Etiket arşivi: Sırrı Süreyya Önder

14 ve 28 MAYIS 2023, CUMHURBAŞKANLIĞİ SEÇİMILERİNDEN ALINMASI GEREKEN DEMOKRASİ DERSİ NEDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Söz konu seçimi genelde, merkeziyetçi, otoriter, muhafazakâr, gelenekçi, ve Siyasal İslamcı Blok kazanmıştır. Bu doğrudur. Halkımıza ve ülkemize hayırlı olsun. Çünkü demokrasiler, genelde toplumların ektiklerini biçtikleri rejimlerdir. Ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına. Kime oy verirsen onun seni yönetmesine razı olacak ve gelecek seçimi bekleyeceksin…

Ancak bir de konuya hak, hukuk, adalet ve demokrasiyi öne çıkartan, daha özgürlükçü ve değişimden yana olan Millet İttifakı bloku açısından bakmaya çalışalım.

Eğer Türk toplumu, bu seçimlerde, bin bir türlü yalanlar, hileler, iftiralar, fırsat, güç ve olanak eşitsizliklerine karşın, Alevi kökenli bir siyasi lider olan sayın Kemal Kılıçdaroğlu‘na %48 oranında oy verebilmişse, bu toplum din, ırk ve mezhep etkenlerini, yani teokratik, feodal Ortaçağ zihniyetini büyük oranda geride bırakıp demokrasi sınavını kazanmış demektir.

  • Kötümser olmaya gerek yoktur.
  • Bu nedenle, laik ve demokratik cumhuriyet, hak, hukuk, adalet ideallerinden ve demokrasimizin geleceğinden umutluyum.

Bu nedenle, kötümserliği bir kenara bırakıp gelecekteki başarılar için umutlanmaya, güven tazelemeye, daha çok çalışmaya ve birleşerek gürleşmeye ve güç devşirmeye devam edelim.
Başarı yollarında yol kazaları olabilir. Ancak başarılar ve zaferler uzun erimli kazanımlardır.

Hiç unutmayalım; ışığın karanlığı aydınlatma gibi değişmez ve asla değiştirilemez bir özelliği vardır. Tıpkı bunun gibi, akıl ve bilimin de uzun erimde cehaleti tarihin çöplüğüne gömmek gibi üstün bir değiştirici ve dönüştürücü gücü söz konusudur. Batı toplumları bunu başarabilmişlerdir. Şimdi sıra Doğu toplumlarında, bizlerde…

Köle zihniyetli insanlar, özgürlüklerin erdemleri ve güzelliklerine; ekonomik, sosyal, kültürel olarak, aklen (ussal) ve zihnen yeterince hazır olamadıkları ya da hazır olmalarına yeterli fırsat verilmediği için özgürlüklerden korkar ve kaçarlar.

Fakat bu kaçışlar ebedi olamaz. Kölelerin ya da köle bilinçli insanların zihinlerinde de bir gün mutlaka aklın, bilimin, özgürlüğün, hukukun, adaletin ve demokrasinin şafağı atacak, zihinler aydınlanacak davranışlar rasyonelleşecek, insanın insana kul, köle olma devri sona erecektir.

Evrensel ahlaki, hukuki ve insani değerlerin, aklın ve bilimin izinden gidenler için karamsarlığa, kötümserliğe ve umutsuzluğa gerek yoktur.

Ulu Önderimiz M. K. Atatürk büyük bir Kurtuluş Savaşı kazanarak, yepyeni ve çağdaş bir devlet kurarak; bizlere çoşkulu bir vatan, bayrak ve millet sevgisi, mutlaka korunması gereken demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti, şaşmaz bir tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik reçetesi ve her konuda tüm maddi ve manevi kurtuluş, yükseliş için yurtta ve dünyada barış rotalarını göstermiştir. Eksiğimiz bu rotalara yeterince sahip çıkamamaktır.

Ancak bu seferki (kez) toplumsal bilinç tabandan, halktan geliyor. Halka mal olmuş değişimler ve devrimlerden asla geri dönülemez

Zaten yapmamız ve düzeltmemiz gereken de, daha bilinçli bireyler, daha uygar bir toplum, daha gelişmiş ve gönençli bir ülke ve daha demokratik bir yaşam için herkesin kendi üzerine düşeni yapmasıdır. Gereklerini yapabildiğimiz sürece enseyi karartmayalım.

Çaresiz değilsiniz. Çare ” SİZ” siniz.
===========================================
Dostlar,

Aşağıdaki görseli, biz ekledik. 29.05.2023

Eski ve halen HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder :

  • Bizi Kandil’e Erdoğan yolladı.

Ama aynı R.T. Erdoğan = AKP, Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turuna giderken CHP’yi
PKK – Kandil ile işbirliği yaptığı suçlaması için gerçek dışı montaj video yayınlattı ve TV’de bunu itiraf etti :

  • Erdoğan, montaj videoları kendi ağzıyla itiraf etti!

  • ‘Ama montaj, ama şu, ama bu…’

Bu vb. bir yığın manevra ile son derece adaletsiz ve baskıcı biçimde seçim “Sırrı Süreyya Önder ” görünüyor!!??..

Oysa bir seçimin en az 2 temel koşulu var : Özgürlük ve Adalet.

