Etiket arşivi: Deniz Feneri davası

ÇİÇEK CEMİL

portresi3

ÇİÇEK CEMİL

Rifat Serdaroglu

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Fikret Bila ile yaptığı görüşmede ilginç şeyler söyledi. 2002’de (AS: 28.11.2002’de güvenoyu aldı) başlayan AKP dönemi incelenirken,
Cemil Çiçek bu süreçte önemli sorumluluklar yüklenmiş bir figür olarak,
ayrıca araştırılmalıdır.

Çiçek;
Mahkemelerin Bağımsızlığının güvencesini sağlayan Anayasanın 138 inci maddesinin fiilen yürürlükten kalktığını, 30 Mart Yerel Seçimleri nedeniyle EMNİYET- YARGI- GÜVENLİK BÜROKRASİSİ- HSYK gibi kurumların
çok ciddi olarak aşındığını söyledi…

Çiçek, 2002 Kasım – 2007 Mayıs arasında Adalet Bakanlığı yaptı. 2011 yılına dek Başbakan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2011 yılından bu yana da TBMM Başkanı olarak, T.C. Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturuyor.

Türkiye’nin artık bir Hukuk Devleti olmadığını,
Emniyet-Yargı-Güvenlik Bürokrasisinin-HSYK’nın çok ciddi olarak aşındığını söyleyen ağız, 12 yıldır Türkiye’nin ve ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin tepe noktalarında bulunan bir hukukçudur! Türk Milletine yakındığı hukuksuzluğun ve güçler ayrılığı ilkesini çiğnenmesinin 1. derecede sorumlusu olan Erdoğan’ın dizinin dibinde oturmaktadır!

Türkiye’nin 12 yıllık AKP yönetiminde yaşanan tüm hukuksuzlukların- yanlışlıkların- yolsuzlukların ya içinde olan ya da haberdar olan Çiçek Cemil’in
şimdi konuşmasının arkasındaki gerçek niyet nedir?

– Sizler, Deniz Feneri Davasında görev yapan Cumhuriyet Savcılarının, görevden alınmaları ve davanın hala sürüncemede bırakılması hakkında Çiçek Cemil’den
tek söz duydunuz mu?
Uludere Katliamı hakkında Çiçek Cemil tarafından söylenmiş bir sözcük var mı aklınızda?
-Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk-hırsızlık-rüşvet skandalı için Savcıların hazırladığı fezlekeler konusunda, Çiçek Cemil’in nasıl kıvrandığını
ve fezlekeleri Milletvekillerinden saklamasını hatırlıyor musunuz?
– Türk Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturan Çiçek Cemil’den, PKK-BDP’nin yakında ilan edeceklerini söyledikleri “Özerklik” konusunda bir söz işittiniz mi?.
Kendi denetimini ve sağlıklı düşünme yetisini yitirmiş olan Başbakan Erdoğan’ın, Suriye ile savaş çıkarabilmek için hazırladığı tuzakların, kamuoyu tarafından duyulması üzerine, Milli İradenin vücut bulduğu TBMM Başkanı’nın ne düşündüğünü bilen var mı?.
Yargıç güvencesinin olmadığını, Devletin en önemli kurumlarının çok aşındığını söyleyen Çiçek Cemil’in, böyle bir ortamda sağlıklı ve doğru bir seçim yapılıp- yapılamayacağı konusunda bir fikri var mıdır?

Çiçek Cemil’in iddiaları çok ciddidir. Bu iddiaların belgelenmesi halinde,
T.C. Devletini yönetenlerin tümü, dosdoğru Yüce Divan’a giderler.

Şimdi, vatandaşlar olarak bizlerin şu soruyu sormamız, hakkımız değil mi?

* Eyy Çiçek Cemil, siz 12 yıldır devletin tepe noktalarında mı bulunuyorsunuz,
yoksa Köy Merasını koruyan “Kır Bekçisi” görevinde misiniz?
Siz yakınma durumunda değilsiniz. Siz çözüm bulma konumundasınız.
İşaret ettiğiniz bozuklukların sorumlusu, bizler miyiz?

Değerli Okurlar;

Çiçek Cemil, çok iyi koku alan ve kendini sağlama almada çok mahir olan bir siyasetçidir. Erdoğan’ın Türkiye’yi hızla duvara doğru götürdüğünü görmekte olan Çiçek, ileride “Ben demiştim ama dinlemediler” diyebilmek için
bu sözleri söylemektedir.

