Etiket arşivi: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül

Anayasa Mahkemesi’nin Fatih Hilmioğlu Kararı


ANAYASA MAHKEMESİ’nin Fatih HİLMİOĞLU Kararı

Haberler “Fatih Hilmioğlu tahliye edildi..” yönünde büyük çoklukla.
Keşke öyle olsa ama değil.
İnsanların sabrı ve dayanma gücü öyle azaldı ki, “wishfull thinking” yönlü davranışlar belki olağan.

Açıklayalım :

Anayasa Mahkemesi’nin kararları da öbür mahkemelerde olduğu gibi kendiliğinden sonuç doğuran (İcrai) hükümler değildir.

Mahkeme kararları, bu kararlarla bağlanan ilgili makamların edimleri ile
geciktirilmeden uygulamaya geçer, geçirilir; geçirilmesi hukuk devleti gereğince zorunludur.

Anayasa, AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile gerçek ve
tüzel kişileri bağladığını emreder. Anayasa md 153/son şöyle :

  • “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır
    ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
    gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”

Buna göre, bu karara muhatap, kararın gereklerini yerine getirme zorunda olan
tüm kurumlar – kişiler yargı kararının gereğini yerine getirici (icrai) edim (işlem – eylem) sergilemek zorundadır.

Dolayısıyla Ergenekon davasında Sayın Prof. Fatih Hilmioğlu’na 23 yıl hüküm veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kurulu ve infaz savcılığı bu kararın gereğini “geciktirmeden” yerine getirmek durumunda olan ilk makamdır. UYAP (Ulusal Yargı Ağı) üzerinde elektronik imzalı olarak karar metni görüldüğünde, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kurulu harekete geçmek zorundadır; ya da en geç yarın Resmi Gazete’de yayımlandığında..

Ancak dosya, karar zorunlu olarak temyiz edildiği için Yargıtay’dadır.
Bu bakımdan ilgili yerel (ilk derece) mahkemesi kendisini yetkisiz sayarak
dosyanın kendisinden çıktığını ileri sürerek Yargıtay’ın karar vermesini isteyebilir.
Veya tahliye (infazın ertelenmesi anlamında) kararı kendisi de verebilir.
Bize göre doğru olan ilkidir. Ancak istenci (iradesi) bu yönde ise, böylesi bir karar vermelidir ki, Hilmioğlu ve savunmanları bu kararla Yargıtay’a başvurabilsin.

SAĞLIK DURUMUNUN İNFAZ HUKUKU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

5275 sayılı Ceza Güvenlik ve Tedbirlerinin İnfaz Hakkında Kanun  (CGTİK) kapsamında ceza ve güvenlik önlemlerinin infazına ilişkin ilke ve yöntemler (usul ve esaslar) düzenlenmiş olup; söz konusu usul ve esaslar içinde tutuklu ve hükümlülerin, hak ve yükümlülükleri de belirlenmiştir.

Bu bakımdan, özellikle hükümlülerin sağlık durumuna ilişkin olarak hükümlünün muayene ve sağaltım (tedavi) istekleri, hükümlünün beslenmesi, hükümlünün muayene ve sağaltımı, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık durumu gibi, çeşitli düzenlemelere yer verilmiştir. Bunun yanı sıra; CGTİK’nın

“Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlığını taşıyan
16. maddesinde olası tüm durumlar açıklanmıştır. Fatih hocanın durumu, daha önce de web sitemizde kezlerce yazdığımız, İstanbul Barosu Dergisinde kapsamlı makale konusu ettiğimiz, Sessiz Çığlık eylemlerinde dile getirdiğimiz, Ulusal Kanal’da
birkaç kez canlı yayınlarda vurguladığımız üzere 16/2’ye uymaktadır.

Dileriz serbest bırakma bir an önce gerçekleşir ve sevgili arkadaşım – meslektaşım – dostum – dava arkadaşım özgürlüğüne ve ardından da sağlığına kavuşur..

Çooook geç de olsa, teşekkürler Anayasa Mahkemesine (TBB Başkanı Sn. Metin Feyzioğlu da teşekkür etmiş sonradan öğrendiğimize göre..) ve öbür masumlar için de örnek (emsal) niteliğinde bir içtihat kararı olarak değerlendirilmesi dileğiyle;
hem de hiç gecikmeden.. Biz ayrıca, İstanbul Tıp Fakültesi’nde sağlık kurulu raporuna imza koyan 9 profesör arkadaşımızı – meslektaşımızı da hürmetle selamlıyoruz.

Geç kalan adaletin gerçek anlamda adalet sayılamayacağını hiç unutmadan..
Hele hele zindanlarda ölüm eşiğine gelmiş insanların YAŞAM HAKKINI ÇİĞNEMEDEN..

Anayasa Mahkemesi bu son kararında, Fatih hoca hakkında Sağlık Kurulu Kararına dayanarak -ki bizim de mezun olduğumuz İstanbul Tıp Fakültesi’de 9 hoca tarafından düzenlenmiştir- YAŞAM HAKKININ ÇİĞNEMİ (ihlali) gerekçesine dayanmış ve serbest bırakmayı (tahliyeyi, infazın ertelenmesini) olası geri dönüşümsüz, giderimi (telafisi) olanaksız durumları da gözeterek ivediliği saptayarak ilk aşamada “tedbiren” vermiştir.
Dileriz, bireysel başvuruyu hızla değerlendirirken ileri aşamada bu geçici kararını kaldırmaz, tersine kesin hükme bağlar. (Doğrusu tersini hiç beklemiyoruz..)

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa’nın 104. maddesindeki yetkisini kullanarak
ister infazın ertelenmesi, ister cezanın hafifletilmesi isterse tümden kaldırılması (hastalık nedeniyle) yönünde bir adım atabilirdi.

Hep yan çizdi. Bu sitede kendisine açık mektup yazıldı, hukuksal yol da gösterildi (http://ahmetsaltik.net/2014/02/10/fatih-hilmioglu-hakkinda-turk-tabipleri-birligi-bilim-kurulu-raporu/); bu çağrı ADD web sitesinde de yayımlandı (http://ftp.add.org.tr/index.php/makaleler/1327-pof-dr-fatih-hilmioglu-hakk-nda-tuerk-tabipleri-birligi-bilim-kurulu-raporu)..

Boşuna..

Abdullah bey yeniden Cumhurbaşkanı seçilmek için halkın önüne nasıl çıkacak?? İnternet sansürü yasasını da akıl almaz bir teslimiyetle uygun buldu, veto etmeden yürürlüğe koydu. Apaçık 2 maddenin hukuka aykırı olduğunu ama Hükümetin bunu düzelteceği sözünü aldığı itirafını twitter iletisiyle kamuoyuna duyurdu. Oysa Anayasa kendisine bu yetkiyi vermiyor. Hukuka aykırı ise Hükümetle pazarlık ederek sonraki bir başka yasayla düzeltilmesi diye bir yol yok Anayasada.. Bu yasayı yürürlüğe koymadan geri yollayacak ve düzeltilip gönderilmesini isteyecekti. Sn. Gül, Başbakan Erdoğan’ın etki alanından çıkamıyor ve hem kendini tüketiyor, hem AKP’ye hem de ülkemize ölçüsüz zarar veriyor; üstelik apaçık anaysa suçu işleyerek! Çok yazık, çok..