Bu “maç” burada biter mi??

Sevgi ve saygı ile. 29 Mayıs 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzm., Siyaset Bilimci
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

Hepimizin Demokrasi ve Hukuk Devletine Acil İhtiyacı Var!

 

Hepimizin Demokrasi ve Hukuk Devletine
Acil İhtiyacı Var!

Bugün, altı yıl önce yaşanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde araştırılması ve gerçeklerin açığa çıkarılarak kamuoyuyla paylaşılması siyasi iktidar tarafından engellenen olaylar gerekçe gösterilerek, aralarında üyemiz Ayhan Bilgen ve onur üyemiz Sırrı Süreyya Önder’in de olduğu çok sayıda Halkların Demokratik Partisi yöneticisi gözaltına alındı. Aynı saatlerde birçok aydın, akademisyen ve gazetecinin de Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri iddiasıyla gözaltına alındıklarını öğrendik.

Biliyoruz ki hukuk devletinin ve demokrasinin en temel ilkelerinin ortadan kaldırılmasının yıkıcı sonuçları, sadece hedef tahtasına konulanları değil, toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir. Bu nedenle demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını, eşitliği, özgürlüğü ve adaleti ısrarla savunmak da her bireyin, her demokratik kurumun topluma karşı en temel sorumluluğu olmuştur.

Bizler, hukuku yok sayan, siyasal alanı kutuplaştıran, seçmen iradesini gasp eden, muhalif partileri düşmanlaştıran bir yönetim aklı karşısında herkesi daha fazla dayanışma içerisinde olmaya çağırıyoruz. Halkların Demokratik Partisi’ne ve Halkların Demokratik Partisi seçmenlerinin iradesine yönelen düşmanlaştırıcı politikaların son bulmasını, güçlü bir parlamenter sistemin ve diyaloğun demokrasi için olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Yaşanan hukuksuzlukların bir an önce son bulmasını ve hepimizin demokrasi, toplumsal barış ve hukuk devletine acil ihtiyacı olduğu gerçeğinin görülmesini istiyoruz.

Saygılarımızla,

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu

 

 

İkinci İsrail, AKP’nin kollarında büyüyor!


İkinci İsrail, AKP’nin kollarında büyüyor!

AYDINLIK, 01 Temmuz 2014

fikretakfirat

FİKRET AKFIRAT

 

IŞİD saldırısından sonra bölgede oluşan saflaşma; ‘ABD, İsrail, AKP, PKK, IŞİD ve Barzani cephesi;

Karşısında ise Irak’ın birliğini savunan güçlerle birlikte Maliki, Esad, İran, Rusya, Çin
ve Türkiye’nin milli güçleri’ şeklinde oldu.

Irak Kürdistan Bölgesi Petrol Bakanı Aşti Havrami, “Bağımsızlık ilanı olursa Ankara’dan habersiz olmaz” diyor. AKP hükümeti ile petrol pazarlıklarının merkezinde yer alan Havrami, Hürriyet’te dün yayınlanan röportajda Barzani yönetiminin
bu aşamadaki hedefini de, “bölgelerin daha etkin olacağı konfederal bir yönetim” olarak açıklıyor.

Havrami’nin sözleri, Ankara ile Erbil arasında sıkı bir eşgüdümün olduğunu ortaya koyuyor. Havrami’nin yıllardan beri, Enerji Bakanı Taner Yıldız ve
Irak’ın kuzeyinde ihaleler alan Tayyip Erdoğan‘a yakın işadamlarıyla
sağlam ilişkilere sahip olduğu bir sır değil.

Öte yandan 28 Haziran günlü Aydınlık’ta yer verdiğimiz, Tayyip Erdoğan’ın Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşad Salihi’ye söylediği “Kerkük de Musul da özerk bölge olacak” açıklaması ve AKP’nin konuğu Tarık el Haşimi’nin IŞİD işgaliyle başlayan operasyondaki ortaklığı, eşgüdümün önemli bir kanıtı niteliğinde.

IŞİD’in Haziran ayı başında başlattığı Musul işgalinin ardından Barzani yönetimi Peşmergesi, başta Kerkük olmak üzere 2003’teki Amerikan işgalinden başlayarak
hak ettiği Irak topraklarında denetimi ele geçirdi. Irak Kürt Bölgesi’nin, Irak Anayasası’na uygun olarak egemenliği altındaki topraklara göre üçte bir oranında daha geniş bir bölgede askeri denetimi ele geçirdiği kaydediliyor. Ancak Barzani yönetimi,
bu bölgede mevcut yönetim mekanizmalarını ele geçirmiş değil.

ABD’nin 2003 işgalinden sonra yaptırdığı anayasada etnik ve mezhepsel fay hatlarına göre bölünmeyi sağlayabilmek için gevşek federatif yapı sistemi kuruldu.
Buna göre, her vilayet referandum sonucunda kendi başına Federatif Bölge olabiliyor ve istediği Bölge ile birleşebiliyor. Hedef, 2003 yılından başlayarak nüfus dengesi değiştirilen Kerkük’te, referandum sonucunda Bölge ilanını sağlayıp,
sonra Kürdistan Bölgesi’ne katılmasını sağlamak.

