Etiket arşivi: 28 Şubat süreci

Rütbesi sökülmüş tabuttaki asker

Barış Terkoğlu

Barış Terkoğlu
Son Yazısı / Tüm Yazıları
22 Aralık 2022, Cumhuriyet

Bugünden gençtim. Telefonum çaldı. “Baban öldü” dediler. 51 yaşındaydı. Kimsenin suçu yok, kendi kalbi istememişti. Kara, dipsiz bir kuyuya düştüğümü hatırlıyorum. Geçen salı sabahı telefonum çaldığında, o kuyuyu hatırladım, tahmin ettim, açmadan “Hayır” dedim. Arayan hapisteki Vural Avar Paşa’nın yeğeni Sinan’dı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sadece “Kaybettik” dedi. Ne acı, amcasının öldüğünü cezaevi müdürünün telefonuyla öğrenmek zorunda kalmıştı. Ölmek ancak ölmekle karşılaştırılabilir sanırdım. Yanılmışım, bu kez öfkem, üzüntümden fazlaydı.

5 Ocak 1938’de Bitlis’te doğmuştu Vural Avar. Yaşasa, iki hafta sonra 85. yaşını kutlayacaktı. Hani “doğuştan” derler ya… Babası İsmail Bey de asker. Oğlu da küçük yaşta babasının üniformasını giydi. 19 yaşında, ilk aşkı, Harp Okulu’ndaki sıra arkadaşı Tuna Hanım’la tanıştı. Birinci sınıfın sonunda evlenmeye karar verdi. Geçen 11 Aralık, 63. evlilik yıldönümleriydi. Çocukları olmadı. Birbirlerini evlat bildiler. Tuna Hanım’ın ölen kardeşinin kızı Yeşim’i de evlat edindiler.

BU KIŞI ÇIKARAMAZ!

Ne istiyorlardı Vural Paşa’dan? 85 yaşında bir hücrede uyurken can vermek… Bu neyin intikamıydı? Yaşlılığa bağlı hastalıkları, geçirdiği koronavirüs, kaburgalarının kırılması yetmemiş, götürüp cezaevine geri bırakmışlardı.

  • Ölüm öyle göstere göstere geldi ki…

Onu ziyaret eden Ahmet Zeki Üçok ile konuşmuş, iki ay önce bu köşede yazmıştım. Üçok, hapiste ziyaret ettiği Vural Paşa’nın durumunu şöyle anlatmıştı:

“Yüksek tansiyon, kalp, demans, prostat, işitme kaybı hastalıkları var. Günde 10 hap kullanıyor. Sürekli eski söylediklerini tekrar ediyor. İsimleri unutuyor. Koğuş arkadaşının ismini hatırlamadı.”

Üçok’un notları şöyle bitiyor: “Çok zayıf ve kırılgan. Bu kışı çıkaramaz.” Gerçekten dediği oldu. Bu kış çıkmadı!

‘KABURGALARIMI GÖMDÜM’

Olacakları bekliyormuş gibi. Son görüş gününde, O’nu gören tutuklu yakını anlatıyor: “‘Vural Paşam, kaburgalarınız nasıl, ağrınız çok mu?’ dedim. ‘Ben kaburgalarımı gömdüm’ dedi bana.”

Ölümünden sonra, Vural Paşa’nın yaşadıklarını nasıl anlattığına bakıyorum. 10 yıl önce ilk kez çıktığı mahkemede söyledikleri bitmeyen intikamı özetliyor: “30 Ağustos 1998’de kadrosuzluktan emekli oldum. Halen 76 yaş içindeyim. 16 yıl önce cereyan etmiş olayları hatırlayamıyorum.”

Vural Avar, MGK üyesi değildi. 28 Şubat O’nun için verilmiş görevdi. Davada bunu şöyle anlattı: 28 Şubat süreci benim için 28 Şubat 1997 tarihinde başladı. Emekli olduğum 30 Ağustos 1998 tarihinde de bitti.”

BUNU CIA BILE YAPAMAZ

FETÖ’cü savcı Mustafa Bilgili, yıllar önce emekli olmuş yaşlı asker Vural Paşa’ya, FETÖ’cü ihbarcının verdiği evrakı soruyordu. Aldığı cevaplar, haliyle genelde “Bilmiyorum, görmedim, hatırlamıyorum” şeklinde oluyordu. O’nu suçladıkları belgeleri “gizli” diyerek okutmuyorlardı bile. Ama trajikomik durumun bir tanesini mahkemede şöyle anlattı:

“Okuduğum kısım benim başkanlığının görev alanının çok dışında, özetle İran’daki rejimi değiştirmek gibi, çok ütopik böyle bir imkân ve yetkimizin olamayacağı bir görevdi. Savcıya, ‘Bunu işleme koymamız mümkün değil, bunlar ütopik fikirler, bunları eyleme dönüştürecek makam benim sorumlu olduğum birim değil, böyle bir çalışma yapmamız da imkânlarımızın dışında’ demiştim. Hatta gülerek, bana verilen bu görevi ABD’nin CIA’nın bütün imkânlarını kullanmasına rağmen yıllardır gerçekleştiremediğini de ilave etmiştim.”

ERBAKAN’LA ÇALIŞTI

Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler başkanı olarak emekli olmuştu. Erbakan’la birlikte çalışmıştı. 28 Şubat’ın hedefinin Erbakan değil, irtica olduğunu davada anlatmıştı: “Dönemin başbakanı rahmetli Erbakan ile yakın temasım olmuştu. Kendisini çok kibar, etrafına karşı çok centilmen bir adam olarak tanıma fırsatını bulmuştum.”

28 Şubat kararlarının altında imzası olan, Genelkurmay’a “Gereğini yerine getirin” direktifi veren de Erbakan’dı. Gelgelelim, AKP-FETÖ ortaklığı, Erbakan’ın ölümünden sonra davayı açtı. Zira

  • Erbakan, yaşarken içerideki hiçbir askerden şikâyetçi olmamıştı.