Türkiye, bu güne dek hep karnından konuşan, milletine doğruları açık ve mertçe anlatmayan korkak siyasetçiler yüzünden çok çekti.
Çiçek Cemil de onların son temsilcilerinden biridir, maalesef.

Benim için bir “Çiçek Abbas”, bin tane Çiçek Cemil’den çok daha değerlidir.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
02 Nisan 2014

Yargılama görevini etkileme

Dostlar,

Sayın Ali Rıza Aydın, çok başarılı bir Anayasa Mahkemesi Raportörü idi.
Bu Mahkemenin hukukçu olmayan muhasebeci başkanı Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi yasasının kendisine verdiği yetkiyi -kötüye- kulanarak Ali Rıza Aydın’ın görevden çekilmesini istedi. Aydın emekliliğini istedi. Engin bir hukuk birikimi ve derinlemesine analiz yeteneği olan Sayın Aydın, yazmayı ve bizleri aydınlatmayı sürdürüyor.

Yargılama Görevini Etkileme” başlıklı yazısını bizimle de paylaştı.
Son derece önemli bir konuyu işlemekte ve hukuk metinlerine dayalı olarak
AKP ve yapılandırdığı kurumların, -ne yazık ki başta HSYK olmak üzere-
adaletin gerçekleşmesini nasıl saptırdıklarını hatta engellediklerini açık örnekleriyle sunuyor.

ADALET MÜLKÜN (ÜLKENİN!) TEMELİ olduğuna göre,
AKP’nin ülkemizin temelini dinamitlemeyi sürdürmesinin durdurulması gerekiyor.

Konu ve sorun ivedi ve kritiktir..

AKP kadroları ve seçmenleri içinde kuşku yok, çok sayıda vicdan sahibi insanımız vardır ve bu kadarına da seyirci kalmayacaklardır, kalmamalıdırlar.

Hepimizin aynı gemide olduğunu akıldan hiç çıkarmamak gerekir.

Sevgi ve saygı ile.
6.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Ali Rıza Aydın

Eski Anayasa Mahkemesi Raportörü

Ali_Riza_Aydin_portresi

Yargılama görevini etkileme

“Yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” savıyla dava açılması yaygınlaşmaya başladı. Sözde 3. Yargı Paketinde Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinde bu konuda düzenleme yapıldı, belirsizlikler giderildi. Ancak, görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs savıyla dava açılması, kolay dava yollarından biri oldu.

Bu davalardan bir bölümü yargı alanı dışındaki kişileri kapsarken, bir bölümü de yargı alanı içindekileri, yani yargıç, savcı ve avukatları kapsıyor. Yargı alanı dışında yazar ve gazeteciler, içinde ise avukatlar en mağdur grup… Her alanda olduğu gibi burada da dikkati çeken husus, çifte standart uygulama…

Dava sonuçlanıp kesin karar verilmeden kimse suçlu ilan edilemez. Sayfalar dolusu iddianame yazılıp dava açıldıktan sonra, kimi medyada sanıklar hakkında “suçlu” damgasının vurulması, sanıkların suçlu ilan edilmesi, yargı görevini yapanı etkileme olarak kabul edilmiyor. Gerçeğin ortaya çıkmasına çalışan yazar ya da gazeteci hakkında yargı görevini etkilemekten dava açılabiliyor. Başta Başbakan olmak üzere AKP’li siyasiler, devam eden davalarla ilgili çok rahat konuşabiliyorlar.

