aldı. (http://www.msn.com/tr-tr/haber/turkiye/)

 

– Kurbanın yanlış anlaşıldığını savunan ve
hayvanların boşa kesildiğini

belirten Eliaçık, bunun İslam öncesi bir kültürün devamı olduğunu,
Sümerler’de gereksinim fazlası tapınağa getirilen malların üzerinin “Tanrı malı” diye damgalanarak gereksinim sahiplerine bırakıldığını anlattı.

Bu kültürün İslamiyette de sürdüğünü belirten Eliaçık, Adilmedya.com sitesindeki yazısında ”Mekke’de çıkan Peygamber Hz. Muhammed de, insanlara aynı şeyi anlattı.
Dedi ki; burası Allah’ın evidir, gereksiniminden çok olanı herkes buraya getirsin.
Getirdiler ve oraya bıraktılar. Üzerinde, Allah’ın ismi anılmak, üzerine Tanrı malı damgası vurulması kültürünün devamıdır.” dedi ve şöyle devam etti:

”Üzerine Allah’ın adı anmayı, bıçağı eline alıp, Bismillahirrahmanirrahim diyerek,
böyle fışkırtarak hayvanın kanını dökmeye çevirdiler. Üzerinde Allah’ın adı anılmak
bu değildir! Üzerinde Allah’ın adı anılmak demek; ben bu keçiyi, koyunu, deveyi, kamuya, yoksula, gitsin diye adıyorum demektir. Üzerinde yazıyor işte Tanrı malı, eskiden böyleydi, Kuran’dan sonra buna, üzerine Allah’ın adını anmak dendi. Bu sözler, bu hayvan kamu malıdır, yoksulun malıdır, kimse almasın.. demektir. İşte bunlara [hedy] denilir.”

KESMEKLE ALAKASI YOKTUR!

”İlk bakışta bunların, kesmekle alakası yoktur.” diyen Eliaçık şunları yazdı:

”Fakat daha sonra, uzak diyarlardan gelenler (hacılar) olduğu için, o hayvanlardan kesip, o insanların karınlarını doyurmak için de kullanılmıştır. Zamanla, önceki asıl görevi unutulup, kesme ön plana çıkarılarak, getirilip kesiliyor, bırakılıp gidiliyor şekline dönüştü. Kuran geldiğinde Araplar bunu zaten yapıyorlardı, Kabe‘nin etrafı, kesilmiş kurbanlarla doluyordu. Kuran geldi ve bu insanlara dedi ki :

Bu kestiğiniz hayvanların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz, ulaşacak olan sizin takvanızdır.
Bu şu demektir: Bunları kesiyorsunuz da, bunlar bana ulaşmıyor, dolayısı ile,
kesip durmanıza gerek yok;

– siz asıl, kendi aranızdaki davranışlarınıza bakın,
– birbirinize iyilik etmeyi öğrenin,
– adaletle davranın,
– işçinizi ezmeyin,
– kimseyi sömürmeyin,
– kul hakkı yemeyin..

Ben bunlara bakarım, kestiğinize ve kana değil! Bunu açıkça söylüyor. Fakat bunu da şöyle anladılar: Tamam, Allah ete ve kana bakmaz, takvaya bakar, yani bıçağı eline alır, hayvanı keserkenki duygularına bakar, bunu Allah için kesiyorum derken ki duygularına bakar, takva budur, diyorlar. Böyle yorumladılar.”

BOŞA KESİP DURMAYIN

”Ben bu yoruma da katılmıyorum, yanlış bir yorumdur.

Kuran diyor ki; “Onların etleri kanları Allah’a ulaşmaz!”

Yani, boşuna kesip durmayın! Allah diyor ki, onlar bana ulaşmaz, Ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen, salat, zekat, ihtiyaç fazlasını verme, isar, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları bekliyorum, takva budur.
Her yeri kan gölüne çevirdiğin zaman, Allah bundan mutlu oluyor değildir.
İşin aslı buydu, sonra döndü dolaştı ve başka bir şeye dönüştü.”

BEN 20 YILDIR KESMİYORUM

”Bakın, açık açık söylüyorum. Ben kendimi söyleyeyim, yirmi yıldır bayramda hayvan kesmiyorum. Ama; gurban, yakınlaşma, garip gureba ile yoksulla yakınlaşma bayramını çok seviyorum. Hayvan kesmiyorum ama bayram kutluyorum. Bayram çok güzeldir.”

