Etiket arşivi: Şebnem Korur Fincancı

Muhalefet etmek eylemi 

DR. CEYHUN BALCI
ESKİ İZMİR TABİP ODASI YÖNETİCİSİ

31 Ekim 2022, Cumhuriyet

Son bir haftanın gündemine oturan Şebnem Korur Fincancı olayı tutuklamayla sonuçlandı. Tutuklama aşırı bir uygulama mıdır? Hukukçuların tartışacağı, görüş sunacağı bir alandır. Şu aşamada, yargılanması önde gelen dilektir.

Bu noktada değinilmesi gereken önemli bir ayrıntı var. Bu tutuklamayı “muhalif” olmasına bağlayanlar da eksik değil. Güçler ayrılığının yerini güçler birliğine bıraktığı günümüz Türkiyesi’nde bu bağlamdaki kuşkulara şaşırmamak gerekir. Çok değil birkaç yıl önce, Şebnem Korur Fincancı’nın kendisinin değilse bile, benzer düşüncedekilerin açılım masalarının değişmez konukları olduğunu anımsayalım.

Tutuklanmasıyla sonuçlanan sürecin merkezindeki Şebnem Korur Fincancı’nın Açılım Sürecinin tutkulu kişiliklerinden olduğunu unutmayalım. Bununla da yetinmeyip Şebnem Korur Fincancı’ nın Türkiye’nin temellerini sarsan ve emperyalizm destekli FETÖ kurgusu olduğu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak denli ortaya konmuş olan Ergenekon ve Balyoz başta olmak üzere derin iz bırakan ve günümüzde de etkileri süren davaların “müdahil” kişisi olduğunu bir kenara not edelim.

KUTSAL OLGU

Şimdi “muhalefet etmek” kavramına değinelim. Yirmi yılı doldurmaya gün sayan AKP iktidarının her geçen gün toplumu sıkan ve boğan bir cendereye dönüşmüş olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu olumsuz ortamda “muhalefet etmek” eylemine ilişkin toplumsal gereksinimin altını da önemle çizelim.

Bu koşullar altında muhalefet etmenin değerli olmakla kalmayan, gerekli olan bir duruş olduğu açıktır. Biraz daha ileri gidilerek denilebilir ki muhalefet etmek ya da muhalif olmak bu yanıyla kutsal bir olguya dönüşmüştür. Hiç kuşkusuz öyledir. İktidar-muhalefet ilişkilerinin her geçen gün asimetrik görünüme büründüğü, orantıdan arındığı günümüz Türkiye koşullarında bu algıya şaşırmamak gerekir. Özetle, “muhalefet etmek” ve “muhalif olmak” ilgi gören, alıcısı çok olan bir ürüne dönüşmüştür Türkiye’de.

BEŞİNCİ KOL

Şimdi kime, neye ve nasıl muhalefet sorularına dönelim. Gereksinimin ve istemin üst düzeyde olduğu muhalefet etmek ya da muhalif olmak kapsamında kimilerinin fırsatçı davrandıklarını görüyoruz. Başka deyişle, muhalefeti siyasetin olağan bir öğesi olmaktan çıkarmaktadır bu kimileri.

İktidarın olumsuz uygulamalarına yönelik gibi görünen kimi çakma muhalefet çıkışlarının iktidardan çok devlete yöneldiği gözlenmektedir. Ülkenin birliğine, dirliğine ve varlığına yönelen bu sözde muhalefet anlayışının bir kavram kargaşasından yararlandığı açıktır. Beşinci kol hevesleriyle de bezeli bu odakların muhalif görünümlü yıkıcılık isteği içinde olduklarını saptamak abartı olmasa gerektir.

ÖNEMLİ AYRINTI

Yine işin hukuksal boyutuna ve yorumuna girmekten kaçınarak, Şebnem Korur Fincancı olgusunda, iktidara yönelik görünümlü devlete muhalefet gerçeğine vurgu yapmak gerektiğini düşünüyorum.

İktidara gibi görünen devlete muhalefet yaklaşımından en çok etnik ayrılıkçı terörün ve her şeye karşın varlığını sürdürmeye kararlı olan FETÖ odaklarının yararlanma çabasını saptamanın önemli olduğu kanısındayım.

Doksan dokuzuncu yaşını kutladığımız Cumhuriyetimizin yüzüncü yaşını görmek istiyorsak bu önemli ayrıntıyı göz ardı etmemeliyiz.

Beşinci kol

featuredDr. Ceyhun Balcı


Beşinci kol – VeryansınTV (veryansintv.com)

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Başka şekilde elde edilemeyen, etki altına alınamayan kitleyi (milleti) propaganda, casusluk, sabotaj ya da terör yoluyla istenen biçime sokmak olarak tanımlanmış kaynaklarda Beşinci Kol etkinliği. İspanya İç Savaşı sırasında Madrid’e 4 kol halinde ilerleyen faşistlere Madrid içinden destek olanlara beşinci kol göndermesine rastlanıyor pek çok kaynakta. Yine, klasik düzende 4 kol olarak yürüyen orduya destek amaçlı olarak düşman ülkede yürütülen casusluk etkinlikleri beşinci kol olarak adlandırılmıştır.

Beşinci Kol etkinliklerinin emperyalizmin günümüzdeki en etkin silahlarından birisi olduğu kuşkusuzdur. Silah zoruyla ve saldırganlıkla hedefe erişmenin her zaman ve her ortamda başarı şansı olmadığı düşünüldüğünde Beşinci Kol etkinliğinin küresel ölçekteki önemini ve yaygınlığını anlamak kolaylaşacaktır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey (TTB MK) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın geçtiğimiz günlerde etnik bölücülüğün sözcülüğünü yapan bir medya ortamında Türk Ordusu’nu kimyasal silah kullanmakla suçlaması doğal olarak gündemde önemli yer tuttu.

Başta hekim kitlesi olmak üzere toplumun her kesiminden öfkeli tepkiler yükseldi bu sorumsuz ve bir o kadar aymazlık ürünü açıklamaya. Doğrusu bu açıklamanın benzerlerine pek çok kez tanıklık etmiş bir hekim olarak son çıkışa da şaşırmadım.

BİR TANIKLIK

Yıl 2014. Yer Ankara! Daha birkaç ay önce TTB Genel Kurulu yapılmıştı. Kasım ayı başında bu kez olağanüstü genel kurul için aralarında benim de bulunduğum İzmir Tabip Odası TTB Büyük Kongre delegeleri Ankara’ya çağırıldı. Gündem mi? Üye ödentilerinin gözden geçirilmesi, düzenlenmesi ve güncellenmesi. Soğuk kasım gününde Ankara’da toplanan olağanüstü genel kurulun gerçek gündemi çok geçmeden anlaşıldı.

  • Rojava Devrimi”ni selamlamak için genel kuruldan bir heyet oluşturulması.

İnanması güç ama neredeyse gün boyu süren tartışmalar bu bağlamdaydı.

TTB ARKA BAHÇE Mİ?

Türkiye’de toplumcu hekimliğin öncüsü Nusret Fişek hocanın TTB yönetiminden ayrılması sonrasındaki 30 yıl boyunca TTB etnik ayrılıkçılığın arka bahçesine dönüştürüldü. Bu nedenle, az önce paylaştığım yaşanmışlık kesinlikle şaşırtıcı sayılmazdı bu süreci yakından izleyenler için.

  • Şebnem Korur Fincancı’nın çıkışına dönecek olursak

Dayanaksızlığı ve gerçekdışılığı bir yana, yasayla kurulmuş bir meslek kuruluşunun başındaki kişinin ayrılıkçı teröre kol kanat geren bir televizyon kanalında ne işi vardı diye sormakla başlayabiliriz işe.

Türk Ordusunun envanterinde bulunmadığı pek çok kez dile getirilen kimyasal silahlarla ilgili bir savın bölücülüğün sözcülüğüne eşdeğer bir ortamda dile getirilmesi kabul edilebilir gibi değildir. Burada amaçlananın bir kuşkunun dile getirilmesinden çok emperyal destekli ayrılıkçılığa kamuoyu desteği sağlanması olduğu açıktır.

Her şeyi bir yana bırakıp sormak gerekir!

Bugün ülkemizin güneydoğusunda yoğunlukla kendisini gösteren, sınır ötesinde yuvalanma ve barınma olanağı bulan ayrılıkçı terör kimlerce özendirilmektedir ve desteklenmektedir? Terör örgütüne sözde bağlaşığımız ABD’nin TIR’lar dolusu silah gönderdiği ve ayrılıkçılığı saklamaya gerek duymaksızın silahla donattığı ve bu donatımı sürdürdüğü nasıl olur da göz ardı edilebilir?

Avrupa’nın pek çok ülkesinin yanı sıra Atlantik’in karşı kıyısındaki başemperyalist ABD’nin ayrılıkçı teröre verdiği destek kuşkuya yer vermeyecek denli ortadadır.

  • Ayrılıkçı terör dünyanın başka pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de emperyalist kurgunun gereği olarak varlığını sürdürmektedir.

Bu gerçekten hareketle ayrılıkçı teröre yakınlık duyan, bununla da yetinmeyip destek olan, kol kanat geren herkes, konumu ne olursa olsun emperyalizmin piyonu olmayı içine sindirmiş olmaktadır. Bu duruma destek olanların kendilerini siyasi yelpazenin neresinde gördüklerinden çok, kimin yararına duruş içinde olduklarına bakmak çok daha doğru olacaktır.

KOÇBAŞINA DÖNÜŞTÜRÜLEN TTB

Şebnem Korur Fincancı’nın duruşunda vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta, sorunları dağları aşmış bir meslek grubunun kamu kurumu niteliğindeki kuruluşunun başındaki kişi olarak asal görevini bir yana bırakarak üzerine görev olmayan konulara odaklanmış olmasıdır. Şebnem Korur Fincancı için TTB öncelikli değil ikincil bir olgudur dersek yanılmış olmayız. Kendi görüşlerini ve düşüncelerini yayarken, terör odaklarına yakınlık duymakta sakınca görmezken, TTB’nin gücünden yararlanmaktadır. Başka deyişle kendisi TTB’ye güç katacak yerde, başında bulunduğu kurumun gücünü başka amaçla koçbaşı olarak kullanmaktadır.

Türkiye’deki 170.000’i aşkın (AS: 200 binin biraz üstünde) hekimin yasayla kurulmuş meslek kuruluşu olan TTB, yönetilecek olmaktan çok sıçrama tahtası işlevi gören ikincil bir oluşuma dönüştürülmüştür. Şebnem Korur Fincancı bu çıkışıyla bir yandan sorunlarına çözüm getirmekle yükümlü olduğu hekim topluluğuna zarar verirken diğer yandan da ayaklarını bastığı ülkeye ihanete eşdeğer kötülük yapmış olmaktadır.

RASTLANTI MI?

Bu arada, barolarda da seçim eğik düzlemine girildiği bugünlerde İzmir Barosu seçimli genel kurulundan (22.10.2022) gelen bir haber de bu yazının konusuyla ilintisi nedeniyle ilgi çekiciydi. Genç bir avukat hanımefendi ayrılıkçı ve etnikçi söylemlerini kürsüden dile getirme sınır tanımazlığı sergiledi. TTB ortamında bu ve benzeri söylemler pek çoğumuzu şaşırtmazken, İzmir Barosu ortamında etnikçi-ayrılıkçı çıkış tarihte bir ilk olarak kayıtlara geçmiş olmaktaydı.

Önce TTB sonra Baro! Rastlantı mı diye sormakla yetiniyorum. Kısa zaman aralığında yaşanan ardışık iki olay doğal olarak beşinci kol etkinliğini çağrıştırdı. Yazının başındaki Beşinci Kol girişi bu çağrışımın ürünüydü.

İĞNEYİ KENDİMİZE…

6023 sayılı yasayla 1953’te kurulan Tabip Odalarına üyelik, 12 Eylül döneminde yapılan bir düzenlemeyle zorunlu olmaktan çıkartılmıştır. Üye olma zorunluluğu özel hekimlik alanında çalışan hekimlerle sınırlandırılmıştır. Her şeye karşın hekimlerin önemli niceliğinin kamuda çalıştığı gerçeği önümüzde durduğuna göre, Tabip Odalarının önemli bir üye kaynağından yoksun bırakıldığı açıktır. Şebnem Korur Fincancı ve çizgisinin TTB ortamına egemen olma fırsatı bulması, Tabip Odalarına üye olan hekimlerin seçimlere ilgisizliğinden kaynaklanmaktadır. Tüm hekimlerin değil üyelerin % 15-20’sinin seçtiği Tabip Odası ve TTB yöneticilerinin “beşinci kol etkinliği” içinde yer alıyor izlenimi vermelerine şaşırılabilir mi?