İSRAİL VE AKP’NİN EŞZAMANLI DESTEĞİ

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, bölgedeki ılımlı güçlerle İsrail arasındaki ittifakın bir parçası olarak bağımsız Kürdistan’ın kurulması gerektiğini söyledi. Tel-Aviv Üniversitesi Milli Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nde konuşan Netenyahu, “Kürtler mücadeleleriyle bağımsızlığa layıktır” dedi.

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres de, ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı görüşmede,

  • “Kürtler de facto olarak devletlerini kurmuş durumda. Türkiye de
    onlarla petrol ticareti yaparak buna hazır olduğunu gösteriyor.”
    demişti.

Bu açıklamayla eşzamanlı olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
“Türkiye Kürdistanı” ifadesini yasallaştıran bir karara imza attı. Saidi Kürdi takipçisi AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik de “Onların adı Kürdistan ve bunun kabul edilmesi gerekli.” diyerek AKP adına Kürdistan’ı tanıma sinyali verdi.

PKK’YE HAREKET SERBESTLİĞİ

Musul’un işgaliyle başlayan Irak’taki yeni durumda, PKK’nın da kazançlı çıktığı görülüyor. PKK yöneticileri, statükonun bozulmasından mutlu. PKK, IŞİD’in Suriye’de Irak’a yönelmesiyle hem Suriye’nin kuzeyinde hem de bu bölgelere komşu olan
Irak içlerinde hareket alanını genişletiyor. Ayrıca, açılımda 2. aşamaya geçildi ve
önce Sırrı Süreyya Önder, sonra da tahliye olan Hatip Dicle,

  • “Öcalan 9 ay sonraki Nevruz’da aramızda olacak.” dedi.

BÖLGEDE OLUŞAN SAFLAŞMA

Bu gelişmelerin ardından ortaya çıkan saflaşma şöyle:

ABD, İsrail, AKP, PKK, IŞİD ve Barzani cephesinin karşısında Irak’ın birliğini savunan güçlerle birlikte Maliki, Esad, İran, Rusya, Çin ve Türkiye’nin milli güçleri.

Celal Talabani’nin KYB’si ve KYB’den kopan Değişim Hareketi halen Irak’taki saflaşmada ara güç durumunda. KYB hem IŞİD saldırısını Amerikan komplosu olarak niteledi hem de Barzani’nin “Kerkük’ten çıkmayacağız” sözlerine karşı tutum aldı. KYB Merkezi Konsey Başkanı Adil Murad, Barzani’nin Kerkük’te yaptığı konuşmaya işaret ederek anayasanın 140. maddesi’nin uygulandığı yönünde bir açıklamanın yapılmaması gerektiğini söyledi. Adil Murad, daha önce de Irak’ta yayımlanan es-Sabah gazetesine verdiği demecinde Irak’ta yaşananları bir Amerikan komplosu olarak nitelemiş ve IŞİD’in KDP’ye değil KYB’ye bağlı peşmergelere saldırdığını söylemişti.

Daha önce muhalefette yer alan Değişim Hareketi ise kuzeyde kurulan Hükümet’e katılmakla birlikte, Barzani yönetiminin tek taraflı tasarruflarla ve AKP desteğiyle
elini güçlendirmesinden rahatsız.

Düğüm, Irak Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık için yapılacak pazarlığın sonucuna göre çözülecek.

Rifat Serdaroğlu : PİSLİK BUNLAR


PİSLİK BUNLAR
 

portresi_gulen

 

 

 

 

 

Rifat SERDAROĞLU

“Deli Hoca’nın oğlu”, 70’e merdiven dayadığı halde hala saç-kaş ve bıyıkları
Soma Kömürü gibi kapkara olan adam, Müslümanlardan dolandırılan
“Sadaka paraları” ile kurulan haram televizyonuna çıktı ve göğsünü gere-gere “Müzakereler başarılı olarak devam ediyor, işin sonuna geldik..” dedi!

Genetik harikası olan bu adam “aklını kaybetmediğine” göre,
ya hayal ya da ihanet içindedir.

Güneydoğu’da devlet otoritesi kalmamış, yollara-köylere-beldelere-ilçelere
PKK Narko-Terör örgütü egemen olmuş, istediği gibi haraç alıyor,
gençleri dağa kaldırıyor, Türk Askerine uzun namlulu silahlarla ateş açıp yaralıyor ve öldürüyor. Adam bunları görmek istemiyor ve müzakereler başarılı olarak devam ediyor, diyebiliyor.

Herkesin şunu iyi anlaması şarttır :

  • Türk Milleti, AKP’nin Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilebilmesi karşılığında, PKK ile Türk Vatanı üzerinden pazarlık yaptığını
    net olarak görmeye başlamıştır. 

Bu ihanetin cezası Yüce Divan veya Divan-ı Harptir!

Türk Milleti 10 Ağustos’ta o sandığı sizin kafanıza geçirecek ve sizden bu ihanetlerin hesabını Türk Yargısı önünde soracaktır.

Sırrı Süreyya Önder;

Bizim kişiliksiz yalaka basının parlattığı, sırtını

54 bin insanımızın yok olmasından sorumlu bebek katili Öcalan’a

dayamış ve onun postacılığını yapan bir Türk düşmanı.

