Etiket arşivi: TBMM Başkanı Cemil Çiçek

TBMM’de 4 ESKİ BAKAN’ın AKLAMA OYLAMASININ ÇAĞRIŞIMLARI


TBMM’de 4 ESKİ BAKAN’ın AKLAMA OYLAMASININ ÇAĞRIŞIMLARI

AKP kurucularından ve bir zamanlar 2 numara olan eski vekil Dengir Mir Mehmet Fırat‘ın çarpıcı çağrı yazısını sitemizde yayımladık : VİCDANLARA SESLENİYORUM
(http://ahmetsaltik.net/2015/01/21/ahirette-dokunulmazlik-yok/)

Dilerdik bir işe yarasın.. Yaramadı da denemez sanırız.. Ama yetmedi.. 47-48 fire hiç de az değildir. 5-6 eksikle direkten dönmüştür bu 4 talihsiz şaibeli vekil. Bu milletvekillerine teşekkür ederiz.

AKP 312 vekil sahibi.. 48’i düşerseniz 264 kalıyor. Bir de değişik gerekçelerle oylamaya gelmeyen AKP’li vekiller var.. Kritik durumlarda 276’yı bile bulamayacaklarını, belki uygun bir gensoruda düşürülebileceklerini )?!) düşünebiliriz. Erdoğan –ve söylemeye gerek var mı bilemiyoruz?Başbakan olmaya nafile çaba gösteren / göstermeyen A. Davutoğlu
artık topal ördektirler siyasal lüteratürdeki karşılığıyla (lame duck).

Dünya nimetleri daha tatlı geldi bu vekillerin çoook büyük bir bölümüne (250’den fazla..)
Sonrası için Allah kerim.. dediler sanırız. Hac’a giderler, kurban keserler, fitre – zekat verirler, efendime söyleyeyim oruç tutarlar, dua eder ve hocalar tutarak dua ettirirler (!?); “milletvekili kalayım da daha büyük kötülükleri önleyeyim” (!?) diye düşündüklerini ileri sürerek geliştirdikleri psikolojik savunma düzeneklerini kullanarak kendilerini ve rüşvet vererek Tanrı’yı iknayı – kandırmayı denerler (!).. Nasılsa han-hamam bu dünyada kendilerine, gariban Müslümana ise din-iman burada; Ahiret’te Allah kerim..

Muhammet Peygamber yaşasaydı herhalde bu AKP zihniyetini ve şürekasını, İslama şimdiye dek bunlardan çok zarar verenin zinhar çıkmadığını haykırarak bütün gücüyle lanetler, din dışı ilan ederdi.

Önceki günlerde sitemizde “AKP’liler üslüman mı?” başlıklı bir yazı yayımlamıştık (Prof. Örsan K. Öymen, bir kez daha okumanın tam da zamanıdır : AKP’liler_MUSLUMAN_mi.pdf, 18.1.15) Eski AB Bakanı Egemen Bağış “tweet olarak sallıyor bakara-makara” nasılsa!
Bu adam müslüman sayılabilir mi??

Klavyemizden başkaca daha uygun tanımlayıcı – betimleyici sözcükler dökülecek isyanımızı haykırma adına ama, başta Erdoğan olmak üzere AKP’liler dava şampiyonu ve de tazminat zengini... Oysa biraz daha tahammüllü olsalar haklarında toplumdan daha fazla geribildirim alabilecekler. Bundan yoksun kalışları ise dava şampiyonu olmayı seçmelerinin bedeli olmalı.

Başbakan (?) A. Davutoğlu gerçekten çoook zor durumlarda.. Oylama günü kalkıp, hiç de zorunlu olmadığı halde İngiltere’ye gidiyor (kaçıyor desek!?), oylamaya katılmayarak vicdanına ve politik kimliğine bir manevra alanı yaratmaya çabalıyor kendine gelecekte. Öte yandan TBMM’deki talihsiz oylama sonucuna da ister istemez, gönüllü gönülsüz sahip çıkma gereği duyuyor.. Vekillerin özgür iradeleriyle oy kullandıklarını söyleme zorunluluğu duyuyor gerçeği çarpıtarak ve bilinç altını ele veriyor. Tersi çıksa da aynı eylemde olacaktı Davutoğlu emin olunuz.. Bunlar ince diplomasi olmalı, bizim aklımız pek ermiyor!?.. [ Bu arada “diplomasi” sözcüğünün Latince “diplo” (iki, çift) ve “macia” (maske) anlamına gelen 2 sözcüğün bileşiminden oluştuğunu…. anımsamakta yarar var sanırız..]

Bir son nokta çok önemli   :

TBMM üyelerine 3 farklı renkte oy pusulası ve beyaz zarf verildi. Oy pusulaları KIRMIZI, MAVİ ve BEYAZ.. Beyaz zarf içindeki oy pusulasının rengini saklayacak kalınlıkta olmadığı gibi, AKP’li vekillerden daha sonra kullanmadığı 2 oy pusulasını göstermesi  istenerek apaçık bir oy denetimi ve politik baskı uygulanmış olması..

Bu uygulama doğrudan gizli oy – açık sayım döküm ilkesine aykırıdır, Demokrasinin temel ilkelerine, Anayasaya terstir ve AYM’ne taşınırsa iptal nedeni olabilir. TBMM Başkanı Cemil Çiçek neden bu oyunları engellemez, neden koskoca vekiller iradelerine böylesine ağır ve açık ipotek koyan uygulamalara itiraz etmez??

1946 seçimlerinde ilk kez DP de katılmış ve oylar açık kullanılırken sayım-döküm gizli yapılmıştı. Osmanlı’da da böyleydi. DP’liler, sonra AP’liler ve tüm CHP karşıtları bu konjonktürel hatayı acımasızca kullanmışlardır. 12 Eylül Anayasası oylamasında da “hayır” oy pusulaları mavi ve zarflar beyaz, ince – geçirgen idi. Bu son TBMM oylaması ise hepsinin üstüne tuz biber ekmiştir. Vekillere 3 farklı renkte oy pusulası ve beyaz zarf verildiğini, oy pusulalarının KIRMIZI, MAVİ ve BEYAZ renkte olduğunu.. beyaz zarfın içindeki oy pusulasının rengini saklayacak kalınlıkta olmadığını ve de AKP’li vekillerden daha sonra kullanmadığı 2 oy pusulasını göstermesi istenerek apaçık bir oy denetimi ve politik baskı uygulanmış olduğunu yukarıda vurgulamıştık.. AKP’liler ve Davutoğlu komik oluyor! Demokrasimizin bu çocukluk hastalıklarından artık kurtarılması gerek..

*****

Neden AKP’liler bunca korku – panik içindedirler ve yolsuzluk savlarının AYM’de yargılanarak gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çabalamaktadır? Var güçleriyle, Yüce Divan kararının çıkmamasına adeta gövdelerini koymuşlardır. Bu olgu bile tek başına AKP aleyhine bir karinedir. Oysa gerçekten masum iseler, dik durabilir, “korkacak bir şeyimiz yok” derler, “veremeyecek hesabımız da bulunmuyor” derler ve Bay RTE’nin utandıran duygu sömürüsüyle “Allah’tan başka kimseden korkumuz yok, kefeni giydik bu yolda..” diye meydan okuyabilirlerdi. Üstelik AYM, Yüce Divan sıfatı ile yargılamalarında tutuklama kararı da vermiyor, tutuksuz yargılıyordu. Çoğunu AKP’li önceki CB Abdullah Gül’ün atadığı 17 yargıç önüne çıkmaya cesaret edemediler. (Yasaları çiğneyerek hala Huber Köşkü’nde!?) 

Yapamadılar, yapamazlardı çünkü yolsuzluk belgeleri gün gibi somut, açık ve gerçekti.
Cemaat komplosu fetişi – miti yaratılarak arkasına sığınıldı ve mağdur rolü oynandı.
Bu Cemaat neymiş ki; 12 yıldır iktidarda olan, kahir çoğunluğu ile TBMM dahil Devletin
tüm birimlerini ele geçirmiş ve demir yumrukla yöneten AKP iktidarına komplo kurabiliyor? Yoksa, çıkar çatışması – iktidar kavgası çıkıp yollar ayrılınca Cemaat, –dış destekle edindiği?– elindeki “gerçek” kozlardan en esaslılarından birini mi çekti?! Ve AKP, 3 günde, “şüpheli” sıfatıyla  ifadeye çağrılan MİT Müsteşarı için TBMM’yi itibarsızlaştırarak “özel yasa” çıkarmak dahil, savunma için acil Majino hatları mı döşedi?

Zaman, bugün örtülen vahim gerçekleri hiç ama hiç kuşkunuz olmasın, öyle çok da gecikmeden ortaya dökecek ve ilgililerinden suç ve dava zaman aşımı oluşmadan yasal hesabı sorulacaktır.

Topluma karşı haksızlık öyle büyük ki, en azından böyle olması gerek ve şart!
Yoksa düzenin – evrenin adalet üzre durduğu (durmadığı??!!) gerçeği bile sorgulanacak!