Şebnem Korur Fincancı’nın çıkışı sonrasında TTB’yi kapatalım sesleri yükselebilir kimi odaklardan. Nasıl ki yargıdan kaynaklı sorunları adliyeleri kapatarak çözmeyi aklımıza getirmiyorsak, TTB’de yaşanan sorunları da TTB’yi kapatarak çözmek akılcı olmayacağı gibi, tutarlı bir yaklaşım da olmayacaktır. Yakın geçmişte benzer durumlar karşısında ülkemizi yönetenlerin sergilediği tutum ve uygulamalar anımsandığında “TTB’yi kapatma” olasılığının hiç de düşük olmadığını saptamak zorunda olmanın yarattığı kaygının da ayrıca acı verici olduğu kuşkusuzdur. (AS: Kanımızca kayyım atanır..)

Hekimlerin ezici çoğunluğunun benimsemediği, görüş birliği içinde olmadığı TTB yöneticilerinin bulundukları yerden uzaklaştırılmaları ve o yöneticilerin önderliğinde kuruma egemen olan çizgi kaynaklı kısır döngüye son verilmesi fırsatı pek çok kez yakalanmış olsa da, ilgisizlik ve katılımsızlık bu fırsatın tepilmesi sonucunu doğurmuştur.

Emperyal sözcülüğüne heveslenen,
beşinci kol etkinliğine özdeş davranışlar içinde olmakta sakınca görmeyen
TTB MK Başkanı Şebnem Korur Fincancı
hiç kuşkusuz birincil sorumludur, baş kusurludur.

Ancak, ilgisiz ve katılımsız biz hekimlerin bu olumsuzluktaki sorumluluğu da görmezden gelinemez. Bugün bir kez daha su yüzüne çıkan bu olumsuzluk geçmişte de pek çok kez gündeme gelmişti. Yaşananlardan ders alınıp da keşke bu olumsuzluğa hekimlerin kendi kurumlarına sahip çıkan oylarıyla son verilseydi demekten alamıyorum kendimi.

  • Her şeye karşın Şebnem Korur Fincancı’nın istifa ederek hekimler başta olmak üzere kamuoyunun beklentilerini karşılamak gibi bir seçeneği olduğunu anımsatarak…

FIRSAT BU FIRSAT

Kestirilebileceği gibi Şebnem Korur Fincancı istifa istemlerini kulak arkası etti. Hatta, hızını alamamış olmalı ki soluğu Almanya’da aldı. Bir yanında etnikçilerle diğer yanında FETÖ’cülerle Türkiye’deki insan haklarını konuştu. Türkiye karşıtlığını sürdürdü demekle yetinelim.

Bu arada, Fincancı’nın içinde olduğu etnikçilikle iktidarın bitip tükenmez ümmetçilik anlayışının ortak paydada buluştuğu izlenimi yaratan gelişmeler de yaşanıyor.

Cumhurbaşkanı “o kişinin başında bulunduğu…” sözleriyle başlayan değerlendirmesinde Türk Tabipleri Birliği’ni niteleyen “Türk”ü silme ya da Baroda yeltenildiği gibi hekimlikte de çoklu meslek kuruluşu oluşturma doğrultusunda işaret vermiş oldu. Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmaya eşdeğer bir girişim.

Fincancı ve ekibini sevindireceği kuşkusuz.
==================================

Dostlar,

Dr. Ş.K. Fincancı hakkında bu sitede epey yazı yayınladık. 2020 Haziran’ında TTB seçimli genel kurula giderken, hemen ardından… bu kişinin TTB Merkez Konseyi’ne (TTB MK) aday gösterilmemesi hele Başkan olarak kesinlikle seçilmemesi için düşüncelerimizi gerekçeli ve belgeli olarak açıkladık. Ardından Dr. Fincan’cıyı istifaya çağırdık. Olmadı… 2 yıl sonra 2022 Haziran’ında oyları azalarak gene TTB MK içinde yer aldı ve adeta inatlaşırcasına “gene” TTB MK Başkanı seçildi 11 kişi içinde.

Bu gün tutuklama kararı verilene dek suskun kaldık.

Tutuksuz yargılamanın daha doğru ve adil olduğu kanısındayız, bu kesin.

Tutuklama kararının ardından bizim de düşüncelerimizi açıklama hak ve yükümümüz var. 1977’de hekim olduğumuz yıldan bu yana 45+ yıldır TTB üyesiyiz ve meslek örgütümüze çok emeğimiz oldu. O’ndan da çok şey öğrendik.

Çok değerli meslektaşımız Dr. Ceyhun Balcı bizi de çok iyi dile getirmiş. Onbinlerce hekimin benzer düşündüğünden hiç kuşku duymuyoruz. Kamuoyu Dr. Fincancı’yı çok az tanıyor. Hekimlerin de epeycesi öyle. Dolayısıyla cansiperane savunma temelsiz.. Uğur Mumcu‘nun kardeşi Av. Ceyhan Mumcu ile açın konuşun.. Yazdıklarını okuyun. Uğur Mumcu davasında Fincancı’nın neler yaptığını.. (https://youtu.be/l4Rb0wxy9qg?t=1536, 31 Oca 2022 ‘Şebnem Korur Fincancı Uğur Mumcu’nun Katillerinin Salınmasını Sağladı!’ Ceyhan Mumcu | Saygı Öztürk, Sisler Bulvarı, KRT)

Av. Ceyhan Mumcu’ya göre; adeta yurt dışından uzanan eller Fincancı’yı devreye soktu ve Uğur Mumcu cinayeti nedeniyle yakalanan şüphelilerin İŞKENCE ALTINDA ifade verdikleri tezi o gece yarısı üretildi. Fincancı, ısmarlama ve uzaktan rapor yazdı bu şüphelilere. Bu açıkça suç. İnsanları görmeden, muayene edip bilimsel kanıtlara dayandırmadan adli rapor düzenlemek ağır suç,

  • Uğur Mumcu’nun kemikleri sızlıyordur hiç kuşku duymuyoruz...

Bu gün what’s up üzerinden bir ileti dağıtıldı, çok okundu. Buraya aktaralım :
***
ONUN İŞİ SAHTE RAPOR, SAHTE BEYAN…

Şebnem Korur Fincancı… Okul yıllarından beri arkadaşım. Daha doğrusu eski arkadaşım.