Sözüm ona bir sanat adamı! Dinlediğiniz zaman Erdoğan mı yoksa Süreyya mı konuşuyor diye şaşkınlıkla izlediğiniz bir kabadayı bozuntusu.
PKK Narko-Terör örgütünün bir numaralı savunucusu!

Çocukları kaçırılan ana-babalar Diyarbakır Belediyesi önünde eylem yapıyorlar,
HDP’den çocuklarını istiyorlar, üstüne her gün bir araba sopa yiyorlar,
bu sepet bunları görmüyor ve “PKK çocukları kaçırmadı, kendileri gitti ULAN” deme densizliğini yapabiliyor!

Artist Süreyya’ya şunları soralım ;

-PKK Narko-Terör örgütünün katlettiği bebekler-çocuklar için şimdiye kadar
tek söz söyledin mi?

-PKK’nın sattığı uyuşturucu nedeniyle ölen on binlerce genç,
senin için yok hükmünde midirler?

-PKK’nın kaçırıp tecavüz ettiği, sonrada öldürdüğü küçük yaştaki Kürt kızlarını
hiç işitmedin mi? Suçsuz – günahsız bir insanın canını almanın ağırlığının,
insan olan tarafından taşınamayacağını biliyor musun?

-PKK’ nın anasız-babasız bıraktığı bebelerin acılarını bir gün olsun hissettin mi?

Be vicdansız-kalpsiz adam, bir film de bu günahsız bebeler için yapsana!

“Ben akan kanı durdurmak için çalışıyorum.” yalanının arkasına saklanacağına,
PKK’ ya “Silah bırakın” desene! De bakalım o silahı nerene sokacaklar?

CNN televizyonunda konuştuğun üslupla,
Kandil’de sıradan bir takım komutanına karşı konuşabilir misin?
Konuştururlar mı?

Savunduğun PKK’nın öldürdüğü bebelerin kanları senin de üstündedir.

Kürt kardeşlerimizle bizi birbirimize düşürmeye çalışan sen ve senin gibilere de, demokratik rejim içinde ve Türk Yargısı önünde çok yakında hesap sorulacaktır.

Bu mesele öyle veya böyle bu nesil tarafından çözülecektir.
Bu çıbanın kökünü bu nesil olarak kurutup, çocuklarımıza herkesin göğsünü gere-gere
“Ne Mutlu Türküm Diyene!” diye haykırabildikleri bir Türkiye bırakacağız.

Sırrı Sakık!

Bu kişinin ne olduğunu öğrenmek isteyenler, PKK ‘nın ikinci adamı ve ağabeyi
Şemdin Sakık’ın yazdıklarını okusunlar.

Allah’ın defalarca çarptığı, fakat bir türlü akıllanmayan bu sepet,
Ağrı Belediye Başkanı seçilince derhal içindeki zehri kusmaya başladı.

Ağrı Merkez’de bulunan “Pilotlar Anıtını” kaldıracağını, Kurtuluş Savaşımızda
Büyük Atatürk’ün silah arkadaşı olan Kazım Karabekir’in adını da sileceğini söylemektedir.

Türk Milletine düşman olan ve Türk Milletinin değerlerine açıkça hakaret etmekten çekinmeyen bu sepete Erdoğan gereken cevabı verebilir mi?
Veremez, korkar! Milli hassasiyetleri olan bir hükümet işbaşında olsa,
bu kişi derhal görevden alınıp Türk Yargısına havale edilirdi.
Başbakan Erdoğan ve AKP Hükümeti de işlenen suça ortak olmuşlardır.

Değerli Okurlar;

Kaçınılmaz sona doğru yaklaştıkça, her şey gün ışığına çıkmakta,
karanlıklar aydınlanmaktadır. Artık bu olaylar siyaset-parti meselesi olmaktan çıkmıştır. Herkes yerini belli etmelidir.

PKK’dan yana olanlar Öcalan-Erdoğan ortaklığının yanında yer almalıdır.
Türk Devleti – Türk Milleti – Türk Demokrasisinden yana olanlar da,
10 Ağustos’ta bir ve beraber durmalıdırlar.

Görelim bakalım; PKK ve destekçisi AKP mi yaman, Türk Millet mi yaman!…

Sağlık ve başarı dileklerimle (04 Haziran 2014)

100 sanatçıdan ilan : KAYGILIYIZ!

Dostlar,

100 sanatçı bir basın ilanı verdi..

  • KAYGILIYIZ!..
  • Nefret söylemi ve baskılar  sona ermeli..
  • Toplum kutuplaşıyor…….

Çok sevindirici bir gelişme..

Destekliyoruz..

Metin aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

100 aydından ilan: Kaygılıyız!

Yazarlar Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk, oyuncular Halit Ergenç, Ruktay Aziz ve Çetin Tekindor, şarkıcılar Zülfü Livaneli, Leman Sam ve Harun Tekin’in de

aralarında bulunduğu 100 sanatçı gazetelere ilan verdi.

ntvmsnbc,

29 Haziran 2013

Aralarında çok sayıda edebiyatçı, oyuncu ve şarkıcının bulunduğu sanatçılar gazetelere ilan verdi.

