Etiket arşivi: küresel sömürü

Avrupa’da ve Türkiye’de göç sorunu

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
28 Ağustos 2023, Cumhuriyet

 

Ekonomik ve siyasal açıdan azgelişmiş ülkelerden ve iç savaş yaşanan ülkelerden Türkiye’ye ve Batı Avrupa’ya yönelik yıllardır yaşanan yoğun göç dalgası, kapitalizmin ve emperyalizmin sonuçlarından biridir.

  • Emperyalizm, kapitalizmin küreselleşmiş biçimidir.

Dünyadaki kapitalist güç odakları, kendi ülkelerindeki vatandaşlarını sömürme kontenjanı dolunca, sömürü için başka ülkelere yönelmektedirler ve bunun sonucunda emperyalizm olarak bilinen bozuk düzen ortaya çıkmaktadır.

  • Kapitalizm ve emperyalizm sorunu çözülmeden, göç sorunu çözülemez.

Bu nedenlerle, “demografik mühendislik” olarak anılan sorun da, kapitalizm ve emperyalizm sorunu çözülmeden, ortadan kaldırılamaz. Sınır güvenliği önemlidir, ancak tek başına bir çözüm yolu değildir.
***
Batı Avrupa ülkelerinde son yıllarda siyaseti en çok etkileyen konulardan biri göç sorunudur.

  • Göç sorunu Avrupa’da yabancı düşmanlığını, ırkçılığı ve İslamofobiyi körüklemektedir. 

Oysa bu soruna yol açan güçlerin arasında, Avrupa Birliği, Britanya ve ABD de yer almaktadır. Göç sorununu tek başına, göç veren ülkelerdeki çarpık ve kötü yönetimlere bağlamak olanaklı değildir.

Suriye, Irak, Afganistan, Libya gibi ülkelerdeki iç savaşları körükleyen, bu ülkelerde rejim değişikliği ve darbe gerçekleştirme yoluna giden, ABD, Britanya, İsrail ve bazı AB ülkeleridir.

Küreselleşme adı altında, küresel dayanışma yerine, küresel sömürü düzenini dayatan; ABD, Britanya ve bazı AB ülkeleridir. 

AB ülkeleri NATO üzerinden ABD’ye bağımlı oldukları için de, ABD’nin yayılmacı politikalarına destek vermek zorunda kalmaktadırlar. AB’nin NATO’dan bağımsız olarak kendi savunma örgütünü kuramamış olması sorunun parçalarından birisidir.

Ancak sonuçta, göç sorunundan en çok etkilenen, coğrafi olarak çatışma bölgelerine daha yakın olan ve kendi içinde de dar bir coğrafi alana sahip olan AB ülkeleridir, ABD değildir. Bu nedenle NATO üyesi AB ülkelerinin, ABD’nin müdahaleci ve yayılmacı politikalarına karşı çıkmaları, AB’nin de lehine olacak bir gelişmedir. Ancak AB içindeki çapsız siyasetçiler, bu gerçeği görmemekte ısrar etmektedirler.
***
AB ülkelerindeki merkez sağ siyasetçilerle birlikte, sosyal demokrasinin özünden uzaklaşan sahte sosyal demokratlar da sorunun bir parçasıdır. Dünyadaki sosyal demokrat, demokratik sosyalist ve demokratik sol partileri bir araya getiren Sosyalist Enternasyonel’in, 1951 yılında Frankfurt’ta gerçekleşen 1. kongresinde kabul edilen kuruluş ilkelerinin 7. maddesinde şu ifade yer alır:

  • Demokratik sosyalizm, emperyalizmin her türünü reddeder.
  • Tüm insanların baskı altına alınmasına ve sömürülmesine karşı mücadele eder.”

Sosyalist Enternasyonel’in 1989 yılında Stockholm’de gerçekleşen on sekizinci  kongresinde kabul edilen “İlkeler Deklarasyonu”nun, 6-8, 34-35, 38-43, 79-80, 83-92. maddelerinde, kuzey ve güney yarım küre arasındaki ekonomik ve sosyal uçurumlara dikkat çekilir, azgelişmiş ülkelerin ekonomik ve sosyal düzenlerinin geliştirilmesi için mücadele edilmesi gerektiği vurgulanır.