  • Kişileri görmeden rapor yazmayı,
    misyonu gereği sürekli yalan beyanda bulunmayı alışkanlık haline getirmiş
    .
  • Aslında işini yapıyor, görevi bu.
  • Kişileri görmeden, muayene etmeden kimyasal silah saldırısı suçlamasında bulunuyor.
  • Daha önce Uğur Mumcu ve katledilen öteki aydınların davasında yine sanıkları görmeden işkence raporu vermiş, suçluların itirafçı olmasını engellemişti.

Ceyhan Mumcu açık açık anlatıyor.

Bunlar biliniyor ama birçokları ABD’den, AB’den esen güçlü rüzgardan ötürü Fincancı’yı kahraman gösteriyor.

Ergenekon davasına da hiç ilgisi olmadığı halde şikayetçi, müdahil olarak katılmıştı. Sanıkların kendisini tehdit ettiği yönünde uydurma beyanlarda bulunmuş, muhbirlik yapmıştı.

Tüm bunlar vatandaşlık suçu, insanlık suçu!

Ama TTB başkanı olarak en çok üstünde durulması gereken şey Deontolojik suç.

  • Sen nasıl muayene etmediğin kişiler hakkında rapor verir,
    tıbbi beyanda bulunursun!

Bu suç için insanlar kime şikayet etsin? Tabipler Birliği’ne mi?

Dr. Kaan Arslanoğlu
=========================

Dr. Kaan Arslanoğlu bir Psikiyatri uzmanı, yazar. Gün içinde bu iletisi ile ilgili bir yalanlama da olmadı bu saate dek.

Öte yandan, bu gün biri 3 öbürü 2 yıldızlı güvendiğimiz, saygın – yurtsever 2 yüksek rütbeli subayla (general, amiral) iletişim kurduk. TSK’da kimyasal silah bulunmadığını, dolayısıyla kullanılmasının da söz konusu olamayacağını, çok net ve kesin bir dille bize belirttiler. MSB de geçtiğimiz günlerde bu yönde açıklama yaptı.

Dolayısıyla, Dr. Fincancı’nın öteden beri süregelen söz ve eylemleri ortadadır. Bu kişi, sayıları 200 bini aşan Türk Hekimlerini temsil saygınlığını gösterememiştir. İdeal olanı hiç olmazsa 2. kez Başkanlığa aday olmaması ya da bu son olay patlak verdiğinde, TTB’ye ve onbinlerce hekime zarar vermemek için hemen istifa idi. Dr. Fincancı bunu yapmadı, TTB Başkanlığı zırhını, artık nereye dek ve ne ölçüde olacaksa, koruyucu olarak kullanma yolunu seçti.

Dilek ve önerilerimiz :

  • Dr. Fincancı TTB MK Başkanlığından hemen istifa etmelidir.

TTB MK 1. yedeği çağırarak yeniden Başkan seçmeli ve olağanüstü seçimli genel kurul kararı almalıdır.

Örgütün adından “Türk” sözcüğü kesinlikle çıkarılmamalıdır. Hemen hemen tüm dünyada bu yol gelenektir :
British Medical Association
American Medical Association
Italian Medical Association
Japan Medical Association
French Medical Association
……
Pireye kızıp yorgan yakmanın anlamı yoktur. TTB, TMMOB…. Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşları olup, Anayasanın 135. maddesi güvencesine sahiptir.

Sonuç olarak                                               :

  • Dr. Fincancı TTB MK Başkanlığından hemen istifa etmelidir.
  • Dr. Ş.K. Fincancı tutuksuz ve adil yargılanmalıdır.
  • İktidar bu olayı gerekçe yapıp Anayasanın 135. maddesine ve demokrasiye aykırı
    yeni yasal düzenlemelere ve kayyım atamasına gitmemelidir.
  • Buna karşılık şimdiki TTB MK, kamuoyundan özür dileyerek hemen seçimli olağanüstü genel kurul kararı almalıdır

Sevgi ve saygı ile. 27 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net           profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

 

3 Kasım 2021 Nusret Fişek Anması

3 Kasım 2021, Nusret Fişek Anması Webinar Etkinliği


3 Kasım 2021, Prof. Dr. Nusret Fişek Anma Webinar Etkinliği programı ekte ve aşağıdadır.

ÜSTAT FİŞEK’İN “SOSYAL TIP” DEDİĞİ…

Başlıklı yazımıza da bakılması dileğiyle..

Oturumu canlı izledik youtube’da (TTB kanalında)

Şu iletiyi yazdık (chat bölümüne) :

  • ADD’nin 50 kurucusu içinde 2. sırada yer alan Nusret Fişek, aynı zamanda kalpaksız bir kuvayı milliyecidir. O’nu, emeğini, ürünlerini saygı ile selamlarım. Emaneti SOSYAL DEVLETİ ve türevi sosyal tıbbı, ATATÜRK devrim ve ilkelerini savunmayı sürdürerek O’nun anısını yaşatabiliriz. 1971’den bu yana 50 yıllık öğrencisi ve dava arkadaşı, yoldaşı olarak bu toplantıya katkı veren ve katılan herkesi saygı ile selamlarım. Dr. Ahmet SALTIK 03 Kasım 2021   

Toplantıya emek verenlere ve konuşmacı 3 değerli meslektaşımıza teşekkür ederiz.

Kaçıranlar şu adresten izleyebilir : Prof. Dr. Nusret Fişek Anma Etkinlikleri – YouTube

Sevgi ve saygı ile. 03 Kasım 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Nusret Fişek’in 1971’den beri 50 yıllık öğrencisi, asistanı…
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Doktorlar neden korkuyor??

Doktorlar neden korkuyor??

Prof. Dr. Suat ÇağlayanProf. Dr. Suat Çağlayan

ODATV, 23.10.2020
https://odatv4.com/doktorlar-neden-korkuyor-23102014.html
Türk Tabipleri Birliği (TTB) –korona ile uğraşan hekimlerin katılmamasından yararlanarak– çok dar katılım ile yaptığı seçimlerle bir Merkez Konseyi (MK) seçti. Başkanlığına da Şebnem Korur Fincancı’yı getirdi.

Yapılma zamanının yanlışlığı kadar, TTB MK’nin başına getirilen Şebnem Korur Fincancı da hekimlerin büyük bir bölümünün canını sıktı. Çünkü onun başkanlığındaki TTB MK’nin, hem hekimlerin özlük hakları ile halk sağlığını yeterince koruyamayacağı, hem de ülkemizin ulusal duyarlıklarına uzak kalacağı yönünde korkuları var.

