Etiket arşivi: Türkiye Cumhuriyeti

E. AMIRAL TÜRKER ERTÜRK : ELİNE, BELİNE, DİLİNE


E. Amiral Türker Ertürk

portresi_gulumseyen

ELİNE, BELİNE, DİLİNE..

Geçtiğimiz Pazar Milli Anayasa Forumu’na konuşmacı olarak katılmak için Balıkesir’in Edremit ilçesinin Çamcı köyündeydik. 250 hanesi ve 700 nüfusu olan Çamcı, bir Alevi Tahtacı köyü.

Tahtacıların ataları, Moğol baskısı nedeniyle yurtları olan Horasan’dan 11. yüzyılda Anadolu’ya göç etmişler. Bunlar genellikle Akdeniz’de Toroslarda, Ege’de Kazdağları ve dolayına yerleşmiş olup ormancılık ve ağaç işleri ile uğraşan Oğuz Boyuna mensup Türkmenlerdir.

Tahtacı olarak adlandırılmaları 7. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi öncesinde gemilerin yapımı için Kaz Dağları’ndaki köylerden
bu Türkmenleri getirtmesi ve kullanması ile başlamıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı Donanması’nın ağaç ve kereste ihtiyacını hep onlar sağlamıştır. Özellikle 7 Ekim 1571’de bizim İnebahtı Batılıların Lepanto dediği, 30 bin denizcimizi ve 300’e yakın gemimizi (Kadırga, Kalite ve Kırlangıç tipi tekneler) yitirdiğimiz savaştan sonra
Osmanlı Donanması’nın tekrar yapımı için çok aktif rol oynamışlardır.

Şeyh Edebali

Bölgede 9 Tahtacı köyü var. Çamcı, doğası, insanı ve onun konukseverliği ile çok güzel bir köyümüz. Tiyatrosu bile var! Üniversite mezunu ve aydın bir insan olan Çamcı Muhtarı İsmail Öztürmen, Oğuzların Üçok kolundan geldiklerini ve aynı koldan gelen Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman (Otman) Beyin kayınbabası Şeyh Edebali ile
kan bağlarının olduğunu anlattı.

Ne yazık ki Çamcı ve çevresinde yoksulluk egemen. Zeytincilikle geçinmeye çalışan bölge, AKP’nin gayri milli tarım politikaları nedeniyle bitirilmiş durumda. Artık zeytin
ve onun yağı para etmiyor. Siz İstanbul ve Ankara gibi yerlerde bilmiyorum zeytinyağını kaça alıyorsunuz? Burada tam tamına 5 TL. Kimi yerlerde zeytini toplamıyorlar çünkü giderini bile kurtarmıyor.

Böyle olmasına karşın, bölge insanı ülkemizin sorunlarına çok duyarlıydı!
Forumun açık havada planlanmasına ve 2 saat öncesinde yağmur başlamasına ve gittikçe şiddetlenmesine karşılık yaklaşık 1250 – 1500 arasında insan gelmişti
bizi dinlemeye.

Herkes Milli bakış açısına sahipti

Altınoluk, Küçükkuyu, Zeytinli, Akçay, Burhaniye, Ayvalık, Güre, Bandırma, Balıkesir ve Çanakkale’den CHP’li, İP’li, DSP’li, MHP’li insanlarımız bu kötü hava koşullarında akın etmişlerdi Çamcı’ya. Burası Alevi köyüydü ama toplananların çoğunluğu Sünni’ydi. Ama kimsenin mezhepsel derdi ve yaklaşımı yoktu, herkes
Milli bakış açısına sahipti ve emperyalist işgale ve onların işbirlikçilerine karşı direnmeye ve savaşmaya yeminliydi.

Emin olun bu namüsait koşullarda yani ıslanarak ve üşüyerek, hiç kimseye en popüler bir sanatçımızın konserini bile izletemezdiniz. Sanırım bunun bir nedeni var!
Ortam, devletin sınırsız olanakları ile düzenlenen yediğinizin önünüzde yemediğinizin arkanızda olduğu 7 bölgede yapılan işbirlikçi ikna salon toplantılarına
hiç benzemiyordu.

Biz de dilimizin döndüğünce ve birikimimizin yettiğince emperyalist projeyi,
işbirlikçi AKP iktidarını ve niçin “yeni anayasa” peşinde olduklarını anlatmaya çalıştık.

