(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Başka şekilde elde edilemeyen, etki altına alınamayan kitleyi (milleti) propaganda, casusluk, sabotaj ya da terör yoluyla istenen biçime sokmak olarak tanımlanmış kaynaklarda Beşinci Kol etkinliği. İspanya İç Savaşı sırasında Madrid’e 4 kol halinde ilerleyen faşistlere Madrid içinden destek olanlara beşinci kol göndermesine rastlanıyor pek çok kaynakta. Yine, klasik düzende 4 kol olarak yürüyen orduya destek amaçlı olarak düşman ülkede yürütülen casusluk etkinlikleri beşinci kol olarak adlandırılmıştır.
Beşinci Kol etkinliklerinin emperyalizmin günümüzdeki en etkin silahlarından birisi olduğu kuşkusuzdur. Silah zoruyla ve saldırganlıkla hedefe erişmenin her zaman ve her ortamda başarı şansı olmadığı düşünüldüğünde Beşinci Kol etkinliğinin küresel ölçekteki önemini ve yaygınlığını anlamak kolaylaşacaktır.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey (TTB MK) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın geçtiğimiz günlerde etnik bölücülüğün sözcülüğünü yapan bir medya ortamında Türk Ordusu’nu kimyasal silah kullanmakla suçlaması doğal olarak gündemde önemli yer tuttu.
Başta hekim kitlesi olmak üzere toplumun her kesiminden öfkeli tepkiler yükseldi bu sorumsuz ve bir o kadar aymazlık ürünü açıklamaya. Doğrusu bu açıklamanın benzerlerine pek çok kez tanıklık etmiş bir hekim olarak son çıkışa da şaşırmadım.
BİR TANIKLIK
Yıl 2014. Yer Ankara! Daha birkaç ay önce TTB Genel Kurulu yapılmıştı. Kasım ayı başında bu kez olağanüstü genel kurul için aralarında benim de bulunduğum İzmir Tabip Odası TTB Büyük Kongre delegeleri Ankara’ya çağırıldı. Gündem mi? Üye ödentilerinin gözden geçirilmesi, düzenlenmesi ve güncellenmesi. Soğuk kasım gününde Ankara’da toplanan olağanüstü genel kurulun gerçek gündemi çok geçmeden anlaşıldı.
- “Rojava Devrimi”ni selamlamak için genel kuruldan bir heyet oluşturulması.
İnanması güç ama neredeyse gün boyu süren tartışmalar bu bağlamdaydı.
TTB ARKA BAHÇE Mİ?
Türkiye’de toplumcu hekimliğin öncüsü Nusret Fişek hocanın TTB yönetiminden ayrılması sonrasındaki 30 yıl boyunca TTB etnik ayrılıkçılığın arka bahçesine dönüştürüldü. Bu nedenle, az önce paylaştığım yaşanmışlık kesinlikle şaşırtıcı sayılmazdı bu süreci yakından izleyenler için.
- Şebnem Korur Fincancı’nın çıkışına dönecek olursak…
Dayanaksızlığı ve gerçekdışılığı bir yana, yasayla kurulmuş bir meslek kuruluşunun başındaki kişinin ayrılıkçı teröre kol kanat geren bir televizyon kanalında ne işi vardı diye sormakla başlayabiliriz işe.
Türk Ordusunun envanterinde bulunmadığı pek çok kez dile getirilen kimyasal silahlarla ilgili bir savın bölücülüğün sözcülüğüne eşdeğer bir ortamda dile getirilmesi kabul edilebilir gibi değildir. Burada amaçlananın bir kuşkunun dile getirilmesinden çok emperyal destekli ayrılıkçılığa kamuoyu desteği sağlanması olduğu açıktır.
Her şeyi bir yana bırakıp sormak gerekir!
Bugün ülkemizin güneydoğusunda yoğunlukla kendisini gösteren, sınır ötesinde yuvalanma ve barınma olanağı bulan ayrılıkçı terör kimlerce özendirilmektedir ve desteklenmektedir? Terör örgütüne sözde bağlaşığımız ABD’nin TIR’lar dolusu silah gönderdiği ve ayrılıkçılığı saklamaya gerek duymaksızın silahla donattığı ve bu donatımı sürdürdüğü nasıl olur da göz ardı edilebilir?
Avrupa’nın pek çok ülkesinin yanı sıra Atlantik’in karşı kıyısındaki başemperyalist ABD’nin ayrılıkçı teröre verdiği destek kuşkuya yer vermeyecek denli ortadadır.
- Ayrılıkçı terör dünyanın başka pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de emperyalist kurgunun gereği olarak varlığını sürdürmektedir.