Sevgi ve saygıyla.
21.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Meclis’te Atatürk’ün ‘Harf Devrimi’ne hakaret


Meclis’te Atatürk’ün ‘Harf Devrimi’ne hakaret

Prof. Ömer Tuğrul İnançer, TBMM çatısı altında
Atatürk’ün ‘Harf Devrimi’ için ‘köpekleştirme’ dedi.

Daha önce “Hamile kadınlar sokağa çıkmasın” sözüyle tepki çeken
Ömer Tuğrul İnançer, TBMM çatısı altında katıldığı bir konferansta
Atatürk’ün 1 Kasım 1928’de yaptığı “Harf Devrimi” için;

  • “İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz? ‘Köpekleştirme’ demektir.
    Bu memlekette inkilap  (köpekleştirme) yapılmıştır.”
     dedi.

TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı’ndan “Konferansın konusuyla bağlantılı olmayan ifadeler, tamamen  şahsi değerlendirmelerini yansıtmaktadır.” açıklaması yapılırken CHP’den sert tepki geldi.

TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı’ndan yapılan açıklamada personelin mesleksel
ve kişisel gelişimini sağlamak üzere çeşitli eğitim programları ve konferansların düzenlendiği bildirildi. Açıklamada, İnançer’in Hz. Mevlana konusunda
“en yetkin fikir adamlarından biri olduğu” ifadesi kullanılarak davet edildiği anlatıldı.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Prof. İnançer’in sözlerine sert tepki gösterdi.
Altay, şunları söyledi:

  • “Türkiye’de 90 yıl geçmesine karşın hâlâ Cumhuriyeti içselleştiremeyen bir kesim var ve iktidar partisi bu kesimin odak merkezi. Meclis Başkanı’na bu konferansı
    ve neden bu adamın çağrıldığını soracağız. Soruşturma talep edeceğiz. Modernleştirme karşıtı, Türkiye’yi bin yıl geriye götürmek isteyen bir sapkın adam. Böyle bir adama Meclis’te konferans verdirilmesi, konuşturulması Meclis’e sürülmüş kara bir lekedir. Bundan Meclis Başkanı sorumludur.”

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/157695/Meclis_te_Ataturk_un__Harf_Devrimi_ne_hakaret.html

*****

Dostlar,

Bu haber üzerine, dostumuz E. Öğretmen Sayın Mehmet Ayhan
aşağıdaki değerlendirmeyi yaptı :

  • Köpekleşmek / İnsanlaşmak nedir ?
  • Dilimizi kullanmaktan uzaklaşmak iyi değildir. Kaş yapayım derken
    göz çıkarılabilir. İNSANLAŞTIM demek isterken KÖPEKLEŞTİM diyebilirsiniz… Hazır TÜRKÇEMİZ varken ve iletişim için son derece kullanışlı ve yeterli iken Arapça ve Osmanlıca peşinde koşmak niye ! Arapça İNKILAB sözcüğü,
    “Değişme – Dönüşme”, ulantılı olarak ” devrim- gelişme- donanım- fazıl fazilet- erdem” vb. kavramlarla, insanın ilkellikten yüceliğe doğru gelişmesini amaçlayan anlam ve eylemleri bilmez anlamaz da, Arapça 
    ( Kelp=Köpek ) sözcüğünden türeyen ve İ harfiyle söylenen ve yazılan “İnkİlap” biçiminde kullanırsanız,
    haliyle “Kelpleşmiş- Köpekleşmiş” olursunuz. En iyisi, 
    yanılgıya ve yanlış kullanımlara düşmemek için , İnsanımızı okur yazar ve aydınlanmacı
    beceriye kavuşturan YAZI DEVRİMİNİ benimseyelim.. M.A.”

*****

Yıllar önce bir TV programında (FLASH TV, Günün Getirdikleri 07.05.09 veya
Ankara Günlüğü 18.06.2006) canlı yayın sırasında, konuşmacılardan biri olan
Sn. Emin Şirin‘i uyarmıştık. Aynen Devrimlerin karşıtı zırvalar dile getiren adı geçen kişi gibi kullanıyordu sözcüğü; “inkilap” diyordu.. “Atatürk ilke ve inkilapları..”
Bu Arapça (Farsça?) sözcüğü yanlış kullandığını ve hiç istenmeyen çok rahatsız edici anlamı olduğunu söylemiştik. En iyisi Türkçe karşılığı güzelim “Devrim” sözcüğünü kullanmasının yerinde olacağını belirtmiştik..

Sayın Şirin, “inkilap” sözcüğünün tahatsız edici anlamını açıklamamız konusunda
ısrar edince bu sözcüğün “kelpleştirme – köpekleştirme – kelpe/köpeğe dönüştürme” anlamına geldiğini, o sözcüğünün doğrusunun in-kI-lap” olduğunu belirtmiştik.
Sn. Şirin çok şiddetli tepki göstererek canlı yayını terk etmek istemiş,
program yürütücüsü zorlukla engelleyebilmişti?!

Bu aşırı tepkiyi bu gün bile anlamakta zorlanıyoruz. Çarpıcı yanılgınızı görmekten, öğrenmekten memnun olursunuz, dinleyiciden özür dilersiniz hatta olgunluğunuzun göstergesi olarak size bu açıklamayı yapana da teşekkür edersiniz..

*****
Atatürk Devrimlerine dil uzatan gerici kafa İnançer,
aslında ne denli bilgisiz olduğunu da ortaya koyuyor bu söylemiyle..

TBMM çatısı altında bu kişiye konferans verdirilmesi asıl ürkünç olanıdır.
TBMM Başkanlığının açıklaması üzüntümüzü daha da büyütmektedir.
Gerekli soruşturmanın yapılmasını, İnançer’in hakettiği yasal yaptırımı
görmesini istiyoruz. Bu görev Cumhuriyetin savcılarınındır.

Konferansı düzenleyenlerin de TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından
disiplin yaptırımına uğratılması gerekir..

Benzer olaylar hiç olmazsa yüce Meclis çatısı altında yaşanmamalıdır.

Sevgi ve saygıyla.
08.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Güncelleme                  :

08.08.2014 günü öğreniyoruz ki, Umman’da bulunan TBMM Başkanı Sn. Cemil Çiçek soruşturma talimatı vermiş TBMM Genel Sekreterine ve değerlerimizin hele hele
TBMM çatısı altında aşağılanmasına izin veremeyeceklerini belirtmiş..

Çok sevindik.. Umarız bu gerici kişi, Atatürk devrimlerini çarpıtan üstelik de Prof. olan bu kişi hak ettiği hukuksal yaptırımı görür.. Prof. ünvanı sahibi de olduğuna göre,
“inkİlap”“inkIlap” farkını mutlaka biliyordur.. Kasır vardır söyleminde..
bilinçli aşağılama..

Bu kişi emekli mi, hale çalışıyor mu bilemiyoruz.. Çalışıyor ise YÖK Başkan Vekili,
“Alo Fatih” in ağabeyi Prof. Yekta SARAÇ bir işlem başlatmayı düşünür mü??

2547 sayılı YÖK yasası md. 4/a:

Yükseköğretimin amacı:

  1. Öğrencilerini;
  1. ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,…. vatandaşlar olarak yetiştirmek.. diyor..

    Aynı yasa;

    Madde 5: Ana ilkeler

    Yükseköğretim, aşağıdaki “Ana ilkeler” doğrultusunda planlanır, programlanır ve düzenlenir:

    1. Öğrencilere, ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
      ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır.

    Prof. Ömer Tuğrul İnançer bu yasa maddesinin gereğini yapabilir mi, yapar mı??
    Yasanın bu buyurucu (emredici) hükümlerinden haberli midir? Haberli olmaması düşünülebilir mi?? Düşünülemezse Bay İnançer bu cesareti nerden almaktadır??

Kaygılarımızla..

Sevgi ve saygıyla.
08.12.2014, Ankara, 14:24

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

6552 SAYILI TORBA YASAYLA 4857 SAYILI İŞ YASASINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER ve İŞÇİ SAĞLIĞI – İŞ GÜVENLİĞİNE YANSIMASI..

 

6552 SAYILI TORBA YASAYLA 4857 SAYILI İŞ YASASINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER ve İŞÇİ SAĞLIĞI – GÜVENLİĞİNE YANSIMASI..

 

Dostlar,

AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) D6 (son sınıf İntörn Doktorlar) öğrencilerimizle her ay Halk Sağlığı stajı sonunda yaptığımız seminer içeriklerini sizlerle paylaşıyoruz..

Eylül 2014 içinde birlikte çalıştığımız

İnt
. Dr. Özge KİTAPÇI ve İnt. Dr. Anıl Bahtiyar KİŞİN güncel bir konuyu çalıştılar..

  • 11.9.2014’te RG’de YAYIMLANAN 6552 SAYILI TORBA YASAYLA 4857 SAYILI İŞ YASASINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER ve İŞÇİ SAĞLIĞI –
    İŞ GÜVENLİĞİNE YANSIMASI..

Bu çalışmayı, yoğun 35 yansı ile PDF görselleri olarak izlemek için
lütfen tıklar mısınız??

6552_sayili_Yasa

Bu “TORBA YASA” Soma maden faciasının 301 kurbanın geride kalanlarına akçal destekler ve ek sosyal haklar sağlama amaçlı idi..