Dervişin zikri ne ise fikri de odur

Erdoğan, CHP Genel Başkanı’nı eleştiren bir konuşmasında Hacı Bektaş Veli’ye
gönderme (atıf) yaparak; 

  • “Ellerine hakim olamadılar çaldılar,
    bellerine hakim olamadılar kaset ortada,
    dillerine hakim olamadılar cüruf saçıyorlar..” diyor.

Erdoğan, Hacı Bektaş Veli’nin sözlerini ve felsefesini hiç anlamamış.

Ülkemizin ve bölgemizin insanlarına ve tüm Müslümanlara düşman olan emperyalist projeyi anlayamadığı ve onun eşbaşkanı olduğunu göğsünü gere gere anlattığı gibi.

1209’da Horasan Nişabur’da doğan Hacı Bektaş Veli’nin “Eline, beline ve diline hakim ol” özdeyişindeki “el, bel ve dil” Erdoğan’nın anladığı el, bel ve dil değildir.

Hele beli cinsellik olarak algılamak neyin nesidir?
Dervişin zikri ne ise fikri o mudur?

Felsefi içeriğinde insan sevgisi, hoşgörü, paylaşım ve eşitlik olan

Hacı Bektaş Veli’nin sözlerindeki “El” ülkedir, yurttur, vatandır.

Aynen Türkeli, Rumeli ve yabancı eller dediğimiz gibi.

Bel” soydur, soptur, millettir.

Dil” ise konuştuğumuz dil Türkçedir.

Gelecek ay 736. yılını kutlayacağız. 13 Mayıs 1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey

  • “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin!” diyor.

Birleşmek gerek canlar!

Bu sözün söylenmesinin nedeni Anadolu’da Selçukluların hüküm sürdüğü o zaman sanat dili Farsça, devlet dili Arapça ama halkın dili Türkçedir.

Karamanoğlu Mehmet Bey, bu çelişkiyi ortadan kaldırabilmek bu özlü buyruğu vermiştir.

Gerçekte bu topraklarda halkın dilini devlet bürokrasisine ve sanata egemen kılan ve
bu üçlü çelişkiyi ortadan kaldıran Mustafa Kemal Atatürk ve önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’dir.

11 yıldır iktidarda bulunan Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarları “Eline” (Ülkesine), “Beline” (Milletine) ve “Diline” (Türkçemize) sahip çıkmış mıdır?

Elimizi vicdanımıza koyarak verebileceğimiz tek yanıt,
değil korumak düşmanlık etmişler ve etmeye devam etmektedirler.

“Birleşmek gerek canlar!” bunların arkasındaki emperyalizm güçlüdür.

Gün kavga değil, birlik günüdür.

Zaman bizi zenginleştiren farklılıklarımızı değil ortak paydalarımızı konuşma ve
yüceltme zamanıdır.

Saygılar sunarım.
16.4.13

Cumhuriyet’in Atatürk’lü Yıllarında Sağlık Hizmetleri ve Günümüz

Sevgili AÜTF Dönem 1 öğrencilerimiz,

6 Mart 2013 günü işlediğimiz

  • “Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri ve Günümüz”

konulu dersimizin yansıları güncellenmiş olarak aşağıdadır.

Yararı olmasını dileriz..

Cumhuriyet_Donemi_Saglik_Hizmetleri_ve_Gunumuz

Sevgi ve saygı ile.
10.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Milliyetçilik… Ulusalcılık Tartışmaları…


Dr. Alev COŞKUN

portresi

Milliyetçilik… Ulusalcılık Tartışmaları…

  • Türkiye’de uluslaşma kolay olmadı. Cumhuriyetin temel amacı, çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet yaratmaktı. Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan Cumhuriyete geçildi.

Dr. Alev COŞKUN

TBMM’de “milliyetçilik” ve “ulusalcılık” kavramları geçen hafta gündemin ön sıralarına taşındı.

Bu tartışma “milliyet”, “milliyetçilik”, “ulus devlet”, “ulusalcılık” kavramları üzerinde yoğunlaşıyor. Kısaca irdeleyelim.

Avrupa’da 16. yüzyıldan sonra feodal sistem çözülmeye, onun yerine kapitalist üretim biçimi yerleşmeye başladı. Emekçiyi sömüren vahşi kapitalist sistem, 18. yüzyılda güçlendi ve emperyalizme dayanan sömürgeleşme de başladı. Öte yandan da Fransız ihtilalinin etkisiyle ulus devletler ortaya çıkıyordu.

Ulus devlet siyasal olarak örgütlenmiş belli bir toprak üzerinde bir arada yaşayan dil, tarih, kültürel özellikler ve ekonomik yönden ortak yaşam içinde bulunan insan topluluklarıdır.

Irkçılık, milliyetçilik ile eşdeğerde değildir. Irkçılık, kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayar ve bu temel düşünceden bir siyasal ideoloji oluşturur. Bir ırkın ötekilerden üstün olduğunu öne süren kör ırkçılık insanlık dışı bir ideolojidir.

Bu girişten sonra yapılan konuşmalara acaba olumlu yönleriyle bakabilir miyiz? Her ikisi de şoven-ırkçı bir yönelim içinde değildirler. CHP milletvekili Birgül A. Güler“Irk milliyetçiliğini bana ilericilik diye yutturamazsınız” diyordu. Bu da doğrudur. İster Kürt, ister Türk, herhangi bir milliyetçilik ilericilik olamaz. Güler, ayrıca “Sözlerim çarpıtıldı, Türk ile Kürt insanı, kültürel anlamda eşittir” dedi.

BDP milletvekili Sırrı Sakık’ın Meclis kürsüsünden “Kafkaslar’dan, Boşnaklardan gelenler siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz… dağdan gelip bağcıyı kovma hakkına sahip değilsiniz” sözleri daha “vahimdir”.

Sakık, karşısındakini ırkçılıkla suçlarken kendisi ırkçılık yapıyordu. Ama neyse ki, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi.

Aslında, Türk milleti ya da Türk ulusu kavramı bir dayatma olarak ortaya çıkmadı. “Türk” yüzyıllardan beri Anadolu’da yaşayan çeşitli topluluklara verilen ortak addır.

Üç akım                                 :

Osmanlı son yüzyılda gerileme dönemine girince, özellikle II. Meşrutiyet döneminde devleti kurtarmak için

Osmanlıcılık,

İslamcılık ve

Türkçülük akımları ortaya çıktı.

Osmanlıcılık, Osmanlı devletinin yaşamını sürdürmesini, imparatorluk sınırları içinde yaşayan ve “millet” adı verilen toplulukların din, dil ve soyları ne olursa olsun Osmanlılık” kavramı içinde kaynaşmasını öngörüyordu. Osmanlı devleti içindeki Türk, Rum, Yahudi, Ermeni, Kürt, Arap, Arnavut, Gürcü her soydan “millet” toplulukları eriyerek Osmanlı olacaktı. Ancak bu akım tutmadı.

Bunun üzerine İslamcılık akımına ağırlık verildi. İslamcılık düşüncesine göre devlet işlerinin kötüye gitmesinin nedeni din kurallarının bütünüyle uygulanmamasıdır. Bu nedenle “ümmet” denilen “İslam milleti” düşüncesine “İslam ittihadı”, yani İslama bağlı olanların birleşmesi siyasetine öncelik verildi. Ama bu da tutmadı.

Bir başka akım da Pan-Türkizm” akımıdır ki bütün Türk topluluklarını birleştirmeyi amaçlıyor ve “Turancılığa” kadar gidiyordu. Bu da gerçekçi değildi ve tutmadı.
Ama, Osmanlı devletinde milliyetçilik akımları gelişti. Rumeli’de Yunanlılar ve Bulgarlar ayrıldılar. Milliyetçilik en son Türklere geldi.

Kimlik sorunu

Durumu anlatmak için, Abdülhamit zamanında Avrupa’da bulunan bir Jön Türk’ün anılarında geçen bir öyküden söz edelim. Birkaç arkadaşıyla Paris’te bir kütüphaneye dadanmış. Oraya bakan memur bunları ilgiyle izlermiş. Bir gün sormuş:

– Siz nesiniz?
Bizimkiler bakışmışlar, hepsi birden:
– Müslümanız.
Fransız:
– Bu sizin dininiz. Milliyetiniz ne?
Bizimkiler cevap vermişler:
– Biz Osmanlıyız, demişler.
Adam gene tatmin olmamış:
– Bu, sizin tabiiyetiniz. Fakat milliyetiniz nedir?
– Bakın demiş, şuradakini görüyor musunuz? Ona sordum; “Ermeniyim” dedi.
Bir de şurada oturan var; o da Rum olduğunu söyledi.