FETÖ-AKP ORTAKLIĞI HAZIRLADI

Vural Paşa son savunmasını yaptığında FETÖ hesaplaşması yaşanmıştı. Savunmasında ortaya çıkan tabloyu şöyle özetliyor:

“Müştekiler içinde YAŞ kararı ile TSK’den çıkarılanlar, bunlar benim elimdeki bilgilere göre 196 kişi. Bunlardan 47’si aşırı dinci ve daha sonradan FETÖ ortaya çıkınca FETÖ’cü oldukları için Silahlı Kuvvetler ile ilişkileri kesilmiş olan kişilerdir. İddianameyi hazırlayan savcılar Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin’in FETO mensubu oldukları için tutuklandıkları, hatta onlara TSK’den bazı sahte belgeleri gönderen askeri savcı Muharrem Köse’nin de FETÖ mensubu olduğu dikkate alınmalı. Savcılar; ilk soruşturmada ifade alan savcılar Cemil Tuğtekin meslekten ihraç, Mehmet Özgür meslekten ihraç, sahte CD’yi teslim alan savcılar Hüseyin Ayar meslekten ihraç, Fikret Seçen meslekten ihraç… Karar veren hâkimler Mustafa Karatay meslekten ihraç, Muhammed Alabaş tutuklu, Ali Ertan tutuklu, Haydar Kol tutuklu. Tutukluluk itirazlarını değerlendiren ve kopya eder gibi hep aynı ifadelerle reddeden hâkimler; Abdullah Bahçeci tutuklu, Nihal Uslu tutuklu, Halil İbrahim Kütük tutuklama kararı var ama firarda; Dündar Örsdemir meslekten ihraç, tutuklu; Ahmet Korkmaz meslekten ihraç, tutuklu; Kadriye Çatal meslekten ihraç. Bilirkişiler Ünal Tatar ihraç, firarda; Cihat Yıldız ihraç, Yakup Korkmaz ihraç…”

Vural Avar Paşa, davayı hazırlayanları böyle özetliyordu.

  • Ancak AKP ile FETÖ, Türk Ordusu’na kurulan kumpasın ortaklarıydı.

Vural Paşa gibi Mustafa Kemal’in askerleri ise, her ikisinin de düşmanıydı. O’nu 85 yaşında hapiste katleden de işte bu ortaklıktı. Birinin yarım bıraktığını öbürü tamamlıyordu.

ÜNİFORMASI SÖKÜLMÜŞ TABUT

İdam, yani müebbet verdiler. Yetmedi rütbelerini söktüler. Öyle vahşi bir intikamdı ki bu, cezaevine gelen mektuplarda “korgeneral” yazanları geri yolluyorlardı. Vural Avar Paşa bugün öğlen, Kocatepe Camisinden Karşıyaka Mezarlığı’na uğurlanacak. Öğrendiğime göre rütbeleri söküldüğü için askeri tören de yapılmayacak. Bir zamanlar Mustafa Kemal’in üniformasını çıkaran ittifak, 100 yıl sonra Mustafa Kemal’in askerlerinin üniformasını sökerek O’ndan intikamını almış olacak.

  • Yaşı 90’lara varmış, “10 rütbesiz er” ise hapiste ölümü beklemeye devam edecek…

Elveda Avar Paşa!
Sen ölmedin, ölüm sana getirildi!
Şimdi bizden çok uzağa, bilmediğimiz dünyalara gidiyorsun. Unuttuğun günleri, alamadığın nefesleri, çocuğun gibi sevdiklerini, özlediğin kedini, eski resimlerini bize bırakıyorsun. Üniformasız tabutun çıplak ellerimizin üstünde.

  • Sözümüz olsun, adaleti senden çalanlara, adaletin ne olduğunu bir gün göstereceğiz!
  • Bir gün… Mutlaka!

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Eylül 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

DEĞİŞİM

  1. Perinçek, Millet İttifakı’nın adayını ABD’nin belirlediğini söyledi.

2015 seçimleri öncesinde CHP ile yapılan görüşmede kendisi Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını desteklediklerini ifade etmişti.

  1. Kulağına ABD mi üflemişti?
  2. ABD o zamanlar emperyalist değil miydi?
  3. Kılıçdaroğlu aynı kişi değil miydi?
  4. Kim veya ne değişti?..

ADALET

RTE, “Devletin dini adalettir” dedi.

AKP iktidarı Cumhur İttifakı belediyelerine %97, Millet İttifakı belediyelerine %3 destek verdi.

Din ile aldatanların adaleti?..

ADALETSİZ

Adalet Bakanlığı meslekte yükselme sınavına giren 350 katipten sınavda yüksek puan alanlar yerine mülakatta yüksek puan verilerek öne çıkarılan düşük puanlılar müdür yapıldı.

Bakanlığın adı ile işlevi uyumlu değil…

VESAYET

Adalet Bakanı Gül, 28 Şubat süreciyle ilgili, “Milletimize o karanlığı yaşatanlara da, millet iradesine vesayet ve darbe vuranlara da yine adaletle cevap verdik”

İktidar vesayetindeki yargının adaletiyle…

DUA

Yargıtay binası açılış töreninde DİB yargıçlara dua okuttu.

  1. Resmi törende okunan her dua laikliğin ruhunadır.
  2. Yargıya din girdikçe adalet çıkmaktadır…

ÇUVAL

Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan Bayraktar, 17-25 Aralık 2013 döneminde kendisi ile ilgili dosyadaki bilgilerin ve telefon konuşmalarının doğru olduğunu açıkladı. “Reis Cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalına attı” dedi.

  1. Doğruluğu zaten biliniyordu.
  2. Üç Bakana resmen hırsız dedi.
  3. Hırsız çuvalı iktidar gücüyle kapatıldı.
  4. Zırhla kaplansa da açılacak, hırsızlar ve işbirlikçileri yargılanacak…

BÜYÜME

RTE, TÜİK’e belirlettiği ekonomik büyüme rakamları ile övünüyor.