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ise bir alem… Kurul olarak, başkan ya da üye olarak öyle açıklamalar yapılıyor ki, ipleri Kurul’un elinde olan yargıç ve savcıların etkilenmemesi olanaksız. Deniz Feneri Davası soruşturmasından alınan üç savcıyla ilgili olarak, eylemlerinin “evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlarının unsurlarını” içerdiği yönünde öyle bir basın açıklaması yaptılar ki, okuyanlar savcıların suçluluğuna inandı. Açıklamanın sonunda yer alan, “Nitekim bu konu Sincan Ağır Ceza Mahkemesince değerlendirilerek son soruşturmaya geçilmesine karar verilmiştir.
Bu karar uyarınca Yargıtay’ın ilgili dairesi yargılamayı yapacak ve maddi hakikat
ortaya çıkacaktır.” tümcesi, savcıların toplum katında düşürüldüğü durumu kurtarmaya yetmedi. Sonra, Yargıtay 11. Ceza Dairesi yaptığı yargılamada, “maddi hakikat” savcıların suçsuzluğudur dedi. HSYK ise basın açıklamasını arşivinde tutmaya
devam ettiği gibi “beraat kararını” da açıklamadı. YARSAV’ın bu konudaki talebine
yanıt bile vermedi. HSYK sitesine göre savcılar, suç unsurlarını üzerinde taşımaya devam ediyor. Hukuk devletinde, kesin yargı kararını bilmek çok önemli;
ancak HSYK böyle düşünmüyor.

Yargı alanı içindekiler hakkında açılan davalara en sık muhatap olanlar avukatlar… Serbest meslek olsa da olmasa da “kamu hizmeti” yapan, yargının kurucu unsurlarından olan avukat, “bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder”. Hukuksal bilgi ve deneyimini adalet hizmetine, kişilerin ve toplumun yararlanmasına tahsis eder. Avukat, tıpkı yargıç ve savcı gibi yargı görevini yapan kişidir. Avukatın, yalnızca davalıyı değil davacıyı da temsil etmek gibi tarafların bütününü kapsayan görevi vardır. Avukat, iddianamenin yanında da olur, karşısında da… Davayı etkilemek avukatın işidir. Davayı etkilemeyen, “etkili temsil” hakkını kullanamayan avukat görevini yerine getiremez.

Kaldı ki, yargılama görevini etkilemeye teşebbüs suçu işlendiğinin ileri sürülebilmesi için “etkilemeye teşebbüs” tek başına yeterli değildir. Bu teşebbüsün “hukuka aykırılık” unsuruyla birlikte gerçekleşmesi gerekir. Yani suçun oluşabilmesi için, yargı görevini yapanın, bilirkişinin ya da tanığın etkilenmesi girişiminin hukuka aykırı olması gerekir. Taşıdıkları sıfatın gereği olarak hukuken kendilerine tanınan yetkiyi kullanan avukatlar, davada vekaletname ya da yetki belgesi taşımasalar bile “hukuka uygunluk, gerçeğin araştırılması, adil bir yargıya ulaşılması, davaların ya da soruşturmaların doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak işletilmesi” ve bu suretle
adaletin gerçekleşmesi” için çaba harcadıklarında, “hukuka aykırı” davranmadıkça suç işlemiş sayılmazlar. Hukuka aykırılık ise, soyut iddia ve ithamlarla ileri sürülemez.

Avukatı, bir davada temsil belgesi olsun olmasın, soruşturma ya da davalarda gerçeğin ortaya çıkması için, adalet için çaba harcamaktan uzaklaştırmak, birey ve toplumun temel hak ve özgürlüklerinin korunmasından uzaklaştırmak anlamına gelir. Avukatlık işlevini korkusuz olarak yerine getiremeyen avukat, özgür olamaz, bağımsızlığı zedelenir; birey ve toplumun haklarını koruyamaz ve geliştiremez hale gelir. Avukatın görevinin yargılama ile sınırlı olmadığı Avukatlık Kanunu’nda da belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Avukatlık İlkelerinde de (1990),

  • “ekonomik, sosyal ve kültürel veya sivil ve siyasal haklar gibi insan hakları
    ve temel özgürlüklerin yeteri derecede korunması için, herkesin bağımsız avukatlar tarafından sağlanan etkili bir yasal hizmetten yararlanma hakkının olması gerekir.”

denilmek suretiyle, avukata, yalnızca yargılamadaki adalet için değil,
toplumsal adalet için işlev yüklenmiştir.

Avukatı ve onun kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan baroları,
davaların çemberine hapsetmek, Anayasa’nın 135. maddesindeki meslek kuruluşu ilkelerine de ters düşer.