Not : Bu yazının tümünü pdf olarak indirmek için lütfen tıklayınız..

Kurban’in_islevini_sorgulayalim_mi_bosuna_kurban_kesip_durmayin

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ : SUÇLU KİM?…


Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ aşağıdaki basın açıklamasını paylaştı.. Genel Başkan Sayın Nazım Mutlu, insan duyarlığı ile çok anlamlı bir içerik kaleme almış.. Anlayana..

Sevgi ve saygı ile.
17 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ

SUÇLU KİM?… 

            Manisa’nın Soma ilçesindeki bir maden ocağında yaşanan patlamada
iki gün geride kaldı, olayın üçüncü günündeyiz.

            Resmi açıklamalara göre, ocakta yaşamını yitiren işçi sayısı şu anda
(15 Mayıs 2014, saat 16.00 suları) 282’dir.
Söylenenler, sayının daha da artacağına ilişkindir, ne yazık ki…

            Öncelikle, Türkiye, ülkemiz, başın sağ olsun. Dileğimiz, acısı dayanılmaz noktaya ulaşan bu ve bunun gibi kaza süsü verilmiş katliamların, cinayetlerin bir daha yaşanmaması, yaşatılmamasıdır. Daha da önemli dileğimiz, yaşananlarla ilgili
her şeyin hesabının tane tane sorulacağı, cinayetlerde sorumluluğu bulunan herkesin cezasını tek tek bulduğu bir toplumsal duyarlılığa kavuşmaktır.

            İktidarın her geçen gün her türlü hukuksuzluğu kendi zihniyetine uygun bir tür yasaya, cinayetlerini meşruluğa, yalanlarını gerçekliğe, şiddetini vahşete dönüştüren sürecin geldiği nokta, artık söz söylemeyi, açıklamada bulunmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.

            Her şey gözümüzün önünde yaşanıyor. Düne dek iş kazası” görünümlü
birer ikişer, üçer beşer, onar yirmişer kıyımların hesabını soramamanın bedeli,
böyle ağır, hem de çok ağır oluyor. Ama, asıl suçlu biziz.

Çünkü…

Her bir özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, sendikasızlaştırmanın, güvencesizliğin, ucu bucağı belirsiz yolsuzluğun, hırsızlığın, adaletsizliğin, soysuzluğun hesabını tek tek, tane tane soramadığımız için, evet, suçlu biziz!

Yalan konuşuyorlar, gözümüzün içine baka baka yalan konuşuyorlar ve
böyle yaptıklarına halkı inandıramadığımız için, suçlu biziz!

Maden ocağında boğulan, diri diri yanan işçi kardeşlerimiz!
Onların eşleri, anneleri, babaları, çocukları… Bu acıyı size yaşatanlarla,
onların yalanlarıyla baş etmeyi başaramadığımız için, suçlu, biziz!

Bütün cinayetleri yıllardır kader diye sana, bana, hepimize yutturanların
maskelerini yüzlerinden indiremediğimiz için, suçlu, biziz!

Ocaklarda, tersane iskelelerinde, merdivenaltlarındaki tezgâhlarda,
TOKİ binalarının zeminlerinde katledilenleri birkaç gün sonra unutma gafletinde bulunduğumuz için, evet, suçlu biziz!

Bir cümle de Başbakana, Bakanlara ve benzerlerine :
Size, olup bitenlerin hepsinden “yüzünüzün akıyla!” çıkma başarısı gösterme fırsatı verdiğimiz için, evet, sizde bir sorun yok! Suçlu, biziz!

Acımız sonsuzdur.

Başın sağ olsun Türkiyem.

Nazım Mutlu
Genel Başkan

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ

 
ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Naci_Bestepe_portresi

 

 

Naci BEŞTEPE

 

  FİKİRSİZ
  7-8 Aylık hamilelerin sokağa çıkmasının terbiyesizlik olarak nitelendirilmesini RTÜK “fikir özgürlüğü” kapsamında değerlendirdi.
  Fikir fakirliği olunca…
 
  YALAN
  Bülent Arınç, GEZİ olaylarında hiçbir gazetecinin yaralanmadığını açıkladı.
  Gazeteler resimlerle yalanladı…
 
  SEVMEK
  RTE, TOBB Genel Kurulunda, “Herkes bizi sevmek zorunda değil” dedi.
  Orası belli.
  “Herkes bize biat etmek zorunda değil.” desene…
 
  TORPİLCİLER
  TOKİ‘ye AKP’li vekillerin 300 yakınının sınavsız alındığı açıklandı.
  Sınav da olsa alınırlardı.
  TOKİ’ye avantaj,yakınlara avanta…
 
  ACİL
  Bursa Nilüfer AKP İlçe Teşkilatı, Çocuk Hastanesi Acil girişindeki bahçede iftar düzenledi.
  Acil hastalık mı önemli, her fırsatta din sömürücülüğü mü?
 