Mutlu azınlık dışındaki halk pahalılıktan/yoksulluktan dövünüyor…

SANSÜR

Avrupa şampiyonasında harika maçlar çıkaran kadın voleybol milli takımının maçtan sonra gururla söylediği İzmir Marşı, vergilerimizden geçinen TRT tarafından sansürlendi.

  1. İlahi okusalardı,
  2. Yunan marşı daha iyi olurdu…

NUTUK

AKP Ordu Ulubey İlçe Başkanı S. Özdemir, “Nutuk okuyanlar barda kafa çekerken, Kur’an okuyanlar göklerde SİHA uçuruyordu” diye yazmış.

Nutuk okuyanların dedeleri ülkeyi kurtarma savaşında canlarını ortaya koyarken, Özdemir’in dedeleri neredeydi acaba?..

YETİŞME

RTE, Rize’deki törende kurdele kesiminde acele eden küçük çocuğun kafasına vurarak uyardı.

Bildiğini uyguluyor…

KOMÜNİST

RTE, Rize’nin İkizdere ilçesindeki İşkencedere Vadisi’nde açılması planlanan taş ocağına karşı yapılan eylemler hakkında, “Türkiye’nin değişik yerlerinden ne kadar sol varsa, komünist varsa alıp buraya geliyorlar.” dedi.

Erdoğan’ın bu sözlerine İkizdereliler, “Burada komünist momünist falan yoktur. Ben, malımı, vadimi koruyorum.” yanıtını verdi.

Cumhurun mu, patronun mu başkanı?…

İTİBAR

Kılıçdaroğlu, “İskilipli Atıf Hoca’ya nasıl iadeyi itibar verilmiş ise tabii ki Çerkez Ethem’e de iadeyi itibar verilmeli, daha ötesi mezarı da Türkiye’ye getirilmeli, bunlar bizim değerlerimiz.”

  • Kılıçdaroğlu’nun itibarı da bunlarla ölçülür…

AY-YILDIZ

Gnkur. Bşk.lığı ve Kuvvet Komutanlığı binaları ABD usulü (Pentagon) birleştiriliyor.

Emir komuta birliği yerine binaların birliği dönemi…

DOLDURMA

Konya İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç, müdürlüğün koltuklarına AKP’li siyasetçilerin eş-dost-akrabalarını doldurmuş.

AKP’li olmanın, AKP ile iş tutmanın doğal sonucu…

SORUYORUM                                 :

  1. 128 milyar dolar nerede?
  2. Bakan Ruhsar Pekcan ve diğer bakanların / yakınlarının devlete mal satmasının (hem de bozuk)soruşturulması neden engelleniyor?
  3. Sedat Peker’in suçlamaları kamuoyunda karşılık bulmasına karşın niçin araştırılmıyor? Suçlanalar niçin kendini savunmuyor? Cumhurbaşkanlığı niçin sessiz kalıyor?
  4. Orman yangınlarına karşı gerekli önlemleri almayarak yurdumuzun cayır cayır yanmasına, uygunsuz imara izin vererek sel felaketine sebep olanlar ne zaman hesap verecek?..

 

 

Prof. Dr. Öztin AKGÜÇ : Seçim Sonucu Çözümlemesi


Seçim Sonucu Çözümlemesi

portresi
Prof. Dr. Öztin AKGÜÇ
Cumhuriyet, 6.4.14

 

Yerel seçim sonuçları farklı yorumlara, analizlere yol açtı. AKP’nin aldığı oy oranını ekometrik modelle açıklamaktan tutun, halkın ekonomik durumunun iyi olmasına, Sayın RTE’nin karizmatik liderliğine, muhalefetin seçim stratejisine, seçimi yönetmekteki başarısızlığına, halkın yolsuzluklara inanmadığına dek uzanan yorumlar, değerlendirmeler yapıldı.

Kişisel kestirimim, AKP’nin son genel seçimine göre oy yitireceği, oy oranının %40’a, hatta biraz altına gerileyeceği yönünde idi. Kestirimim iyimsermiş. AKP’nin oy oranı kestirimimin 4-5 puan üstünde gerçekleşti.

  • Niçin AKP vb. türden bir partinin oy oranı %40’ın altına, kısa dönemde belirgin biçimde inmez?

Açıklamaya çalışayım                    :

Benimsenmese, taraftar bulmasa da, hatalı görülse de benim görüşüm ortaya atılan modellerden, nedenlerden, çözümlemelerden farklı.

Türkiye’de temelde bir ayrışma var.

Cumhuriyeti benimseyenler bir taraf;
Cumhuriyete, bağımsızlık savaşına karşı, açık ya da gizli Atatürk düşmanları
demeye dilim varmıyor ama en azından aleyhtarları o bir taraf.
Bu ayrışmanın kökeni bağımsızlık savaşına değin uzanıyor.

Atatürk’ün ‘Nutku’nun önemli bir bölümü iç isyanlara ayrılmıştır.
Ankara Hükümeti, dış güçlerden çok iç isyanlarla uğraşmak zorunda kalmıştır.
Sayı konusunda yanılgım olabilir. Savaş sırasında 16, savaştan sonra da 2 büyük isyan. Nedeni? Savaş daha bitmemiş, yeni düzen kurulmamış ki, düzene karşı bir başkaldırı oldu diyelim. Ülkede bağımsızlık savaşına, Ankara Hükümeti’ne, Mustafa Kemal’e karşı olan bir kitlenin, silahlı eylemleri bunlar.

Savaş ertesi, Cumhuriyet Halk Fırkası kuruluyor, tek partili bir düzen olmaması için de 1924 yılında Mustafa Kemal’in arkadaşlarının katılımı, önderliklerinde
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası oluşturuluyor. Halkın önemli bir bölümü
bu karşıt görünümlü partiye yöneliyor. Burada önyargılı bir davranış var.
Cumhuriyet kurulalı bir yıl olmamış, icraatı konusunda iyi ya da kötü yargısına varılabilecek bir süre geçmemişken, bu davranış bir önyargıyı, bir karşıtlığı yansıtıyor. Çok partili siyasal yaşam, herhalde yeni kurulmakta olan Cumhuriyetin varlığı açısından tehlikeli görülüyor ki, bu denemeden kısa süre sonra vazgeçiliyor.
Bu kitle, argo deyimle araziye uyuyor.