Birleşmiş Milletler Avukatlık İlkelerinden daha yeni tarihli (2002) Uluslararası Avukatlar Birliği 21. Yüzyılda Avukatlık Meslek Kurallarına Dair İlkeler’de de,
“coğrafi ve ekonomik bağlamlar ne olursa olsun, avukatlar medeni, siyasi, ekonomik, sosyal veya kültürel nitelikteki insan haklarının savunulmasında temel bir rol oynamaya devam etmektedirler.” denildikten sonra, bu rolün “yalnızca mahkemelerde değil, danışman sıfatıyla” daha genel olarak üstlenileceği belirtilmiştir.

Avukatlık mesleğinin icra edilmesine ilişkin bütün standartlara ve normlara uyulmasını sağlama, avukatları yersiz müdahale veya kısıtlamalara karşı savunma, avukatlık hizmetlerinden herkesin serbestçe yararlanmasını sağlama ve adaletin tecellisine hizmet etme görevi için çaba harcamayan avukatlar ve meslek örgütleri, hem tarihsel hem de çağdaş işlevlerinden koparılmış olur ki, asıl hukuka aykırılık burada başlar.

Avukatlara yönelik polis baskını, gözaltı, tutuklama ve davaların ortak yanlarından biri, “savunma” ve “temel hak ve özgürlükleri” koruma mesleğinin ve bu mesleğin örgütlerinin hedef alınması, diğeri ise AKP karşıtlığının kırılmasıdır.
Ekonomi politikle ortaya çıkan adaletsizlik, AKP’nin yıkma politikası ve savaş hırsıyla birleştiğinde, avukatlara karşı açılan cephenin de anlamı ortaya çıkmaktadır.

  • AKP, kendi yolunun üzerinde pürüz gördüğü herkesi temizlemek istemekte,
    yıkma politikasının yanında olmayanları da karşıt olarak görmektedir.

2002 Avukatlık İlkeleri’nde de vurgulandığı gibi, “Avukatların rolünün hem toplum
hem de yasama, yürütme ve yargı organları tarafından kabul görmesi avukatlar için
bir haktır; çünkü adaletin tecelli ettirilmesinde ve toplum hayatının düzenlenmesinde
bir araç olarak avukatın rolü elzemdir”. Bu elzem rolü yüklenenleri yalnız bırakmamak, adaletsizliğe karşı savaşımın en önemli cephelerinden olmalıdır.

Eski Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz tutuklandı!

Dostlar,

Profesör. Dr. Muzaffer Eryılmaz, 2004-2009 arasında 5 yıl Çankaya belediye başkanlığı yaptı.
Hakkında sayısız adli soruşturmalar açıldı.
Bana bir ara bunların sayısının 255 dolayında olduğunu söylemişti.

“Ahmet can” demişti (bana böyle seslenirdi..);

“..Bunlarla uğraşmaktan başka hiçbir şey yapamıyoruz. İnanılmaz bir psikolojik savaş uyguluyorlar..”

Hacettepe Tıp Fakültesinden 70’li yıllardan arkadaşım, dostum “Muzaffer’ciğim” (ben de O’na böyle derdim..)
son derece temiz, üretken, dürüst, insan-dost canlısı, yardımsever, çalışkan, yurtsever bir CHP’li idi.

Konuşmalarımızda söz konusu davaların hepsini temizleyeceğini bana aktarmıştı.

Zaten önemli bir bölümü de takipsizlik / aklanma gibi sonuçlara bağlanmıştı..

1999 – 2000 döneminde CHP’ye Sağlık Politikaları üreten çalışma kümesinin içinde olduk.
Haluk Koç dostumuz da başkanımızdı. Muzaffer hoca, kendisi de Hacettepe Tıp Fakültesi’nde yetkin bir radyolog olduğu halde, bu alanda sözü Halk Sağlığı Uzmanı olduğumuz için hep bize bırakırdı. Bu tıp uzmanlık alanı sağlık hizmetlerinin planlanması, yönetimi, ekonomisi, sosyolojisi, antropolojisi, politakaları ile doğrudan ilgili daldı çünkü. Özveriyle çalışırdı(k).. Kapsamlı dosyalar sunmuştuk Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın gözetiminde. Sonra Kemal Derviş partiye çağrılınca, bir küme arkadaş çalışmalardan çekilmiştik.

Sn. Prof. Muzaffer Eryılmaz’ın aklanacağına, aklanması gerektiğine adım gibi inanıyorum.