Bir başka büyük tehlike de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TTB’ye karşı var olan olumsuz tavrının, Başkan Fincancı nedeniyle daha da sertleşmesi! Barolardan sonra hedef tahtasına hekimlerin tek örgütü olan TTB’yi oturtmuş bulunan Sayın Erdoğan’ın, hekimleri bölmek için Fincancı’nın geçmişte yaptıklarını kullanması işten bile değil.

BUNLARI NASIL SÖYLER

Şebnem Korur Fincancı’nın TTB MK Başkanı olarak seçilmesi ile birlikte, geçmişte söyledikleri yeniden ortalığa dökülmeye başladı. Söylediği iddia edilen- ve yalanlamadığı- sözler, Türkiye Cumhuriyeti’nin duyarlıklarını paylaşan hekimler tarafından kabul edilir gibi değil!

Davet edildiği bir yurtdışı toplantısında söylediği iddia edilen sözler şunlar;

“Ermeni soykırımını lanetliyoruz! Eğer bu soykırımı Ermeni anne babalarımız
kabul ediyorsa, o soykırım var demektir! Kahrolsun Faşist Türkiye Cumhuriyeti.”

Sayın Fincancı, sadece Ermeni iddialarına destek vermekle kalmamış, yazılanlara göre, Kürt halkımızı da işin içine katarak;

“Türkiye Cumhuriyeti paranoya ve histeriyle Kürt halkına soykırım yapıyor!”
iddiasında da bulunmuş.

Ayrıca, Öcalan’a Özgürlük Platformu’na da üyeliği varmış

Ancak…

HEKİMLER İKİ KORKU ARASINA SIKIŞTI

Çok sayıda hekim ve hekim örgütünün korkusu sadece Fincancı’nın oraya seçilmiş olması değil… Zaten Tabip Odalarına karşı niyeti bozuk olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Fincancı’nın kişiliğini kullanarak hekimlere ‘çoklu tabip odası’ dayatmasında bulunarak hekimleri bölmesinden de korkuluyor. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı aradığı fırsatı bulmuş olmanın heyecanıyla bu seçeneği dile getirdi bile! İki olumsuzluk arasına sıkışan hekimlere ait 21 tabip odası ile 7 hekim platformu, hem tepkilerini hem de önerilerini dile getirmek için önemli bir ortak bildiri yayınladılar.

Bildiri şöyle;

ÇOK BÜYÜK HEKİM KİTLESİ ‘TEK ve BAĞIMSIZ’ TTB İSTİYOR

“Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Tabip Odalarının, ‘çoklu meslek örgütü’ haline getirilmesi bugün yaşadığımız sorunlara çözüm getirmez, Türk Tabipleri Birliği’nde vatanımızın ve milletimizin bölünmez bütünlüğüne karşıt kimliklerin etkin olmasını önlemez.

Türk hekimleri, meslek örgütümüzün bugün getirildiği konumdan, özellikle TTB Merkez Konseyi (MK) Başkanlığına getirilen kimlikten büyük rahatsızlık duymuştur. Bu kişinin ve destekçilerinin geçmiş etkinlikleri TTB kimliğine büyük zarar vermiştir.

Türk Hekimleri olarak mücadelemiz, 1953 yılında kurulan Türk Tabipleri Birliği’nin kurumsal kimliğine karşı değildir. Geçmişinde ulusal birlik ve beraberliğimize karşıt tutum almış bir kimliğin ve destekçilerinin TTB MK Başkanlığına ve yönetimine getirilmiş olmasına karşıdır.

Hekim haklarının ve toplum sağlığının savunulabilmesi için zorunlu olan hekimlerin birliğini sağlaması mümkün olmayan bu kişi öncelikle TTB MK Başkanlığından ayrılmalıdır.

Çoklu meslek örgütü girişimi ise bu sorunlar için bir çözüm olamaz. Çünkü;

a-   Çoklu meslek örgütü girişimi, çok sayıda Oda kurulması ve dolayısıyla Odaların siyasallaşmasının önünü açacaktır. Bugün yaşadığımız sorunu çözümsüz hale getirecektir.
b-  Odalar arası rekabet, hekim haklarının savunulması açısından hekimlerin zaman ve enerjisini tüketecektir.
c-   Hekimlerin katılımı azalacak, hekim hakları savunulamadığı gibi Türkiye Cumhuriyeti’ne kasteden azınlıklara da meydan verilecektir.

Türk Hekimleri, vatanına milletine ve asırlık geleneklerine bağlıdır. Meslek örgütümüzün adındaki “Türk” kelimesi biz Tıbbiyeliler için övünç kaynağıdır, kaldırılması kabul edilemez. Bunun adımızdan kaldırılması, kavrama düşman olanların işine yarar.

Bugün Türk Hekimleri olarak inanıyoruz ki meslek Odamızın, her zamankinden çok, tüm hekimlerimizin desteğine ihtiyacı vardır.

Bizler, TTB’nin bugün içine düşürüldüğü durumdan kurtarılabilmesi için;

1-   Bütün hekimlerin Odalara üyeliğinin ve seçimlere katılımının zorunlu hale getirilmesini…2-   Oda ve TTB seçimlerinde hekimlerin katkılarının yer alabilmesi için seçimlerin nisbi temsille yapılmasını, öneriyoruz!

Bugün, hekim hakları ile birlikte vatanımızın ve milletimizin birliğini savunacak güçlü bir meslek örgütü olabilmesi adına TTB’ye sahip çıkmak için bütün meslektaşlarımızı Tıbbiyeli Hikmet ruhuyla davranmaya davet ediyoruz. Saygılarımızla”

Bu görüşlerin tamamına katılmayabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, bu hekim örgütlerinin istediği iki şey var;

1-   TTB MK Başkanının oradan ayrılması,
2-   TTB sayısını artırmadan seçim ve üyelik yöntemlerinde bazı değişiklikler yapılması!

Hekimlerin yarıdan çok daha fazlasını temsil ettiklerini söyleyen bu hekim örgütleri, açıklanan bildiride tek tek adlarını yazmışlar!