Yıl 1930, dünya belki de tarihinin en derin ekonomik krizini yaşıyor.
Hitler düzeni güçleniyor, Avrupa’da nasyonel sosyalizm yaygınlaşıyor.
Türkiye böyle bir dönemde, çok partili siyasal yaşam denemesine bir kez daha girişiyor. Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından Fethi Okyar önderliğinde Serbest Fırka kuruluyor. Halkın önemli bir bölümü yine Serbest Fırka’ya yöneliyor.
O günkü dünya koşullarında bu deneme de sürdürülemiyor.

Yıl 1946, Demokrat Parti kuruluyor. Parti daha örgütlenmeden Cumhuriyete, Atatürk’e karşıt kitle DP’nin arkasında yerini alıyor. DP iktidarı ile birlikte Atatürk düşmanlığı dışavuruluyor. Büstlerine, heykellerine eylemli saldırılar başlıyor. DP’nin ilk çıkardığı yasalardan biri “Atatürk’ü Koruma Kanunu” oluyor1960 askeri darbesinden
sonra da bu kitle Adalet Partisi’ni destekleyerek iktidara taşıyor. Yıl 1970, Konya’dan bağımsız milletvekili seçilen, Prof. Dr. Necmettin Erbakan sağ partilere gizli koalisyon ortağı olmak, orta-sağ partilerin ardına saklanmak yerine, kendi partilerini kurmanın zamanı geldiği düşüncesiyle Milli Nizam Partisini kuruyor. Artık Cumhuriyete, devrimlere onun simgesi Atatürk karşıtları açıkça siyasal arenada yerini almıştır.
Kitle, 1980 sonrası ANAP kisvesi altında iktidar ortağıdır. ANAP her ne denli 4 eğilimi birleştirdiğini savunduysa da, omurgasını bu kitle oluşturmuştur. ANAP’ın dağılma sürecine girmesi üzerine Necmettin Erbakan bu kez Refah Partisi adı altında iktidar ortağıdır. 28 Şubat süreci (AS: 1997) ile kitle AKP şemsiyesi altında toplanır.
Artık Saadet Partisi yalnızca tabela partisidir. DP ve ANAP’ınsa isimleri yadigâr olarak kalmıştır.

Kişisel kanım, bu kitle, sayısal olarak Cumhuriyeti benimseyenlerden daha çoktur. %40’a yakındır. Geçmiş deneyimler gösteriyor ki, adı ne olursa olsun, lider kim olursa olsun, bu kitlenin politikada sayısal ağırlığı vardır. Kestirimler, yorumlar yapılırken
bu gerçek göz önünde tutulmalıdır.

Prof. İdris Bal’dan Erdoğan’a ağır mektup!


Dostlar,

Sayın Prof. Dr. İdris Bal, AKP Kütahya milletvekili idi. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak. bitirenidir ve İngiltere’de doktora yapmış, Kamu Yönetimi alanında birikimli bir
öğretim üyesidir (6 tane de çocuğu vardır..).

  • “Dershanelerin kapatılmasının siyaseten zarar vereceğini düşünüyorum.
    Bir de çözüm sürecine ilişkin kaygılarım var..” demişti.

İdris Bal, partiden atılma istemiyle AKP disiplin kuruluna sevk edildi.
Bu kararı değerlendiren Bal, partsiinin politikalarına aykırı görüşler dile getirdiği savıyla kesin atılma (ihraç) istemiyle disipline sevk edilmesi üzerine, sonucu beklemden partisinden istifa etmişti (30.11.2013).

Şu güne dek AKP’den 9 miletvekili ayrıldı ve TBMM’de vekil sayısı 327’den
318’e düştü (TBMM Başkanı Cemil Çiçek dahil).

30 Mart 2014 gece yarısına doğru, “yerel – genel” seçim sonuçları belirdikçe
bu rakamın çok büyüyeceği beklentisi çok yaygın.. Bekleyip göreceğiz.

Sayın Bal’ın, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle “Başçalan’a”
23 tane zehir zemberek sorusu var.. Bu gün TBMM’deki basın toplantıdında açıkladı.

Bu sorular aşağıda ve Başbakan R.T. Erdoğan’ın yanıtlarını biz de bir yurttaş olarak istiyor ve bekliyoruz. Üstelik bir Müslümana yakışır biçimde dürüstçe ve saydamlıkla..

Türkiye, tarihinde hiç bu denli talihsiz ve kötü yönetilmemişti.
Bir başka anlatımla, Türkiye tarihinde hiç böylesine batağa saplanan hukuksuz ve acımasız bir yönetici görülmemişti.

  • 30 Mart 2014 yerel seçimleri dar anlamda “yerel seçim” değildir!
    Bu seçimler kapsamlı bir referandumdur R.T. Erdoğan ve AKP için.
  • Yurttaşların bu bilinçle oy kullanmaları beklenir.
    Belediye başkanları için kazanma olasılığı en yüksek AKP karşıtı
    ulusalcı adaylara oy kullanılmalıdır. Belediye meclisi ve il genel meclisi için
    daha serbest davranılabilir; Partilere asıl anket buradaki oy dağılımıdır.
  • AKP 2. parti olduğunda Türkiye’nin rotası yoluna konabilecektir; Cumhurbaşkanlığı seçimi de, erken genel seçim de…

R.T. Erdoğan için tüm yollar kapalı..

Bu gerçeği bir an önce görmesi en başta kendisinin “hayrına”..

Ne yazık ki, tam bir siyasal körlük Erdoğan’ın ufkunu sarmış ve karartmış durumda.