Sevgi ve saygı ile.
20 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TTB Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun Tahliyesini İstedi

Dostlar,

Dün (10.2.14) sitemize koyduğumuz yazıda TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği)
Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hk. bilim kurulu raporunu konu etmiş ve
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e açık mektup yazmıştık..Bu raporun TTB tarafından bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulduğunu
ve ilgililerine bir mektup ekinde gönderildiğini de paylaşalım..

TTB’ye yerinde çabası için teşekkür ederiz.

Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, bir kez daha yineleyelim :

“…Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül, son derece kritik bir karar aşamasındadır, hem de hiç gecikmeden.. Aynaya bakmalı ve büyük bir ivedilikle vicdanının sesini dinlemelidir.

Anayasadaki yetki artık O’nu bağlamaktadır; istenen, olmayan suçun ve cezasının kaldırılması – Hilmioğlu’nun affı değildir; istenen; cezanın infazının mağdur sağlığını kazanana dek ertelenmesidir. Sağlık durumu elverdiğinde yine cezaevine konmak üzere.. Dilerseniz cezayı ağır hastalık ve kocama nedeniyle hafifletmek ya da kaldırmak yetkiniz de var :

Anayasa md. 104/b : Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak..  

Evet Sayın Gül, insaf ediniz artık insaf..

Bu yazı sizi cinayete ortak olmaktan, katil olmaktan alıkoyma amacı da taşıyor..
Bütün kalbimizle geç kalmamanızı diliyor ve bekliyoruz ulusal ve uluslararası kamuoyu önünde..

Türkiye’nin artık bu tür insancıl adımlara çok acil gereksinimi var..”

Sevgi ve saygı ile.
11 Şubat 2014, Ankara
 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net=========================================

TTB, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun Tahliyesini İstedi

TTB_logosu
TTB Merkez Konseyi tarafından 6 Şubat 2014’te- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
– Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
– TBMM Başkanı Cemil Çiçek,
– Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve
– Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na gönderilen mektupta;

  • Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumunun cezaevi koşullarında bulunmaya uygun olmadığını dikkat çekildi ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tahliyesi istendi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan imzasıyla gönderilen mektuba ek olarak Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını nasıl etkileyeceği konusunda hazırlanan bilimsel bir değerlendirme raporu da sunuldu.

Mektupta şu ifadelere yer verildi:

“Son zamanlarda cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların sağlık sorunları kamuoyunun gündemindedir. Bu tutuklulardan birisi de Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’dur.

Prof.Dr Fatih Hilmioğlu’nun ailesi ve avukatının başvurusu üzerine Türk Tabipleri Birliği bir Bilimsel Araştırma Kurulu kurarak; Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında düzenlenmiş tıbbi belgeleri inceledi. Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını
nasıl etkileyeceği konusunda bilimsel bir değerlendirme raporu yayınladı.

Ekte bir örneğini sunduğumuz rapor (TTB’nin_Fatih_Hilmioglu_Raporu)
yapılan bir basın açıklaması ile 30 Ocak 2014 tarihinde kamuoyu ile paylaşıldı.

Raporda da belirtildiği gibi, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumunun cezaevi koşullarında bulunmaya uygun olmadığına dair kanaatimizi ve tahliye edilmesi talebimizi tarafınıza iletir, saygılar sunarız.”

Fatih Hilmioğlu Hakkında Türk Tabipleri Birliği Bilim Kurulu Raporu ve Cumhurbaşkanı’na Mektup

Fatih Hilmioğlu Hakkında Türk Tabipleri Birliği Bilim Kurulu Raporu ve Cumhurbaşkanı’na Mektup

TTB_logosu

 

Pof. Dr. Fatih Hilmioğlu Hakkında Türk Tabipleri Birliği
Bilim Kurulu Raporu ve
Cumhurbaşkanı’na Mektup

 

 

 

Dostlar,

17 Nisan 2009’dan bu yana neredeyse 5 yıldır hapiste tutulan sevgili meslektaşımız
Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu için, bizim de üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği (TTB)
bir Uzmanlar Kurulu Raporu hazırlattı :

  • TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA KURULU
    DEĞERLENDİRME RAPORU

Rapor 30 Ocak 2014 günü TTB web sitesinde yayımlandı.

Prof. Dr. Osman Cavit Özdoğan (Gastroenteroloji ve Hepatoloji)
Prof. Dr. Ümit Biçer (Adli Tıp)
Prof. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu (Ceza ve Ceza Usul Hukuku)
Uzm. Dr. Ali Çerkezoğlu (Adli Tıp)
Uzm. Dr. Ali Özyurt (Anesteziyoloji ve Reanimasyon)

4’ü hekim 1’i Ceza hukukçusu bu uzmanlardan,

  • 22.01.2014 tarihli Türk Tabipleri Birliği’nin görevlendirme yazısıyla;
    Fatih Hilmioğlu hakkında düzenlenmiş tıbbi belgeler incelenerek
    Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını nasıl etkileyeceği konusunda
    bilimsel değerlendirme talep edilmiştir.

Kurul, toplam 16 sayfadan oluşan kapsamlı bir rapor düzenlemiş ve
TTB Merkez Konseyi‘ne sunmuştur.

Portresi_sizin_Allahiniz_yok_mu

 

 

 

 

 

Rapor kritik durumu başından beri irdelemekte, hukuksal ve tıbbi tabloyu
bilmem kaçıncı kez net olarak ortaya koymakta.

Dr. Hilmioğlu, ilerlemiş Hepatit B enfeksiyonu hastası, siroz başlamış, karaciğerinde
3 tane kanser öncesi nodül var, her an öldürücü kanama riski taşıyan
özofagus varisleri gelişmiş ve ağır depresyonda..

Hijyenik koşullarda stressiz ortamda yaşaması ve uygun beslenmesi gerekiyor.
Hastanede yatarak tedavisi de..

Ayrıca yemek borusunun mideye bağlandığı bölgedeki varisler nedeniyle
Portal hipertansiyon ve gastropati) her an öldürücü kanama tehlikesi olduğundan,
açık göğüs cerrahisi yapılabilecek tam donanımlı bir hastanenin olduğu merkezde yaşaması gerekiyor.

Bu ağır ve vahim durum, en az 3 ayrı kurul raporuyla aşağı yukarı ortak vurguyla belirlenmiş durumda.. Fakat Adli Tıp Kurumu ayda bir Silivri Devlet Hastanesinde
kontrol vererek tutuklu – hükümlü durumun sürdürülmesinde sakınca görmüyor!

Rapor ayrıntılı okunduğunda tam bir ders – eğitim belgesi aslında..
Hem Adli Tıp derslerinde hem de Ceza ve Ceza Usul Hukuku derslerinde..