  ÖZELLEŞME
  Harp Akademileri mezuniyet tören saati değiştirilerek
Başbakan’a iftar yemeği verildi.
  TSK’da özelleşme her alanda gelişti…
 
  YALAMA
  TOBB, Başbakanlık ve Diyanet İşleri ile işbirliği yaparak Filistinli esirler için fitre ve zekat topladı.
  Filistin kendi esirlerine ulaşmış mı da bizimkiler yardım topluyor?
  Bu enayilikler neden son bulmuyor?
 
  BAĞIMSIZ
  BDP istedi, İmralı’ya bağımsız doktor heyeti gönderildi.
  Milyonlarca Türk insanı istedi, yargı bağımsızlığı gerçekleşmedi…
 
  SERBEST
  15 Ekim’den itibaren PKK’lılara siyaset serbestisi getiriliyor.
  Bölücü teröristlere her şey serbest,
  AKP muhalifleri ağzını açınca derdest…
 
  SALAKÇA
  Rize RTE Üniversitesi, öğretim üyesi alımı için verdiği ilanda alacağı şahısların isimlerini de açıkladı.
  Torpilin de böyle salakçası…
 
  İŞGAL
  Bülent Arınç, “Silivri’yi işgal ettirmeyiz”
  Silivri’yi yargıçlara işgal ettirdiniz,
  Ülkeyi bölücülere işgal ettirmektesiniz…
 
  İMAM
  Gelecek yıl 100 İHL daha açılacak.
  Her yer, imam, 
  Her yer, din-iman yalan…
 
  HAM
  İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, kısaca HAM,
  Diyor ki, “Ben, temel insan hakları, seyahat özgürlüğü filan tanımam…
 
  İFTARLIK
  Beş yıldızlı otelde 100 bin TL ödenekle iftar veren Isparta Valisi merkeze alındı.
  Kesesinden olsa iftarı neyle yapardı?…
 
  GÜDÜMLÜ
  AKP özel yargısı olmayan örgütten ceza yağdırırken
müebbetlik “OSMANIM”ı beraat ettirdi.
  O mahkemeden ancak bu beklenirdi…
 
  YOBAZ
  Yalova’da bir yobaz, Atatürk büstüne “Allah-ü ekber” diye saldırdı.
  O pis ağzına Allah’ın adını aldı…
 
  ADALET
  Gezi şehidi İsmail Korkmaz’ın avukat ağabeyi “Adalet olsam intihar ederdim” diyerek ERGENEKON kararlarına isyan etti.
  İşte adaletsizliğin en kısa tarifi…
 
 Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

AKP Rejiminde ‘Koç’ Gibi Büyüme…

Dostlar,
Cumhuriyet‘ten Sevgili Mustafa Sönmez‘in yazısı aşağıda..
Kendisine teşekkür ediyoruz….Sevgili Lise arkadaşım (Van Atatürk Lisesi) Mustafa Sönmez;Dilerim atladığın önemli veriler yoktur..

Başbakan RT Erdoğan’ın aşağıdaki sözü beni ciddi ciddi düşündürüyor
hatta ürkütüyor..

  • “..İsteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada
    el değiştirmeye başladı…”

Ne dersin ??