Kaygılıyız” başlıklı ilanda, toplumda yaşanan kutuplaşmaya dikkat çekildi.

İlanda şu ifadelere yer verildi                         :

“Sanat, hayatımızı diri tutan, bizi acılarımızdan arındıran, soluk almamızı sağlayan nefes borumuzdur. Bu ülkenin toplumsal değerlerine, acılarına
her zaman yakın durmuş, sorunlarını gözlemlemiş, bu uğurda acılar çekmiş sanatçılar olarak diyoruz ki;

Ortada yine bir öfke ve nefret kokusu var. Sanatçı ve sanatçıyı değersizleştirme, hedef gösterme, itibarsızlaştırma, suçlama, baskı altına alma girişimleri olanca hızıyla sürüp gidiyor. “Ayaklar baş oldu”
sözünü sakınmadan söylenen dil, topluma nefret tohumları ekiyor.
“Siz ve biz” söylemi toplumsal kutuplaşmayı keskinleştiriyor.

Aşağıda imzası bulunan sanatçılar olarak, toplumda yeni mağduriyetler yaşanmaması için nefret dilinin sona ermesini,
sanatçıların ve sanat eserlerinin hedef gösterilmemesini ve
toplum üzerindeki baskıların kaldırılmasını istiyoruz.”

İlanda imzası bulunan sanatçılar şöyle:

Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Ara Güler, Orhan Pamuk, Nuri Bilge Ceylan, Fazıl Say, Ferzan Özpetek, Murathan Mungan, Ayşe Kulin, Sırrı Süreyya Önder, Halit Kıvanç, Tarık Akan, Elif Şafak, Emrah Serbes, Haldun Dormen, Filiz-Fikret Otyam, Ahmet Ümit, Halit Ergenç, Rutkay Aziz, Çetin Tekindor, Okan Bayülgen, Serra Yılmaz, Volkan Konak, Ayfer Tunç, Nebil Özgentürk, Yavuz Bingöl, Sunay Akın, Haluk Bilginer, Can Dündar, Erdal Beşikçioğlu, Ataol Behramoğlu, Cahit Berkay, Levent Üzümcü, Devrim Erbil, Selçuk Yöntem, Vedat Sakman, Erol Demiröz, Mustafa Alabora, Zeynep Oral, Gürer Aykal, Latife Tekin, Halil Ergün, Ece Temelkuran, Derya Köroğlu, Müge İplikçi, Edip Akbayram, Cihan Ünal, Müjde Ar, Ferhan Şensoy, Leyla Erbil, Onur Akın, Ahmet Telli, Bejan Matur, Metin Üstündağ, Yılmaz Odabaşı, Zeki Alasya, Mehmet Aksoy, Ahmet Say, Müjdat Gezen, Demet Akbağ, Yüksel Aksu, Ferhan-Ferzan Önder, Gülsin Onay, Leman Sam, Musa Kart, Kürşat Başar, Ahmet Güneştekin, Menderes Samancılar, Sermiyan Midyat, Ercan Kesal, Bulutsuzluk Özlemi, Ömer Faruk Sorak, Musa Eroğlu, Osman Şahin, Harun Tekin, Kardeş Türküler (BGST), Kudsi Ergüner, Duman,
Bedri Koraman, Nejat İşler, İdil Biret.

Haziran ayaklanması AKP-PKK’yi böldü!

Haziran ayaklanması AKP-PKK’yi böldü!

MEHMET ALİ GÜLLER

25 gündür aralıksız süren Haziran ayaklanması Türkiye’yi bölme projesinin aktörlerini böldü: 1. AKP’yi böldü. 2. PKK’yi böldü. 3. Açılım’ı böldü ve AKP ile PKK’nin arasına girdi.

1. AKP’yi böldü

a. Cemaat, Gezi eylemlerinde adım adım Tayyip Erdoğan’ın izlediği “şiddet” politikasını eleştirdi. Erdoğan ise, Türkçe Olimpiyatları’na katılarak, Gülen’e “bu süreçte kavga etmeyelim” mesajı verdi.

b. TSK karşıtlığı nedeniyle AKP’ye destek veren liberal, piyasacı kesimler, “yetmez ama evetçiler” ve AB sürecinin destekçileri, son birkaç aydır işaretleri beliren ayrılıklarını, Haziran ayaklanması ile netleştirdiler. Hemen hepsi AKP’nin tramvayından indi.

c. Abdullah Gül, Haziran ayaklanmasını fırsat bilerek ön plana çıktı ve polis şiddetini eleştirdi. Gül, Erdoğan Kuzey Afrika’dayken devlet adına “mesaj alındı” dedi; Erdoğan’ın yanıtı ise özetle “alınacak mesaj yok” şeklindeydi. Gül, bu süreçte Rize, Artvin, Ardahan “seçim” gezisine çıkarak, her gün medya önünde olmaya çabaladı.

d. Erdoğan’a vekâlet eden Arınç’ın Gezi eylemleriyle ilgili kimi “olumlu” mesajları Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında “altının oyulmaya çalışıldığından” şikâyet etmesi ve ardından yaptığı konuşmalarda “partisine nifak sokulmaya” çalışıldığından şikâyet etmesi ve hatta son olarak “içimizdeki hainler” vurgusu yapması durumu göstermesi bakımından önemliydi.

