Etiket arşivi: Emin Şirin

Meclis’te Atatürk’ün ‘Harf Devrimi’ne hakaret


Meclis’te Atatürk’ün ‘Harf Devrimi’ne hakaret

Prof. Ömer Tuğrul İnançer, TBMM çatısı altında
Atatürk’ün ‘Harf Devrimi’ için ‘köpekleştirme’ dedi.

Daha önce “Hamile kadınlar sokağa çıkmasın” sözüyle tepki çeken
Ömer Tuğrul İnançer, TBMM çatısı altında katıldığı bir konferansta
Atatürk’ün 1 Kasım 1928’de yaptığı “Harf Devrimi” için;

  • “İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz? ‘Köpekleştirme’ demektir.
    Bu memlekette inkilap  (köpekleştirme) yapılmıştır.”
     dedi.

TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı’ndan “Konferansın konusuyla bağlantılı olmayan ifadeler, tamamen  şahsi değerlendirmelerini yansıtmaktadır.” açıklaması yapılırken CHP’den sert tepki geldi.

TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı’ndan yapılan açıklamada personelin mesleksel
ve kişisel gelişimini sağlamak üzere çeşitli eğitim programları ve konferansların düzenlendiği bildirildi. Açıklamada, İnançer’in Hz. Mevlana konusunda
“en yetkin fikir adamlarından biri olduğu” ifadesi kullanılarak davet edildiği anlatıldı.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Prof. İnançer’in sözlerine sert tepki gösterdi.
Altay, şunları söyledi:

  • “Türkiye’de 90 yıl geçmesine karşın hâlâ Cumhuriyeti içselleştiremeyen bir kesim var ve iktidar partisi bu kesimin odak merkezi. Meclis Başkanı’na bu konferansı
    ve neden bu adamın çağrıldığını soracağız. Soruşturma talep edeceğiz. Modernleştirme karşıtı, Türkiye’yi bin yıl geriye götürmek isteyen bir sapkın adam. Böyle bir adama Meclis’te konferans verdirilmesi, konuşturulması Meclis’e sürülmüş kara bir lekedir. Bundan Meclis Başkanı sorumludur.”

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/157695/Meclis_te_Ataturk_un__Harf_Devrimi_ne_hakaret.html

*****

Dostlar,

Bu haber üzerine, dostumuz E. Öğretmen Sayın Mehmet Ayhan
aşağıdaki değerlendirmeyi yaptı :

  • Köpekleşmek / İnsanlaşmak nedir ?
  • Dilimizi kullanmaktan uzaklaşmak iyi değildir. Kaş yapayım derken
    göz çıkarılabilir. İNSANLAŞTIM demek isterken KÖPEKLEŞTİM diyebilirsiniz… Hazır TÜRKÇEMİZ varken ve iletişim için son derece kullanışlı ve yeterli iken Arapça ve Osmanlıca peşinde koşmak niye ! Arapça İNKILAB sözcüğü,
    “Değişme – Dönüşme”, ulantılı olarak ” devrim- gelişme- donanım- fazıl fazilet- erdem” vb. kavramlarla, insanın ilkellikten yüceliğe doğru gelişmesini amaçlayan anlam ve eylemleri bilmez anlamaz da, Arapça 
    ( Kelp=Köpek ) sözcüğünden türeyen ve İ harfiyle söylenen ve yazılan “İnkİlap” biçiminde kullanırsanız,
    haliyle “Kelpleşmiş- Köpekleşmiş” olursunuz. En iyisi, 
    yanılgıya ve yanlış kullanımlara düşmemek için , İnsanımızı okur yazar ve aydınlanmacı
    beceriye kavuşturan YAZI DEVRİMİNİ benimseyelim.. M.A.”