Erdoğan, dönülmez akşamın ufkunda ve tüm edimlerinin bedelini
kaçınılmaz olarak ödeyecek. Vuruşarak çekilmeyi seçtiği bu tehlikeli süreçte,
Türkiye’ye de ağır bedeller ödetecek, ödetiyor ne acı ki..
Fakat Tarih, O’nu da hak etiiği yere süpürecek; şaşmaz yasa böyle.

Sevgi ve saygı ile.
17 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

İdris Bal’dan Erdoğan’a ağır mektup!

Idris_Bal

AKP’den istifa eden Bağımsız Milletvekili
İdris Bal, Başbakan Erdoğan’a
sert ifadeler içeren bir mektup yazdı.

 

AKP’den istifa eden Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektupta, Meydanlarda kullandığı üslup ve ifadeleri eleştirerek,

“Kullandığı dil, siyasetin ve siyasetçinin saygınlığına zarar vermekte,
toplumu derinden yaralamakta, ayrıştırmakta ve kaosa doğru sürüklemektedir.” dedi.

İdris Bal 23 madde halinde sıraladığı sorulardan oluşan mektubunu,
kimi konuların aydınlatılması için kaleme aldığını ifade etti.

Bal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a,
77 milyonun Başbakanı olduğunu özellikle son dönemde kullanmaya başladığı dil ve üslubun, toplumu kucaklamadığını, aksine hızlı bir şekilde kutuplaştırdığını kaydetti.

İdris Bal’ın Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektup şöyle :

*****

MESNETSİZ ÇELİŞKİLİ İFADELER

“Bir Başbakan olarak, kamuoyunda en fazla bilinen kişilerden biri olarak hal, tavır
ve söylemlerinizle örnek olmanız gerekirken mesnetsiz iddialar, çelişkili ifadeler, ispatlanamayan ithamlarla ve hakaretlerle dolu ifadeleriniz konumunuza ve
sizden beklenenlere uygun düşmemektedir.

İDDİALARI İSPAT ETMENİZİ BEKLİYORUZ

Türkiye ve dünya kamuoyuna mal olan ve artık açığa kavuşturulması bir zaruret haline gelen ifadelerinizi size tekrar hatırlatmak ve bunların biran önce cevaplanmasını kamuoyu adına sizden talep ediyorum. Sizin de birçok yerde ifade ettiğiniz gibi
‘iddia eden, iddiasını ispat etmekle mükelleftir’. Bu çerçevede, iddialarınızı
size hatırlatıyor ve kamu vicdanının rahatlatılması adına bu iddiaları
ispat etmenizi bekliyoruz.

Maddeler halinde bu soruları aşağıda sıralıyorum.

ZARRAB İLE İLGİLİ NEDEN MİT RAPORUNA İTİBAR ETMEDİNİZ?

1) Geçmişteki çalışmalarından dolayı hep takdirle andığınız ve kendisine başarılarından dolayı zırhlı araç hediye ettiğiniz bir savcıya 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra ciddi ithamlarda bulundunuz. 22 kez yurt dışına çıktığını ve tatil masraflarını başkasına ödettiğini söylediniz. Savcı ispat istedi ve “ispat olursa
istifa ederim” dedi. Bir daha gündeme getirmediniz. İddialarınızı ispat edecek misiniz ?

2) Reza Zerrap’la alakalı hayırsever işadamı dediniz fakat 8 ay önce MİT’in size
Reza Zarrap’la alakalı rapor sunduğu iddia edildi. Eğer bu rapor doğru ise
hangi sebeplerden dolayı böyle bir açıklama yaptınız.
Neden MİT raporuna itibar etmediniz?

3) Her konuşmanızda milli irade vurgusu yapıyorsunuz. Bakanların fezlekeleri
milli iradenin temsilcisi olan Meclis’e niye bu kadar geç geldi ve neden
klasörler ve içerikleri azaltıldı?

GÜLEN’DEN ÖZÜR DİLEYECEK MİSİNİZ?

4) Sayın Fethullah Gülen’den size mektup geldiğini söylediniz. Mektubun içeriğinde pazarlık var dediniz. Mektubun Sayın Cumhurbaşkanına geldiği ve içeriğinde
pazarlık olmadığı ortaya çıktı. Bir daha gündeme getirmediniz. Niye böyle bir iddiada bulunduğunuzu açıklayacak mısınız? Doğru olmadığı ortaya çıkan bu iddianızdan dolayı özür dileyecek misiniz?

SES KAYITLARINI İNCELETECEK MİSİNİZ?

5) Son günlerde ortaya çıkan sizin ve oğlunuza ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarıyla ilgili neden tercihen ABD veya bir AB ülkesinde somut bir tetkik ve araştırma yaptırmıyorsunuz. Sayın Bakan’ın yaptığı ‘montaj olduğunu hissettim’ ifadesi
kimseyi tatmin etmedi. Herkesin onay verebileceği bağımsız ve objektif kurumlara,
bu ses kayıtlarını inceletecek misiniz?

6) 10 bin civarında polisi paralel yapı bağlantısı ile suçlayıp tasfiye mantığı ile tayin ettiniz. Belli birimlerde uzmanlaşmış ve tecrübe kazanmış bu polislerin
tayin edilmesi, terör, istihbarat gibi farklı birimlerle alakalı bir zafiyete sebep olmayacak mı? Herhangi bir somut suçlama olmadan, kışın ortasında, ailelerini hiç hesaba katmadan bu kadar polisin tayinini nasıl izah edeceksiniz? Daha yakın zamandaki
gezi olaylarında kahraman ilan ettiğiniz bir teşkilata şimdi böyle davranmanız
bir çelişki değil mi? Emniyet Teşkilatında branşlaşmanın kaldırılması
emniyette zafiyete yol açmaz mı?

HAŞHAŞİ, KAN EMİCİ, VAMPİR, VİRÜS..
BAŞBAKANA YAKIŞAN İFADELER MİDİR?