Afyonkarahisar Tabip Odası,
Aksaray Tabip Odası,
Amasya Tabip Odası,
Çorum Tabip Odası,
Denizli Tabip Odası,
Erzurum- Kars- Iğdır- Ardahan- Bayburt- Gümüşhane Tabip Odası,
Kahramanmaraş Tabip Odası,
Karaman Tabip Odası,
Kayseri Tabip Odası,
Konya Tabip Odası,
Kütahya Tabip Odası,
Malatya Tabip Odası,
Nevşehir Tabip Odası,
Niğde Tabip Odası,
Ordu Tabip Odası,
Rize Artvin Tabip Odası,
Sakarya Tabip Odası,
Sinop Tabip Odası,
Tokat Tabip Odası,
Yozgat Tabip Odası,
Ankara Tabip Odası, Hekimiz Biz Grubu,
Antalya Tabip Odası, Önce Hekim Grubu,
Balıkesir Tabip Odası Önce Hekim Grubu,
İstanbul Tabip Odası CumhuriyetçiHekimler Grubu,
İzmir Tabip Odası Hekim Güçbirliği Grubu,
14 Mart Tıbbiyeliler Derneği,
İstanbul Hekim Hakları Derneği.

Çoklu TTB: Tabuta çakılan son çivi!

Çoklu TTB: Tabuta çakılan son çivi!

Dr. Ceyhun Balcı
https://www.veryansintv.com/coklu-ttb-tabuta-cakilan-son-civi
17 Ekim 2020

MHP önderi Bahçeli’nin haftalar önceki çıkışıydı: “TTB (Türk Tabipleri Birliği) kapatılsın! Yönetcileri soruşturulsun, kovuşturulsun!”

Tek yetkili Cumhurbaşkanı bu çıkışı farklı bir yorumla tamamladı!

Çoklu TTB görüşü bir bakıma ölümü gösterip hastalığa razı etmek olarak da yorumlanabilir.

Gerçekte TTB’nin kapatılması ile Çoklu TTB arasında pek de fark olmadığının altını çizmekle başlayalım. İkincisinde “kapatmadan kapatma” söz konusudur. Çok daha kötüdür!

En yetkili ve muktedir ağızdan süreç başlatılmışken, bundan sonra bu gelişmeye karşı hekim kamuoyunun nasıl bir duruş göstereceği tartışılabilir.

TTB’yi son 25 yıldır yöneten grupçuklar koalisyonu bugün gelinen noktada hekim kamuoyunu öylesine bölüp, parçalayıp etkisizleştirmiştir ki, tabuta çakılan son çiviye eşdeğer bu düzenlemeye karşı hekim kamuoyu duruşundan kuşkuya düşmek kaçınılmazlaşmaktadır.

Bugün için 165 bin hekimin gözbebeği olması gereken ve geçmişinde sayısız şanlı sayfa olan

  • TTB dış kaynaklı etnikçiliğin yuvasına dönüştürüldüğü için

zaten uzunca süredir kendi kitlesi olan hekimlerden kopmuş bir görüntü vermekteydi. Dolayısı ile Türk kamuoyu gözünde de herhangi bir öneme ve saygınlığa sahip değildi.

Denebilir ki, bu böyle olmasa da her kişi ve kuruluşu “kendisileştirme” tutkusuyla yanıp tutuşan siyasi iktidar yine de benzer bir uygulamaya yönelmez miydi? Kuşkusuz bu kuşku ve öngörü de yersiz değildir.

Ancak, ikisi arasındaki fark saygınlığı ve güvenilirliği olan bir TTB’nin arkasında duracak hekim yığını ve Türk kamuoyuyla açıklanabilir. Az şey değildir.

Uzunca süredir dile getirmeye çalıştığımız kaygılarımızın da yersiz olmadığı bu önemli gelişmeyle bir kez daha doğrulanmıştır.

ŞEBNEM KORUR FİNCANCI ADIMI

Salgın ortamındaki baskın seçimlerle iktidarlarını pekiştirmek isteyen grupçuklar koalisyonu ortamdaki olumlu havayı değerlendirerek TTB Merkez Konseyi’nin başına çok daha ılımlı ve saygın bir kişiliği getirmek yerine, etnikçiliği ve Türkiye karşıtlığıyla nam salmış Şebnem Korur Fincancı’yı getirince iktidar için tabuta son çiviyi çakmak kolaylaşmış oldu! Kurumun başına adı terörle ilişkilendirilemeyecek birisini getirmek bu kadar zor muydu diye sormaktan alamıyor kendisini insan!

Öte yandan; çoklu tabip odası düzenlemesi yasalaşıp da yürürlüğe girince olacakları şimdiden söylemiş olalım!

Herkes kendi meşrebindeki Odaya üye olacaktır. Böylelikle yaşamın öbür alanlarındaki ayrıştırma ve kutuplaştırma hekimlik gibi siyaset üstü olması gereken ortama da taşınmış olacaktır. Kuşkusuz bu çoklaşmada kimi Odalar iktidara yakın olacaktır. İktidar bu oluşumları koruyup, kollayacak ve kök salmalarına yardımcı olacaktır. Hatta, sendikalarda olduğu gibi iktidarın etki ve yetki alanındaki kamu kurumlarında çalışan hekimlerin yandaş Odalara üye olmaları sağlanarak güç kazanmaları (en azından görüntüde) sağlanmış olacaktır.

Demedi demeyin! Biz bu filmi o kadar çok gördük ki…

Sencilik-bencilik Türkiye’nin hücrelerine dek işlenerek ülkeye yazık ediliyor!

Hekimin özlük haklarının, toplum sağlığının ve hekimler arası ilişkilerin iktidarcısı – muhalefetçisi olur mu?

TTB ve kimi Tabip Odalarının yönetimine egemen olan, adları anılmaya değmez kimi grupçuklar buraları öylesine siyasallaştırdılar ki; aynı tutkuyla donanmış olan siyasi iktidar arayıp da bulamadığı fırsatı önünde buldu ve değerlendirme yoluna gitti.

Olay budur!

FİNCANCI, TÜRK HEKİMLERİNİ TEMSİL EDEMEZ

ŞEBNEM KORUR FİNCANCI,
TÜRK HEKİMLERİNİ TEMSİL EDEMEZ!

İzmir Tabip Odası yönetimindeki “Demokratik Katılımcı Hekimler” işe, 14 Mart Onur Plaketlerinden ATATÜRK‘ün resmini kaldırarak başlamışlardı..

Sonunda, “Öcalan’a Özgürlük Platformu” üyesi Şebnem Korur Fincancı‘yı TTB MK Başkanı yaptılar..

KABULLENMEYECEĞİZ!!!

 

Şebnem Korur Fincancı, Türk hekimlerini temsil edemez!