Gerçi yalanlandıysa da, bu süreçte Erdoğan’ın kendisine yönelik ağır sözleri nedeniyle Arınç’ın istifa ettiği fakat Gül’ün ısrarıyla vazgeçtiği de iddia edildi.

Bu süreçte Ertuğrul Günay’ın polis şiddetine tepkisi, Erdal Kalkan’ın “Yeter! Söz gençliğin” çıkışı, İbrahim Yiğit’in “iç savaş uyarısı” yapması partideki kırılmalara işaret ediyordu.

Şamil Tayyar ile Kutalmış Türkeş’in tuvalette kavga etmesi ise partinin içine düştüğü gerilimi yansıtıyordu.

e. AKP’yi destekleyen en önemli örgütlerden Mazlum-Der Haziran ayaklanmasına bakış nedeniyle bölündü. Eski milletvekili olan Dernek Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın bir kısım dernek yöneticisi ve üyesiyle birlikte imzaladığı Gezi Parkı bildirisi, Yönetim Kurulu’nu böldü.

2. PKK-BDP-DTK’yi böldü

a. Haziran ayaklanmasının ilk günlerinde dozer önüne yatan BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in girişimi şahsiydi. Nitekim bu köşede daha önce de belirttiğimiz gibi BDP’liler durumu “Sırrı’nın kendi eylemi” diye niteliyordu.

Zaten sonrasında BDP hiç yoktu ve hatta BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, “BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağız.” diyerek partisinin pozisyonunu özetliyordu. Öyle ki Bülent Arınç BDP’ye şöyle sesleniyordu:

  • “BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve
    kendilerine teşekkür ediyoruz.”

Ancak BDP’nin örgütsel tavrına rağmen, Taksim’e gelen ve eylemlere destek veren BDP’liler vardı.

b. İlerleyen günlerde BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” talimatını getirdi. Ardından BDP Taksim’e çıkmaya ve Apo posteri açmaya başladı. Erdoğan’ın “can simidi” gibi sarıldığı bu görüntüler üzerinden her gün “ulusalcılarla bölücüler yan yana” propagandası yapması, Öcalan’ın talimatının gerçek sahibine işaret ediyordu: Hakan Fidan!

Amaç, Apo posterleri açarak halkın Taksim’e sahip çıkmasının engellenmesiydi. Nitekim BDP İstanbul’da eylemlere katılıyor, İzmir’de katılmaya çabalıyor fakat Diyarbakır’da eylem yapmıyordu! Fakat Fidan’ın hedefinin tutmadığını önemle belirtelim!

c. Haziran ayaklanması Sırrı Süreyya Önder’i DTK ile de karşı karşıya getirdi. Önder Nuçe TV’de açık açık DTK’yi suçladı: “Türkiye yanıyor, dünyanın en büyük isyanlarından biri… DTK tek cümleyle destek açıklaması yapmadı.”

DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Önder’in sözleri karşısında “Ben ve Aysel Tuğluk Gezi hakkında kişisel açıklamalarda bulunduk.” yanıtı verdi.

3. Açılım’ı böldü

a. Halk hareketi ile sallanan Erdoğan, rüzgâr karşısında durabilmek için söylem değiştirdi. Kendisinin “İmralı”, kurmaylarının da “barış elçisi” diye isimlendirdiği Öcalan, ansızın bölücü başı ve terörist başı oldu. BDP, Erdoğan’ın asıl niyetini bilse de, tabanda rahatsızlık yarattığı için Erdoğan’ın bu sözlerine tepki göstermek zorunda kaldı.

b. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş başta olmak üzere pek çok yetkili, bu süreçte hükümetin Açılım konusunda ev ödevlerini yapmadığını vurgulamaya başladı. Sürecin kesintiye uğradığı hem Ankara’da, hem de Diyarbakır’da fazlasıyla dile getirildi.

c. Daha ilginci şu iki haberdi: PKK, TSK’nin çekildiği bir askeri üsse yerleşmiş ve küçük çaplı bir çatışma yaşanmıştı. PKK, komutanları taşıyan bir helikoptere ateş açmıştı.

d. AKP ve PKK’nin akil adamları da bu süreçte bölündü. Polis şiddetine itiraz edenler olduğu gibi Açılımın tavsadığından şikâyet edenler de vardı. Örneğin, Baskın Oran ,“Erdoğan barış sürecini buruşturup attı” diyordu artık.

Erdoğan’ı Türk bayrağına sarılmaya mecbur eden sürecin farkında olan deneyimli isim Ahmet Türk ise bu tür açıklamalara itiraz etti ve “bu hükümetle barış olmaz” sözlerini şu aşamada gerçekçi bulmadığını söyledi.

Hatta Türk, daha da ileri giderek Erdoğan’ın yardımcısı gibi konuştu ve Gezi eylemlerinde demokrasi talebi olduğu gibi hükümeti yıpratmak isteyen ve çözüm sürecine karşı olan bir senaryonun da devrede olduğunu savundu.
(Son Güncelleme: Pazartesi, 24 Haziran 2013 20:10)

Yeni Türkiye’ye Selam!


Dostlar
,

YURT Gazetesinden Sayın Merdan Yanardağ‘ın nefis bir çözümlemesini
(tahlil, analiz) aşağıda paylaşmak istiyoruz.

Sayın Yanardağ, son derece birikimli ve yütekli bir yazar.
En önemlisi ise doğrultu tutarlığı..
Uzun yıllar boyunca, çektiği onca sıkıntıya karşın gene de ödün vermeyen,
dim dik, onurlu bir aydın ve yazar..

Kendisini aşağıdaki yazı için kutluyoruz ve bu yazının elden geldiğince çok insan tarafından okunmasını diliyoruz.

Sayın Yanardağ’a ekleyelim                     :

1. Yola çıktık, başarılı adımlar attık.. ama daha çok yolumuz var..

2. Kitleleri mutlaka daha etkin – yaygın örgütlemek ve bilinçle önderlik etmek gerek.

3. Sahi, bu süreçte TBMM’deki muhalefet partileri görevlerini yeterince yapıyor mu?

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 2.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Yeni Türkiye’ye Selam!

portresi

MerdanYANARDAĞ

Halk direndi ve kazandı.
Bir öfke patlaması yaşandı.
Dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgiye uğradı.

Toplum korku duvarını yıktı ve Türkiye’nin bütün meydanları Taksim’e dönüştü.
Peki ne oldu da böyle bir toplumsal patlama gerçekleşti?

Bütün Türkiye ayakta

Toplum korku duvarını yıktı.

AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceğine ilişkin efsane çöktü.

Bu öyle büyük ve hızlı bir çöküş oldu ki, AKP’nin vesayet rejimini yıktığı tezine
dört elle sarılan sağlı sollu liberaller başta olmak üzere üzere, kendi hayatlarına ve değerlerine ihanet eden aydınlar, muhafazakâr yağmacılar, izleyicilerini terk eden merkez medyanın tamamı bu enkazın altında kaldı.

‘Hani muhalefet nerede’ diye soran liberal şarlatanlar, aşağıdan gelen bu büyük
öfke patlaması karşısında şaşkına döndü. Hiç beklemiyorlardı, birden bire insanların neden sokağa çıktığını anlayamadılar. İstanbul’un her köşesinde ve Türkiye’nin
her bölgesinde gece yarısı kadınların, erkeklerin, yaşlıların, gençlerin ve çocukların ellerine tencere tava, bayrak ve flamalarını alarak protesto eylemine nasıl katıldığını çözemediler.

Çünkü onlar AKP-Cemaat koalisyonunun bu ülkeyi özgürleştireceğine,
dahası “muhafazakâr devrim” yoluyla Türkiye’nin tıpkı Batı ülkelerinde olduğu gibi, sivil toplumun güçlendiği bir burjuva toplumu ve demokrasisi haline geleceğine
iman ediyorlardı.

  • Oysa iktidar gücünü iç dinamiklerden daha çok, dış dinamiklerden alan AKP,
    pek demokratik gerekçelerle dinci-faşizan bir diktatörlük kuruyordu.

Zaten liberaller, kurulu düzenle uzlaşmaya karar vermiş yorgun solcular,
kendi yaşamlarına ihanet eden gazeteciler ile servetten ve iktidardan daha çok
pay isteyen tutucu taşra sermayesinden başka AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceği yalanına inanan olmadı.

200 YILLIK İLERİCİ BİRİKİM ve AYDINLAR

CNN International televizyonuna konuşan, merkez medyanın yarı aydın isimlerinden biri, muhabirin net sorusuna karşın insanların seküler hakları için nasıl böyle
büyük kütleler halinde sokağa çıktığını, 48 saat boyunca aralıksız polisle çatıştığını ve kararlılıkla direnişlerini sürdürdüğünü anlatamadı. Oysa muhabirin sorusu tam da
bu durumu anlamaya yönelikti.

Oysa ortada şaşıracak, açıklanamayacak bir şey yoktu…
Neo-liberal yağma politikalarını olduğu gibi devralan AKP Hükümeti,
servet transferi gerçekleştiriyordu. Yandaş bir sermaye grubu yaratarak
iktidarının sosyal ve ekonomik temelini hazırlamaya çalışıyordu.

Bu, kamu varlıklarının yağmalanmasına dayalı büyük ve pervasız bir
yolsuzluk ekonomisi demekti ve halkta bir öfke birikimine yol açıyordu.Gelir adaleti Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar bozulmuş, sosyal adalet çökmüş, sosyal güvenliğin yerine sadaka ekonomisi geçirilmişti.Özelleştirmeler işsizliği arttırmış, esnek ve güvencesiz çalıştırma, taşeronlaştırma sistemi iş yaşamının belirleyici karakteri olmuştu. Din istismarı ile 10 yıl tepkileri yatıştırıp durumu idare ettiler.

Öbür yandan AKP; Ergenekon, Balyoz gibi polis-adliye tertibine dayalı örtülü bir darbe ile aydınları susturmuş, TSK’yı teslim almış, halkı sindirmişti.
Devleti bütünüyle ele geçiren iktidar, bir güç sarhoşluğu içindeydi.Ancak boyun eğmeyen aydınları, Türkiye’nin 200 yıllık ilerici birikimini ve
devrimci damarını unutmuşlardı.ERDOĞAN’IN KİBRİ ÖFKEYİ BÜYÜTTÜ

Seküler bir hayat yaşayan kimi aydınların, liberallerin ve yanaşma solcuların
AKP’ye verdikleri destek, önce halkın kafasını karıştırdı.