*****

Yıllar önce bir TV programında (FLASH TV, Günün Getirdikleri 07.05.09 veya
Ankara Günlüğü 18.06.2006) canlı yayın sırasında, konuşmacılardan biri olan
Sn. Emin Şirin‘i uyarmıştık. Aynen Devrimlerin karşıtı zırvalar dile getiren adı geçen kişi gibi kullanıyordu sözcüğü; “inkilap” diyordu.. “Atatürk ilke ve inkilapları..”
Bu Arapça (Farsça?) sözcüğü yanlış kullandığını ve hiç istenmeyen çok rahatsız edici anlamı olduğunu söylemiştik. En iyisi Türkçe karşılığı güzelim “Devrim” sözcüğünü kullanmasının yerinde olacağını belirtmiştik..

Sayın Şirin, “inkilap” sözcüğünün tahatsız edici anlamını açıklamamız konusunda
ısrar edince bu sözcüğün “kelpleştirme – köpekleştirme – kelpe/köpeğe dönüştürme” anlamına geldiğini, o sözcüğünün doğrusunun in-kI-lap” olduğunu belirtmiştik.
Sn. Şirin çok şiddetli tepki göstererek canlı yayını terk etmek istemiş,
program yürütücüsü zorlukla engelleyebilmişti?!

Bu aşırı tepkiyi bu gün bile anlamakta zorlanıyoruz. Çarpıcı yanılgınızı görmekten, öğrenmekten memnun olursunuz, dinleyiciden özür dilersiniz hatta olgunluğunuzun göstergesi olarak size bu açıklamayı yapana da teşekkür edersiniz..

*****
Atatürk Devrimlerine dil uzatan gerici kafa İnançer,
aslında ne denli bilgisiz olduğunu da ortaya koyuyor bu söylemiyle..

TBMM çatısı altında bu kişiye konferans verdirilmesi asıl ürkünç olanıdır.
TBMM Başkanlığının açıklaması üzüntümüzü daha da büyütmektedir.
Gerekli soruşturmanın yapılmasını, İnançer’in hakettiği yasal yaptırımı
görmesini istiyoruz. Bu görev Cumhuriyetin savcılarınındır.

Konferansı düzenleyenlerin de TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından
disiplin yaptırımına uğratılması gerekir..

Benzer olaylar hiç olmazsa yüce Meclis çatısı altında yaşanmamalıdır.

Sevgi ve saygıyla.
08.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Güncelleme                  :

08.08.2014 günü öğreniyoruz ki, Umman’da bulunan TBMM Başkanı Sn. Cemil Çiçek soruşturma talimatı vermiş TBMM Genel Sekreterine ve değerlerimizin hele hele
TBMM çatısı altında aşağılanmasına izin veremeyeceklerini belirtmiş..

Çok sevindik.. Umarız bu gerici kişi, Atatürk devrimlerini çarpıtan üstelik de Prof. olan bu kişi hak ettiği hukuksal yaptırımı görür.. Prof. ünvanı sahibi de olduğuna göre,
“inkİlap”“inkIlap” farkını mutlaka biliyordur.. Kasır vardır söyleminde..
bilinçli aşağılama..

Bu kişi emekli mi, hale çalışıyor mu bilemiyoruz.. Çalışıyor ise YÖK Başkan Vekili,
“Alo Fatih” in ağabeyi Prof. Yekta SARAÇ bir işlem başlatmayı düşünür mü??

2547 sayılı YÖK yasası md. 4/a:

Yükseköğretimin amacı:

  1. Öğrencilerini;
  1. ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,…. vatandaşlar olarak yetiştirmek.. diyor..

    Aynı yasa;

    Madde 5: Ana ilkeler

    Yükseköğretim, aşağıdaki “Ana ilkeler” doğrultusunda planlanır, programlanır ve düzenlenir:

    1. Öğrencilere, ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
      ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır.

    Prof. Ömer Tuğrul İnançer bu yasa maddesinin gereğini yapabilir mi, yapar mı??
    Yasanın bu buyurucu (emredici) hükümlerinden haberli midir? Haberli olmaması düşünülebilir mi?? Düşünülemezse Bay İnançer bu cesareti nerden almaktadır??

Kaygılarımızla..

Sevgi ve saygıyla.
08.12.2014, Ankara, 14:24

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

AKP kurucusu Yalçınbayır : ‘Erdoğan, Yüce Divan’lık olacak’


Dostlar
,

Cumhuriyet‘in deneyimli yazarlarından ayın Leyla Tavşanoğlu, bu günkü Cumhuriyet‘te (8.9.13) oldukça önemli bir söyleşi gerçekleştirdi..