Sevgi ve saygı ile.
11.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Mustafa Sönmez

AKP Rejiminde ‘Koç’ Gibi Büyüme…

Hatırlar mısınız; 11 Eylül 2010’da, anayasa referandumu öncesi RTE,
atv’de konuşuyordu;

  • “İstanbul sermayesi her nedense para kazanma konusunda bizimle anlaşıyorlar ama siyasi olarak anlaşamıyorlar. Siyaseten sizi destekleyemeyiz diyorlar… İstanbul sermayesi Anadolu sermayesini aralarına istemiyor…
    İsteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada
    el değiştirmeye başladı
    …”

Bazı yorumlarda, analizlerde, araştırma zahmetine katlanmadan, RTE’nin bu sözlerinin fazla ciddiye alındığını görüyorum. “İstanbul-Anadolu sermayesi” türü temelsiz“ karşıtlıklar’ üstüne ne teoriler üretiliyor, inanamazsınız…
Devamında da müthiş (!) politik tahliller ve önermeler…

***

AKP rejiminin, 10 yıllık icraatı boyunca, kendi organik burjuvazisini oluşturma gayretleri tabii ki oldu. Zaten, AKP’nin, ‘Milli Görüş’ten safına kattıkları arasında MÜSİAD’da örgütlü bir sermaye fraksiyonu vardı. Buna koalisyon ortağı Fethullah cemaatinin TUSKON’da örgütlü sermayedarları da eklendi. Bunların ortak özellikleri “Anadolu”lu olmaları değildi. Hem İstanbul hem Anadolu’da faaliyet gösteren,
hem sanayici-ihracatçı, hem tüccar, müteahhit şapkalarına sahip bu kesimin asıl özelliği, politik İslami hareketin arkasına sıralanmış olmalarıydı. Bu sermaye fraksiyonu, RTE’nin İstanbul sermayesi diye nitelediği TÜSİAD çatısı altındaki
büyük sermaye ile bağsız-bağlantısız, izole değil elbette. Çoğuyla taşeronluk, bayilik, temsilcilik ilişkisi var. Finans kapitalden kredi kullanıyor, onların işbölümünden
rol alıyor ve oynuyorlar.

Elbette ki AKP’nin ve İslami burjuvazisinin daha da büyümek ve geleneksel büyük sermayeden bağımsızlaşmak isteği var ve rejimin sunduğu fırsatları, nimetleri sonuna kadar kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. TOKİ inşaatlarından, belediye, diğer kamu yatırımlarından, muhtelif enerji, sağlık, tedarik rantlarından alabildikleri kadar aslan payını kapıp rejimin asli unsurları olmaya gayret ediyorlar. Ama, ya RTE’nin İstanbul sermayesi diye nitelendirdikleri? Onlar, rejimin uygulamalarından zarar mı gördüler, gerilediler mi? Gerçekten şirketlerini, pazarlarını İslamcılara mı kaptırdılar? Bunu iddia edenlerin, önce dönüp bu geleneksel egemenlerin bilançolarına göz attıktan sonra ahkâm kesmeleri gerekir.

***

Örnek olarak size Koç Grubu’nu analiz edeyim. Bilinir ki, Koç Grubu Türkiye kapitalizminin omurgasıdır. Her alanda ilki gerçekleştirenidir. Halihazırda 81 bin kişiye işverenlik yapmaktadır. Siz bakmayın RTE’nin üflemelerine, AKP döneminde
en hızlı büyüyen ve birikim rekoru kıran da yine TÜSİAD’ın kurucusu,
İstanbul sermayesinin duayeni Koç Grubu’dur. Sayılar ortada zaten…

Kaynak:Koç Grubu veritabanı. (*)Tüpraş’ın gruba katılması; (**)Tahmin

Koç Grubu’nun AKP rejiminde konsolide satışlarının %372 artarak 11 milyar dolardan 52 milyar dolara tırmandığını, işletme kârının da aynı sürede % 470 artışla 600 milyon dolardan 3.4 milyar dolara çıktığını görüyoruz. Grup, bu iklimde önemli bir bünye değişikliğine giderek 4 alanda yoğunlaştı. Bu alanlar ve cirodaki payları şöyle;

Tüpraş-enerji (% 63), otomotiv (% 14), beyaz eşya (% 11), finans (% 8).

Koç için Tüpraş’ın özelleştirmeden alınması miladi bir hamledir.
Tüpraş’ın ihalesine RTE’nin başburjuvası Çalık, Hindistanlı bir şirketle girmişti ama ihaleye Shell ile giren Koç’u geçemediler.

Koç, Karamehmet Grubu’na ait Yapı Kredi’yi ele geçirerek Koçbank ile birleştirdi.
AKP rejiminde gerçekleşen dış kaynak girişine bağlı, ithalata ve iç pazara dayalı
birikim sürecinden Koç Grubu aslan payını aldı.

***

Koç’un durumu böyle.