Ancak neler neler bu “Torba” ya katılmadı ki!
140 maddeyi aştı..
Kırkambar oldu.. Vergi afları, cezaların silinmesi…6552’nin gerekçesi
TBMM Başkanı Cemil Çiçek dün patladı ve bu TORBA YASA saçmalğına bir son verilmesi gerektiğini belirtti.. Hukukun kalitesini kalmadığını vurguladı.
Son bulsun artık.. dedi.

Yasanın yönetici özetini de sunuyoruz :

6552_Sayili_Yasa_Yonetici_Ozeti

Ve son olarak da yasanın gerekçesini..

6552’nin gerekçesi

Yararlı olmasını dileriz..

Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

İlhan TAŞÇI : YSK Başkanı’nı tanıyalım

YSK Başkanı’nı tanıyalım

PORTRESI

İlhan TAŞÇI
http://www.karsigazete.com/ysk-baskanini-taniyalim-makale,301.html, 11.4.14

 

 

30 Mart’ta (2014) gerçekleştirilen seçim sonuçları hemen hemen bütün bölgelerde kesinleşti. En son kesinleşen büyükşehir ise Ankara. Elektrik kesintisinin, gece yarısı bakanların YSK’yı ziyaret etmelerinin gölgelediği seçim sonuçlarına itirazlar için
YSK Başkanı Sadi Güven, “kimsenin tedirgin olmaması” çağrısı yaparak,
kendilerine güvenilmesini istemişti.

Sonuç, CHP’nin yaptığı tüm itirazları YSK reddederek, kendi açısından
son noktayı koydu. CHP’liler de YSK’yi “siyasal etkiyle” karar vermekle suçladı.
Eleştirilerin hedefındeki YSK’nın Başkanı Sadi Güven, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin‘in Adalet Bakanlığı dönemlerinde müsteşar yardımcılığını yapan ad.

Yaklaşık üç yıl boyunca Adalet Bakanlığı bürokrasisinde görev alan Sadi Güven,
2008’de Yargıtay üyeliğine seçildi. Ardından da Yargıtay kontenjanından YSK üyeliğine seçilen bir yargı bürokratı O.

Sadi Güven’in meslek kariyerindeki sıçramalann AKP dönemine rast gelmesi, başkanlığını yaptığı kurulun “siyasal etki altında” kaldığı anlamına elbette gelmez.

Yalnızca “Acaba mı?”, sorusunun çengelini sallandınp durur.

Aman Türkiye bilmesin! Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler arasında gerçekleşen Suriye’ye yönelik olası bir müdahale ve savaş senaryosuna ilişkin görüşme YouTubedan yayına sokulmuştu.

Bunun üzerine Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesi de “devlet sırlarının ifşasının önlenmesi” gerekçesiyle YouTube‘a erişimin yasaklanmasına karar verdi.
Aynı mahkemelerin yasak kararlarını kaldırmasının ardından Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu (TİB) gece yarısı yazılı bir açıklama yaptı.

Medeni, YouTube’a erişimi kestik ama hele bir sorun niye kestik. Sonra da sordukları soruya yazılı açıklamalarında kendileri yanıt verdi: “…Söz konusu içeriklerin bir kısmı hâlâ ilgili internet sitesinde yayımlanmaya devam ettiğinden…” Yani, yasağa devam kararının nedeni devlet sırlarının hâlâ sitede yer alması. Tüm dünyanın YouTube’da rahatlıkla ulaşabildiği, izlediği, dinlediği ve duyduğu ortada.
Dünya âlem Türkiye’nin ulusal güvenliğine ilişkin meseleyi bilsin,
erişsin ama Türkiye’de kimseler duymasın.

Peki, duymasın da, Ziya Paşa’nın ünlü terkib-i bendiyle sormazlar mı?

  • “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?”

MİT fırının karşısına taşındı! MİT’in yeniden yapılandırılmasını içeren yasa teklifi, TBMM Genel Kurulunda kavga gürültü arasında görüşülmeye devam ediyor.

Teklifin bu denli tepki çekmesinin öncelikli nedeni, teşkilatın başındaki ad
Hakan Fidan’ın devletin ulusal güvenliği konusunda Başbakan Tayyip Erdoğan ile paralel bir anlayışı yürütüyor olması.

  • Teklifin içeriğine bakıldığında MİT’e olağanüstü hatta Gestapo dönemini andırır türden yetkiler tanındığı açık!

Örnek mi? MİT, dış güvenlik, terörle mücadele ve ulusal güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulunca verilen altını çizelim “her türlü” görevi yerine getirecek!
Denilebilir ki, Bakanlar Kurulu kanunsuz emir mi verecek?
Hukuk devletinde kişiler ve niyetlerle değil, kurallarla ilerlenir.

Hele ki o Bakanlar Kurulunun üyelerinden birisi emrindeki valiye bir gazeteci için “Mahkeme kararına gerek yok. Kapısını kırın, o adamı alın” diyebiliyorsa,
hızını alamayıp, buna savcının direnmesi durumunda, “Savcıyı da alın” talimatı verebiliyorsa…

Orada bir durmakta yarar var. Zira verilebilecek olası öbür talimatları düşünmek bile ürkütücü.

Türkiye, bir istihbarat devletine dönüşme riskiyle karşı karşıya…

ÇİÇEK CEMİL

portresi3

ÇİÇEK CEMİL

Rifat Serdaroglu

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Fikret Bila ile yaptığı görüşmede ilginç şeyler söyledi. 2002’de (AS: 28.11.2002’de güvenoyu aldı) başlayan AKP dönemi incelenirken,
Cemil Çiçek bu süreçte önemli sorumluluklar yüklenmiş bir figür olarak,
ayrıca araştırılmalıdır.

Çiçek;
Mahkemelerin Bağımsızlığının güvencesini sağlayan Anayasanın 138 inci maddesinin fiilen yürürlükten kalktığını, 30 Mart Yerel Seçimleri nedeniyle EMNİYET- YARGI- GÜVENLİK BÜROKRASİSİ- HSYK gibi kurumların
çok ciddi olarak aşındığını söyledi…

Çiçek, 2002 Kasım – 2007 Mayıs arasında Adalet Bakanlığı yaptı. 2011 yılına dek Başbakan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2011 yılından bu yana da TBMM Başkanı olarak, T.C. Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturuyor.

Türkiye’nin artık bir Hukuk Devleti olmadığını,
Emniyet-Yargı-Güvenlik Bürokrasisinin-HSYK’nın çok ciddi olarak aşındığını söyleyen ağız, 12 yıldır Türkiye’nin ve ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin tepe noktalarında bulunan bir hukukçudur! Türk Milletine yakındığı hukuksuzluğun ve güçler ayrılığı ilkesini çiğnenmesinin 1. derecede sorumlusu olan Erdoğan’ın dizinin dibinde oturmaktadır!

Türkiye’nin 12 yıllık AKP yönetiminde yaşanan tüm hukuksuzlukların- yanlışlıkların- yolsuzlukların ya içinde olan ya da haberdar olan Çiçek Cemil’in
şimdi konuşmasının arkasındaki gerçek niyet nedir?

– Sizler, Deniz Feneri Davasında görev yapan Cumhuriyet Savcılarının, görevden alınmaları ve davanın hala sürüncemede bırakılması hakkında Çiçek Cemil’den
tek söz duydunuz mu?
Uludere Katliamı hakkında Çiçek Cemil tarafından söylenmiş bir sözcük var mı aklınızda?
-Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk-hırsızlık-rüşvet skandalı için Savcıların hazırladığı fezlekeler konusunda, Çiçek Cemil’in nasıl kıvrandığını
ve fezlekeleri Milletvekillerinden saklamasını hatırlıyor musunuz?
– Türk Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturan Çiçek Cemil’den, PKK-BDP’nin yakında ilan edeceklerini söyledikleri “Özerklik” konusunda bir söz işittiniz mi?.
Kendi denetimini ve sağlıklı düşünme yetisini yitirmiş olan Başbakan Erdoğan’ın, Suriye ile savaş çıkarabilmek için hazırladığı tuzakların, kamuoyu tarafından duyulması üzerine, Milli İradenin vücut bulduğu TBMM Başkanı’nın ne düşündüğünü bilen var mı?.
Yargıç güvencesinin olmadığını, Devletin en önemli kurumlarının çok aşındığını söyleyen Çiçek Cemil’in, böyle bir ortamda sağlıklı ve doğru bir seçim yapılıp- yapılamayacağı konusunda bir fikri var mıdır?

Çiçek Cemil’in iddiaları çok ciddidir. Bu iddiaların belgelenmesi halinde,
T.C. Devletini yönetenlerin tümü, dosdoğru Yüce Divan’a giderler.

Şimdi, vatandaşlar olarak bizlerin şu soruyu sormamız, hakkımız değil mi?

* Eyy Çiçek Cemil, siz 12 yıldır devletin tepe noktalarında mı bulunuyorsunuz,
yoksa Köy Merasını koruyan “Kır Bekçisi” görevinde misiniz?
Siz yakınma durumunda değilsiniz. Siz çözüm bulma konumundasınız.
İşaret ettiğiniz bozuklukların sorumlusu, bizler miyiz?