Sn. Ertuğrul Yalçınbayır, AKP’nin genel skreterliğini üstlenen,
Kabinede Başbakan Yardımcılığına dek yükselen bir ad..

Halen de bu partinin üyesi..

Dürütçe ve yüreklice, bir hukukçuya yakışır biçimde yalın gerçekleri dile getirmiş.
Tavşanoğlu ustalıkla sormuş, Yalçınbayır da açıklıkla yanıtlamış..

Örn. Suriye’de kimyasal silah kullanımı konusunda “kuşku” nun aşılamdığını belirttikten sonra, hukukçu kimliğinin gereğini yaparak, “Bundan Suriye yararlanır” diyor ve Ceza hukukunun evrensel bir ilkesini öne çıkarıyor.. (Kuşku sanığın lehinedir!)

Umut oldu bu söyleşi bizim için..
326 milletvekilinin tümünün RT Erdoğan’ın kulu – kölesi olduğu savlanabilir mi?

Elbet içlerinde çok iyi eğitimlilier, vcdan – namus sahibi yurtseverler, gerçek dürüst dindarlar vardır ve hatta pek çoktur.

Örn. Obama, Suriye politikası için Kongre üyelerini tek tek ararken, RTE’nin milletin seçilmiş vekillerine bile bu konuda konuşma yasağı koymasının parti disiplini vb. sudan gerekçelerle kabul edilemeyeceğini görmektedirler, göreceklerdir, içlerine simmez..

Sayın Yalçınbayır gibilerin öne çıkmasını, konuşmalarını, RTE’nin ülkemizi felaketlere sürükleyen politikalarını dizginlemelerini yaşamsal önemde buluyoruz.

Teşekkürler Sn. E. Yalçınbayır, dürüstlüğünüz ve yurtseverliğiniz için..

Siz de sağolun Sn. Leyla Tavşanoğu, çok değerli bir söyleşi oldu.

Tüm metni pdf olarak görmek için lütfen tıklayınız :

YUCE_DIVANLIK_OLACAKLAR_ERTUGRUL_YALCINBAYIR

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Leyla Tavşanoğlu söyleşisi                      :

‘Erdoğan, Yüce Divan’lık olacak’

AKP kurucularından eski Başbakan Yardımcısı Yalçınbayır’dan
hükümete ağır sözler:
Ertugrul_Yalcinbayir_AKP_kurucusu_8.9.13_Cumhuriyet
  • Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento, 
    mahkeme kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine
    göz yummuştur?
    Bunlar Yüce Divan’lık suçtur.

 

Ertuğrul Yalçınbayır AKP’nin kurucularından. Partinin genel sekreterliğini ve başbakan yardımcılığıyapmış bir isim. İsminin üzerine Başbakan Erdoğan tarafından ilk çizik atılanlardan. Şimdi sade üye. Hükümetin icraatlarını çok sert bir dille eleştiriyor. Tayyip Erdoğan’ı halka şikâyet ediyor. Yüce Divan’lık suçlar işlendiğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu da halka doğruları söylemeye çağırıyor.

– Kurucuları arasında yer alıp programı ve tüzüğünün hazırlanmasında
emek verdiğiniz 2001’in AKP’siyle bugünkü AKP’yi kıyasladığınızda
nasıl bir resim görüyorsunuz?

E.Y.- Abdüllatif Şener başkanlığında bir ekiple yazdığımız Ak Parti programının referans noktası evrensel değerlerdi. İnsanoğlunun ortak aklıydı. Partinin tüzüğüyle ilgili Mehmet Ali Şahin başkanlığında bir ekip vardı. Ben zaman zaman oraya da girdim. Orada parti içi demokrasi hakem kurulu kurulması önerisini getirdim. Çünkü demokrasinin hem parti hem ülke içinde derinleştirilmesi ve genişletilmesi lazımdı. Bu kurul hem genel merkezde hem iller düzeyinde olsun nitelikli elemanların bulunduğu genel başkanlara karşı bağımsız ve tarafsız davranacak bir kurul olacaktı.

Biz başlangıçta bu kurulun başkan ve üyelerinin milletvekili adayı olamayacaklarını da tüzüğe yazdık. İlk kurul başkanı Burhan Kuzu’ydu. Kuzu bir gün bana aday olamamaktan yakındı. Ben de o sırada Ak Parti genel sekreteriyim. Bana aday olamamanın insan haklarına aykırı olduğunu söyledi. Ben de madem aday olmak istiyorsunuz, istifa edin, yedekler gelsin, dedim.

Burhan Kuzu hem kurul başkanı olarak kalmak hem de aday olmakta ısrar etti.
Daha sonra Tayyip Bey’i de ikna etmek suretiyle kurul üyelerinin aday olma engelleri kaldırıldı. Sade milletvekillerini kurula, milletvekillerini, bakanları, Tayyip Bey’i bile şikâyet etme hakkını veriyorduk.

– Siz kurula Tayyip Erdoğan’ı şikâyet etmiştiniz. Bunu anlatır mısınız?

E.Y.- O dönem kurul başkanı olan Nurdoğan Topaloğlu’na, “Size Tayyip Bey’i şikâyet edeceğim” dedim. Şaşırdı. Ben sözüme devam ettim: “Tayyip Bey parti programının
şu şu noktalarına muhalefet etmektedir. Bu nedenle onu şikâyet etme hakkımı kullanıyorum.”

Daha da ötesi var. Emin Şirin partiden istifa etmeye karar vermişti. Beni aradı. Şikâyetlerini anlattı. Söylediği hususları Parti İçi Demokrasi Kurulu’na iletmesini, bunların parti içinde düzeltilmesi hususunda demokratik haklarını kullanmasını öğütledim. Nitekim de öyle yaptı.

Emin Şirin daha sonra Ergenekon davasında yargılandı ve 7.5 yıl hapse mahkûm oldu. Emin Şirin demokratik hak arama mücadelesini parti içinde sürdürmüş birisi.

– AKP kurulurken hiçbir biçimde ayrımcılık yapılmayacağına
söz verilmemiş miydi?

E.Y.- Ak Parti’yi kurarken din, bölge, ırk, parti milliyetçiliği yapmamaya söz vermiştik. Yani, partizanlık yapmayacağız, demiştik. Partizanlık ve despotluk partimizin en yoğun mücadele alanları olacaktı. Ama olamadı.

İsyan hakkını kullanıyorlar

Gezi Parkı protestolarına katılanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir.

– Bu uygulamalar çağdaş bir zulümdür.

– İnsanlar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme hakkını kullanmışlardır.

– Yıllarca Tayyip Erdoğan hakkında ağzına geleni yazıp söyleyen Yiğit Bulut’un Başbakanlık başdanışmanlığına getirilmesini nasıl karşıladınız?

E.Y.- Biz etik değerlere önem veren bir parti olarak kurulduk. Bu etik değerler dikkate alınmak suretiyle görevlendirmeler yapılmalıdır. Ben Ak Parti’nin bir üyesi olarak
Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulu’na bu etik değerlere uygun olmayan tasarruflarla ilgili şikâyet etme hakkına sahibim. Ben şimdi, Sayın Bulut’un Tayyip Bey’in başdanışmanı olmasının partinin ilkelerine aykırı olması nedeniyle şikâyet ediyorum. Partimizin
genel başkanının, başbakan demiyorum, tasarrufu etik değerlerle bağdaşmamaktadır.
Türkiye’de etik değerlerin hem kamuda hem özel sektörde önde gelmesi lazım.
Bütün partilerin el birliğiyle çıkan kanun hemen kişiye özel düzenlemeler için değiştirilebiliyor. Böyle bir yasama meclisi olmaz. Bunlar Türkiye’nin itibarını favkalade zedeleyen hususlar. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Kamuda liyakatın ön plana çıkarılması lazım. Bunlar yapılmıyorsa daha kat edeceğimiz çok mesafe var.