Diğerleri; Sabancı, Eczacıbaşı, Boyner, Dinçkök, Yaşar, Doğuş, Tekfen, AEH, Borusan gibi geleneksel büyük holdingler için de durum farklı mı? Hayır değil.
AKP döneminde hepsi büyüdüler. Dışarıdan akan kaynağı kullanmada, değerlendirmede ne engelle karşılaştılar ki? Bu anlamda rejime minnettarlar ve bunu çeşitli vesilelerle ifade ediyorlar da.

RTE’nin, sermayenin el değiştirmesi ile ilgili iddiası, orta-küçük firmalar dünyasında
oldu mu? Bakın bunu, araştırmak gerekir.

Peki, AKP rejiminin din esaslı toplum inşası, temel insan haklarını, özgürlükleri budaması, Cumhuriyet değerlerini öğütme saldırısı konularında “Büyük İstanbul burjuvazisinin” hassasiyetleri? Bu konuda sınıfta çaktıkları % 100!.. RTE’nin hot zotuna hiçbiri direnemedi, direnmek de istemedi. Araziye uymayı tercih etti.

Bizim burjuvazi için konu kâr ve sermaye birikimi olunca zaten, gerisi teferruattır…

12 Eylül rejiminde böyleydiler, AKP rejiminde de böyleler…
(Cumhuriyet, 10.12.12)

 

Mustafa Sönmez : ‘Dönüşüm’ maskeli kentsel yağma

Dostlar,

Kentsel dönüşüm ve TOKİ-AKP masalının, dayatmasının ipliğini pazara çıkaran bu denli ustalıklı bir yazı bu güne dek okumadım.

Van Atatürk Lisesinden arkadaşımız sevgili Mustafa Sönmez, biraz uzun ama tam bir irdeleme yapmış bu bağlamda.

Bu vahşetin bir an önce durdurulması ve ıslah edilerek zorba, yağmacı, ayrımcı, maskeli, anayasaya aykırı… gibi utandıran niteliklerinden arındırılarak yeni baştan yapılandırılması ivedilikle kaçınılmaz..

TBMM’deki muhalefet partilerine çok ağır sorumluluklar düşüyor bu TOKİ kuşatması bağlamında..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 02.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================================================

‘Dönüşüm’ maskeli kentsel yağma – Mustafa Sönmez

(Cumhuriyet, 01 Ekim 2012)

Tamamına yakını deprem kuşağında bir ülkemiz var. Sadece büyük depremini bekleyen İstanbul’da, konut stoku 4 milyonu aşıyor ama bunların yarısından fazlası depreme dayanıksız. Yeni yapılaşmalar planlı mı, yeterli mühendislik hizmeti alınarak mı yapılıyor, ruhsatlı, denetimli mi? Tabii ki çoğunlukla hayır. Bunlar yadsınamaz gerçekler… Olması gereken de belli. Ama ortada ne var? Ortada tam da AKP’ye uyan ikiyüzlü bir politika var. Bir yandan riskli yapıları yıkma, yerine sağlam yapılar yapma iddiası, ama bir yandan da yeni yapıların riske açık inşasına göz yumma ikiyüzlülüğü var. Afet riski gerekçe gösterilerek kent rantının sermaye birikimine payanda yapıldığı, “Hukuk Devleti” ilkesinin yerle bir edildiği bir gerçeklik var.

Bir kampanya ile başlatılacak ‘kentsel dönüşüm’ün özü, bu yağma. Ortada afet riskine karşı bir mekansal iyileştirme ihtiyacı varken AKP, birçok şeyde olduğu gibi, bu ihtiyacı kendi otoriter, kayırmacı, ayrıştırıcı, kullaştırıcı, yağmacı kimyasına uygun ele alıyor, örgütlüyor. Bundan da kendi değirmenine su taşımanın derdinde.

AKP rejimi, başta 17 Ağustos 2011 tarihli Kanun Hükmünde Kararname olmak üzere, yakın dönemde ilgili mevzuatta yapılan değişikliklerde, ısrarlı biçimde kendi anlayışını dayattı ve şimdi uygulamaya geçirmek istiyor. ‘5 Ekim’de 35 ilde 40 noktada toplam 6 bin küsur konut, birim ve işyerini yıkmaya başlayacağız” diyen yıkımın taşeronu Erdoğan Bayraktar, ‘ustası’ RTE’nin buyruğunu bir kampanya ile başlatıyor. Eski TOKİ Başkanı, “Kentsel dönüşüm”ün 20 yıllık bir program olduğunu söylüyor…

Yapı stokunun iyileştirilmesi iyi hoş, ama bunu AKP rejiminin eliyle yapılmak istenmesi, “AKP’vari” bir dönüşümü gündeme getiriyor..