Jön Türk bu öyküyü anlattıktan sonra: İşte o zaman Türk olduğum aklıma geldi, diyor.
Bu gelişmenin tarihimizde en az 150 yıllık bir altyapısı vardır. Bu tarihsel arka planı bilmeden “ahkâm kesmek” doğru olmaz.

Atatürk “Pan-İslamizm”e ve “Pan-Türkizm”e de karşıydı.

Atatürk, tarihsel gerçeklere ve kültürel gelişmeye dayandı. 1930’larda kendisinin yazdığı “Medeni Bilgiler” kitabı bu konulara açıklık getirmiştir.

Türkiye halkı

Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşunda Türklere bir üstünlük tanımamıştır. Örneğin “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk soyuna Türk milleti denir” demedi. Onun yerine “Türkiye halkı” deyimini kullandı. Konuya bugünleri görür gibi açıklık getirmiştir. 

  • Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir…

Bugünkü millet siyasi ve içtimai toplumumuz içinde Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır…. Bu millet efradı da (bireyleri de) umum Türk camiası (topluluğu) için aynı müşterek maziye (geçmişe), tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar. ” (Medeni Bilgiler, TTK, s. 351)

Atatürk’ün düşündüğü Türk ulusu ortak geçmiş, ortak tarih, ortak ahlaka dayanmaktadır. Anadolu’da yaşayan Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Boşnaklar, Gürcüler, Rumelililer aynı ortak geçmişe ve tarihe sahip çıkıyorlar.

Çok ilginçtir ki epeyce eleştiri alan Sakık’ın sözleri derinlemesine irdelenirse, bu ortak temalar görünür. Sakık kızgınlıkla ne diyor:

“Çanakkale’ye bakın, orada yalnızca sizin atalarınız savaşmadı. Sonradan bu ülkeyi kendisine vatan edenler, Kafkaslar’dan, Boşnaklardan gelenler, siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz…”

Sakık, Kafkaslar’dan Rumeli’den gelenlere çatarken Çanakkale ortak malımızdır, orada Kürtler de savaştı, Milli Mücadele’de de Kürtler savaştı, bunlar ortak değerlerimizdir, diyor. Sakık, isteyerek ya da istemeden iç benliğindeki hepimizin ortak değerlerini ortaya koyuyor.

Böyle konuşunca da ünlü sosyal bilimci Ernest Renan’ın millet ve ulus tanımına destek veriyor. Renan diyor ki:

  • “Geçmişte kalan ortak şan, şeref ve acılar mirası ve gelecek için gerçekleştirilecek bir program.” İşte ulusu yapan ortak ögeler.

Sakık’ın Çanakkale Savaşı’na sahip çıkması, ortak geçmişi benimsediğinin tartışmasız kanıtıdır.

Bugün dünyanın hiçbir yerinde homojen bir ulus devlet yoktur. Avrupa’da yoktur.
Hele Amerika… 72 çeşit millet bir olmuş daha önce tarihte olmayan bir ulusu “Amerikan ulusunu” ve “Amerikan devletini” yaratmıştır. Sorduğunuz zaman Ben Amerikanım” diyor. Oysa kökenine bakın. Ya İtalyan, ya İskoç, ya İngiliz ya da Alman…
Ama, “ben Amerikanım”, diyor.

İnsan topluluğunu ulus ya da millet yapan salt din, dil, ırk unsurları değildir. Örneğin din, dil, ırk ve kültür açısından oldukça homojen olan Araplar, tek bir ulus devlet içinde birleşemiyorlar. Bugün Türkiye’de yaşayan hiçbir ırk “saf”, değildir. Ne Türkler, ne Kürtler ne de diğer unsurlar… Bin yıldır Anadolu’da bütün ırklar ve soylar kaynaşmıştır.
Dil, din, ırk ve kültür birlikleri önemlidir. Ancak yetmez; ortak geçmiş, ortak acılar, ortak kıvançlar o insanları bir arada tutan en önemli unsurlardır. Bu nedenle; 30 yıldır terör var, ama Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımız 700 yıllık ortak paydalar nedeniyle Türkiye’den ayrılmak istemiyorlar.