7) Diplomasinin bir üslubu olduğu gibi siyasetin de bir üslubu olması gerekmez mi? Siyasetçilerin üslubundaki bozukluk halka nasıl yansır diye bir kaygı taşımanız gerekmez mi? Haşhaşi, kan emici vampir, virüs, sülük gibi ifadeler, bir Başbakan’a yakışan ifadeler midir? Sizi eleştiren demokrasiye, hukuk devletine davet edenleri; paralel, öteki, illegal ve hain ilan ederek, bu ülkeyi, ABD, AB ülkeleri gibi 1. sınıf demokrasiye, sivil topluma, çoğulculuğa değil, Lübnanlaştırmaya götürdüğünüzün farkında mısınız?

SİZİ VE ÜLKEYİ TEHDİT EDEN GERÇEK PARALEL YAPIDAN
NEDEN HİÇ BAHSETMİYORSUNUZ?

8) 17 Aralık’tan bugüne kadar neredeyse her konuşmanızda bir ‘paralel yapı’ söyleminiz var. Sizce paralel yapı olma kriteri nedir? Hangi bilimsel ve sosyolojik kıstaslara dayanarak böyle bir iddiada bulunuyorsunuz? Daha da önemlisi hangi somut delillere dayanarak böyle bir iddiada bulunuyorsunuz? Belli bir grubu delilsiz bir şekilde paralel yapı ilan ederken; mahkemesi olan, vergi toplayan, her fırsatta sizi ve ülkeyi tehdit eden gerçek paralel yapıdan neden hiç bahsetmiyorsunuz?

9) 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna imza atmak isteyen Savcı
Muammer Akkaş’ı hedef tahtasına koydunuz. Savcı Akkaş ile bizzat hesaplaşma yoluna gittiniz. “Seninle işimiz bitmedi, senin nereye çalıştığını biliyoruz, sen açıklamazsan
biz açıklayacağız.” dediniz. Bu iddianızda hava da kaldı. Bu konuya bir açıklık
getirecek misiniz ?

10) Bazı siyasilerin mahrem görüntüleri için özel değil genel demiştiniz.
Sizinle alakalı ortaya çıkan tapeler bahsedilen siyasiler ile ilgili iddialardan daha genel ve toplumun genelini ilgilendiren konular değil midir? Niçin daha somut cevaplar vermiyor, bilimsel araştırmalara dayanarak konuşmuyorsunuz?

MONTAJ DEDİĞİNİZ KASETLERİN NEDEN GEREĞİNİ YAPMIYORSUNUZ?

11) Sayın Fethullah Gülen’e ve arkadaşlarına ait olduğu iddia edilen konuşmalardaki bazı ifadeleri, bilhassa ‘ananas’ ve ‘tuzluk’ ifadesini çok sık kullanıyorsunuz.
Kaset ve ses kayıtlarına bu kadar tepki gösterirken bunları kullanmanız, çifte standart, yaman bir çelişki değil mi? Eğer Sayın Gülen’e ait olduğu iddia edilen ses kayıtları doğruysa bile, bu kayıtlar bir suç unsuru içermezken, mitinglerde, konuşmalarınızda kullanmanıza rağmen, sizin hakkınızda bu kadar büyük iddialar varken neden montaj deyip geçiştiriyor ve gereğini yapmıyorsunuz?

12) Kabataş’ta saldırıya uğradığını iddia ettiğiniz bayanla alakalı kamera görüntüleri ortaya çıktı ve iddia edildiği gibi bir saldırı olmadığı belirlendi. Israrla saldırıya dair görüntüler var dediniz fakat hala görüntüleri ortaya çıkarmadınız. Görüntüleri paylaşacak mısınız? Eğer görüntüler yoksa, kamuoyundan özür dileyip
sizi yanıltanlardan hesap soracak mısınız?

HİÇBİR BELGE AÇIKLAMADINIZ?

13) Gezi olaylarında, camide içki içildiğini, görüntünün olduğunu iddia ettiniz.
Caminin müezzini yalanladı ve bunun üzerine tayin edildi. Bu tayin, yalan söylemediği için müezzin sürüldü şeklinde basına yansıdı. Varsa ilgili görüntüleri yayınlatacak mısınız? Yoksa, toplumsal huzursuzluğa yol açan, birçok insanı kutuplaştıran
bu iddianızdan dolayı özür dileyecek misiniz?

14) Gezi Parkı olaylarının bir misilleme olduğunu ve bu olayların içerden ve dışardan koordineli bir biçimde yürütüldüğünü iddia ettiniz. Bu konu ile ilgili elinizde belgeler olduğunu ve bu ihanet şebekesini halka açıklayacağınızı ifade ettiniz.
Ancak aradan 9 ay geçmesine rağmen hiçbir belge açıklamadınız?
Bu belgeleri ne zaman açıklayacaksınız?

15) İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala’nın Bank Asya’ya yönelik olduğu iddia edilen,
döviz topladı” iddiası bir daha gündeme getirilemedi. Sayın Bakan bunun belgeli bir iddia olduğunu söylemişti. Ne Bank Asya ile ilgili ne de başka bir kurumla alakalı şimdiye kadar bir belge sunulmadı. Bu belgeyi Sayın Bakan’dan isteyecek misiniz? Eğer böyle bir belge yoksa Sayın Bakan’dan hesap soracak mısınız?

16) “Operasyonların arkasında ABD var.” dediniz ve ABD Büyükelçisine yönelik ciddi ithamlarda bulundunuz. Daha sonra ABD’den gelen uyarılar sonunda
bu iddialardan vazgeçtiniz. ABD’nin bu olaylarla ilgisini ispatlayan belgeleri
gerekli kurumlara teslim edecek misiniz? Yoksa böyle bir belgenin olmadığını, iddiaların mesnetsiz olduğunu kabul mü ediyorsunuz?