Değerli Okurlar;

Çiçek Cemil, çok iyi koku alan ve kendini sağlama almada çok mahir olan bir siyasetçidir. Erdoğan’ın Türkiye’yi hızla duvara doğru götürdüğünü görmekte olan Çiçek, ileride “Ben demiştim ama dinlemediler” diyebilmek için
bu sözleri söylemektedir.

Türkiye, bu güne dek hep karnından konuşan, milletine doğruları açık ve mertçe anlatmayan korkak siyasetçiler yüzünden çok çekti.
Çiçek Cemil de onların son temsilcilerinden biridir, maalesef.

Benim için bir “Çiçek Abbas”, bin tane Çiçek Cemil’den çok daha değerlidir.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
02 Nisan 2014

Prof. İdris Bal’dan Erdoğan’a ağır mektup!


Dostlar,

Sayın Prof. Dr. İdris Bal, AKP Kütahya milletvekili idi. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak. bitirenidir ve İngiltere’de doktora yapmış, Kamu Yönetimi alanında birikimli bir
öğretim üyesidir (6 tane de çocuğu vardır..).

  • “Dershanelerin kapatılmasının siyaseten zarar vereceğini düşünüyorum.
    Bir de çözüm sürecine ilişkin kaygılarım var..” demişti.

İdris Bal, partiden atılma istemiyle AKP disiplin kuruluna sevk edildi.
Bu kararı değerlendiren Bal, partsiinin politikalarına aykırı görüşler dile getirdiği savıyla kesin atılma (ihraç) istemiyle disipline sevk edilmesi üzerine, sonucu beklemden partisinden istifa etmişti (30.11.2013).

Şu güne dek AKP’den 9 miletvekili ayrıldı ve TBMM’de vekil sayısı 327’den
318’e düştü (TBMM Başkanı Cemil Çiçek dahil).

30 Mart 2014 gece yarısına doğru, “yerel – genel” seçim sonuçları belirdikçe
bu rakamın çok büyüyeceği beklentisi çok yaygın.. Bekleyip göreceğiz.

Sayın Bal’ın, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle “Başçalan’a”
23 tane zehir zemberek sorusu var.. Bu gün TBMM’deki basın toplantıdında açıkladı.

Bu sorular aşağıda ve Başbakan R.T. Erdoğan’ın yanıtlarını biz de bir yurttaş olarak istiyor ve bekliyoruz. Üstelik bir Müslümana yakışır biçimde dürüstçe ve saydamlıkla..

Türkiye, tarihinde hiç bu denli talihsiz ve kötü yönetilmemişti.
Bir başka anlatımla, Türkiye tarihinde hiç böylesine batağa saplanan hukuksuz ve acımasız bir yönetici görülmemişti.

  • 30 Mart 2014 yerel seçimleri dar anlamda “yerel seçim” değildir!
    Bu seçimler kapsamlı bir referandumdur R.T. Erdoğan ve AKP için.
  • Yurttaşların bu bilinçle oy kullanmaları beklenir.
    Belediye başkanları için kazanma olasılığı en yüksek AKP karşıtı
    ulusalcı adaylara oy kullanılmalıdır. Belediye meclisi ve il genel meclisi için
    daha serbest davranılabilir; Partilere asıl anket buradaki oy dağılımıdır.
  • AKP 2. parti olduğunda Türkiye’nin rotası yoluna konabilecektir; Cumhurbaşkanlığı seçimi de, erken genel seçim de…

R.T. Erdoğan için tüm yollar kapalı..

Bu gerçeği bir an önce görmesi en başta kendisinin “hayrına”..

Ne yazık ki, tam bir siyasal körlük Erdoğan’ın ufkunu sarmış ve karartmış durumda.

Erdoğan, dönülmez akşamın ufkunda ve tüm edimlerinin bedelini
kaçınılmaz olarak ödeyecek. Vuruşarak çekilmeyi seçtiği bu tehlikeli süreçte,
Türkiye’ye de ağır bedeller ödetecek, ödetiyor ne acı ki..
Fakat Tarih, O’nu da hak etiiği yere süpürecek; şaşmaz yasa böyle.

Sevgi ve saygı ile.
17 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

İdris Bal’dan Erdoğan’a ağır mektup!

Idris_Bal

AKP’den istifa eden Bağımsız Milletvekili
İdris Bal, Başbakan Erdoğan’a
sert ifadeler içeren bir mektup yazdı.

 

AKP’den istifa eden Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektupta, Meydanlarda kullandığı üslup ve ifadeleri eleştirerek,

“Kullandığı dil, siyasetin ve siyasetçinin saygınlığına zarar vermekte,
toplumu derinden yaralamakta, ayrıştırmakta ve kaosa doğru sürüklemektedir.” dedi.

İdris Bal 23 madde halinde sıraladığı sorulardan oluşan mektubunu,
kimi konuların aydınlatılması için kaleme aldığını ifade etti.

Bal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a,
77 milyonun Başbakanı olduğunu özellikle son dönemde kullanmaya başladığı dil ve üslubun, toplumu kucaklamadığını, aksine hızlı bir şekilde kutuplaştırdığını kaydetti.

İdris Bal’ın Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektup şöyle :

*****

MESNETSİZ ÇELİŞKİLİ İFADELER

“Bir Başbakan olarak, kamuoyunda en fazla bilinen kişilerden biri olarak hal, tavır
ve söylemlerinizle örnek olmanız gerekirken mesnetsiz iddialar, çelişkili ifadeler, ispatlanamayan ithamlarla ve hakaretlerle dolu ifadeleriniz konumunuza ve
sizden beklenenlere uygun düşmemektedir.

İDDİALARI İSPAT ETMENİZİ BEKLİYORUZ

Türkiye ve dünya kamuoyuna mal olan ve artık açığa kavuşturulması bir zaruret haline gelen ifadelerinizi size tekrar hatırlatmak ve bunların biran önce cevaplanmasını kamuoyu adına sizden talep ediyorum. Sizin de birçok yerde ifade ettiğiniz gibi
‘iddia eden, iddiasını ispat etmekle mükelleftir’. Bu çerçevede, iddialarınızı
size hatırlatıyor ve kamu vicdanının rahatlatılması adına bu iddiaları
ispat etmenizi bekliyoruz.

Maddeler halinde bu soruları aşağıda sıralıyorum.

ZARRAB İLE İLGİLİ NEDEN MİT RAPORUNA İTİBAR ETMEDİNİZ?

1) Geçmişteki çalışmalarından dolayı hep takdirle andığınız ve kendisine başarılarından dolayı zırhlı araç hediye ettiğiniz bir savcıya 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra ciddi ithamlarda bulundunuz. 22 kez yurt dışına çıktığını ve tatil masraflarını başkasına ödettiğini söylediniz. Savcı ispat istedi ve “ispat olursa
istifa ederim” dedi. Bir daha gündeme getirmediniz. İddialarınızı ispat edecek misiniz ?

2) Reza Zerrap’la alakalı hayırsever işadamı dediniz fakat 8 ay önce MİT’in size
Reza Zarrap’la alakalı rapor sunduğu iddia edildi. Eğer bu rapor doğru ise
hangi sebeplerden dolayı böyle bir açıklama yaptınız.
Neden MİT raporuna itibar etmediniz?

3) Her konuşmanızda milli irade vurgusu yapıyorsunuz. Bakanların fezlekeleri
milli iradenin temsilcisi olan Meclis’e niye bu kadar geç geldi ve neden
klasörler ve içerikleri azaltıldı?

GÜLEN’DEN ÖZÜR DİLEYECEK MİSİNİZ?

4) Sayın Fethullah Gülen’den size mektup geldiğini söylediniz. Mektubun içeriğinde pazarlık var dediniz. Mektubun Sayın Cumhurbaşkanına geldiği ve içeriğinde
pazarlık olmadığı ortaya çıktı. Bir daha gündeme getirmediniz. Niye böyle bir iddiada bulunduğunuzu açıklayacak mısınız? Doğru olmadığı ortaya çıkan bu iddianızdan dolayı özür dileyecek misiniz?

SES KAYITLARINI İNCELETECEK MİSİNİZ?

5) Son günlerde ortaya çıkan sizin ve oğlunuza ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarıyla ilgili neden tercihen ABD veya bir AB ülkesinde somut bir tetkik ve araştırma yaptırmıyorsunuz. Sayın Bakan’ın yaptığı ‘montaj olduğunu hissettim’ ifadesi
kimseyi tatmin etmedi. Herkesin onay verebileceği bağımsız ve objektif kurumlara,
bu ses kayıtlarını inceletecek misiniz?

6) 10 bin civarında polisi paralel yapı bağlantısı ile suçlayıp tasfiye mantığı ile tayin ettiniz. Belli birimlerde uzmanlaşmış ve tecrübe kazanmış bu polislerin
tayin edilmesi, terör, istihbarat gibi farklı birimlerle alakalı bir zafiyete sebep olmayacak mı? Herhangi bir somut suçlama olmadan, kışın ortasında, ailelerini hiç hesaba katmadan bu kadar polisin tayinini nasıl izah edeceksiniz? Daha yakın zamandaki
gezi olaylarında kahraman ilan ettiğiniz bir teşkilata şimdi böyle davranmanız
bir çelişki değil mi? Emniyet Teşkilatında branşlaşmanın kaldırılması
emniyette zafiyete yol açmaz mı?