Avrupa sosyal demokratları bu çizgiden uzaklaştıkları için de AB bir göç sorunu ile karşı karşıyadır.

AB, kendi yarattığı “Frankenstein” ile karşı karşıya kalmıştır, ama bu gerçeğin üzerini de, yabancı düşmanlığıyla, ırkçılıkla ve İslamofobiyle örtmeye çalışmaktadır.
***
Göçmen sayısı konusunda dünya rekortmeni olan Türkiye ise AKP’nin mutlak teslimiyetçi politikaları nedeniyle dünyada en acıklı durumda olan ülkedir.

Resmi sayılara göre Türkiye’de 5 milyona yakın göçmen bulunmaktadır.

  • Türkiye, AB’nin göçmen deposu konumundadır.

AB’nin kabul etmediği göçmenleri, Türkiye kendi topraklarında barındırmaktadır.

Göç konusunda, Avrupa Birliği ABD’nin, Türkiye de Avrupa Birliği’nin arka bahçesidir.


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

Mandacı zihniyet ve kapitülasyon hastaneleri

Op. Dr. Fikret Şahin’den Şehir Hastaneleri İle İlgili Önemli TespitlerOP. DR. FİKRET ŞAHİN
CHP BALIKESİR MİLLETVEKİLİ
ESKİ BALIKESİR TABİP ODASI BAŞKANI

Cumhuriyet, 25 Aralık 2021
(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır.)

 

AKP iktidarının 2003 yılında uygulamaya başladığı Dünya Bankası destekli “Sağlıkta Dönüşüm” programıyla tanıştığımız şirket-şehir hastaneleri hakkında Sayıştay raporlarının son 3 yıldaki ortak tespiti, şehir hastanelerinin muhasebe işlemlerinin mevzuata uygun olmadığı ve devamlı surette (AS: sürekli biçime) kamunun zarar ettiğidir.

Ticari sır gerekçesiyle milletvekillerinden dahi saklanan şirket-şehir hastaneleri sözleşmelerinde kamunun menfaatini savunan bir irade ve mekanizma yoktur.

Küresel sömürü sisteminin bir manivelası olan şirket-şehir hastaneleri esasen (AS: gerçekte) kamudan özel şirketlere para aktarmanın bir paravanıdır ve Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli soygun sistemidir.

Kamunun menfaatini (AS: çıkarını) savunan bir taraf olmadığı için şirket-şehir hastanelerini kamu özel işbirliği (KÖİ) projeleri olarak adlandırmak yanlıştır, doğrusu bu hastanelerin AKP-yandaş işbirliği (AYİ) projeleri olduğudur.

Şirket-şehir hastaneleri kamuoyu gündemine sıklıkla yüksek maliyetleri ve yolsuzluklarla gelmesinin yanında daha önemli olan husus, bu hastaneler sisteminin Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal etmesidir.

KAMU ÇIKARLARININ ÖNÜNE GEÇTİ

Şirket-şehir hastaneleri Türkiye’nin egemenlik haklarını nasıl ihlal etmektedir?

  • Şirket-şehir hastanelerinin yapımı için 2013 yılında AKP tarafından 6428 sayılı özel bir yasa kabul edildi ve şirketlerin menfaat talepleri üzerine bu kanunda en az 10 kez değişiklik yapıldı.
  • Bu yasada 2015 yılında yapılan değişiklikle şirket-şehir hastaneleriyle ilgili davalarda Türk mahkemelerinin yetkisi alındı, Londra mahkemeleri (AS: Tahkim – Hakem Kurulları) yetkilendirildi. Üstelik Sayıştay, “Neden böyle bir değişiklik yaptınız?” diye sorduğunda Sağlık Bakanlığı “finansör şirketlerin isteği üzerine” bu değişikliği yaptıklarını itiraf etti.
  • Şirket-şehir hastanelerinin kira ödemelerinin Türk Lirası yerine dövizle yapılması kabul edilerek Türk Lirası değersizleştirildi, Dolar ve Avro’ya değer kazandırıldı.
  • Şirket-şehir hastanelerinin deprem, yangın gibi afetlerde zarar görüp kullanılamaz hale geldiğinde sigorta ödemelerinin Sağlık Bakanlığı yerine yabancı finansör şirketlere yapılması kabul edildi. Sigorta ödemelerinin malın sahibine yapılacağı gerçeğinden hareketle bu hastanelerin sahiplerinin yabancı finansör şirketler olduğu kabul edildi.
  • Sayıştay 2019 yılı Sağlık Bakanlığı denetim raporunda, “kreditörlerin menfaatlerinin, kamu menfaatlerinin önüne geçtiği” tespitini (AS : saptamasını) yaptı.