Aydın ihaneti toplumun direniş refleksini kırdı.
Ama bu durum sürdürülemezdi.
Elde ettikleri güç, bir iktidar küstahlığına da yol açıyordu.

Dinsel gerekçelerle alkol yasağı koyup,
toplumun önemli bir kesimini ayyaş ilan etmeye kadar götürdüler işi.Akıllarınca milletle devleti barıştırıyorlardı. Onlar kendi dar dinci taleplerini ve kaygılarını milletin talepleri ve kaygıları sanıyorlardı. Cumhuriyetin ise bir avuç seçkinin rejimi olduğunu düşünüyorlardı. Oysa ne Türkiye’de ne de dünyanın başka yerinde
gerçek böyle değildi. Ufukları imam hatip okulları tedrisatıyla sınırlı olan iktidar kadroları bunu anlayamadı. Cumhuriyetin kitle tabanı sandıklarından daha geniş ve büyüktü.
Halkın öfkesi birikti… İktidarın ve Erdoğan’ın kibri, bu öfkeyi daha da büyüttü.

  • Gezi Parkı halk isyanının simgesi oldu;

‘Artık yeter’ diyenler, polis copuna, biber gazına, panzerlerin terörüne karşın
Taksim’e çıktılar.

İstanbul başta olmak üzere bütün Türkiye’de 48 saate yayılan halk isyanının ilk özelliği, kendiliğinden gelişmesiydi. Örgütlü değildi, gücü de naifliğinden geliyordu.

Sosyalist bir gençle, gömleğinde Atatürk resmi olan bir Kemalist ve Çarşı Grubu’ndan bir BJK taraftarı aynı saflarda mücadele ediyordu.

Cumayı cumartesiye bağlayan gece Harbiye üzerinden Taksim’e girmeye çalışan kitleyle beraberdim.
Polis mermi atıyor, su sıkıyor, kitle önce geriye çekiliyor, kaçıyor fakat sonra
yeniden ve daha büyük bir kararlılıkla yükleniyordu.
Göstericilerin örgütsüz ve dağınık olsa da yüksek bir dayanışma içinde ve
kararlılıkla davranmaları, onların bir kütle halinde hareket etmesini sağlıyordu.KORKU YER DEĞİŞTİRDİ, İKTİDAR GERİ ÇEKİLDİTaksim direnişinde devrimciler, demokratlar, cumhuriyetçiler, CHP’liler, spor kulüplerinin taraftar dernekleri, sosyalist partiler, çocukları ve eşleriyle gelen sıradan yurttaşlar
hep birlikteydi. Bu nedenle bazı müstehcen sloganlarla faşizme karşı atılan
siyasal sloganlar kısa aralıklarla aynı yerden yükseliyordu. Türk bayraklarıyla
devrimci örgütlerin bayrakları, acele yazılan dövizlerle spor kulüplerinin flamaları
yan yana dalgalandı.

Taksim Gezi Parkı, gerici-faşizan AKP İktidarına ve yağma düzenine isyanın alanı oldu. Toplumun her kesiminden, her sınıfından, her inanç grubundan insan direnişe destek verdi. Bazı firmaların Taksim’de yapılacak AVM’de mağaza açmayacaklarını açıklamalarından sonra TÜSİAD da, “Halkın vicdanının yaralandığına” ilişkin bir açıklama yaptı.

  • Dün dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgi aldı. 
  • Halk karşı devrime dur dedi.
  • Dün korku yer değiştirdi. İktidar geri çekildi.

El Kaide, El Nusra gibi çeteleri silahlandırıp Suriye’nin üzerine süren ve
gücünü abartan siyasal islamcılar bozguna uğradı. Her toplumsal muhalefet eylemini “darbecilerin komplosu” ya da “Ulusalcıların ve Ergenekoncuların” provokasyonu diye yaftalayanlar, satılık aydınlar, maaşlı liberaller bu yalanı sürdüremez hale geldiler.

  • AKP faşizmi yenilgiye uğradı. Halk Taksim’i geri aldı.

Türkiye’nin her meydanı, İzmir’de, Ankara’da, Eskişehir’de ve başka kentlerde
Taksim oldu.

Dün AKP faşizmini ve emperyalist kuşatmayı yenilgiye uğratacak toplumsal güç,
tarih sahnesine çıktı. Cumhuriyetçiler, sosyalistler, emekçiler, solcular, yurtseverler, ulusalcılar, devrimciler, çalışanlar, laiklik kazanımlarını korumak isteyen yurttaşların cephesi…

Eğer Sırrı Süreyya Önder‘i ve bireysel/yerel kimi katılımları bir yana bırakırsak,
Kürt siyasal hareketi örgütsel bir tutumla ortalıkta yoktu. Olmalıydı. Olamadı.

Artık yeni bir Türkiye var.
Selam olsun yeni Türkiye’ye…

Merdan Yanardağ
YURT Gazetesi, 02.06.2013