HAŞHAŞİ, KAN EMİCİ, VAMPİR, VİRÜS..
BAŞBAKANA YAKIŞAN İFADELER MİDİR?

7) Diplomasinin bir üslubu olduğu gibi siyasetin de bir üslubu olması gerekmez mi? Siyasetçilerin üslubundaki bozukluk halka nasıl yansır diye bir kaygı taşımanız gerekmez mi? Haşhaşi, kan emici vampir, virüs, sülük gibi ifadeler, bir Başbakan’a yakışan ifadeler midir? Sizi eleştiren demokrasiye, hukuk devletine davet edenleri; paralel, öteki, illegal ve hain ilan ederek, bu ülkeyi, ABD, AB ülkeleri gibi 1. sınıf demokrasiye, sivil topluma, çoğulculuğa değil, Lübnanlaştırmaya götürdüğünüzün farkında mısınız?

SİZİ VE ÜLKEYİ TEHDİT EDEN GERÇEK PARALEL YAPIDAN
NEDEN HİÇ BAHSETMİYORSUNUZ?

8) 17 Aralık’tan bugüne kadar neredeyse her konuşmanızda bir ‘paralel yapı’ söyleminiz var. Sizce paralel yapı olma kriteri nedir? Hangi bilimsel ve sosyolojik kıstaslara dayanarak böyle bir iddiada bulunuyorsunuz? Daha da önemlisi hangi somut delillere dayanarak böyle bir iddiada bulunuyorsunuz? Belli bir grubu delilsiz bir şekilde paralel yapı ilan ederken; mahkemesi olan, vergi toplayan, her fırsatta sizi ve ülkeyi tehdit eden gerçek paralel yapıdan neden hiç bahsetmiyorsunuz?

9) 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna imza atmak isteyen Savcı
Muammer Akkaş’ı hedef tahtasına koydunuz. Savcı Akkaş ile bizzat hesaplaşma yoluna gittiniz. “Seninle işimiz bitmedi, senin nereye çalıştığını biliyoruz, sen açıklamazsan
biz açıklayacağız.” dediniz. Bu iddianızda hava da kaldı. Bu konuya bir açıklık
getirecek misiniz ?

10) Bazı siyasilerin mahrem görüntüleri için özel değil genel demiştiniz.
Sizinle alakalı ortaya çıkan tapeler bahsedilen siyasiler ile ilgili iddialardan daha genel ve toplumun genelini ilgilendiren konular değil midir? Niçin daha somut cevaplar vermiyor, bilimsel araştırmalara dayanarak konuşmuyorsunuz?

MONTAJ DEDİĞİNİZ KASETLERİN NEDEN GEREĞİNİ YAPMIYORSUNUZ?

11) Sayın Fethullah Gülen’e ve arkadaşlarına ait olduğu iddia edilen konuşmalardaki bazı ifadeleri, bilhassa ‘ananas’ ve ‘tuzluk’ ifadesini çok sık kullanıyorsunuz.
Kaset ve ses kayıtlarına bu kadar tepki gösterirken bunları kullanmanız, çifte standart, yaman bir çelişki değil mi? Eğer Sayın Gülen’e ait olduğu iddia edilen ses kayıtları doğruysa bile, bu kayıtlar bir suç unsuru içermezken, mitinglerde, konuşmalarınızda kullanmanıza rağmen, sizin hakkınızda bu kadar büyük iddialar varken neden montaj deyip geçiştiriyor ve gereğini yapmıyorsunuz?

12) Kabataş’ta saldırıya uğradığını iddia ettiğiniz bayanla alakalı kamera görüntüleri ortaya çıktı ve iddia edildiği gibi bir saldırı olmadığı belirlendi. Israrla saldırıya dair görüntüler var dediniz fakat hala görüntüleri ortaya çıkarmadınız. Görüntüleri paylaşacak mısınız? Eğer görüntüler yoksa, kamuoyundan özür dileyip
sizi yanıltanlardan hesap soracak mısınız?

HİÇBİR BELGE AÇIKLAMADINIZ?

13) Gezi olaylarında, camide içki içildiğini, görüntünün olduğunu iddia ettiniz.
Caminin müezzini yalanladı ve bunun üzerine tayin edildi. Bu tayin, yalan söylemediği için müezzin sürüldü şeklinde basına yansıdı. Varsa ilgili görüntüleri yayınlatacak mısınız? Yoksa, toplumsal huzursuzluğa yol açan, birçok insanı kutuplaştıran
bu iddianızdan dolayı özür dileyecek misiniz?

14) Gezi Parkı olaylarının bir misilleme olduğunu ve bu olayların içerden ve dışardan koordineli bir biçimde yürütüldüğünü iddia ettiniz. Bu konu ile ilgili elinizde belgeler olduğunu ve bu ihanet şebekesini halka açıklayacağınızı ifade ettiniz.
Ancak aradan 9 ay geçmesine rağmen hiçbir belge açıklamadınız?
Bu belgeleri ne zaman açıklayacaksınız?

15) İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala’nın Bank Asya’ya yönelik olduğu iddia edilen,
döviz topladı” iddiası bir daha gündeme getirilemedi. Sayın Bakan bunun belgeli bir iddia olduğunu söylemişti. Ne Bank Asya ile ilgili ne de başka bir kurumla alakalı şimdiye kadar bir belge sunulmadı. Bu belgeyi Sayın Bakan’dan isteyecek misiniz? Eğer böyle bir belge yoksa Sayın Bakan’dan hesap soracak mısınız?

16) “Operasyonların arkasında ABD var.” dediniz ve ABD Büyükelçisine yönelik ciddi ithamlarda bulundunuz. Daha sonra ABD’den gelen uyarılar sonunda
bu iddialardan vazgeçtiniz. ABD’nin bu olaylarla ilgisini ispatlayan belgeleri
gerekli kurumlara teslim edecek misiniz? Yoksa böyle bir belgenin olmadığını, iddiaların mesnetsiz olduğunu kabul mü ediyorsunuz?

17) Halk Bankası genel müdürünün evinden çıkan paraların Çorum Osmancık İHL’ni yaptırmak için ayrılan bağış parası olduğunu söylediniz. Ancak o İHL için Kalkınma Bakanlığı’nın bütçe ayırdığı ortaya çıktı. Bu çelişkiyi izah etmeyi
düşünüyor musunuz?

18) Urla’da yapılan villalarla alakalı 35 yıldır orada olduğunu söylediniz.
Fakat Google Earth haritasından bu yapıların birkaçı hariç hemen hemen tamamının, daha yakın zamanda yapılmış olduğu kanıtlandı. Bu ciddi iddiayı vuzuha kavuşturmayı ya da sözlerinizi geri almayı düşünüyor musunuz?

TIRLAR İLE İLGİLİ BİR AÇIKLAMA YAPACAK MISINIZ?

19) Sınırdan geçerken savcı tarafından durdurulan tırlarla alakalı Türkmenlere yardım götürdüğü açıklaması yapıldı. Fakat bizzat Türkmenler bu iddiayı yalanladı.
Tırların ne taşıdığı ile alakalı ciddi iddialar ortaya atıldı. Kimileri tırların para taşıdığını, kimileri de Esed’in meşrulaşmasında büyük payı olan dünyada genelde terör örgütü olarak kabul edilen El Kaide’ye silah taşındığını iddia etti. Eğer tırlarda taşınan şey MİT kontrolündeki yardım ise valiliğe bilgi verilmesi gerekmez miydi?
Tırların içinde ne olduğu ile alakalı kamu vicdanını tatmin edecek bir açıklama
yapacak mısınız?

20) Başka partilerden size katılan belediye başkanları ve milletvekillerini, törenle
ve coşkuyla kabul ederken, parti rozetlerini şahsınız sevinçle takarken, bizzat parti tarafından, sadece düşüncelerini açıkladı diye disipline verilen ben ve benim gibi vekillerin istifasının siz ve parti yetkilileri tarafından ihanet olarak ilan edilmesi
yaman bir çelişki, ilkesizlik değil midir?

DÜNYADA İLK DEFA ABD BAŞKANI TARAFINDAN YALANLANAN
BİR BAŞBAKAN OLARAK
TARİHE GEÇTİNİZ

21) ABD Başkanı Sayın Obama’yı arayarak Sayın Fethullah Gülen’i iade etmelerini istediğinizi söylediniz. Sayın Obama’nın da bu konu ile ilgili “mesaj alınmıştır” dediğini belirttiniz. Ancak Beyaz Saray yaptığı açıklamada böyle bir ifadenin olmadığını açıkladı. Böylelikle dünyada ilk defa ABD Başkanı tarafından yalanlanan bir Başbakan olarak tarihe geçtiniz. Dünya ve Türkiye kamuoyu önünde ülkemizin itibarı adına zedeleyici olan bu durumdan dolayı bir açıklama yapacak mısınız?

22) Her fırsatta eleştirdiğiniz 28 Şubat sürecinde öğrencilere yapılan baskı benzeri uygulamaların okullarda müfettişler tarafından yapıldığı iddia ediliyor. Bu konuda bir açıklama yapacak mısınız?