17) Halk Bankası genel müdürünün evinden çıkan paraların Çorum Osmancık İHL’ni yaptırmak için ayrılan bağış parası olduğunu söylediniz. Ancak o İHL için Kalkınma Bakanlığı’nın bütçe ayırdığı ortaya çıktı. Bu çelişkiyi izah etmeyi
düşünüyor musunuz?

18) Urla’da yapılan villalarla alakalı 35 yıldır orada olduğunu söylediniz.
Fakat Google Earth haritasından bu yapıların birkaçı hariç hemen hemen tamamının, daha yakın zamanda yapılmış olduğu kanıtlandı. Bu ciddi iddiayı vuzuha kavuşturmayı ya da sözlerinizi geri almayı düşünüyor musunuz?

TIRLAR İLE İLGİLİ BİR AÇIKLAMA YAPACAK MISINIZ?

19) Sınırdan geçerken savcı tarafından durdurulan tırlarla alakalı Türkmenlere yardım götürdüğü açıklaması yapıldı. Fakat bizzat Türkmenler bu iddiayı yalanladı.
Tırların ne taşıdığı ile alakalı ciddi iddialar ortaya atıldı. Kimileri tırların para taşıdığını, kimileri de Esed’in meşrulaşmasında büyük payı olan dünyada genelde terör örgütü olarak kabul edilen El Kaide’ye silah taşındığını iddia etti. Eğer tırlarda taşınan şey MİT kontrolündeki yardım ise valiliğe bilgi verilmesi gerekmez miydi?
Tırların içinde ne olduğu ile alakalı kamu vicdanını tatmin edecek bir açıklama
yapacak mısınız?

20) Başka partilerden size katılan belediye başkanları ve milletvekillerini, törenle
ve coşkuyla kabul ederken, parti rozetlerini şahsınız sevinçle takarken, bizzat parti tarafından, sadece düşüncelerini açıkladı diye disipline verilen ben ve benim gibi vekillerin istifasının siz ve parti yetkilileri tarafından ihanet olarak ilan edilmesi
yaman bir çelişki, ilkesizlik değil midir?

DÜNYADA İLK DEFA ABD BAŞKANI TARAFINDAN YALANLANAN
BİR BAŞBAKAN OLARAK
TARİHE GEÇTİNİZ

21) ABD Başkanı Sayın Obama’yı arayarak Sayın Fethullah Gülen’i iade etmelerini istediğinizi söylediniz. Sayın Obama’nın da bu konu ile ilgili “mesaj alınmıştır” dediğini belirttiniz. Ancak Beyaz Saray yaptığı açıklamada böyle bir ifadenin olmadığını açıkladı. Böylelikle dünyada ilk defa ABD Başkanı tarafından yalanlanan bir Başbakan olarak tarihe geçtiniz. Dünya ve Türkiye kamuoyu önünde ülkemizin itibarı adına zedeleyici olan bu durumdan dolayı bir açıklama yapacak mısınız?

22) Her fırsatta eleştirdiğiniz 28 Şubat sürecinde öğrencilere yapılan baskı benzeri uygulamaların okullarda müfettişler tarafından yapıldığı iddia ediliyor. Bu konuda bir açıklama yapacak mısınız?

23) Devlet kurumları bir partinin, bir görüşün ya da bir kişinin değil milletin kurumlarıdır. Son dönemde devlet kurumlarının siyasallaştığına dair kaygılar var.
Bu hususta kamuoyunu aydınlatıp rahatlatacak mısınız?

SORULAR CEVAPLANANA KADAR BAŞBAKANLIK MAKAMINI BIRAKIN

Bu ve benzeri kamuoyuna mal olmuş soruların cevaplarını, bulunduğunuz makamın
ve şahsınızın daha fazla yıpranmaması ve halk nezdinde itibar kaybetmemesi adına, kamuoyuyla paylaşmanızı sizden talep ediyoruz. Bu

soruların cevaplanmaması bulunduğunuz makama ve ülkemize çok büyük zararlar vermektedir. Daha vahim gördüğümüz senaryo ise bu soruların cevabının bulunmamasıdır. Eğer bu kötü senaryo gerçek ise, ülkemizin selameti adına,
bu sorular cevaplanana kadar ‘Başbakanlık’ makamını bırakmanızdır.

Saygılarımla…”
http://sozcu.com.tr/2014/gunun-icinden/idris-baldan-erdogana-agir-mektup-471699/, 17.3.14

Kışlalı Ne Yazmıştı ? ABD ATATÜRK’E NİÇİN KARŞI?

 


Dostlar,

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 13 yıl önce bu gün, 21 Ekim 1999’da sabah saatlerinde kalleşçe öldürülmüştü.

Evinin önünde, arabasının camına konan bir paketi atarken patlamyan bomba, kolunu koparmış ve kan yitiminden kendisini yitirmiştik.

Tam 60 yaşında idi.

Yekta Güngör Özden‘in Genel Başkanı olduğu ADD’nin Genel Başkan Yardımcısı idi  Ahmet Taner Kışlalı hoca ve ülkeyi aydınlanma konferansları için dolaşıyordu.

İlerleyen yıllarda O’nun ADD’deki koltuğuna biz oturduk ama O’nun yerini doldurmak ne mümkün?! Elimizden geleni yaptık.. 1996 – 2012 arası 1400’ü aşkın aydınlanma konferansı da biz vermişiz.. Ülkemize helal olsun..

Biz de o aralar ADD Edirne Şubesi Başkanı idik ve kendisini Edirne’ye konferansa çağırmıştık.

Trakya Üniversitesi’nin Türkan Sabancı Kültür Merkezinde 75 dakika süren bir konuşma yapmıştı. Salon doluydu. 28 Şubat süreci yaşanıyordu. Türban temel sorunlardandı.

Konferans sonunda, başörtülü – türbanlı öğrenciler çevresini sarmış sorulara boğmuşlardı O’nu. Güleryüzü ve tüm insancıllığı ile onları yanıtlıyordu.