Birkaç söz de ulusalcılık için…

Bugünün küreselleşme akımı karşısında, süper güçlere karşı kendi ulusunun milli çıkarlarını savunma, ulusalcılıktır. Ulusalcılık, kesin olarak şovenizmle karıştırılmamalıdır.

Türkiye’de uluslaşma kolay olmadı…

Cumhuriyetin temel amacı, çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet yaratmaktı.
Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan Cumhuriyete geçildi. Atatürk karmaşık bir etnik yapıdan, kendine güvenen çağdaş bir toplum,
çağdaş bir ulus yapısına geçişi sağladı.

Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde kederde, kıvançta,
sevinçte dayanışma içinde olan insanların ortak devletinin adıdır.

İşte bu oluşum bugün Ortadoğu’da en çağdaş, en ileri bir devlet ve toplum yapısına sahiptir.

Biji Erdoğan!

 

EMİN ÇÖLAŞAN

SÖZCÜ
, 19.2.13

portresi_SOZCU_ile

Biji Erdoğan!

Aslanları demir kafeslerin arkasına atmış,
çakallarla masaya oturuyor..

Hepimizin derdi terör. Ya onu bitir, ya aramızdan çekil!

Sevgili okuyucularım,

Tayyip, Güneydoğu turlarında kürsülere çıkıp konuşuyor. İl ve ilçelerden, hatta köylerden getirtilen ve miting yerinde ağırlanan bindirilmiş kıtalar kendisine
tezahürat yapıyor.

Meydanlara pankartlar asılıyor:

“Biji Erdoğan!”

Kürtçede “Yaşa” demekmiş!
Bu ifadeyi ve sözleri Türk Bayrağı’nın indirildiği, Türk milletine hakaretlerin yağdırıldığı salonlarda ve mitinglerde Kürtçüler kullanırdı:

“Biji Apo… Biji Kürdistan!..”

Tayyip şimdi Kürtçüleri kafakola almanın peşinde. Sürekli Güneydoğu turlarına çıkıp onlara şirin görünüyor, nasihat veriyor, o inanılmaz propaganda mekanizmasını
bu kez oralardan çalıştırıyor.

O akşam bütün yandaş televizyonlar O’nun görüntüleriyle, ertesi gün bütün yandaş   gazeteler O’nun sözleriyle dolu. Yanına getirtilen engelli bir kız çocuğuna kartını veriyor, O’na iş bulunmasını istiyor. Artık engellilerden, çocuklardan, camiye girip çıkanlardan medet umuyor.

* * *

Bunu niçin yapıyor?.. Ve özellikle de niçin Güneydoğu turlarında yapıyor?..
Çünkü bu Apo olayı iktidarının başını ağrıtacak.
Bakınız Tayyip neler diyor önceki gün nutuk atarken:

“Kimse karşımıza Kürtlükle, Türklükle çıkmasın.
Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına almışız…

Peki ama biz onun karşısına ne ile çıkacağız?
Türklüğümüzü unutmuş olarak mı!
Türklükten söz etmeyerek mi!
Sen kimsin ki milliyetçiliği ayaklarının altına almış olasın?

Bizim milliyetçiliğimiz ırkçılık, kafatasçılık değildir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan, var eden çeşitli uluslar vardır…
Ve herkes bu potanın içindedir.
Bunun adına Atatürk milliyetçiliği denir.
Hiç kimse kendinden olmayanlara düşman değildir.
Sadece Apo’nun Kürtçüleri hariç.
Onlar silaha sarıldılar, Türkiye’den ayrılıp bağımsız Kürdistan kurmak için
yıllarca bu ulusun bayrağını indirdiler, bazen yaktılar, hakaretler yağdırdılar.
Şimdi bakmayın alttan aldıklarına!..
Bütün amaçları Tayyip’le kurdukları koalisyonu sürdürmek ve Apo’yu kurtarmak.
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek.

* * *

Tayyip bir anayasa oyununa girdi, yaptığından kendisi de korkuyor. Bombanın fitili elinde, patladı patlayacak. Dikkat ediniz, Güneydoğu’da attığı nutukları Batı’ya,
Akdeniz, Karadeniz ve Marmara’ya gidip atamıyor.
Sıkıysa gitsin İzmir’e, gitsin Trabzon’a, Antalya ve başka yerlere ve bu sözleri orada söylesin!
Çevresindeki binlerce koruma bile O’nu kurtaramaz!
Ama gün gelecek, oralara da gitmek zorunda kalacak.
Bakalım o zaman hangi incileri saçacak, neler diyecek!