Şöyle söyleyeyim : Ben yolsuzluk yapabilirim (!) ama O yapmaz, yapmamıştır, yapmaz!

Adalet gerçekleşecek ama hızlı olsun..

Tutuksuz olsun.. Geç kalınca fiili ceza oluyor, telafisi olanaksız zararlar doğuruyor.

İstenen bu olmamalıdır.

Adalet herkese gereklidir ve en üstün insanlık duygusudur.

Hele hele insan onurunda ağır yaralar açacak işlemler yapılmasın..

Kelepçe gibi..

Kelepçe’nin koşulları mevzuatında belli :

Kendisine ve / veya çevresine zarar verme, kaçma olasılığı?

Hangi olasılık geçerlidir de 60 yaşını geçmiş bir tıp Profesörü yanındaki kişiye kelepçelenmiştir?

Profesör Eryılmaz yıllardır Ankara’da yaşamaktadır? O anda nereye kaçacaktır?
Yıllardır hakkındaki suçlamalarla yiğitçe ve berraklıkla boğuşmaktadır.
Bir yere kaçmamıştır; tersine mücadele ile aklanmayı seçmiştir.
Belediye başkanı da değildir artık. Hiçbir dosys elinde değildir, neyi karartacaktır??

Aksine, Hacettepe’deki görevine dönebilmek için 3 yıldır uğraş vermektedir.
Herkes, seçimle geldiği görevi yapar ve kamudaki görevine kolaylıkla geri döner..
Profesör Eryılmaz, 40 yıllık yuvası Hacettepe’ye döndürülmemiştir.
Burnundan getirilmektedir açıkça..

3 yıldır aylık da alamamaktadır!

Emekliliğini de hak edememiştir. 1 yıl dolayında bir hizmet eksiği vardır.

Hiç olmazsa bunu tamamlasa da emeklilik güvencesi elde edebilse..

Böylesine mağdur edilmiş bir insan, hangi kanıtları hangi güçle karartacak, yok edebilecektir?

Deniz Feneri davasında Alman mahkemelerince çok net biçimde adları verilerek suçlananlar birkaç ay ancak tutuklu kalmıştır. Soruşturma savcıları sanık surumuna getirilerek davanın seyri değiştirilmiştir.
Davaya bakacak mahkeme bulunamamaktadır! İP Genel Başkan Yrd. Av. Mehmet Cengiz uğraşmasa dosya kapatılacak! Sayın Cengiz’in insanüstü çabalarıyla, mahkeme 2013’e gün verdi..

Türkiye’nin adaleti bu işte..

Adalet ülkenin temelidir.. derler. Ne haldeyiz görüyoruz..

Hiç olmazsa çifte standartlı olmayalım.

Yargılamanın hızla yürütülmesini ve hızla verilecek ilk duruşma gününde Sayın Eryılmaz’ın tutuksuz yargılanmasını -yargıyı etkilemek, yönlendirmek, tavsiye, telkin vb. anlama asla gelMEmek üzere-
içtenlikle diliyorum.

Muzaffer bey kadeşime sabır ve kolaylık diliyorum.
O zor zamanların insanıdır, mücadele adamıdır.
Sabredecek ve dayanacaktır masumluğundan ve dostlarından güç alarak…
Hiç kuşkum yok aklanacaktır da er ya da geç..

Sonra da tüm yasal haklarını elbette arayacaktır.

Savcı izin verirse, kendisini ziyarete gideceğim Sincan zindanına..

Bu arada CHP de elbette tüm kurumsal olanaklarını gecikmeden kullanacaktır, kullanmak zorundadır.

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 12.9.12 (Tatil için)

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================================================

Eski Çankaya Belediye Başkanı tutuklandı

“İhaleye fesat karıştırıldığı” iddiasıyla gözaltına alınan, aralarında eski Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın da bulunduğu 8 kişi tutuklandı.

Ankara- Cumhuriyet savcısının tutuklama talebiyle sevk ettiği 10 kişi, Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Mahkeme, aralarında Muzaffer Eryılmaz‘ın da bulunduğu 8 kişiyi tutukladı, 2 kişiyi ise serbest bıraktı.

İhaleye fesat karıştırma” ve “Devleti zarara uğratma” gibi bir dizi suçla suçlanan söz konusu 8 kişinin, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 100/1 kapsamında tutuklandığı belirtildi.