Söz konusu raporu bütünüyle okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

Dr. Hilmioğlu’nun ağabeyi ve Avukatı Hayati Hilmioğlu’nun Anayasa Mahkemesi’ne
uzun tutukluluk nedeniyle başvurusu henüz sonlanmadı??..

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise, önüne Adli Tıp Raporunu içeren başvuru gelmesi durumunda yetkisi olabileceğini belirterek suret-i haktan görünen bir savunma yaptı kamuoyu önünde. Cumhurbaşkanı neden şunu sorgulamaz :

  • Adli Tıp Kurumu, neden en az 3 tam donanımlı hastane kurul raporunu
    görmezden gelir??

Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104. maddesine göre (ilk tümce);

  • Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve
    Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını,
    Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.

Adli Tıp Kurumu‘nun bu anlaşılmaz ve anlatılamaz inadının ardında ne vardır?

Bu açık çatışmaya bir insanın yaşamının kurban edilmesini
Cumhurbaşkanı seyir mi edecektir?

Bir türlü uzman kurul raporlarına saygı göstermeyen bu Adli Tıp Kurumu’nun keyfi
ve hukuk tanımaz tutumu sorgulanmayacak mıdır? Bunu Adalet Bakanlığı,
ilgili mahkeme, infaz savcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yapmadığına göre, sorunu çözecek makam Devletin başıdır. Adli Tıp Kurumu Başkanının atama kararnamesinde Cumhurbaşkanı Gül’ün de imzası vardır.

Gül, Kurum Başkanını çağırıp bilgi almış mıdır? Kamuoyuna açıklayabilir mi?
Almadıysa şimdi düşünür mü? Eğer hala tatmin olmadı ise bir de kendisi dilediği
tam donanımlı hastaneden, bağımız uzmanların da yer alacağı (Türk Tabipleri Birliğinden, Uzmanlık Derneklerinden, Yabancı uzmanlardan) soncul (nihai)
hakem kurul raporu isteyemez mi??

Dahası, Devletin başı, buyruğundaki Devlet Denetleme Kurulu‘nu
neden devreye sokmaz? Adli Tıp Kurumu bu denli politize olmuş – edilmiş ve
şaibe altında iken..

Bu arada vurgulayalım :

  • Adli Tıp Kurumu mutlaka özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Unutulmasın;

  • Çoğulcu (Çoğunlukçu değil!) Demokrasi,
    özerk kurumların kolonları üstünde yükselir.

Cumhurbaşkanı Gül, bu davranışıyla, ayrımında ya da değil, Fatih Hilmioğlu’nun
yavaş yavaş, taammüden öldürülmesi suçuna, apaçık bir cinayete ortaklık etmektedir.

Yüce Atatürk‘ün yüksek makamı, böylesine utandırıcı bir eyleme ortak olabilir mi?

Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül, son derece kritik bir karar aşamasındadır,
hem de hiç gecikmeden..

Aynaya bakmalı ve büyük bir ivedilikle vicdanının sesini dinlemelidir.

Anayasadaki yetki artık O’nu bağlamaktadır; istenen, olmayan suçun ve cezasının kaldırılması – Hilmioğlu’nun affı değildir; istenen; cezanın infazının mağdur sağlığını kazanana dek ertelenmesidir. Sağlık durumu elverdiğinde yine cezaevine konmak üzere.. Dilerseniz cezayı ağır hastalık ve kocama nedeniyle hafifletmek ya da kaldırmak yetkiniz de var :

Anayasa md. 104/b : Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak..  

Evet Sayın Gül, insaf ediniz artık insaf..

Bu yazı sizi cinayete ortak olmaktan, katil olmaktan alıkoyma amacı da taşıyor..
Bütün kalbimizle geç kalmamanızı diliyor ve bekliyoruz ulusal ve uluslararası kamuoyu önünde..

Türkiye’nin artık bu tür insancıl adımlara çok acil gereksinimi var..

Sevgi ve saygıyla
10.02.2014, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NDEN DEVLET KRİZİNE ÇÖZÜM FORMÜLÜ


Dostlar,

Geçtiğimiz hafta yazdığımız yazıyı yineleme gereği var..

TBB Başkanı yürekli ve yurtsever, yetkin Ceza Hukuku Profesörü
Sn. Av. Metin Feyzioğlu’nun girişimini desteklemek gerek..

Sevgi ve saygı ile.
10 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net  

=======================

Dostlar,

Çooook önemsediğimiz, önemsenmesi gereken bir gelişmeyi paylaşalım.

TBB (Türkiye Barolar Birliği) son derece önemli bir adım attı.

Koşullar (Kuşatma!) AKP ve Gül’ü de bunaltmış görünüyor.
Birçok cephede savaşmak kolay mı?
Önümüzde seçim var..
Dolayısıyla TBB ve başarılı, pırıl pırıl Ceza Hukuku Profesörü Metin Feyzioğlu‘nu, çalışma arkadaşlarını gönülden kutlarız.

Başbakan RT Erdoğan da kendisiyle görüşüp Adalet Bakanı B. Bozdağ’a
TBB ile birlikte çalışma talimatı verdiğine göre, epey iyimser olabiliriz.

Önümüzdeki günlerde, TBMM Başkanı Cemil Çiçek de ülkede hukukun öldüğünden, çetelerin oyuncağı durumuna getirildiğinden.. yakındığına göre :

TBMM Başkanı Çiçek’in öne çıkan anlatımı şöyle :

  • “Hukuk, adaletin enstrümanıdır, siyasetin enstrümanı değildir.”
  • “Anayasanın 138. maddesi (Mahkemelerin Bağımsızlığı maddesi),
    bu memlekette ölmüştür.”

Çiçek, 5 milletvekilinin tutuklu olduğunu anımsatarak, “Bunların dışında
hükmü kesinleşen, Yargıtay yolunda olan milletvekillerinin durumu ne olacak?

  • Çıkan çıktı, bundan sonrası bizi ilgilendirmez dersek 2015’te fırtına olur..” dedi.

*****
TBMM’de hızlı yasalaşma süreçleri izleyebilir ve yıllardır tutsak alınan
yüzlerce masum yurtseverin serbest kaldıklarını görebiliriz.

Türkiye olağanüstü gerilmiş iken bu adımlar “çok iyi gelecek”..

Türkiye’den ve insanından, kurumlarından umudu kesmemek gerek..
En koyu karanlık, çözüme – aydınlığa da en yakın an oluyor…

Çok teşekkürler Sn. Prof. Feyzioğlu ve Türkiye Barolar Birliği..

Haber ayrıntılı olarak aşağıda..

Başbakan’ın siyasal başdanışmanı ve Ankara milletvekili Yasin Akdoğan’ın STAR’da
yer alan makalesinde açığa vurduğu (ifşa ettiği) “TSK’ye komplo kuruldu..”  itirafının ardından biz de sitemizde “yargılamanın yenilenmesi” önerisinde bulunmuştuk :

http://ahmetsaltik.net/2013/12/09/tesud-basin-bildirisi-balyoz-ve-ergenekonda-yargilama-yenilenmeli/

Sevgi ve saygı ile.
05 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net  

==========================

BASIN TOPLANTISI VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NDEN DEVLET KRİZİNE ÇÖZÜM FORMÜLÜ

Barolar_Birligi_basin_toplantisi_5.1.14
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
,

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunduğu devlet krizine çözüm formülünü
basın toplantısıyla açıkladı.