Bu gerçekten hareketle ayrılıkçı teröre yakınlık duyan, bununla da yetinmeyip destek olan, kol kanat geren herkes, konumu ne olursa olsun emperyalizmin piyonu olmayı içine sindirmiş olmaktadır. Bu duruma destek olanların kendilerini siyasi yelpazenin neresinde gördüklerinden çok, kimin yararına duruş içinde olduklarına bakmak çok daha doğru olacaktır.
KOÇBAŞINA DÖNÜŞTÜRÜLEN TTB
Şebnem Korur Fincancı’nın duruşunda vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta, sorunları dağları aşmış bir meslek grubunun kamu kurumu niteliğindeki kuruluşunun başındaki kişi olarak asal görevini bir yana bırakarak üzerine görev olmayan konulara odaklanmış olmasıdır. Şebnem Korur Fincancı için TTB öncelikli değil ikincil bir olgudur dersek yanılmış olmayız. Kendi görüşlerini ve düşüncelerini yayarken, terör odaklarına yakınlık duymakta sakınca görmezken, TTB’nin gücünden yararlanmaktadır. Başka deyişle kendisi TTB’ye güç katacak yerde, başında bulunduğu kurumun gücünü başka amaçla koçbaşı olarak kullanmaktadır.
Türkiye’deki 170.000’i aşkın (AS: 200 binin biraz üstünde) hekimin yasayla kurulmuş meslek kuruluşu olan TTB, yönetilecek olmaktan çok sıçrama tahtası işlevi gören ikincil bir oluşuma dönüştürülmüştür. Şebnem Korur Fincancı bu çıkışıyla bir yandan sorunlarına çözüm getirmekle yükümlü olduğu hekim topluluğuna zarar verirken diğer yandan da ayaklarını bastığı ülkeye ihanete eşdeğer kötülük yapmış olmaktadır.
RASTLANTI MI?
Bu arada, barolarda da seçim eğik düzlemine girildiği bugünlerde İzmir Barosu seçimli genel kurulundan (22.10.2022) gelen bir haber de bu yazının konusuyla ilintisi nedeniyle ilgi çekiciydi. Genç bir avukat hanımefendi ayrılıkçı ve etnikçi söylemlerini kürsüden dile getirme sınır tanımazlığı sergiledi. TTB ortamında bu ve benzeri söylemler pek çoğumuzu şaşırtmazken, İzmir Barosu ortamında etnikçi-ayrılıkçı çıkış tarihte bir ilk olarak kayıtlara geçmiş olmaktaydı.
Önce TTB sonra Baro! Rastlantı mı diye sormakla yetiniyorum. Kısa zaman aralığında yaşanan ardışık iki olay doğal olarak beşinci kol etkinliğini çağrıştırdı. Yazının başındaki Beşinci Kol girişi bu çağrışımın ürünüydü.
İĞNEYİ KENDİMİZE…
6023 sayılı yasayla 1953’te kurulan Tabip Odalarına üyelik, 12 Eylül döneminde yapılan bir düzenlemeyle zorunlu olmaktan çıkartılmıştır. Üye olma zorunluluğu özel hekimlik alanında çalışan hekimlerle sınırlandırılmıştır. Her şeye karşın hekimlerin önemli niceliğinin kamuda çalıştığı gerçeği önümüzde durduğuna göre, Tabip Odalarının önemli bir üye kaynağından yoksun bırakıldığı açıktır. Şebnem Korur Fincancı ve çizgisinin TTB ortamına egemen olma fırsatı bulması, Tabip Odalarına üye olan hekimlerin seçimlere ilgisizliğinden kaynaklanmaktadır. Tüm hekimlerin değil üyelerin % 15-20’sinin seçtiği Tabip Odası ve TTB yöneticilerinin “beşinci kol etkinliği” içinde yer alıyor izlenimi vermelerine şaşırılabilir mi?
Şebnem Korur Fincancı’nın çıkışı sonrasında TTB’yi kapatalım sesleri yükselebilir kimi odaklardan. Nasıl ki yargıdan kaynaklı sorunları adliyeleri kapatarak çözmeyi aklımıza getirmiyorsak, TTB’de yaşanan sorunları da TTB’yi kapatarak çözmek akılcı olmayacağı gibi, tutarlı bir yaklaşım da olmayacaktır. Yakın geçmişte benzer durumlar karşısında ülkemizi yönetenlerin sergilediği tutum ve uygulamalar anımsandığında “TTB’yi kapatma” olasılığının hiç de düşük olmadığını saptamak zorunda olmanın yarattığı kaygının da ayrıca acı verici olduğu kuşkusuzdur. (AS: Kanımızca kayyım atanır..)