23) Devlet kurumları bir partinin, bir görüşün ya da bir kişinin değil milletin kurumlarıdır. Son dönemde devlet kurumlarının siyasallaştığına dair kaygılar var.
Bu hususta kamuoyunu aydınlatıp rahatlatacak mısınız?

SORULAR CEVAPLANANA KADAR BAŞBAKANLIK MAKAMINI BIRAKIN

Bu ve benzeri kamuoyuna mal olmuş soruların cevaplarını, bulunduğunuz makamın
ve şahsınızın daha fazla yıpranmaması ve halk nezdinde itibar kaybetmemesi adına, kamuoyuyla paylaşmanızı sizden talep ediyoruz. Bu

soruların cevaplanmaması bulunduğunuz makama ve ülkemize çok büyük zararlar vermektedir. Daha vahim gördüğümüz senaryo ise bu soruların cevabının bulunmamasıdır. Eğer bu kötü senaryo gerçek ise, ülkemizin selameti adına,
bu sorular cevaplanana kadar ‘Başbakanlık’ makamını bırakmanızdır.

Saygılarımla…”
http://sozcu.com.tr/2014/gunun-icinden/idris-baldan-erdogana-agir-mektup-471699/, 17.3.14

TTB Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun Tahliyesini İstedi

Dostlar,

Dün (10.2.14) sitemize koyduğumuz yazıda TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği)
Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hk. bilim kurulu raporunu konu etmiş ve
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e açık mektup yazmıştık..Bu raporun TTB tarafından bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulduğunu
ve ilgililerine bir mektup ekinde gönderildiğini de paylaşalım..

TTB’ye yerinde çabası için teşekkür ederiz.

Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, bir kez daha yineleyelim :

“…Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül, son derece kritik bir karar aşamasındadır, hem de hiç gecikmeden.. Aynaya bakmalı ve büyük bir ivedilikle vicdanının sesini dinlemelidir.

Anayasadaki yetki artık O’nu bağlamaktadır; istenen, olmayan suçun ve cezasının kaldırılması – Hilmioğlu’nun affı değildir; istenen; cezanın infazının mağdur sağlığını kazanana dek ertelenmesidir. Sağlık durumu elverdiğinde yine cezaevine konmak üzere.. Dilerseniz cezayı ağır hastalık ve kocama nedeniyle hafifletmek ya da kaldırmak yetkiniz de var :

Anayasa md. 104/b : Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak..  

Evet Sayın Gül, insaf ediniz artık insaf..

Bu yazı sizi cinayete ortak olmaktan, katil olmaktan alıkoyma amacı da taşıyor..
Bütün kalbimizle geç kalmamanızı diliyor ve bekliyoruz ulusal ve uluslararası kamuoyu önünde..

Türkiye’nin artık bu tür insancıl adımlara çok acil gereksinimi var..”

Sevgi ve saygı ile.
11 Şubat 2014, Ankara
 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net=========================================

TTB, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun Tahliyesini İstedi

TTB_logosu
TTB Merkez Konseyi tarafından 6 Şubat 2014’te- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
– Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
– TBMM Başkanı Cemil Çiçek,
– Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve
– Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na gönderilen mektupta;

  • Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumunun cezaevi koşullarında bulunmaya uygun olmadığını dikkat çekildi ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tahliyesi istendi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan imzasıyla gönderilen mektuba ek olarak Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını nasıl etkileyeceği konusunda hazırlanan bilimsel bir değerlendirme raporu da sunuldu.

Mektupta şu ifadelere yer verildi:

“Son zamanlarda cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların sağlık sorunları kamuoyunun gündemindedir. Bu tutuklulardan birisi de Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’dur.

Prof.Dr Fatih Hilmioğlu’nun ailesi ve avukatının başvurusu üzerine Türk Tabipleri Birliği bir Bilimsel Araştırma Kurulu kurarak; Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında düzenlenmiş tıbbi belgeleri inceledi. Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını
nasıl etkileyeceği konusunda bilimsel bir değerlendirme raporu yayınladı.

Ekte bir örneğini sunduğumuz rapor (TTB’nin_Fatih_Hilmioglu_Raporu)
yapılan bir basın açıklaması ile 30 Ocak 2014 tarihinde kamuoyu ile paylaşıldı.

Raporda da belirtildiği gibi, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumunun cezaevi koşullarında bulunmaya uygun olmadığına dair kanaatimizi ve tahliye edilmesi talebimizi tarafınıza iletir, saygılar sunarız.”

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NDEN DEVLET KRİZİNE ÇÖZÜM FORMÜLÜ


Dostlar,

Geçtiğimiz hafta yazdığımız yazıyı yineleme gereği var..

TBB Başkanı yürekli ve yurtsever, yetkin Ceza Hukuku Profesörü
Sn. Av. Metin Feyzioğlu’nun girişimini desteklemek gerek..

Sevgi ve saygı ile.
10 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net  

=======================

Dostlar,

Çooook önemsediğimiz, önemsenmesi gereken bir gelişmeyi paylaşalım.

TBB (Türkiye Barolar Birliği) son derece önemli bir adım attı.

Koşullar (Kuşatma!) AKP ve Gül’ü de bunaltmış görünüyor.
Birçok cephede savaşmak kolay mı?
Önümüzde seçim var..
Dolayısıyla TBB ve başarılı, pırıl pırıl Ceza Hukuku Profesörü Metin Feyzioğlu‘nu, çalışma arkadaşlarını gönülden kutlarız.

Başbakan RT Erdoğan da kendisiyle görüşüp Adalet Bakanı B. Bozdağ’a
TBB ile birlikte çalışma talimatı verdiğine göre, epey iyimser olabiliriz.

Önümüzdeki günlerde, TBMM Başkanı Cemil Çiçek de ülkede hukukun öldüğünden, çetelerin oyuncağı durumuna getirildiğinden.. yakındığına göre :

TBMM Başkanı Çiçek’in öne çıkan anlatımı şöyle :

  • “Hukuk, adaletin enstrümanıdır, siyasetin enstrümanı değildir.”
  • “Anayasanın 138. maddesi (Mahkemelerin Bağımsızlığı maddesi),
    bu memlekette ölmüştür.”

Çiçek, 5 milletvekilinin tutuklu olduğunu anımsatarak, “Bunların dışında
hükmü kesinleşen, Yargıtay yolunda olan milletvekillerinin durumu ne olacak?

  • Çıkan çıktı, bundan sonrası bizi ilgilendirmez dersek 2015’te fırtına olur..” dedi.

*****
TBMM’de hızlı yasalaşma süreçleri izleyebilir ve yıllardır tutsak alınan
yüzlerce masum yurtseverin serbest kaldıklarını görebiliriz.

Türkiye olağanüstü gerilmiş iken bu adımlar “çok iyi gelecek”..

Türkiye’den ve insanından, kurumlarından umudu kesmemek gerek..
En koyu karanlık, çözüme – aydınlığa da en yakın an oluyor…

Çok teşekkürler Sn. Prof. Feyzioğlu ve Türkiye Barolar Birliği..

Haber ayrıntılı olarak aşağıda..

Başbakan’ın siyasal başdanışmanı ve Ankara milletvekili Yasin Akdoğan’ın STAR’da
yer alan makalesinde açığa vurduğu (ifşa ettiği) “TSK’ye komplo kuruldu..”  itirafının ardından biz de sitemizde “yargılamanın yenilenmesi” önerisinde bulunmuştuk :

http://ahmetsaltik.net/2013/12/09/tesud-basin-bildirisi-balyoz-ve-ergenekonda-yargilama-yenilenmeli/

Sevgi ve saygı ile.
05 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net  

==========================

BASIN TOPLANTISI VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NDEN DEVLET KRİZİNE ÇÖZÜM FORMÜLÜ

Barolar_Birligi_basin_toplantisi_5.1.14
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
,

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunduğu devlet krizine çözüm formülünü
basın toplantısıyla açıkladı.

 

Basın Toplantısı metni:

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN
TÜRKİYE İÇİN ACİL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ (I)

Sayın Basın Mensupları;

Zor günlerden geçiyoruz.

Hepimizin zihinleri karıştı.

Yurttaşlarımız kendilerini hukuki güvenceden yoksun hissediyor.

Her geçen gün adalete duyulan güven daha da azalıyor ve devletin temelleri sarsılıyor.

Yargının adalet dağıtamadığı ve etki altında bulunduğu algısı topluma hakim oldu.
Bu, mülkün temelsiz (AS : adaletsiz!) kalması demektir.

Bu noktaya gelmemizin en önemli nedeni, devlet güvenlik mahkemeleriyle başlayan, özel görevli mahkemelerle sürdürülen ve terörle mücadele mahkemeleriyle varlığını inatla koruyan çift başlı ceza yargılaması sistemidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpas kurulduğuna ilişkin iddialarla güvensizlik
had safhaya ulaşmıştır. Söz konusu iddialar üzerine yine aynı mahkemelere verilen yeniden yargılama dilekçelerinin, sonuç doğurması pek mümkün görünmemektedir. Tam aksine, bütün bu iddialara karşın yargının çözüm üretememesi durumunda, toplumsal gerginlik ve tepkiler daha da artacak, milli birlik ve beraberliğimiz
daha da zedelenecektir.

Geçici çözümlerin, çözüm olmadığı artık anlaşılmak zorundadır. Yalnızca milletvekilleri veya yalnızca kimi davalar için çözüm arayışına girmek, toplumsal kutuplaşmayı ve gerginliği sona erdirmeyecektir.

Biz, hep birlikte ortak aklı bulmak ve yurttaşlarımızın üstün çıkarları,
milli çıkarlarımız ve ülkemizin aydınlık geleceği için sağduyuyla hareket etmek zorundayız.

Türkiye Barolar Birliği olarak, Avukatlık Kanunu’nun bize yüklediği
“hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak” görevimiz çerçevesinde, Türkiye için acil çözüm önerilerimizden ilk bölümünü sizlerle ve sizin aracılığınızla Milletimizle paylaşmak istiyoruz.

Önerimiz, suçsuz olduğunu haykıran yurttaşları rencide edecek bir
af veya şartlı salıverme değildir.

Önerimiz, doğrunun yanlıştan, haklının haksızdan ayrılmasını sağlarken,
yargıya güveni de yeniden tesis etmeye yöneliktir.

Yaşanan bu üzücü gelişmelerden olumlu sonuçlar çıkarmayı başaramazsak,
devletimizin ve demokrasimizin gördüğü zarar, kalıcı hasara dönüşecektir.
Diken battığı yerden çıkarılır. Toplumsal vicdan kanadığı yerden tedavi edilir.
Ortak akla ulaşacağımıza ve bir büyük toplumsal kucaklaşmayı sağlayacağımıza
inancım tamdır.

I. TASFİYE HALİNDEKİ ÖZEL GÖREVLİ MAHKEMELERİN
KESİN OLARAK KALDIRILMASI ve VERDİKLERİ
MAHKÛMİYET KARARLARININ BOZULMASI

  1. 6352 sayılı asayla kaldırılan özel görevli ağır ceza mahkemelerinin, davalar kesin hükümle sonuçlanıncaya dek ellerindeki işlere bakmaya devam edeceklerine ilişkin yasa maddesi (geçici 2. madde) derhal kaldırılmalıdır.
  2. Bu mahkemelerin henüz kesinleşmemiş kararlarını kapsayacak şekilde bir düzenleme yapılmalı ve mahkûmiyet kararlarının sırf bu nedenle,
    görev yönünden bozulabilmesi kanun hükmüne bağlanmalıdır.
  3. Böylece, antidemokratik ve insan haklarına aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırılmış olan özel görevli mahkemelerin, henüz kesin hükümle sonuçlanmamış davalarda adil yargılanma hakkına aykırı uygulamalarına devam etmeleri önlenmiş olacaktır.
  4. Özel görevli mahkemeleri kaldıran 6352 sayılı Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlandığı 05.07.2012 tarihinden başlayarak bu mahkemelerin adil yargılanma hakkının evrensel ölçütlerine göre meşruiyetinin sorgulanabilir olduğu
    doğrudan yasama organı tarafından kabul edilmiş durumdadır.
    Şu halde, özel görevli mahkemelerce verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerine ilişkin yeniden yargılama zorunluluğu kanunla getirilmelidir.
  5. Özel görevli mahkemeler anayasal dayanaktan yoksun oldukları ve amaç kişi
    hak ve özgürlüklerini korumak olduğu için, önerilen yasal düzenlemelerin hiçbiri Anayasa’ya ve AİHS’ne aykırı olmayacaktır. Tam aksine, anti-demokratikliği ve
    adil yargılanma hakkına aykırı usul ve uygulamaları sabit olan bu mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet hükümlerinden dolayı doğmuş bireysel mağduriyetler ve kamusal zarar, bu şekilde telafi edilmiş olacaktır.
  6. Özel görevli mahkemelerin kesin olarak kaldırılmasından sonra,
    davaların yine özel görevli olan terörle mücadele mahkemelerinde görülmesi, yurttaşların hukuksal güvenlik ve adil yargılanma hakkına ilişkin endişelerini gidermeyecektir. Terörle mücadele mahkemelerinin yargılama konularına bakıldığında, bu mahkemelerin uzmanlık mahkemesi olmadıkları görülmektedir. Buna karşın, yargılama yöntemleri bakımından savunma hakkını sınırladıkları, dolayısıyla maddi gerçeğe ulaşılmasında zaafa neden olup, toplumun adalet duygusunu zedeledikleri ortadadır. Şu halde, terörle mücadele mahkemeleri de, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ilga edilmek yoluyla kaldırılmalıdır. Böylece, ülkede çift başlı ceza yargısı düzenine son verilmiş olacaktır. Bundan sonra yargılamaların tümü genel mahkemelerde yapılmalıdır.
  7. Bir sonraki aşamada ise, Terörle Mücadele Kanunu ivedilikle kaldırılmalıdır.

II. GEREKÇESİZ MAHKUMİYET ve TUTUKLAMA KARARLARI NEDENİYLE ÖDENEN TAZMİNATLAR İÇİN KUSURU BULUNAN YARGIÇLARA
RÜCU EDİLMESİ

  1. Anayasamıza göre mahkemelerin ve yargıçların bütün kararları gerekçeli olmak zorundadır.
  2. Yasa maddelerinin yinelenmesi ve soyut anlatımlar kuşkusuz gerekçe değildir.
  3. Gerekçesiz verilen mahkumiyet hükümleri ve tutuklama kararları, keyfiliktir.
  4. Bu keyfilik sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince ve Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sonucunda hükmedilen tazminatlar için,
    kusuru bulunan yargıçlara rücu edilmelidir. Böylece, adil yargılanma hakkını
    ve bireysel özgürlükleri koruyan düzenlemelerin yargı organlarınca hızla benimsenmesi sağlanabilir.
  5. Buna ek olarak, tutuklamada gerekçe gösterme zorunluluğunu yaşama  geçirmek için, CMK md. 100/3’te yer alan katalog suçların da kuşkusuz kaldırılması gereklidir.

III. ADLİ KOLLUK TEŞKİLATININ KURULMASI

  1. Yargı güvencesinin sağlanmasına ilişkin çok önemli bir adım olarak
    Cumhuriyet Başsavcılığına bağlı “adli kolluk örgütü” oluşturulmalı ve bu örgüt üyelerinin atama – yükseltilmeleri dahil tüm özlük işlemleri güvence altına alınmalıdır.
  2. Bu biçimde kolluğun Cumhuriyet Savcısının buyruklarını yerine getirmeme, savsaklama, soruşturmayı savcıdan bağımsız yürütme uygulamaları da
    son bulacaktır.

Türkiye Barolar Birliği olarak;

Hukukun üstünlüğünün sağlandığı;

İnsan hak ve özgürlüklerinin korunup, insanın üstün değer olarak kabul edildiği;

Yönetebilen demokrasiye ve adalet dağıtan bir yargıya sahip;

Alın teri kurumadan emeğin hakkının ödendiği;

Yurttaşların sosyal güvenliğe ve fırsat eşitliğine sahip kılınıp, geleceğe güvenle baktığı;

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti istiyoruz.

Öbür önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmaya, tüm meslektaşlarımızın ve
milyonlarca yurttaşımızın ortak hedefi olan bu istemlerin izleyicisi olmayı
sürdüreceğiz.

Saygılarımızla.
04 Ocak 2014, Ankara

Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU 
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

TBB Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun Adli Yıl Açılış Konuşması – 02 Eylül 2013

Dostlar,

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 

yürekli çıkışlarını sürdürüyor.. Bu yılki Adli Yıl açılış töreninde de sözlerini çok net olarak Devletin tepe yöneticilerine iletti. Konuşması bir demokrasi ve insan hakları dersi gibi.. Doğallıkla anlayana..

TBB_Baskani_Metin_Feyzioglu_cuppeliBu konuşmadan önemli alıntılar aşağıda.. Tüm metni okumak için ise lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

http://www.barobirlik.org.tr/Detay20193.tbb, 2.9.13
(Konuşmanın İngilizce metni için tıklayınız
Video için tıklayınız)

 

Bu arada, Adalet Bakan Sadullah Ergin de, bu konuşmadan hiç ders almadığını belli eder biçimde bilinaçtını dışavurdu.. TBB seçim sistemini değiştireceklerini belirtti.. Sanki yürürlükteki sistem anti-demokratikmişçesine!? Açık – örtük gözdağı verdi..
Tüm Kurumları ele geçirme doyumsuz iştahının devamı.. Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının seçiminde getirdikleri ucube yöntemi, Anayasa’nın 135. maddesi bağlamında her biri özel yasalarla kurulan kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları
na da dayatmak istiyorlar.. TMMOB yasasına saldırı ortada,
İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası’na mali denetim (!?) tacizi ortada..

AKP için sınır yok..
Yürü eyy AKP, memleketin en küçük birimi bile, ailelerin yatak odalarına varane dek senin gözetiminde (zaten dinlemeler ve gizli kameralarla öyle değil mi!?)
ve mutlak denetiminde olmalı..

Senin için hükümranlığın, despotiizmin sınırı yok..
Tam despot olmalı ve karşıtlarını sallandırmalısın bir emrinle..

Fakat Tarih, büyük güçlerin – elitlerin yükseliş ve çöküş öykülerinin döngüselliği ile dolu.. Ve bu olgu artık yasalaşmış durumda.. AKP de tarihsel periyodiseteye (döngüselliğe) mahkum elbette ve eğri çıkışını, plato dönemini tamamladı, inişte.. Çıplak gerçek bu!

Aklı başında AKP’liler bu bilimsel gerçeğin ayırdında.. Örn. Prof. İdris Bal..
Ama eğitimi elvermeyenlere anlatamıyorlar.. O yüzden de

  • “Tayyip’i tasfiye ederek kendimizi ve AKP’yi kurtarabilir miyiz?”
    aranışı içindeler.. öbür seçeneklerin yanı sıra..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 2.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Başbakan’ın yüzüne karşı bunları söyledi

Adli Yıl açılış törenine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun
sert eleştiriler içeren konuşması damga vurdu.

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de katıldığı açılış töreninde konuşan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu,
Türkiye gündemine ilişkin çok sayıda konuda sert eleştirilerde bulundu.

İşte konuşmadan kimi satırbaşları:

“MİLLİ İRADE DİYENLER OTORİTERLEŞTİ”

‘Milli irade’ tabiriyle ilgili konuşan Feyzioğlu, “Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında,
milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış
siyasal iktidarların tercihi olmuştur.” dedi.

Çağdaş demokrasilerin çoğulcu olduğunu vurgulayan Feyzioğlu, “milli irade tabiri, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği, siyasal iktidarın her kurumu ele geçirdiği ve yaşamın her alanını düzenlemeye soyunduğu, insanların yaşam biçimine müdahale ettiği dönemlerdeki içeriğinden elbette ki farklı anlaşılmak zorundadır.” diye konuştu.

Cumhuriyetin temel niteliklerinin çoğunluğun azınlığa tahakkümünü sınırladığını belirten Feyzioğlu, “Bu sınırlamalarla kastedilen, bazılarının ileri sürdüğünün aksine, azınlığın çoğunluğa tahakkümü asla değildir; kastedilen, demokratik uzlaşma kültürüdür, katılımcı demokrasidir, geçici bir çoğunluğun geçici bir azınlık üzerinde mutlak egemenlik kurmasının önlenmesidir; nasıl yaşayacağını, hangi okula gideceğini,
hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışmamasıdır.” ifadelerini kullandı.

“DEMOKRASİ SANDIKLA SINIRLI DEĞİL”

Feyzioğlu eleştirilerini şu sözlerle sürdürdü:

– Demokrasilerde “seçim sandığı” kuşkusuz vazgeçilmezdir. Ancak demokrasi, sandıktan sandığa oy vermekle sınırlı bir rejim değil, bir yaşam biçimidir.
– Demokratik hukuk devletinde, siyasi iktidar, parlamentodaki çoğunluğu ne olursa olsun hukuk kurallarıyla bağlı olduğunu bilir.
– Hukuk kurallarını uygulayanlar da daima özgürlükçü pencereden bakarlar.
– Çünkü demokratik hukuk devletinde özgürlükler esas, özgürlüklerin kısıtlanması ise istisnadır.

“KUTSAL OLAN DEVLET DEĞİL İNSANDIR”

– Çağdaş devlet anlayışında kutsal olan devlet değil, devletin hizmetleyükümlü olduğu insandır. Devleti kutsallaştırmak isteyenler, aslında kendilerini kutsallaştırmak ve dokunulmaz ilan etmek isterler. Bu düşüncede olanlar halka sundukları hizmetleri bir görev olarak değil, bir lütuf olarak görürler. Kendi kendilerini halka hizmet ederken lütufta bulunduklarına inandıranlar, bireylerin muhalif düşünceler açıklamasına, toplulukların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmasına öfkelenirler ve halkı kadir bilmezlikle suçlarlar.

“İKTİDARLAR DEMOKRASİ DALINI KENDİ ELLERİYLE KESMEZLER”

– Siyasi iktidarlar, demokratik kitle örgütlerinin eleştirilerinden elbette haz etmek zorunda değildir; ancak çoğulcu demokrasilerde, siyasi iktidarlar, bu eleştirileri değerlendirmek ve hoşgörüyle karşılamak zorundadır. Çoğulcu demokrasilerde siyasal iktidarlar hoşlarına gitmeyen siyasal düşünceleri hedef almazlar, parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak demokratik kitle örgütlerini yok etmeye kalkışmazlar; bunları demokrasinin vazgeçilmezi olarak kabul ederler ve birlikte yaşarlar. Böylece bindikleri demokrasi dalını kendi elleriyle kesmezler.

– Esasen çoğulcu demokrasi, gerçek demokrasinin tek modelidir. Çoğunlukçu rejimler kendi kendilerini demokrasi olarak ilan etseler de, o düzenlerde özgürlük yoktur,
siyasi iktidarın lütufları vardır.

ADALET BAKANI’NDAN YANIT

Törenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Feyzioğlu’nun bu sözlerine yanıt verdi.

Sadullah Ergin, “Barolar Birliği seçimlerinin de çoğulcu şekilde yapılması için öneriler yapacağız. Umarım sayın Başkan bunu kabul eder” diye konuştu.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=438864&kn=7&ka=4&kb=7, 2.9.13)

Devlete sağlık kazığı : Kamu – Özel Ortaklığı

Dotlar,

Bu sitede çok yazıldı..

Meraklısı okumuştur, bulup okuyacaktır..

Yozgat’tan bir somut örnek daha..

Devlete sağlık kazığı : Kamu – Özel Ortaklığı

Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzionoğlu‘nun soyadı ortada..

Müezzin olduğu anlaşılan büyükleri kendisi hakkında ne okuyacak acaba??

Kamu_ozel_ortakligina_Kosk'ten_onay

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

Yozgat Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin astarı yüzünden pahalıya geliyor

Devlete sağlık kazığı

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun bugün temelini atacağı Yozgat Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin astarı yüzünden pahalıya geliyor.

Bakanlık 11 hastane yapabileceği maddi kaynağı tek hastaneye
25 yılda aktarmayı taahhüt ediyor.

Yozgat’a hastane yapacak ve taşeronluk hizmeti verecek firma, en çok 3 yılda giderlerini geri kazanıyor, daha sonraki yıllarda kâra geçiyor.

Türkiye’de “Kamu Özel Ortaklığı” modeli ile hastane olması planlanan Yozgat Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin temeli bugün TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla gerçekleşecek. Yatırımı ve inşaatı Rönesans Holding tarafından yürütüleceği belirtilen hastanenin, 24 ayda tamamlanarak 2015 yılı sonunda hizmete açılması hedefleniyor.

Sağlık Bakanlığı, şirketin yapacağı hastane karşılığında şirkete 25 yıl boyunca her yıl 54 milyon 750 bin TL kira ödeyecek.

Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı’nın verilerine göre kira bedelinin içinde “bina kullanım bedeli, bina ve arazi hizmetleri, olağanüstü bakım ve onarım hizmeti, ortak hizmetler, mefruşat hizmetleri, yer bahçe bakım hizmetleri ve diğer tıbbi destek hizmetleri” yer alacak. Bakanlık bu rakamlar karşılığında 25 yıllık sürenin sonunda şirkete toplam, 1 milyar 368 milyon 750 bin TL para ödemiş olacak.

Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı’nın ihale onay belgesinde ise
“400 yataklı eğitim araştırma hastanesinin tasarımı, inşaatı, tefrişatı, tıbbi ekipmanının temini ve tıbbi hizmet dışındaki hizmetlerin sağlanması” için toplam maliyet olarak 122 milyon 771 bin 927 TL gösteriliyor.

Hastanenin maliyeti ve bakanlığın ödeyeceği kira dikkate alındığında, bakanlık kamuyu toplam 1 milyar 245 milyon 978 bin 73 TL zarara uğratmış oluyor.

Rakamlara göre bakanlık ödeyeceği toplam kira parasına 11 hastane yaptırabiliyor.

Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise rakamların farklı olması dikkat çekiyor. Toplam maliyetin 275 milyon olarak gösterildiği açıklamada, bakanlığın yıllık ödeyeceği kiradan söz edilmiyor. Kiranın yine aynı kalması durumunda, kamu 1 milyar 93 milyon 750 bin TL zarara uğrarken bakanlık 25 yılda ödeyeceği kira bedeline 5 hastane yaptırabiliyor.

‘Yatırım 10 katına mal ediliyor’

Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan,

    sağlık hizmetinin “yeni hastaneler yapılacak” bahanesiyle çökertildiğini

kaydetti.

Bakanlığın bu sistem ile kendi arazisinde kiracı olduğunu söyleyen İlhan, ilerleyen zamanlarda kamu sağlık hizmetinin tümüyle tasfiye edileceğini, çalışanların güvencesiz çalışmasının önünün açılacağına dikkat çekti.

İlhan,

“Devlet hastaneleri satılıyor.

Çok ucuza gelecek kamu yatırımları 10 katına mal ediliyor.”

diye konuştu. (Cumhuriyet, 20.08.2013