* * *

Sevgili okuyucularım,

Türkiye ne yazık ki iğrenç bir pazarlığın pençesine terk edildi:

  • “Ver Başkanlığı, al Apo’yu!”

AKP ile Kürtçü BDP koalisyonu resmen değil ama uygulamada kuruldu.
Başkanlık sistemini alacaklar, karşılığında Apo denilen katili bir süre sonra salıverecekler.

Peki bu iş bu kadar kolay mı?
Plan şöyle:
Anayasa değişikliğini kelle sayısı açısından Meclis’ten doğrudan geçirmeleri çok zor… Çünkü AKP içinde böyle bir anayasa rezaletine karşı çıkan epeyce milletvekili var.
İşte o zaman referanduma gidilecek.
Peki Türk Ulusu bu anayasa değişikliğine oy verir mi?
Güneydoğu’da özerk Kürdistan kurulmasını kabul eder mi?
Benim bildiğim, etmez…
Çünkü bu ülke sadece Güneydoğu’dan, Kürtçü BDP oylarından oluşmuyor.
Onların Türkiye genelinde oy oranı da bilemediniz % 7.
O halde Tayyip ve partisi Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Karadeniz, Marmara bölgelerinden oy istemek zorunda kalacak. Türk kavramını anayasadan çıkarmaya hazırlanan bir partinin bu tehlikeli oyununa o bölgelerin halkı “Evet” oyu verir mi?
Vermez.

  • Tayyip çok tehlikeli bir oyuna girdi.

Kendisini riske atması bizim için sorun değil.
Ama oyun planını Türkiye Cumhuriyeti üzerinde kuruyor, bunu da yeni anayasa üzerinden yapmaya kalkışıyor. İster istemez çuvallayacak ve hüsrana uğrayacak.
Elinde taşıdığı bomba günün birinde şu veya bu biçimde patlayacak da,
nasıl ve ne zaman olacağını şu anda bilen yok.

Ve elektrik rezaleti

Tayyip Güneydoğu’daki turlarında sürekli olarak kaçak elektrikten söz ediyor. Biliyorsunuz, Kürtçülerin belli amaçları vardır:
“Bu T.C. devletine vergi vermeyeceksin.
Elektrik parası ödemeyeceksin.”
Doğu ve Güneydoğu’da elektrik kullanımının % 81’i kaçak.
Evler ve işyerleri elektrik sobalarıyla ısıtılıyor.
Fabrikaların bir bölümü kaçak elektrikle üretim yapıyor.
Yüz binlerce kişi geceleri üşümemek için elektrikli battaniyeye sarılıp yatıyor…
Ve bir kuruş elektrik parası ödenmiyor!
Bu bedel en sonunda bizlere, elektrik faturasını düzenli ödeyenlere yükleniyor.
Yakın zamana kadar faturalarda kayıp-kaçak bedeli adı altında hepimizden
para alıyorlardı.
Onların kaçak kullandığı elektriğin bedeli bize fatura ediliyor ve biz ödüyorduk.
Tepkiler artınca bu kalem kaldırıldı, faturadaki başka yerlere yedirildi.
Aynı parayı hep birlikte yine ödüyoruz da, adı değişmiş oldu!

* * *

Şimdi kaçak elektrik konusunda karşımıza çıkan Tayyip kafasına bakalım. Geçenlerde Şanlıurfa-Viranşehir’de halka hitap ediyor:

“Sizden bir ricam var. Herhalde elektriği kaçak kullanmayacağız değil mi!
Çünkü siz haramı helali çok iyi bilirsiniz! Ben inanıyorum ki, sizin boğazınızdan
haram geçmez!”

Şu kafanın referansına bakar mısınız!
Dini inançlar ve dini yasaklar! Ama gelin görün ki, iş beleş elektrik kullanmaya gelince,
o dindar ahali, dini falan takmıyor.
Oysa yasalarımız uyarınca kaçak elektrik kullanmak, hapis cezası gerektiren bir suçtur. Yasaları bırakmış bir yana, haramdan helalden söz ediyor!
Önceki gün Midyat’ta “Milliyetçilik” nutukları atarken şöyle diyor:

“Kim ki kendi ırkının, kavminin ve kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu
iddia ediyorsa, o kişi şeytanın izindedir!”