BÜYÜK ÇELİŞKİ

İşte bu saydığımız gerekçelerden dolayı şirket-şehir hastaneleri Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal etmektedir.

  • Bu nedenle, şirket-şehir hastaneleri birer “kapitülasyon hastaneleridir”.

AKP’li yetkililerin (AS: doğrudan RTE’nin) KÖİ projelerinin dövizle yapılan ödemeleri için “Sizden bunları söke söke alırlar” ifadeleri de bu projelerin bir kapitülasyon olduğunun açık itirafıdır.

Türk ekonomi tarihinin olağanüstü zamanları yaşadığı, dövizin kısa sürede katlanarak değer kazandığı (AS: TL’nin değer yitirdiği!) bugünlerde halen KÖİ ödemelerinin Türk Lirası’na çevrilmemesinin gerekçesini anlamak mümkün değildir. Üstelik vatandaşların kendi aralarındaki ticari sözleşmelerde döviz kullanımını yasaklayan 12 Eylül 2018 tarihli “Türk Parasının Kıymetini Korumayla” ilgili Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi halen geçerli iken, şirket-şehir hastanelerinin kira ödemelerinin dövizle yapılması ve vatandaşların yastık altındaki dövizlerini bozdurup ekonomiye kazandırmalarını istemeleri AKP iktidarı açısından çok büyük çelişkidir.

SİSTEM İNGİLİZLERE TESLİM

Sağlık Bakanlığı bürokratlarının şirket-şehir hastaneleriyle ilgili 1-3 Eylül 2014 tarihinde Londra’ya gerçekleştirdikleri ziyaretten sonra, İngiltere hükümetinin resmi internet sitesinde yayımlanan belge, bu hastaneler sistemine “mandacı” bir zihniyetin hâkim olduğunu tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir.

Bu belgede, Türkiye’de 2023 yılına dek 95 bin yatak kapasiteli 40 şirket-şehir hastanesi yapılacağı ve bu yatırımların “İngiliz firmaları için önemli fırsatlar barındırdığı” belirtilmekte.

Bir anlamda, “Türkiye’nin sağlık sisteminin önemli bir bölümü İngilizlere teslim edilmiştir”.

Bu hastaneler, yerli ve milli olduğunu iddia eden bir iktidarın, söylem ve eyleminde ne denli çelişki içinde olduğunun da kanıtıdır.

Yerli ve milli olmak, ülke kaynaklarının sömürülmesini engellemeyi ve kendi milletinin çıkarını korumayı gerektirir.

Yerli ve milli olmaya;

  • şirket-şehir hastanelerinin kira ödemelerini Türk Lirası’na çevirmeyle,
  • şirket-şehir hastanelerini kamulaştırmayla,
  • Türk mahkemelerini tekrar yetkili duruma getirmeyle başlayabilirsiniz…

Tıpkı Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıllar önce bu 3 konuda yasa önerisi verdiği gibi…

========================================

Dostlar,

Çok değerli, yurtsever meslektaşımız Uzm. Dr. Fikret Şahin‘i bu yazısı için içtenlikle kutlarız..
Ama; kullandığı dil nedense çooook eski!. Yer yer ayraç içinde güncel Türkçe’lerini koyduk.
Arada da (izin almadan!!) Türkçeleştirdik kimi sözcükleri, elbette anlama dokunmadan..
Hoşgörüsünü dileriz.
***
Şehir hastaneleri ile ilgili 3 önemli nitelemeyi ilk kez biz yaptık ve kulandık :

1. Şehir hastaneleri TALAN’dır!
2. Şehir hastaneleri SAĞLIK KAPİTÜLASYONU’dur (akçalı ve yönetsel… boyutları ile de..)
3. Şehir hastaneleri özünde KAPİTÜLASYON eşdeğeri imtiyaz olduğundan, ülkemizin kurucu
Uluslararası Andlaşması, bu gün ölümünün 48. yılında özlem ve şükranla andığımız büyük devlet adamı ve Atatürk‘ün en yakın dava – silah arkadaşı İsmet İNÖNÜ‘nün kahramanı olduğu Lozan Andlaşmasına aykırıdır.

Bunca TALANI yapan, SAĞLIK KAPİTÜLASYONU veren ve tapumuz – tabumuz olan Lozan Andlaşması’na aykırı işler yapan AKP = RTE iktidarı, bir de gerçekte aşı niteliğini henüz bllimsel olarak kesinlikle kazanmamış TURKOVAC aşı adayını, acil kullanım onayı ile kullanıma sokarak akıl almaz hatalarını sürdürmektedir., Bu politika HALKIN SAĞLIĞI İLE KUMAR OYNAMAKTIR. Çok ağır insan hakları ihlali, hatta insanlığa karşı suçtur. Başka ülkelere yollanırsa suç uluslararası boyut ve nitelik kazanacaktır.

TURKOVAC aşı adayı henüz kesinlikle aşı olmadığından,
uygulaması der – hal DURDURULMALIDIR!

Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. “TURKOVAC” Aşı Adayının Bilimsel Verileri / Makalesi Nerede?? | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc


Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 25 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

 

NÜSED : 70. YILDA İNSANLIK ÇAĞRISI

NÜSED

Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği

(International Physicians for the Prevention of Nuclear War – IPPNW Turkey Affiliate)(www.ippnw.org)

 BASIN AÇIKLAMASI
(6 Ağustos 2015, Ankara)

70. YILDA İNSANLIK ÇAĞRISI

6 ve 9 Ağustos 1945 insanlık için tarihsel birer kara kırım günüdür. İkinci emperyalist dünya savaşının son günlerinde Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasıyla 200.000 kişi öldürülmüş, bir o kadarı da izleyen günler ve yıllar içinde sakatlıklar, kanserler, sistem hastalıkları ve genetik bozukluklarla acılar içinde yaşamını yitirmiştir. Kentler biyolojik ve fiziksel çevreleriyle tam bir yıkıma uğrarken, yıllar boyu giderilemeyen radyoaktivite,
yaşamı tehdit etmeyi sürdürmüştür.

Emperyalizmin böylesi bir kitle kırımı tarihsel insanlık suçu oluşturmaktadır.

Bilim insanları, aydınlar, uzmanlar ve bütün barışsever insanlık dünyası 70 yıldır böylesi bir kırımın bir daha yaşanmaması ve insanlık üzerindeki kabul edilemez nükleer dehşet ve tehdidin sona erdirilmesi için mücadele etmektedir. Ne yazık ki bugün hala dünyada Hiroşima’da kullanılandan binlerce kat güçlü ve dünyadaki uygarlığı ve doğayı (AS: kezlerce!) yok edecek güçte 16.000 kadar nükleer silah bulunmaktadır; 2.000 kadarı ise anında karşılıklı ateşlenmek üzere konumlandırılmıştır. Üstelik küresel neo-liberal kapitalizmin yarattığı ağır eşitsizlikler, geniş kitlesel yoksulluk, açlık, hastalıklar, toplumsal temel gereksinimler ve kalkınma için kaynakları yönlendirmek yerine; yeni ve daha güçlü nükleer ve kitle kırım silahlarını oluşturmak üzere çalışmalar sürdüren emperyalist ülkeler vardır. Küresel sömürü için etnik, dinsel, vb. ayrımcılıklar temelinde şiddet, istikrarsızlık, terör ve kirli savaşlarla Orta Doğu ve öbür bölgelerde insanlık ve doğa kıyımı acımasızca ve yine insanlık suçu olarak sürdürülmekte, milyonlarca insan katledilmekte, yerlerinden sürülmekte ve yaşam kaynakları yok edilmektedir.