Hekimler isyan etti:
Şebnem Korur Fincancı,
Türk hekimlerini temsil edemez!

“Hekimiz Biz” grubunun Ankara’daki hekimleri, yayınladıkları bildiriyle

“Barış İçin Öcalan Platformu üyesi Şebnem Korur Fincancı, Türk Hekimlerini temsil edemez” dediler.

Hekimler isyan etti: Şebnem Korur Fincancı, Türk hekimlerini temsil edemez!

 

Türk Tabiplerİ Birliği’nin (TTB) Merkez Konseyİ seçimlerinde, “Etkin Demokratik TTB” grubu seçimi kazanmış, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı başkan seçilmişti.

Fincancı,

  • Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında FETÖ’nün yanında yer almış,
  • Türkiye’yi “soykırımcı” ilan etmiş ve
  • TSK’ya karşı Hendekçileri korumuştu.

Fincancı’nın TBB’ye başkan seçilmesine hekimler isyan etti. “Hekimiz Biz” grubunun Ankara’daki hekimleri, yayınladıkları bildiriyle

  • Barış İçin Öcalan Platformu üyesi Şebnem Korur Fincancı, Türk Hekimlerini temsil edemez” dedi.

Açıklamada şöyle dendi:

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı (Prof. Dr. Rasime Şebnem Korur):

  • FETÖ kumpası Ergenekon davasında müdahil olan, (Müdahil: sanıklardan zarar gördüğünü iddia eden, şikayetçi olan. FETÖ’nün Zaman Gazetesine “Ergenekon’da bugün de olsa müdahil olurum” diye demeç vermişti.)
  • FETÖ kumpası Ergenekon davasına destek veren bildiriye imza atan, (“Ergenekon Derinleştirilsin, Kazanan Yurttaşlar Olacak” bildirisi -2008)
  • Türkiye’yi ‘soykırımcı’ ilan eden (Onur konuğu olarak davet edildiği ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) Kongresi’nin sonuç bildirgesinde “Kahrolsun Faşist Türkiye Cumhuriyeti Devleti!”, “Kürt halkına yönelik TC devletinin paranoyak – histerik bayrak şövenizmini kınıyoruz”, “1915 Ermeni Soykırımını Lanetliyoruz! Ermeni halkının acısını paylaşıyoruz” ifadeleri yer almıştı.)
  • Hendek olayları sırasında PKK terörüne karşı verilen mücadele için “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı “Barış için Akademisyenler” bildirisini imzalayan,
  • Barış için Öcalan’a Özgürlük Platformu” (2012) içinde yer almış,
  • PKK’nın Yayın organı Özgür Gündem gazetesine destek için ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni’ olmuş,
  • “FETÖ’nün darbe girişimindeki rolüne ilişkin belge olmadığını” savunan,
  • Aydın cinayetlerinde failleri koruyan raporları, onları görüp muayene etmeden veren kişidir. (Failleri görmeden yazdığı raporlar sonucunda Aksoy, Üçok, Mumcu ve Kışlalı cinayetlerinin failleri yapmayı talep ettikleri açıklamalardan vazgeçtiler ve bu durum anılan davalarda çok önemli aşama kaydedilmesini engelledi. Bu usulsüz raporlar sonradan çürütüldü.)

Şebnem Korur Fincancı’nın TTB Başkanı olmasını kabul etmiyoruz!”

Tabipler Birliği’nin yeni başkanına kumpas mağdurlarından tepki… “Yazık olur”

Tabipler Birliği’nin yeni başkanına kumpas mağdurlarından tepki… “Yazık olur”

Şebnem Korur Fincancı’nın TTB Başkanı olmasına, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının mağdurları tepki gösterdi.

  
28.09.2020, https://odatv4.com/yazik-olur-28092016_m.html
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey seçimlerinde, “Etkin Demokratik TTB” grubu seçimi kazandı. Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi.

Fincancı, “TTB bu döneme tek yürek olarak girmeli. Biz özgür ve bağımsız bir örgütüz hep öyle kaldık, böyle de devam edeceğiz” demişti.

Fincancı’nın TTB Başkanı olmasıyla birlikte yeni bir tartışma başladı.

Şebnem Korur Fincancı, Balyoz ve Ergenekon kumpaslarına verdiği destekle biliniyor. Fincancı, Ergenekon davasının müdahilleri arasında yer alıyor.

TEPKİ GÖSTERDİLER

Ergenekon kumpasında sanık olanlar, Fincancı’nın TTB’nin Başkanı olmasına tepki gösterdiler.

Tepki gösteren isimler arasında Ergenekon sanıklarından CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Evlatlarımızın katili Öcalan’a özgürlük isteyen, yetmez ama evetçi, dilinden insan hakları ifadesini düşürmeyip benim de yargılandığım kumpas dava Ergenekon’da müdahil olan Şebnem Korur Fincancı’yı Başkan seçen Türk Tabipleri Birliğini tebrik ediyorum.” ifadelerini kullandı.

“BU BÜYÜK VE ÖNEMLİ MESLEK BİRLİĞİNE YAZIK OLUR”

Gazeteci Merdan Yanardağ ise, tepkisini “Bugünkü cehennemin yolunu döşeyen, AKP-Cemaat koalisyonuna “Yetmez Ama Evet” diyen liberal solculardan Şebnem Korur Fincancı’nın Türk Tabipleri Birliği’nin yeni başkanı olacağı söyleniyor.. Umarım doğru değildir. Yoksa bu büyük ve önemli meslek birliğine yazık olur!” ifadeleriyle dile getirdi.

Gazeteci Adnan Bulut ise tepkisini şöyle dile getirdi:

“32 yıllık gazeteciyim. Resmi verileri hep Türk Tabipleri Birliği üzerinden sağlama yaparak değerlendirirdim. Şebnem Korur Fincancı yönetimindeki TTB’ye asla güvenmem, referans almam. Yetmez ama evetçi Fincancı’nın on binlerce doktorun katılmadığı seçimde oturduğu koltuk şaibelidir.

Bu sonuca en çok Tayyip Erdoğan sevinmiştir. Artık TTB’yi yatırır kaldırır pataklar. Oy vermeye gitmeyip TTB’yi “yetmez ama evetçi” Fincancı’ya teslim eden tuzu kuru doktorlara da yazıklar olsun. Meslek örgütünüz çok tartışmalı, ihanet odaklarıyla işbirlikçi Fincancı’ya teslim.”