 

Basın Toplantısı metni:

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN
TÜRKİYE İÇİN ACİL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ (I)

Sayın Basın Mensupları;

Zor günlerden geçiyoruz.

Hepimizin zihinleri karıştı.

Yurttaşlarımız kendilerini hukuki güvenceden yoksun hissediyor.

Her geçen gün adalete duyulan güven daha da azalıyor ve devletin temelleri sarsılıyor.

Yargının adalet dağıtamadığı ve etki altında bulunduğu algısı topluma hakim oldu.
Bu, mülkün temelsiz (AS : adaletsiz!) kalması demektir.

Bu noktaya gelmemizin en önemli nedeni, devlet güvenlik mahkemeleriyle başlayan, özel görevli mahkemelerle sürdürülen ve terörle mücadele mahkemeleriyle varlığını inatla koruyan çift başlı ceza yargılaması sistemidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpas kurulduğuna ilişkin iddialarla güvensizlik
had safhaya ulaşmıştır. Söz konusu iddialar üzerine yine aynı mahkemelere verilen yeniden yargılama dilekçelerinin, sonuç doğurması pek mümkün görünmemektedir. Tam aksine, bütün bu iddialara karşın yargının çözüm üretememesi durumunda, toplumsal gerginlik ve tepkiler daha da artacak, milli birlik ve beraberliğimiz
daha da zedelenecektir.

Geçici çözümlerin, çözüm olmadığı artık anlaşılmak zorundadır. Yalnızca milletvekilleri veya yalnızca kimi davalar için çözüm arayışına girmek, toplumsal kutuplaşmayı ve gerginliği sona erdirmeyecektir.

Biz, hep birlikte ortak aklı bulmak ve yurttaşlarımızın üstün çıkarları,
milli çıkarlarımız ve ülkemizin aydınlık geleceği için sağduyuyla hareket etmek zorundayız.

Türkiye Barolar Birliği olarak, Avukatlık Kanunu’nun bize yüklediği
“hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak” görevimiz çerçevesinde, Türkiye için acil çözüm önerilerimizden ilk bölümünü sizlerle ve sizin aracılığınızla Milletimizle paylaşmak istiyoruz.

Önerimiz, suçsuz olduğunu haykıran yurttaşları rencide edecek bir
af veya şartlı salıverme değildir.

Önerimiz, doğrunun yanlıştan, haklının haksızdan ayrılmasını sağlarken,
yargıya güveni de yeniden tesis etmeye yöneliktir.

Yaşanan bu üzücü gelişmelerden olumlu sonuçlar çıkarmayı başaramazsak,
devletimizin ve demokrasimizin gördüğü zarar, kalıcı hasara dönüşecektir.
Diken battığı yerden çıkarılır. Toplumsal vicdan kanadığı yerden tedavi edilir.
Ortak akla ulaşacağımıza ve bir büyük toplumsal kucaklaşmayı sağlayacağımıza
inancım tamdır.

I. TASFİYE HALİNDEKİ ÖZEL GÖREVLİ MAHKEMELERİN
KESİN OLARAK KALDIRILMASI ve VERDİKLERİ
MAHKÛMİYET KARARLARININ BOZULMASI

  1. 6352 sayılı asayla kaldırılan özel görevli ağır ceza mahkemelerinin, davalar kesin hükümle sonuçlanıncaya dek ellerindeki işlere bakmaya devam edeceklerine ilişkin yasa maddesi (geçici 2. madde) derhal kaldırılmalıdır.
  2. Bu mahkemelerin henüz kesinleşmemiş kararlarını kapsayacak şekilde bir düzenleme yapılmalı ve mahkûmiyet kararlarının sırf bu nedenle,
    görev yönünden bozulabilmesi kanun hükmüne bağlanmalıdır.
  3. Böylece, antidemokratik ve insan haklarına aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırılmış olan özel görevli mahkemelerin, henüz kesin hükümle sonuçlanmamış davalarda adil yargılanma hakkına aykırı uygulamalarına devam etmeleri önlenmiş olacaktır.
  4. Özel görevli mahkemeleri kaldıran 6352 sayılı Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlandığı 05.07.2012 tarihinden başlayarak bu mahkemelerin adil yargılanma hakkının evrensel ölçütlerine göre meşruiyetinin sorgulanabilir olduğu
    doğrudan yasama organı tarafından kabul edilmiş durumdadır.
    Şu halde, özel görevli mahkemelerce verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerine ilişkin yeniden yargılama zorunluluğu kanunla getirilmelidir.
  5. Özel görevli mahkemeler anayasal dayanaktan yoksun oldukları ve amaç kişi
    hak ve özgürlüklerini korumak olduğu için, önerilen yasal düzenlemelerin hiçbiri Anayasa’ya ve AİHS’ne aykırı olmayacaktır. Tam aksine, anti-demokratikliği ve
    adil yargılanma hakkına aykırı usul ve uygulamaları sabit olan bu mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet hükümlerinden dolayı doğmuş bireysel mağduriyetler ve kamusal zarar, bu şekilde telafi edilmiş olacaktır.
  6. Özel görevli mahkemelerin kesin olarak kaldırılmasından sonra,
    davaların yine özel görevli olan terörle mücadele mahkemelerinde görülmesi, yurttaşların hukuksal güvenlik ve adil yargılanma hakkına ilişkin endişelerini gidermeyecektir. Terörle mücadele mahkemelerinin yargılama konularına bakıldığında, bu mahkemelerin uzmanlık mahkemesi olmadıkları görülmektedir. Buna karşın, yargılama yöntemleri bakımından savunma hakkını sınırladıkları, dolayısıyla maddi gerçeğe ulaşılmasında zaafa neden olup, toplumun adalet duygusunu zedeledikleri ortadadır. Şu halde, terörle mücadele mahkemeleri de, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ilga edilmek yoluyla kaldırılmalıdır. Böylece, ülkede çift başlı ceza yargısı düzenine son verilmiş olacaktır. Bundan sonra yargılamaların tümü genel mahkemelerde yapılmalıdır.
  7. Bir sonraki aşamada ise, Terörle Mücadele Kanunu ivedilikle kaldırılmalıdır.

II. GEREKÇESİZ MAHKUMİYET ve TUTUKLAMA KARARLARI NEDENİYLE ÖDENEN TAZMİNATLAR İÇİN KUSURU BULUNAN YARGIÇLARA
RÜCU EDİLMESİ

  1. Anayasamıza göre mahkemelerin ve yargıçların bütün kararları gerekçeli olmak zorundadır.
  2. Yasa maddelerinin yinelenmesi ve soyut anlatımlar kuşkusuz gerekçe değildir.
  3. Gerekçesiz verilen mahkumiyet hükümleri ve tutuklama kararları, keyfiliktir.
  4. Bu keyfilik sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince ve Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sonucunda hükmedilen tazminatlar için,
    kusuru bulunan yargıçlara rücu edilmelidir. Böylece, adil yargılanma hakkını
    ve bireysel özgürlükleri koruyan düzenlemelerin yargı organlarınca hızla benimsenmesi sağlanabilir.
  5. Buna ek olarak, tutuklamada gerekçe gösterme zorunluluğunu yaşama  geçirmek için, CMK md. 100/3’te yer alan katalog suçların da kuşkusuz kaldırılması gereklidir.