‘Dönüşüm’ otoriter; çünkü yetkiler yeni kurulan TOKİ eski Başkanı’nın bakanlığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üstünden Bakanlar Kurulu’nda, dolayısıyla RTE’de toplanıyor. Yerel yönetimler sınırsız biçimde Bakanlığın doğrudan vesayeti altına alındılar. Belediyelerin kentlerde tek başına “kentsel dönüşüm alanı” ilanı yetkisi tümüyle kaldırıldı. Herhangi bir bölgenin kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilmesi ancak “belediyenin talebi, Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu`nun onayı” ile gerçekleşebilecek.

‘Dönüşüm’ yağmacı; çünkü yasayla, riskli alanlarda ve rezerv yapı alanlarında hazine mülkiyetindeki arsaların (askeri alanlar dahil) tümüyle Bakanlığa tahsis edilmesi düzenlendi. Bu alanların yerel yönetimlere ya da TOKİ`ye devredilebilmesi Bakanlığın kararına bırakıldı. Bu yağma sonucu, , kentsel sosyal ve teknik altyapı alanları için kullanılması gereken arsalar yağmacılara tahsis edilecek. Özellikle İstanbul’da artık kent merkezinde kalmış askeri alanlar, % 60`ından fazlası plansız ve kaçak yapılaşmış metropolün altyapı ihtiyacının karşılanması için kullanılacakken, AKP müteahhitlerinin sofrasına servis edilecek… Sadece bu da değil; rantı yükselen merkezi bölgelerindeki okul, hastane vb. kamu kurumlarına ait binaların, arsalarının, TOKİ ya da belediye aracılığıyla talan edilmesinin de önü açılıyor.Ayrıca , kıyılar, , tarım toprakları, zeytinlikler, meralar, ormanlar gözden çıkarılıyor, doğal, kentsel ve arkeolojik sit alanlarında olası bir talanın tüm engelleri kaldırılıyor.

‘Dönüşüm’ Anayasa’ya aykırı çünkü, riskli yapıların yanı sıra risk taşımayan yapılar, Bakanlığın belirleyeceği sınırların içinde kalmaları durumunda yıkılabilecek. Böylesi bir düzenleme, güvenli, risk taşımayan yapılarda oturan, “benim yapım risk taşımıyor, güvendeyim” düşüncesine sahip olan kişilerin hukuksal güvencelerini, barınma haklarını, konut dokunulmazlığını, belirsizlik taşıyan “uygulama bütünlüğü” kavramı ardına gizlenerek, ortadan kaldıran yanlarıyla Anayasaya aykırı. Riskli yapı olduğu iddia edilen yapılara ilişkin yargıya başvurma hakkı kısıtlandı. Bu da Anayasanın Hak Arama Hürriyeti ile ilgili 36. maddesine aykırı. Yapılan uygulamalara karşı yargıya başvurma hakkının tebliğ tarihinden başlayarak 30 güne indirilmesi, 60 gün olan yargıya başvurma hakkının 30 gün ile sınırlandırılması ve bu davalarda yürütmeyi durdurma kararı verilemeyeceğine ilişkin düzenlemeler, Anayasanın Hak Arama Hürriyetine ilişkin 36. maddesine açıkça aykırı.

‘Dönüşüm’ zorba; çünkü riskli olarak belirlenen yapıların yanı sıra, riskli alanlardaki yapıların tamamında, yapılara elektrik, su ve doğalgaz hizmetlerinin verilmeyeck, verilen hizmetler durdurulacak. Amaç, bu yapıların kısa süre içinde terk edilmesini ve bölgenin zorunlu tasfiyesini sağlamak.Bu düzenleme, barınma hakkını güvence altına alacak kararlarla desteklenmez ise kabul edilemez bir nitelikte.

‘Dönüşüm’ ayrımcı; çünkü, “Anlaşma ile tahliye edilen yapıların maliklerine veya kiracılarına geçici konut veya işyeri tahsisi veya kira yardımı yapılabilir” biçimindeki düzenleme, “yapılabilir” gibi belirsizlik içeren muğlak tanımlamaları nedeniyle barınma hakkının yitirilmesine neden olabilecek. Diğer yandan düzenleme, “anlaşma ile tahliye edilen” tanımlamasıyla, anlaşmayı kabul etmeyenler açısından, geniş kesimlerin barınma hakkından yoksun kalmasına neden olabilecek.