Hekimlerin ezici çoğunluğunun benimsemediği, görüş birliği içinde olmadığı TTB yöneticilerinin bulundukları yerden uzaklaştırılmaları ve o yöneticilerin önderliğinde kuruma egemen olan çizgi kaynaklı kısır döngüye son verilmesi fırsatı pek çok kez yakalanmış olsa da, ilgisizlik ve katılımsızlık bu fırsatın tepilmesi sonucunu doğurmuştur.
Emperyal sözcülüğüne heveslenen,
beşinci kol etkinliğine özdeş davranışlar içinde olmakta sakınca görmeyen
TTB MK Başkanı Şebnem Korur Fincancı
hiç kuşkusuz birincil sorumludur, baş kusurludur.
Ancak, ilgisiz ve katılımsız biz hekimlerin bu olumsuzluktaki sorumluluğu da görmezden gelinemez. Bugün bir kez daha su yüzüne çıkan bu olumsuzluk geçmişte de pek çok kez gündeme gelmişti. Yaşananlardan ders alınıp da keşke bu olumsuzluğa hekimlerin kendi kurumlarına sahip çıkan oylarıyla son verilseydi demekten alamıyorum kendimi.
- Her şeye karşın Şebnem Korur Fincancı’nın istifa ederek hekimler başta olmak üzere kamuoyunun beklentilerini karşılamak gibi bir seçeneği olduğunu anımsatarak…
FIRSAT BU FIRSAT
Kestirilebileceği gibi Şebnem Korur Fincancı istifa istemlerini kulak arkası etti. Hatta, hızını alamamış olmalı ki soluğu Almanya’da aldı. Bir yanında etnikçilerle diğer yanında FETÖ’cülerle Türkiye’deki insan haklarını konuştu. Türkiye karşıtlığını sürdürdü demekle yetinelim.
Bu arada, Fincancı’nın içinde olduğu etnikçilikle iktidarın bitip tükenmez ümmetçilik anlayışının ortak paydada buluştuğu izlenimi yaratan gelişmeler de yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı “o kişinin başında bulunduğu…” sözleriyle başlayan değerlendirmesinde Türk Tabipleri Birliği’ni niteleyen “Türk”ü silme ya da Baroda yeltenildiği gibi hekimlikte de çoklu meslek kuruluşu oluşturma doğrultusunda işaret vermiş oldu. Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmaya eşdeğer bir girişim.
Fincancı ve ekibini sevindireceği kuşkusuz.
==================================
Dostlar,
Dr. Ş.K. Fincancı hakkında bu sitede epey yazı yayınladık. 2020 Haziran’ında TTB seçimli genel kurula giderken, hemen ardından… bu kişinin TTB Merkez Konseyi’ne (TTB MK) aday gösterilmemesi hele Başkan olarak kesinlikle seçilmemesi için düşüncelerimizi gerekçeli ve belgeli olarak açıkladık. Ardından Dr. Fincan’cıyı istifaya çağırdık. Olmadı… 2 yıl sonra 2022 Haziran’ında oyları azalarak gene TTB MK içinde yer aldı ve adeta inatlaşırcasına “gene” TTB MK Başkanı seçildi 11 kişi içinde.
Bu gün tutuklama kararı verilene dek suskun kaldık.
Tutuksuz yargılamanın daha doğru ve adil olduğu kanısındayız, bu kesin.
Tutuklama kararının ardından bizim de düşüncelerimizi açıklama hak ve yükümümüz var. 1977’de hekim olduğumuz yıldan bu yana 45+ yıldır TTB üyesiyiz ve meslek örgütümüze çok emeğimiz oldu. O’ndan da çok şey öğrendik.
Çok değerli meslektaşımız Dr. Ceyhun Balcı bizi de çok iyi dile getirmiş. Onbinlerce hekimin benzer düşündüğünden hiç kuşku duymuyoruz. Kamuoyu Dr. Fincancı’yı çok az tanıyor. Hekimlerin de epeycesi öyle. Dolayısıyla cansiperane savunma temelsiz.. Uğur Mumcu‘nun kardeşi Av. Ceyhan Mumcu ile açın konuşun.. Yazdıklarını okuyun. Uğur Mumcu davasında Fincancı’nın neler yaptığını.. (https://youtu.be/l4Rb0wxy9qg?t=1536, 31 Oca 2022 ‘Şebnem Korur Fincancı Uğur Mumcu’nun Katillerinin Salınmasını Sağladı!’ Ceyhan Mumcu | Saygı Öztürk, Sisler Bulvarı, KRT)
Av. Ceyhan Mumcu’ya göre; adeta yurt dışından uzanan eller Fincancı’yı devreye soktu ve Uğur Mumcu cinayeti nedeniyle yakalanan şüphelilerin İŞKENCE ALTINDA ifade verdikleri tezi o gece yarısı üretildi. Fincancı, ısmarlama ve uzaktan rapor yazdı bu şüphelilere. Bu açıkça suç. İnsanları görmeden, muayene edip bilimsel kanıtlara dayandırmadan adli rapor düzenlemek ağır suç,
- Uğur Mumcu’nun kemikleri sızlıyordur hiç kuşku duymuyoruz...