Hiroşima kırımının 70. yıl dönümünde, dünya barış ve demokrasi güçleri bir kez daha,
nükleer savaşın kazanan tarafı olmayacağını, tek korunma yolunun bu silahların tümden yasaklanması olduğunu vurgulamaktadırlar.

Bütün ülkelerde yürütülen “Nükleer Silahların Tümüyle Ortadan Kaldırılması Uluslararası Kampanyası” (www.icanw.org) çerçevesinde milyonlarca barışsever insan, demokratik
toplum kuruluşları, sendikalar, yerel yönetimler, nükleer silahlardan arındırılmış bölgeler oluşturulmasını istemekte ve nükleer silahların tümden yasaklanmasını öngören
“Nükleer Silahlar Sözleşmesi”nin Birleşmiş Milletlerin de desteğiyle bütün ülkelerce
kabulünü talep etmektedirler.

Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED),
dünyada 62 ülkede on binlerce hekim ve sağlık çalışanı üyesi olan Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Hekimler Birliğinin Türkiye üyesi olarak, bir yandan küresel nükleer silahsızlanma
70. Yıl çağrısına katılırken; özellikle ülkemizde ve bölgemizde barış, şiddetin önlenmesi, evrensel insan hakları, hukuk ve demokrasi kurallarının yaşama geçirilmesi,
bireysel silahsızlanmanın sağlanması, toplumsal denetim ve kararlara katılım mekanizmalarının güçlendirilerek çevre ve öbür kaynakların korunması, emperyalist tertip,
örgüt ve savaşların parçası olmayıp bunların önlenmesi politikalarının uygulanması konularında yöneticileri uyarırken, bütün toplum kesimlerini eşit ve özgür bir Türkiye için
birlik, sorumluluk ve göreve çağırır.

NÜSED Yönetim Kurulu


IPPNW tarafından yayınlanan videolar:

Here are links to three short films that are really worth watching as we mark the
70th anniversary of the US atomic bombings of Hiroshima and Nagasaki

An animation called The Nuclear Age in Six Movements,” by Kathleen Sullivan and
her colleagues at Hibakusha Stories.
A short documentary called Hiroshima 70 Years Later by Jesse Barrett-Mills.

Please share these links widely..

==========================================

Dostlar,

Biz de NÜSED üyesi bir hekim olarak, bir dönem 2. Başkanlığını yaptığımız NÜSED’in yukarıda aktardığımız basın açıklamasını içerik olarak paylaşıyoruz..

“No more Hiroshimas.. No more Nagasakis: Ban nuclear weapons!

Sloganını bir kez daha seslendiriyoruz..

Japon sinema yönetmeni Kurosova’nin “ZEHİR YÜKLÜ BULUTLAR” filmini mutlaka izlemelerini öneriyoruz..

Nükleer silahlar hakkında lehte / eleyhte görüş geliştirmeden bu film mutlaka izlenmeli..

Sevgi ve saygı ile.
6 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health


Sevgili Öğrencilerimiz,

Değerli Site Okurlarımız,

Toplumsal Ruh Sağlığı (Community Mental Health) konulu dersimizin
power point yansılarını izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Bu dosyayı son günlerde yaşanan vahşi kadın cinayetleri nedeniyle arşivden öne çıkardık.
İlk fırsatta güncelleyeceğiz..

Başta Özgecan ASLAN olmak üzere şiddet kurbanı kadınlarımıza, çocuklarımıza ve insanlarımıza armağanımız olsun..

Toplumsal_ruh_sagligi

Sevgi ve saygı ile.
25 Şubat 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türkiye’nin Yönetsel Yapısı ve Seçim Yasası


Türkiye’nin Yönetsel Yapısı ve Seçim Yasası

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. Ali Ercan

 


Değerli arkadaşlar,

İstanbul Yüksek Ticaret / Marmara Üniversitesi, İİBF Mezunlar Derneği Ankara Şubesi ile Ankara Barosu’nun 28 Şubat 2014 günü ortaklaşa düzenledikleri

“Türkiye’nin idari yapısı ve Seçim Kanunu” konulu Panel yoğun ilgi gördü.