‘Dönüşüm’ kayırmacı; çünkü Kamu İhale Kanunu`nu devre dışı bırakan düzenlemeler, iktidar yandaşı şirketleri kayırma imkanı getirecek, pastadan pay almak için şirketler, kullaşmaya, yandaşlığa mecbur tutulacak,

‘Dönüşüm’yoksullaştırıcı; çünkü, sosyal donatı ve altyapı maliyetlerinin konutları yıktırılanlara ödetilmesi, yoksul kesimlerin borç yükünü ağırlaştıracak,

Özetle, dönüşüm maskeli kent yağması, kamu varlıklarını hoyratça kullanarak, iç pazarın daralması, kuruması karşısında can derdine düşen sermayeye kent rantını can suyu olarak kullanmayı hedefliyor. Riskli, hatta riskli olmayan yapı sahipleri, maliyetlere ortak edilecek, zorla borçlandırılacak ve ayak uymaya zorlanacak, tehdit-minnet duyguları içinde kullaştırılacaklar. AKP, bu süreç üstünden de oy avcılığı peşinde, rejimini tahkim etmede barınma hakkını da istismar etme çabasında.

Müslüman kanıyla abdest alan zangoçlar!

SABAHATTİN ÖNKİBAR

Müslüman kanıyla abdest alan zangoçlar!

10 Ağustos 2012, AYDINLIK

Geçtiğimiz Ramazanlarda Irak ve Libya’da olduğu gibi bu Ramazan ayında da Suriye’de
oluk oluk Müslüman kanı akıtılıyor!

Akıtan malum:

Karar verici konumda, AB-D yani Avrupa Birliği ile Pax-Americana!
Uygulayıcı, yani figüranlar ise başta Türkiye, pardon Erdoğan-Gül devleti olmak üzere
Suud Kralı ile Katar Emiri!

Sorsanız bunların tamamı güya İslam ama Müslümanların katliamına ortak olmak
adeta temel misyonları!

Osmanlı’ya ihanetlerinin ödülü ile Kral ve Emir yapılan çöl bedevilerini pas geçip
Tayyip Erdoğan’a sormak istiyorum:

Sayın Başbakan, senin varlık nedenin Bush’un ilan ettiği malum Haçlı Seferinde
bugünün Arslan Yürekli Rişar’ı olmak mıdır? Değilse ne işin var bu küresel vampirlerle?

Sen ki, bütün gençliğinde bunları küfür ile anardın!
Hal bu iken dünden bugüne Haçlı’nın çanını çalan zangoçluğa nasıl savruldun?
Adana’da kamplar kurdurup Suriye’ye avcı katil mangalarını göndermek midir,
senin misyonun?

Yahu, bugün Suriye’de ölmesine vesile olduklarının tamamı İslam mezarlığına gömülüyorlar, yani Müslümandırlar bilmiyor musun bunu?

Tablo bu ise, yaptığın Müslüman kanı ile abdest almak değil midir?

Bu ne savrulma, bu ne kader çizgisidir Ya Rab!

Sırf iktidar olma ve orada kalma adına bu milleti köle pazarında satılan bir konuma
nasıl sokarsın?

Hem Suriye bir bataklık ve o bataklığa Türkiye’yi gömmektir temel hedef!
Sadece PKK ve Büyük Kürdistan olayı değil, işte İran harekete geçti ki,
Rusya da sırada.
Onlarla mı savaştıracaksın bizi?
Bütün bunlara karşın nedendir bu çılgınlıktaki ısrarının nedeni?

Deliğe süpürülme korkusu mu?

Ne yaparsan yap, 2. Kristof Kolomb bile olsan Emperyalizm kişilere değil yalnızca çıkarlarına vefalıdır. Yani son kullanma tarihin dolduğu gün Şah Pehlevi, Markos ve Mübarek misali ipini anında çekecekler, bunu bilmen gerek!

Tövbe et Tayyip Bey, frene bas ve ben yokum de AB-D’ye !

Hillary Clinton, “..bunları yapın..” diyecek!
Malum, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton birkaç gün sonra Ankara’da olacak!
Peki niye mi geliyor ya da neler mi diyecek ve isteyecek?