III. ADLİ KOLLUK TEŞKİLATININ KURULMASI

  1. Yargı güvencesinin sağlanmasına ilişkin çok önemli bir adım olarak
    Cumhuriyet Başsavcılığına bağlı “adli kolluk örgütü” oluşturulmalı ve bu örgüt üyelerinin atama – yükseltilmeleri dahil tüm özlük işlemleri güvence altına alınmalıdır.
  2. Bu biçimde kolluğun Cumhuriyet Savcısının buyruklarını yerine getirmeme, savsaklama, soruşturmayı savcıdan bağımsız yürütme uygulamaları da
    son bulacaktır.

Türkiye Barolar Birliği olarak;

Hukukun üstünlüğünün sağlandığı;

İnsan hak ve özgürlüklerinin korunup, insanın üstün değer olarak kabul edildiği;

Yönetebilen demokrasiye ve adalet dağıtan bir yargıya sahip;

Alın teri kurumadan emeğin hakkının ödendiği;

Yurttaşların sosyal güvenliğe ve fırsat eşitliğine sahip kılınıp, geleceğe güvenle baktığı;

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti istiyoruz.

Öbür önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmaya, tüm meslektaşlarımızın ve
milyonlarca yurttaşımızın ortak hedefi olan bu istemlerin izleyicisi olmayı
sürdüreceğiz.

Saygılarımızla.
04 Ocak 2014, Ankara

Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU 
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

Fatih Hilmioğlu’na Acil Tahliye Çağrısı!

Dostlar,

Dostumuz gazeteci – yazar Sayın Ahmet Mümtaz İDİL bir kampanya başlatmış..

Prof. Dr. Fatih HİLMİOĞLU için..

“Herkesin başına gelebilir, kimsenin hayatı garanti değil.
Herkes bu yargı önünde bir gün tutsak kalabilir ve hastalanabilir.”

diyor ve aşağıdaki erişkeyi veriyor..

Ziyaret edip imza vermek gerekiyor..

Sanırım biz az önce 971. imza olduk..

Değerli İdil, bizi aşağıdaki gibi yanıtladı :

*****

Sevgili AHMET, 

“Tüm Türkiye: Tutuklu bulunan Fatih Hilmioğlu hocanın tutuksuz yargılanması ve bir an önce tahliye edilmesi gerek. Her gün ölüme daha çok yaklaşıyor.” başlıklı kampanyama imza verdiğin için teşekkürler. 

Bu kampanyanın başarıya ulaşması için arkadaşlarından da imza vermelerini ister misin? Arkadaşlarınla Facebook’ta paylaşması çok kolay — kampanyayı Facebook’ta paylaşmak için buraya tıklaman yeterli. 

Aşağıda arkadaşlarına iletebileceğin bir örnek email bulunuyor. 

Tekrar teşekkürler — değişimi birlikte gerçekleştiriyoruz, 

Ahmet Mümtaz İdil 

*****

Siz de çabalayın..

Bu sitede sevgili arkadaşımız, dostumuz Fatih hoca için çoook yazı yazdık..

Kayalara çarptı sanki..

Ama artık duvara dayandık..

Fatih hocanın sağlığı gerçekten kritik..

Hem beden hem de ruh sağlığı ağır derecede bozuk..

cenaze_toreni_17.10.12

Kansere dönüşmüş Hepatit C hastalığı.. eşlik eden ağır depresyon..
Oğlunu yitirmesiyle iyice yerleşen ve yıkıma götüren..

Ceza_Muhakemeleri_Yasasi_infazi_erteleme

İlgili mahkeme kamuoyuna duyarsız..

Oysa yasa maddesi çok açık : Ceza Muhakemeleri Kanunu md. 16/2 yukarıda..

Ya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül?
Anayasanın 104. maddesindeki görev ve yetkileri bağlamında cezasının kaldırılıp affedilmesi de olanaklı olmakla birlikte; istenen “infazın ertelenmesi” dir..
Yasa hükmü çoook açıktır..

  • Göz göre göre insanımızı öldürmeyelim, katil olmayalım..

Bir Kuddusi Okkır olayı daha yaşamayalım..

Kuddusi_Okkir_cinayeti_gorduk
İlgili Özel Yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne,

Adli Tıp Kurumu‘na

ve..

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘e belki de son çağrıdır..

Yarın çok geç olmadan!

http://www.change.org/tr/kampanyalar/t%C3%BCm-t%C3%BCrkiye-tutuklu-bulunan-fatih-hilmio%C4%9Flu-hocan%C4%B1n-tutuksuz-yarg%C4%B1lanmas%C4%B1-ve-bir-an-%C3%B6nce-tahliye-edilmesi-gerek-her-g%C3%BCn-%C3%B6l%C3%BCme-daha-%C3%A7ok-yakla%C5%9F%C4%B1yor?share_id=qJIgVXXsKr&utm_campaign=twitter_link_action_box&utm_medium=twitter&utm_source=share_petition

Sevgi ve saygı ile.
12 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Türk Tabipleri Birliği; Sağlık Torba Yasası ile İlgili Olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Görüştü…


TTB Merkez Konseyi,
Sağlık Torba Yasası ile İlgili Olarak
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Görüştü…

Dostlar,

Dilimiz varmıyor söylemeye fakat TBMM’den nasıl böylesi bir yasa çıkar,
anlamak olanak dışı!

  • Türkiye işgal altında mı? 

TBMM bizim Meclis olmaktan çıktı mı?

Nasıl olur da sermaye emir buyurur, iktidar mot a mot eline verilene uyar ve
Yüce TBMM de adeta otomatik onaylar???!!!

Bu acı süreçleri tarihçiler uzun yıllar ibretle yazıp sorgulayacak eminiz ama
olan ülkeye ve halka oluyor..

Cumhurbaşkanı A. Gül‘den medet ummak ise “çıkmadık canda ümit vardır”
sözünü bizde çağrıştırmaktan öte bir anlam taşımıyor ne yazık ki!

Konjonktürel nedenlerle belki mi??
Hiç sanmıyoruz, birkaç gün içinde göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
10 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=====================================

TTB_logosu

 

TTB Merkez Konseyi,
Sağlık Torba Yasası ile İlgili Olarak
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Görüştü

 

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, TBMM’de 2 Ocak 2014 tarihinde
kabul edilen Sağlık Torba Yasası ilgili olarak 9 Ocak 2014 Perşembe günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü.

Görüşme heyetinde;

– TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan,
– TTB 2. Başkanı Prof. Dr. Gülriz Erişgen,
TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan,
TTB Merkez Konseyi Üyeleri
Dr. Filiz Ünal İncekara, Dr. Osman Öztürk, Prof. Dr. FatihSürenkök,
Dr. Arzu Erbilici, Dr. Pelin Yargıç ve
TTB Hukuk Bürosu’ndan Av. Ziynet Özçelik yer aldı.