Ankara Barosu konferans salonunu dolduran kalabalık bir izleyici kitlesi önünde
ve Sabri Tümer yönetiminde gerçekleştirilen Panel’de İzmir Milletvekili
Prof.Dr. Birgül Ayman Güler
, Türkiye Ziraat Mühendisleri Odasını temsilen
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bülent Gülçubuk
ve ADD Bilim Kurulunu temsilen ben birer konuşma yaptık.

Prof. Güler son yıllarda ard arda çıkarılan yasalarla

– Türkiye’nin Ulus Devlet yapısının sistematik bir şekilde nasıl kırıldığını,

Etnik bölücülerin istekleri doğrultusunda ve Küresel sömürüye daha da açık
bir yapıya dönüştürülmesi amacıyla merkezi yönetimin başat yetkilerini
yerel yönetimlere devreden yasaların çıkarılışı

– ve bunlara karşın Muhalefetin başvurularına karşın Anayasa Mahkemesi’nin
nasıl seyirci kaldığını örnekleriyle anlattı.

Prof. Gülçubuk, son çıkarılan belediye yasası ile yüz binlerce dönümlük
verimli tarım alanlarının nasıl ranta açıldığını, Toprak ve Su gibi temel
Yaşam kaynaklarımızın kamunun elinden alınarak Türkiye’nin nasıl bir yaşamsal
sorun ile karşı karşıya bırakıldığını çarpıcı örnekleriyle anlattı.

Ben de tüm bu sıkıntıların ve yakınılan sosyo-ekonomik sorunların üstesinden,
yine de Ulus-Devlet yapımızı, yani Ulusun birliği, Ülkenin bütünlüğünü gözeten
bir Demokratik rejim içinde kalınarak gelinebileceğini anlattım.

Temiz, saydam ve adil bir seçimi kazanarak Ülkeyi yönetmek yetkisine sahip olmak gerekliliğini vurguladım.

Eldeki seçim yasamızın maalesef bu beklentilere yanıt veremeyecek ölçüde yanlışlıklarla dolu olduğunu, çarpık bir mantıkla kurgulandığını, seçimlerden örnekler alarak anlatmaya çalıştım. Çağdaş demokratik Ülkelerde benzerine rastlanmayan düzeyde

– “%10 Baraj”,
– İlleri “bağımsız eyalet” gibi gören bir mantıkla, “her İl’e otomatik +1 MV tahsisi”
ve
yönetimde istikrar için oransal sonuç vermeyen (A.S. Temsilde adalet sağlamayan!)  “d’Hondt sayım sistemi”

gibi kısıtlarla sandıkta üç bir yandan kıstırılmış ulsal iradenin yönetime
adil yansımadığının matematik kanıtını ortaya koymaya çalıştım;
sonuçta özetle şunları söyledim;

“Eldeki seçim yasası değiştirilmediği ve en azından bu üç kısıt kaldırılmadığı sürece, %35 üzerinde oy alan 1. konumdaki bir Parti 2015 seçiminde de tek parti iktidarını sürdürecektir ve bizler burada ‘havanda su dövmüş’ olacağız.

Başta CHP olmak üzere muhalefet Milletvekilleri ne yapıp, ne edip  önümüzdeki
1-2 ay içinde AKP milletvekillerini de yakın markaja alarak, bu yasanın çıkarılmasını sağlamalılar.

Seçmen kütüklerinin şeffaf, denetlenebilir oluşu, parmak boyamak yöntemi vs. güvenlik önlemleri de unutulmamalıdır. 

– “Her İl’e otomatik +1 MV”  kuralı kaldırılmalı,
– d’Hondt sayım sistemi yerine “Ulusal artıklı (Milli Bakiyeli) Oransal Sayım” sistemi getirilmeli,
– “Seçim barajı %5”e indirilmelidir. Muhalefetin öncelikli ve en önemli görevi budur”

Değerli arkadaşlar,

Bu söyleşimin yansılarını ve notlarını ekte gönderiyorum.

Seytan_Ucgeninde_Demokrasi_Oyunu.æ_28.2.14

Sevgilerimle. æ

Kitap Özeti : YOKSULLUĞUN KÜRESELLEŞMESİ – Prof. Michel Chossudovsky / Globalisation of Poverty, book resumé

Yoksullugun_ Kuresellesmesi_M_Chussodovsky_kitap_ozeti_28.5.12