– Güneydoğu için yapılan demokratik açılımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

E.Y.- Demokratik açılım sadece bir yöreye yapılan özel düzenlemelerle olmaz.
Genel demokratik açılımlarla olur. Türkiye demokrasisi dünyada 88. sıradaysa bunun standardının yükseltilmesi hepimizin sorunudur. Yani Türkiye’nin sorunlarına el birliğiyle sahip çıkılması gerekir.

Onların (BDP) farklı düşünceleri olabilir. Ben Tayyip Bey ve Abdullah Gül’e 2005 ve 2015 yılları arası dönemin Türkiye ve dünyanın cebir ve şiddetten arınmış on yılı ilan edilmesini önermiştim. Sadece ilan etmek yetmiyor. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmasını söylemiştim. Türkiye’nin zafiyeti sözler ve eylemler arasındaki uyumun sağlanamamasıdır.

– Hükümetin çevreye duyarlı olmadığını biliyoruz. Buna en güzel örneklerden birisi Gezi Parkı’nın yok edilmek istenmesiyle patlak veren ve insanların canlarına mal olan olaylar. Yöneticilerin rant uğruna çevreyi yok etme yerine çevreye olan duyarlılıkları nasıl sağlanır?

E.Y.- Türkiye bilgi edinme hakkını, çevreye saygıyı düzenleyen Aarhus Sözleşmesi’ni 2001’den beri imzalamamakta direniyor. Türkiye dışında Andorra ve Rusya bu anlaşmayı kabul etmiyor. Biz çevre mevre, çevrecinin daniskasıyım, yeşilin hastasıyım diyen başbakanlar gördük. Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığı gibi çevrecilik de yeşili sevmekten ibaret değildir. Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento, mahkeme kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine göz yummuştur?

  • Bunlar Yüce Divan’lık suçtur.

TBMM’de çevre hakkı ihlali nedeniyle hiç bakan ya da bakanlar kurulu hakkında gensoru verildiğini gördünüz mü? Bu seviyeyi, mahkeme kararlarına saygısızlığı gösteriyor.
Bu, toplam demokrasi ayıbımızdır. Gezi Parkı protestolarına katılan insanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir. Bu baskı çevrecilikte katılımın olmaması, mahkeme kararlarına uyulmaması, denetimin sağlanmamasıdır. Bu uygulamalar bana göre çağdaş bir zulümdür.

  • Bu (Gezi direnişi), işkenceye karşı duran insanlar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme hakkını kullanmışlardır.

Halkın görüşlerini almadan karar verirseniz, bu demokrasi bakımından maluldür.
3. Boğaz köprüsü, 3. havaalanında halkın katılımı, bilgilendirilmesi tam olarak sağlanmalıdır. Bunları yapmamak apaçık insan hakkı ihlalidir.
İyi yönetime ulaşamazsanız kaliteyi yakalayamazsınız.

Davutoğlu gerçekleri itiraf etsin

– AKP, milyonlarca Müslümanın katledilmesine yol açan Irak işgaline hiç ses çıkarmadı. Mısır’da Müslüman Kardeşler’e yakınlığıyla bilinen Mursi’yi iktidara getiren darbeyi neredeyse kutsarken, Mursi’yi deviren darbeye karşı çıkıyor. Türkiye’yi bir maceraya sürüklediğini düşünmeden Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi için çırpınıyor. Acaba bunları neden yapıyor?

E.Y.- Mısır’la, Irak’la ve diğer komşularla “sıfır sorun” derken “sırf sorun” haline gelindi. Buradan Sayın Davutoğlu’na şunu söylemek istiyorum:

Sevgili Davutoğlu, 1 Mart (2003) tezkeresi öncesindeki gece Sayın Başbakan Gül’le görüşmeye girmeden önce elime sarılmıştınız. ‘Abi, ne olur görüşlerinde ısrarlı ol. Israrla Irak’a girilmemesini söyle’ diyen sizdiniz. Bu sadece Irak değildi. Sizin barışla ilgili düşüncelerinizdi. Ya da ben öyle algıladım. O zamanki samimiyetinizi niye şimdi devam ettirmiyorsunuz? Şu anda yapılmak istenenler anayasaya aykırıdır. Uzun yıllar onarılması güç zararlar verir. Sizin, Irak’ın ya da bundan sonra Suriye’nin inşasında kârınız olmaz. Sizin büyük bir zararınız var. Tarihe not düşürüyorsunuz.