Konu kaçak elektrik olunca her yerde haram-helal vaziyetleri,
konu milliyetçilik olunca bu kez araya şeytanı sokuyor!
Bu kafa, 21. yüzyıl Türkiye’sini işte böyle yönetiyor!
Biji Tayyip!

Cumuriyet, 21 Ekim 2012 : Ahmet Taner Kışlalı’yı özlemle anıyoruz..

Ahmet Taner Kışlalı’yı özlemle anıyoruz

Bombalı bir saldırı sonucu yaşamını yitiren Cumhuriyet Gazetesi yazarı
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı ölümünün 13. yıldönümünde anıyoruz.

1991 yılından öldürüldüğü güne dek Cumhuriyet Gazetesi’nde “Haftaya Bakış” köşesinde yazan, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin genel başkan yardımcısı, 1977 yılında CHP İzmir Milletvekili, 1978 Bülent Ecevit hükümetinin Kültür Bakanı, akademisyen ve yazar Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 13 yıl önce bugün, 21 Ekim 1999’da Çayyolu Engürü Sitesi’ndeki evinin önünde arabasına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi.

Kışlalı’yı anma etkinlikleri dün Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde başladı. Kışlalı’nın ağabeyi Mehmet Ali Kışlalı’nın da katıldığı etkinlikte Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden;

“Ölüler biz andıkça yaşar. Aydınların değerini yeterince bilmiyoruz. Bilsek bu kara tablo içinde olmazdık. Yarına ilişkin bana göre umut yok. Atatürk’e kin kusan kuyruklar var maalesef.

Türkiye Cumhuriyeti, çağın bir mucizesidir.” dedi.

Programı izleyen bir yurttaş ise, Kışlalı’nın ortaokulda Freud ve Marx okuduğunu belirterek, kendisine ‘Niye siyasete tekrar dönmüyorsun?’ diye sorulduğunda Kışlalı’nın;

‘Siyasetçiyken belli konularda etkin olabiliyordum. Yazar olarak halkı daha iyi bilinçlendirdiğimi düşünüyorum.’ yanıtını verdiğini anlattı.

İlk tören evinin önünde

Kışlalı, yaşamını yitirmesinin 13. yılında bugün düzenlenen törenlerle anılacak.  Gazetemizle birlikte CHP, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme  Derneği tarafından düzenlenecek ilk tören Çayyolu Kışlalı Sokak’ta Kışlalı’nın evinin  önünde saat 09.30’da başlayacak. Ardından saat 10.00’da Çayyolu Kışlalı Parkı’ndaki heykelinin önüne geçilecek. Saat 12.30’da ise Kışlalı’nın Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütü önünde buluşulacak.

2000 yılında yürütülen UMUT Operasyonu’nda, İran güdümlü Tevhid/Selam örgütü ve  Kudüs Savaşçıları Örgütü ile bağlantılı olduğu ve Kışlalı suikastını birlikte tasarladıkları  belirlenen Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan ve Necdet Yüksel “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs” suçundan ölüm cezasına çarptırıldı. Özmen ve Yüksel’in suikasta birlikte katıldıklarını söyledikleri Oğuz Demir ise hâlâ yakalanamadı.

Cumhuriyet, 21 Ekim 2012

 

Türkiye’ye 10 Kritik Soru.. / 10 Critical Questions to Turkey..

Turkiye’ye_10_Soru

ATATÜRK : .. Biz Her Şeyi Gençliğe Bırakacağız.. / We will leave everything to the Turkish Youth

21. YÜZYIL TÜRKİYE’sinde AYDIN SORUMLULUĞU / Intelligentia’s Responsibility in the 21st Century of Turkey

Aydin_sorumlulugu_1.6.12

Yüce Atatürk’ün NUTUK / SÖYLEV’i.. Özgün ve güncel Türkçe ile tam metin

NUTUK_SOYLEV_ tam_ metin_ozgun_ve_guncel_Turkce_ile

Şiir : Kuvayı Milliye Şehitleri – Nazım Hikmet / Martyrs of National Forces (Kuvayı Milliye) by Nazim Hikmet

kuvvayi_milliye_sehitleri_nazim_hikmet