Görüşmeye, Cumhurbaşkanlığı Sağlık Merkezi’nde görevli hekimler de katıldı.
Saat 15.15’te başlayan görüşme yaklaşık 1 saat sürdü.

Görüşmede TTB heyeti, Torba Yasa’da yer alan düzenlemelerle ilgili itirazlarını ve hekimlerin tepkilerini dile getirdi ve konuyla ilgili olarak hazırladıkları dosyayı sundu.

Görüşmede

  • Abdullah Gül’den Sağlık Torba Yasası’nı TBMM’ye iade etmesi istendi.

Görüşmede;
– özellikle hekimlik mesleğini yerine getirmeyi “Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” adı altında bir suça dönüştüren yasa maddesi,
– üniversite ve eğitim hastanelerindeki akademisyenlerin özel hastanelere kiralanmasını öngören
– ve hekimlere çalışma yasakları getiren “Tam Gün”,
sağlıkta şiddet,
– aile hekimlerine getirilen nöbet zorunluluğu,
– kişisel sağlık verilerinin mahremiyet gözetilmeksizin paylaşılması,
koruyucu hekimlik ve acil servislerde yaşanan sorunlar gündeme geldi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise anlatılanların kendisine mantıklı geldiğini,
ancak Cumhurbaşkanlığını da bağlayan düzenlemeler olduğunu,
konuyu hukukçuları ile birlikte ayrıntılı olarak inceleyerek kararını vereceğini ifade etti.

Cumhurbaskani’na_Torba_Yasa_itirazi_9.1.14

‘ABD şantaj yapıyor’


‘ABD şantaj yapıyor’

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov,

BM’den Suriye aleyhinde karar çıkartmak için baskı uygulandığını söyledi.

Rus_Disisleri_Bakani_Sergei_Lavrov Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’yi,
BM Güvenlik Konseyi’nden, Suriye’ye silahlı müdahale kararı çıkartmak için kendilerine şantaj yapmakla suçladı.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’nin kendilerine Birleşmiş Miletler (BM) Güvenlik Konseyi’nden Suriye rejimi aleyhinde karar çıkartmak için “şantaj” yaptığını söyledi.

Lavrov, Amerikalı ortaklarımız bize şantaj yapmaya başladı.” diyerek ABD’nin,
BM Güvenlik Konseyi’nde silahlı müdahaleye izin veren 7. maddenin uygulanmasını öngören kararı desteklemezlerse, Suriye’nin kimyasal silahlarını uluslararası denetime bırakmasıyla ilgili anlaşma uyarınca Kimyasal Silahların Önlenmesi Örgütü (OPCW) ile işbirliğine son verme tehdidinde bulunduklarını belirtti.

Şam yönetimini devirme düşüncesinin Batılı ülkeleri “kör ettiğini”, Batı’nın ideolojik bir misyon güttüğünü söyleyen Lavrov, OPCW’nin “karar aşamasında” olduğunu,
ancak sürecin “Batılı ortakların küstah tutumu” yüzünden tehdit altında olduğunu vurguladı.

Rusya Dışişleri Bakanı, “Bütün söyledikleri Beşşar Esad’ın gitmesi gerektiği.
Sadece kendi üstünlüklerini kanıtlamakla ilgililer” 
diye konuştu. Lavrov, Suriye’de kimyasal silahların bulunduğu bölgelerde çalışacak uzmanların güvenliğini sağlamak için asker göndermeye hazır olduklarını, ancak çok sayıda asker göndermenin gerekli olmadığını, gözlemcilerin yeterli olacağını da belirtti.

Esad’ın kimyasal silahların imha edilmesi programının bir milyar dolara mal olacağı yolundaki açıklamasına da değinen Lavrov, programın maliyetinin çok daha düşük olduğunu söyledi. Rus medyası ise ABD ve ortaklarının, Suriye’deki kimyasal silahların imhasının Rusya tarafından yapılmasını istediğini, ancak Türkiye’nin kimyasal silah yüklü gemilerin boğazdan geçmesini yasaklayabileceğini yazıyor.

Suriye’nin başkenti Şam’da ise Rusya Büyükelçiliği havan topuyla vuruldu.
Havan topu mermesinin elçiliğin içine düştüğü, 3 kişinin yaralandığı öğrenildi.

Gül: Birinci derece tehdit BM Genel Kurul toplantıları için New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdi. Gül, Suriye sınırındaki bölgelere yerleşen radikal grupların Türkiye’nin en büyük kaygılarından biri olduğunu vurgulayarak, “Bizim için bu büyük bir güvenlik tehdididir. Bu birinci derecede bizi ilgilendirir.” dedi. (Cumhuriyet, 23.9.13)

İzmir’in kurtuluşu coşkuyla kutlandı!


İzmir’in kurtuluşu coşkuyla kutlandı!

  • İşgalci emperyalist güçlerin İzmir’den denize dökülüşünün 91. yılında kutlamalar kentin dört bir yanına yayıldı. İzmir’de kutlamalar
    ‘Zafer Yürüyüşü’yle başladı. Kutlamalar kapsamında Basmane’den Cumhuriyet Alanı’na dek yaklaşık 10 bin kişi yürüdü.

İzmir’in düşman işgalinden kurutuluşu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılışını simgeleyen 9 Eylül’ün (1922) 91. yıldönümü coşkuyla kutlandı.

Izmir'in_kurtulusunun_91._yili_9.9.13_Cumhuriyet

“Zafer Yürüyüşü”yle başlayan kutlamalar kapsamında Basmane’ den Cumhuriyet Alanı’na dek yaklaşık 10 bin kişi yürüdü. AKP’ lilerin gönderdikleri mesajların okunması sırasında protestoların yapıldığı törenlerde, AKP İzmir milletvekilleri Ertuğrul Günay
ve İlknur Denizli
’nin alana girişi sırasında da, İzmir Kent Orkestra-sı’nın “Vardar Ovası” şarkısı
2 kez çalması dikkat çekti.

  • “Her yer Taksim her yer direniş”,
  • “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” 

sloganları atılan Zafer Yürüyüşü’ne, 10 bine yakın yurttaş ellerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle katıldı. Cumhuriyet Alanı çevresinde emniyet güçleri,
İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın daha önce yayınladığı genelge gereği Türk bayrağının üzerinde Atatürk resmi bulunan flamaları satanlara izin vermemek için çabaladı. Polisin, satıcıları alandan uzaklaştırması dikkat çekti.

Yürüyüşün ardından Mustafa Kemal Atatürk anıtına çelenk konuldu. Daha sonra Konak’ta bulunan İzmir Hükümet Konağı’na süvari birliklerinin gelişi ve Türk bayrağının çekilmesi canlandırıldı. Buradaki törenin ardından etkinlikler Cumhuriyet Alanı’nda sürdü.

CHP İzmir milletvekilleri Musa Çam, Oğuz Oyan, Hülya Güven, Alaattin Yüksel, Mustafa Moroğlu, Mehmet Ali Susam’ın yanı sıra törene, Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal’la, eski milletvekilleri Mehmet Sevigen ve Canan Arıtman da katıldı.

AKP milletvekilleri Günay ve Denizli’nin alana girişi sırasında İzmir Kent Orkestrası, AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç’ın çıkışıyla gündeme gelen
“Vardar Ovası” şarkısını, İzmirlilerin yoğun isteği üzerine iki kez üstü üste çaldı.

Törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve bakanlar ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu mesaj göndererek İzmir’in kurtuluş gününü kutladı. Ancak Erdoğan ve Gül’ün mesajlarını kentin belediye başkanı yerine İzmir Valisi Toprak’a göndermeleri dikkatlerden kaçmadı. AKP’lilerin mesajları alanda bulunanlarca protesto edildi.

Barış çağrısı

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, törende “barış” çağrısı yaparak, “Özgürlük ve bağımsızlığın ne demek olduğunu çok iyi bilen Yüce Türk Ulusu’nun,
bu karmaşa (kaos) ortamına sürüklenmemesi, elbette en büyük dileğimizdir.
Ancak kabul etmek gerekir ki, ülkemizdeki barış ve huzur ortamının devam etmesi için yalnızca temenniler yetmez. Büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün
bize gösterdiği ‘Yurtta barış, dünyada barış’ hedefinden asla şaşmamalıyız” dedi.

Saat 18.00’de Gündoğdu Meydanı üzerinde Türk Yıldızları’nın akrotim gösterisi sergilendi. 19.00’da gösteri mekanı gökyüzünden denize taşındı. Körfez’de kano ve yelkenli gösterisi yapıldı. Fener Alayı yürüyüşü, saat 20.30’da Cumhuriyet Meydanı ile Gündoğdu Meydanı arasında gerçekleştirildi.

Saat 21.00’de Gündoğdu Meydanı’nda İzmir’in pek çok noktasından izlenebilen
görsel bir şov sunuldu. İzmir Körfezi, su perdesi ve ışık gösterileriyle renklendi.

Gösterilerin merkezi konumundaki Gündoğdu Meydanı’nda “Manga” grubu sahne aldı. Aynı dakikalarda Bostanlı Rekreasyon Alanı’nda Koray Candemir ve Harun Tekin, Göztepe Denizatı Heykeli önünde Berna Öztürk, Bayraklı Rekreasyon Alanı’nda
İzmir Büyükşehir Belediyesi Pop Orkestrası, konser ve sahne şovlarıyla
9 Eylül coşkusunu doruğa taşıdı. (9 Eylül 2013, Cumhuriyet portalı)

TBB Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun Adli Yıl Açılış Konuşması – 02 Eylül 2013

Dostlar,

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 

yürekli çıkışlarını sürdürüyor.. Bu yılki Adli Yıl açılış töreninde de sözlerini çok net olarak Devletin tepe yöneticilerine iletti. Konuşması bir demokrasi ve insan hakları dersi gibi.. Doğallıkla anlayana..

TBB_Baskani_Metin_Feyzioglu_cuppeliBu konuşmadan önemli alıntılar aşağıda.. Tüm metni okumak için ise lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

http://www.barobirlik.org.tr/Detay20193.tbb, 2.9.13
(Konuşmanın İngilizce metni için tıklayınız
Video için tıklayınız)

 

Bu arada, Adalet Bakan Sadullah Ergin de, bu konuşmadan hiç ders almadığını belli eder biçimde bilinaçtını dışavurdu.. TBB seçim sistemini değiştireceklerini belirtti.. Sanki yürürlükteki sistem anti-demokratikmişçesine!? Açık – örtük gözdağı verdi..
Tüm Kurumları ele geçirme doyumsuz iştahının devamı.. Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının seçiminde getirdikleri ucube yöntemi, Anayasa’nın 135. maddesi bağlamında her biri özel yasalarla kurulan kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları
na da dayatmak istiyorlar.. TMMOB yasasına saldırı ortada,
İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası’na mali denetim (!?) tacizi ortada..

AKP için sınır yok..
Yürü eyy AKP, memleketin en küçük birimi bile, ailelerin yatak odalarına varane dek senin gözetiminde (zaten dinlemeler ve gizli kameralarla öyle değil mi!?)
ve mutlak denetiminde olmalı..

Senin için hükümranlığın, despotiizmin sınırı yok..
Tam despot olmalı ve karşıtlarını sallandırmalısın bir emrinle..

Fakat Tarih, büyük güçlerin – elitlerin yükseliş ve çöküş öykülerinin döngüselliği ile dolu.. Ve bu olgu artık yasalaşmış durumda.. AKP de tarihsel periyodiseteye (döngüselliğe) mahkum elbette ve eğri çıkışını, plato dönemini tamamladı, inişte.. Çıplak gerçek bu!

Aklı başında AKP’liler bu bilimsel gerçeğin ayırdında.. Örn. Prof. İdris Bal..
Ama eğitimi elvermeyenlere anlatamıyorlar.. O yüzden de

  • “Tayyip’i tasfiye ederek kendimizi ve AKP’yi kurtarabilir miyiz?”
    aranışı içindeler.. öbür seçeneklerin yanı sıra..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 2.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Başbakan’ın yüzüne karşı bunları söyledi

Adli Yıl açılış törenine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun
sert eleştiriler içeren konuşması damga vurdu.

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de katıldığı açılış töreninde konuşan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu,
Türkiye gündemine ilişkin çok sayıda konuda sert eleştirilerde bulundu.

İşte konuşmadan kimi satırbaşları:

“MİLLİ İRADE DİYENLER OTORİTERLEŞTİ”

‘Milli irade’ tabiriyle ilgili konuşan Feyzioğlu, “Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında,
milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış
siyasal iktidarların tercihi olmuştur.” dedi.

Çağdaş demokrasilerin çoğulcu olduğunu vurgulayan Feyzioğlu, “milli irade tabiri, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği, siyasal iktidarın her kurumu ele geçirdiği ve yaşamın her alanını düzenlemeye soyunduğu, insanların yaşam biçimine müdahale ettiği dönemlerdeki içeriğinden elbette ki farklı anlaşılmak zorundadır.” diye konuştu.

Cumhuriyetin temel niteliklerinin çoğunluğun azınlığa tahakkümünü sınırladığını belirten Feyzioğlu, “Bu sınırlamalarla kastedilen, bazılarının ileri sürdüğünün aksine, azınlığın çoğunluğa tahakkümü asla değildir; kastedilen, demokratik uzlaşma kültürüdür, katılımcı demokrasidir, geçici bir çoğunluğun geçici bir azınlık üzerinde mutlak egemenlik kurmasının önlenmesidir; nasıl yaşayacağını, hangi okula gideceğini,
hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışmamasıdır.” ifadelerini kullandı.