  • Demokrasinin en önemli hususu halka bilgi vermektir.”

Erdoğan, Gül ve Davutoğlu vebal altında

– Siz Irak işgali öncesi de ABD’ye uyarıda bulunmamış mıydınız?

E.Y.- Hukuka uygun olmadan, halkları yanıltarak, yalan söyleyerek iş yapıyorsunuz, dedik. O kimyasal silahlar kim tarafından kullanıldı? Onu bilemeyiz ki. O şüpheden Suriye istifade edecektir.

Siz bir taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik toplantılarını, eğitim çalışmalarını burada yapacaksınız…
Siz gelip geçeceksiniz. Ne iktidarlar geldi, geçti. Ama bizim o halklarla ilişkilerimiz
hep oldu ve olacak. Bunları zedelemeye hakkınız yok. Burada hem Tayyip Bey’in,
hem Davutoğlu’nun hem Sayın Gül’ün büyük veballeri var. Bu vebalin altından kalkabilmek zordur. Kendilerini tatmin etmeye kalkmasınlar. Halkın seçilmiş temsilcileri onların değil bu milletin vekilleri. Onlar özgürleşmedikçe bu ülke de özgürleşmez.

  • Barack Obama tek tek kongre üyelerini arayıp görüşlerini alıyor.
    Bizimki ise nasıl bir yönetim anlayışıdır?

Geri demokrasi böyle olur

– AKP Hükümeti’nin işine gelmeyen herkes hemen kara listeye alınıyor.
En son da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun boy hedefi haline getirilmesini nasıl karşılıyorsunuz?

E.Y.- Sayın Gül’le 2004 ya da 2005’teki bir konuşmamızda; iyi ki Irak’a gitmemişiz, Sayın İhsanoğlu, seçimle işbaşına gelen ilk İİT genel sekreteridir. Büyük çoğunlukla seçilmiştir. Bizim için İslam ülkeleriyle diyaloğumuz bakımından bir şanstır, dedim. Birkaç defa Suriye’ye iyi ki müdahale edilmediğini söyledi. Yani, kendi çıkarımıza geldiği zaman öyle, gelmediği zaman böyle. Hiçbir demokratik ülke sürpriz bir kararla başka bir ülkeye saldırı ilan edemez; sürpriz bir kararla kendi topraklarının kullanılmasına
izin veremez. Sürpriz bir kararla kendi ordularını başka bir ülkeye gönderemez.
Bu demokrasinin evrensel standardıdır. Biz bunlara ulaşamadığımız için demokraside çok gerilerdeyiz.

PORTRE : ERTUĞRUL YALÇINBAYIR

Hasköy, Bulgaristan, 1946 doğumlu. Dört yaşında ailesiyle birlikte Türkiye’ye
göç etti. Ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptıktan sonra avukatlığa başladı. Bursaspor genç takımında
futbol oynadı. 1970’lerde bir süre CHP içinde yer aldı. 1980’li yıllarda Milli Görüş Hareketi’ne yakınlık duydu. 1995’te RP’den Bursa milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Kısa sürede parti yönetimini eleştirince RP’den koptu. 1999’da ANAP’tan
Bursa milletvekili olarak yeniden seçildi. ANAP yönetimiyle de sorunlar yaşayınca 2001’de partiden istifa etti. AKP’nin kurucu kadrosu içinde yer aldı. Bir dönem
AKP Genel Sekreterliği’ni yürüttü. Kasım 2002 seçimlerinde AKP’den
Bursa milletvekili seçildikten sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan
58. hükümette başbakan yardımcılığı görevini üstlendi. Ancak parti içi muhalefet yapması nedeniyle ismi Tayyip Erdoğan tarafından çizilerek 2007
genel seçimlerinde aday gösterilmedi.
(Cumhuriyet portal, 8 Eylül 2013)