– Biz seçimdeyiz. Suriye konusu tümüyle Türkiye’ye ihale edilmiştir..
– Türk Ordusu tampon bölge kurmak için Suriye’ye girmeli!
– Suriye’ye girecek olan TSK, Şam ile Tahran’ın karasal bağlantısını kesmeli!
– Suriye Kürtleri, Irak Kürtleri gibi ABD’nin korumasındadır ve onlara zarar verilmemeli!
– Barzani’ye PKK ile mücadele ve Suriye Kürtleri konusunda hiçbir baskı yapılmamalı!
– Türkiye Ortadoğu’da Türkmen kartını kullanmamalı ve Kerkük’ün ismini bir daha ağzına almamalı!
– Ankara İsrail ile derhal barışmalı ve Suriye’de CIA gibi MOSSAD ile de yakın işbirliği yapmalı!
– Katar ile Suudiler finansmanı sağlayacak, Türkiye ise eylem yapacak!

Esad ile İran’ı PKK’ya desteğe iten kim?
Diyorlar ki, Esad ile İran PKK’ya destek vermeye başladı!
Öyle midir değil midir bilmiyorum, zira somut veri yok. Yalnızca o doğrultuda kimi laflar var ki, bu pekala psikolojik bir operasyon olabilir!
Böyle bir şey olursa, bir Türk olarak bizim de zorumuza gider, lakin gelin bir empati yapalım. Yani kendimizi Beşar Esad ile Tahran’ın yerine koyup sorgulayalım :

Suriye’ye silah ve terörist nereden gidiyor? Türkiye’den!
Bu teröristler nerede eğitiliyor ve lojistikleri nereden? Yine Türkiye’den!

Yani Türkiye Suriye’ye açıktan taarruz ediyor!

Peki, böyle bir durumda Beşar Esad’ın mukabele ve Türkiye’yi zora sokma adına
PKK ile işbirliği yapması şekil olarak yanlış mı?

Gelelim İran’a!
Tahran Ankara’ya diyor ki; Suriye benim kırmızı çizgim. Orası düşerse sırada ben varım.
Türkiye tarafsız kalmalı!
Peki kaldı mı Ankara?
Tam tersine saldırıda en ön safta!

Keza İran Ankara’ya, Füze Kalkanı benim füze sistemimi kilitlemek içindir.
Toprağına monte etme.. yakarışında bulundu mu?.. Bulundu!
Peki, ne yaptı Türkiye?
İran’ı umursamadı ve sırf İsrail’i korumak adına o radarları toprağına monte etti!
Bunun adı açık bir tavır ve hatta düşmanlık değil mi?

Soruyorum : Böyle bir tabloda İran’ın Türkiye’yi sıkıntıya sokmak için PKK kartını oynaması anormal midir?

İran ile Beşar Esad PKK’ya eğer gerçekten arka çıkmaya başladılarsa, bunun sorumlusu
Tayyip Erdoğan devletidir!

TOKİ, sınırlar değişecek diye mi bekliyor?

Hatırlayın tam 4 yıl önce yine PKK’nın bir karakol saldırısının hemen sonrasında Başbakan Erdoğan ekrana çıkarak, “Bir-iki yıla kalmaz, göreceksiniz, TOKİ bütün sınır boylarımıza kale gibi karakollar inşa edecek.” demişti .

Peki, inşa edildi mi?
Edilmedi. Edilseydi son şehitler verilmezdi!
Peki, niçin edilmedi?
TOKİ’in eski Başkanı olan yeni Bakan Erdoğan Bayraktar kem-küm ederken,
sözü veren Başbakan da sus-pus!

Yahu TOKİ istedi mi, Arena stadyumu misali bir yapıyı birkaç ayda bitiriyor ise, devletin sınır karakolları gibi çok önemli bir projeyi, üstelik Başbakan’ın açık süre taahhüdüne karşın niye bitirmez? O işin rantı mı yok, yoksa başka şeyler mi var?

Başka şeylerden kastım mı?
Yoksa birileri TOKİ’ye, “Bekle hele, nasılsa sınırlar değişecek.
Boşuna masraf olmasın..” mı dedi?
Böyle bir şey söylenmedi ise, her şeye müdahale eden Başbakan bu konuda niye dut yemiş bülbül gibidir!