“DEMOKRASİ SANDIKLA SINIRLI DEĞİL”

Feyzioğlu eleştirilerini şu sözlerle sürdürdü:

– Demokrasilerde “seçim sandığı” kuşkusuz vazgeçilmezdir. Ancak demokrasi, sandıktan sandığa oy vermekle sınırlı bir rejim değil, bir yaşam biçimidir.
– Demokratik hukuk devletinde, siyasi iktidar, parlamentodaki çoğunluğu ne olursa olsun hukuk kurallarıyla bağlı olduğunu bilir.
– Hukuk kurallarını uygulayanlar da daima özgürlükçü pencereden bakarlar.
– Çünkü demokratik hukuk devletinde özgürlükler esas, özgürlüklerin kısıtlanması ise istisnadır.

“KUTSAL OLAN DEVLET DEĞİL İNSANDIR”

– Çağdaş devlet anlayışında kutsal olan devlet değil, devletin hizmetleyükümlü olduğu insandır. Devleti kutsallaştırmak isteyenler, aslında kendilerini kutsallaştırmak ve dokunulmaz ilan etmek isterler. Bu düşüncede olanlar halka sundukları hizmetleri bir görev olarak değil, bir lütuf olarak görürler. Kendi kendilerini halka hizmet ederken lütufta bulunduklarına inandıranlar, bireylerin muhalif düşünceler açıklamasına, toplulukların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmasına öfkelenirler ve halkı kadir bilmezlikle suçlarlar.

“İKTİDARLAR DEMOKRASİ DALINI KENDİ ELLERİYLE KESMEZLER”

– Siyasi iktidarlar, demokratik kitle örgütlerinin eleştirilerinden elbette haz etmek zorunda değildir; ancak çoğulcu demokrasilerde, siyasi iktidarlar, bu eleştirileri değerlendirmek ve hoşgörüyle karşılamak zorundadır. Çoğulcu demokrasilerde siyasal iktidarlar hoşlarına gitmeyen siyasal düşünceleri hedef almazlar, parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak demokratik kitle örgütlerini yok etmeye kalkışmazlar; bunları demokrasinin vazgeçilmezi olarak kabul ederler ve birlikte yaşarlar. Böylece bindikleri demokrasi dalını kendi elleriyle kesmezler.

– Esasen çoğulcu demokrasi, gerçek demokrasinin tek modelidir. Çoğunlukçu rejimler kendi kendilerini demokrasi olarak ilan etseler de, o düzenlerde özgürlük yoktur,
siyasi iktidarın lütufları vardır.

ADALET BAKANI’NDAN YANIT

Törenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Feyzioğlu’nun bu sözlerine yanıt verdi.

Sadullah Ergin, “Barolar Birliği seçimlerinin de çoğulcu şekilde yapılması için öneriler yapacağız. Umarım sayın Başkan bunu kabul eder” diye konuştu.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=438864&kn=7&ka=4&kb=7, 2.9.13)

2. İNÖNÜ ZAFERİ’NİN 86. YILDÖNÜMÜ


2. İNÖNÜ ZAFERİ’NİN 86. YILDÖNÜMÜ

ATA ile

‘Cumhuriyet en değerli varlığımızdır’

**Cumhurbaşkanı Sezer, 2.  İnönü Zaferi‘nin yıldönümü dolayısıyla yayımladığı mesajında “Zafer Türk ulusunun gücünü ve büyüklüğünü dünyaya göstermiştir.” dedi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer;

  • “Büyük özveriyle yürütülen savaşımlar sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti,
    sahip çıkmamız gereken en değerli varlığımızdır.” dedi.

Cumhurbaşkanı Sezer, 2. İnönü Zaferi’nin yıldönümü dolayısıyla mesaj yayımladı.

Sezer şunları kaydetti:

  • “Ulusumuzun bağımsızlık tutkusu, yurt sevgisi, Atatürk ‘e, O’nun ilke ve devrimlerine gönülden bağlılığı, çağdaş değerleri özümseyen yapısı,
    Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek ayakta kalmasını sağlayacak en büyük güç olacaktır. Türk ulusu, Atatürk sayesinde kazandığı güven duygusuyla, Cumhuriyeti ödünsüzce yaşatacak, birlik ve bütünlüğü koruyarak aydınlık yarınlara ulaşacaktır.”

Yüce Atatürk‘ün önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı‘nın, onurunu,
yurdunu tüm değerlerin üstünde tutan Türk ulusunun yazdığı bir destan, yazgısını
ve tarihin akışını değiştiren önemli bir dönüm noktası olduğunu vurgulayan
Sezer, şunları dile getirdi:

  • “Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması, bağımsızlık ve özgürlük inancıyla nelerin başarılabileceğini kanıtlarken Türk Ulusu’nun gücünü ve büyüklüğünü dünyaya göstermiştir. Ulusumuzun, kahraman Ordumuzla kenetlenerek,
    birlik ve dayanışma ruhuyla kazandığı bu büyük zafer, Atatürk’ün,
    dava arkadaşlarının, şehitlerimizin ve gazilerimizin Cumhuriyet kuşaklarına armağanıdır.’

En önemli dönemeçlerden biri

İsmet İnönü komutasındaki Türk Ordusu’nun kazandığı İkinci İnönü Zaferi‘nin, bağımsızlık savaşında en önemli dönemeçlerden birisi olarak Türk ulusunun
şanlı tarihindeki seçkin yerini aldığına işaret eden Sezer, şöyle devam etti: 

  • İkinci İnönü Zaferi, ülkede büyük sevinç ve coşkuyla karşılanırken
    kurtuluş umudu canlanmış, Ordumuza güven duyulması sağlanmış,
    Türk Ulusu’nu aydınlığa çıkarmak için yüreğini ortaya koyarak savaşanlara moral ve güç vermiştir. Yüce önderin, zaferin ardından İsmet İnönü’ye gönderdiği telgrafında vurguladığı gibi, ulusumuzun ters giden yazgısını yenen İkinci İnönü Zaferi, uluslararası alanda önemli kazanımlar elde edilmesinin yolunu açmış, Ankara’daki ulusal hükümetin saygınlığını ve gücünü artırmıştır.”
    (Cumhuriyet, 01.04.2007)

================================================

Dostlar,

2. İNÖNÜ ZAFERİ’NİN 86. YILDÖNÜMÜ” diyoruz..

Oysa 92. yıldönümündeyiz.. 6 yıl önce Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, yukarıda sunduğumuz açıklamayı yapmıştı..

Şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘ün bu yönde açıklamlarına tanık olamıyor ve çok üzülüyoruz.. Oysa Abdullah Gül, oturduğu koltuğu Kurtuluş Savaşımıza borçlu..

Tam 92 yıl önce 23 Mart 1921’de başlayan 2. İnönü Muharebesi, büyük özveriler
İsmet Paşa‘nın üstün askeri yetenekleriyle başarıya ulaştırılmış ve Sakarya Meydan Savaşı‘na dek bize çok değerli zaman kazandırmıştı.

İsmet Paşa ve bu muharebede canlarını veren şehitlerimizi, rahmetli olan gazilerimizi ve kahramanca savaşarak yurdumuzu savunan tüm askerlerimizi şükranla selamlıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 23.3.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net