Eski Çankaya Belediye Başkanı Eryılmaz, Emniyet’ten tartışma yaratacak bir yöntemle çıkarıldı

Eryılmaz ve 7 kişi tutuklandı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, “ihaleye fesat karıştırıldığı” iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen şüphelilerden, aralarında eski Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın da bulunduğu 8 kişi tutuklandı.

Cumhuriyet savcısının tutuklama istemiyle sevk ettiği 10 kişi, Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargıç karşısına çıktı. Mahkeme, Muzaffer Eryılmaz’ın yanı sıra Fikret Aydın, Doğan Nedim Altay, Fatih Çelik,
Mustafa Erkan, Zeki Özkanoğlu, Seyid Ufuk Karademir ve Nuri Felek’i tutukladı, 2 kişiyi ise serbest bıraktı.

“İhaleye fesat karıştırma” ve “Devleti zarara uğratma” ile suçlanan söz konusu 8 kişinin tutuklanmasına gerekçe olarak “yoğun suç şüphesi, delil karartma ve kaçma ihtimali” gösterildi.

Muzaffer Eryılmaz mahkemede yaptığı savunmada, bütün işlemleri yasalara uygun olarak yaptığını belirterek şunları kaydetti:

“2004’te belediye başkanı seçilmem üzerine göreve başladım. 5393 sayılı yasa çıkana kadar, 1580 sayılı yasa uyarınca, ihalelerde harcamaya tek yetkili kişi belediye başkanı olarak bendim. Burada da ihaleye olur vermekten ibaret yetki kullanıyordum. Bunun dışındaki ihalelere herhangi bir dahlim olmamıştır. 5393 sayılı yasa çıktıktan sonra yetkilerimi belediye başkan yardımcılarına dağıtmıştım. Dolayısıyla ihaleye çıkmak ve sonraki süreçle ilgili olarak yetki o zamanki belediye başkan yardımcılarından Duran Yönel’e aittir.
Bu yetkimi devretmiştim. Dolayısıyla ihaleye her ne kadar olur vererek gerçekleştirilmesini sağlamışsam da sonraki ihaleler yetki verdiğim kişiler tarafındıan yapılmıştır. 2006’daki ihale de benim tarafımdan değil yetkilendirdiğim başka kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir. İhale içeriğinin muğlak ifadelerle belirsizleştirilmesi, başka katılımcıların engellenmesi konusunda bilgi sahibi değilim. Yine fazla ödeme iddiaları konusunu da bilmiyorum.”

Muzaffer Eryılmaz, Sincan Cezaevi’ne konuldu.

‘Yerel seçim hazırlığı’

Cumhuriyet’e konuşan Muzaffer Eryılmaz’ın avukatı Muzaffer Yılmaz, müvekkilinin 2006, 2007 ve 2008’de yapılan ihalelere ilişkin sorgulandığını kaydetti. Müvekkilinin bu ihalelerle ilgili yetkisinin olmadığını
dile getiren Yılmaz, yerel seçimlerin hükümet tarafından öne alınacağına dikkat çekti. Yılmaz, “Belediye Yasası kapsamında, hiçbir harcama yetkisi bulunmayan ve ihalede yetkili olmayan belediye başkanının
gözaltına alınması siyasi saikle hareket edildiğinin göstergesidir.” dedi.

Muzaffer Eryılmaz ve diğer şüpheliler, çift sıra halinde Emniyet’ten çıkartılırken,
yanlarındaki kişiye kelepçelendikleri gözlendi.

    Emniyetin kelepçe takma yetkisi bu denli mutlak mı? Profesör Eryılmaz’a hangi gerekçe ile ??

    Eryılmaz’a kelepçe takan Ankara Emniyeti, Deniz Feneri soruşturmasında gözaltına alınan
    Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ın arasında bulunduğu sanıkların hiçbiri için bu uygulamaya gitmemişti.
    (Cumhuriyet, 12.9.12)

    RTÜK eski başkanı Zahid Akman ve arkadaşları, milyonlarca avro tutarında yolsuzluk suçlamasıyla tutuksuz yargılanıyor.. Kelepçe de takılmadı..
    http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/deniz-feneri-davasi-16-ocakta-baslayacak-h5375.html