Bu gün what’s up üzerinden bir ileti dağıtıldı, çok okundu. Buraya aktaralım :
***
ONUN İŞİ SAHTE RAPOR, SAHTE BEYAN…
Şebnem Korur Fincancı… Okul yıllarından beri arkadaşım. Daha doğrusu eski arkadaşım.
- Kişileri görmeden rapor yazmayı,
misyonu gereği sürekli yalan beyanda bulunmayı alışkanlık haline getirmiş.
- Aslında işini yapıyor, görevi bu.
- Kişileri görmeden, muayene etmeden kimyasal silah saldırısı suçlamasında bulunuyor.
- Daha önce Uğur Mumcu ve katledilen öteki aydınların davasında yine sanıkları görmeden işkence raporu vermiş, suçluların itirafçı olmasını engellemişti.
Ceyhan Mumcu açık açık anlatıyor.
Bunlar biliniyor ama birçokları ABD’den, AB’den esen güçlü rüzgardan ötürü Fincancı’yı kahraman gösteriyor.
Ergenekon davasına da hiç ilgisi olmadığı halde şikayetçi, müdahil olarak katılmıştı. Sanıkların kendisini tehdit ettiği yönünde uydurma beyanlarda bulunmuş, muhbirlik yapmıştı.
Tüm bunlar vatandaşlık suçu, insanlık suçu!
Ama TTB başkanı olarak en çok üstünde durulması gereken şey Deontolojik suç.
- Sen nasıl muayene etmediğin kişiler hakkında rapor verir,
tıbbi beyanda bulunursun!
Bu suç için insanlar kime şikayet etsin? Tabipler Birliği’ne mi?
Dr. Kaan Arslanoğlu
=========================
Dr. Kaan Arslanoğlu bir Psikiyatri uzmanı, yazar. Gün içinde bu iletisi ile ilgili bir yalanlama da olmadı bu saate dek.
Öte yandan, bu gün biri 3 öbürü 2 yıldızlı güvendiğimiz, saygın – yurtsever 2 yüksek rütbeli subayla (general, amiral) iletişim kurduk. TSK’da kimyasal silah bulunmadığını, dolayısıyla kullanılmasının da söz konusu olamayacağını, çok net ve kesin bir dille bize belirttiler. MSB de geçtiğimiz günlerde bu yönde açıklama yaptı.
Dolayısıyla, Dr. Fincancı’nın öteden beri süregelen söz ve eylemleri ortadadır. Bu kişi, sayıları 200 bini aşan Türk Hekimlerini temsil saygınlığını gösterememiştir. İdeal olanı hiç olmazsa 2. kez Başkanlığa aday olmaması ya da bu son olay patlak verdiğinde, TTB’ye ve onbinlerce hekime zarar vermemek için hemen istifa idi. Dr. Fincancı bunu yapmadı, TTB Başkanlığı zırhını, artık nereye dek ve ne ölçüde olacaksa, koruyucu olarak kullanma yolunu seçti.
Dilek ve önerilerimiz :
- Dr. Fincancı TTB MK Başkanlığından hemen istifa etmelidir.
TTB MK 1. yedeği çağırarak yeniden Başkan seçmeli ve olağanüstü seçimli genel kurul kararı almalıdır.
Örgütün adından “Türk” sözcüğü kesinlikle çıkarılmamalıdır. Hemen hemen tüm dünyada bu yol gelenektir :
– British Medical Association
– American Medical Association
– Italian Medical Association
– Japan Medical Association
– French Medical Association
……
Pireye kızıp yorgan yakmanın anlamı yoktur. TTB, TMMOB…. Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşları olup, Anayasanın 135. maddesi güvencesine sahiptir.
Sonuç olarak :
- Dr. Fincancı TTB MK Başkanlığından hemen istifa etmelidir.
- Dr. Ş.K. Fincancı tutuksuz ve adil yargılanmalıdır.
- İktidar bu olayı gerekçe yapıp Anayasanın 135. maddesine ve demokrasiye aykırı
yeni yasal düzenlemelere ve kayyım atamasına gitmemelidir.
- Buna karşılık şimdiki TTB MK, kamuoyundan özür dileyerek hemen seçimli olağanüstü genel kurul kararı almalıdır.
Sevgi ve saygı ile. 27 Ekim 2022, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik twitter : @profsaltik