“TIBBİYE BU UTANCI HAK ETMİYOR”

Deniz Yıldırım da tepki gösteren isimler arasında:

“FETÖ’nün kumpaslarında görev alan Fincancı, TTB’nin başkanı olmuş. Tıbbiye bu utancı haketmiyor.”

Emekli Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan da “Birileri TTB’ye operasyon çekmiş. Fincancı açık bir provokatördür” dedi.

“KOVİD SÜRECİNİN MEHMETÇİK ÖZVERİSİNDEKİ DOKTORLARIMIZA YAZIK”

Balyoz kumpası sanıkları arasında olan emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel de tepkisini şöyle dile getirdi:

“Maalesef doktorlarımızın çok büyük kısmı seçime katılmıyor. Sonra bu Türkiye karşıtı kafa %10-15 katılımla kazanıyor! Nasıl bir ülkedeyiz? İhanet bu kadar arsız, saldırgan ve pervasız olur da karşı durulmaz mı? YAZIK!

Bu kadının kim olduğuna bakın, nasıl patlamaya hazır bir bombanın TTB’nin başına getirildiğini anlarsınız! Yazık yahu şu ülkeye… Ötesi Kovid sürecinin Mehmetçik özverisindeki doktorlarımıza yazık!”

Odatv.com

TTB’nin yeni başkanı, Barış İçin Öcalan’a Özgürlük platformunda yer almış

TTB’nin yeni başkanı, Barış İçin Öcalan’a Özgürlük platformunda yer almış!

Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) Merkez Konseyi seçimlerinde, “Etkin Demokratik TTB” grubu seçimi kazandı. Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi.

Yurt Gazetesi 28.09.2020
https://www.yurtgazetesi.com.tr/guncel/ttb-nin-yeni-baskani-baris-icin-ocalan-a-ozgurluk-2-h162455.html

  • TTB’nin yeni başkanı Barış İçin Öcalan’a Özgürlük platformunda yer almış!

TTB'nin yeni başkanı Barış İçin Öcalan'a Özgürlük platformunda yer almış!

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Merkez Konseyi seçimlerinde, “Etkin Demokratik TTB” grubu seçimi kazandı. Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi. 28 Eylül 2020 Pazartesi 10:40’ta Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı seçimlerinde, Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi. Fincancı, “TTB bu döneme tek yürek olarak girmeli. Biz özgür ve bağımsız bir örgütüz hep öyle kaldık, böyle de devam edeceğiz” demişti.  Fincancı’nın “Barış İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu” içinde yer aldığı ortaya çıktı.

 

It’s time for Europe to address Turkey’s dire human rights record

 

Ankara’s administration, a coalition of hard-core Islamists and relentless nationalists led by Turkish President Recep Tayyip Erdogan, is the elephant in the room whose presence is felt by EU members and some countries in the MENA region (AS: Middle-East North Africa). Those countries, once encouraged by Turkey’s growing economy and democratisation prospects, are in shock and unsure of how to address Ankara’s bold violation of international norms.

Looking through the UN Human Rights Council Universal Periodic Review (UPR) of Turkey, I noticed that many countries had adopted low-key stances in their assessments and in their recommendations about Ankara’s policies. Countries that took a bolder line, such as those in North America or Western Europe, are merely shouting into an echo chamber.

Altogether, Turkey received 450 recommendations as part of the review, highlighting its dire human rights record.

The UPR review is a 5-year process in which a country’s human rights record and respect for rule of law are “X-rayed” and subjected to critiques that it is expected to respond to promptly.

In Turkey’s case, none of the expectations was met. When it was hit with a barrage of criticism in the United Nations’ grand hall in Geneva, the Turkish delegation responded with full defiance and arrogant hostility. It refused to acknowledge any concerns and reverted to its tired pretext of “fighting terrorism.”

The fact that Turkey tops the league of oppressive regimes, keeping more than 55,000 dissidents — which it labels “domestic enemies” — as political prisoners was not seriously discussed nor were the myriad other ways Turkey disregards the rule of law.

The fact that more than 130 journalists and many more intellectuals have been unjustly held in detention seemed not to worry the Turkish delegation, whose chairman, Deputy Foreign Minister Faruk Kaymakci, argued, in a nutshell, that such imprisonments were all about fighting terrorism. No one, especially journalists, he argued, are above the law.

Another issue not brought up in the UPR session but was addressed at side events in which I took part was Turkey’s widespread use of torture which, of course, it categorically denies. However, as documented by Sebnem Korur Fincanci, the president of the Human Rights Foundation in Turkey, torture is being systematically used throughout the country, often against Kurdish and alleged Gulenist prisoners.

Most of the bitter facts are on the record. As pointed out by the International Observatory of Human Rights, Turkey has not come close to upholding its UPR promises.

It stated: “In the period under review, the government has weaponised the legal system and terror legislation to restrict free expression. By means of freedom of expression and freedom of press Turkey now stands far below where it was back in 2010, when the first UPR cycle was compiled.”

I could not help but notice the sense of helplessness in diplomats and Western NGO representatives in my talks with them. Most did not hide the fact that all forms of “friendly ammunition” to persuade Ankara to return to respect for rule of law had nearly run out. Erdogan’s administration is increasingly defiant towards outside criticism as his regime grows into one of the most oppressive in the world.

The day after the UPR session, further confirmation of Turkey’s misconduct landed on their desks. The European Court of Human Rights (ECHR), in its annual activity report issued January 29, ranked Turkey first in terms of violations of freedom of expression in 2019.

Of the 68 judgments in which the court found violations of freedom of expression under Article 10 of the European Convention on Human Rights, 35 were filed by Turkish citizens.

The EHCR report reminded us that Turkey’s intolerance for dissent was becoming a chronic feature of the state: “The country single-handedly committed more violations regarding this issue than the rest of the member states combined throughout 1959-2019, committing 356 of the total 845 violations,” ECHR stated.

It added :In 2019, the ECHR delivered 113 judgments on Turkey, finding at least one violation in 97 of these cases. During the period of 1959-2019, The Court delivered 3,645 judgments for cases coming from Turkey, finding the country at fault in 3,225 of these cases.”

This harsh indictment, combined with Turkey’s expansionist ambitions and militarised foreign policy, shows a need to urgently revise the appeasement policies being pursued in the European Union’s top circles.

One thing is clear: Ostrich patterns from Turkey’s concerned allies, if continued, will not only create a monster but inflict deeper damage on large parts of Turkish society.