Kendisinin bombalı tuzakla alçakça öldürülmesinin ardından biz de Edirne’de yakın korumaya alındık. 1 yıl boyunca yakın korumalı bir yaşam sürdürdük.. Gün olur onu da yazarız, nasıl bir şey diye..

Ahmet Taner hocaya çok şey borçluyuz. Cumhuriyet’teki makaleleriyle, kitaplarıyla ve konferanslarıyla bir dönem Türkiye’ye ışık tuttu.. Bıraktıkları hala yolumuzu ışıtıyor.

Kendisini, dostluğunu, tadına doyamadığımız yazılarını çok özlüyoruz.

“ABD ATATÜRK’E NİÇİN KARŞI?”

başlıklı yazısını aşağıda sunuyoruz..

Hep olduğu gibi, gerçekte faili meşhur bu cinayet de faili meçhul olarak tarihe gömüldü. Tetikçilerin gerisindeki azmettiriciler bir türü bulun(a)madı.. Zamanın dinci-gerici bir gazetesi hedef göstermişti. Fotoğrafının üstüne kocaman bir çarpı işareti ile..

Sevgin anısı önünde saygı ile eğiliyoruz.

Bir saptamasını özellikle unutmuyoruz :

  • Kemalizm geçmişin bekçiliği değil; geleceğin öncülüğüdür..  

Sevgi ve saygı ile.
21.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

AHMET TANER KIŞLALI

www.kemalistler.com
Cumhuriyet, Haziran 1996 (Bir Türkün Ölümü adlı kitabında da yer verdi)

ABD ATATÜRK’E NİÇİN KARŞI? 

Önceki yazımda bazı somut bilgiler vardı.

ABD’li bazı “servis”lerin, Türkiye’ye yönelik çabaları ile ilgili bilgilerdi bunlar. Atatürk’ü ve Kemalizm’i yıkmak için gösterilen çabalar yanyana geldiğinde, ortaya yadsınamayacak bir tablo çıkıyordu. Ama bu tabloya eklenecek, birkaç fırça darbesi daha kalmıştı.

Varan bir   :

“CIA İstasyon Şefi” Paul Henze, 1993 yılında bir rapor hazırlıyor; ama “yeni dünya düzeni” ile birlikte gerekliliği de kalmamıştır. “Klasik Atatürkçülük” ölmüştür… Aydınların imam hatip okulları konusundaki endişeleri yersizdir. İran ve Arap parası ile desteklenen köktendincilik, Türkiye için ciddi bir tehlike değildir…

Atatürk’e “deccal” diyen Said – i Nursi ve Nurcular ilericidir… Nakşibendiler geriye dönük değillerdir; Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayabilirler…

Varan iki   :

Samuel Huntington gibi “bazı” ABD’li yazarlar, Kemalizme karşı “ılımlı İslam”a sahip çıkıyorlar. Türkiye’nin batı ile bütünleşmesini istemiyorlar. Türkiye’nin “yeni dünya düzeni” içindeki yerinin “ılımlı İslam” olması gerektiğini düşünüyorlar. Batının çıkarının bunu gerektirdiğini savunuyorlar…

Varan üç   :

CIA Türkiye ve Ortadoğu masa şeflerinden Graham Fuller de, üç yıl önce bir Türkiye raporu hazırlıyor… Ve özellikle “Kürt sorunu”na elatıyor:

Irak’ın “üniter” yapısını koruması ABD çıkarlarına uygun değildir. Türkiye Kürtlere özerklik verirse, Kuzey Irak’taki Kürtlerle bir bütünleşme gerçekleşebilir. En kötü şey, Türkiye’nin Irak’a yakınlaşmasıdır.

Şimdi gelelim sorunun yanıtına: ABD “servis”leri Atatürk’e niçin düşman?

Bunun dört temel nedeni var.

Birincisi…

Laik – demokratik Kemalist model, “ihraç” etmeye elverişli değildir. Türkiye’nin toplumsal kültürel altyapısına sahip bulunmayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamazlar. “Ilımlı İslam” ile bütünleşmiş, yarı çağdaş bir Türkiye, ABD çıkarlarına daha uygundur!

Üstelik, petrol zengini Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından, Kemalist model tehlikeli bir örnektir. Bu rejimlerin varlığı, Amerikan çıkarlarının güvencesindedir!

İkincisi…

Kemalizmin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Bu ise, ABD’nin ve genel olarak batının çıkarlarına terstir. Türkiye ne yıkılmalı, ama ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmelidir. Türkiye Ortadoğuda büyük bir güç olmamalıdır!

Üçüncüsü…

Türkiye’nin Kürtlere özerklik vermesi giderek federasyonu peşinden getirir.
Bir adım sonrası ise, komşu devletlerin de parçalanması ile, “bağımsız” bir Kürt devletinin oluşturulmasıdır. Her zaman ABD’ye muhtaç böyle bir devlet… Amerikan çıkarları için en iyi çözümdür. Ama bu formülün uygulanabilmesi için ilk koşul, Türkiye’de Atatürk’ün ve ilkelerinin yıkılmasıdır!

Dördüncüsü…

Yeni dünya düzeninde, uluslararası sermayenin karşısında kalan tek engel “ulusal devlet”tir. Türkiye’de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılamayacağı ise bir gerçektir!

1994 Aralığında, Yeni Demokrasi Hareketi kurulurken çıkan bir yazım şöyle noktalanıyordu:

“Özal – 12 Eylül sayesinde – boşaltılmış bir meydanda işe başlamıştı… ‘Dört eğilimi’ birleştirip, ABD’nin çizdiği yolda kararlılıkla yürüdü. Ama bugün artık ne dünya o günün dünyası, ne de Türkiye o günün Türkiyesi… Özal öldü, yaşasın Boyner!.. Doğru isim, yanlış zaman… Ve tarihi, isimler değil ‘zaman’lar belirler!..”

Suç, bir buçuk yılda tükenen Boyner’de değil, “zaman”da!

Ve zamanlar hep Atatürk’ü haklı çıkarıyor!