ULUS OLARAK, ATATÜRK’Ü DOĞRU ANLAMAK ve BOZULAN TÜM ULUSAL AYARLARI YENİDEN DÜZENE KOYMAK GEREKİYOR..

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski  Dekanı
Şair – Yazar

10 Kasım’ın 86. yıldönümünü geride bıraktık.
Yurdumuzun baş kurtarıcısı, tam bağımsızlığımızın mimarı, saltanat  ve hilafeti kaldırarak ulusal egemenliğimizin yoktan var edicisi, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olan  çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kurucusu, yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatatürk,
bedensel olarak aramızdan ayrılalı tam 86 yıl olmuş.

Ancak Türk ulusunun Atatürk‘üne topyekün sarsılmaz bir vefa borcu ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek koruma, kollama ve yaşatma zorunluluğu, devredilemez ve kaçınılamaz tarihsel  bir sorumluluğu vardır.

Kanımca, aramızdan bedensel ayrılışının bu 86. yılında  bile, hâla Yüce Önderimizin anılmaktan  çok daha öteye, doğru anlaşılmaya; özgür akıl, çağdaş bilim, tam bağımsızlık, ulusal egemenlik, laik ve demokratik devlet … rotasından asla  ödün vermeden, ayrıca yurtta ve dünyada barış ilkelerinden hiç  vazgeçmeden daha çok çalışmaya, daha çok üretmeye, daha adil bölüşmeye, ırkçılığa ve dinbazlığa sapmadan, halkımızı çağdaş uygarlığa kavuşturmaya çok gereksinmemiz var… Henüz başlardayız, yolumuz çok uzun.

Peki Atatürkçülük nedir?

Özgür aklın, deneysel ve eleştiriye açık  çağdaş bilimin verilerini kullanarak Türk Ulusu’nu  siyasal, hukuksal, ekonomik, sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel, teknik  olarak… her konuda ve her alanda çağdaşlaştırma tasarımına (projesine) Atatürkçülük denir.

Gerçek Atatürkçüler Türk Ulusu’nun birlik ve dirliğini korumaya, hukukun üstünlüğüne, anayasaya bağlılığa (sadakata), bağımsız – yansız yargı erkine, gerçek demokrasiye, sosyal adalet  ve laik devletin kaçınılmazlığına, evrensel insan haklarına; ırk, dil, din, servet, toplumsal konum  (sosyal statü), cinsiyet, asalet… vb. farklar gözetilmeksizin yasal yaptırımlar, haklar ve ödevler  karşısında herkesin eşit konumda olmaları gerektiğine inanan ve bunların gereklerini özenle  yapan hümanist ve devrimci bireyler demektir…

Bu duygu, düşünce ve eylemlerle Yüce Önderimiz ATA’MIZI SAYGI, MİNNET VE ŞÜKRANLA
bir kez daha ANIYORUM.

Ancak, “Hepimiz ulusça aynı yolun yolcusu, aynı düşünce ve eylemlerin uygulayıcısıyız” demeyi çok isterdim. Fakat umutsuz hiç değilim. 

Türkiye’de şu anda geçerli (cari) olan siyasal yönetim biçimi; laik Cumhuriyetin, hukukun üstünlüğünün, sosyal devletin, üretim, paylaşım ve tüketim düzenin, toplumsal birliğin,
çağdaş demokrasinin, eğitim ve öğretim birliğinin, gündelik yaşamın… ayarını (akordunu)
epeyce bozmuş görünüyor.

  • Fakat  anayasanın temel maddeleri ve hukuk açısından Cumhuriyet yerli yerinde duruyor.

Telli ve vurmalı çalgıların, örn. bağlamanın akordu da bozulabilir. Düzgün notalarla ses vermesi için arada icracısınca yeniden akort yapma gereği ortaya çıkar. Aynı biçimde, eğer egemenlik bağsız (kayıtsız) ve koşulsuz ulusa (millete) ait olduğuna göre, devletin sahibi de ulustur.

Demokrasi kuralları içinde kalarak bozulan ayarı (akordu) yeniden düzene koymak,
yine ulusun görevidir.

Son sözün her zaman ve her koşulda ulusa, halka ait olduğu gerçeğinden hareketle,

demokratik – laik cumhuriyete ve parlamenter sisteme yeniden dönmek gerekiyor.

Türk ulusu, tarihsel olarak, doğru rotayı (yönelimi) ve doğru akordu (ayarı) yeniden oluşturma ve  yaşatma deneyimine, birikimine ve gücüne sahiptir.

Enseyi karartmayalım. Ancak kendimize düşen ulusal görevlerden de asla kaçınmayalım.

Atatürkçülük, ulus olarak ve ulusal çıkarlar için asla akıl ve bilim yolundan ayrılmamaktır.
Zaten, akıl ve bilim rotasından ayrılan ulusların da geleceği yoktur.

ULUS OLARAK, ATATÜRK’Ü DOĞRU ANLAMAK ve BOZULAN TÜM ULUSAL AYARLARI YENİDEN DÜZENE KOYMAK GEREKİYOR..” hakkında bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir